@_ozgennur_
|
❝Seni o kadar imkânsız kıldım ki kendim bile imkân dâhilinde edemiyorum.❞ Alâ Doran
1 Hafta Sonra Zaman çok hızlı geçerdi. Herkesin, her şeyin aksine o hiçbir şey olmamış gibi hızla akar giderdi. Ardına dönüp baktığında ise canını yakan onlarca şey olmuşa bitmişe gelirdi. Soğumaya yüz tutan kahveden son yudumlarımı aldım ve ayağa kalktım. Elimdeki kitabı koltuğa bırakarak mutfağa doğru ilerledim. Kupayı sudan geçirip diğer bulaşıkların yanına bıraktığım sırada mutfak masasının üzerinde çalmaya başlayan telefonumu ellerimi kurutarak aldım ve açtım. Abim arıyordu. "Prensesim, nasıl gidiyor?" Abim bugün Kayseri'ye gitmişti, birkaç günlüğüne orada kalacak ve işlerini halledecekti. "İyi abi, oralar ne durumda?" Geri salona döndüm ve yerime oturdum. "Aynı işte." Kulağıma gelen sesler kalabalık bir alanda olduğunu gösteriyordu. "Çiçeğim, sen yalnız kalma diye Barın gelecekti yanına geldi mi?" Kaşlarım çatıldı. Abim gideli nereden bakılsa üç saat olmuştu ve ben Barın'ı görmemiştim. Bir haftadır doğru düzgün gördüğüm de söylenemezdi. Benden kaçıyor gibiydi oysa bunu benim yapmam lazımdı. Bir başkasını seviyordu. İmkânsız olduğumuz yeniden yüzüme vurulmuştu. "Geldi abi, az önce markete gitti ama." Bu konuyu halletmek gerekiyordu. Çocuk gibi kaçacak mıydı benden? "İyi güzelim. Ben şimdi kapatayım bir sorun olursa ara beni." Abimle vedalaştıktan sonra telefonumu alarak evden çıktım. Karşı dairenin ziline basarak bekledim ama açılmayınca parmağımı sile bastırdım ve çekmedim. Dakikalar sonrasında onun sesini duydum. "Siktin zili, amına koyayım!" Kapı sertçe açılınca karşı karşıya kaldığım manzara ile kaşlarım çatıldı. Barın belindeki havlu ile kapıyı açmıştı. Havlu ile. "Alâ?" Kaşlarım çatık yüzüne bakıyordum ve az önce olan sinirim şu an onun başkasına bu hâlde kapıyı açıyor olma düşüncesi ile daha da çoğaldı. İçeriye doğru bir adım attım ve avuç içimi ıslak olan göğsüne yaslayarak onu içeri ittim. Barın geriye giderek bana alan açtı. "Ne oluyor? Neden zile peşinde on kişi varmış gibi basıyorsun?" "Sen herkese kapıyı bu şekilde mi açıyorsun?" Kaşları çatıldı ve üzerine baktı. Tekrar bana baktığında ters ters yüzüne bakıyordum. "Havlu var üzerinde? Havlu." "Yani?" "Barın!" Durdum. "Abi," diye düzelttim hızlıca. "Hem sen niye kaçıyorsun benden bir haftadır?" Üzerine doğru bir adım attım ve ardımdan kapıyı sertçe çarptım. "Yüzünü gören cennetlik!" Karşı karşıya kaldık. Konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki izin vermeden konuştum. "Abime yanıma geleceğini söylemişsin ama gelmedin. Niye kaçıyorsun ya sen benden!" Sinirle ona yürüdüğüm an o da duvara yaslanmış yüzündeki sırıtışla bana bakıyordu. "Bitti mi?" dediğinde derin bir nefes aldım. "Bitti." Güldü. Doğruldu ve kollarını iki yandan belime sararak beni seri bir şekilde ters döndürüp az önce onun yaslı durduğu duvara yasladı. Üzerime gelerek, bana temas etti. "Çok mu kızdırdım seni ben?" Heyecanla kesilen nefesim yüzünden cevap veremedim. Başımı