Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. ❛TATLI, KÜÇÜK YAKINLAŞMALAR❜

@_ozgennur_

❛Bazen ufak bir çiçek, bazense küçük bir sürpriz bunlar yeter bir gülümsemeye.❜

Artık bitti bundan devamı olmaz dediğim yerde beni bambaşka yere sürükleyen olaylar oluyordu. Ailemin beni zorla evlendirmek istediği adamdan kurtulacağımı hiç düşünmezdim, kurtuldum. Beni kurtaran askerin her şeyi göze alarak evine getireceğini düşünmezdim, getirdi. Beni kurtaran askerin, küçücük bir çocukken bile hayatımı kurtardığını düşünmezdim, kurtarmış.

Kader öyle bir şeydi ki, bizi bu hâle getirmişti.

"Ağlama," Barlas hemen yanımda oturuyordu. Gözyaşlarım geldikçe daha fazla sinir oluyordu. "Asena." Sertçe nefes verdi.

"İsteyerek yapmıyorum, mutluluktan bunlar." Bana ters ters bakınca güldüm. Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarını ellerimle sildim ve Barlas'ın yüzüne baktım. Hâlâ inanamıyordum. "Gerçekten şu an buradasın değil mi?" Sorduğum soruyla Gülse ve Füsun ablanın kıkırtılarını duydum.

Barlas'ın yüzündeki sert ifade yumuşadı. Kucağımda tuttuğum ellerimden birini tuttu ve kendine çekerek yüzüne sürttü. "Buna sen karar ver, gerçek miyim?" Gülümseyerek yüzünü izlediğim sırada elimi hafifçe yanağına dokundurdum.

"Gerçeksin..."

"Hem de çok." diye mırıldandı.

22 YIL ÖNCE

Asena üzerine giydiği bordo montun fermuarını boğazına kadar çekti ve koşarak dışarı çıktı. Bir hafta önce o soğukta üşürken hiç tanımadığı bir çocuk çıkagelmiş ve üzerinde çok sevdiği montu ona vermişti. Bileğine takılı olan bilekliği ise hiç çıkarmıyor, sanki yeri orasıymış gibi hiç yadırgamamıştı.

“Nereye?” Elsey, kardeşine sertçe bakmıştı. Hiç sevmezdi Asena’yı, sevmeye dâhi çalışmazdı. Asena ise evdeki herkesi çok severdi, ona yapılan haksızlığı bile anlamazdı.

“Dışarı çıkacağım abla. Annem ekmek al dedi,” Elsey yüzünü buruşturdu ve kapının önünde duran Asena’yı sertçe geriye itti. “Abla, canımı yaktın.” dedi duvara vurduğu dirseğini ovarak.

“Umurumda değil. Çık önümden arkadaşlarım geldi.” Asena heyecanla Elsey’in yüzüne baktı. Ablasının arkadaşlarıyla oynamak istiyordu ama kimse onu aralarına almayı kabul etmezdi. Elsey herkese Asena’yı kötülemişti ve bu durum Asena’nın yalnız kalmasına neden olmuştu.

“Bende geleyim mi yanınıza?” Heyecanla sormuştu soruyu.

“Tabii ki hayır! Senin gibi bir ezik benim yanımda duramaz.” Kapıyı açmış ve dışarı çıkmıştı. Asena hayal kırıklığı ile ablasının ardından evden çıkmış ve ekmek almak için fırına doğru ilerlemişti. Sokağın her yerinde çocuklar oyun oynuyordu ve Asena herkese çok imreniyordu.

Gözlerinin dolması ve yaşların akması bir olmuştu. Hızlı adımlarla yürürken sokağın üst kısmına geçmek için sağına soluna dâhi bakmadan fevri bir şekilde dönmüştü.

Dönmesiyle birlikte üzerine gelen bisikletle korkmuş ve çığlık atarak geriye çekilmişti. Asena kendini geriye çekerken ayağı takılmış ve sertçe yere düşmüştü, bisikleti süren çocuk ise ona çarpmamak için yönünü çevirmiş ardından durmuştu. “Asena!” Çocuk telaşla yere düşen kızın yanına koştu.

Asena acıyan ellerini ovalarken gözyaşları daha fazla olmuştu. O sırada ismini duymasıyla merakla az önce bisiklette olan çocuğa döndü. Yüzünü kapatan saçlarının arasında çocuğa bakınca şaşkınlıkla dondu.

Bir hafta önce ona montunu ve bileziği hediye eden çocuktu bu. “Barlas?” Sesi sevinçle ve mutlu yüklü çıkmıştı. Az önce ağlayan o değilmiş gibi sıcacık gülümsedi.

