Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@_ozgennur_

•Merhaba, burada buluşmak güzel. Özlemişim;)

Bildiğiniz üzere sadece Türkiye'de olmak üzere Wattpad'e erişim yasağı geldi ve bu sadece Wattpad ile sınırlı kalmayıp Instagram ve birkaç uygulamayı daha kapsamı içine aldı. Instagram çok sürmeden geri açıldı ama diğer uygulamalar hâlâ kapalı ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Instagram kapandı ve tekrar açıldı ama neden diğer uygulamalar hâlâ kapalı? Ve en can alıcı soru bu olaylar neden sadece Türkiye'de meydana geliyor?

 

En kısa sürede umarım bu yaşadığımız olaylar biter ve bizde elimizden alınmaya çalışılan özgürlüğü geri alırız.

 

❛Geç Kalınmış Bir İtiraf❜

 

Ayşin Soykır

 

İnsanlar kaybettiği şeyin değerini anlıyordu. Daha çok seviyor, sahipleniyordu. Ama iş işten geçtikten sonra bu hiçbir işe yaramazdı.

 

Eve dönmüştüm. Mutluluğum çok kısa sürmüştü ama. Abimi bulmuşken mutluluğum bedenimden taşarken sadece bir itiraf ile her şey tuzla buz olmuştu.

 

"Ayşin, neredeydin sen?" Hazar bana o kadar sıkı sarılıyordu ki sanki her şeyin yeni yeni farkına varıyor ve bunun bilinciyle hareket ediyordu. "Öldürdün beni, Ayşin. Saatlerdir seni arıyorum! Seni aradığım her an hissetiğim duygunun iğrenç hissini anlatamam."

 

"Çekil." dedim ifadesiz bir sesle. Sesim o kadar soğuk, bitkin çıkmıştı ki ben bile üşüdüm. Hazar'ın bana sardığı kolları kaskatı kesildi.

 

"Ayşin, lütfen bak konuşalım. Boşanmak öyle kolay değil, seviyorum ben seni. Seninle evlendim asla bırakmam seni bundan sonra." Hiçbir şey hissetmeksizin Hazar'ı kendimden sertçe iterek uzaklaştırdım.

 

Yüz yüze geldik.

 

"Bırak artık beni Hazar. Bırak! Ya sen yıllardır benim yaşadığım acıyı biliyor musun ha?" Güldüm. Soğuk, alaycıl bir gülüştü bu. Canım acıtıyordu ve acımı başkasından, ondan çıkarmak istiyordum. "Yıllardır içim yanıyor benim! İçim yangın gibiydi anlıyor musun?" Gözlerim yanmaya başladığında ağlayacağımı hissetim ama elimden hiçbir şey gelmedi.

 

"Benim içim yangın yeriydi ama sen görmedin!" Kendime hâkim olamadım ve onu göğsünden sertçe geriye ittim. "Sen beni hiçbir zaman görmedin, duymadın, hissetmedin!" Hıncımı, sinirimi, öfkemi her şeyi ona vermek istercesine onu sertçe göğsünden itiyordum ve o tek kelime etmeden bana bakıyordu.

 

"Ayşin, kızım dur!" Nazan anne beni kolumdan tutup geriye çekmeye çalıştı ama o kadar kendimi kaybetmiş gibiydim ki durmadan ona vuruyordum. Saniyeler sonra ellerimin altında sıktığım tişörtü kan lekeleriyle boyandı. Gördüğüm kan lekeleriyle sıktığım tişörtü sendeleyerek bıraktım.

 

"Bu... Bu ne?" Dakikalar boyunca öylece kana bakarken Hazar elini göğsüne bırakarak acıyla inledi. Dizlerinin üzerine düşmesi ile korku ve endişe tüm bedenimi sarmıştı. "Hazar!" Hemen dizlerimin üzerine yanına oturdum. "Ne bu! Ne oldu sana?" Ağlayarak tişörtünü yukarı sıyırdım ve gördüğüm sargı bezi ile korku dolu bir ifade ile yüzüne baktım.

 

"Şşş," boşta olan eliyle başımı tutarak yüzümü boynuna gizledi. "Bir şey değil. İyiyim ben, korkma." Kandan korktuğumu, kana bakamadığımı biliyordu ve bu yüzden beni boynuna gizliyordu.

 

Ama onun canı acıyordu ve ben onun acısına dayanamazdım.

