Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@_ozgennur_

❛Bitiş❜

 

 

16 YIL ÖNCE

 

"Demir, Ayşin!" Meryem Sancaktar elindeki meyve tabağını bahçedeki masanın üzerine bırakarak çok sevdiği oğluna ve kızına seslendi. Çok geçmeden Ayşin'in kahkahaları, Demir'in homurtuları duyuldu.

 

Biricik kızı yine rahat durmamıştı belli ki.

 

"Anne, kurtar beni!" Ayşin annesinin arkasına saklanarak küçücük elleriyle elbisesine sarıldı. "Abim yine çok kızdı bana..." Hiçbir şeyden sorumlu değilmiş gibi melül melül annesine baktı.

 

Meryem başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı. "Ayşin!" Demir yaramaz kardeşinin peşinden gelerek sinirle ona seslendi. "Niye yerinde durmuyorsun sen?" dediğinde Ayşin kıkırdadı.

 

"Ama abi..." dedi nazlı nazlı. Annesinin arkasından çıktı ve biraz önce sırılsıklam ettiği abisine baktı. "Sen benimle hiç oynamıyorsun..." Demir kardeşinin oyunbaz haline iç çekti. Yarın sınavı vardı ama bu küçük yaramaz ona sürekli engel oluyordu.

 

"Anneciğim, abinin sınavları var biliyorsun." Ayşin annesinin de abisine hak verdiğini görünce dudaklarını büzerek masaya oturdu. Demir, Ayşin'in düşen yüzünü fark edince derin bir nefes aldı ve kardeşine doğru ilerledi. "Tamam asma yüzünü, birazcık oyun oynarız. Hem bitirdim zaten çalışmayı." Ayşin duyduğu şeyle yüzünde gülücükler açarak sevinç çığlığı atarak abisinin boynuna sarıldı kocaman.

 

"Yaşasın! Bir tanesin sen abi! Doğum günüme 7 gün kaldı abi, hediye aldın mı?" diye sordu Ayşin. Demir küçük bir kıkırdama eşliğinde Ayşin'in açık kızıl saçlarını dağıttı.

 

"Sürpriz söylenmez. Ayrıca sen neden bana doğum günümde hediye almıyorsun?" Ayşin suçluluk duygusu ile dudaklarını ısırdı ve hemen açıklama yaptı.

 

"Annem izin vermiyor ki... Ben sana hediye almak için dışarı çıkmak istiyorum ama izin vermiyor bana. Daha küçükmüşüm ben, yedi yaşındayım ben!" diye bağırdı.

 

Demir yanağını sıktı. "Daha yedi yaşına girmedin, Hayat Işığım." Ayşin abisine dil çıkararak annesinin dilimlemiş olduğu meyvelerden yemeğe başladı.

 

Meryem çocuklarının bu tatlı hallerine iç çekerek baktı. "Demir," dediğinde Demir hızlıca annesine döndü. "Anneciğim biz babanla bir saatliğine dışarı çıkacağız kardeşine iyi bak." Demir usulca başını salladı. Meryem önce Demir'in sonra ise Ayşin'in yanaklarından öperek evden çıktı.

 

Meryem kapıyı kilitledikten sonra kapının önünde onu bekleyen kocasına doğru ilerledi ve hemen kollarının arasına girdi. "Çok uzun sürmez değil mi? Ayşin ve Demir'i her saniye özlüyorum." Kaan Sancaktar karısının çocuklarına olan düşkünlüğünü biliyor ve oldukça hoşuna gidiyordu.

 

"Sürmez güzel karım." Kaan, Meryem'in dudaklarından sert ve kısa bir öpücük alarak arabanın kapısını açtı. "Hadi, bin bakalım." Meryem kocasına aşk dolu gözlerle bakarak arabaya bindi. Kaan kapıyı kapatarak arabanın önünden dolaşıp kendi yerine bindi ve arabayı çalıştırarak yola çıktı.

 

Ulaşmak için gittikleri yer nereden bakılsa bir saat sürerdi ve bu birkaç saat çocuklardan ayrı kalmak demekti. "Biraz hızlan, Kaan. Yol çok uzun..." Kaan Meryem'in istediğini reddeti ama Meryem'in ısrarları sonucu gaza basarak arabayı iyice hızlandırdı.

