@_ozgennur_
|
❛Sevilmek nasıl bir histi hiç bilmezdim. Sevilen kadın güzelleşirmiş, bende sevilmek isterdim.❜ Herkesin kendini huzurlu hissettiği, hiçbir şey düşünmediği bir noktası vardır. Benim hiçbir zaman öyle bir şansım yoktu, olmamıştı. Şimdi ise olduğum ortam benim midemde tuhaf, nefesimi kesen bir sızı bırakıyordu. Mutlu olduğumun farkındaydım ve bu benim nedensizce hoşuma gitmişti. “Bir sorun var mı?” Barlas kulağıma eğilerek saatlerdir yaptığı şeyi yaptı yeniden. Gülümseyerek yüzüne baktığımda kaşları çatıldı. “Sorun yok, kendine odaklanır mısın biraz?” Geriye yaslandı. Kolunu sandalyemin üzerine atarak beni kıskacına aldı. “Komutanım,” Semih heyecanla öne eğildi. “Bir fotoğraf çeker miyiz? Anı kalsın yarın öbür gün Asena Hanım gidecek olursa aramızdan bir Asena geçti deriz.” Söyledikleri çok güzeldi ama içimde canımı yakan bir sızı oluştu. Buradan gitmek en son isteğim bile değildi, mutluydum ve mutlu olduğum tek yer burasıydı. “Semih.” Masada oturan herkes durgunlaştığımı fark etmişti. Barlas Semih’i uyarınca tebessüm ettim ve söze girdim. Benim saçma sapan hislerim yüzünden kimse mutluluğunu bozamazdı. Gülümsedim. “Çekelim, Semih haklı.” Hepsinin üzerinde teker teker gözlerimi gezdirdim ve yavaşça oturduğum yerden kalktım. Telefonumu cebimden çıkardığım sırada Barlas bileğimi tutarak beni geri yerime oturttu. “Bırak onlar çeker, sen otur.” Telefonumdan kamerayı ayarlarken ona cevap verdim. “Benim telefonumda da bir anı kalsın.” Güldüm. “Merak etme sana da atacağım.” Bana tuhaf tuhaf baktı. “Bana verin, Asena Hanım. Çekeyim,” Ozan telefonumu aldı ve masanın başına geçti. “Sizi çekeyim sonrasında süre ayarlarım beraber çekeriz.” Herkes birbirine yaklaşıp gülümsemeye başladığında Gülse beni kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı. Bende ona sarıldım, yanaklarımızı birbirine yasladık ve kocaman gülümseyerek poz verdik. Ozan fotoğraf çektikten sonra telefonu ayarladı ve süreyi koyup aramıza oturdu. Birkaç fotoğraf çektikten sonra yeniden yemeğe döndük. Garsonlar yavaş yavaş masayı toparlamaya başladığında ben dışarı izliyordum. Hava kararmış, saat on bire geliyordu. İçim huzurla doluydu. “Tatlı ne istersiniz?” Gözlerimi Salih’e çevirdim. Herkes kendi halindeydi şu an. Barlas ve Özkan ise birbirine bakıyordu ve aniden Özkan masadan kalktı. Barlas onun ardından ayağa kalktı ve bana döndü. “Geleceğim,” dedi. İkisi dışarıya çıkınca bir sorun olduğunu anladım. Yine de fazla düşünmedim. “Asena, sen tatlı istemiyor musun?” Gülse dikkatimi üzerine çekti. “Yok, siz yiyin.” Benimle beraber Barlas, Özkan ve Cesur tatlı istememişti. Barlas ve Özkan burada olmadığı içindi. Cesur ise kendine alkol istemişti ama aslında hepsi istemişti bir tek ben ve Gülse içmeyecektik. “Asena Hanım, siz hiç askeriyeye gelecek misiniz?” Özgür merakla yüzüme bakınca tebessüm ettim. Böyle bir şeyi hiç düşünmemiştim, gerek olduğunuda düşünmüyordum açıkçası. “Hayır, neden?” “Komutanımı görmek için. Eğer merak edecek olursanız diye, birkaç güne göreve gideceğiz.” Söylediklerinden sadece göreve gideceğiz demesi dikkatimi çekmişti. Barlas’ın burada olmayacak olması beni rahatsız etmişti. Derin bir nefes aldım. “Hayır, gelmem. Neden Barlas’ı durduk yere görmeye geleyim ki?” Ozan, Sadık ve Salih dışında herkes bana bakmaya başladığında nedenini Özgür hemen söyledi. “İnsan sevgilisini görmek için durduk yere bir sebep mi bulmalı?” Ben şaşkın şaşkın yüzlerine baktığımda Gülse kıkırdayarak dikkati üzerine çekmişti. “Ne?” Cesur bizden bir cevap beklercesine yüzümüze bakınca açıklama gereği duydum. “Bizim aramızda bir şey yok. Siz tamamen yanlış anlamışsınız.” dedim. “Ne?” Özkan utançla ensesini kaşıdı. “Özür dilerim, Asena Hanım. Ben sizi çok yakın görünce öyle bir çıkarımda bulundum.” Gülümseyerek başımı iki yana salladım. “Önemli değil.” Yanımdaki sandalye geriye çekildi ve Barlas yerine oturarak masada boş duran kadehi alarak tek dikişte içti. Ben şaşkın bir şekilde yüzüne baktığımda gülerek yüzüme bakmış ardından önüne dönmüştü. Özkan ise birkaç dakika sonra geri dönmüştü. O da yerine oturdu ve aralarında sohbet dönmeye başladı. Gülse’nin kaçamak bakışları arada Ozan’a kayıyor ardından yeniden kendi hâline dönüyordu. Ozan ise aynı şekilde belli aralıklarla ona bakıyordu ve yüzündeki tuhaf bakışı çözmek hiç kolay değildi. Salih ve Sadık askeriyede olan komik olayları anlatarak herkesi güldürüyordu. Zaman su gibi geçiyor, aile sıcaklığını hissetmeme neden oluyordu. 