 

Yüzümü boynundan çektim ve cebimdeki telefonu çıkardım ama ellerim o kadar titriyordu ki hiçbir şey yapamadım. "Ambulansı arayın ne olur!" Ağlayarak elimdeki telefonu sertçe zemine fırlattım ve hıçkırıklarımı yutmaya çalışarak Hazar'ın yüzüne baktım. "Hazar, lütfen benimle kal." Gözlerinin yavaştan kapanması içimi paramparça etti. "Ne olursun kapatma gözlerini, n'olur." Zemine uzanacağını anladığım an hemen başını tuttum ve dizlerimin üzerine bırakarak alnından öptüm.

 

"Ayşin, güzelim." Yüzünün ve boynunun arasına bıraktığım elimi tuttu ve avuç içime küçük bir öpücük bıraktı. Zar zor nefes aldı. "Korkma, ben iyiyim." Gözlerimden düşen yaşlar onun yanağına düşüyor ve orayı ıslatıyordu.

 

"Biliyorum. Biliyorum. İyisin, daha iyi olacaksın. Ama kapatma gözlerini benimle, burada kal." Hazar titrek bir nefes aldı ve elimi sıkıca tutarak gözlerini yumdu. Endişe ve korku ile bağırdım. "Hayır! Hayır! Hazar yalvarırım aç gözlerini, özür dilerim! Özür dilerim..." Onun kanı ile boyanmış elimi ağzıma bastırarak susmaya, onu daha fazla üzmemeye çalıştım ama Hazar saniyesinde elimi indirdi ve sıkıca tuttu.

 

"Açtım..." Acıyla harmanlanmış gözleri benim akan gözyaşlarıma takıldı. Hemen gözyaşlarımı sildim ve gülümsedim. "Ayşin..." Yutkundu. Yüzünü acı bir ifade sardı. "Boşanmayalım. Ben sensiz yaşayamam, boşanmayalım." Öksürmeye başladı ama yine susmadı. "Beni bırakacaksan şimdi bırak çünkü ardından gelemem. Ölürüm burada."

 

"Hazar!" Söylediği kelimeler canımı daha çok acıttı. "Boşanmayacağız, yeniden. Yeniden başlarız tamam mı? Ben sensiz yaşayamam." Gülümsedi. Gözlerindeki acı, yerini ışıltılara bıraktı.

 

"Seni çok seviyorum," tuttuğu elimi öptü yeniden. "Korkma... Ben iyiyim, daha iyi olacağım. Seni asla bırakmam." Gözlerini kapatırken korkmamam için birçok şey söyledi ama onun sesi gidince ben hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

"Korkmam. Sen bana geri geleceksin..."

 

 

Saatlerdir yaşadığımı hissetmiyordum. Ben bile, isteye ona zarar vermiştim. Onun canını acıtmak istemiştim.

 

Kendimden nefret ediyorum.

 

Hazar bilincini kaybettikten birkaç dakika sonra ambulans gelmiş ve onu hastaneye getirmiştik. Yarım saaten beri acildeydik ve ben gittikçe daha çok korkuyordum. Hiç kimse bana neler olduğunu söylemiyordu ve ben kendimi iğrenç hissediyordum.

 

"Ayşin," Nazan anne yanıma oturdu. "Gönlünü ferah tut kızım. Hazar güçlüdür, hem söz verdi tutar o sözünü." Elini omzuma bıraktı ve hafifçe okşadı.

 

Söz verdi. Lütfen tutsun sözünü.

 

"Doktor çıktı yenge, anne!" Boran'ın sesiyle oturduğum yerden hızlıca kalktım ve acilden çıkan doktorun yanına doğru ilerledim. "Hazar iyi mi? Durumu nasıl, ne oldu ona?"

 

"Sakin olun öncelikle. Hazar iyi, sadece dikişleri patlamış." Ellerini birbirine yasladı. "Birkaç gün daha hastanede kalması gerekiyordu ama erkenden çıkmış. Dikişlerinin patlamasına neden olacak bir duruma düşmemesi gerekiyordu." Benim yüzümden. Benim yüzümden dikişleri patlamıştı.

 

"Neden?" Derin bir nefes aldım. "Ne dikişleri bunlar?"

