Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@_ozgennur_

•Herkese merhaba! Bölüm geldi kuşlarım iyi okumalar dilerim.

 

Not: BÖLÜMDE YETİŞKİN İÇERİK MEVCUTTUR

 

❛Tenlerin Kavuşması❜

 

Her şey üst üste gelince elbette ki kaldıracak gücüm olmuyordu. Neyi, nasıl yapmam gerektiğini hiçbir şekilde bilmiyordum çünkü.

 

"Nereden tanıyorsun Hazar'ı, abi?" diye sordum. Abim vereceği cevaptan emin değilmiş gibi eliyle ensesini sıvazlayarak derin bir nefes aldı. "Abi bir şey sordum."

 

"Abicim, sonra konuşsak?" Gözlerimdeki kararlı ifadeyi görünce derin bir nefes daha aldı. Ardından bakışları Hazar'a kaydı. "Seni bulmama yardımcı olan kişi Hazar. Tüm hayatım seni aramakla geçmişti sana dair tek bir şey dahi bulamadım. Nerede kiminle kaldığını dahi bilmiyordum ve arada sıkışıp kalmıştım." Hazar devam etti.

 

"Bende bu sırada ailenle ilgili bir şeyler araştırırken abinin yaşadığını öğrendim. Ben onun yaşadığı yeri buldum ama yüz yüze konuşmak için gittiği görevden gelmesini beklemek zorunda kaldım." Aslan Hazar'ın kucağında bizi uslu uslu izlerken hiçbir şey anlamıyordu. "Bir hafta kadar sonra abin geri döndü. Onunla konuştum, yerini söyledim evli olduğumuzu söyledim." Derin bir nefes aldı. "Aileniz hakkında her şeyi anlattım, Ayşin. Abin biliyor."

 

Söylediği şey kanımı dondurdu sanki. Bakışlarım usulca abime döndü. "Doğru mu?" Abim bana doğru bir adım attı ama yüzümde nasıl bir ifade varsa geri durdu. "Nasıl ya... Nasıl herkes tarafından kandırılıyorum ben?" Gözlerim sızladı. "O hâlde dün neden ağladığımı biliyordun."

 

"Ben söyledim. Gecenin o saatinde nereye gidecektin?" Hazar'ın söyledikleri son damla olmuştu.

 

"Sana ne! Sana ne, Hazar?! Hayatımı mahvettiğin yetmedi mi? Neden hâlâ burnunu sokuyorsun her şeye?" Ellerimi yumruk yaptım. Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki. "Yoruldum ben, yoruldum! Abimi bile nasıl kabullendirdin sen bunu? Nasıl yaptın?"

 

"Aslan'ı götürür müsün, Demir?" Hazar Aslan'ı Demir'in kucağına bıraktı.

 

"Anne," Aslan benim ağlamamdan dolayı gitmek istemedi. Titreyen sesiyle bana doğru gelmek istedi ama Hazar izin vermedi. "Babam, sen dayınla git. Annen bana çok kızdı gönlünü alacağım."

 

"Ya ne diyorsun sen hâlâ? Ne gönül alması!" Hazar'ı kenara iterek evden çıkmaya çalıştım ama saniyesinde arkadan belime kolunu sararak beni içeri soktu ve kapıyı abim ve Aslan'ın yüzüne kapattı. Kapının kilidini birkaç tur çevirdikten sonra anahtarı duvarı boylu boyunca kaplayan gömme dolabın üzerine fırlattı.

 

"Ne yapıyorsun sen?" Onu sertçe ittim. "Ne istiyorsun hâlâ? Yetmiyor mu beş yıldır yaptıkların sana? Hâlâ mı canımı acıtmak, beni ağlatmak istiyorsun?" Her cümlemde onu sertçe geri itiyordum ve en sonunda sırtı kapıya yaslandı.

 

"Lütfen, beni bir dinle. Hak vereceksin yemin ederim ki, hak vereceksin." Vermezdim. Bunu o da biliyordu ama belki bir şans.

 

"Vermem, Hazar. Bundan böyle sana hiçbir şey vermem. Ne sevgimi, ne sadakatimi." Gülümsedim. İşaret parmağımı göğsüne bastırdım. "Senden boşanacağım, sonra ise beni daha çok seven, bana önem veren, benden asla bir şey saklamayacak biriyle evleneceğim." Dişlerimi göstererek kahkaha attım.

 

"Ayşin! Sabrımı sınama!" Sesli güldüm.

 

"Evleneceğim, belki Aslan'a o çok istediği kardeşini bile veririm." Amacım tamamen onu etkisiz bırakmak ve benden uzaklaştırmaktı ama her şey ters tepti.

 

Sırtını duvardan sıyırdı. Boynuma sarılan eliyle saniyesinde onun yerinde ben vardım. Sırtımı canımı acıtacak derece sert bir şekilde kapıya yasladı. "Sakın," diye fısıldadı. Dudaklarını kulağımın yakınına getirdi. "Sakın bir daha başka birinden söz etme." Onu uzaklaştırmak istiyordum. Pijamamın lastiğine gelen parmakları beni tamamen etkisiz bırakmıştı. "Şimdi sana benden başkasını düşünmek ne demekmiş göstereceğim."

 

Bir eli belime sarılarak beni tamamen kapıya dayadı. Diğeri ise pijamamın lastiğinden içeri süzülerek iç çamaşırımım lastiğinde durdu gözleri kısa bir an bana kaydı ve hiçbir şey yapmadığımı görünce yüzünde sırıtış belirdi.

 

Ona karşı koyamıyordum ve bunu çok iyi biliyordu!

 

Parmakları iç çamaşırımı geçerek tenime kavuştu. İşaret parmağını hafifçe tepeme bastırması başımı geriye atmama neden olmuştu. O kadar uzun zamandır birbirimize dokunmuyorduk ki tenlerimizin arasında büyük bir kaos vardı.

 

"Yapma," dedim tüm gücümü toplayarak. İşaret parmağı ne ara ıslandığını anlamadığım kadınlığıma değdi. "Yapmayayım mı?" diye sorarken birden bire avuç içiyle beni kavradı.

 

"Hazar!" İnleyerek omzuna tuttundum. Parmak uçlarıma yükselmiştim ve neredeyse aynı boya gelmiştik. Ne olduğunu anlayamadan elini iç çamaşırımdan ve pijamamın içinden çıkardı. "Ne... Ne oldu?"

 

"Yapma dedin. Sana zorla dokunamam." Gerçektende öyle yapacağını anladığım an tüm yelkenleri suya indirdim. Beynimden bir sürü şey geçti.

 

Onun hiçbir suçu yok. Ailesi sorumlu bundan.

 

Hayır o bana hiçbir şey söylemedi en çok o suçlu.

 

Ama seni kaybetmek istememiş. Eğer sen olsaydın onun yerinde aynı şeyi yapardın.

 

Hayır, yapmazdım!

 

Yapardın. Çünkü onu kaybetmektense ondan bu gerçeği saklayıp onunla yaşamak isterdin. O da bunu yapıyor ve sen asla kendi yapacağın bir şey yüzünden başkasını suçlama.

 

Hayır...

 

Evet. Yapardım.

 

"Hazar!" Benden uzaklaşan bedeninin üzerine saniyesinde atlamamla bir an sendeleyerek geri gitti. Ağzının içinden küfrederek beni sıkıca tuttu. "Seni affetmedim." dedikten sonra dudaklarımızı birleştirmiştim. Bir an şaşırdı ve bana karşılık vermedi ama birkaç saniye sonra dudaklarıma öylesine asıldı ki kendimizi kaybettik.