 

Dakikalar sonra kavşaktan dönmek için arabayı biraz yavaşlatmak istedi ama frene basmasına rağmen araba yavaşlamadı. Kaşları çatılırken sayısız kez frene bastı ama araba asla yavaşlamadı ve kavşağı geçtiler. Meryem şaşkın bakışlarla kocasına döndü. "Canım, kavşaktan dönecektik." Kaan frenlerin tutmadığını ona nasıl açıklayacağını düşünürken aynı zamanda gittikleri yolun sonu nereye varıyordu hiçbir fikri yoktu.

 

"Kaan!" Araba gittikçe hızlanırken Meryem içini saran tedirginlikle kocasının elini tuttu. "lütfen yavaşla! Çok hızlı gidiyorsun!" Kaan Meryem'in elini tuttu ve dudaklarına götürerek sıcacık bir öpücük bıraktı.

 

"Meryem, frenler tutmuyor." dediğinde karısına kısa bir an baktı ama tekrar önüne döndü. Araba dümdüz yolda ilerlerken Meryem içini saran korkuyla kasıldı. "Şşş, korkma tamam mı? Ben buradayım."

 

"Kaan, ölmek istemiyorum. Durdur ne olursun! Çocuklarımız var bizim, daha küçükler!" Kaan Demir'i ve Ayşin'i düşündü. Ayşin daha çok küçüktü ama Demir onu asla yalnız bırakmazdı. Ona bakabilirdi.

 

"Özür dilerim, bebeğim. Çok özür dilerim," karısının elini sıkıca tuttu ve gözlerini yola çevirdi. Önlerinde büyük bir boşluk vardı. Araba taşlı, topraklı yola girdiğinde Kaan ve Meryem sarsılmaya başladı. "Ağlama, yalvarırım ağlama." Meryem gözyaşları içinde çocuklarını düşünürken Kaan onu sakinleştirmek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.

 

"Kaan!" Kaan'ın Meryem'in üzerinde olan bakışları Meryem'in çığlığı ile yola dönerken önlerinde gördüğü uçurum titrek bir nefes almasına neden oldu. Arabayı döndüreceği hiçbir yol yoktu ve dümdüz uçuruma doğru gidiyorlardı. Meryem'in çığlıkları, Kaan'ın titrek nefesleri eşliğinde arabaya uçurumdan yuvarlandı. Havada hızla düşen araba birkaç dakika sonunda sertçe uçurumun dibini boyladı.

 

Arabanın uçuruma yuvarlanmasını zevkle izleyen adama kaydı bakışlar. Kağzım Soykır yüzündeki dehşet ifade ile adama baktı. "Hoşuna mı gidiyor?" diyen sesle adamın bakışları Kağzım'a döndü.

 

Sarı dişlerini göstererek güldü. "Eminim ki Sancaktar ailesi yerine senin ailen olsaydı daha zevkli olurdu. Ama kısmet ne yaparsın?" Adam sigarasını yere attı ve ayaklarının altına alarak ezdi. "İstediğimi yaptın. O arabanın frenlerini bozarak Sancaktar ailesinden kurtulmama yardım ettin. Bir daha karşıma çıkma, yoksa aynı sonu yaşarsın." Adam Kağzım Soykır'ı ardından bırakarak yüzündeki zevkli ifade ile ayrıldı oradan.

 

Kağzım Soykır ise yıllar boyunca yüreğinde ona ağırlık yapacak bir şeye yol açmıştı. Zaman geçtikçe bu ağırlık taşınmayacak hâle gelecekti ve her yere dökülecekti.

 

 

ŞİMDİ

 

Aile. 

 

Her insanın büyük bir hayali vardır. Bazıları kariyer yapmak ister, aşkı tatmak ister, ailesi ile kimsenin dokunmayacağı bir yerde yaşamak ister.

 

Bazıları ise hiçbir şey yapmaz hayali yoktur, kimliği yoktur... Kendini tanımaz çünkü yanında onu değerli hissetirecek kimse olmadığı içindir.

 

Benim büyük bir hayalim vardı. Tıpkı her insanın hayali nasıl büyük oluyorsa benimde öyleydi. Ben küçükken ailem ile geçirdiğim her ân o kadar değerli gelirdi ki... Hiçbir zaman onlardan ayrılmak istemezdim, hiçbir zaman başıma gelecekleri tahmin edememiştim.

