Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@_ozgennur_

•Bölüm geldi, kuşlarım..

İyi okumalar dilerim 🧚🏻‍♀️

 

❛Vakti Geçmiş Pişmanlıklar❜

 

Bir insanın kalbi kaç kez kırılabilirdi? Bir mi, iki mi, üç mü? Daha fazla, beş yıl boyunca her gün kalbim kırılmıştı, birer parçalar hâline dönmüştü.

 

Bir yerde okumuştum, "Kalp 1 kere kırılır, gerisi ufak tefek sızıdır..." diyordu. Ama benim kalbim her kırılışında ilkinden bir kat daha paramparça oluyordu ve en sonunda hiçbir parçayı bulamıyordum. Çünkü o kadar kırılıp, küçülmüş oluyordu ki görmek, dokunmak imkânsız oluyordu.

 

"Ayşin," dalgın dalgın baktığım yerden gözlerimi çektim. Elimdeki çorba dolu kaşığı indiren Hazar ile göz göze gelince hemen kaçırdım gözlerimi. "Yeter, bak gözlerime artık." Sesi acı çekiyor, nefes alamıyor gibi çıkmıştı.

 

Elini çenemin altına koyarak başımı kendine doğru çevirdi. "Bir haftadır yüzüme dâhi baktığın yok. Benimle çok güzel ilgileniyorsun, iyileşmem için elinden geleni yapıyorsun." Bu bir hafta boyunca Hazar'a elimden geldiğince yardımcı olmuş, ihtiyacı olan ne varsa ilgilenmiştim. Ama yüzüne doğru düzgün bakmıyor, bakamıyordum.

 

Bakacak olursam hüngür hüngür ağlayacağımı biliyordum.

 

"Ama bir kez olsun, şu yedi gün içinde bir kez olsun gözlerime, yüzüme bakmadın." Elini çekti. "Bana kırgınsın bunu gözlerinden anlıyorum, Ayşin. Ama yalvarırım sana, bana kendimi affetirmem için bir şans ver. Yemin ederim ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, ben sana çok güzel bakacağım."

 

Gülümsedim.

 

"Ben kendime bakabilirim. Unuttun mu, beş yıldır ben bakıyorum kendime." Kaskatı kesildiğini uzaktan bile anlayabiliyordum. Bunu görüyordum. Ama acımadım, o da bana acımamıştı.

 

Yarıya getirmiş olduğu çorba kasesini kaldırıp ilacını ve suyunu ona uzattım. İkiletmeden alıp içti ve geriye yaslandı. Akşama doğru hastaneden çıkacaktık Hazar'ın durumu iyiye gidiyordu çünkü.

 

Son kez herhangi eksik bir şey var mı diye baktım ve odadan çıktım.

 

 

Eve gelmiştik şimdi. Boran Hazar'a destek oluyordu kendini daha fazla zorlamaması için. "Anne, baba!" Aslan'ın sesini duyunca tüm hücrelerim özlemle sızladı. Bir haftadır doğru düzgün göremiyordum Aslan'ı. Nazan anne Hazar'ı görmek için geldiği her an yanında Aslan'ı da getiriyordu ama en fazla iki saat kalıp geri dönüyordular çünkü Aslan'ın hastanede kalması bünyesi için kötüydü.

 

Oğlum koşarak gelmişti ve ben de saniyesinde eğilerek onu kucaklamıştım. Sımsıkı sarılarak kokusunu içime çektim ve yanaklarından öptüm. "Annem, çok özledim." dedim küçücük bedenini sarmalarken. Son kez boynundan öperek Aslan'ı kucağıma alarak ayağa kalktım. Hazar'ın eğilmemesi gerekiyordu.

 

"Babacığım," Hazar Aslan'ı kucağına almak istedi ama ben izin vermedim. "Dikişlerin iyileşmedi hâlâ." Hazar derin bir nefes alarak Aslan'ı birden çok kez öptü. "Aslan'ım."

 

Aslan bir elini Hazar'ın boynuna diğerini benim boynuma dolayıp ikimize birlikte sarıldı. Hazar ise bundan yararlanıp elini sıkıca belime doladı, Aslan'ın yanağından öptü ardından benim saçlarımın üzerinden öptü.