 

Doktor çok kısa bir an Nazan anneye baktı ardından tekrar bana döndü. "Hazar'ın kalbinde doğuştan oluşmuş olan bir delik vardı. Bunu geç farketmeleri üzerine hiçbir şekilde dikkate almadı. Sanki bunu kabul etmiş gibiydi." Bana gülümsedi. "Hazar'ı çok yakından tanımıyorum. O ölümü kabul etmiş ve bunun için hiçbir şey yapmıyordu. Ama sonra her ne olduysa tedavi olmak için çok istekliydi ve hemen ameliyat oldu."

 

"Ne kadar süredir bu durumda?" diye sordum.

 

"Üç yıl."

 

Kalbim paramparça oldu. Üç yıldır bu yaşadığı hastalığı benden gizliyordu, sürekli kavga ediyor ve bana kendimi iğrenç hissettiriyordu.

 

Hazar bana benden kendi canının acısını saklayacak kadar mı güvenmiyordu?

 

"Bilinci açıldı. Sizi görmek istiyordu." Doktor yanımdan geçerken ağzımın içinde küçük bir teşekkür ettim ve sarsak adımlarla Hazar'ın yattığı odaya doğru ilerledim. Birkaç adım atmıştım ki, "Ayşin, önce onu dinle." diyen Nazan anne ile dudaklarımda buruk bir tebessüm yeşerdi.

 

Biliyordu. Tabii ki biliyordu ve o da bana tek kelime etmemiş, yıllardır saklıyordu.

 

"Seni annemin yerine koymuştum ben. Annem gibi dinlemiş, onun gibi kalbimde büyütmüştüm." Gözlerimden akan her damla bir alev gibi kalbimi küle döndürüyordu. "Sen beni kızın olarak görmemişsin ama. Bana Hazar'ın ölüm haberini mi vermek istiyordun?"

 

Yüzü hâlden hâle girdi.

 

"O nasıl söz anneciğim? Ben seni çok sevdim, hâlâ da seviyorum. Kızımsın sen benim. Ama Hazar istemedi, bilmesin dedi. Kaldıramaz bunu anne, dedi. Ben nasıl söylerdim?" Güldüm. Bu mutluluktan o kadar uzak, soğuk ve buzdu.

 

"Onun ölüm haberini nasıl kaldırırdım anne? Söylesene ya kabul etmeseydi ameliyatı? Ya benim hiçbir şeyden haberim yokken, bir kavganın ortasında ikimizde kırgın ve kızgınken kaybetseydim onu?" Bunu dile getirmek bile sanki tenimde bıçakla etimi kesiyormuş gibiydi.

 

Nazan anne bir şey diyemedi. Bense ona arkamı döndüm ve odanın kapısını açarak içeri girdim. Gözlerim Hazar'ı buldu direk olarak.

 

"Ayşin," yerinden kalkmaya çalıştı ama saniyesinde göğsüne elini bastırarak acıyla inledi. Geri yatağa uzandı ve ağzına gelen her türlü küfürü etti. "Gel buraya, Ayşin. Kalma öyle uzakta." Gittim. Yatağın boş yanına oturdum ve elini ellerimin arasına aldım.

 

"İyi misin?" diye sordum. Hazar'ın yüzünde bariz bir şaşkınlık oluştu. Ona bağırıp, vurmamı bekliyor ama böyle sakin olmamı beklemiyordu.

 

"Öğrendin mi?" diye sordu sorumu geçerek.

 

"Öğrendim. Ne bekliyordun, Hazar? Seninle mezara kadar gizli kalacağını mı?" Gözlerimi yumdum. Dilim benden izinsiz sert ve gerçekçi konuşuyordu. Ama canımı yakıyor, beni paramparça ediyordu.

 

"Ayşin." Elimi tutarak dudaklarını sırtına bastırdı. "Özür dilerim, sana anlatmalıydım." Ağlamak istedim. Ama acı bir şekilde gülümsedim sadece.

 

"Anlatmadın ama, Hazar." Elimi yavaşça çektim ellerinin arasından. "Belki de haklısındır. Bana evlendiğimizden beri hiçbir şey anlatmıyorsun. Doğru düzgün yüzüme dahi bakmıyor, bana dokunmuyorsun." Sol gözümden iki damla gözyaşı aktı üst üste.

 

"Beni sürekli azarlıyor, kırıyorsun. Sürekli olarak beni eziyorsun, sanki evlenmeden önce bana aşık olan o Hazar hiç var olmamış gibi." Dişlerimi sertçe dilime geçirdim. Susmak istiyordum, şimdi değildi. Şimdi yeri değildi. "Artık beni istemediğini, sevmediğini düşündüğüm zaman sana boşanmak için verdiğim evrakları imzalamıyorsun. Neden? Neden yapıyorsun bunları?"

