@adaisaqueen
|
Duvarların Ardında 2. bölümüne hoş geldiniz. İlk bölüme gelen olumlu eleştiriler ve yorumlar beni gerçekten çok mutlu etti. Umarım 2. bölümü de aynı şekilde beğenirsiniz. Satır arası yorumlar yapmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayalım. X'de #DuvarlarınArdında hashtagi ile atılan tüm tweetleri paylaşacağım. Keyifli okumalar dilerim. *** 2. BÖLÜM : ADALETİN İKİ YÜZÜ Avukatlık bürosunun kapısını sertçe açtım. Soğuk metal kolun elimde bıraktığı ürpertinin bile içimdeki kasveti dindirmeye yetmeyeceğini biliyordum. Koridoru hızla geçerken etrafımdaki insanlar telaşla oradan oraya koşuşturuyordu, Bilgisayar klavyelerinin tıkırtıları, kesintisiz çalan telefonlar, aceleyle alınan notların hışırtısı... Adeta bir savaşın ortasındayım. Herkes bir şeyler için savaşıyordu; zamanla, stresle ya da karşılaştıkları zorluklarla. İçerideki yoğun kahve kokusu, gerilimin yükseldiği anlarda sığınacak bir liman gibiydi, lakin benim kafamda ne bir liman ne de bir kaçış vardı. Adımlarımı hızlandırdım, her zamanki soğukkanlılığımla doğrudan ofisime yöneldim. Gözüm duvarlardaki adalet terazisi resimlerine takıldı, içimdeki terazinin bir dengeye kavuştuğunu söylemek ise imkânsızdı. Burada her şey dışarıdan düzenli görünürdü; oysa içeride kaos hüküm sürüyordu. Ofisin kapısından içeri adım attığım ilk saniyede Canan odama damladı. Parfümü odayı hemen kaplamıştı; keskin ve baskın, tıpkı onun kişiliği gibi. Elindeki kalın dosyayı masama sertçe attı ve başını kaldırıp beni süzdü. "Dosya bu." dedi. Dudaklarındaki ince gülümseme, her zamanki alaycı ifadesini kanıtlıyordu. Bir an duraksadı, belli ki keyfini sürdüğü bir haberi vermenin tadını çıkarmak istiyordu. Cümlelerini "Patron seni hemen görmek istiyor." diye tamamladı. Tam odadan çıkmak için adım atmıştı ki, bir anda adımlarını durdurdu ve arkasını döndü. "Ha, bu arada," diye ekledi. Sesindeki alay giderek belirginleşmişti. "Karşı tarafın avukatı Demir Yalçın'mış. Haberin olsun." Demir Yalçın... İsmini duyar duymaz içimde hafif bir ürperti hissettim. Yıllardır bu meslekteydim ancak Demir Yalçın'la karşı karşıya gelmek... Her avukatın tedirgin olacağı bir durumdu. Başarılıydı, hatta mükemmeldi. Avukatlık yaptığı hiçbir davanın ikinci duruşmaya gitmediği söylentileri doğruysa, karşımdaki adam gerçekten işinde bir dâhiydi. Üstelik adını herkes duymuştu; medya onun hakkında sürekli yazardı. Taktiksel dehası ve soğukkanlı duruşu, onu rakiplerinin gözünde korkutucu bir figür haline getirmişti. Bu dava, ofisin dönüm noktası olacaktı ama aynı zamanda benim için de büyük bir sınavdı. Her ne kadar bu bilgi beni biraz sarsmış olsa da, dışarıya asla belli etmemeliydim. Canan'ın gözleri üzerimdeydi, tedirgin olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu ama ona hiçbir şey hissettirmedim. Güçlü olmanın altın kuralı; ne kadar korksan da, asla zayıflığını göstermemekti. Yıllardır en iyi yaptığım şey, duygularımı saklayabilmek olmuştu. Tıpkı şu an olduğu gibi. "Anladım. Birazdan patronun odasına uğrarım." Canan, kısa bir bakış attıktan sonra