 

"Sizi çok özledim." diyen Aslan ile dikkatim dağıldı. Gülümseyerek açık boynunu öptüm ve kokusunu içime çektim tekrardan. "Bizde seni çok özledik, annem." dedim.

 

"Hazar, Ayşin." Sesin geldiği yöne çevrildi başım. Nazan anne, Kağzım babam, Selma Hanım ve Boran'ın karısı Elzem abla karşımızdaydı.

 

İki kişi eksikti bunlar Sude ve Havin'di. Hazar'ın ve Boran'ın kız kardeşleri.

 

Nazan anne gözyaşları içinde yanımıza geldi ve hemen Hazar'a sarıldı. "Oğlum, nasılsın ha? İyi hissediyor musun?" diye sordu. Hazar ona cevap verirken Elzem abla benim yanıma gelmişti. Sarılacağını anlayınca Aslan'ı kucağımdan indirdim ve benim için açtığı kollarının arasına girdim.

 

Elzem abla gerçek bir abla gibiydi. Bu eve ilk geldiğim gün dâhi bana kendimi yabancı hissettirmemiş, sanki gerçekten ablammış gibi bana kol kanat olmuştu.

 

"Nasılsın Ayşin?" Geriye çekildi yüzüme baktı. İç çekerek yüzümü avuçlarının arasına aldı bu hareketi gözlerimin dolmasına neden olmuştu. "Şşş, öğrendim ben her şeyi. Ağlama güzelim, Hazar abim seni düşünmüş, sen üzülme istemiş." Başımı iki yana salladım. Burada ağlamak istemiyordum.

 

"Ben yukarı çıkacağım, abla. Aslan'ı çok ihmal ettim onunla ilgileneceğim." dediğim sırada Aslan bacaklarıma sarılmış tekrar ilgimin ona geçmesini bekliyordu. Elzem abla yanağımı okşadı ve geriye çekildi. Onun çekilmesi ile arkasında duran Kağzım babam ile göz göze geldim.

 

"Canım kızım," diyerek beni kollarının arasına almış ve sıkıca sarılmıştı. "İyi misin?" diye sorunca belli belirsiz başımı salladım. Aslında değildim ve bu bir hafta boyunca hep içime atarak kendimi çok bitkin düşürmüştüm.

 

"Ben Aslan'ı yukarı çıkarayım." dedim ve geriye çekildim. Bana gülümsedi ve başını salladı. Bense dönüp Aslan'ı kucağıma alarak son kez Hazar'a baktım o da saniyesinde bana bakmıştı.

 

Merdivenlere yöneldiğim sırada, "Nereye gidersin sen, gelin? Kocan burada, hasta sen arkanı dönersin." diyen Selma Hanımın sesi ile adımlarım duraksadı. Bu kadının derdini anlamıyordum ve hiçbir zaman anlayacak gibi durmuyordum.

 

"Hala yeter!" diyen Hazar'ın uyarısı ardına bende arkamı döndüm ve Selma Hanımın yüzüne baktım.

 

"Yiğeniniz nasıl kendi başına hayatı için kararlar verip, bana bir şey söylemediyse bundan sonra da aynısını yapabilir." Gözlerimi Hazar'ın gözlerine çevirdim. İçim alev alevdi. Sanki içimde bir yanardağ vardı ve bunun söndürülmesi imkânsız gibiydi. Tekrar Selma Hanımın yüzüne baktım. "Ve bu saaten sonra sakın üstünüze vazife olmayan şeyler hakkında yorumda bulunmayın, Selma Hanım." Tekrardan arkamı dönüp merdivenleri çıkmaya başladığımda ardımdan terbiyesiz dediğini duymuştum ama daha fazla konuşmasına Hazar'ın sert sesi mani olmuştu.

 

Odaya girdim ve kapıyı ardımdan sertçe kapattım. Aslan boynuma sıkıca sarılmış, kızıl saç tutamlarımın uçlarıyla oynuyordu. Aşağıda olanlar onu korkutmuş gibi durmuyordu.

 

"Anne," dediğinde gülümsedim ve başımı oğluma doğru çevirdim. "Bana banyo yapar mısın? Sonra beraber bahçede yemek yiyelim olur mu?" Gülümseyerek başımı salladım ve Aslan'ın yanağından öptüm.