“Özür dilerim, iyi misin?” Barlas yere çömeldi ve Asena’nın ovaladığı ellerini tutarak bir şey var mı diye baktı. Asena ise pırpır atan kalbiyle Barlas’ın yüzünü izliyordu.

Bir daha karşıma çıkmaz diye üzülürken şimdi çıkması onu çok farklı bir hayata sürüklemişti. “Acıyor mu?” diye sordu Barlas, Asena’nın yüzüne bakarak. Gözleri Asena’nın mavi gözlerine denk düştü.

“Hayır.” dediğinde Barlas rahatlayarak nefes aldı. Ardından ayağa kalktı ve ellerini Asena’ya uzattı. Asena ellerini sıkıca tutarak ayağa kalktı. “Buradasın... Bir daha göremem sanmıştım.”

Barlas hiçbir şey anlamazken kaşlarını çattı. “Ben seni hep görüyorum.” dediğinde Asena çok yanlış anladı ve dudaklarını büzdü.

“Sende mi benimle oynamak istemiyorsun? Kimse benimle oyun oynamak istemiyor, sevmiyorlar beni.” Barlas derin bir nefes aldı.

“Ben seni sevmiyor değilim.” dedi. “Hep gördüm seni.” dediğinde Asena merakla gözlerini belertti.

“Gerçek misin?” diye sorduğunda Barlas güldü. Asena’nın tuttuğu ellerinden birini yüzüne çıkarttı ve yanağına yasladı.

“Gerçek miyim? Buna sen karar ver.”

Asena gülümsedi. Eliyle Barlas’ın sıcak yanağını okşadı. “Gerçeksin...”

Barlas güldü. “Hem de çok.”

İkisi birbirine gülümsedi. Asena heyecanla ellerini geri çekti ve bileğinde olan bilekliği gösterdi Barlas’a. “Bak hiç çıkarmadım bir haftadır. Hep seni görürsem göstermek için heyecanlandım.” Asena mavi gözlerini Barlas’ın üzerindeki hâki monta çevirdi.

Barlas oyunbaz şekilde. “Bu montumu sana vermem. Unut bunu.” dediğinde Asena kıkırdadı.

“Bütün montlarını almam ki,” dedi ve kendi üzerindeki montu gösterdi. “Ama bunu da geri vermem sana. Bana çok yakıştı ve sevdim. Benim olsun mu?” Barlas Asena’nın ışıl ışıl parlayan gözlerine hayranlıkla baktı. Mavi gözleri onun çok dikkatini çekmişti. Oysa Asena onları çok sıradan görüyor, Barlas’ın ela gözlerine hayranlıkla bakardı.

“Zaten senin. Eğer almak istesem bu bir hafta yeterliydi.” Asena’yı her zaman aynı saate fırına giderken görüyordu ve bu durum onun için rutin olmuştu her zaman yanından bisikletle geçerken onun bir gün ağladığını, bir gün gülümsediğine şahit oluyordu.

Bugün onu ağlarken güldürmüştü ve bu durum oldukça mutlu etmişti onu.

“Ya... Peki, o zaman benim olsun.” Asena sanki Barlas ısrar etmiş gibi nazlı nazlı konuşunca Barlas güldü.

“Peki, senin olsun.” Tebessümle yanından geçti ve bisikletini aceleyle bıraktığı yerden alarak Asena’ya döndü. Asena bir şey söylemek istercesine yüzüne bakıyordu. “Söyle.”

“Şey... Her gün görüşelim mi? Benim senden başka arkadaşım yok sanırım. Kimse sevmiyor da beni, bir tek sen seviyorsun.” Dudakları büzüldü. “Ben her zaman ekmek almaya giderim görür müsün sen beni?”

Barlas gülümsedi. “Görürüm,” Asena yeniden ışıl ışıl gözlerle baktı Barlas’a. “Yarın görüşürüz.” dedikten sonra bisiklete bindi.

“Söz mü?” diye üsteledi.

“Söz.” Asena’ya son kez bakarak geçip gitti.

O gün onu ilk ve son kez gördü. Barlas bir daha Asena’yı göremedi, verdiği sözü tutamadı. Asena her gün onu beklerken hıçkırıklarla ağladı ve ilk kez kalp kırıklığının ne olduğunu öğrendi.

İçinde Barlas’a karşı hiç geçmeyen bir kırgınlık oluştu.

22 YIL SONRA

“Hatırlıyorsun...” diye mırıldandım. Bana hafifçe tebessüm etti. “Ama sözünü tutmadın. O zaman çok ağlamıştım ve sana içten içe küsmüştüm.” Güldüm gözyaşları arasında.