odadan sessizce çıktı. Kapının kapanmasıyla birlikte ben de derin bir nefes aldım. Duvardaki saatin tik takları arasında zamanın geçtiğini hissederken patronun odasına gitmek için kendimi toparladım. Kendi içimde bir kaos vardı. Demir Yalçın gibi bir rakibe karşı nasıl bir strateji izleyecektim? Karşımdaki kişinin sıradan biri olmadığını biliyordum ancak bu davayı kaybetme lüksüm yoktu. Kendi içimdeki soğukkanlılığı toparlayarak adımlarımı hızlandırdım. Kapıya vardığımda derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım. "Gel." dedi içeriden gelen tok bir ses. Patronun odasına girdiğimde o her zamanki ciddi ve otoriter duruşuyla karşımdaydı. Masasının arkasında oturmuş, elinde bir dosya, gözleriyle beni süzüyordu. Kapıyı kapatıp karşısına oturdum, gözlerim masadaki dosyaya takılmıştı. "Beni bekliyormuşsunuz." dedim sesimi mümkün olduğunca sakin tutarak. Patron hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Evet, Aslı. Seni bu dava için çağırdım. Dosyayı inceledin mi?" Başımı hayır anlamında salladım, masadaki dosyaya doğru bir bakış attım. "Henüz inceleyemedim ama Canan'ın yüz ifadesi yeterince şey anlattı." Patron, dosyayı bana doğru itti. "Büyük bir dava bu. Zengin ve nüfuzlu bir iş adamı olan Zafer Çelik'in gizemli ölümü... Ve vasiyetinde tüm servetini kızı Selin'e bırakmış. Ancak işler düşündüğümüz kadar basit değil. Uzaktan bir akrabası olan Tarık, mirasın büyük bir kısmının kendisine ait olduğunu iddia ederek mahkemeye başvurmuş. Tarık sadece vasiyetin sahte olduğunu iddia etmiyor, ayrıca Selin'in babasını öldürdüğünü öne sürüyor." "Cinayet," dedim içimden, bu işin bu kadar karmaşık olduğunu tahmin etmemiştim. Miras davası sandığım şey, cinayet iddialarına kadar uzanıyordu. "Ve ben Selin'in avukatı olacağım, öyle mi?" Patron gözlerini bana dikti. "Evet, Aslı. Bu davada Selin'in avukatlığını sen yapacaksın. Ve karşı tarafın avukatı..." Sözlerine kısa bir ara verdi, bakışları ciddileşti. "Demir Yalçın." Demir Yalçın. O isim zihnime kazındı, tıpkı keskin bir bıçak gibi. İçimdeki ürpertiyi kontrol altında tutmaya çalıştım. Patron, ne yapmam gerektiğini biliyormuş gibi bir tavırla konuşmaya devam etti. "Sadece senin bu davayla başa çıkabileceğini düşündüğüm için seni seçtim. Demir Yalçın'a karşı dik durabilecek, onun oyunlarına karşı koyabilecek tek kişi sensin." Sessizce başımı sallamakla yetindim. Demir Yalçın'la karşı karşıya gelecek olmak, her ne kadar içimde tedirginlik uyandırsa da bunun altından kalkabileceğimi biliyordum. "Anladım," dedim soğukkanlı bir sesle. "Bu dava bizim için çok önemli olacak. Hazırlıklara hemen başlarım." Bu dava... Sıradan bir dava değildi. Cinayet, vasiyet, ihanet. Bu sadece Selin'in değil, benim de sınavım olacaktı. *** BÖLÜM SONU Bölüm Kelime Sayısı : 711 Bu bölüm ilk bölüme göre çok daha kısa oldu. İlerleyen bölümlerde bunu telafi edeceğimden şüpheniz olmasın. Bundan sonraki bölümlerde 1k altına inmeyeceğimizi umuyorum. Demir Yalçın hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Haftaya pazar günü, 19.00'da görüşmek dileğiyle! |
0% |