 

"Özür dilerim," yerinden doğruldu. Hiçbir şekilde dikişleri umursamadan doğruldu ve beni kendine çekerek sımsıkı sarıldı. "Çok özür dilerim sana yaşattığım her şey için." Yüzünü boynuma gömdü ve kokumu içine çekti.

 

"Artık dileme. Artık pişman olmadığın şeyler yüzünden benden özür dileme, Hazar." Geriye çekilerek yüz yüze gelmemizi sağladım. "Çünkü biliyorum. Sen bana yaptığın hiçbir şey yüzünden pişman değildin bunu gözlerinde gördüm." Yataktan kalktım ve derin bir nefes aldım.

 

"Rahatına bak, Hazar. Ben sana yiyecek bir şeyler getirip geliyorum."

 

Ve odadan çıktım.

 

 

5 YIL ÖNCE

 

16 Ekim Düğün Gecesi

 

Mutluluk ve heyecan çok güzel bir şeydi. Özel günlerde görülen duygular özellikle. İki yılı aşkın süredir Hazar ve Ayşin'in istediği şey olmuştu sonunda ikisi bu gece beraber bir yola çıkmıştı.

 

Evlenmiş, bir yuva kurmuşlardı. Ayşin içindeki çocuksu mutluluğa engel olamıyordu, etrafa gülücükler saçarak bakıyordu. "Bakma öyle güzel güzel." Hazar'ın kıskanç sesi içinde ılık bir rüzgâr oluşturdu.

 

"Mutluyum..." dedi Ayşin. Hazar içi gidermiş gibi karşısında duran kadına baktı. Bembeyaz gelinlik içinde bir melek gibi karşısında duruyor, onu resmen günaha teşvik ediyordu. Artık bir sınır kalmamıştı aralarında.

 

"Hep mutlu olacaksın..." dedi Hazar.

 

Araba sonunda durduğunda Hazar kapıyı açarak indi ardından karısının elinden tutarak onuda indirdi. Bir elini beline doladı, diğerini ise bacaklarının altından geçirerek onu kucakladı. "Taşıyalım güzeller güzeli karımızı..." Ayşin'in kan kırmızısı dudaklarına iç çekerek baktı. Bugün bir başka güzel diye geçirdi içinden.

 

Kucağındaki kadınla beraber konağın avlusuna girdiklerinde Hazar hiç duraksamadan odasına doğru ilerlemişti. "Güzelim, kapıyı açar mısın?" Ayşin gülümseyerek kapının kolunu indirdi ve açılan kapıyı iterek içeri girdiler. Ayşin meraklı bakışlarını odanın içinde gezdirdi.

 

Hazar'ın odasını her zaman çok merak etmişti ama asla gelememişti. Yengesi izin vermezdi çünkü. Gülümseyerek odanın içini taradı gözleri, bu sırada Hazar'ın aşk dolu bakışlarından habersizdi. Dakikalar sonra Hazar Ayşin'i yavaşça yatağın tam ortasına yatırarak dudaklarını hafifçe dudaklarına bastırdı.

 

"Hazar..." Ayşin ellerini yavaşça, tahrik edici bir yavaşlıkla Hazar'ın boynuna çıkardı. Hazar ise dudaklarını gelinliğin dekoltesinden Ayşin'in çıplak ve davetkâr boynuna bastırdı. Dudaklarını aralayarak dişlerini yavaşça köprücük kemiğine bastırarak ısırdı. "Ah!" Ayşin inleyerek elini sertçe Hazar'ın ensesine bastırarak onu kendine çekti.

 

"Daha hiçbir şey bu," diye fısıldadı Ayşin'in kulağına. "Seni tüm gece kana kana içip, tüketeceğim."

 

 

Güneş gökyüzünde yerini alırken Ayşin yüzüne vuran güneş ışığına huysuzluk çıkararak sırtını döndü ve yüzünü yorgana gömerek uyumaya devam etti. Hazar ise sırtını yatak başlığına dayamış yatağında uyuyan kadına bakarak iç çekti.