“Benim suçum değildi. Babamın görev emri çıkmıştı ve ailecek buraya taşındık, sana veda bile edemedim. Ama hiç çıkmadın aklımdan, unutmadım seni.” İçimde hiç geçmeyen bir sızı vardı. Bu ona dayalıydı, çünkü beni hayatımda ilk kez mutlu eden kişi Barlas olmuştu. Barlas’a duyduğum hayranlık onun bana verdiği sözü tutmamasıyla kaybolmuş, yerini kırgınlığa bırakmıştı.

“Anladım.” Kuru çıkan sesimle iç çekti. Bana doğru tereddütle yaklaştı. Küçükken daha kolay dokunurdu bana şimdi ise daha çok bir zarar vermekten korkar gibiydi.

İçim titredi.

“Kırgın bakıyorsun,” dediğinde hafifçe yüzüne baktım. Anlamamıştım. “O gün, bisikletle seni korkutup düşmene neden olduğum zaman.” Bunu zaten anlamıştım. “Bana çok güzel bakıyordun. Gözlerinin mavisi ışıl ışıl parlıyordu.” Füsun abla ve Gülse’nin burada olması beni utandırdı.

Yanaklarım utançla kızardı, başımı önüme eğdim.

Barlas’ın gülüşünü duyunca hafifçe ona baktım. Bana bakışının ardında saklanan oyunculukla tekrar önüme döndüm. Bilerek yapmıştı.

“Barlas, utandırmasana kızı!” Füsun abla, Barlas’a kızarak yanıma geldi ve oturdu. Çenemi yukarı çekerek yüzüme bakınca tebessüm ettim. “Canım benim.” Beni göğsüne çekerek sarıldı. Kollarımı beline sardım ve anne kokan göğsüne sığındım.

“Bende, bende!” Gülse hemen başımda durdu. “Abi kalk!” Barlas’ı yerinden kaldırmaya çalışınca Füsun abla ve ben kıkırdadık. Barlas ağzının içinden söylenerek ayağa kalktı ve Gülse hemen yerine oturup bana sarıldı.

Barlas kaşlarını çatarak üçümüzün başında durdu. Bu durum sanki biz bir şey yapmışız ve Barlas bize ceza verecekmiş gibi bir hava sergilemişti.

Füsun abla ve Gülse iki yandan beni sıkıca sarmalayınca içim sıcacık oldu. Daha önce hissetmediğim bu duygu beni çepeçevre sardı ve iç çektim.

Biz böyle birbirimize sokulduğumuz sırada kapı çalmıştı ve göz ucuyla Barlas’ın gittiğini fark ettim. Kapıyı açtığında, “Yine ne istiyorsun?” diye bağırdı. Sesi sert ve tahammülsüz çıkmıştı.

“Sen neden açtın kapıyı?” Selim’in sesini duyunca gülmemek için zor tuttum kendimi. Barlas Selim’i hiç sevmiyordu anlaşılan.

“Evimin kapısını kimin açacağını sana mı soracağım, pezevenk?” Şaşkınlıkla ağzım açıldı. Füsun abla hızlıca ayaklandı.

“Aman Allah’ım, Gülse kalk hemen! Barlas çıldıracak yine.” Gülse gülerek ayağa kalktı ve beni tutup kendiyle sürükledi. Kapının önüne çıktığımızda Selim’in gözleri direkt bana döndü.

“Merhaba,” dedi gülümseyerek. Yüzüme küçük bir tebessüm kondurdum ayıp olmasın diye. “Merhaba, Selim.” Barlas hızlıca bana döndü. “Bey.” diye ekledim hemen. Gülse yanımda kıkırdadı.

“Bey demeye gerek yok. Sizin adınız neydi?” Dudaklarımı aralamıştım ki Barlas araya girdi.

“Selim, uza başımı belaya sokma.” Kapıyı kapatacağı sırada Selim engel oldu. Gülse yanımda hâlâ gülmeye devam ederken hafifçe dürttüm onu. Kulağıma eğildi. “Abim bundan nefret ediyor var ya bir kaşık suda boğar.” Füsun anne Barlas’ı geriye çekerek Selim ile yüz yüze geldi.

“Oğlum, hoş geldin. İçeri girsene.”

“Anne!” Barlas yükseldi birden.

“Gireyim.” diyen Selim ile herkes şaşırdı. Sanırım kabul etmesini beklemiyordular. Selim içeri girmeden ayakkabılarını çıkararak girdi ve ellerini birbirine sürterek bana döndü. Yüzündeki tuhaf gülümsemeyle, “çok soğuk dışarısı. Burası baya sıcakmış.” dedi.