🕊️ İnsanlar her zaman kendini mutlu, huzurlu hissettiği insanların yanında olmak isterdi. Onlarla zaman geçirmek, hayatına onları dâhil etmek isterdi. Tıpkı benim gibi, benim istediğim gibi. Geçirdiğim saatler o kadar huzur doluyken bir gün bu hayattan, insanlardan gidecek olmam beni mahvediyordu. Ama gitmek zorundaydım, bana yapılan bir iyiliği zamanı geçmeden kabul etmem ve gitmem lazımdı. “Asena,” odanın kapısı tıklandı ve çok geçmeden kapı açıldı. Barlas direkt olarak yatağın üzerinde oturan beni görüş açısına almış ve ardından odaya girmişti. “Biraz konuşabilir miyiz?” Saat epey geç olmuştu ve biz eve döneli yirmi dakika falan olmuştu. Odaya gelmiş direkt üzerimi giymiştim ve uyumaya hazırlanmıştım. “Bir şey mi oldu?” Gecenin bu saatinde konuşmak istediği bir şey olması normal değildi ve biz birbirimize iyi geceler dilemiştik. Endişelendiğimi fark ederek yanıma oturdu. “Korkma, seni korkuttum mu?” Sesi o kadar naif ve yumuşak çıkmıştı ki içim sıcacık oldu. Gözlerimin yanmaya başladığını hissedince yutkundum. “Ne, ne oldu?” Yatakta biraz kayarak aramızdaki mesafeyi kapattı ve dizlerimiz birbirine temas etti. “Özür dilerim. Çok düşünmeden hareket ediyorum ve seni korkuttum.” Derin bir nefes aldı. İçim suçluluk duygusu ile yandı. “Hayır, lütfen Barlas.” Gözlerinin içine baktığımda orada endişeyle harmanlanmış elalar gördüm. “Ben senin benim için yaptığın iyiliği nasıl anlatırım ki? Beni bir cehennemden kurtardın ve şimdi o kadar düşünceli davranıyorken sana çok mahcup oluyorum.” Gülümsedim. “O kadar mutluyum ki, yıllardır içimde ukde kalmış olan bu duyguyu dışarı çıkarmak için saatlerce ağlamak istiyorum.” Gözümden akan bir damla yaş onun yüzüme doğru uzattığı elinin üzerine damladı. Gözyaşı damlası bir top şeklinde orada durunca bakışlarım yüzünde duraksadı. Gözyaşımı görünce acıyla yumdu gözlerini. “Sana sarılsam, sende ihtiyacın olan o gücü benden alsan... Çok mu fazla olurum?” Titreyen çenemi dişlerimi birbirine geçirerek sıktım. “Barlas...” Sözümü kesti. “Çok üzgünüm,” ellerini ve bedenini geriye çekti. “Saçmaladım, lütfen benim ne söylediğime bakma. Sadece iyi misin diye bakmaya gelmiştim.” Birden bire yataktan kalktı ve sırtını döndü bana. “İyi geceler.” Odanın kapısına doğru ilerlediğini fark edince her şeyi bir kenara attım. “Barlas,” ayağa kalktım ve onun durup bana dönmesi ile zaman kaybetmeden o kısacık mesafeyi kapattım. Kendimi kollarına attığım ve sanki her şeyin bittiği noktaya geldiğimi hissettiğim an hıçkırıklara boğuldum. “Gitme. Buna çok ihtiyacım var. Beni yanlış anlama, sadece sığınacak bir liman istiyorum yanımda.” Onu kırmaktan ve bana yaptığı bunca iyiliği tek bir yanlış sözle paramparça etmekten ölesiye korkuyordum. Titreyen bedenime sarılan kocaman kolları ile kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissetim. Bana sıkıca sarıldı ve ben onun göğsünün sıcaklığında saatler geçirdim. Ağladım bana ne olduğunu sormadı, hâlime güldüm sesini çıkarmadı. Sadece bana ihtiyacım olan limanı verdi ve saatler boyunca gıkını çıkarmadan bana ortak oldu. Farkında değilsin belki, Barlas. Ama bugün bana ailemin yapmadığı aile sıcaklığını verdin. Sen benim gerçekten ailem olacak kadar mı yüreklisin? 🕊️ Gözlerimi gözümü alan parlak ışıkla araladım. Güneş ışığı odaya girmiş, yatağın çoğunu kaplamıştı. Yorgunlukla yan döndüm ve duvarda asılı duran saate baktım. 