@adaisaqueen
|
Duvarların Ardında 3. bölümüne hoş geldiniz. Bugün başıma öyle bir talihsizlik geldi ki, uygulamanın gazabına uğradım. Dün gece bölümü son kez gözden geçirmek için girdiğimde bölümün kaydedilmediğini ve her şeyin silindiğini gördüm. Yarım saatlik bir hüsranın ardından word dosyalarından birinde bölümün eski versiyonunu buldum. Elimden geldiğince düzenleyerek ilk yazdığım haline getirmeye çalıştım ama ilk hali kadar güzel olmadı. Olsun, en azından elimde bir bölüm var. Bir hiç de olabilirdi. Neyse, daha fazla konuşup başınızı ağrıtmadan sizi bölüme alayım. Satır arası yorumlar yapmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayalım. X'de #DuvarlarınArdında hashtagi ile atılan tüm tweetleri paylaşacağım. Keyifli okumalar dilerim. *** DUVARLARIN ARDINDA 3. BÖLÜM: GERÇEĞE GİDEN YOL Patronun odasından çıkarken düşüncelerim birbirine karışıyordu. Koridorda yankılanan ayak seslerim arasında zihnimde beliren tek bir isim vardı: Demir Yalçın. Bu iki kelime bir mahkemede duyulan gür bir yargıç tokmağı gibi beynimde yankılanıp duruyordu. Kendisinden daha önce birçok kez bahsedildiğini duymuştum. Alanındaki ünü, saygınlığı ve baş edilemez bir ciddiyetle yürüttüğü davalarla herkesin dilindeydi. Avukatlık kariyerimde güçlü insanlarla yüzleşmiştim ama hiçbirinin ismi içimde bu derece bir ağırlık yaratmamıştı. Kendi adıma güçlü ve soğukkanlı olduğumu bilirdim; yine de Demir’in varlığı, savunmamda ince bir çatlak bırakıyordu. Bu ağırlığı zihnimden atmam, her zamanki gibi mantığımı koruyarak ilerlemem gerekiyordu. Derin bir nefes alıp bakışlarımı karşıdaki büyük camlara çevirdim. Akşam güneşinin turuncuya dönen ışıkları, gökdelenlerin arasından batmaya hazırlanıyordu. Şehir yavaşça karanlığa bürünürken, ben de işlerime gömülmek üzere hızlı adımlarla ofisime geri döndüm. Masamda duran dosya, bana bu davanın karmaşasını işaret ediyordu. Parmaklarımı yavaşça dosyanın kapağında gezdirirken derin bir nefes aldım. Masa lambasını açıp karşımda duran belgeleri teker teker önüme serdim. İçlerinde her bir parça, Zafer Çelik’in ölümüne dair farklı iddialarla doluydu. Vasiyetnameden, Selin’in ifadesine kadar her şey bir araya getirilmişti. Tarık’ın Selin’e yönelttiği suçlamalar karşısında kaşlarımı çattım. Tarık'ın ifadeleri öyle dolaysız ve öfkeliydi ki, sanki Selin’in suçluluğuna dair kendinden emindi. Nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Tarık neyin peşindeydi? Bu belgelerin arasında Selin’in kısa biyografisini buldum. Zarifçe katlanmış bir sayfada, Selin’in hayat hikayesi ve babasıyla olan ilişkisi yer alıyordu. O, Zafer Çelik'in tek kızıydı; ilişkileri dışarıdan bakıldığında yakın görünüyordu ancak yüzeyde görünmeyen gerçekler neydi? Zengin ailelerin içinde dönen oyunlar her zaman karmaşık ve karanlık olurdu. Ama ya Selin? Onun masumiyetini savunmak kolay mıydı gerçekten? Onu suçsuz saymak, bir anlığına dahi olsa ona inanmak, bana riskli bir kumar gibi geliyordu. Selin’in iç dünyasına dair hiçbir şey bilmiyordum. Yalnızca yazılı belgeler ve Tarık’ın