 

"Sen koş banyoda üzerini çıkar ben geliyorum." Aslan'ı yere indirdiğim gibi koşarak banyoya gidince bende odadan çıktım ve Aslan'ın odasına gidip dolaptan giyebileceği rahat şeyler çıkardım. Elbiselerini alarak dolabın kapağını kapatarak kapıya yöneldim. Ben kapının kolunu tutup geriye çektiğim an Hazar içeri girerek kapıyı kapattı.

 

"Ne yapıyorsun sen?" Kapıyı açacağım sırada bileğimden tutarak beni kendine çekerek durdurdu. "Hazar, oyun oynamaya ne vaktim nede mecalim var." Başımla kapıyı gösterdim. "O yüzden çekil, lütfen beni rahat bırak."

 

Hazar beni tuttuğu bileğimden döndürdü ve sırtımı kapıya dayayıp kendinide üzerime bıraktı. "Konuşmak istiyorum. Yanımda, yakınımda olacaksın ve ben sana dokunmadan, kokunu almadan yaşayamam." Derin bir nefes alarak elimi göğsüne yasladım ama aniden geri çekip aşağıda tuttum.

 

Ona tekrar zarar vermek istemezdim.

 

"Dinle biraz beni, lütfen. Sana anlatmam gereken onca şey var ki..." Derin bir iç çekti. Alnını alnıma bastırdı. "Ama çok korkuyorum, öğrendiklerinden sonra ya beni tamamen terk edersen?" Kaşlarım çatıldı. Bana anlatamadığı bir şey olduğunu hep biliyordum ama bu şeyin bizi bu denli ayıracağını tahmin etmiyordum. "Ve ben bir şey yapamam. Çünkü haklı olacaksın, Ayşin. Sen beni silah çekip öldürsen dâhi haklı olacaksın. Benim hiçbir ilgim yokken senden sakladığım şeyler yüzünden en çok suçlu benim."

 

Tenim buz kesti.

 

Onu öldürmeyi isteyeceğim kadar büyük mü bir şey yapmıştı?

 

"Benim de sana anlatmam gereken bir şey var." Ona abimi anlatmamıştım. Olan şeylerden sonra unutmuştum.

 

"Tamam. Bunları oturup konuşalım." Başımı salladım.

 

"Şimdi izin ver. Aslan beni bekliyor." Gözlerini açarak elimde tuttuğum kıyafetlere baktı ve geriye çekildi. O çekilince bende kapıyı açtım ve odadan çıkıp kendi odama geçtim.

 

Aslan'ı yıkadıktan sonra yemek yemiştik beraber. Ben Hazar ve Aslan. Saatler su gibi akıp geçerken akşam olmuştu bile. Aslan, Hazar ve benimle beraber uyumak istedi ve şu an da onun yatağında sağında ben solunda Hazar vardı.

 

"Baba," dediğinde Hazar hemen ona dönmüştü. "Bana bir masal anlatır mısın?" diye sordu uykulu bir sesle. Hazar gülümsedi ve dudaklarını Aslan'ın alnına bastırdı.

 

"Okurum. Ama masal bittiğinde sende uyumuş olacaksın." Aslan biz masal anlattığımız zaman meraktan hiçbir zaman uyumaz sonuna kadar uyanık kalırdı. Ama bu kez kabul etmiş ve babasına arkasını dönerek benim göğsüme yattı. Hazar oğlunun bu hâline sırıtarak eğilip onu bir kez daha öptü.

 

"ikimizin de limanı sensin..." dedikten sonra iç çekti ve doğrulup sırtını yatağın sert başlığına dayadı. Dudaklarını hafifçe ıslattı ve masala başladı.

 

"Bir varmış, bir yokmuş," gözlerini karşıdaki duvara sabitledi. Bense onun sesinden dinlediğim masalların güzelliğine kapılarak gözlerimi yumdum. "Uzun zaman önce çok varlıklı bir kral varmış. Bu kral yaşadığı şehrin en zengin üçüncü ailesinin başıymış. İki tane pırlanta gibi çocuğu varmış, biri asi, dikbaşlı güzel mi güzel bir prenses. Diğeri cesur, delikanlı bir prens." Kısa bir soluk aldı. "Bu kralın son zamanlarda işleri çok kötü gittiği için iflasın eşiğine gelmiş." Gözlerimi kısa bir an açtım ve Aslan'a baktım. Normalde olsa durmadan soru sorardı ama şu an uyuyordu. Bizi çok özlemiş olabileceği için hemen uykuya geçmişti.