 

Adımlarımız salonun lacivert kanepesinde son buldu. Bedenim kanepenin üzerinde birkaç kez sekti. Hazar'ın üzerime eğilen bedeni ile ellerimi ensesine sararak onu kendime çektim. Dudaklarımızı birleştirmeme engel oldu. "Dinleyecek misin sonra beni?" diye sordu.

 

Hayır dinlemem.

 

Hayır dinle! Ne yapacaksın onu kullanacaksın sonra bir çöp gibi atacak mısın?

 

Kullanmak sayılmaz. Evliyiz biz.

 

Kocan olduğunu kabul etmiyordun. Her şeyi dinle ondan.

 

"Dinleyeceğim." Hazar'ın yüzünde içten, hevesli bir gülümseme yer aldı. "Ama önce beş yılın hasretini gidermeliyiz." dedim dudaklarımızı tekrar buluşturmadan hemen önce.

 

(Buradan sonrası tamamen açık dille, ahlaksız kelimeler vb. Konuşmaların yer alacağı kısım. Rahatsız olacaklar işaret edilen yere kadar kaydırsın!)

 

Hazar'ın birden bire üzerime bırakılan bedeninin ağırlığı altında ezildim. Zevkle inleyerek onu daha çok hissetmek için kendime çektim ama daha fazlası yoktu. Çünkü aramızda kumaşlar dışında bir şey kalmamıştı.

 

"Benim için saniyesinde nasıl ıslanıyorsun?" diye fısıldadı. Az önce kapının önünde yaşanan o kısacık anda ıslaklığımı hissetmişti elbette. İki elini birden pijamamın bel lastiğine geçirerek üzerimden sıyırdı. Doğrularak bacaklarımdan ve ayaklarımdan çıkarıp bir köşeye attı. "Hâlâ sırılsıklam mısın?" Avuç içini siyah iç çamaşırımın üzerinden bana bastırması ile resmen çığlık attım.

 

"Sakin ol." Kahkaha atarak başını bana doğru eğdi ve burnunu boynuma yaslayarak derin bir nefes aldı. "Cennet kokuyorsun." Gülümseyerek ensesine tuttundum ve saçlarını hafifçe çekiştirdim.

 

"Cennette mi gittin? Nereden biliyorsun kokusunu?" Çok bilmiş hâlim oldukça hoşuna gidiyordu. Boynumun ince derisinde hissetiğim sivri dişleri ile inleyerek kalçamı ona doğru kaldırdım.

"Burası benim cennettim. Gitmeme gerek yok," burnunu hafifçe boynuma sürttü. Elini iç çamaşırımın lastiğine kanca misali takarak aşağı çekiştirdi ve benim kendime doğru çektiğim dizlerim sayesinde kolayca çıkarıp attı. "O kadar özlemişim ki şu an buraya gömülmek istiyorum." Parmaklarını ıslak deliğimde hissedince bacaklarımı kapatmak istedim ama iki bacağımın arasına giren bedeniyle bana engel oldu.

 

Titrek bir nefes çektim içime. "Ben... utanıyorum," tebessüm etti. Dudaklarını hafifçe burnuma bastırdı ve derin bir nefes aldı. "Hazar." dedim sertçe.

 

"Karımsın, utanma." Ama o kadar uzun süredir bana dokunmuyordu ki istemsizce bir utangaçlık sarmıştı bedenimi. Hazar orta parmağını ıslaklığımda hafifçe gezdirdi ve ben ne olduğunu anlayamadan içime sokarak nefesimi kesti. "şşş," havalanan bedenime gülerek beni geri kanepeye yatırdı. İçimde hareketsiz duran parmağı yavaşça harekete geçti. Titreyerek ellerimi Hazar'ın omuzlarına sardım ve içime derin bir nefes çektim. "Acıttım mı?" diye sorunca başımı iki yana salladım.

 

"Hayır. Ama öp beni," dedim nefes nefese. Birkaç saniye durdum ama o harekete geçmedi ve benim için yeterli zamandı. Ensesinden onu kendime çekmek istedim ama bana engel oldu. "Hazar!"

 

"Yüz ifadeni görmen gerek," parmağını içimde kıvırdı. "O kadar güzelsin ki..." Nefesimi dışarı bıraktım ve içimde gidip gelen parmağının zevkini çıkardım. Saniyeler sonra parmağını içimden çıkardı. İşaret ve yüzük parmağını da ekleyerek üç parmağını bana zaman vermeden sertçe içime gönderdi.

 

"Ah..." Benden bağımsız tekrar yükselen kalçamla Hazar boşta duran elini bedenimin altından geçirdi havada duran kalçama canımı yakacak sert bir şaplak atarak inletti beni. "Sabit dur." dediğinde nefes verdim. Söylemek kolaydı ama durmak öyle değildi.

 

Dakikalar sonra iyice hızlanmış olan parmakları içimi delmek istercesine durmadan sertçe gidip geliyordu ve parmaklarının hareketinden dolayı ortaya çıkan kısık sesteki şakırtılar nefesimi kesmek için yeterliydi. "Yeterince ıslak." Parmaklarını kendine çekerek gözlerimin içine baktı. "Tadına bak." Bunu hep yapıyordu! Üç parmağını birden ağzıma sokarak kendi sıvımın tadına bakmama sebep oldu. Yalayıp temizlediğim parmaklarını sert ve ıslak bir ses çıkararak ağzımdan çıkardı.

 

Avuç içini bundan zevk alırcasına baldırıma vurdu. "Boşalamadım, Hazar!" diye bağırdım. Hemen beni boşaltması gerekiyordu.

 

"Bekleyeceksin. Önceliklerim var, sonra seni yalayıp yutacağım." Önceliklerinin ne olduğunu biliyordum ve istemsizce nefesim hızlanmıştı bile. Bu halime bakarak dilini kurumuş dudaklarının üzerinden geçirerek yaladı. Tekrar üzerime geldi ve tam olarak çıplak kadınlığıma yaslanarak onu hissetmeme sebep oldu. Kumaşın ardında olan sertliğin bana yapacaklarını düşünmek nefesimi kesiyordu.

 

Hazar üzerimdeki pijama üstünün düğmelerini açtı. Bir elini sırtımın altından geçirerek beni sert ve hızlı bir şekilde doğrultu. Düğmelerini açmış olduğu üstümü hızlıca üzerimden sıyırdı ve onu da bir kenara attı. Şimdi ise siyah sade sütyenimle kalmıştım. Dudaklarındaki zevk dolu sırıtış onun son kumaş parçasını çıkarmam için parmak uçlarıma güç yüklemişti. Ama Hazar bana izin vermedi ve saniyesinde sırtımdan geçirdiği elleriyle kopçamı açarak sütyenin bollaşmasına neden oldu. Ellerini sırtımdan çekmeden önce beni biraz daha yukarı çekerek başımın yastığa yaslanmasına neden oldu. Hemen sonrasında avuç içini karnıma bastırarak beni resmen koltuğa gömmek istedi.

 

"Şunlara bak," parmak uçlarını sütyenin izin verdiği yerlerde gezdirdi. "Benim için yaratıldılar." diye mırıldandı. İki taraftan omuzlarımdaki askıları aşağı çekiştirip sütyenide tamamen üzerimden sıyırıp fırlattı. "Kesinlikle benim için." dedi göğüslerim çırılçıplak önünde dururken. İçine çektiği kesik ve heyecanlı nefes kahkaha atmama neden olmuştu.