“Lan ben senin am—“ Gülse abisinin koluna girdi.

“Hadi içeri girin çocuklar.” Selim hâlâ bana bakmaya devam edince Barlas söylenerek yanıma geldi ve az önce içeride dokunmaktan çekinen adam belime sımsıkı sarılarak beni kendine yasladı.

“Sana biraz temas edeceğim.” diye bilgilendirme yaptı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarını saçlarımın üzerine bastırdı. Hissettiğim heyecanla ellerimi beline sararak hafifçe sıktım. Gülümseyerek yüzüme baktı. “Heyecanlandın mı sen?”

“Tabii ki hayır!” dedim inkâr ederek. İmayla güldü. “Barlas.” dedim dişlerimi sıkarak. Gülümseyerek yüzüme bakan adam geri önüne döndü ve Selim’i gördüğü an öldürücü bakışları aldı yerini.

“Senin o gözlerini yerinden sikerek çıkaracağım.” Mırıldanarak söylediklerini benim dışımda kimse duymadı. Utançla yanaklarım kızardı, başımı önüme eğdim.

Beraber salona geçtik. Ben üçlü bir kanepeye oturduğum gibi Barlas yanımda yerini almıştı Selim diğer tarafıma oturacak gibi oldu ama Gülse ondan önce yanıma oturdu.

“Siz adınızı söyleyemediniz bir türlü?” Selim adımı öğrenmek için fazlasıyla inatçıydı.

“Seni ilgilendirmez adı.” diyen Barlas herkesi yerine söndürdü.

Füsun abla çay bırakmak için kalktığında, “Ben bırakırım çayı abla.” dedim hemen ayağa kalkarak. Bu ortamdan kaçmak istediğimi anlamış olacak ki izin vermişti. Mutfağa doğru ilerlediğim sırada Gülse hızlıca beni takip etti.

Gülse kahkaha atarak tezgâha yaslandı. “Abim öldürecek bu gidişle.” Derin bir nefes aldım ve çaydanlığa su doldurmaya başladım.

“Barlas neden o kadar inat ediyor ki? Söylesem ya adımı.” Suyu kapattım ve çaydanlığı tüpün üzerine bırakarak yaktım.

“Abim bu ne yaptığı belli mi?” Gülse keyifle dolaptan atıştırmalık bir şeyler çıkardı ve tabaklara koymaya başladı. Bense bardakları hazırladım ve ona yardımcı oldum. “Bence abim seni kıskanıyor.” dedi pat diye.

“Ne!” Hayretle ona baktım. “Saçmalama, sadece onu sevmiyor.” Çekirdekleri çerez tabağına doldurdum.

“Ha—“ Mutfağa giren Barlas ile ikimizde sustuk.

“Ben bunun ağzını burnunu kıracağım yoksa rahatlamam.” Söylenerek bir ileri bir geri yürüdü. Sonrasında fevri bir şekilde bana baktı. “Adını söylersen seninle görüşürüz.” Sert çıkan sesiyle yerime sindim. Gülse yanımda gülmemek için kendini sıkıyordu.

“Ama neden eziyet ediyorsun adama? Söyle—“ Bana sert olan bakışları susmam için yetti. Sessizce ona baktığımda bakışları yavaşça yumuşadı.

“Ne yaptınız?” diye sordu hazırladığımız tabaklara bakarak. Bademlerin içinden birkaç tane alarak sertçe ağzına atıp çiğnedi. Bakışları bana döndü. “Yarın burada olan hastaneyi görmen için götüreyim mı seni?” Heyecanla yüzüne baktım.

“Gerçekten mi?”

“Gerçekten.” Mutlulukla başımı salladım. Barlas biraz daha yanımızda kaldı ardından geri salona döndü. Bizde her şeyi hazırladıktan sonra Gülse atıştırmalık tepsisini aldı bende çay tepsisini aldım ve salona geçtik.

Çayları sıra sıra bıraktım. “Teşekkür ederim.” diyen Selim’e gülümsedim. “Afiyet olsun.” Barlas’ın yanına oturduğum sırada kolunu omuzlarıma atarak temasta bulundu.

“Biraz abartmıyor musun?” Hafifçe kulağına eğildim. Barlas’ın sert bakışlarından nasibimi alarak sessizce yerimde durdum. Çayımdan bir yudum aldığım sırada omuzumda olan eliyle hafifçe orayı okşadı. Ufak bir açıyla yüzüne bakarak geri önüme döndüm. Selim ile göz göze gelince hafifçe tebessüm ettim. “Bu arada ismim Asena. Söyleyemedim bir türlü.”