salladım. "Demek beni görmediğin için bu kadar kızgınsın?" "Hayır, ondan değil." Her şey yanlış tarafa gidiyordu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Nefes nefese ona bakarken hâlâ bana temas ediyor olması ayrı bir sorundu. Çıplaktı ve benimle dipdibeydi. "Yalan söylemeyi dâhi beceremiyorsun." Sertçe göğsüne vurdum. Madem her şey o kadar belliydi bende söylerdim. Ilımlı şekilde konuştum. "Bana bu kadar uzak durmanı gerektirecek ne yaptım, Barın abi?" Kaşları çatıldı. Merakla yüzüne baktığımda gülümsedi. "Olması gerektiği gibi davranıyorum. Seninle fazla yakın olmam etik değil." Kaşlarım çatık şekilde ona baktığımda tebessüm etti ve parmağını kaşımın ortasına bastırarak düzeltti. "Çatma şunları." Sinirle tekrardan vurdum göğsüne. Bundan zevk alıyordu resmen. "Bana düşmanınmışım gibi davranıyorsun! Ne yaptım ya ben sana?" Sertçe bağırdım yüzüne. Durmadan göğsüne vurduğum için belimden elini çekti ve bileğimden tutarak elimi duvara yasladı. Üzerime daha çok eğildi. Nefessiz bir şekilde ona baktığımda çok yakın olduğumuzu fark ettim. Dudaklarımızın arasında hiç mesafe yoktu ve biraz daha eğilecek olsa dudaklarımız buluştururdu. Veyahut ben dayanamayıp dudaklarına yapışırdım. "Beni kendine bağımlı ettin. Yetmez mi, ufaklık?" Söylediklerini bir an için anlamadım. Sonrasında utançla ve heyecanla başımı eğmeye çalıştım ama elini çenemin altına koyarak beni ona bakmayı zorunlu kıldı. "Kaçırma gözlerini. Cevap istedin cevap verdim." "Bana yakın olman etik değildi hani? Neden öpecek kadar yakınsın o hâlde?" Kesik kesik dudaklarımın arasından kaçan nefesler onun dudaklarına değiyordu. Güldü ve yüzüme yaklaştı. Dudakları, dudaklarımı seğirerek kulağıma yanaştı. "Öpecek olduğum içindir belki de." Yutkunduğum sırada boğazımda kalan tükürükle öksürmeye başladım. Bu onu daha da keyiflendirdi. "Öpmemi istemiyor musun?" Elimi göğsüne bastırdım ve nefes aldım. "Barın abi..." "Abi mi? Hiç oluyor mu, bu pozisyonda?" Şaşkınlıkla ona baktığımda gülümsedi ve kendini aniden geriye çekti. "Çok pardon. Senin aşık olduğun biri vardı." Yanımdan geçip içeri doğru gittiğinde ben hâlâ aynı yerde duruyordum. Heyecandan titriyordum ve kalbim maraton koşmuş gibi durmadan atıyordu. Nefeslendim ve rahatlayarak onun peşinden gittim. Ben ona aşık olduğum birinin olduğunu ne zaman söylemiştim? O cesaret olsa direkt seni seviyorum derdim. Odasının kapısını destursuzca açıp odaya girdiğim an bağırarak gözlerimi yumdum. Siktir, siktir, siktir! "Ayy çok özür dilerim ya!" Çıplaktı, resmen adam giyinirken görmüştüm. "Görmedim valla." Sadece belini görmüştüm ve dahasına bakmamıştım. "Alâ, üzerim giyinik." Birkaç dakika bekledim ardından ona güvenerek açtım gözlerimi. Açmam ve arkamı dönmem bir olmuştu. Üzerinde sadece boxer vardı ve bana giyinik olduğunu söylüyordu. "Kızım sen iyi değilsin bak." Söylene söylene birkaç saniye sonra bana doğru geldi ve beni kendine çevirdi. "Giyinmişsin," gri bir eşofman ve siyah bir tişört giymişti. "Ben