 

"Gülme, bebeğim. Ağlatmamı istemezsin." İsterdim.

 

Hazar daha fazla konuşmadan göğüslerime saldırdı. Sol göğüs ucumu sertçe dişlerinin arasına alınca acıyla çığlık attım ve Hazar'ın ensesine vurdum. "Hayvan mısın sen?! Biraz yavaş." Regl dönemim yaklaşması nedeniyle oldukça hassas bir zamandı.

 

"Bu daha hiçbir şey." dedikten sonra sıcak ve ıslak dilini tomurcukta gezdirdi. Ağzına alıyor diliyle emiyor ardından ıslak bir ses duyulması için sertçe ağzından bırakıyordu. Sol göğsümü tamamen vakumlaması sonrasında sağ göğsüme geçmiş ve hiç acımadan dakikalarca iki göğsümüde vakumladı. "Memelerin ağzıma layık." Geriye çekilerek ıslak ve parlak dudaklarının görüş açıma girmesine izin verdi. Onun bakışları ise tamamen kıpkırmızı ettiği göğüslerimdeydi. Yüzündeki memnun ifade yeterince yeterliydi.

 

"Hadi!" dedim daha fazla dayanamayarak. Dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırarak beni inletti. "Bal var mıydı?" diye sorunca kaşlarım çatıldı. Bana bir şey sormam için müsaade etmeden üzerimden kalkmış ve tamamen giyinik hâlde mutfağı aramaya gitti. "Nereye gidiyorsun sen? Ayrıca neden hâlâ giyiniksin? Çabuk soyun!" Evin içinde yankı yapan gülüşünü duydum.

 

Hazar'ın geri gelmesini beklerken kendime dokunmamak için o kadar sıkıyordum ki kendimi. Telefonumun zil sesi kısık şekilde kulağıma dolunca başta önem vermedim ancak abim olabileceğini düşünerek bir hışımla doğruldum ve koşarak odaya girdim. Yatağın üzerinde duran telefonumu alarak kimin aradığına baktım. Gerçekten de abimdi. Derin bir nefes aldım ve onu eve gelmemesi için oyalamaya karar verdim.

 

"Efendim?" Sesimi bilerek sert tutmuştum. "Hayat ışığım? İyi misin?" Oldukça iyiydim ama Hazar bal aramak için gitmeseydi tabii. Ne yapacaksa onu!

 

"İyiyim."

 

"Sesin çok sinirli geliyor. Halletiniz mi?" diye mırıldandı. Ona cevap vereceğim sırada "Ayşin, kaçma hemen buraya gel!" diye bağıran Hazar ile yerimden sıçradım. Ben korkuyla elimi kalbime bastırdığım an abimin sesini duydum. "Halletmediniz anlaşılan. Biz Aslan ile kahvaltı yapıyoruz şimdi. Sizde sakinleşince ara beni." Ve bir şey dememe izin vermeden kapattı.

 

Telefonu geri yatağa atarak salona döndüm. "Nereye gittin?" diye sordu beni baştan aşağı süzerek. O hâlâ giyinikti ama ben tamamen çıplaktım.

 

"Abim aradı. Onunla konuştum." Yanına yaklaştım ve elinde tuttuğu bal kavanozunu alarak masanın üzerine koydum. Kaşları çatılarak bana bakınca üzerindeki tişörtün eteklerinden tutarak çıkarmak için parmak uçlarıma çıktım. Hazar bana yardımcı oldu ve saniyesinde tişört yeri boyladı. Elimi pantolonun kemerine geçirerek onu kendime çektim. Normalde olsa yapamazdım ama o kadar bana dalmıştı ki...

 

Kemerinin tokasını açarak onu çıkardım ardından pantolonun düğmesini açtım ve pantolonu bacaklarından sıyırıp çıkardım. Üzerinde sadece boxer kaldı. Eli ona doğru gidince izin vermeyerek Hazar'ı göğsünden geriye ittim ve kanepeye düşen bedeniyle dudaklarımı ıslattım.

 

"Sikeyim, karşımda böyle duruyorsun!" Elini birden bire bacak arama sokarak beni üzerine çekti. Sıcak nefesi kadınlığımı yalarken, "Her ne yapacaksan hızlı ol. Buraya hâlâ dilim değmedi." Kendimi toparlamama fırsat vermeden ıslak dilini göbek deliğime sürttü ve geriye yaslandı.

 

Kendimi zor olsa dâhi toparladım. Dizlerimi kırarak yere oturdum. Tırnaklarımı bacağında yavaşça sürterek yukarı çıkardım. Tırnaklarım boxer lastiğinde durunca derin bir nefes aldığını göğsünden anladım. Sırıtarak tıpkı onun bana yaptığı gibi parmaklarımı lastiğe geçirip iç çamaşırı aşağı çekiştirdim. Kalçasını kaldırarak bana izin verdi.

"Sikeceğim şimdi," erkekliğinin büyüklüğüne resmen ağzım sulanarak bakıyordum. Beş yılda büyür müydü ki? "Güzelim, öyle bakmaya devam edecek olursan buraya boşalmam an meselesi." Dudaklarımı dişleyerek güldüm.

 

Parmaklarımı yavaşça sertliğine sararken alttan alttan yüzüne bakarak ifadesini izliyordum. Ona dokunduğum gibi küfrederek başını geriye atmıştı. Baş parmağımı hafifçe zevk suyunun geldiği başına bastırdım. "Amına koyayım!" Ben ne olduğunu anlayamadan birden doğruldu ve bedenimi havaya kaldırarak sertçe kanepeye yatırdı. Üzerime bıraktığı bedenini tamamen hissedince kendimi kaybettim. "Delirtirsin sen adamı!" Parmaklarını tekrar kadınlığımda hissetim. Saniyesinde üç parmağını sertçe içime iterek nefessiz bıraktı beni. "Aklını alacağım şimdi." ona yapacağım şeyi anlamıştı!

 

"Yapmak istedim. Ağzıma alamaz mıyım seni?"

 

"Alırsın. Ama şimdi değil." dedi parmaklarını bir mızrak gibi içime dikerek. Belim yay gibi gerindi.

 

"Ya ne zaman? Hiç izin vermedin bana! Midem bulanmaz benim senden, Hazar. Bunun için yaptığını biliyorum." Son cümlem onun içimdeki parmaklarını daha fazla hızlandırması ile kısık çıkmıştı ve bir sonraki saniye bağırarak kafamı yan yatırdım. Buğulanan gözlerimi açınca gördüğüm bal kavanozu ile meraklandım. "Bal... Neden?"

 

Bakışları bala döndü. "Sana süreceğim." Dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. "Sonra yiyeceğim." İçimdeki parmakları beni zirveye getirince içimde durmadan çakan şimşekler sonunda son bulacaktı. Ama tam o an parmaklarını çıkarması ile gerçekten aklımı almıştı.

 

"Hazar..."

 

Üzerimden aşağı kaydı. Sıcacık dudaklarının baskını kadınlığımda hissedince gerildim. "Sen yapıyorsun işte! Be-" ıslak dilini sertçe kadınlığımın iki dudağının arasından göndermesi ile gözlerim kaydı. Gördüğüm siyah ve kırmızı noktalar beni tamamen etkisiz hâle getirdi.

