Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM|1

@_ozgennur_

• Hoş geldiniz, umarım iyisinizdir!

•Hikayeyi tamamen güncelledim bilginize. Okumadan önce oy kullandığınızdan emin olun lütfen. Ve bol bol satır arası yorum;)


Bitmezdi, eskiden gelenler

Güneş Kızıl

Zaman ilaç gibiydi derler ya benim için zehir gibiydi. İlaç diyenler külliyen yalan söylüyordu. Çünkü ben zamanla ilacı olmayan bir hastalığa yakalanmış gibiydim ve nasıl yaşadığımı bile anlamıyordum.

"Güneş, Selim Bey seni çağırıyordu." Melisa, elinde tuttuğu tepsiyi bar tezgâhının üzerine bırakarak bana dönmüştü. "Acil gelsin dedi." Endişeyle yüzüme bakınca hafifçe gülümsedim sıkıntı olmadığına dair.

Selim Bey buraya çalışmaya başladığım zamandan itibaren asla bana hoşuma gitmeyecek, hak etmeyeceğim şeyler yapmamıştı. Burnu havada, gözü yukarıda biri değildi. Tam tersine abi sıcaklığı olan biriydi.

Melisa'nın yanından geçtim yukarı kata çıkan merdivenlere yöneldim. Merdivenleri çıkarak Selim Beyin kapısının önünde durdum. Üzerime kısa bir bakış attım. Beyaz gömlek, siyah kumaş etekle garson olduğumu açıkça belli ediyordum.

Kapıyı tıklattım ve içeri gel komutundan sonra kapıyı açarak içeri girdim. "Selim Bey, beni çağırmışsınız?" Kapıyı ardımdan kapattım ve karşımda duran adama verdim tüm dikkatimi. Bana hafifçe tebessüm etti ve ayağa kalktı. Masanın önüne gelerek deri koltuklardan birine oturdu ve benim oturmam için karşısında duran koltuğu işaret etti. Onu ikiletmeden karşısına geçip oturdum.

"Güneş, seninle bir şey konuşacağım." Merakla başımı salladım. "Bir süreliğine şehir dışına çıkacağım. Benim yerime buraya bakacak biri gelmek zorunda."

"Anlıyorum. Peki benimle ilgili olan kısmı ne?" Selim Bey derin bir nefes aldı.

"Benim yerime bakacak tek kişi kardeşim oluyor." Söyledikleri tüylerimi diken diken etti. Vücudum aniden buzlu bir kaba atılmış gibi buz kesti. Ürperdim. "Bunu sana yapmak istemezdim ama babam mecbur bıraktı beni." Şaşkınlıkla tek kelime edemedim. Duyduklarım tüm kanımı doldurmuştu.

O gelecekti? Benim yanımda, patronum olacaktı? Bunu yapamazdım, bunu yapacak cesaretim yoktu.

"Güneş, abiciğim." Sıkıntıyla yüzünü ovaladı. "Kusuruma bakma ne olursun. Babam dediğim dedik biri, bana burayı kapatıracağını söyleyince mecburen kabul ettim." İç çektim. Ne yapacaksın şimdi Güneş?

"Neden o?" diye sordum.

"Hazan yıllardır çok değişti. Eski hâlinden hiçbir iz yok ve bu babamın hiç hoşuna gitmiyor. Eskisi gibi her şeye atılmasını ve sorumluluk sahibi olmasını istiyor." Yıllardır değişti. Bizden geçtikten sonra o değişmiş.

Bende değiştim, ama tek sorun hâlâ ondan geçememiş olmam.

"Ben... Ben yapamam ki..." Titrek bir nefes aldım. Belki de bu işi o zaman, daha ilk teklif geldiğinde kabul etmemem gerekirdi. İçten içe biliyordum onunla tekrar karşı karşıya kalacağımı. Selim Bey, Selim abim. Bana söz vermişti ona hiçbir şey söylemeyeceğine dair ve sözünü tutmuştu.