Selim zevkle gülümseyip kısaca Barlas’a baktı. Sonrasında bana döndü. “Çok güzel bir ismin varmış. Bu kadar beklememe değdi.” Gülümsedim. Barlas hafifçe yerinde toparlandı.

“Sikik.” Boğazımı hafifçe temizledim. Barlas bana ters ters bakmaya başlayınca onun aksine gülümsedim. “Gülüp durma şuna.”

“Şu an sana gülüyorum.” Sabır dileyerek önüne döndü ve sehpanın üzerinde duran çayından hızlıca yudumlar alarak bitirdi.

“Asena,” Selim’in sesiyle hafifçe ona döndüm. “Daha önce burada hiç görmedim seni.” Gözlerinin hedefine Barlas girince Gülse hafifçe karnıma vurdu. Ona doğru eğildim biraz.

“Abimle bir ilgin var mı diye soruyor.” Kıkırdayarak çayından içince ben Selim’e döndüm.

“Aslında burada yaşamıyorum ben Selim,” Barlas’ın varlığını hatırlayınca hızlıca “Bey.” diye ekledim. “Bir—“ Ben cümlemi tamamlayamadan Barlas söze girdi.

“Seni ilgilendirmeyen konular bunlar Selim. Ama çok merak ettiysen ben sana açıklarım.” Kucağımda duran ellerimden birini tutarak kendine çekti. “Asena sevgilim. Bilmem anlatabildim mi?” Gülse birden bire öksürmeye başlayınca herkes ona dönmüştü. İçtiği çay boğazında kalmıştı.

Gülse kıpkırmızı kesilmiş şekilde kesik kesik konuştu. “Boğazımda kaldı da ondan şey oldu.”

“Ben kalkayım geç oluyor, çay için teşekkür ederim.” Selim ayağa kalkmış ve benimle hiç göz teması kurmadan salondan çıkmıştı. Füsun abla onu geçirmek için gittiği sırada ben hâlâ Barlas’ın söylediklerinde takılı kalmıştım.

“Neden yalan söyledin?” diye sordum yüzüne bakarak. Barlas rahatlıkla geriye yaslandı.

“Canımı sıkıyordu, bende onun canını sıktım.” Kolundaki saate bakarak ayaklandı. “Çok düşünme sen bunları.” Yanımdan geçerken ardından ayağa kalktım.

“Nereye gidiyorsun?” Ellerimi çekingen bir şekilde arkamda tuttum. Bana doğru döndü, cebinden çıkardığı telefonundan bir şeyle uğraşıyordu.

“Bizimkilerin yanına, akşam bir şeyler yapmak istemişler.” Bakışları yüzüme döndü. Onunla gitmek isteyeceğimi söyleyecektim ama arkadaşlarıyla geçirdiği saatlerde burnunun dibinde olmak istemezdim. Yeterince yük oluyordum ve daha fazla onun hayatına dâhil olmak istemiyordum.

Gülümsediğim sırada benim yerime aklımda geçenleri okumuş gibi konuştu. “Gelmek ister misin?” Başımı iki yana salladım. “Neden?” Böyle bir soru beklemediğim için şaşırarak yüzüne baktım.

“Arkadaşlarınla vakit geçireceksin. Sürekli yanında olamam, hayatına dâhil olmak istemem.” Yüzündeki sert ifade yavaşça yumuşadı.

“Gelmek ister misin?” diye üsteledi.

“İsterim. Ama—“

“Aması yok. İstersen gelirsin bu kadar.” Bakışları hâlâ oturan Gülse’ye kaydı. “Güzelim, Asena’ya giymesi için bir şeyler verir misin?” Gülse heyecanla oturduğu yerden kalktı.

“Bende geleyim mi?”

Barlas iç çekti. “İyi gel sende, başımın belası.” Salondan çıkınca Gülse’ye döndüm. Hemen gelmiş ve koluma girerek beni odasına doğru sürükledi.

“Asena! Çok güzel olalım tamam mı?” Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda güldü. “Ozan orada olur akşam.” Ozan’ı hatırlıyordum Murat’ın arabasını ve üzerini arayan oydu.

“Sevgilin mi?” diye sorduğum da dudaklarını büzerek başını salladı.

“Hayır, benden haberi bile yok ki. Sürekli abim olduğunu söyleyip duruyor.” Tüm hevesi kaçmış gibi yatağa oturdu. “Ben ona çok fazla tutuldum. Keşke diyorum hiç böyle olmasaydı.” Gözlerinin dolduğunu fark ederek yanına oturdum.

“Gülse, ağlama lütfen.”

“Elimde değil ki, sürekli geri itiyor beni.” Ellerini tuttum.