iddiaları vardı. Ancak bir ses, sürekli olarak içimde yankılanıyordu: “Bu işin içinde bir şeyler var, daha fazlası var…” Gözlerim sayfalarda gezinirken bir şeyler eksik gibiydi. İçimdeki o huzursuzluk giderek büyüyordu. Sanki tüm parçalar bir araya gelmiyordu. Tarık bu kadar cesurca ortaya atıldığına göre elinde somut bir şeyler olmalıydı. Ama neydi? Düşüncelerim birbirine dolanırken kapı hafifçe tıklandı. Başımı kaldırdım ve kapıda duran Canan’ı gördüm. Elinde taze kahve dolu fincanıyla gülümseyerek içeri girdi. "Uzun bir gece olacak gibi görünüyor. Biraz enerjiye ihtiyacın vardır diye düşündüm." Canan’ın bu ince gözlemleri çoğu zaman işime yarardı. Kahveyi alıp ona teşekkür ettim. “Haklısın, bu dava düşündüğümden daha karmaşık.” Canan, masanın kenarına yaslanıp kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Demir Yalçın seni biraz zorlayacak gibi görünüyor,” dedi. Kahvemi yudumlarken ona kısa bir bakış attım. “Evet, Demir Yalçın… Onunla ilk defa karşı karşıya geleceğim. Ne yapacağını kestirmek zor.” Canan, alaycı bir ifadeyle güldü. “Kestiremeyeceğimiz bir tek şey var: O da kazanmaya olan takıntısı. Kimsenin elinden dava kaçırmıyor.” Bu sözler beni düşündürdü. Demir’in adı her ne kadar tedirginlik yaratıyor olsa da, bu dava benim için sıradan bir rekabetten fazlasıydı. Cinayet iddiası, vasiyetin sahteliği… Tüm bu karmaşanın ortasında, Selin’in suçsuz olup olmadığını çözmeliydim. İçimde bir ses, bu işin göründüğünden çok daha karanlık olduğunu fısıldıyordu. Bu dava, sadece adaletin peşinden gitmek değil, aynı zamanda kendi sınırlarımı ve gücümü test etmek anlamına geliyordu. Hangi risklere girebilirdim? Hangi kararlar beni geriye döndürülemez bir yola sokabilirdi? O anda zihnimde ani bir fikir çaktı, sanki doğru yolu bulmuş gibiydim. Kahvemi aceleyle yudumlayıp ayağa fırladım. "Kahve için tekrar teşekkürler Canan!" diye bağırarak ofisten çıktım ve hızla patronum Yılmaz Bey’in odasına doğru ilerledim. Tek çözüm, davanın merkezindeki kişi olan Selin’le yüz yüze konuşmaktı. Onun olayları nasıl gördüğünü anlamadan, Tarık’ın suçlamalarının altındaki gerçeği bulmam imkansızdı. Kararlı bir nefes alıp kapıyı tıklattım. İçeriden "Gel." diyen o tok sesi duydum ve kapıyı araladım. Yılmaz Bey başını kaldırıp bana baktı, yüzünde hafif bir şaşkınlık vardı. “Evet Aslı, bir problem mi var?” diye sordu. “Yılmaz Bey,” dedim, sesimi kararlı tutmaya çalışarak. “Selin Hanım’la doğrudan konuşmam gerektiğini düşünüyorum. Bize sunulan belgelerde her şey var gibi görünse de, bazı konuları daha net anlamak için onunla yüz yüze bir konuşma yapmam iyi olur. Acaba telefon numarasını alabilir miyim?” Yılmaz Bey, söylediklerimi bir süre düşündü. Gözlerinde bir tereddüt gördüm; sanki Selin’le benim doğrudan iletişim kurmamdan çekiniyordu. Sonra, ağırbaşlı bir ifadeyle başını salladı. “Aslı, bunun gereksiz bir hamle olup olmayacağını düşündüm ama…” Duraksadı, ardından masanın üzerindeki deftere bir şeyler karalayıp yavaşça bana uzattı. “Bana güveniyorsan dikkatli ol. Selin’in olaylara