 

"Deliğin sırılsıklam, amına koyayım." Dilini tekrardan içime sapladı. Yerimde kıvranarak kaçmaya çalıştım ama bana sarılı elleri izin vermedi. Dilini içimde döndürmesi ile gözlerimden akan zevk yaşları kanepenin üzerine düşerek ses çıkardı.

 

Bedenim pelte oldu tamamen. Dili içimden çıktı, dudaklarını tepeme bastırarak sesli bir öpücük bıraktı. Bittiğini düşündüğüm an masaya uzandı ve üzerindeki bal kavanozunu aldı. Balı almak için kullandığı kaşığı dudaklarıma yaklaştırdı ve dudaklarımın üzerini tamamen balla kapladı. "Yeme." dediğinde usulca başımı salladım. Kaşığı bala soktu ve saniyesinde boynuma yapıştırdı. Yeterli kıvamda bal sürdüten sonra diğer kaşığı sol ve sağ göğüs uçlarıma sürdü. Huylanaran ağzımı açacağım sırada bana attığı ters bakışlarla suspus oldum. Diğer kaşığı karnımda gezdirerek göğüs altlarımı ve göbeğimide dahil ederek bala kapladı. Yüzündeki oyunbaz gülüş iç çekmeme sebep oldu.

 

Bal kavanozunu yerine bıraktı ve üzerime uzanarak balla kaplı dudaklarıma yapıştı. Dudaklarının ıslaklığı balı emmesine yardımcı olurken sonunda bende dudaklarımı aralayarak ona karşılık verdim. Dillerimiz birbirine dolandığı an inleyerek ellerimi boynuna doladım.

 

Boynuna doladığım ellerimi bileklerden tuttu ve sertçe başımın üzerine bastırdı. "Kıpırdanma." dedi şehvet bulaşmış sesiyle. İç çekerek başımı salladım. Son kez dudaklarımdan öperek boynuma yöneldi. Boynumu sertçe emerek balı yerken canım acıyordu ama zevk o kadar yoğunken ses edemiyordum.

 

Dişlerinin arasına aldığı derimi ısırarak sertçe bırakınca acıyla inledim. Boynumdan göğüslerime indi. İki eliyle birden göğüslerimi alttan tuttu önce sağ göğsümü ağzına sokarak ıslak sesler çıkararak emmeye başladı. Ardından sol göğsümü yalayıp emdi.

 

Dudaklarının son durağı aşağı oldu. Göğüs altımdan başlayarak dilini sürdüğü tüm balları emmek için kullandı. Vücudum baldan arındı ama hâlâ yapış yapıştı. Hazar sonunda kendini bana bastırarak hafifçe doğruldu. Sağ elini sertliğine sararak hafifçe sıvazladı. "Hazır mısın?"

 

"Hazar... Duşa girelim."

 

"Ne?"

 

"Hâlâ yapış yapış. Oraya gidelim." Beni ikiletmeden doğruldu ve bedenimi hızlıca kucaklayarak yürümeye başladı. "Banyo şurada." dedim yerini göstererek. Mayışmış bir şekilde kollarında yatarken sonunda banyoya gelmiştik. Hazar vakit kaybetmeden suyu açarak ısınması için ayarladı. Suyun ısındığından emin olmuş olacak ki beni duşa kabine sokarak sırtımı soğuk duvara yasladı. İnleyerek çekildim ama üzerime gelen bedeni tekrar sıkıştırdı beni. Su üzerimizden akarken hissettiğim sertlikle nefesim kesildi. "Hazar... Çok acır mı?" Uzun zaman olmuştu.

 

"Yavaş olmaya çalışırım." Alnıma bıraktığı öpücük içimi eritti. Kendini birkaç kez sıvazladı ve deliğime sürttü. "Kasma kendini." dediğinde farkında olmadan kasılmış olduğumu anladım. Kendimi rahatlatmak için derin nefes aldım. Üçüncü nefes verişimdeyken birden bire üzerime abanan bedeni, içime gömülen sertliği ile çığlık atarak kendimi ona yasladım. "Bağırma, amına koyayım. Bağırma."

 

"Sus, konuşma." Hissetiğim sızı ile tırnaklarımı acımadan sırtına batırdım. Ondan gelen yüksek sesli inleme ile kahkaha attım. "Bağırma, amına koyayım, bağırma." Hazar'ın yüz ifadesi sertleşti.

 

"Bak sen," içimde yavaşça hareket etmesi ile kasıldım. "Beni mi taklit etmeye başladın sen?" Boynuna sarılarak kokusunu içime çektim. Hazar kendini hafifçe geri çekti ve sertçe içime gömüldü. "Sikimi içinde bırakmak mı niyetin?" Bir elini kasıklarıma getirerek hafifçe okşamaya başladığında kasılmış olan bedenim birkaç saniye içinde gevşedi. "Ah..." Hazar'ın inlemesiyle sertliği içime tekrar gömüldü.

 

"Biraz hızlan." dedim dakikalar sonra.

 

Bunu bekliyormuşcasına hızını çoğaltı ve içime çarpmaya başladı. Hızı ve sertliği nefesimi keserken inleyerek tırnaklarımı etine batırmaya devam ettim. Hazar geriye çekildi ve saniyesinde daha sert içime girerek beni sertçe arkamdaki duvara çarptı. "İşte böyle," diye söylendiğini duydum ama hiçbir şey anlamadım. Zevk ve acı karışmış nefes almama engel oluyordu. Üzerimize akan su beni iyice nefessiz bırakırken yanımda duran suyu kapattım. Suyun şıkırtısı gidince tenimizin sesleri daha net duyuldu. "Şuna bak! Nasılda vakumluyor." Gözlerimi birleştiğimiz yere indirdim. İçime giriş çıkışında onu ahenkle içime kabul ediyordum.

 

Sertçe kendini bana itmesiyle çıkan ses hoşuna gitmiş olacak ki bunu birkaç kez tekrarladı. "Sapıttın iyice sen!" dedim. İnadıma yaparcasına daha sert içime gömüldü ve sesler daha yüksek çıktı. İçimdeki ıslaklık onu iyice sarıyor şıkırtı sesi çıkarıyordu.

 

"İçini paramparça etmek istiyorum." dedikten hemen sonra içime yaptığı vuruş ayaklarımın bağını çözdü. Yere düşecek gibi olduğum an gülerek ellerini kalçama yaslamıştı. Saniyesinde kalçama sertçe şaplak atmış ardından beni havaya kaldırarak kucağına almıştı. "Bacaklarını dola, bebeğim." Bacaklarımı beline doladım. Hazar içimde gidip gelmeye devam ederken sırtım sertçe duvara çarpıyor duşa kabinin ses çıkararak yerinden oynamasına neden oluyordu. "Burası niye bu kadar sıcak? Amın tam bana göre." Duyduğum şeyle avuç içimi sertçe ağzına kapattım.

 

"Nasıl konuşuyorsun sen?" diye kızdım. Ağzını kapattığım elimi hafifçe dişleriyle ezince zevk dalgası sardı içimi.

 

"Tam bana göresin." dedi elimi çektiğim an. "Memelerin," dudaklarını sertçe önce sol sonra sağ göğsüme kondurdu. "Kıçın." Kalçamı tutan eliyle sertçe şaplak attı. "Ve amın. Islak deliğin beni benden alıyor." İçime sertçe çarptı ve bu benim için son olmuştu. Başım geriye düştüğü an açıkta kalan boynuma dudaklarını sertçe bastırdı ve içimde durdurak bilmeden hızlandı. Bacak aramda bir volkan patlaması yaşadığım an tamamen mayıştım. Bedenim tükenince kendini tamamen Hazar'ın kollarına bıraktı.