“Hayatında biri mi var?”

“Bilmiyorum. Olsa tanıştırırdı, yok bence. Ama benden kaçtığı çok belli.” İç çekerek ayağa kalktı. “Neyse hadi gel çok güzel olalım biz!” Gülerek beni ellerimden tutup ayağa kaldırdı. Dolabının kapaklarını açarak bana döndü. “Elbise giyelim mi?”

“Olmaz hava çok soğuk,” ve vücudumu saran yaralar besbelliydi. Geçinceye kadar saklamam lazımdı. “Bana bir kazak ve pantolon versen olur.”

“Ben niye vereyim? Gel kendine göre seç buradan, hangisini istersen giy.” Benden önce kendine gri, boğazlı bir kazak, siyah dar paça bir pantolon alarak banyoya geçti.

Kıyafetlerine göz attığım sırada istemsizce çekiniyordum. Bir ara dışarı çıkmalı ve kendime gereken her şeyi almam gerekiyordu. Yıllardır çalışarak biriktirdiğim param vardı, Barlas telefonumu ve cüzdanımı getirdiği zaman ihtiyacım olan her şey yine benimleydi.

Askıda olan buz mavisi gömleği, siyah kumaş pantolon aldım. Üzerime bir ceket almam gerekecekti sanırım hava soğuktu çünkü.

Banyonun kapısı açıldı ve Gülse çıktı. “Ben hazırım, sen giyinince gel saçlarını yapayım.” Başımı salladım ve yanından geçerek banyoya girdim. Gömleği giyerek, eteklerini pantolonun içine soktum. Saçlarımı açtım ve hafifçe dağıttım.

Banyodan geri çıktığım sırada Gülse bana döndü. “Hadi gel,” merakla pufun üzerine oturdum. “Saçlarına fön çekeyim mi?” İsteğine başımı salladım. Benden onay alınca saçlarımı yapmaya başladı. Saçlarım bitince perçemlerimi hafifçe dalgalandırdı ve sıra makyaja geçmişti. Ne kadar itiraz etsem bile kafasına koymuştu bir kere.

Yüzüme sade, kıyafetlere uyacak şekilde bir makyaj yaptı. Dudaklarıma açık tonlarda kırmızı bir ruj sürdü ve parfümlerden birini alarak üzerime sıktı. “Bu parfümü ilk sana sıktım şanslısın.” Gülerek ayağa kalktım.

“Sende benim saçlarımı yapar mısın?” Uzattığı fön makinesini alarak bana yaptığı gibi saçlarına fön çektim. Sonrasında Gülse makyajını yaptı ve bana sıktığı parfüm yerine yarısına geldiği parfümü sıktı.

Parfümün ağır kokusunu soluyunca hafifçe geriye çekildim. “Kokusu çok ağır.” Hafifçe öksürdüm.

“Alerjin falan mı var?”

“Hayır sadece ağır kokulu parfümler iyi gelmiyor.” Gülerek ayağa kalktı.

“Sana bir ceket vereyim mi?” Olumlu şekilde başımı salladım. Bana ve kendine ceket aldığı sırada odanın kapısı tıklandı. “Gel!” Kapı açıldı ve içeri Barlas girdi. Bordo bir tişört, siyah bir pantolon giymişti. Tişörtün üzerine ise deri ceket giymişti.

“Hazır mısınız?” diye sordu odaya girerek. Gözleri ilk benim sonrasında Gülsen’in üzerinde dolaştı.

“Hazırız, abi.” Gülsen’in verdiği ceketi giydim. Saçlarımı dışarı çıkardığım sırada Barlas bana itafen konuştu.

“Murat’ın arabasında kıyafetlerinin olduğu bir valiz vardı. Onu sana yarın getireceğim. Bugün söylemeyi unuttum malum.” Selim’in gelişi tüm dengelerini bozmuştu.

“Tamam.”

Beraber odadan çıktık. “Anne,” Barlas Füsun ablanın yanına gitti. Füsun abla televizyon izliyordu. “Biz dışarı çıkıyoruz. Çocukların yanına.”

“Tamam oğlum. Kızlarıma iyi bak.” İçim sıcacık oldu. Barlas gülümseyerek Füsun ablanın yanağından öptü. Beraber evden çıktık, Barlas’ın arabasına bindik. Gülse benimle beraber arkaya bindi.

Barlas arabayı çalıştırmadan önce telefonu çalmıştı. Arabayı çalıştırdığı sırada telefonun sesi arabanın içinde duyuldu. “Söyle.”

“Komutanım, nerede kaldınız gözümüz yollarda kaldı.” Bu ses eğer yanlış hatırlamıyorsam Ozan’a aitti. Barlas yola çıktı.