07:12 Esneyerek yerimden doğruldum. Dün gecenin emaresini taşıyan gözlerimi hafifçe ovdum. Saatlerce ağlayışlarımın üzerine gözlerim mahvolmuştu nasıl bu saate ayaklanmıştım ben? Komodinin üzerinde duran telefonumu aldım. Açılan ekranda Barlas’ın iki mesajı yer aldı. Nefesimi kesikçe içime çektim. Dün gece uyuyakalmış olmalıyım ki hiçbir şey hatırlamıyordum. Mesajlara baktım. Yüzbaşı Barlas Demirkan Günaydın. Daha iyi olduğunu varsayıyorum. (05:48) Sabahın beşinde neden mesaj atmıştı? Evde olmadığına emin olmuştum. Yüzbaşı Barlas Demirkan Yarın göreve gideceğim ve birkaç hafta olmayabilirim. Bugün ihtiyacın olan her şeyi halledeceğiz. Öğleden sonra eve geleceğim hazır ol. (05:50) Göreve gidecekti. Demek ki gerçekten de gidiyordu. Ve birkaç hafta olmayacak olması daha şimdiden içimi yakmış, bunaltmıştı. İçime çektiğim nefeste boğulacak gibi oldum. Hızlıca mesaj attım bir umut cevap verir diye. Ve bu umudum boşa çıkmadı, saniyesinde cevap geldi. Asena Soykırım Günaydın. Daha iyiyim teşekkür ederim. (07:21) Görev daha erken bitemez mi? (07:22) Mesajım görüldü oldu ve mesaj geldi. Yüzbaşı Barlas Demirkan Üzgünüm. Senin için daha erkene çekemem. Benimle alay ettiğini fark edince istemsizce güldüm. Mesaj yazdığım sırada ekrana düşen arama ile gülümsedim ve cevapladım. “Konuşmak daha iyi değil mi?” Sorusuyla güldüm. “Ne? daha iyi. Yazamam bir saat sevmiyorum.” “Olsun.” “Olmasın.” dedi benim aksime. Ve ekledi. “Gerçekten iyi misin?” İç çektim. “İyiyim. Bana çok iyi geldin.” “Bu saate neden uyanıksın?” Bilmiyordum. “Bilmem, uyandım.” Gözlerimi sürekli alan güneş bugün uyandırmıştı. “Sen neredesin?” “Askeriyede.” Arkadan birkaç tuhaf ses geldi. “Kapatmalıyım, öyleye kadar hazır ol.” Ve telefon kapandı. Acil bir şey olduğu için kapattığını anlamıştım. Telefonu geri bıraktım ve yatağa uzandım. Uyanmak için erkendi, uyusam iyi olurdu. 🕊️ İlahi Bakış Açısı Gökyüzü kara bulutlarla gizlenmiş, rüzgâr sertçe esiyordu. Hava gittikçe soğuyordu. Barlas arabadan indi ve bagaja yerleştirmiş olduğu valizi indirerek eve doğru ilerlemeye başladı. Saat nereden baksan öğlen on bire geliyordu, Asena hazırlanmış olmalıydı. Valizi merdiven basamağına bırakıp kapının zilini çaldı. Sırtını duvara yaslayarak birkaç dakika boyunca bekledi. En sonunda kapı, kardeşi Gülse tarafından açıldı. "Abi," Gülse gülümseyerek Barlas'ın göğsüne sıkıca sarıldı. "Hoş geldin." Barlas, Gülse'nin dağınık saçlarından öperek sarılışına karşılık verdi. "Hoş buldum, abim." Valizi eline aldıktan sonra açık kapıdan içeri girdi. "Asena nerede?" diye sordu. "Yukarıda, hazırlanıyor." Barlas Asena'nın kaldığı odaya doğru ilerledi ve kapının önünde durup kapıyı tıklattı. "Gir." Kapının kolunu indirerek içeri girdi, Asena direkt görüş açısına girmişti. Üzerine kısaca baktı. Gülsen'in ona verdiği kıyafetler vardı yine üzerinde. Limon sarısı bir sweatshirt, beyaz kumaş bir pantolon. Asena bir an için gözüne çok tatlı gelmişti. "Hoş geldin." diyen kadının sesiyle onu çok fazla incellediğini düşünerek odağını değiştirdi. "Hoş buldum," valizi odanın içine doğru sürükledi. "Valizini getirdim." Asena heyecanla öne eğildi ve valizi yere yatay şekilde yatırıp fermuarı açtı. Barlas merakla onu bu kadar heyecanlandıran şeyi beklediğini fark etti ama dönüp gitmesini engelleyen şey valizin en üstünde duran küçük bir çocuğa ait olan mont olmuştu. Şaşkınlıkla küçük bir çocukken en sevdiği bordo renkteki monta bakakaldı. Yıllar önceye ait anılar birer birer gözünün önünden geçerken yüzünde oluşan tebessümden bihaberdi. Kalbi anlamını bilmediği bir duygu yoğunluğuyla dolup taşmıştı. Asena montu ellerinin arasına alarak ayağa kalktı. "Biliyor musun," diyerek ölümcül sessizliği bozdu. "Hiçbir şey önemli değildi benim için. Yalnızca bu montu kaybedeceğim diye korktum." Barlas gözlerini mavi gözlere çevirdi. Engel olamadığı bir tebessümle bakıyordu Asena'ya. Asena gülümseyerek onu izlerken yüzündeki huzurlu gülümseme onun içini sıcacık etmişti. Kim demişti askerler buzdan adamlar? Duygusuz, sert adamlar? Onlar Barlas'ın yüzündeki huzurun tebessümünü göremezdi. "Ben... Bunun hâlâ sende olduğunu, daha doğrusu sakladığını hiç düşünmemiştim." Ela gözleri mavilere takıldı kaldı. "Teşekkür ederim." Asena neden teşekkür ettiğini bilmiyordu. Merakla Barlas'ın yüzüne baktı. "Neden teşekkür ediyorsun?" diye sordu. "Önemsiz." İkisinin arasındaki anlamsız bakışma Barlas'ın yeniden geriye çekilmesi ile ortadan kalktı. Kendini birden bire geriye çekmesi ve yüzüne yeniden o mimiksiz ifadeyi koyması çok uzun sürmedi. "Hazırsan çıkalım mı? İşlerim var sonrasında." Asena, Barlas'ın birden soğuk çıkan sesi ve buzdan bakışları ile üşümüş gibi kasıldı. Dudaklarını hafifçe ıslattı. "Seni meşgul etmek istemem. İşlerini hallet, Gülse gelir benimle." "Hayır." "Peki, o zaman." Asena Barlas'ı onayladıktan sonra Barlas odadan çıkmıştı. Asena ise hızlıca valizin içindeki çantasını almış, telefonu, cüzdanını içine koyarak odadan çıkmıştı. 