 

"Ne yapacağım ben seninle?" Eğildi ve dudaklarını yanağına bastırdı. Sanki tüm gece tenine doyamamış gibi hâlâ temas etmek istiyordu. "Özür dilerim, Ay ışığım." Hazar'ın çalmaya başlayan telefonu Ayşin'in yüzünü buruşturmasına neden oldu. Hazar hızlıca doğrulup aramayı sessize aldı ve yataktan çıktı. Üzerine dolaptan bir kazak ve eşofman alarak balkona geçti.

 

Sabır çekerek babasının aramasını yanıtladı. "Ne var baba? Sabah sabah rüyanda mı gördün?" Babası ile araladı kötüydü, hem de çok.

 

"Hazar! Ne yaptın oğlum sen? Ben sana neler dedim, neler anlattım oğlum? Ne diye yaptın bu hatayı? O kızın hayatını nasıl mahvettin?" Hazar alayla güldü. Yaşanmış olan olayda onun hiçbir şekilde ilgisi yokken neden en büyük bedel ona bağlıydı?

 

"Sen kendini düşün, Kağzım Bey." Balkon masasının üzerinde duran sigara ve çakmağı alarak yaktı. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigaradan yudumlar aldı. "Asıl hayatı mahvolan benim. Sevdiğim kadının ailesinin ölümüne sebep olan bir babanın oğluyum."

 

"O ne biçim söz?" diyen Kağzım Bey'in sözünü Hazar sertçe kesti.

 

"Mahvettin beni baba. Anladın mı? Ben onun gözlerine bakarken suçluluk duygusu yakamı bırakmıyor baba. Ama bil bakalım bu işte saçma olan şey ne?" Sesli bir kahkaha attı. "Benim hiçbir suçum olmaması."

 

"Hazar-"

 

"Yeter. Bu olay hiçbir şekilde gün yüzüne çıkmayacak, baba. Anlıyorsun değil mi? Ben onu kaybedemem, baba. Bu olay gün yüzüne çıkmayacak!" Telefonu kapattı. Avuç içinde sıktığı telefonu paramparça etmek, az önce yaşanan konuşmanın bir sanrıdan ibaret olmasını diledi.

 

"Sevgilim?" Hazar, Ayşin'in sesini duyunca az önce onun tüm hücrelerini paramparça eden düşünceler yok olup gitti. Kafasını sesine doğru çevirdi. Ayşin dün gece Hazar'ın üzerinden çıkarmış olduğu gömleği üzerine giymiş, birkaç düğmeyi kapatmıştı. Bembeyaz teni, kızıl ateşi saçları onu yeni bir tura davet ediyordu.

 

"Gel buraya," dedi ve yarısına gelmemiş olduğu sigarayı söndürüp kollarını açtı. Ayşin hızlıca kollarının arasına girdi ve aşkla gülümsedi. "Bakma bana şöyle, canını yaka yaka yemek istiyorum seni." Ayşin kıkırdadı.

 

"Dün gece yediğin gibi mi?" Hazar dişlerini dudağına geçirdi. Bir tekrar daha yaşansın istemedi ama Ayşin tam tersini istermiş gibi elini Hazar'ın kazağının altına koyarak tenini okşadı. "Hadi... Şimdi bir kez daha, ama daha sert ve daha aşk dolu."

 

Hazar sabrını sınayan kadının boynuna elini sardı ve onu sertçe balkonun duvarına yasladı. "Ne istiyorsun?" diye sorduğunda Ayşin dudaklarını şehvetle ısırdı. "Dün gecenin aynısı mı?" Gece sevişmişlerdi, şimdi ise bakışlarından seks istediğini düşünüyordu.

 

Ama Ayşin ikisini aynı anda istiyordu.

 

"İkiside..." dedi nefes arasında. Dilini yavaşça kurumuş dudaklarının üzerinde gezdirdi. "Verecek misin istediğim şeyi?" Hazar iç çekti. Bu kadını hem çok seviyor, hem de nefret ediyordu.

 

Nefret ettiği tek şey vardı. O da istediği şeyi anında yaptırması.

 

"Daha fazlasını vereceğim." dedi vahşi bir sesle, Ayşin'in dudaklarına kapanmadan hemen önce.

 

Saatler geçerken odanın içinde sadece tenl

erinin sesi, inleme ve nefes sesi dışında hiçbir şey yoktu.

 

Ve Hazar'ın aklını çelen bir şey dışında. Ailesinin ölümüne babam sebep olmuştu.

 

 

Bölüm bitti.

 

🧚🏻‍♀️

 

Loading...
0%