sana ne zaman aşığım dedim!" Anı yükselişim onun kaşlarını çatmasına neden oldu. Bileğimi tuttuğu eliyle beni kendine çekti ve yeniden yaslandım ona. "Sana ne olduğunu sordum sende aşk dedin. Hasta olduğun gün." Kaşlarım çatık bir şekilde hangi günden bahsettiğini düşündüm ve buldum. O gün kafam pek yerinde değildi ve birkaç şey saçmalamıştım. O gün Barın'ın bir başkasına yıllardır aşık olduğunu öğrenmiştim. "Hastaydım ben. Ne bakıyorsun ne dediğime?" Bir an gözleri parladı sanki. "Aşık değil misin?" "Değilim," ekledim. "Senin aksine." Kaşları itinayla kalktı. "Benim aksime?" "Abimle konuştuğunu duydum. Yıllardır aşıkmışsın ya birine." Güldüm. "Biz aşık olamıyoruz işte ne yaparsın?" Kollarımı göğsümde birleştirdim ve tırnaklarımı avuç içime batırarak gülümsedim. "Sevdiğimiz insanlar başkasına aşık olur. Sevmez..." Barın tırnaklarımı batırdığım elimi tuttu ve kendine çekti. "Şunu yapma." dedi sertçe. "Bıraksana, sana ne!" Kendimi geriye çekmeye çalıştığım an belime sarılarak beni göğsüne çekti. Yüzüm göğsüne gömüldü ve genzimi yakan ferah kokusunu soludum. "Ben başkasını seviyorum diye mi bu hırçınlığın?" Güldü. Elleri beni sımsıkı sarıyordu. "Sevmem." dediğinde gülecektim. Yıllardır birini seviyordu ve şimdi bana alayla konuşması canımı acıtıyordu. "Seversin, seversin. Ben kimim ki zaten?" En sonunda patlama noktasına gelmiştim ve susmazsam her şey açığa çıkacaktı. Kendimi susturmaya çalıştığım, geriye gitmeye çalıştığım an beni yerime sabitledi. "Bırak! Sinir ettin yeterince. Gelmezsen gelme be çokta umurumda!" "Devam et sen." "Ya def ol! Sen salak mısın yıllarca sevilir mi biri?" Sen sevdin. Güldüm. Gözlerim acıyor, yaş dökmek için çırpınıyordu. "Gideyim, bırak beni." Kendimi çekmeye çalıştıkça sımsıkı tutuyordu. Bir şeyleri anlamıştı ve beni onları duymadan bırakmayacaktı. "Konuş sen. Yoksa gitmeyi anca rüyanda görürsün." Kendimi geri atmaya çalıştım ama yapışıp bırakmıyordu. Nefes aldım ve daha fazla direnemedim. Gözlerim yenilerek gözyaşlarını birer birer bıraktı. Başımı göğsüne yasladığım zaman gözyaşlarım tişörtüne akmaya, ıslatmaya başladı. "Neden sevmedin beni?" Kaskatı kesildi. "Ben sevilemez miyim? Kardeşin değilim ki... Aramızda kan bağı bile yok." İç çektim. "Ne olurdu bana şans versen? Yıllardır başkasına aşık olduğun gibi beni sevsen, benim için olan aşkını bir başkasına anlatsan..." Burnumu çektim. "Ben severim seni. Hem de çok severim, karşılık bile veririm aşkına." Sessizce duruyordu. Bedeni taş misali sertleşmişti. Ona söylediklerim yüzündendi. Beni istemiyordu, beni sevmiyordu. Ne yapıyordum ben? Başkasını seviyor diye onu ne hakla suçlardım? Kanım dondu sanki. Kendimi geriye çektiğim an o sanki hâlâ transta gibiydi. "Çok özür dilerim. Bunları bilmemen gerekiyordu!" Ellerimi ağzıma kapattım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. "Aptal!" Koşarak evden çıktığımı ve kendi daireme nasıl gittiğimi bile anlamadım. Mahvettim her şeyi, her şeyi bitirdim! Onu zar zor görürdüm