 

Benim boşalmamın ardından çok geçmeden Hazar'ın hareketleri daha fazla hızlandı ve içimde seğirmeye başladı. Saniyeler sonra içime dolan ılık sıvıyla istemsizce inleyerek kendimi ona doğru itmiştim. İçimde olan sertliğine çarpmam ile ikimizde tekrardan inledik. Hazar'ın sertliği yavaşça içimden çıkınca kendimi boşluğa düşmüş gibi hissetim.

 

Titreyen bedenime iç çekerek baktı. Kucağında olan beni yavaşça yere oturttu ve suyu tekrar açmadan önce dudaklarıma yapışarak kısa bir öpüşme yaşattı.

 

(Yetişkin içerik burada bitmiştir. Devamını okumaya devam edebilirsiniz. İyi okumalar.)

 

"Teşekkür ederim." diye mırıldandığını duydum. Nedenini az çok biliyordum sanırım. Hazar beni hızlıca yıkadıktan sonra üzerime dolapta bulduğu bir havluyu sarmıştı ve banyoya oturtmuştu. O da kısa bir duş aldıktan sonra beline bir havlu bağladı ve yanıma gelerek benim bir şey dememe izin vermeden kucağına alarak uyuduğum odaya götürdü. "Burada bekle, kıyafetlerimi alıp geleceğim." Başımı salladım ardından kendimi yatağa attım. Hazar birkaç dakika içinde geri geldi. Ben iç çamaşırlarımı değiştirdim ardından dolaptan rahat bir şeyler giydim üzerime. Hazar ise kendi kıyafetlerini giyerek yanıma geldi. "Saçlarını kurutacağım." dediğinde usulca başımı salladım.

 

"Aslan ve abim kahvaltı yapmış. Bizde bir şeyler yiyelim mi?" diye sordum. Hazar beni onayladıktan sonra dudaklarını şakağıma bastırdı. Havluyla hızlıca saçlarımın ıslaklığını aldı ardından beraber mutfağa geçtik.

 

"Bebeğim," Hazar arkamdan belime sarılarak yanağıma sertçe bir öpücük bıraktı. Gülümsememek için zor tuttum kendimi. "Sen bir şeyler hazırla. Ben içerideki dağanıklığı toparlayayım." Yüzüm yaşadığımız anların hayali ile kızardı. Hazar boğazının gerisinden gelen kahkaha ile yanımdan uzaklaştı.

 

Tenim o anı tekrar yaşama hayali ile karıncalandı.

 

Kahvaltı masasını hazırladıktan sonra çayı bardaklara doldurdum. "Hazar, kahvaltı hazır!" diye seslendim. Birkaç saniye sonra Hazar kulağındaki telefonla içeri girdi.

 

"Evet, tamam." Telefonu kapattıktan sonra benim karşıma oturdu. "Demir ile konuştum birazdan burada olurlar." Başımı salladım. Dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Siz nasıl tanıştınız? Bana neden abimi bulduğunu söylemedin, Hazar?" Derin bir nefes aldım. "Neden durmadan hatalar yapıyorsun?" Masanın üzerinde duran elime uzandı ve tuttu.

 

"Yemin ederim hepsi seni düşündüğüm için oluyor. Sırf sen üzülme, senin canın sıkılmasın diye. Yoksa ben istemez mıyım senin yüzünde yer edinmiş bir tebessüm görmeyi." İç çekerek elimin üzerini okşadı. "O kadar çok oldu ki yüzünde bir tebessüm görmeyeli. O yanaklarında çok sevdiğim çukurlar bile bana küstü." Elimi dudaklarına götürerek birkaç öpücük bıraktı.

 

"Ama artık bitti. Sana söylediğim tek bir yalan yok. Hepsini öğrendin, geriye sadece beni affetmen kaldı."

 

"Lütfen bana her şeyi en başından anlat." İçime derin bir nefes çektim.

 

"Tamam."

 

Belki her şeyi öğrendikten sonra her şey daha kolay olacaktı.

 

6 YIL ÖNCE

 

Zaman bazen o kadar hızlı geçiyor ki yaşadığım her şey rüya gibi geliyor. diye geçirdi içinden Hazar. Ayşin'i çok seviyordu onunla evlenmek istiyordu. Ama Ayşin nasıl bir tepki verirdi kestirmekte zorluk çekiyordu. Daha erken miydi onun için? Birkaç ay önce ön sekizine girmişti.

 

"Sevgilim!" Hazar'ın dalmış olduğu düşüncelerin arasına o aşina olduğu sesin girmesiyle yüzünde kocaman bir gülümseme ile sesin geldiği tarafa döndü.

 

Ayşin Hazar'ı görünce içine sığdırmakta zorluk çektiği aşkını haykırarak ona doğru koştu. Sevgilisi sesine doğru döndüğü an resmen üzerine atlamış ona sıkıca sarılmıştı. "Bebeğim," Ayşin'in dudaklarından sertçe öptü ve geriye çekildi. "Çok özlemişim." Başını boynuna sokarak derin bir nefesle kokusunu içine çekti.

 

"Ben de... Çok özledim." Ayşin ışıl ışıl bir gülümseme ile geriye çekildi. Hazar'ın direkt dikkatini çeken şey sevdiği kadının yanaklarında olan iki derin çukur olmuştu. Bir insana gamze bu kadar mı yakışır diye geçirdi içinden. Ayşin'e gereksiz fazla yakışıyordu ve Hazar'ın onu içine saklayıp herkesten gizleyesi geliyordu.

 

"Burada ne yapıyorsun?" Ayşin Hazar'ın sümbül çiçeği tarlasında ne yaptığını anlamayarak ona sordu. Bir saat önce onu aramış sümbül çiçeği tarlasına gelmesini istemişti.

 

"Sana bir şey söylemek istiyorum. Nasıl bir tepki verirsin bilmiyorum," heyecanla ensesini kaşıdı ve iç çekti. "Ama önce sümbül çiçeğinin anlamını biliyorsun değil mi?" Bu soruyu sorması bile saçma gelmişti ona çünkü Ayşin'i tüm çiçeklerin anlamını bilirdi neredeyse. "Saçmaladım. Elbette biliyorsun."

 

Ayşin sevdiği adamın bu şapşal, heyecanlı hâline içinden geldiğince gülmüştü. "Anlamı sonsuz sevgi ve bağlılık demek. Neden sordun bunu?" Hazar derin bir nefes aldı ve sakinleşmek için durdu. Ayşin eğer istemezse bile onu asla kırmazdı bunu biliyordu ama yinede içini saran endişe ona rahat nefes aldırmıyordu.

 

Cesaretini topladı ve gülümseyerek cebinden çıkardığı bordo kadife yüzük kutusunu ikisinin arasına getirdi. Sol dizini yere bastırdı ve eğilerek yüzük kutusunun kapağını açtı. O kadar heyecanlıydı ki nefes almayı unuttu bir an.

 

Ayşin Hazar'ın önünde diz çökmesi ardından açtığı yüzük kutusuna bakarak nefesini tuttu. Şu an olanlara inanamıyordu! Gözlerini yüzdükten çekemedi bir an. Yüzük gümüş renkteydi, ortasında ise yuvarlak şekilde açılan bir sümbül çiçeği vardı. İç çekerek gözlerini Hazar'a çevirdi.