🕊️ Asena Soykırım On dakika sonra araba bir kırtasiyenin önünde durmuştu. Barlas arabadan inerek birkaç saniye etrafa bakmıştı. Ben o sırada araban indim ve onun yanında yürümeye başladım. "Buraya ne için geldik?" diye sordum. "Senin için." "Anlamadım?" Kırtasiyenin kapısını iterek açtı ve geçmem için kenarda durdu. "Sınav için bir test alırız sana. Evde sıkılmaman içinde birkaç kitap, dergi? Artık hangisi ilgini çekiyorsa." Kırtasiyeye girdim o da hemen arkamda duruyordu. "Ama buna gerek yok. Zaten sınavdan yüksek bir puan alamam, hiç çalışmadım bunca zaman." Derin bir nefes aldım. "Sen sadece girmiş ol. Hastanede çalışman için araya ben gireceğim." Şaşkınlıkla ona baktım. "Öyle bir şey istemiyorum." dedim duraksayarak. Barlas ilerlemem için belimden itekledi ve test kitaplarının olduğu bölüme geldik. "Barlas, ciddiyim." "Ben bir şey yapmayacağım. Senin başarıların, diploman önemli olan. Ben sadece orada çalışmanı sağlayacağım." Böyle bir şey mümkün müydü ki? "Olabilir mi öyle bir şey?" "Ben oldururum." Sonrasında Barlas benim için bir test kitabı, renkli kalemler, uçlu kalem, silgi ve birkaç şey daha almıştı. Boş zamanım içinse ben kendime birkaç kitap almıştım ve şimdi kasadaydık. Cüzdanımdan kartımı çıkaracağım sırada Barlas bana engel oldu. "Ben öderim." "Hayır. Bunlar benim sen neden ödeyesin?" Ters ters yüzüne baktığımda bana hiç bakmadan adama kartını vermiş ve hiçbir şekilde beni dinlemeden her şeyi ödedi. Kırtasiyeden çıkarken ben hâlâ söyleniyordum. "Zaten benim için birçok şey yaptın. Neden daha fazla şey yaparak beni mahçup ediyorsun?" "Hiçbir şey yapmadım." dediğinde gülecektim. "Hayatımı kurtardın. Beni Murat'ın elinden kurtardın?" "O benim yapmam gerekendi. Görevimi yaptım diye sen bana bir karşılık vereceksin veyahut kendini mahçup hissedeceksin diye bir şey yok." Arabanın kapısını açtı benim arabaya binişimin ardından elindeki poşeti kucağıma bıraktı. "Çok bir şey yapmak istiyorsan bunu tutabilirsin." Resmen dalga geçiyordu! Ona ters ters bakarak sinirle uzandım ve kapıyı sertçe kapattım. Bu hâlime sırıttı ve arabanın önünden dolaşıp şoför koltuğuna oturdu. "Seni giyim mağazasına götüreceğim." Arabayı çalıştırdı. "Ödemeyi ben yapacağım tek kelime edersen kartındaki paradan bir kuruş kullanacak bir yer bulamazsın." "Sen gerçekten iyi değilsin." "İyi olduğumu hiç söylemedim." Arabayı gideceğimiz yere sürerken ben arkama yaslandım. Akıp giden yolu izlerken gülümsüyordum, seviyordum böyle yolculukları. Çantamın içinde telefonumun titremesi ve zil sesiyle Barlas'ın bakışları bana döndü. "O şerefsiz hâlâ ulaşmaya çalışıyor mu?" "Hayır," telefonu çıkarıp kim olduğuna baktım. Irmak arıyordu. Barlas'ın hâlâ arada bana bakması ile ona açıklama yaptım. "Arkadaşım." Telefonu cevapladım. "Asena," Irmak'ın cıvıl cıvıl sesini duyunca gülümsedim. "Bebeğim nasılsın?" "İyiyim, sen nasılsın?" İçim sıcacık bir hisle dolmuştu. Irmak benim için her zaman bir arkadaştan öte olmuştu. Bir kardeş, bir abla, sırdaş... Her şey olmuştu. "İyi değilim. Sen yoksun, ben kardeşimi çok özledim." İç çektim. Bende onu çok özlemiştim. "Seni görmem lazım, lütfen." "Bir süre, Irmak. Söz veriyorum tekrar bir araya geleceğiz." Ben hiç unutur muydum onu? Irmak benim her şeyimdi. "Ne kadar bir süre?" Gülümsedim. "Bilmiyorum." "Seni seviyorum. Kendine çok dikkat et." "Ederim. Sende dikkat et, ve bende seni çok seviyorum." İçim tuhaf bir sızı ile sızladı. Sevdiğim insanlardan her zaman bu kadar uzak durmak zorunda mıydım? Irmak ile ilk tanıştığımız zaman liseye gidiyordum. Onuncu sınıfa geçmiştik ve Irmak bizim okulumuza yeni kayıt olmuştu. Yabancılık çekmemesi için yanında olmuştum ve bu süreç ikimizi daha yakın hâle getirmişti. 