“Geliyoruz oğlum İşte.” Barlas her zaman ki gibi sinirliydi.

“Siz kim, komutanım?”

“Asena ve Gülse yanımda.” Dikiz aynasından kısa bir an ela gözleriyle göz göze geldim. Gülümseyerek önüme döndüm geri. Gözleri çok güzeldi, hep dikkatimi çekerdi. İç çektim.

“Anladım komutanım, biz bekliyoruz sizi.” Ve telefon kapandı. Barlas bir şeyler söyleyerek yola verdi dikkatini. Gülse dalgın bir şekilde akıp giden yolu izlerken bende evden çıkmadan önce cebime koyduğum telefonumu çıkardım.

Murat beni aradıktan sonra telefonu kapatmıştım ve hiç açmamıştım. Onu ne kadar unutmaya çalışsam bile sürekli olarak aklımda oluyordu. Benim hayatım mahvoldu, her anımda Murat vardı.

Telefonu açtığım sırada çıkardığı ses Barlas’ın bakışlarını bana çevirmişti. “Herhangi bir şey var mı?” diye sorunca başımı salladım.

“Hayır, kapatmıştım telefonu o zaman.” Derin bir nefes alarak açılan telefonun şifresini girdim. Birkaç saniye içinde ekrana düşen bildirimlerin arasında dikkatimi çeken ilk şey Irmak olmuştu. Bir sürü arama ve mesaj vardı.

Zaman kaybetmeden hızlıca onu aradım. Telefon birkaç saniyede açıldı. “Asena! Neredesin sen, çok korktum sana bir şey oldu diye.”

“İyiyim, korkma.” Barlas çatık kaşlarıyla yüzüme baktı.

“Korktum. Kardeşimsin kızım sen benim, deli oldum. Neredesin sen? Geleceğim yanına!” Güldüm. Gözlerim dolmuştu bir kere.

“Şimdi olmaz, Irmak. Hâlâ çok karışık her şey. Ben sana haber vereceğim ama tamam mı? O zaman hep beraber olacağız.” Irmak’ın hıçkırıklarını duyunca kalbim acıyla kasıldı. “Ağlama, kardeşim.”

“Elimde değil. Sesini duyunca çok kötü oldum.”

“Sana tekrar ulaşacağım,” dedim şarjın azaldığına dair gelen bildirimle. “şimdi şarjım bitiyor, merak etme.”

“Tamam. Ama unutma sakın.”

“Unutmam mümkün değil.” Derin bir nefes aldım. “Allah’a emanetsin.”

“Sende, Allah’a emanetsin.” Ve telefon kapandı.

Dolan gözlerimden akan yaşları sildim. “Ağlıyor musun?” Barlas çatık kaşlarıyla yüzüme bakınca güldüm. “Hayırdır ruh halin mi bozuldu?”

“Hayır, duygularım patladı.” Barlas bir şeyler söylendi ve önüne döndü. Çok geçmeden arabayı park etmişti ve biz inmiştik.

Gülse benim koluma girdi. Barlas önümüzde ilerlerken biz onu takip ediyorduk. Bakışlarımı geldiğimiz yere çevirdim. Bir restorandı burası.

Sendra’nın Kalbi

İsmini okudum ve geri önüme döndüm. “Komutanım!” Barlas sesin geldiği tarafa çevirdi kafasını ve çok geçmeden oraya doğru ilerledik. Gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirdim. Tanıdık simalar vardı.

Ozan, Sadık, Salih, Özkan. Geriye kalan dört kişiyi tanımıyordum.

“Asena Hanım, hoş geldiniz.” Ozan ayağa kalkıp elini uzatınca tebessüm ederek uzattığı elini sıktım. “Daha iyi gördüm sizi, geçmiş olsun.” Bunu söyleyen Salih olmuştu.

Hepsiyle teker teker selamlaştım. “Teşekkür ederim. Sizin sayenizde iyiyim.”

“Estağfurullah, bu bizim görevimiz.” Özkan, Barlas’ın sürekli tekrarladığı cümleyi tekrarlamıştı. Bakışlarım diğer dört adama kaydı. Onları görmüştüm ama tanışmamıştım o sırada.

İçlerinden biri, bana elini uzattı. “Ben Özgür Akkuş, Asena Hanım. Memnun oldum.” Elini tuttum ve sıktım. “Bende çok memnun oldum.” Hepsi ile sıra sıra tanıştım.

Özgür, Semih, Engin, Cesur.

“Çok memnun oldum.” dedim hepsine itafen.