 

"Belki erken olduğunu düşünüyorsun, güzelim. Ama ben yine de teklif etmek istiyorum." Ayşin nefes alarak ondan gelecek şeyi bekledi. Hazar ise gülümseyerek kadının yüzüne aşkla baktı. "Sümbül çiçeğinin anlamı sonsuz sevgi ve bağlılık demektir. Ben seni zaten çok seviyorum, bebeğim. Ama şimdi daha da ilerisini istiyorum, seni daha çok sevmek istiyorum. Bu yüzüğü parmağında taşıdığın her an benim sana verdiğim sözü hatırla. Seni sonsuza kadar seveceğim. Benimle evlenir misin?"

 

Ayşin duyduklarını inanamazken gözyaşları mutluluktan akmaya başlamıştı bile. Hazar endişeyle doğruldu ve sevdiği kadının neden ağladığını anlayamadığı için endişelendi. Ben mi bir hata yaptım? Onu incittim mi? Yanlış bir şey mi söyledim diye düşünürken Ayşin'in birden bire boynuna atlayarak, "EVET!" diye bağırmasını beklemiyordu. "Seninle evlenirim. Sonsuza kadar seni severim."

 

Hazar duydukları ile bir adım geriye sendeledi ama kendini toparlaması çok çabuk sürdü. "Seni çok seviyorum. Sonsuza kadar mutlu edeceğim."

Birbirine sıkıca sarılırken Hazar'ın telefonu çalmaya başlamıştı ikiside başta önem vermese dâhi üst üste çalmaya başlaması ikisinide endişelendirdi. "Üzgünüm bebeğim." dediğinde Ayşin gülümsemiş ve sorun yok demişti.

 

Hazar telefonu açarak kulağına yasladı. "Baba? Bir sorun mu var?"

 

"Hazar, hemen eve gelmen lazım. Çabuk ol!" Hazar ne olduğunu anlamadı. Sormak için ağzını açmıştı ki telefon yüzüne kapandı. İçini saran endişeyi Ayşin'e göstermemek için gülümsedi ve telefonu geri cebine koyarak sevdiği kadına verdi tüm dikkatini.

 

"Madem karım olmayı kabul ettin. Bu yüzüğü de takalım." Ayşin heyecanla elini uzattığında Hazar dudaklarını parmaklarına bastırdı ve yüzük parmağına yüzüğü taktı. "Seninle sonsuza kadar..." dediğinde Ayşin sevinçle karşılık vermiş ve tekrardan boynuna atlamıştı. İkiside birbirine sıkıca sarılırken mutluluklarına ikisinin fotoğrafını çeken bir yabancı dahil olmuştu.

 

 

Ayşin parmağındaki yüzüğe aşık aşık bakarken evin yolunu tutmuştu. Hazar acil gitmesi gerektiği için gitmişti ama. Ayşin sonunda o evden kurtulacağını bildiği için mutluluk sarmıştı tüm bedenini. Evin önüne geldiğinde kapıyı çaldı ve yüzündeki gülümseme ile kapıya baktı. "Ne halt yedin lan sen?" Kapının açılması ve yengesinin yüzündeki ifade Ayşin'i korkuttu.

 

"Yenge ne oldu?"

 

Yengesi Ayşin'i kolundan tuttuğu gibi içeri çekmiş ve sertçe yere atmıştı. "Lan sen bizim ailemize laf mı getireceksin ha?" Amcası Ayşin'in üzerine birkaç kağıt fırlatınca Ayşin kesik bir nefes alarak fotoğraflara baktı. Birinde Hazar ile öpüştüğü, diğerinde sarıldığı ve bir diğerinde ise önünde diz çöktüğü karelerdi.

 

"Amca düşündüğün gibi değil!" Ayşin kendini açıklamak için çabalamıştı ki amcası ona izin vermemiş yanağına sert bir tokat atmıştı. "Kes lan sesini! Abin piçi gibi geberseydin kurtulsaydık senden!" Ayşin karnına yediği tekmelerle acı içinde çığlık atarak ağlamaya başlamıştı.

 

"Başımıza orosbu mu olacaksın sen?" Ayşin karnına yediği darbelerden nefessiz kalarak öksürmeye başladı. Yeni yeni yediği dayakların yaraları kapanmazken birde bu başlamıştı. Daha biraz önce mutluluktan nefessiz kalmışken şimdi dayaktan.

 

Ayşin yüzük parmağındaki yüzüğe bakarken gülümsedi. Öksürüklerinin arasında birden bire kan kusmaya başladığında kanların çoğu yüzüğün üzerine sıçramış yüzüğü kanla kaplamıştı. Ayşin acı içinde kıvranırken amcası saçlarına doladığı elini sertçe geriye çekti. "Amca! Yapma!" Hazar'ın dokunmaya kıyamadığı saçları bir başkası acımadan çekiyordu.

 

"Söyle lan, söyle! Ne diye elalemin ağzına giriyorsun ha?" Ayşin nefesini tuttu ve birden bağırdı.

 

"Evleneceğiz amca! Evlenme teklifi etti." Amcası duyduğu şeyle derin bir nefes almış ve Ayşin'i sertçe geri itmişti.

 

"Öyle desene."

 

Amcası yüzündeki zevk dolu ifade ile uzaklaşırken Ayşin hissetiği acı yüzünden oraya bayılmıştı kanlar içinde.

 

 

Hazar yüzündeki aşık gülümseme ile evine gelmişti. Biraz önce Ayşin ile ayrılmış ve babasının çağırması üzerine eve gelmişti. Ama içi içine sığmıyordu.

 

Kapıyı çalarak açılmasını bekledi. "Hoş geldiniz, Hazar Bey." diyen çalışan kadına başıyla selam vermiş ardından babasının çalışma odasına gitmişti.

 

"Baba neden çağırdın beni?" diye sormuştu koltuğa oturur oturmaz.

 

"Hazar, seninle konuşmamız gerekenler var." Kağzım Soykır masanın üzerinde duran fotoğraf karelerini oğluna uzattı. Hazar kaşlarını çatarak fotoğrafları alarak ne olduğuna baktı. Fotoğraflar Ayşin ile olanlardı.

 

"Baba? Bunları kim çekti?" Ayşin iyi miydi? Bir başkası görmüş müydü bunları? Ya zarar gördüyse?

 

"Bilmiyorum. Ama konu tam olarak bu." Oğlunun yanına oturdu. "Beni iyi dinle." Hazar içten içe Ayşin için deli gibi korksa bile babasını dinledi. "Bundan on yıl önce başımda büyük bir bela vardı. Ailemi, sizi öldürmekle tehdit edildim. Ya sizi kurban verecektim ya da bir başkasının kurban olmasına neden olacaktım." İç çekti. "Ben de ailemi korumayı seçtim." Derin bir nefes aldı.

 

"Baba ne diyorsun sen? Ne belası? Neye bulaştın sen?" diye sordu. Babası canını yakan gerçeği oğlu ile paylaştı.