Şimdi ise yıllar sonra hayatımı tam toparladım sayılmaz iken her şey yeniden dağılacaktı.

"Abi ben ne yapacağım?" Göz pınarlarım yaş dökmek için benimle savaş verirken kendimi çok sıkıyordum. "Işık... Abi ışık ne olur? Onun için çalışıyordum ben, onun tedavisi için." Işık benim canımdı. Anne ve babamdan bana kalan tek şeydi.

O benim kardeşimdi, diğer yarım.

"O ne demek, abiciğim? Sen burada kalmaya devam et. Hazan'a hiçbir şey söylemedim senin hakkında görecek seni burada ama geçip gitmiş bir şey." Değildi. Geçip gitmemişti.

"Sorun çıkarırsa? Işık ne olur?" Ağladı ağlayacaktım.

"Yapmaz. Hazan o kadar kalpsiz değil." Titrek bir nefes alarak ayağa kalktım. Selim abinin gözleri bana döndü. "Nereye?"

"Eve geçeceğim. Belki başka bir iş bulabilirim," Selim abi iç çekti ve ayağa kalktı. "Yapamam abi ben. Onu görmek istemiyorum, hazır değilim."

"Güzelim benim. Bak Hazan ne kadar kardeşim olsa bile sende benim kardeşimsin. Ben sana zarar verecek biri miyim? Ya da Hazan?" Hazan bana hep zarar verirdi.

"Ab–" Sözümü kesti.

"İtiraz kabul etmiyorum. Şimdi git evine, dinlen. Yarın aynı saate işine geliyorsun." Sert ses tonuyla ona ters ters bakmamak için zor durdum. Bazen çok gıcık oluyordu. "Hadisene kızım."

Ofladım. "Abiye oflanmaz, çarpılırsın!" dedi ardımdan. Her şey üst üste gelmişti ve şimdi onun yeniden benim yakınımda olacak olması zihnime gömdüğüm tüm anıları çıkarmıştı.

O da Selim abi gibi konuşurdu benimle. İlk zamanlar zor olmuştu ama alışmış sayılırdım. Şimdi ise tekrardan yaralarımı açmak için geliyordu.

İlk zamanlarımızda beni her sinir ettiğinde oflardım o da Selim abi gibi, "Sevgiliye oflanmaz, çarpılırsın!" derdi.

İç çektim. Eskiler canımı yakıyordu. Aşağı indikten sonra Melisa ile vedalaşıp kafeden çıkmıştım. Direkt olarak otobüse binmiş ve evime gelmiştim. Işık çoktan okuldan gelmişti bile. Eve her geldiğim zaman Işık'ı uyumuş bulurdum.

Kardeşim uykuyu çok severdi. Birkaç saate uyanırdı, yemek yerdik. O ödevlerini yaparken bende boş zaman öldürürdüm.

İki kişilik aileydik biz.

"Güzelim, neden yamiyorsun?" Işık önündeki tabağa hiç dokunmamıştı. Merakla ona baktığımda kahverengi gözlerini bana çevirdi. "Bir şey mi oldu? Ağrın falan mı var yoksa?"

"Hayır abla, iyiyim ben. Korkma ilaçlarımı aldım." Rahat bir nefes aldım. Masanın üzerinde duran ellerini sıkıca tuttum ve avuç içlerinden öptüm.

"Neyin var o zaman, Işık?" Bana merakla baktı. Dudaklarını hafifçe büzdü ve meraklı gözleriyle yüzüme bakarken konuştu.

"Şey, ben bugün birini gördüm." Devam etmesi için sessizce bekledim. "Hazan abi. Onu gördüm dışarıda arkadaşlarımla oynarken." Söyledikleri biraz olan huzurumu kaçırdı. Yutkundum. Buraya mı gelmişti? Nereden bulmuştu? Benim için gelmiş olamazdı ama.