 

Ben ses etmeden gözlerimi kapattım ve masalı dinlemeye devam ettim. "Kral ne yapacağını hiçbir şekilde bilemiyormuş. Kralın iflas eşiğinde olduğunu öğrenen diğer zengin krallar prensesi kendi ailesindeki prenslere istiyor eğer verecek olursa sonucunda bir iş birliği sayesinde işleri normale dönecekti. Ailesini öylece ortada bırakmak istemiyordu ve bir karar vermesi gerekiyordu." Gözlerimi açmış Hazar'ın anlatırken ki yüz ifadelerini izliyordum. Ve aniden bana dönerek masalı yarıda keserek gözlerini Aslan'a çevirdi.

 

Uyumuştu ve ben masalı merak ediyordum. Eğer istesem anlatmaya devam ederdi ama ona olan kırgınlığım bir şey istememe engel oluyordu. Hazar bunu anladı sanırım ve hiç ses etmeden yan dönerek benim yüzümü izlerken masala devam etti. "Öte yandan bu şehrin en büyük birinci olan krallığın kralı hayatını kaybetmiş ve kralın varisi en büyük oğlu geçmiş onun yerine. Onun kulağına gelen bu olay hoşuna gitmemiş hiçbir koşul beklemeden kralı sarayına davet ederek ona yardım etmeyi düşünmüş ve ona bir davet göndermiş. Kral bu davete yanında prensesi götürerek icabet etmiş. Kral saraya gitmiş ve prens Alex ile tanışmış, prenses Katrina yirmi iki yıldır kalbini delicesine attırmayı başaran bir erkek görmemişti ve şimdi birinin hiçbir şey yapmadan kalbini fet etmesi onu şaşırmıştı." Aşk işin içine girince daha fazla merak etmiştim ve sanki Hazar bunu biliyor gibi yataktan doğruldu. Eğilip göğsümde uzanan oğlunu öperek yataktan çıkacaktı ki birden bire kolunu tutarak durdurdum onu.

 

"Ya sonra? Devamı yok mu?" diye sordum. Sesim kısık ve meraklı çıkmıştı.

 

Hazar gülümsedi. "Merak mı ediyorsun?" diye sorunca usulca başımı salladım. Gözlerini yüzümde gezdirdi. "Odamızda devam edeceğim, anlatmaya. Hadi gel." Onu dinleyerek yataktan kalktım ve Aslan'ı öperek gülümsedim. Hazar Aslan'ın üzerini örttü ve benden izin dâhi almadan elimi kavrayarak odadan çıkardı beni. Odamıza geldiğimiz zaman kapıyı kapatmış ve kilitlemişti.

 

"Mas-" ben masalı anlatmasını isteyeceğim sırada birden bire elini kalçamın biraz üzerine bastırarak beni kendine çekti.

 

"Özür dilerim." dedikten bir saniye sonra dudaklarımın üzerinde dudaklarının baskısını hissetim. Ne olduğunu anlamama müsaade etmeden beni sertçe öpmeye başladı. Şaşkınlıkla kaskatı kesildim ve gözlerim kendiliğinden kapandı. Dudaklarımız bir puzzle misali birbirini tamamlıyordu.

 

Hazar sertçe dişlerini altdudağıma geçirerek derisini soydu. İki dudağını altdudağıma bastırarak beni neffesiz bırakarak öptü. Dudaklarımız çileden çıkmış gibi birbirini sömürürken daha fazla ileri gitmeden onu durdurmam gerekiyordu.

 

Elimi göğsüne koydum. Bu onun durması ve geri çekilmesi için yeterli olmuştu. Birkaç saniye içinde çekildi ve nefes alarak tekrar özür diledi. "Özür dilerim. Ama seni bir daha öpebilir, sarılır mıyım bilmiyorum."

 

"Hazar... Masal?" Kahkaha attı. Bir elini enseme saçlarımın dibine yaslayarak beni kendine çekti ve başım omzuna yaslandı.

 

"O kadar masum ve güzelsin ki..." İç çekti ve birkaç dakika içinde geriye çekildi. Başıyla yatağı işaret edince ben ondan uzaklaştım ve yatağa oturdum o da hemen karşıma geçerek oturdu. "Nerede kalmıştım?" diye sordu.

