@_ozgennur_
|
❝Kalbim senin adını basbas haykırıyor. Ama sen duymuyorsun. Sahi bir tek bana mı sağırsın sen?❞ BÖLÜM ŞARKILARI| Emir Can İğrek, Beyaz Skandalım - Kolpa, Böyle Ayrılık Olmaz
Alâ Doran Bazı insanlar canını çok yakmasına rağmen o şeyden yine de vazgeçmezdi. Ama aslında vazgeçmek değil vazgeçememekti konu... Başımda keskin bir sızı vardı. Gözlerim yuvasından çıkmak istercesine sızlıyor ve yanıyordu. Oflayarak uzandığım yerden kalktım ve mutfağa doğru ilerledim. Kasıklarımda nefesimi kesen bir ağrı vardı sanırım regl olmama çok kalmamıştı. Mutfağa girdiğim zaman kendime karnımın ağrısını kesme umudu ile bitki çayı hazırladım. Sıcak su torbasına kaynar suyu doldurdum. Bitki çayını kupaya doldurduğum sırada abim mutfağa girmişti. “Çiçeğim, ne yapıyorsun?” Omuzumdan beni kendine çekerek yandan sarıldı. “Bitki çayı yapıyordum,” kollarımı beline sararak göğsüne yattım. “Rahatsızım biraz.” “Karnın çok mu ağrıyor, güzelim? Hastaneye gidelim mi?” Elleriyle saçlarımı hafifçe okşadı. Gülümseyerek daha sıkı sarıldım abime. “Hım?” diye mırıldandı. “Yok. İyi gelir bunlar bana,” sıcak su torbasını ve bitki çayından söz ederek. “Bana sıkıca sarıl sadece.” Buna çok ihtiyacım var, abi. Abim beni ikiletmeden şakağıma ufak bir öpücük bıraktı ve kollarının arasında küçücük kalacağım şekilde sarıldı. “Böyle rahat mı?” diye sordu birkaç dakikadan sonra. Onaylayan mırıldanmalar çıkardım ancak kafam çok doluydu. Farkında olmadan ağladığımı dâhi abim geriye çekildiğinde fark ettim. “Ağlıyorsun, Alâ. Canın çok mu yanıyor abim?” Yanıyor abi. Canım yanıyor, kalbim ağrıyor. “İyiyim, duygularım depreşti,” gülerek yüzüne baktığımda bana ters ters bakarak derin bir nefes aldı. “Sen neden gelmiştin buraya?” diye sordum. “Barın gelecek birazdan bir şey hazırlar mısın diyecektim. Ama sen sadece dinlen, ağlamayı kes.” diye eklediğinde tebessüm ederek izledim onu. “Hadi geç salona uzan. Gözümün önünde olacaksın ben birkaç şey hazırlayayım.” Bitki çayımı ve sıcak su torbasını alarak mutfaktan çıktım. Salondaki lacivert koltuğa uzandım ve kenarda duran pikeyi üzerime çekerek örtündüm. Sehpanın üzerinde duran telefonumu ve kulaklığımı alarak yerime yerleştim. Bitki çayı biraz soğuyuncaya kadar telefonumda videolar izleyerek zaman geçirdim sonrasında doğruldum ve hızlıca çayı içerek kupayı sehpanın üzerine bıraktım. Kulaklarımı kulağıma takarak şarkı listemden rastgele bir şarkı açtım. Şarkının melodisi kulaklarımı doldurduğu sırada esneyerek uzandım ve gözlerimi yumdum. Şarkının sözleri aldı melodinin yerini. “Özlemin hiç bitmiyor İç çektim. Şarkının sözleri âdeta beni, bizi anlatıyordu. Yüzümde acı bir tebessümle gözlerimden kayan gözyaşını hissetim. “Dönecekmişsin gibi, bekliyorum hala seni *** İlahi Bakış Açısı Poyraz, çalan kapının sesiyle mutfaktan çıkarken kız kardeşi çarptı gözüne. Örtüyü yüzüne