"Nerede? O seni görmedi değil mi?" Zaten yarın görecektim ben onu. Daha fazlasına gerek yoktu.

"Görmedi," dedi başını iki yana sallayarak. "Bizi mi arıyor? Çok durdu buralarda..."

"Bilmiyorum, Işık. Lütfen sen onu bir daha görecek olursan sakın orada durma. Söz ver." Uslu uslu başını sallayınca gülümsedim. Daha onun hayatıma tekrardan gireceğini öğrenmenin üzerinden birkaç saat geçmişti ve şimdiden tüm dengem yerle bir olmuştu.

"Hadi yemeğini ye." Kardeşime tabağında olan yemeği yedirdikten sonra onu yatağına yatırmıştım şimdi ise kendi odama geçmiş ve uzanmıştım. Gözlerim uyku için dilenirken, kalbim sürekli olarak yarın başıma gelecekleri düşünerek sızlıyordu.

Lütfen yeniden bozma tüm düzenimi.

Saat 07:28 rakamlarını gösterdiğinde evden çıkmıştım. Işık'ı okula bırakmış oradan direkt olarak kafeye gelmiştim. İçeri girdiğim sırada tüm herkesin bir yerde toplandığını gördüm ve bu daha fazla kaçacak yerimin olmadığını gösteriyordu.

"Bir süre beraber burayı yürüteceğiz." Adımlarım yıllar sonra onun sesini duymam ile bıçak gibi kesildi. Tüm bedenim baştan aşağı titredi, nefeslerim hızlandı. "Emini–" gelişimi fark edenler onun önünde kurmuş oldukları bariyeri açmış ve yeşil gözlerinin hedefine girmeme sebep olmuşlardı.

Benim kahve gözlerim onun yeşillerine tırmandı ve zaman durdu. Herkes, her şey soyutlanarak sadece ikimizin olduğu bir zaman verdiler. Kalbim yılların acısını çekmesine rağmen hâlâ ilk gün olduğu gibi onun karşısında dizlerinin üzerine devrildi.

Beynim ise tam tersi ilk gün olduğu gibi her zaman olduğundan daha dik durdu.

Zaman durdu, geçmiş tekrardan gün yüzüne çıktı.

5 Yıl Önce

Güneş, kolunun altına sıkıştırdığı kitap ve defterini sıkıca tutarken bir yandan kulağına dayamış olduğu telefonda arkadaşına laf yetiştirmeye çalışıyordu. "Aslı, bak beni sinirlendirme!" diye çıkıştı aniden. Etrafta olan birkaç kişi ona dönse dâhi umurunda olmadı çünkü önemli değildi.

"Ya, balım sen niye tutturdun ama?" Aslı, arkadaşını sevgilisinin olduğu doğum günü partisine götürmek namına dil dökerken Güneş Nuh diyor peygamber demiyordu.

"Kızım gitsene sen, ben neden peşinde geliyorum?" Sinirle yürümeye devam ettiği sırada o kadar dikkatsiz davranmıştı ki önüne çıkan çocuğa sertçe çarparak geriye devrildi. Telefonu ve kitapları yere saçılırken son anda çarptığı kişi onu belinden tutarak düşmesine izin vermemişti.

Güneş göz göze geldiği yeşillerle yutkundu ve ilk birkaç dakika öylece ona baktı. Sonrasında utançla kendini onun kollarından çekerek konuştu. "Çok üzgünüm," çocuk sorun olmadığına dair Güneş'e gülümsedi ve hiç tereddüt etmeden yere eğilip telefonunu ve kitaplarını toplayarak geri ona uzattı. "Teşekkür ederim."

"Önemli değil." Çocuk yanından geçip gittiği sırada dalgınlıkla ardından baktı. Öğrenci dolaplarının orada olan kız grubuna yanaşarak sarışın olan kızın saçlarından öpmüştü. Kız hemen heyecanla onun beline sarılınca Güneş yüzünü buruşturarak önüne döndü.