ve şimdi asla göremezdim. "Aptalsın, Alâ!" Ağlayarak dizlerimin üzerine çöktüm ve hıçkırıklara boğularak ağladım. Salaklığıma, beni s evmeyeşine, onu bu denli sevişime... Bir insanı ne kadar istersen o kadar alamazsın. *** Saatler Sonra Küçük bir esinti hissetim. Hafifçe ürperdim ve sıcaklığa dayanmak için yan döndüm. Başım sert bir şeye dayandı ve burnuma tanıdık, hoş bir koku geldi. Kaşlarım hafifçe çatıldı. Bu koku... Barın! Gözlerimi açtığım gibi hemen geriye çekildim. "Şşş, korkma benim." Uykulu gözlerle ona baktığımda uzanıp elimden tutarak beni göğsüne geri çekti. Çıplak bacağım bacaklarının arasındaydı, onları çekmeye çalıştım ama bana izin vermedi. "Ne işin var burada?" Pes ederek ona yaslandım. Ellerini saçlarımın arasında hissedince hafifçe titredim. Gözlerim ağlamaktan yanıyordu. "Sana geldim." Eliyle yanağımı okşadı. "İtirafından sonra kendime gelmem epey uzun sürdü." Belimin altındaki kolu canımı yakınca hafifçe doğruldum ve elini oradan çıkardım. Gözlerimin hedefine giren sargı beziyle endişeyle doğruldum. "Ne bu? Bir şey mi oldu eline? Ne oldu?" Titreyen ellerimi eline sardım ve avuç içimde tuttum. "Acıyor mu? Bir şey söyler misin!" Yüzüne baktığımda bana gülümseyen adamla göz göze geldim. Başını yastığa yaslamış gülümsüyordu. "Söyleyeceğim." Sırıttı. "Ama kendini hazırla istersen, benim gibi saatlerce kendine gelemezsen işimiz var." Söylediklerinden hiçbir şey anlayamadım çünkü tüm dikkatim elindeydi. Nasıl olmuştu bu? Ben yanındayken yoktu. "Nasıl oldu bu?" diye sordum. "Hazır mısın?" diye sorunca kaşlarım çatıldı. "Neye?" Elini elimden çekti. Belimin arkasına koydu ve bedenimi üzerine çekerek yüzüme yaklaştı. "Ne yapıyorsun?" "Bir şey söyleyeceğim." "Bu kadar yakın söylemeye gerek yok." Geriye çekilmeye çalıştım ama izin vermedi. "Aksine. Eğer ki transa girecek olursan seni öperek kendine getiririm." Omzuna vurdum. "İkidir öpücük diyip duruyorsun fena olur." Gülümsedi. "Hani bana yıllarca sevilir mi biri dedin ya?" Utançla yüzümü eğdim. "Özür dilerim. Boş ver dediklerimi." "Sevilir, Alâ. En çok o sevilir, bir tek o." Söyledikleri kalbimi bin parçaya bölüyordu. "Benim lügatımda bir tek ona sevgi verilir." Başımı kaldırarak gözlerimin içine baktı. Gözlerim dolmuştu ve bunu fark edince tebessüm etti. "O kadın kim biliyor musun?" "Hayır. İstemiyorum da." "Çok yakından tanıyorsun." Kötüydü. Tanıyorsam çok kötüydü. "Lütfen git." Kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım ama benim yerimden kıpırdamama izin vermiyordu. "Barın..." "O kadın sensin." Söyledikleri tüylerimi diken diken etti. Donup kaldım söyledikleriyle, nefes alamadım. Yüzüne öylesine baktığımı fark edince güldü. Belimdeki elini sırtıma çıkararak ileriye itti ve yüz yüze geldik. Dudaklarımızın arasında hiç mesafe kalmadı. "Öpeceğim seni." dediğinde dudaklarımız birbirine sürtündü. Ve yıllardır içimde ukde kalmış olan şeyi yaptı. Beni aşkla, sevgiyle, özlemle öptü. Her şey bitti dediğimiz an aslında yeni başlıyormuş.