kadar çekmiş uyuyordu. Gülümseyerek kapıyı açmaya gitti. “Hoş geldin, kanka.” Barın arkadaşının omzuna vurdu dostça ve içeri girdi. “Hoş buldum,” Barın’ın bakışları ne kadar istemese dâhi çok görmek istediği kadını arıyordu. İçten içe kendine söverek önüne döndü. “Alâ evde mi?” diye soramadan edemedi. Dün gece kafayı sıyırarak içmesi şu an çok kötü bir baş ağrısı yapsa dâhi yine de o kadar içmesine sebep olan kadına gelmişti. “Evde. Biraz rahatsız uyuyor,” Poyraz’ın sıkıntılı sesi Barın’ın içine bir kuşku düşürdü. “Ağladı göğsümde.” Poyraz iç çekti. “Bir şey mi oldu?” diye sordu Barın. “Kızsal meseleler. Özel döneminde,” Barın biraz rahatladı. En azından onun yüzünden olan bir şey değildi. Beraber içeri girdiklerinde Alâ’nın terden ıslanmış yüzüyle karşı karşıya kaldı ikiside. “Hastaneye götürelim mi?” diye sordu endişeyle Barın. Tedirginlikle yanına yanaştı ve Alâ’nın yüzünü izledi. Taktığı kulaklıkların teki çıkmış dinlediği şarkıyı hafiften dışarı çıkarıyordu. Barın merakla nefesini tuttu ve şarkının sözlerine dikkat kesildi. “Dönecekmişsin gibi, bekliyorum hala seni Sonrası tamamen melodiydi. Barın iç çekerek arkasına döndü. “Hastanelik bir şey yok. Çok kötü olursa söyler merak etme.” Barın, Poyraz’ın Alâ’ya karşı olan sevgisini bildiği için içi rahattı. Poyraz’ın tek zaafı kız kardeşiydi. Hiçbir kadın onun yerini alamazdı. Poyraz kırmızı çizgisini çoktan belirtmişti ve bundan hiç mi hiç pişman değildi. “Gel hadi oğlum mutfağa geçelim.” Barın arkadaşının arkasından baktı. Tamamen mutfağa gittiğinden emin olduktan sonra sevdiği kadının yüzüne baktı. “Çok güzelsin, saudade²” gülümseyerek eğildi ve Alâ’nın şakağına bir öpücük bıraktı. Onu rahatsız etmeden doğruldu ve arkadaşının yanına döndü. İkisi masaya kuruldu. Barın sıkıntıyla önündeki kadehi tek dikişte içti. “Ne?” Poyraz şaşkınlıkla arkadaşına bakıyordu. Çünkü ilk kez bu kadar dağılmıştı. Barın her zaman kendini soyutlar, hiçbir şeyi belli etmezdi. En yakın arkadaşı Poyraz olmasına rağmen hiçbir şey söylemezdi. Çünkü arkadaşına ihanet etmiş gibi hissederdi. “Başımda bir dert var.” Daha fazla susmak istemiyordu. Üstü kapalı anlatacak ve en azından biraz olsun rahatlayacaktı. “Hayda, ne oldu yine? Mafyaya falan mı bulaştın yoksa oğlum? Ben senin için böbreğimi falan veremem ara Yaman pezevengini sana her haltı verir.” Poyraz normalde olsa gülecek olan arkadaşına bakarak kaşlarını çattı. “Sikeyim. Oğlum sen ne diye bana ciddi bir konuyla geliyorsun lan?” “Gideyim mi, amına koyayım? Kes sesini de dinle.” Poyraz sırıtarak geriye yaslandı. Barın biraz önce doldurduğu kadehi yine tek yudumda içti ve derin bir nefes aldı. “Bir kadın var,” kardeşi gördüğü adama kardeşine olan aşkını anlatacaktı. “Bu kadın yıllardır benim beynimi, kalbimi, bedenimi her haltımı haberi dâhi olmadan aldı.” Güldü. Ama bu daha çok acı bir gülüş