10 YIL ÖNCE Ders zili çaldığında herkes sırasına oturdu. Asena, elindeki kitabın son sayfalarını okurken sınıfın kapısı açılmış ve içeri sınıf öğretmeni yani Zeynep, edebiyat hocası girmişti. Yaninda ise Irmak vardı. Asena hocanın gelmesi ile ayağa kalktı. Kitabın kapağını kapattı ve Zeynep hocanın yanında duran kıza baktı. Okul açılalı birkaç gün olmuştu ve bu yeni gelen bir öğrenci olmalıydı. Kızın elinde tuttuğu kitap dikkatini çekmişti Asena'nın, çünkü şu an okuduğu kitaptan bir önceki kitaptı kızın okuduğu. "Oturun çocuklar," diyen Zeynep hoca ile herkes oturdu. "Bu sene aramıza yeni bir arkadaş katıldı. İsmi Irmak." Irmak gözleriyle sınıfı taradığı sırada en ön sırada oturan Asena ile göz göze gelmişti. Hafifçe tebessüm edince Asena'da ona gülümsedi. Irmak'ın dikkatini çeken şeyde Asena'nın okuduğu kitap olmuştu. Ama Irmak Asena'nın aksine hâlâ o kitabı okumamış ve delice merak ediyordu. Tereddütle Zeynep hocaya döndü. "Hocam ben buraya oturabilir miyim?" Asena şaşkınlıkla Irmak'ın yüzüne bakmıştı. Sessiz ve sakin birisi olduğu için kimse onunla iletişim kurmazdı. "Tabii." diyen Zeynep hoca ile Irmak gülümseyerek Asena'nın yanına oturmuştu. Asena ona yer açmak için çantasını masanın kancasına taktı ve kitabını önüne çekti. "Merhaba," diyen Asena bu kez adım atmıştı. Irmak neşeyle gülümsedi. "Merhaba." "Kitabına bakabilir miyim? Okumayı çok istediğim bir kitap ama bir türlü alamadım." Asena tereddüt etsede bakması için ona izin vermişti. Irmak tereddütünü fark ederek onu rahatlattı. "Merak etme zarar vermem." O da kitapları konusunda çok pimpirikliydi. Irmak neşeyle kitabı incellerken Asena iyi niyetiyle konuştu. "Çok istersen okumayı bitirdikten sonra veririm. Çok bir şey kalmadı." İçten içe biraz rahatsızdı ama sanki bunu yapsa kendini çok rahat hissedecekti. "Gerçekten mi?" Sevinçle güldü. "Çok mutlu olurum. Söz veriyorum nasıl verdiysen öyle getireceğim ve en kısa sürede de veririm." Asena hızlı hızlı konuşan kıza güldü ve elini koluna koydu sakin olması için. "Sakin ol." Irmak utançla dudağını ısırdı. "İlk kez benim gibi kitaplar okuyan birini görüyorum." Gülümsedi. "Sorun değil." O günden sonrasında Asena Irmak'ın istediği kitapları Irmak ise Asena'nın istediği kitapları ona vererek okudular. Zamanla arkadaştan öte, kardeş oldular ve bir daha asla ayrılmadılar. ŞİMDİ Barlas bizi giyim mağazasına getirmişti. Ben birkaç şey seçerken o sürekli olarak bana gereken her şeyi almamı, çekinmememi söylüyordu. Ama elimde değildi. "Şu nasıl?" diyen Barlas ile gösterdiği yere baktım. Elinde gri, pamuklu bir kazak vardı. Havalar iyice soğuduğu için güzel olurdu. "Bedenin ne?" "Otuz sekiz." Barlas, bedenini bulup kazağı koluna aldı. Bu kez ise sweatshirt bölümüne gitti. Bana sormayı dakikalar önce bırakmıştı sanırım. Ben pantolon seçeneklerina bakmaya devam ettiğim sırada çok geçmeden geri dönmüştü. Üç kazak ve üç sweatshirt aldıktan sonra geri dönmüştü. "Bunlar ne?" diye sordum ama bana cevap vermedi. "Pantolon seçtin mi?" diye sordu aksine. Yanımda durarak koluma attığım iki pantolona baktı. Biri beyaz kumaş pantolon, diğeri kot siyah bol paçaydı. "Soğuk olmaz mı bu?" "Hayır. Üzerimdekiyle benzer." Gülümsedim. "Hoşuma gitti, biraz renkli giyinmek istiyorum." Barlas söylediklerimle tebessüm etti. "O zaman bunun farklı renklerinden de al. Sarı, yeşil ve kırmızı da varmış bak." Yüzümü buruşturarak ona baktım. "O renkler olmaz. Çok tuhaf duruyorlar," Barlas yüzümün ifadesine bakarak gülmüştü. "Gülme ya." "Pekâlâ," gözlerini aldıklarımızda gezdirdi ve aklına gelenleri bir bir söyledi. "Ceket, mont ve iç çamaşırı almayacak mısın?" Utançla yanaklarımın kızardığını hissetim. "Barlas..." "Ne?" "Sen neden bu kadar rahatsın?" Küçük isyanımın sebebini anlayınca yüzüme tuhaf tuhaf baktı. "Lütfen çok normal bir şeymiş gibi davranma!" Önden yürümeye başladığımda o da arkamdan gelmeye başladı. "Ben hallederim sonra onları." dedim utançla. "Asena," kolumdan tuttu ve beni durdurdu. "Cidden şu an bunun için mi utandın?" "Evet." "Kafan mı iyi? Ne var bunda utanacak?" Yüzüne ters ters baktım. Gözlerini devirerek geri adım attı. "Pekâlâ, gidip al ben sana mont bakacağım o sırada." Bana söz hakkı tanımadan yürümeye başladığında söylene söylene iç giyim kısmına ilerledim. Kısa bir süre sadece baktım ve en sonunda farklı renklerde dört tane takım aldım. Fiyatı en azından çok fazla değildi. Aldıklarımı kolumdaki pantolonların altına yerleştirdim ve biraz ileride montlara bakan Barlas'a doğru ilerledim. "Bunları giyer misin?" diye sordu beni fark edince. Elinde tuttuğu siyah ve krem rengi deri montlara baktım. "Krem rengi güzel, o olur." Diğerini yerine asarak bana döndü. "Ben