yaklaşımı daha fazla kafa karışıklığıma sebep olabilir. Ama belki bu konuşma sana düşündüğünden fazlasını kazandırır.” Kısa bir teşekkür mırıldanarak odayı terk ettim ve Selin'in numarasını çevirmek üzere ofisime döndüm. Telefonu kulağıma götürdüğümde çalan her zil sesiyle birlikte kalbimin atışı hızlanıyordu. Sonunda Selin’in yumuşak sesi telefonda duyuldu: “Efendim.” "Merhaba Selin Hanım, ben avukat Aslı Arman. Yılmaz Bey'in bürosunda sizin davanızla ilgileniyorum." dedim, sesime olabildiğince güven katmaya çalışarak. "Sizinle bazı önemli noktalar hakkında konuşmam gerekiyor. Müsaitseniz kısa bir görüşme yapabilir miyiz?" Kısa bir sessizliğin ardından Selin’in nefesi duyuldu. “Tabii, Aslı Hanım. Konuşmak istediğiniz şeyleri dinlemekten memnun olurum.” O anda, bu görüşmenin çok şey değiştireceğini hissettim. Selin’in sesi bana hem masum hem de bir şeyler saklayan bir ton taşıyordu. Bu görüşmede açığa çıkacak her şey, davanın yönünü değiştirebilirdi. “Selin Hanım, eğer sizin için uygunsa yarın büromuzda bir görüşme yapmayı isterim.” “Tabii, yarın gelebilirim. Saat konusunda bir öneriniz var mı?” "Sabah 10 civarı sizin için uygun olur mu?" “Evet, sabah 10’da orada olurum.” “Teşekkür ederim, Selin Hanım. Görüşmek üzere.” Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım. İçimdeki karışık duygular heyecan, şüphe ve tedirginlik arasında mekik dokuyordu. Bu görüşmenin davaya olan yaklaşımımı değiştirebileceğini hissediyordum. Selin’le bu yüz yüze görüşmek, bana davanın altındaki gizli detayları ortaya çıkarma fırsatını verebilirdi; belki de Tarık’ın iddialarının ne kadar gerçekçi olduğunu anlamamı sağlayacaktı. Masamın köşesindeki kalemliği çevirdim, zihnimde Selin’e soracağım soruları toparlamaya çalışıyordum. Selin’in davranışlarına dair en ufak bir ipucu bile davanın seyrini değiştirebilirdi. Bu görüşmede onun suçluluğuna veya masumiyetine dair net bir his yakalayabileceğime inanıyordum. Belgeler tek başına yetersizdi; yüz yüze geldiğimde gözlerinde okuyacağım ifadeler, kelimelerin ötesinde bir anlama sahip olacaktı. Kahvemin kalanını soğumasına aldırmadan içip ayağa kalktım, ofis dışındaki koridora çıkarak derin bir nefes aldım. Hava neredeyse ağır, neredeyse sessizdi. Bu dosyanın ağırlığı omuzlarıma bir yük gibi binmişti. Tarık’ın Selin’e yönelttiği suçlamalar, Selin’in babasıyla olan karmaşık ilişkisi ve Demir Yalçın’ın davadaki etkisi… Her bir detay birbiriyle iç içe geçmiş gibi duruyordu ve ben bu düğümleri çözüp adaletin peşinden gitmek zorundaydım. *** BÖLÜM SONU Bölüm Kelime Sayısı : 1051 Sevgili Duvarların Ardında okuyucuları; size üzülerek bir haber vermem gerekiyor. Ne yazık ki 14 Kasım 2024'te 1. sınavlarım başlıyor ve 29 Kasım 2024'te bitiyor. Bu süre zarfında malesef bölüm atamayacağım. Sınavlarım bittiği an kaldığımız yerden devam edeceğiz. Biliyorum bölüm aralıkları sürekli uzuyor ama elimden bir şey gelmiyor. Anlayışlı olacağınızı düşünüyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. İlerleyen bölümlerde görüşmek dileğiyle. Esen kalın. |
0% |