olmuştu. “Kim bu kadın?” Poyraz ciddiyetle arkadaşına baktı. Onun canını sıkan birde yıllardır sıkan kadın kimdi merak etmişti. “Orasını sorgulama.” dediğinde Poyraz ses etmedi. “Ben bu kadına yıllardır her geçen gün daha fazla aşık oldum. İlk başta beğeni sandım, ‘geçer oğlum saçmalama ne ki bu daha?’ diye diye kendimi avuttum. Baktım olmadı bir süre uzaklaştım ve yine dönüp dolaşıp onun olduğu yerde bittim.” Sinirle elini yumruk yaptı. Nereden gelmişti de kalbini fethetmişti? Kalsaydı ya kardeşi gibi... Barın sigara paketinden bir dal çıkardı ve yakarak dudaklarının arasına aldı. “Ben ona yaklaşmaya çalıştıkça o kaçtı. Anladım ki ben kendi kendime gelin güveyim. Baktım olmayacak tamam dedim kenara çekildim. Onu uzaktan uzağa yıllarca içimde sevdim.” Gülümseyerek boşluğa baktığının farkında değildi ama Poyraz görüyordu. Arkadaşını bu denli sarhoş eden kadını çok merak etmişti. “Ama yetmedi. İçimde onu bir başkasının seveceğini, mutlu edeceğini düşündüm durdum ve kendime eziyet ettim. Ama en kötüsü bana kalbini vermeyen kadının hiç düşünmeden bir başkasını aşık olabileceği.” Sigaranın son dumanını içine çekerek izmariti kül tablasına bastırdı. “Oğlum açılsana açık açık.” diye yükseldi Poyraz. “Olmuyor işte öyle. Beni sevmeyen bir kadını yıllardır sapık gibi hayallerimde yaşattığımı öğrenirse bu sefer tamamıyla kaybederim.” Alayla güldü. “Zaten hiç benim değil. En azından yüzünü görüyorum, gülüşünü izliyorum. Onunla mutlu oluyor, onunla üzülüyorum.” İçini bir asit gibi yakan bu duygular onu bitiriyordu. Ama bundan kurtulmak için bir çaresi yoktu. Ya yaşayacaktı, ya yaşayacaktı. “E ne yapacaksın peki?” “Gittiği yere kadar sürdürmeye çalışırım. Elbet bir gün sevecek benim onu sevdiğim gibi o da bir başkasını. Benim ona baktığım gibi bakacak başkasına.” Kalbi sertçe göğüs kafesine vuruyor ona acı çektiriyordu. Kalbi ve beyni aynı anda bağırıyordu. Neden acı veriyorsun kendine? Kalp ve beyin ilk kez aynı fikirdeydi. “Çok mu seviyorsun?” diye sordu Poyraz. Barın’ın yüzünde iç acıtan, kan kusturan ama bir o kadar güzel bir gülümseme yeşerdi. “Sevmem mi oğlum? O kadar çok seviyorum ki her saniye yaptığı şeyleri beynime kazıyorum. O kadar seviyorum ki bir başkasını sevme olasılığına rağmen sessizce yaşatıyorum onu içimde.” Gülüşü büyüdü ve resmen tüm mutluluğunu gösterecek dereceye geldi. Onu hayal etmek bile delicesine mutluluk veriyordu. Poyraz, kardeşim dediği adamdan sevdiği kadına olan imkânsız duygularını dinlerken bu kadının kardeşi olduğunu bilmiyordu. Barın, içini kardeşim dediği adama açmanın hissiyle rahatlarken bir yandan suçluluk duygusu yakasına yapışmıştı. Ama en kötüsü ise mutfağın dış duvarına yaşlanmış olan kadındı. Yıllardır sevdiği adamın aynı onun gibi bir başka kadına olan duygularını dinlemişti. Şimdi nefes dâhi alamazken gözyaşları tüm yüzünü ıslatmıştı. Artık