 

"Prenses kalbini attıran bir adam bulamamıştı." dedim. Başını salladı ve dudaklarının üzerinden diliyle geçerek masala devam etti. Ama ben az önce beni öptüğünü hatırlayınca kızardım.

 

"Prens ise prensesi görünce hiçbir duygu hissetmemişti. Çünkü prensin kalbi bir başka kadın için atıyordu." Söylediği şeyle buz kestim. Prensesin aşık olduğu adam bir başkasına aşıktı...

"Prenses babası ve prens konuşurken aşk dolu bakışlarla izlemiş prensi. Aklında prensin onunla evlenmek isteyeceği vardı çünkü her krallık onları iflastan kurtarmak için bunu istemişti. Ondan dolayı prenses çok mutluydu." Masalın sonunu daha fazla merak etmiştim. "Konuşmanın sonu geldiğinde ise asıl gerçekleri duyarak ilk kez aşkın ne kadar can acıtan bir şey olduğunu öğrendi. Prens babasından hiçbir şey istememiş ona koşulsuz yardım etmişti. Babası bunun mutluluğunu yaşarken artık gitmek için kalkmışlardı ki prensin söylediği şeyler prensesi öldürdü." Hazar duraksadı ve bana baktı. "Gerçek anlamda öldürdü." dediğinde gözlerimin dolduğunun bile farkında değildim. Ta ki gözlerimden birer damla yaş düşünce.

 

"Hayır," Hazar aniden bana doğru geldi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Güzelim benim. Ağlayacak ne var bunda? Masal bu?" Burnumu çektim.

 

"Ne demiş prens? Hem hani masallar mutlu sonluydu?"

 

"Her masal öyle değil." Dudaklarını burnumun ucuna bastırdı. "Ağlayacaksan anlatmıyorum." deyince hemen sildim gözyaşlarımı. Sonra ağlardım nasıl olsa.

 

Hazar pek ikna olmasa bile anlatmaya devam etti. "Prens bir hafta sonra olacak düğününe onları da bizzat özel konuk olarak davet etti. Prenses duyduğu şeyle kalbinde tuhaf bir sızı hisseti ve ilk hissettiği duyguların pişmanlığını yaşadı. Bir hafta gelip geçmiş prenses prensin düğününe gitmiş ve gözyaşları içinde izlemiş onları. Prens öyle mutlu ve masum duruyormuş ki... Onu ilk gördüğünde olan o sert, sinirli hâli sanki kuş olup uçmuş. Çünkü prens sevdiği kadının yanında çok güzelmiş." Bana baktı ve hâlâ ağladığımı görünce başını iki yana salladı. Beni kendine çekerek başımı göğsüne yaslayarak masalı bitirdi. "Düğünden bir gün sonra prensesin ölüm haberi tüm krallıkları sarsmıştı. Prenses üzerinde karşılıksız aşkın zehri yazan bir ilaçla intihar etmiş. Bu olaydan günler sonra prensesin babası prensesin odasında bir defter görmüş ve içinde yazan yazıyı okumuş." Masal bitiyordu. "Yirmi iki yıllık hayatımda hiçbir zaman aşkın var olduğunu düşünmemiştim. Bu duyguyu tatmadan öleceğim derdim. Bir nevi doğru çıktı. Ben aşkın en kötü hâli ile öldüm."

 

"Bu çok kötü bir masal," geriye çekilerek akmış gözyaşlarımı sildim. "Bir daha anlatma böyle şeyler." Hazar gülümsedi. Derin bir nefes alarak konuştu.

 

"Artık asıl önemli konuyu konuşalım mı?" diye sordu. Duyacağım şeyler canımı bir masaldan daha çok mu acıtırdı?

 

"Konuşalım. Konu ne peki?" diye sordum. Ve asla böyle bir cevap beklemedim.

 

"Ailen."

 

 

•Bölüm sonu 🧚🏻‍♀️

Masalımız nasıldı sizce? Nasıl gidiyor peki kitap?

 

•Merak ettiğiniz sorular v

arsa buraya yazabilirsiniz seve seve cevaplarım.

 

•Gelecek bölüm birçok şey olacak hazırda bekleyin.

 

•Bir diğer bölüm görüşürüz 🧚🏻‍♀️

 

Loading...
0%