*** Saçlarımın arasında gezinen ellerin varlığı ile yavaş yavaş açtım gözlerimi. Karşı karşıya kaldığım ilk şey Barın'ın boyun girintisi olmuştu. Teninden aldığım kokuyla huzurla tekrardan kapattım gözlerimi. Dün gece yanıma gelmiş, bana sarılmış, itirafta bulunmuştu. Duyduklarım bir rüyadan ibaretse? "Uyandın mı?" Barın'ın hafif boğuk sesini işittim. Uyandığı zaman böyle miydi ses tonu? Ya yüzü nasıldı? Hafifçe geriye çekildim ve yüzüne baktım. Göz göze geldik ve mavi gözlerine bakarak tebessüm ettim. "Günaydın." Ellerini yüzüme uzatarak hafifçe okşadı. "Günaydın," yüzümü okşayan elini tuttum. "Barın, dün gece olanlar gerçek miydi?" Ya değilse, ne olurdu o zaman? "Değilse burada ne yapıyorum?" Hafifçe doğruldu ve sanki yeterince yakın değilmişsiz gibi beni kendine çekerek sımsıkı sarıldı. "Gerçekti. Her bir saniyesi." İmalı sesiyle utançla yüzümü göğsüne sakladım. Beni öpmüştü ve ben kollarının arasında uyuya kalmıştım. "Sen... sen beni mi seviyorsun?" Bunu dile getirmek bile benim için imkânsız bir şeydi. O kadar oluru yoktu benim için. "Hem de yıllardır." İçimde tuhaf, hoşuma giden bir sızı oluştu. Beni seviyordu. Hem de yıllardır seviyordu. O zaman abime anlattığı o kadın bendim, beni seviyordu... "Ya abime anlattığın kadın. Hani yıllardır seviyordun sen onu?" Ondan duymak sanki benim tüm yanlışlarımı silecekti. "Sensin o kadın, Alâ. Benim yıllardır sevdiğim de bir türlü kavuşamadığım o kadın sensin." Bendim. Gerçekten de o kadın bendim. Barın beni seviyordu yıllardır ama ne o niyetini belli etmişti ne de ben. Benim bir başkasını sevdiğini düşündüğüm adam yıllardır beni seviyormuş. Beni seviyormuş. Onun ise yıllardır başkasını sevdiğini düşündüğü kadın onu seviyordu. Onu seviyordu. "Seni çok seviyorum, Alâ." Dudaklarını alnıma bastırdı. Kokumu içine çekerek dışarıya nefesini verdi. "Bende. Bende seni çok seviyorum, Barın." Yaşaran gözlerimden yaşlar aktığında bunu hissetmiş gibi eliyle yanaklarımı sildi. Ardından beni sırt üstü yatırarak hafifçe üzerimde durdu ve yüzündeki gülümseme ile bana baktı. "Bana abi demeyeceğini hiç düşünmemiştim," güldü. "Ağzından yalnızca ismimi duymak bana neler hissettiriyor bilemezsin, güzelim." O böyle konuşmaya devam ettikçe ben kendime engel olamıyordum ve gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Kollarımı uzatarak boynuna doladım ve onu üzerime çekerek yüzümü boynuna gömdüm. "Yıllardır içimde amansız bir ağrı vardı. Ne geçiyordu ne de duruyordu," hıçkırdım. "Böyle beni öldürmüyordu ama yaşattığıda söylenemez." Boynunda hıçkırarak ağladım. Yıllarca olmayan bir şey yüzünden acı çekmiştim ve şimdi bunu bilmek boşa giden zamanın geri alınmayacağını gösteriyordu. "Artık geçip gitti." "Ben hep kendi kendimi kandırmışım... Kardeşi gibiyim, sevmez o beni diyordum." Şimdi bu hâle geldiğimize dâhi inanmak gelmiyordu içimden. "Severim, Alâ. Ben yıllarca seni senden habersiz sevmişim." Güldüm. İkimizde boşa zaman kaybetmiştik ve şimdi öğreniyorduk. Kendimi geriye çektim. Barın gözyaşlarımı sildi, yanaklarımdan öptü ve kendini yanıma atarak uzandı. "Sarılsana biraz bana..." Sesindeki o çocuksu istek benimde yıllardır