her şey başlıyordu çünkü. *** Alâ Doran Karnımdaki keskin sızı ile gözlerimi araladım. Kulağımda olan kulaklığı çıkardım ve yattığım yerden kalktım. “Of, niye sürekli acı veriyorsun ki?” Söylene söylene ayağa kalktım. Mutfağa doğru gittiğim sırada duyduğum tanıdık sesle adımlarım yavaşladı. Barın gelmişti... Sırtımı duvara yasladım ve ne konuştuklarını dinledim. “Çok mu seviyorsun?” diye sorduğunu duydum abimin. Birden bire kalbime saplanan acıyla yutkundum. Neyi, kimi seviyordu ki çok? Ardından onun sesini duydum. Söyledikleri beni birer parçaya böldü. “Sevmem mi oğlum? O kadar çok seviyorum ki her saniye yaptığı şeyleri beynime kazıyorum. O kadar seviyorum ki bir başkasını sevme olasılığına rağmen sessizce yaşatıyorum onu içimde.” Titrek bir nefes aldım. Gözlerim kendiliğinden kapandığı an birer damla aktı gözlerimden. Seviyordu. Barın bir başkasını çok seviyordu. Benim yıllardır içimde sakladığım her duyguyu o da başkasına karşı hissediyordu. Kalbim o kadar çok kırılmıştı ki canım çok acıyordu. Böyle bağırarak ağlamak istiyordum. O başkasına aşıktı, benim bakmaya dâhi kıyamadığım adam başkasına kıyamıyordu. İç çektim. Mahvolmuştum, her şey bitmişti. İçimde yeşeren en ufak umut dâhi bitmiş, tükenmişti. Barın asla beni sevmezdi. O hep Barın abim olacaktı, beni tamamen kardeşi olarak görüyordu. Titreyen bacaklarımın üzerinde durmak zor geldi. Sendeleyerek adım atmıştım ki birden elim ayağım boşaldı ve sertçe dizlerimin üzerine düştüm. “Salak!” Ağlayarak ellerimi sert zemine vurdum. Gözyaşlarım su gibi akmaya başladı. “Alâ!” Abimin sesini duydum. Başımı kaldırıp baktığımda abim ve Barın koşarak geldi ve hemen yanımda çömeldi. “Ne oldu?” Abim endişeyle yüzüme bakarken Barın abi durmadan titreyen ellerimi tuttu. “Al—“ Elimi sertçe çektim. Şaşkınlıkla yüzüme baktığında ben hemen abimin göğsüne sığındım. “Neyin var, Alâ?” Barın tereddütle sırtıma dokunduğunda titredim. Dokunma, Barın... Yalvarırım yakma daha fazla canımı. “Abi,” ağlayarak konuşmaya çalıştım ama hiçbir şey söyleyemedim. “Ağlama, çiçeğim. Düştün mü?” Başımı salladım. “Neden ağlıyorsun, Alâ?” Barın hâlâ bana dokunuyordu ve içim dışıma çıkmıştı resmen. Onun hâlâ bana dokunuyor olması beni yakıyordu. “Ayaklarımın üzerinde duramadım, düştüm. O yüzden ağlıyorum,” yalancı diye bağıran kalbimin sesini duydum. Sen kalbinin acısını dizlerine mi yükledin? Hıçkırıklarım durmaksızın çoğalıyor, nefes alamıyordum. “Abi canım çok acıyor...” Canım acıyor, Barın. Buna sebep olan sensin. Ne olurdu sadece beni sevsen? Ne olurdu beni sevmesen dâhi bir başkasına olan aşkını duymasaydım? “Şşş,” abim bana sımsıkı sarıldı. “Ağlama, güzelim benim.” Ağlamaktan sarsılan vücuduma sarıldı. Barın’ın ellerini saçlarımda hissettiğim an titredim. “Sakin ol, Alâ.” “Beni odama götürür müsün abi?” “Gözümün önünden ayrılma, Alâ. Korkuyorum sana bir