"Önüne bak, Güneş!" Kendi kendine söverek dersinin olduğu amfiye doğru ilerledi. İlk sıralardan birine oturarak geriye yaslandı. Telefonu yere düşünce kapanmıştı onunla uğraştığı sırada yanında olan hareketlilikle hiç oralı olmadı.

Hâlâ telefonuyla ilgilendiği sırada duyduğu boğaz temizleme sesiyle refleks olarak başını kaldırdı. Gözleri direkt yeşil gözlere denk gelince aptal gibi tebessüm etti. "Selam." diyen çocukla selamlaşmış ve sessizliğe gömülmüştü.

Az önce sevgilisinin yanındaydı, şimdi bunu bile bile ona göre davranacaktı. Kendi kendine konuştuğu sırada tüm düşüncelerini bölen sesle irkildi. Biraz önce sarıldığı sarışın kız koşarak amfiye girmiş ve "abi!" diye seslenerek onun yanına gelmişti.

Güneş nedensizce rahatlamıştı. "Ne oldu fıstığım?" diye sordu abisi.

"Abi, telefonum cebinde kalmış verir misin?" Abisi cebinden çıkardığı telefonu kardeşine uzattı. "Gidiyorum ben!" Kız abisinin yanağından öperek koşarak amfiden çıktı. Yüzündeki tebessüm silindi.

Abisi olmasını ne kadar çok isterdi.

İç çekerek kitabının ilk sayfasını açarak notlarını içinden çıkardı. "Notlarına bakabilir miyim?" diyen sesle şaşırdı. Aynı sınıfta olduklarını bile bilmiyordu ve şimdi ilk kez gördüğü birine karşı bu tepkiler fazlaydı.

"Sebep?" diye sordu.

Çocuk şaşırdı ardından güldü. Neye gülmüştü? "Pardon, senin notlarını hazine gibi sakladığını unuttum." Çatık kaşlarıyla yüzüne baktı.

"Nereden tanıyorsun sen beni?" diye sordu aksi şekilde.

"Aynı dersleri görüyoruz."

"Hiç görmedim oysa..." Kendi kendine konuşmasına tebessüm etti.

"Etrafına bakmadığındandır." dedi. Hiçbir şey söylemedi. Not kağıtlarını ona uzattığı sırada şaşırdı ama ses etmeden kağıtları alarak göz atmaya başladı.

Çok geçmeden hoca geldi ve ders başladı. Dersin bitiminde eve gitmek için ayaklanmıştı ki birden bire koluna sarılan kolla irkildi. "Bir şey diyebilir miyim?"

"Evet?"

"Önce ismini öğrenebilir miyim?"

"Güneş," dedi. "Hazan bende." Söylemek istediği soruyu bekledi.

"Arkadaşımın doğum günü var ve senin arkadaşın sevgilisi, dolayısıyla gelecektir. Sende gelecek misin?" Bunları nereden bildiğini bilmiyordu ama umurunda değildi.

"Hayır." Amfiden çıktı. Merdivenlere yöneldiği sırada ardından seslendi.

"Güneş, bir ara bir şeyler yapar mıyız?!" Ne cüret kârlıktı bu?

Arkasını dönmeden, "hayır!" dedi ve merdivenlerden indi.

Şimdi

Bazı hikayeler kötü, bazıları iyi sonla biterdi. Bazıları ise daha başlamadan biterdi. Benim hikayem bitti sanmıştım meğerse daha yeni başlıyormuş.

Karşımda duran adam benim hayatımdan beş yıl çalmıştı. İyisi, kötüsü, mutlu, mutsuz tüm anılarıma sebep olmuş, dâhil olmuştu. Ama yine de o benim diğer yarım da olmuştu.