 

Ölüm her canlının kapısını çalacak. Hani derler ya insan öleceği zamanı hisseder ben kendi ölümümü hissetmemiştim ama ailemi kaybedeceğimi hissetmiştim. Hissetmiştim ve son zamanlarımızda onlara sıkıca sarılmıştım.

 

"Babam," diyen Hazar ile içime usul usul korku yerleşti. "Babam bundan on altı yıl önce bizi, annemi, ailemizi korumak için yanlış yollara sapmış. Ne kadar istemese bile başına açtığı bela onu bunu yapmaya itti." Yutkundum. Ne? Neyi yapmaya itmişti?

 

"Neyi yapmaya itti?" diye sordum. Sesim o kadar kısık ve cansız çıkmıştı.

 

"Sancaktar ailesini öldürmeye itti."

 

Hayır.

 

Sancaktar ailesini öldürmeye itti.

 

Hayır lütfen. Lütfen, bu olmamış olsun. Yalvarırım bunlar sadece bir kabus olsun. Sevdiğim adamın, evli olduğum adamın babası benim ailemin katili olmasın. Yalvarırım...

 

"Şaka mı yapıyorsun, Hazar?" Keyifsizce güldüm. "Bu hiç komik değil. Lütfen buna bir son verir misin?" Gözlerinde acının kırıntıları vardı. Hayır. Hâlâ bekliyordum, bana canını yakmak için yalan söyledim demesini hâlâ bekliyordum.

 

"Lütfen... Hazar," ellerim titredi. Hazar titreyen ellerimi görünce iç çekti. "Söyle... Sadece yalan söylüyorum... Yemin ederim ki ses etmem." Öylece gözlerimin içine baktı.

 

"Lütfen... Kırma beni daha fazla. Yıllardır çok zarar verdin bana, şimdi de böyle bir şey söyleyerek..." Nefesimi dizginlemek için durdum. Neden? Neden oluyordu tüm bunlar? Ben neden yaşıyordum bunları?

 

"Seni çok seviyorum Ayşin. Hiçbir zaman kırmayı veya zarar vermeyi aklımdan geçirmedim." diyen sesiyle bakışlarım yüzüne çevrildi. O kadar değerliydi ki benim için... Gözlerimin önünde kayboluyordu birer birer.

 

"Sevmiyorsun sen beni Hazar. Sevmiş olsaydın, bana kıyamıyor olsaydın beş yıldır gözlerimin içine baka baka yalanlar söylemezdin." dedim.

 

Söylediklerim ağrına gitmiş olacak ki gözlerini yumdu. "Böyle söyleme, seni ne kadar çok sevdiğimi en çok sen biliyorsun." Güldüm. Gülüşüm gözlerini açmasına ve yüzüme bakmasına neden olmuştu.

 

"Ben hiçbir şey bilmiyor muşum. Bana söylenen yalanlara bir bir inanmışım salak gibi." Gözlerimden akan yaşlara bakarak derin bir nefes aldı. Oturduğu yerden bana doğru uzanmaya çalıştı ama benim ani kalkışım onu geri çevirdi. "Doğru mu söylüyorsun?" diye sordum.

 

İnanmak istemiyordum. Ben onları ailem yerine koymuştum yeniden, tekrardan. Lütfen yalan olsun, bir yanlış anlama olsun ama gerçek olmasın bunlar.

 

"Doğru."

 

Titrek bir nefes aldım. Saat gece yarısını geçiyordu ama ben kendimi o kadar kaybetmiştim ki ne yaptığımın farkına varamadım. "Kağzım baba!" Odadan çıkışım ve ağlayarak merdivenleri inerken çığlıklarım tüm evi kaldırmıştı.

 

"Ayşin!" Hazar'ın ardımdan gelmesi beni durdurması bir işe yaramadı. Herkes uyanmış ve salona inmişti. "Ayşin, ne oluyor kızım?" Nazan anne yanıma gelerek ağlamaktan kızarmış yüzümü avuçlarının arasına aldı.

 

"Doğru mu?" diye sordum titreyen sesimle. Kağzım babam gözlerini direk Hazar'a çevirmiş ve derin bir nefes almıştı. "Lütfen bir şey söyleyin! Bana bunu yapmadım, yanlış anlaşılma olmuş!" Hıçkırıklarım konuşmama engel oluyordu.

 

"Anne!" İçimi titreten sesle Aslan'a döndüm. Uykulu gözlerle koşarak merdivenleri indi ve hemen yanıma gelerek dizlerime sarıldı. "Neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu?" Derin bir nefes aldım.