“Ne yemek istersin?” Barlas bana döndü ve elinde tuttuğu menüyü önüme bıraktı. Menünün içine baktım sırayla. Çoğunlukla et yemeği vardı ve açıkçası benim için hiç fark etmezdi.

“Fark etmez benim için. Sen ne istersen bana da o olsun.” Yüzüme baktı ve önüne döndü. Barlas garsonu çağırdı ve herkes sırayla siparişini verdi. Barlas ikimiz için köfte ve patates kızartması istemişti, yanına ise ayran.

Garson hepsini yazdıktan sonra bana baktı. “Siz hanımefendi?”

“İstedim ben, koçum.” Barlas araya girince garson başını salladı ve yanımızdan ayrıldı. “Sabır.”

“Komutanım, hayırdır neden bu kadar gerginsiniz?” Özkan Barlas’ın yüzüne bakınca herkes susmuş onlara bakıyordu. İkisinin arasında geçen kısa bakışma sonrası yeniden herkes kendi havasına döndü.

“Asena, şurada fotoğraf çekelim mi?” Gülse dışarıdaki süs havuzunu gösterince kararsız şekilde Barlas’ın yüzüne baktım. Bakışları bana döndü.

“Korkma. Buradayım ben,” neden çekindiğimi anlamış gibi hafifçe sandalyemin üzerinden omuzlarıma sardığı eliyle kolumu okşadı. “Rahat edecek olmazsan gelebilirim.”

“Hayır, senin rahatını bozmak istemem.”

“Şöyle konuşup sinirlerimi iyice bozma.” Ayağa kalktı ve beni elimden çekerek ayağa kaldırdı. Gülse bizimle ayağa kalktı. “Siz çekin fotoğraflarınızı ben sigara içeceğim.” Dışarı çıkınca Barlas köşede sigara içmeye başladı. Görüş açımda olduğu için rahatlıkla Gülse ile fotoğraf çekebildim.

“Ellerini havaya kaldırıp, seksi bir poz ver!” Gülse kıkırdayarak bana poz vermem için taktik verirken ona kötü kötü baktım. “Tamam, sustum.” Süs havuzunun kuru olan mermerine oturdum. Bacaklarımı kendime çekerek kollarımı doladım ve başımı kollarımın üzerine bırakarak kameraya baktım.

“Oldu mu?” diye sordum saniyeler sonra.

“Evet!” Gülse benim yaptığım gibi poz vererek onu çekmemi isteyince gülerek çekmiştim. “Abi, bizi beraber çeker misin?” Barlas kollarını arkasında birleştirmiş bize bakıyordu. Gülsen’in isteği ile yanımıza geldi ve elimden telefonu alarak yerime geçti.

“Geç hadi, sen.” Gülse’nin yanına geçtim. İlk pozda ikimizde sırt sırta vermiştik. Diğerinde kollarımızla kalp yapmıştık, birinde sıkıca sarılmıştık. Birçok fotoğraf çekmiştik ve bu sırada çokça gülmüştük.

“Yeterli.” Gülse telefonunu alarak fotoğraflara baktığı sırada Barlas yanıma gelmişti. “Abim, sen geç içeri geliyoruz biz.” Gülse Barlas’ı dinleyerek içeri girdi.

“Bir şey mi oldu?” diye sordum Barlas’a.

“Karnındaki yara, geçti mi?” Geçmemişti, vücudumdaki yaralar bir süre daha benimle kalacaktı.

“Hayır.”

Derin bir nefes aldı. “Tahmin etmiştim. Senin için krem almıştım onları süreceğiz.” Beni düşünmesi içimi kıpır kıpır etti saniyesinde. Gülümsediğim sırada o da bana hiç sormadan bir elini belime sararak beni göğsüne çekti ve restorana doğru ilerlemeye başladık. “Sana dokunduğum zaman canını yakıyor muyum?”

“Hayır,” dedim tebessümle.

“Rahatsız ediyor muyum?” Yutkundum. Vereceğim cevap her iki şekilde de çok yanlış anlaşılırdı. Yine de cevap verdim.

“Hayır. Aksine güvende hissetmeme sebep oluyorsun.” Verdiğim cevap onun bana başka bir soru sormasına izin vermedi. Belime sardığı kolunu daha da sıkılaştırdı. Kendimi ona yasladığım sırada kalbim gürültüyle atıyor, nefeslerim düzensiz oluyordu.

Barlas’ın sıcak nefesini boynumda hissetim. “Bundan sonrasında hep güvende hissedeceksin.

🕊️

• Bölüm sonu!

Sizce gelecekte neler olacak?

Lütfen çokça yorum yapın, satır arası yorum özellikle 🥹

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%