şey olacak diye.” Elini bacaklarımın altından geçirdi, diğerini sırtıma yaslayarak beni kucağına aldı. “Burada uzan. Barın bize yiyecek bir şeyler yapacak şimdi.” Abim ve Barın yemek yapmakta çok iyiydiler ama abim beni yalnız bırakmak istemediği için Barın yapacaktı. “Poyraz, yemeği sen yap ben kalırım yanında.” Abimin reddetme umuduyla doluydum ama kabul etti. Abim mutfağa gitmeden önce alnımdan öptü, beni geri koltuğa uzattı ve üzerimi örttü. Barın hemen ayak ucuma oturdu. “İyi misin?” “İyiyim, Barın abi.” Gözlerini yumdu ve iç çekti. Ona daha fazla bakamadım. Bir başkasını mı seviyordu gerçekten? Benim yıllardır aşık olduğum adam da yıllardır başkasına aşıktı. Ben onun için kendimi mahvettim ama o bir başkası için. “Canın bir şey istiyor mu? Çikolata alayım mı, güzelime?” Aramızdaki kısacık mesafeyi kapattı ve ellerimi avuç içine aldı. “Alâ?” Ellerimi ondan çekmemle kaşlarını çatarak yüzüme baktı. “Bir şey mi yaptım ben? Yoksa hâlâ kızgın mısın bana?” “Dokunma bana.” Sesim sert ve kararlı çıkmıştı. Barın şaşkınca yüzüme bakarken ben onun dışında her yere bakıyordum. En sonunda geriye çekildi ve tekrardan ayak ucuma oturdu. “Canını sıkan ne?” diye sordu dakikalar sonra. Sensin diyemedim. Benim canım sensin ve canım yanıyor. “Aşk.” Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Yanımdan kalkmadan hemen önce, “Tahmin etmiştim.” dediğini duydum. *** Barın mutfağa gittikten sonra abim yanıma gelmişti. Bir saate yakın süre sonrasında yemeklerin hazır olduğunu söylemişti ve bir kere olsun yüzüme bakmadan çıkıp gitmişti. Giderdi ama, çünkü aşık olduğu kadın vardı. Dakikalardır önümdeki yemeğe dalgın dalgın bakarken abimin sesini duydum. “Neyin var, çiçeğim senin?” Elimi tuttu. “Canını sıkan biri mi var? Söyle bana her şeyini, ben seni böyle dağılmış görmekten nefret ettim.” Tebessüm ederek abime döndüm. “İyiyim abi. Merak edecek bir şey yok,” derin bir nefes aldım. “Barın abi neden gitti?” Sıkıntıyla nefes aldı. “O bu aralar bir tuhaf. Başında gerçekten büyük bir sıkıntı var.” Ondan haberi olmayan bir kadın. Ben onu deli gibi severken hangi kadın ondan habersizdi? Onu çok güzel severdim oysa ben. Yeter ki bir kere bana baksın... “Ne?” diye sordum. “Boş ver, abim. Hadi yemeğini ye.” Sıkıntılı bir şekilde geçen yemekten sonra abimden zorla izin aldım ve odama geçtim. İçimi alev alev yakan bu gerçeği kafamdan atmaya çalıştığım her an deliriyordum. Neden olmuyordu ki? Sessizliğin hüküm sürdüğü saatlerdeydim. Abim bir saat önce uyumuştu ve ben saat üçe gelmesine rağmen uyuyamıyordum. Karın ağrım sanki hiç var olmamış gibiydi. Çünkü beni asıl bitiren yürek sızım. Karanlık odamın içinde gezdirdiğim gözlerim duyduğum bildirim sesiyle komodinin üzerine kaydı. Uzanıp telefonumu aldım ve gelen mesajı okudum. Sertçe yutkundum. Barın Abi Seni çok seviyorum, Saudade. (02:54) İçimi