 

Sesimin kontrolünü sağladım. Son kez Kağzım babama baktım. "Doğru mu?" Sesim titremişti. Duyacaklarımdan ölesiye korkuyordum.

 

"Doğru." Tek bir kelime nasılda yıkmıştı tüm hayatımı. Gözlerimde bariz hayal kırıklığı oluştu.

 

"Ne oluyor? Doğru olan ne?" Nazan annenin şaşkınlığı hiçbir şey bilmediğini gösteriyordu ama belki bu bile yalandı. Bu aile çok iyi bir oyuncuydu.

 

"Ayşin," Elzem ablanın omzuma konan eliyle yavaşça ona döndüm. "Biliyor muydun?" Ardından bakışlarım Boran'a kaydı. "Ya sen?" İkiside sessizce bana bakarken yutkundum.

 

"Neyi biliyor muyum ablacığım?" diyen Elzem abla ile dudaklarımı aralamıştım ki. Hazar'ın, "Ayşin." diyen sesiyle duraksadım. Aslan vardı şimdi ne yeri ne zamanıydı. Herkesle temasımı kestim ve dizlerimin üzerine çökerek Aslan'ın yüzüne baktım.

 

"Anneciğim, burada bekle hemen geleceğim tamam mı?" Aslan usulca başını salladı. Saçlarının üzerinden öperek hızlıca merdivenlere yöneldim arkamdan Hazar'ın adımı seslenmesi ve bana yetişmesi ile koşarak odaya doğru ilerledim. Gözyaşlarım birer birer akarken hızlıca dolaptan orta büyüklükte olan sırt çantamı alarak kendim için dolaptan birkaç kiyafet koydum.

 

"Ayşin, hayır." Hazar beni bileğimden sertçe tuttu ve kendine çekti. Ondan uzaklaşmama engel olmak için sıkıca sarıldı bedenime. "Bırak elinden şunu, gidemezsin, beni bırakamazsın." Onu sertçe itmeye çalıştım ama yerinden kıpırdamadı.

 

"Ben seni çoktan bıraktım, Hazar." Onu geriye savurdum sertçe. "Sende beni bıraktın. Sakin şimdi bana engel olmaya çalışma. Yemin ederim ki seni öldürürüm." Yanından geçmeye çalıştığım an beni geriye çekti ve odanın kapısını sertçe çarparak kapattı.

 

"Öldür. Canımı al, ama gitme. Ben sensiz yaşayamam. Beş yıldır Allah'ın her günü yakınımda olmana rağmen sana dokunamıyordum." Elini sertçe kalbine vurdu. "Yaşadığım vicdan azabı o kadar büyük."

 

"İstemiyorum. Anladın mı? Seni ne yanımda, ne yakınımda." Gözlerinin içine baktım. "Ben seni ailem bildim. Aileni ailem bildim. Ama şuna baksana! Siz hepiniz el birliği ile mahvettiniz beni! Seni seviyordum ben, Hazar! Her şeyi bile bile evlendin sen benimle. Bu yetmezmiş gibi beş yıldır sözde vicdan azabı çekiyorsun diye bir mutluluğu çok gördün bana. Her şeyi bilirken benim ailemin benim için değerini bilirken seni sevmeme izin verdin, senden çocuk yapmama izin verdin!" Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım tekrardan. Titreyen ellerimle kapının ardını gösterdim.

 

"Küçücük çocuğun ne suçu var? Ne olacak şimdi, Hazar?" Bana doğru bir adım attı ama anında geriye gittim. "Ben seninle asla bir arada yaşayamam. Duydun mu beni? Boşanacağız, eğer şimdi gitmeme engel olacak olursan beni bir daha göremezsin ve sadece beni değil oğlumu da öyle." Onu öylece orada bıraktım ve hızlıca Aslan'ın odasına giderek onun içinde birkaç şey aldım. Montonu ve odasında bıraktığım telefonumu alarak hızlıca çıktım odadan. Ne yapacağımı bilemezken fevri bir hareketle Demir'e mesaj attım ve buranın konumunu gönderdim hemen ardından. Merdivenleri hızlıca inerek Aslan'ın yanına gittim.