"İflasın eşiğindeydim, oğlum. Size bile bakacak gücüm, param olmayacaktı." Hazar dikkatini verdi. "Ben de para için ne kadar istemesem bile belalı tiplere bulaştım. Onlardan aldığım miktar çok fazlaydı, epey fazla." diye düzeltti. "Bana üç ay kadar bir süre vermişlerdi geri ödemem için. Ben de üç ay yeterli dedim ve parayı aldım ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi. Paranın tamamını kullandım ve hiçbir şekilde elime büyük bir miktar geçmedi. Ödemek için çok geciktirince tehdit etmeye başladılar. Ya paralarını verecektim ya da ailemi feda edecektim." Kağzım Soykır tekrardan yaşadığı şeyler yüzünden yüreğine baskı uygulayan suçluluk duygusu ile kaplandı.

 

"Onlarla konuştum, daha çok çalıştım ama hiçbir şekilde anlamadılar. Ailemi kaybedemezdim, siz benim her şeyimsiniz. Onlar ise bana parayı veremiyorsan sana vereceğimiz bir görevi yapacaksın dediler. Ben hiçbir zaman öyle bir şey olduğunu düşünmedim ve düşünmeden kabul ettim. Günler sonra görevi söylediler ama ben kabul etmeyince zor kullandılar ve mecbur kaldım." Hazar nefes aldı. Neydi bu görev?

 

"Ne görevi, baba?"

 

"Sancaktar ailesinin ölümü." dediğinde Hazar ilk başta anlamadı. Dakikalar sonra idrak ettiği an oturduğu yerden kalktı.

 

"Baba, ne diyorsun sen?" Kağzım Soykır utançla başını eğdi. "Lan ne ölümü! Sancaktar ailesi benim evlilik teklifi ettiğim kadının ailesi! Onun anne ve babası!" Hazar içinde bir yangın varmışcasına derin nefesler aldı. "Lan biraz önce... Biraz önce evlenme teklifi ettim. O da... O da her şeyden habersiz evet dedi! Evet dedi bana!" Canını yakan şeyle inleyerek önünde duran masaya sertçe vurdu.

 

"Oğlum bir dinle."

 

"Ne dinleyeceğim? Sevdiğim kadının ailesini nasıl öldürdüğünü mü?" Acı eşiği o kadar büyüktü ki içten içe alev alevdi.

 

"Bir gün aceleyle gittikleri bir yer vardı. O gün arabanın frenlerini bozmuştum ve onlarda freni olmayan arabayla uçurumdan yuvarlandı. Günler süren aramalar sonucunda cesetlerine bile ulaşılmadı." Hazar babasının bu kadar rahat anlatmaya devam etmesi ile iyice çıldırdı.

 

"Lan anlatma! Anlatma bana bunu! Sana o kıza evlenme teklifi ettim diyorum! Ne yapacağım lan ben?" Kağzım Soykır oğlunun önünde başı eğik duruyordu.

 

"Terk et."

 

Hazar duydukları ile nefes alamadı. Soluk borusunda bir sıkıntı vardı sanki. Nasıl terk ederdi onu? Yeterince zor sahip olmuşken nasıl olurda şimdi karşılık aldığı aşkından vazgeçirdi?

 

Bir hışımla evden çıkıp gitti. Saatlerce ne yapacağını düşündü durdu ama bulduğu tek çare terk etmekti. Yapacak bir başka şey saatlerce düşündü ama eğer gerçeği söyleyecek olsa ondan nefret ederdi bir daha asla görmek istemezdi. Eğer terk edecek olursa en azından ilişki biterdi.

 

Nefret etmezdi.

 

Telefonunu çıkardı ve Ayşin'i aradı. Telefonu çaldı ama açmadı. Birkaç kez aradı ama hiçbir şekilde açılmadı. İçini saran korkuyla evine gidecekti ki ekrana düşen bildirim içine su serpti.

 

AYŞİN

 

Şu an müsait değilim, sevgilim.

 

Sevgilim demeyecekti bir daha ona.

 

Önemli bir şey mi?

 

HAZAR

 

Önemli. Bugün buluştuğumuz yere gel.

 

Çok mu soğuk davrandım diye düşündü ama olması gereken buydu. Ayşin onaylayan bir mesaj atmıştı ve yarım saat sonra ikiside aynı yerdeydi. Ama bu kez ikiside mutlu değildi.

 

Hazar hiç öğrenmemesi gereken şeyler öğrenmişti.

 

Ayşin ise olmayacak bir şey yüzünden dayak yemişti ve yeniden dayak yiyecekti.

 

"Ayşin!" Hazar Ayşin'in yüzünde gördüğü norluklarla nefesi kesilirken ona dokunmaya dâhi korktu. Ayşin ise onun elini tutarak yanağına yasladı.

 

"Korkma. Amcam yanlış anladı, ama halletim. Ona benimle evlenmek istediğini söylediğim zaman vurmadı bana." Hazar bedenini kaskatı kesmeye neden olan şeyi duyunca elini Ayşin'in yanağından sertçe çekti.

 

"Ayşin, yapma." Ayşin ne yaptığını anlayamadı. Hazar'ın bakışları Ayşin'in morarmış yüzünde gezinince Ayşin yanlış anlayarak üzerindeki hırkanın şapkasını başına geçirmiş kızıl saçlarıyla yüzünü kapatmıştı.

 

"Normalde rahatsız olmazdın ama bu kez çok mu kötü?" Hazar Ayşin'in söyledikleriyle midesine kramplar girmiş gibi hisseti ama ses etmedi bu yoldan gidebilirdi.

 

"Sana bir şey söylemem lazım." Ayşin merakla ne söyleyeceğini bekledi. "Ben yapamam, seninle evlenip hayatımı mahvedemem. Çok düşündüm ve karar verdim. Eğer seninle evlenecek olursam hiç mutlu olamam." Olurdu. Hem de deli gibi mutlu oluyordu.

 

Ayşin duyduklarıyla taş kesildi.

 

"Sen her zaman bu yaralarla benim karşıma geçiyorsun ve benim midem kaldırmıyor." O kadar acımasız davranıyordu ki kendinden iğrendi. Ayşin'in her yarasını birçok kez kontrol ediyor canı acımasın diye her şeyi yapıyordu. Ama şimdi bu söyledikleri ikisinide paramparça ediyordu.

 

"Demek istediğim ben fevri davrandım. Evlenmek istemiyorum. Hatta seninle bir ilişki içinde dâhi olmak istemiyorum. Kendine iyi bak." Yanından geçeceği sırada bileğine sarılan elle yerinde kalakaldı.

 

Ellerin yine buz, sevgilim diye geçirdi içinden.

 

"Ben anladım seni." dedi Ayşin. Sesi çatlak, buz gibiydi. Hazar ilk kez bu kadar soğuk duymuştu sesini ve bunu kaldıramadı. Ayşin onu ilk zamanlarda geri çevirdiği zaman bile böyle değildi.

 

"Güzel. Allah'a emanet ol." dedi Hazar. İçinden geçirdi yeniden. Allah'a emanet edilen her kimse onu bir daha görmek varmış kaderde. Seni yine görmek, yine benim olduğunu bilmek için.

 

"Hazar," diyen titrek sesle adımları tekrar duraksadı. Bakışları yavaşça aşık olduğu gözlere çıktı. Gözleri boncuk boncuk dolmuştu. "Hiç mi sevmedin beni? Yüzümde yara yokken güzel miydim senin için?"

 

Hazar kalbine bıçak saplanmış gibi hisseti. İçinden konuştu yeniden. Sen bana her zaman güzelsin. İstersen yüzün yaralarla kaplı olsun ama sen benimsin. Benim güzelimsin. Dili ise acımasızca konuşmamak için bu kez netti. Yeterince kırmıştı onu.