kendime de bakacağım bir tane. Sen tamam mısın?" Başımı salladım. O da diğer tarafta duran erkek kısmına geçince peşinden ilerledim. Bir adım arkasında ilerlerken duraksadı ve kolunu bana uzatarak beni önüne çekti. "Arkamda durma." "Bir şey mi oldu?" "Hayır. Gözümün önünde ol." Şaşkınlıkla ona baktım. "Senden ayrı kıyafet bakıyordum." dedim. "Gözlerim senin üzerindeydi." Beraber onun için mont baktık. Benim aksime mont değil ceket almıştı ama. "Barlas?" Kısa bir süre bana baktı ve tekrar önüne döndü. "Efendim?" dedi. "Göreve ne zaman gideceksin?" "Neden soruyorsun bunu?" diye sordu. "Öylesine. Sen gidince çok yalnız kalacak gibiyim." Kaşları çatıldı. Bana doğru döndü. "O ne demek? Annem ve Gülse var." "Öyle bir şey değil. Onlar bir başka zaten, senin gidecek olman tuhaf geliyor. Boşluğa düşecek gibiyim." Çatık kaşlarıyla yüzüme bakmaya devam etti. Elimde olan bir şey değildi. Gidecek olması beni nedensizce huzursuz ediyordu. Gidecek ve bir daha gelmeyecek gibi... "Askerim ben. Keyfime göre takılamam." "Öyle bir şey ima etmedim. Yanlış anlama lütfen." Ona doğru bir adım attım. "Sadece—" "Korkuyor musun?" Birden bire sözümü kesmesiyle dondum kaldım. Korkuyor muydum? Onun gidişi beni korumasız bırakır ve Murat gelir diye mi? "Ben bilmiyorum." "Asena," elleriyle yüzümü kavradı. "Ben gidecek olsam bile seni korumasız bırakır mıyım? Seni koruyacağıma söz verdim ve bunun arkasında dururum. O piçin sana bir daha dokunmasına, zarar vermesine izin verir miyim sanıyorsun?" Sıcacık avuç içleri yanaklarıma temas edince titredim. Ona sarılmak, ağlamak çok iyi gelmişti ve bunu yeniden yapmak istiyordum. Ama yapamazdım. "Vermezsin değil mi?" "Vermem." Derin bir nefes aldım. "Bana söz verir misin?" "Söz veriyorum." Onun sözünü tutacağına adım kadar emindim. Ona karşı olan güvenim asla sorgulanmaya açık değildi ve bu güven duygusu ne olduğunu dâhi anlamadan içimde kendine ait bir yer kılmıştı. Bir askerin sözüne güvenmek en doğrusuydu. Ve ben Barlas'ın bir asker olmasına değil, o olmasına güvendim. 🕊️ "Asena, yavrum şunu masaya koyar mısın?" Füsun ablanın uzattığı salata tabaklarını aldım ve salondaki masaya götürüp yerleştirdim. Arkamı döndüğüm sırada salona gelen Barlas ile göz göze geldim. Üniforması üzerindeydi ve ona çok yakışıyordu. Ela hareleri mavilerime takılınca soluğum kesildi kısa bir an. "Gülse nerede?" diye sordu. "Markete gitti." Kaşları çatıldı. "Sebep?" Sandalyelerden birine oturdu. "Bilmiyorum." Yalan söylemiştim. Ozan'ın onu aradığını ve görüşmek istediğini söylemişti bana. Evin biraz aşağısında konuştuklarını biliyordum sadece. "Emin misin?" Kuşkuyla yüzüme bakınca başımı salladım ve hızlıca arkamı dönüp gitmeye çalıştım ama birden bire bileğime sarılan eliyle geriye çekildim. "Kaçma." Elaları karnıma indi. "Yaran ne durumda?" "Ne?" Anlamayarak ona baktım. Çok yakındı bana. "Karnındaki yara. Ne durumda?" "İyi. İyileşiyor, verdiğin kremde işe yarıyor teşekkür ederim." Vücudumun çoğunda izler vardı ve bunu bilerek bana krem almıştı. Yaralara onu sürmüştüm ve sızlamalar azda olsa geçiyordu. Eminim ki zamanla geçerdi. "Önemi yok." Bileğimi bıraktı. "Gülse nereye gitti?" diye yineledi. "Bilmiyorum ya." Geriye çekildiğimde kaşları çatıldı. "Yani markete gitti." "Yalan söylemeyi beceremiyorsun." dedi ve ayağa kalktı. Kapıya doğru gittiğini fark edince hızlıca önüne geçtim ve bana çarpmamak için duraksadı. "Çekil." "Hayır. Sen bana inanmıyor musun?" "İnanmıyorum." Cevap netti. "Kalbim kırıldı. Markette Gülse," bana ters ters bakınca ofladım. "Gerçekten orada." "Ne işi var markette?" Pekâlâ, Gülse için kendimi ortaya atacaktım. "Benim için gitti." Yüzü yumuşadı. "Neden? Bir şeye mi ihtiyacın oldu?" Endişeyle harmalanan elaları vücudumu sardığında içim eridi resmen. Benim üzerime titremesi nedensizce mutlu olmama sebep veriyordu. "Söylemek zorunda mıyım?" diye sorduğumda katı sesle konuştu. "Evet!" "Kızsal meseleler." Endişeli yüzü yumuşadı ve rahatlayarak bir nefes aldı. "Bunu söylemek için neden bu kadar kıvrandın?" Gülse askerinin yanında diyemezdim ya! "Utandım biraz." İç çekti. "Gereksiz şeylerden utanma, iç çamaşırı almayada utanmıştın. Ne yapacağız biz seninle?" Ona ters ters bakmaya başladığımda bir şey demeden