"Güneş," Melisa yanıma gelmiş, koluma girmişti. Herkes yavaş yavaş işine dönerken bile onun gözleri hâlâ benim üzerimdeydi. Çok şaşırmış, boşluğa düşmüş gibiydi. "Güneş!" Birden bire adımı seslenen arkadaşımla irkildim.

"Efendim?" Dağılmış bir ifade vardı yüzümde. Bunu biliyordum.

"Donup kaldın." Gözleri ona döndü. "Selim Bey bir süreliğine işleri kardeşine, Hazan Beye devretmiş." Bildiğim şeyi bir başkasından duymak bile tüylerimi ürpertti.

"Evet..." Arkadaşımın benim üzerimde olan tuhaf bakışlarına rağmen orada duramadım. Kafenin bodrum katına inerek soyunma odasına doğru ilerledim.

Gelmişti. Yıllar sonra yeniden, yine karşımda duruyordu. Hiçbir şey olmamış gibi yine birbirimize çekilmiştik sanki. Onu yeniden görmek tüm sınırlarımı kapı dışarı etmiş gibiydi.

Soyunma odasına girdiğim sırada kapıyı ittim ama kapanamadan içeri giren kişiyle nefesimi tuttum. Ben donmuş bir şekilde ona bakarken o kapıyı kapattı ve kilitleyerek gözlerini üzerime çevirdi. "Buradasın..." Her şey bir anda oldu. Bedenimi sımsıkı sarmalayan adam bana ne yaptığından habersiz sarılıyordu.

Dudaklarımı aralayamadım. Bir şey söylemek bile o an gözümde çok büyüktü. "En yakınımdaymışsın, ben hep uzağa bakarken sen hep benim olduğum yerde miydin?" Daha çok kendine konuşuyor, analiz ediyordu.

"Titreme, yalvarırım titreme." Titrediğimin farkında bile değildim. Kapanmış olan gözlerimi araladım ve yemyeşil gözlerle yüz yüze kaldım. "Buradasın... Kadere inanmazdın ya? İnanmadığın o kadar bizi tekrardan bir araya getirdi."

"Uzaklaş." Beni dinlemedi. Elleriyle yüzümü kavradı, alnını alnıma yasladı.

"Uzaklaşamam. Yıllardır yaşadığım acıyı biliyor musun sen?" Ben çok mu farklıydım? Sadece acı çeken o muydu?

"Sana uzaklaş dedim." Yine dinlemedi beni. Nefesi yüzüme dağılırken şuurumu kaybediyordum. Ellerimi göğsüne bastırarak onu aniden geriye ittim. Aramıza giren birkaç adımlık mesafe sanki o an yine yıllar girmiş gibi hissetirdi. "Sana, uzaklaş dedim!" Özlem ve aşkım ağır basmasın diye kendimi çok zorladım.

"Güneş," iç çekti. "Gün Işığım..." Yutkundum. Gözlerimin önü bulanıklaştı. İçime çektiğim nefes beni boğdu.

"Sus. Gider misin?" Kaşları çatıldı. Yüzüme özlem ile bakarken kendimi boynuna atmamak, göğsüne sığınmamak için zor tutuyordum.

"Gidemem. Bu kez seni dinlemeyeceğim," aramıza koyduğum o mesafeyi geri kapattı ve beni kolumdan tutarak kendine çekti. Göğsüne isabet eden başımla iç çektim. Benim yapamadığımı yapmış, beni iç savaşımla baş başa bırakmıştı. "Özledim. Öyle böyle değil, içime sokmak istiyorum bir daha yanımdan hiç ayrılma, gideme."

Gözlerim acıyla kapandı.

"Bırak, lütfen bırak." Söylediklerim onda hiçbir etki bırakmıyordu. Benim ondan uzaklaşmam gerekirdi belki ama yapamıyordum, o güçlü kadın bir tek kendini bu adamın yanında serbest bırakıyordu.

Çünkü bu adam, kadının gücünü kullanmasına izin vermezdi. Onu korurdu, kollardı.