 

Ayşin bu sessizliğini yanlış yorumladı. Dudaklarını hafifçe birbirine bastırdı. Parmağında takılı olan yüzüğü çıkardı ve karşısında duran adama doğru uzattı. "Senin için güzel olan birine verirsin. Eminim ki parmağına daha çok yakışır." Ayşin bunu gerçekten söylemişti. İçten ve isteyerek. Çünkü tamamen pes etmişti.

 

Hazar karşısında duran kadının uzattığı yüzüğe baktı. Günlerce düşünmüştü nasıl bir yüzük yaptırabileceğini en sonunda sümbül çiçeğini seçmişti. Çünkü sevdiği kadın sümbül çiçeğini nedensizce çok severdi.

 

İçi paramparça olurken yüzüğü avuç içine hapsetti. "Zamanı gelince, Allah'ın izni ile karşıma çıkarsa bu yüzük hak ettiği parmakta olacak." Hazar tamamen Ayşin'in bir daha karşısına çıkmasını, bir daha şansları olmasını istiyordu.

 

Ayşin hiçbir şey söylemeden öylece durdu. Hazar ise az önce gidebilirken şimdi hiçbir şekilde hareket edemiyordu. Ayşin iç çekti. Aşık olduğu adamın yanından geçerken, "Sen de Allah'a emanetsin." demişti.

 

İkiside kendi dünyalarına döndüğü an yıkılmıştı. Hazar, Sancaktar ailesinin ölümünü iyice araştırırken durmadan önüne Ayşin ile ilgili şeyler çıkıyordu ve içini saran ağlama hissine engel olmakta zorlanıyordu. Eğer yapabilecek olsa küçücük bir çocuk gibi köşeye çekilip Ayşin ona geri dönünceye dek ağlardı.

 

Ayşin ise eve döndüğü an amcasına evlenmeyeceklerini söylemişti. Bu kez yediği dayak ilk kez hoşuna gitti. Çünkü Hazar için saatlerce ağlamıştı bu dayak sayesinde.

 

Günler sonra ikisi karşı karşıya kaldıkları an Hazar Ayşin'in yüzünü saran yeni morluklar yüzünden kendine bela okuyup durmuştu. Hepsi benim suçum diyordu. Sevdiği kadının süt beyazı teninde gördüğü morluklar ona hiç yakışmıyordu ve Hazar içini saran suçluluk duygusu yüzünden ne yapacağını bilemiyordu.

 

Ayşin ise onu gördüğü an yüreğinde özlem sızlamıştı. Ama yine de onu görmemiş gibi yapıp işini hallettikten sonra evine doğru ilerlemişti. Onun haberi yoktu elbet ama Hazar ile ayrılmış olduğunu öğrenen çoğu adam Ayşin'in hayalini kurmaya başlamıştı bile. Ve bu Hazar'ın tüm sinirini çıkarması için yeterli bir yer olmuştu.

 

 

ŞİMDİ

 

Ayşin Soykır

 

Hazar derin bir nefes aldı. "Sana evlilik teklifi ettiğim gün varya," o günü asla unutmazdım çünkü hayatımın hem en güzel hem de en berbat günüydü. "O gün babam beni yanına çağırdıktan sonra oraya gittim konuştuk. Bana her şeyi anlattı." İç çekerek yüzüme baktı.

 

"Devam et." dedim buruk ve kırık bir sesle.

 

"Babam o zamanlar iflas etmenin sınırındaymış paraya ihtiyacı varmış ve bunun için yasaklı yollara sapmış. Aldığı para oldukça büyük bir miktar olduğu için üç ay kadar bir sürede geri ödeyecekti borcunu ama her şey ters teptiği için eline o miktarda para geçmedi. Adamlar sürekli tehdit ediyordu bizimle." Hazar devam edeceği sırada durdurdum onu.

 

"Sizinle mi?"

 

"Evet. Herkesi öldürecekmiş. Babam da bunu kabul etmemiş onlarda..." Oflayarak yüzünü sıvazladı. Devam etmekte zorlanıyordu. "Onlarda borcu kapatmak için babama Sancaktar ailesini öldürmesini söylemişler. Babam kabul etmek istemese bile kendi ailesi için her şeyi kabul etmişti." Gözleri gözlerime döndü.

 

"Ya sonra?" diye sordum. İçim yanıyordu, ağlamak istiyordum. Ailem saçma bir borç yüzünden hayatını kaybetmişti ve onların cesetlerini dâhi bulamamışlardı.

 

"Ailen bir gün acele hâlde bir yere gidiyormuş, babam..." Derin bir nefes aldı. Bana bakmaya utanıyordu. "Babam o gün arabanın frenlerini bozmuş ve onlarda uçurumdan düşmüş." Daha fazla devam etmedi çünkü gerisini biliyordum. Titreyen ellerimi yüzüme kapatarak sakinleşmek istedim ama canım o kadar yanıyordu ki ölüm bile daha iyi bir seçenekti. "Ayşin, ağlama." Hazar'ın yanıma geleceğini hissedince elimi kaldırdım ve onu durdurdum.

 

"Lütfen devam et. Daha fazla bekleyemem öğrenmek istiyorum." Zaman geçmişti ama on altı yıl önce olanlar hâlâ dün gibi canımı yakıyordu.

 

"Sonra çok düşündüm ve senin için yaptım. Sana geldim ve ayrılmak istediğimi söyledim." Beni paramparça etmişti söylediği her kelime. "O gün söylediğim her şey yalandı. İçinde doğru olan tek bir şey yoktu. Seninle evlenmek istiyordum ama hayatını mahvetmek istemedim ve canını yakarak terk ettim seni." Gözlerimden düşen yaşlar masanın üzerine damlayarak ses çıkardı. "Özür dilerim. Canını o kadar çok yaktığım için."

 

Bu kez engel olamadım. Oturduğu yerden kalktı ve bana izin vermeden sıkıca kollarının arasına hapsetti. "O sözlerin hepsi yalandı. Ben seni çok seviyorum, Ayşin. Senin taşıdığın yer yarayı binlerce kez öperim geçmesi için canımı veririm."

 

Burnumu çektim. "Biliyor musun inanmamıştım sana ben." Hazar şaşkınlıkla geriye çekildi. Ama çok uzaklaşmadan yüzüme baktı. "Ben senin içini gördüm. Vücudumda gördüğün her morarma için benden gizli gözyaşları döktüğünü görüyordum." Hafifçe kıkırdadım. "Sözde benden saklıyordun ama ben her şeyin farkında olduğum için ses etmedim. O gün ise bilerek sana sorun çıkarmadım. Kabul ediyorum çok kırıldım, ağladım. Ama bir sorun olduğunu biliyordum. Zaten bir hafta sonra gelip beni herkesin gözü önünde öpmen ve evleneceğimizi söylemen de açıklıyor."

 

Hazar bana tuhaf tuhaf bakınca istemsizce güldüm. "Kabul edene kadar bin takla attırdın." dedi kötü kötü bakarak.

 

"Olacak o kadar." Dudaklarını hafifçe burnuma bastırdı.

 

"Ağlama." Tekrar burnumu çektim.

 

"Sus." Onu geriye ittim. "Affetmedim seni ben. Devamını anlat." Hazar kahkaha atarak ger

i yerine oturdu.

 

"Anlatalım bakalım."

 

 

•Wow epey uzun oldu 🧚🏻‍♀️

 

•Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım lütfen.

 

Loading...
0%