kalktığı yere geri oturdu. O sırada mutfaktan gelen Füsun ablaya döndüm. Elindeki tabağı aldım ve masaya koydum. "Gülse geldi mi, annem?" Bunu Barlas'a sorduğunu düşünüp ses etmemiştim ama, "Asena?" diyen Füsun abla ile ona döndüm. "Bana mı dedin, Füsun abla?" "Sana dedim, kızım." İçim sıcacık oldu yeniden ve yeniden. "Gelir şimdi." Gülümseyerek izledim yüzünü. Füsun abla masaya oturunca bende gözlerimi Barlas'a çevirdim ve onunla göz göze geldim. O sırada çalan kapının sesiyle ben kapıyı açmaya gittim. Gülse'yi beklerken karşımda beliren Selim ile şaşkınlıkla kaldım. Elindeki yemek tepsisini görünce neden geldiğini anlamış oldum. "Hoş geldiniz, Selim Bey." "Hoş buldum, Asena." Benim aksime konuştu. "Sevgilim?" Barlas'ın varlığını hissettim. Elleriyle belime sarıldı ve sırtımı göğsüne yaslayarak dışarıya sahiplenici bir poz verdi. "Ne işin var yine senin burada?" Selim'e olan sert sesiyle belime sarılan kollarını hafifçe sıktım. Hiç oralı olmadı. "Geldiğin gibi git." "Barlas." dedim uyararak. "Söyle, güzelim." Burnunu hafifçe yanağıma sürtünce tamamen refleksle karnımı içime çekmiştim ve bunu fark ederek beni iyice kendine çekti. Bilerek, fırsattan istifade etmiyorsa bir şey bilmiyorum! "Annem yemek gönderdi." diyen Selim ile gülümsedim. "Teşekkür ederiz." Selim bana gülümseyerek tepsiyi uzatınca almak için öne eğildim ama Barlas beni bırakmadan geriye çekti ve bedenime sarılı kollarını çözerek önüme geçip tepsiyi aldı. "Senza ablaya teşekkür ettiğimi söylersin." Ve kapıyı yüzüne kapattı. "Adamı dövmediğin kaldı?" Bana döndü ve sanki hiçbir şey yapmamış gibi konuştu. "Sende gözü var. Gözlerini sağlam istiyorsa sahip çıkacak." Yanımdan geçip gidince iç çektim. Biraz önce bana temas eden bedenini hâlâ hissediyordum sanki. İçim bu hisle bir tuhaf oldu. İçeri geçmek için harekete geçmiştim ki tekrar çalan kapıyla geri açtım. Gülse otuz iki sırıtarak yüzüme bakınca ne olduğunu az çok tahmin ettim ama birden bire boynuma atlayarak sımsıkı sarıldı. "Asena, Asena!" "Ne oldu?" Sarılışına karşılık verdim. "Anlatmam gereken o kadar çok şey var ki!" İç çekti. Heyecanla geriye çekildi ve hızını alamayarak tekrar sarıldı bana. "Gülse! Gel buraya." Barlas'ın sert sesi ikimizide geriye çekti. "Of, nemrut adam." Gülse elindeki poşeti elime tutuşturdu. İçeri geçtiğinde bende onu takip ettim ve içeri girdim. Poşeti koltuğun üzerine bıraktığımda Barlas'ın bakışları kısaca bana kaydı tekrardan önüne döndü. "Niye haber vermeden gidiyorsun?" diyen Barlas ile Gülse gülümseyerek abisinin arkasından ona sarıldı. "Acil olduğu için koşa koşa gittim." Onun için öyleydi gerçektende. "İyi, geç hadi. Gideceğim ben birazdan." Bunu hatırlatması tekrardan tüm sevincimi söndürdü. Gidecekti ve haftalarca gelmeyecekti. Masaya oturduk ve sessiz geçen bir yemek ile birden bire konuşan Barlas Gülse'nin kahkaha atmasına, Füsun ablanın ise alttan alttan gelmesine neden olmuştu. "Ben yokken o Selim denen herif buraya adımını atacak olursa bozuşuruz." "Oğlum o ne demek öyle? Çocuğu kapıdan mı çevireyim?" Barlas net bir şekilde konuştu. "Aynen öyle." "Üstüme iyilik sağlık. Oğlum sana ne oldu?" "Anne, abim kapıyı Selim abinin suratına kapattı. Asena'ya sarılıp dışarıya sahiplenici bir poz veriyordu." İçtiğim su boğazımda kalınca öksürmeye başlamıştım ve Gülse gülerek sırtıma vuruyordu. "Ayy, utanma!" "Gülse." diyen Barlas yine herkesi suspus etti. Ben öksürmeye devam edince Barlas ekmeğin içinden bir parça kopararak dudaklarıma yasladı. "Ye şunu." Sessizce dediklerini yaptım. Ona uymasam kesip, biçecekti sanki. Yemeğin bitmesi ile hiç istemediğim o son gelmişti. Barlas gidecekti ve ben yine onun arkasında kalacaktım. Ama bu kez geri geleceği yer seninde olduğun yer. Bir ev. Benim olduğum, içinde benimde olduğum bir eve gelecekti. "Allah'a emanetsiniz." Füsun abla akan gözyaşlarını silerek oğlunun boynuna sımsıkı sarıldı. "Sen Allah'a emanetsin oğlum." Füsun ablanın içli ağlayışları benim dolu gözlerimden yaşların akmasına neden olmuştu. Kimse görmeden hızlıca sildim ama Barlas benden hızlıydı ve görmüştü. "Abi, çabuk dön." Gülse sımsıkı abisinin beline sarılınca kendimi o an bir fazlalık gibi hissetim. Bir kenerdan ailesini izleyen küçük Asena gibi. Barlas'ın bileğime sarılan eliyle ileri çekildim ve Gülse'nin yanında, Barlas'ın kollarının arasında buldum kendimi. Ferah kokusu içime işleyince huzurla gözlerimi kapatmamak için zor durdum. "Geleceğim. Söylediklerimi unutmayın, Selim herifi buraya gelmeyecek." Üçümüzde bunu bizim ağlayışlarımızı durdurmak için yaptığını biliyorduk. Gülerek geriye çekildik. Barlas bana döndü. "Sende, sana verdiğim sözü unutma." "Vermezsin değil mi?" "Vermem." "Bana söz verir misin?" "Söz veriyorum." Başımı salladım ve gülümsedim. "Unutmam." 