isteğim şeydi. Gülümseyerek kollarımı açtım hemencecik. Barın doğruldu, başını göğsüme yasladı, kollarını iki yandan sıkıca belime doladı. "Yıllardır senden uzak durmak, seni uzaktan sevmek beni öldürdü." "Beni de." dedim. Kollarımın arasında olan bedenini sımsıkı sardım. Dakikalar boyunca ona sarıldım ve Barın benim göğsümde uykuya daldı. Kıpırdamadan kollarımda uyusun istedim ve sessizce durdum. Yarım saat geçmişti ki komodinin üzerinde duran telefonumun çalmasıyla kıpırdamadan kolumu uzattım ve telefonu aldım. Abim arıyordu, telefonu açtım. "Abim, günaydın." "Günaydın, abi." Gülümsedim. "Uyandırmadım değil mi?" diye sordu. Barlas hafifçe kıpırdanınca elimi dağınık saçlarının arasına sokarak okşamaya başladım. Geri göğsüme yattı ve daha sıkı sarıldı belime. "Yok abi uyanmıştım ben zaten. Sen neredesin?" Barın başını hafifçe kaldırdı ve aralık gözleriyle yüzümü izledi. Dudaklarında içimi eriten bir gülüşle geri başını eski hâline getirdi. Beni mi kontrol etmişti? "Kahvaltı yapıyorum dışarıda. Akşama işlerim bitebilir, çiçeğim. Gelecek olursam haber vereceğim." Abimin gelmesini elbette çok isterdim ama Barın ile konuşmamız gereken şeyler vardı. Bunu halledinceye kadar işini bitirmemiş olurdu umarım. "Tamam abi, ben şimdi kahvaltı hazırlayayım sonra konuşuruz olur mu?" "Olur, güzelim. Barın nerede bu arada? Açmıyor pezevenk telefonunu." Gözlerim bedeninin yarısını üzerime atmış uyuyan adama kaydı. Gülümsedim. "Uyuyor senin odanda." "Benim odamda? Ne işi var lan benim odamda onun?" Kıkırdadım. Barın bize her gelişinde abimle bu konuda kavga ederlerdi ve ikisinden biri en sonunda pes ederdi. Tabii bu baya uzun sürerdi çünkü ikiside inatçı keçiydi. Barın üzerimden doğruldu ve yüzündeki itici ifade ile telefona bakıyordu. "Bilmem ki abi oraya gitti uyudu." Barın'ın gözleri bana döndü. Yüzünde 'öyle mi dersin' gibi bir ifade vardı. "Geleyim ben bir var ya..." Devamını getirmedi. "Gelince aranızda halledersiniz artık." Yatakta sol tarafa döndüm ve yan uzandım. Telefonu kulağıma yasladım. "Geleceğim geleceğim. Onun da bir hakkından gelmek lazım, yokluğumda odamın keyfini çatmak nedir!?" Kahkaha atarak yüzümü yastığa gömdüm. Barın neden arada kaynadığını bilmediği için homurdandı. "Çiçeğim ben sonra seni arayacağım." Bir şey dememe izin vermeden telefonu kapatınca acil bir şey olduğunu düşündüm ve telefonu komodinin üzerine koydum. "Lan beni neden arada götürdün sen?" Barın bir kolunu belime sararak beni geriye çekti. Sırtım göğsüne yaslanınca o da başını boynuma eğerek konuşmaya devam etti. "O abinin çenesinin bağını, seveceğim. Uykumun içine etti." "Gece uyumadın mı?" Hafifçe ona doğru döndüm. "Seni izledim. Kollarımda uyuyordun ve ben bundan emin olmak istedim." Gülümseyerek göğsünü sokuldum. Barın iç çekerek belime sarıldı. "Çok seviyorum çok..." "Bende..." Birbirimizin kollarının arasında uykuya daldık ve saatlerce uyuduk. Uyandığımızda saat öğlen ikiye geliyordu ve beraber kahvaltı hazırlayıp, yemek çok cazip geliyordu açıkçası. Her şey yeni başlıyordu aslında. *** Bölüm sonu, ballar. Bu bölümü biraz kısa tuttum, diğer bölümlerde gittikçe uzatmayı düşünüyorum.
|
0% |