paramparça etmene rağmen çok seviyorum, Arzu. Sesini duymak dâhi içimi paramparça ediyor. O kadar çok yakıyordu nefes alamıyorum bazen. Ama çok istiyorum. (02:55) Demek ismi Arzu’ydu. O benden daha mı güzeldi? O benden daha mı hak ediyordu Barın’ın sevgisini? Etmiyordu. Çünkü onun Barın dan haberi dâhi yoktu. Onu en çok ben severdim. Birden bire sohbette olan mesajlar geri silindi ve çok geçmeden bir arama düştü ekrana. Beni arıyordu. Yutkundum ve aramayı cevapladım. “Alo?” “Alâ, abiciğim kusura bakma ne olursun.” Duyduğum ses Yaman abinin sesiydi. Abim, Barın ve Yaman abi çok yakındılar. “Bu salak çok içmiş sana yanlışla attı onları.” Gülümsedim. Onu çoktan anladım abi. “Önemli değil abi. Sorun değil benim için.” Sorundu. Arzu denen kadın seni sevmiyor. Birde ona Saudade diyordu. “Tamam abim. Hadi iyi geceler sana.” Ona iyi geceler dedikten sonra telefonu kapattım. O gece güneş doğana kadar hıçkırıklarımın arasında boğuldum ama hiçbir şekilde geçmedi acım. Ben sevilmeyi hak etmiyor muydum? *** İlahi Bakış Açısı Barın hızlı adımlarla Alâ ve poyrazın evinden çıktı. Kendi evine gitmek istemiyordu, hiçbir yere sığamıyordu sanki. Dağa, taşa haykırmak istiyordu. Mahvolmuş hissediyordu. Alâ, bakmaya, sevmeye kıyamadığı kadın birine aşık olmuştu. Birine aşık olmuş ve acı çekiyordu. Ben seni doyasıya sevemezken sen nasıl bir başkası için acı çekersin? diye geçirdi içinden. Nasıl böyle oluyordu ki? Neden kader bir türlü yüzüne gülmüyor, sürekli yüreğinde sızı oluşturuyordu. Motoruna binerek hız yaptı. Rahat rahat konuşacağı, içini dökeceği tek kişi vardı. O da Yaman oluyordu. Onunla konuşmalı ve bu acıdan kurtulmalıydı. Alâ’nın onun dışında herkese çiçek açtığını bir tek kendisine dikenlerini gösterdiğini unutmalıydı. “Kahretsin! Neden şu sikik hayatta bir şey yolunda gitmez? Neden gidip en imkânsıza aşık oldum lan ben!” Sert rüzgâr yüzüne vuruyordu ama kafasında kask olmamasına rağmen hiçbir acı hissetmiyordu. “Böyle kaderi sikeyim.” Sonunda Yaman’ın evine gelmişti. Hırsla motordan inerek siteye yöneldi. İkinci katta olan Yaman’ın evine geldi ve sertçe kapıya vurdu. Çok geçmeden kapı açıldı. “Barın?” Yaman arkadaşının dağılmış hâline baktığında içten içe neden bu hâlde olduğunu tahmin ediyordu. “Başkasına aşıkmış, oğlum.” İçeri girerek kapıyı sertçe çarptı. “Lan bugün gözlerimin önünde bir başkasına olan aşkı yüzünden ağladı. O kadar acı çekiyordu ki o gözyaşları, hıçkırıkları gitmiyor kafamdan!” Yaman arkadaşının mahvolmuş hâline bakarak derin bir nefes aldı. “Sakin ol.” dedi sadece. “Ne sakini amına koyayım! Lan ben yıllardır onu koşulsuz, şartsız severken o bir başkasını seviyormuş! Ben onun gözlerinin içine bakarken o bir başkasının gözlerinin içine bakıyormuş.” Sertçe yutkundu. Her şey birer birer oturuyordu. “Lan bu kadın bana tek bir umut vermedi. Ben her gün kendi kendime