 

"Anne, gidecek miyiz?" Başımı salladım ve montonu giydirerek bana tatlı tatlı bakan oğlumun yanaklarından öptüm. Çantayı koluma taktım ve Aslan'ı tek hamlede kucağıma alarak bizi izleyen aile üyelerine döndüm. "Şimdiye kadar hiçbir zaman bu kadar hayal kırıklığı yaşamadım. Hiçbir zaman, -ailemin ölümünden sonra- bu kadar ağlamadım." Acıyla gülümsedim. "Bana yaşattığınız hiçbir şey için sizi affetmiyorum. Bundan böyle inşallah hiçbir şekilde karşı karşıya gelmeyiz."

 

Dış kapıya doğru ilerlediğim sırada Elzem ablanın sesini duydum. "Ayşin! Ablacığım yemin ederim ki ne benim ne de Boran'ın bundan haberi vardı." Ağlayarak elimi tuttu. "Ben seni kardeşim bildim. Sende beni ablan bildin. Bana yüz çevirme, ablam." Bakışlarım yavaşça Boran'ın olduğu tarafa çevrildi. Babasının yaptıklarından dolayı utançla başını eğmiş, yüzüme dahi bakamıyordu.

 

Derin bir nefes aldım. "Konuşuruz abla." Elzem ablanın yüzünde içten sıcacık bir tebessüm yeşerdi.

 

"Boran!" Boran eğik başıyla bize doğru geldi. Elzem ablanın uzattığı eline araba anahtarını bıraktı. Elzem abla anahtarı avuç içime bıraktı. "Bu saate böyle gidemezsin. Arabayı al, kendine dikkat et. En kısa sürede ulaş bana, ablacığım. Elimden başka bir şey gelmiyor." Uzandım ve sıkıca sarıldım.

 

"Teşekkür ederim. Ama ihtiyacım yok." Geriye çekildim ve anahtarı geri ona verdim. Arkamı döneceğim sırada Boran kolumdan tuttu. "Yenge... Hiçbir şey bilmiyordum ben. Çok özür dilerim, şu an öyle çok utanıyorum ki yüzüne bakacak yüzüm yok." Boran'a sıkıca sarıldım ve birkaç saniye içinde geriye çekildim.

 

"Şimdi olmaz ama konuşacağız elbet bunları." Aslan başını boynuma gömmüş uslu uslu olanları izliyordu. Merdivenlerin başında Hazar'ı görmesi ile heyecanla doğruldu ve "babacığım!" diye sevinçle haykırdı.

 

Hazar üzerine paltosunu almış ve aşağı inmişti. "Anne, babam geliyor!" Aslan sevinçle Hazar'ı izledi.

 

"Ayşin," derin bir nefes aldı. "Bu saate gönderemem seni." Bana dokunacak gibi olunca geriye çekildim.

 

"Sakın."

 

"En azından seni güvenli bir yere götüreyim. Ben de gelirim, konuşuruz." Daha fazla dayanamadım.

 

"İstemiyorum seni! Bir daha hiçbir şekilde karşıma çıkma. Artık bitti, Hazar. Masalın sonuna geldik, kitabın kapağını kapat ve arkana yaslan." Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. "Sen zaten kitap okumayı sevmezsin. Okumuş olduğun o satırlara saçma de geç. Eminim ki okuduğun o satırları hatırlamayacaksın bile."

 

"Bırakmam ben seni. Nereye gidersen git, her zaman beni bulacak gözlerin. Seni kolay kazanmadım, bu kadar kolay bırakmam." Başımı iki yana salladım.

 

"Anne, babamı terk mi ediyorsun?" Aslan'ın sesini duyunca derin bir nefes aldım. Her şey o kadar sarpa sarmıştı ki yapacak bir şey yoktu.

 

"Sonra anneciğim, sonra her şeyi anlatırım sana. Ama baban bizimle gelmeyecek." Hazar'a bakmadan evden çıktım. Kapının önünde bizi bekleyen arabaya doğru ilerledim hızlı adımlarla. Arabanın kapısını açarak hızlıca bindim.

 

Hazar'ın arkamdan bağırdığını duydum ama artık çok geçti. Gerçekten de masal bitmişti.

 

 

•Bölümün tamamını atmadım maalesef. Biraz daha vardı ama onu bitirmediğim için buradan kesip attım. Bu ar

alar yazma hevesim yok gibi Wattpad Allah'a emanet gidiyor zaten. Açılmaz gibi bu gidişle. Kimse ciddiye almıyor zaten.

 

•oy ve yorum gelsin lütfen 🧚🏻‍♀️

 

Loading...
0%