🕊️ Gülse ve Ozan Gülse üzerine giydiği mavi sweatshirt ve siyah bol paça pantolon ile odasından çıktı. Yemek için annesine yardım etmeye gidiyordu ki çalmaya başlayan telefon her şeyi başka bir hâle getirdi. Arayan kişi Ozandı. "Ozan?" Sesindeki heyecanı gizlemeye çalışmak boşaydı. "Gülse..." Ozan iç çekti. Bir saate kadar göreve gidecekti ve ne olacağını bile bilmeden senelerdir içine attığı duyguları, gerçekleri söylemek için geç kalmak istemiyordu. "Ben seninle konuşmak istiyorum. Gelebilir misin?" "Neredesin ki?" diye sordu Gülse. "Evinizin aşağısında." Gülse heyecanla atan kalbini tuttu ve derince soluklandı. "Gelmem ben. Her zaman kırıyorsun kalbimi." Ozan derin bir nefes aldı. "Kurban olurum ben sana. Gel lütfen, konuşalım." Gülse gidecekti elbette çünkü Kalbi uslanmaz bir âşıktı. "Geliyorum, peki." Telefonu kapattı ve derin bir nefes daha aldı. Ozan'ın ne diyeceğini bilmiyordu ama gitmese bununla nasıl baş ederdi bilmiyordu. Çünkü Ozan gidecekti ve ona olan özleminin üzerine buda çöksün istemezdi. "Asena!" Heyecanla Asena'nın odasına girdi. Asena Barlas'ın ona aldığı kitaplardan birini okuyordu ve korkuyla sıçradı. "Asena," Gülse kapıyı kapatarak hemen konuya girdi. "Ozan gelmiş ve benimle konuşmak istiyor. Gideyim ben hemen gelirim, abimi ikna et olur mu?" "Nereye gidiyorsun, Gülse? Barlas'ı niye ikna edeyim?" "Beni sorarsa markette gitti de." Ekledi. "Lütfen." Asena derin bir nefes aldı. "Peki, çabuk ol ama." Gülse aşağı inmiş annesine Asena için marketten bir şey alacağını söyleyerek evden ayrılmıştı. Ozan'ın dediği yere gelince onun arabasını görerek oraya gitti ve ön kapıyı açarak bindi. "Geldin..." Ozan yerinden doğruldu ve aşina olduğu kadının yüzüne bakarak iç çekti. Onu öylesine seviyordu ki... "Geldim." diyen Gülse'nin ise içi içine sığmıyordu. Ozan ilk defa Gülse ile konuşmak istemişti ve bu onu deli gibi heyecanlandırdı. "Gülse," ne söyleyeceğini toparlamaya çalıştı ama beceremedi ve direkt konuştu. "Ben seni çok seviyorum." Gülse şaşkınlıkla Ozan'ın yüzünü izlerken kalbi sıkışıyordu. Bunları duymak ona çok yabancı geliyordu ve istemsizce nefes alamaz hâle geliyordu. Kendi içinde her zaman imkânsız derdi çünkü. "Ben... Sen ne?" Dumura uğramış şekilde Ozan'a bakarken Ozan onun bu hâline iç geçirmiş ve zaman kaybetmeden bir elini kadının ensesine dolayıp yüzünü yüzüne yakınlaştırdı. Nefesleri birbirine karıştığında Gülse kalpten gidecek gibiydi. "Ben. Seni. Çok. Seviyorum." dedi tane tane, üzerine basarak. Gülse duyduklarıyla gözlerini yavaşça yumdu. Kalbi delicesine atıyor, soluk borusu onu nefessiz bırakıyordu. "Seviyor musun?" diye sordu yeniden. Ozan güldü. "Hem de çok fena. Öyle böyle sevmiyorum." Gülse, "Ozan, dur. Kalbime indireceksin." İçine derin bir nefes aldı. Ozan Gülse'nin aralık dudaklarına bakarak düşünmeden kendi dudaklarını onunkilere bastırdı. Gülse dudaklarının üzerinde hissettiği baskıyla kaskatı kesildi. Her zaman istediği şeyler bugün oluyordu ve hepsi üst üste olunca o da donmuş kalmıştı. Ozan ondan gelecek bir şey bekledi. Dudaklarını sadece hafifçe onunkilere bastırmıştı. Çok geçmeden Gülse Ozan'ın dudaklarını kavrayarak ona istediği izini verdi. Dakikalar geçtikçe ikisi yılların özlemini çıkararak birbirlerini öptüler ve Ozan geriye çekilerek nefes nefese konuştu. "Sevgilim olsana benim." Gülse kıkırdadı. "Olayım sevgilin senin." Ve tekrar buluştu dudakları. 🕊️ •Bölüm sonu! Zaman atlaması yapacağım bilginize, kuşlarım. Ozan ve Gülse ilk adımı attılar! Bakalım sonrasında neler olacak? Murat'ın sesi soluğu çıkmıyor, sizce bir şey var mıdır bunda? Barlas, Selim den Asena'yı çok feci kıskanıyor var ya! Onun gözlerini oyarsa şaşırmamak lazım... Gelecek bölüme kadar öptüm<3
|
0% |