gelin güvey olurken meğer o aşık olduğu adamı düşünüyormuş.” Dıştan ne kadar dik dursa dâhi içi paramparçaydı. Canı çok yanıyor, kalbi sıkışıyordu. “Bağırma. Sana söylemiştim, oğlum ben. Dedim lan gidip konuş diye.” Başını iki yana salladı. Kabul etmek zordur onun için. Çünkü yıllardır bununla baş eden, bu acıları çeken oydu. Şimdi her şey bitmişti. Çünkü ilk kez kendini bu kadar dipte hissediyordu. “Yapma, Barın.” Yaman arkadaşını tuttu ve beraber salona yöneldiler. “Olacağı varmış. Kader bunlar.” Yaman ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Her şey o kadar kötüyken şimdi daha beteri olmuştu ve şimdi nasıl olurdu bilmiyordu. Barın kendini güçlükle koltuğa attı. “Böyle kaderin amına koyayım! Lan neden her şey böylesine acı veriyor? Bir tek ben miyim sıkıntı lan?” “Sakin ol.” “Sakin ol deyip durma lan bana! Olamıyorum amına koyayım!” Oturduğu yerden kalktı ve Yaman’ın içki dolabından kendine bir şişe alarak geri oturdu. Yaman sessizce yerine oturdu ve arkadaşının şişedeki içkiyi kafasına dikişini izledi. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu. “Lan var ya o kadar seviyorum ki sesimi dâhi çıkarmadım. Lan ben nasıl yaşarım bu acıyla?” Yaman, Barın’ın kendi kendine konuşmasını sessizce dinledi. “Kalbim bin parçaya bölünmüş sanki. Ne yapacağım lan? Yaşayamam ben bununla!” Saatler geçerken Barın birkaç şişeyi devirmişti. Yaman ne kadar engel olmaya çalışsa dâhi izin vermiyordu. Yaman onun için misafir odasını hazırlamaya gittiği zaman kendinde olmamasına rağmen Alâ’nın numarasını bularak ona mesaj attı. Yaman geri döndüğünde elindeki telefonu çekip aldı. “Lan ne yaptın sen amına koyayım!” Mesajları hemen geri aldı ama Alâ okumuştu bile. Barına baktığında sızdığını fark ederek sıkıntıyla ensesini kaşıdı. Alâ’yı aradı çare bulamayarak. “Alo?” “Alâ, abiciğim kusura bakma ne olursun.” Hızlıca bir şeyler uydurdu. “Bu salak çok içmiş sana yanlışla attı onları.” Umarım inanır diye geçirdi içinden. “Önemli değil abi. Sorun değil benim için.” Rahatladı Yaman. “Tamam abim. Hadi iyi geceler sana.” Alâ’da iyi geceler demiş ve telefonu kapatmıştı. Derin bir nefes aldı ve uzanıp arkadaşının kolundan tutarak kaldırdı. “Yürü başımın belası.” Barın’ı zar zor yatağına uzattı ve odadan çıkarken onun fısıltısını duydu. “Alâ... Öldürdün sen beni, öldürdün.” Barın titrek bir nefes aldı. “Ben ne yapacağım şimdi?” Sonrası tamamen sessizlikti. Yaman arkadaşının hâline üzülüyordu ve bu durum daha ne kadar devam edecekti bilmiyordu. Odadan çıktı ve kendi odasına gitti. Saat gecenin körüydü. Bir yerde Alâ yaşadığı acı yüzünden hıçkırıklara boğulmuş ağlıyordu. Diğer yerde ise Barın içindeki yangını söndürmek amacıyla içip içip sızmış ve sayıklıyordu. ***
¹: Gece Yolcularından, Neden? Adlı şarkının sözleri. ²: Saudade, Kavuşamayacağımızı Bildiğimiz Kişiye Karşı Duyulan Özlem.
|
0% |