Hıçkırarak ağlamaya başladığım saniye onun için son darbe oldu. Benden hızla geriye çekildi. "Ağlama, Güneş..." Derin bir nefes alarak yüzünü avuçlarının arasına aldı. Ağlamam onun zayıf noktasıydı. "Yalvarırım ağlama, tamam bak bıraktım." Geriye çekildi biraz mesafe olsun diye. "Uzak durdum."

"Git. Sen gitmezsen ben gideceğim." Sesim titremişti.

"Tamam, gitme. Ben giderim, sen yeter ki gitme." Gözleri tüm yüzümü incelledi. Gitmek istemiyordu, bunu anlıyordum. Özlemle beni izlediğinde içim burkuldu.

Özür dilerim, sevgilim. Bizi bu kadar paramparça ettiğim ve geri toparlayacak gücü bulamadığım için.

"Git." dedim sert bir tonda.

Yüzüme baktı ve son kez bana bakarak kapının kilidini açarak odadan çıktı. Onun gidişinin ardından tüm direncim yıkıldı. Kapıyı kapattığım gibi hıçkırıklara boğuldum ve tüm acımı ağlayarak haykırdım.

O kadar kötü ve bitmiş durumdayken nasıl bir daha yeniden başlardık? Biz tamamen kaybettik ve bu benim hatamdı.

Saatler geçmişti. Onu yanımdan uzaklaştırdıktan sonra geri işime dönmüştüm ve saatlerdir hiç görmemiştim onu. İçten içe kendimi suçlarken bunu yapmak zorunda olmaktan da nefret ediyordum.

"Güneş, masa sekizin siparişlerini alır mısın?" Nehir'in söylediğini kabul ettim ve not kağıdını alarak yukarı kata çıkan merdivenlere yöneldim. Burası ikiye bölünüyordu. Birinci kat normal kafeyken alt kat geceleri açılan bir bardı.

Masa sekize gittim, dört kişi vardı. İki erkek ve kız. "Hoş geldiniz, ne arzu edersiniz?" Kumral, mavi gözleri ışıl ışıl parlayan kız bana döndü ve sevecan bir şekilde gülümsedi.

"Bana fıstıklı baklava ve açık bir çay." Siparişi not aldım. Bu kez diğer kız konuştu. Bu esmer, kahverengi gözlü bir kadındı. "Bana da üçü bir arada ve çikolatalı pasta." Onları da not alarak erkeklere döndüm.

"Siz beyefendi?"

İkiside sade bir kahve istemişti. Onların yanından ayrılıp aşağı indiğim sırada merdivenlerden çıkan kişiyle nefesimi tuttum. O kadar saatten sonra yeniden görmüştüm.

O da beni görmüş ve gülümsemişti. Sanki kendini varlığımla tatmin ediyordu. Yanından geçeceğim sırada hızla önüme geçmiş ve engel olmuştu. "Biraz konuşalım mı?"

"Çalışıyorum, Hazan Bey." İsmini ağzımdan duymak onu gülümsetti.

"Müsait olunca? Birazdan ara vereceksiniz."

"Ha–" İtiraz etmeme engel oldu.

"Konuşacağız." demişti lafı ağzıma tıkarak. "Odada bekleyeceğim ve sende geleceksin." Başka bir şey söylemeden yanımdan geçip gidince derin bir nefes aldım.

Aşağı inerek siparişleri söyledim sonrasında geri götürdüm. Dakikalar sonra ara verecektik ve ben oraya gidecek miydim?

• Bölüm sonuna geldik, ballar. Nasıldı ilk bölümümüz? Sizce neler olacaktır ileri bölümlerde?

-Güneş konuşmayı kabul eder mi?

-Hazan yıllardır aradığı kadını şimdi yeniden bırakır mı?

-Güneş duygularına yenik düşerek aşkına teslim olur mu?

Gelecek bölüme kadar bol bol yorum ve oy isterim :)

 

 

 

Loading...
0%