Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Dünyanın Çevresinde Üç Yalnız Tur

@almelia

 

 

"Pek tuhaf bir adam, değil mi?"

 

Dönüş yolunda Lizya ve Melya hızlarını oldukça düşürmüş, kol kola yürüyorlardı. Evin sokağına birazdan girecekleri için hızlarını daha da düşürdüler. Dönecekleri vakitten bir saat erken dönmüşlerdi, hala vakitleri vardı.

 

"Kimden bahsediyorsun Lizya?"

 

Hayezlerle ayrılmadan önce salı günü de yürüyüş teklifi almışlardı fakat Bay Neyra Hayez birkaç hafta onlara katılamayacağını da bildirmişti. Kızlar yeni bir yürüyüş için sadece iki gün geçmesini biraz az bulup geri çevirmeye yeltenseler de genç adam kardeşinin yalnız kalmaması adına kız kardeşlere yürüyüş teklifinin kabul edilmesi için çok ısrarcı davranmıştı. Mecburen kabul edilmişti teklif fakat Melya tam olarak açıklayamasa da içinde bu yürüyüş ile ilgili bir huzursuzluk vardı, bunu Lizya'ya onu da huzursuz etmemek için hiç söylemeyecekti.

 

"Bay Les Hayez tabii ki! Sanırım onu neden kaba bulduğunu şimdi anlayabiliyorum ablacığım."

 

Melya bu cümleden hem memnun olmuştu hem de oldukça rahatsızlık duymuştu.

 

"Sanıyorum beyefendinin kendine has tavırları var, belki bu has tavırların niyeti kabalık değildir." Melya bu sözleri ile kardeşini değil kendisini ikna etmeye çabalıyordu. Aslında ikna olmakta zorlanmayacaktı da, Bay Les Hayez kendi nezaket kuralları içerisinde oldukça kibar biri sayılabilirdi belki. Yazık ki adamın en büyük hatası, kurduğu dünyanın tek vatandaşı kendisinin olmasıydı, bu nedenle onu doğru anlamak çok güçtü.

 

"Elbette öyledir. Fakat Melya, kendisini tanımayan ve buna fırsatı da olmayacak insanlara tek vaadi kabalık gibi gelmiyor mu size de? Ki evvelinde geldiğini siz söylemiştiniz. Evet, senin kadar hararetle inanmıyorum buna, benim anlatmak isteğim beyefendinin kendisini tanımak isteyebilecek herhangi birini engelleme girişimi gibi duran tavırları. Kendi iyiliği için buna bir son vermeli."

 

Beyefendinin hayattaki gayelerinden biri, kendisini tanımadan yargılayacak insanları hayat çeperlerinden içeri almamaktı, beyefendi bu tavırları sergilerken onu önce tanımalarını ve tavırlarını anlamlı hale getirebilecek kişiliğini çözebilmelerini isterdi. Şimdiye kadar buna çabalayan pek kişi olmamış, böylece beyefendiyi daha da huysuzlaştırmıştı. Sıradaki her kimse pek zorlanacaktı ancak Les Hayez pes edilmesinden nefret ederdi.

 

Lizya ve Melya adamın kendi kafasının içindeki tasarılardan haliyle bihaberdi hem Melya'nın bu tasarılarla ilgilendiği de yoktu.

 

"Bu tavırları yalnızca kendisini ve hayatına girmeyi tasarlayan kişileri ilgilendirir Lizya, bizi alakadar etmeyen konularla vakit kaybetmeyelim. Yengem bekler, hadi!" Hızlanan adımların nedeni eve varmak değil konudan kaçmaktı. Ancak Melya bu konudan, bu adamdan bir yere kadar kaçabilecekti. Çünkü salı günü çok ama çok hızlı bir şekilde gelip çattığında kız kardeşleri korunun başında bekleyen güzel bir genç kız ile yağız bir delikanlı bulunuyordu. Ne yazık ki Zelma Hayez ağabeyi Neyra işleri ile meşgul olmak üzere kentten ayrıldığı için yeni bir eşlikçi olarak Hayez Les Hayez tayin edilmişti.

 

Zelma adımlarına verdiği hızla kızların yanlarına geldiğinde beyefendi kızları gördüğü yerde durup kalmıştı.

 

"Yeniden buluştuğumuz için pek keyifliyim, hoşgeldiniz." Kız kardeşler Zelma'nın bu sözlerine karşın sıcak tavırlar sunmuştu. Üçü birden yürüyüp beyefendinin durduğu yerde duraksamak zorunda kaldıklarında Melya bu buluşmayı kabul ettiğine çok pişmandı. Les Hayez'in tavırlarındaki kabalığı kendince göz ardı edip onu artık umursamamaya dair verdiği karar onu görüce parça pinçik olmuştu. Çünkü görür görmez adamın soğuk tavrına maruz kalmışlardı.

 

"Sizleri yeniden görmek güzel," dedi adam gür sesi ile, gözleri Melya'dan Lizya'ya kaydı. "Hoş geldiniz."

 

"Sizi de öyle." Melya, kendine hakim olmaya çalıştığı için sesi adamın aksine boğuk ve cılız çıkmıştı. Neyse ki kardeşi Lizya duruma el atmış gibi görünüyordu.

 

"Sizi görmeyi beklemiyorduk Bay Hayez, umuyorum bu üç genç kadının sohbeti sizi sıkmaz."

 

Lizya'nın rahat tavırları Melya'yı da rahatlatmıştı rahatlatmasına fakat bir şey vardı ki o da nasıl bu kadar rahat olabildiğiydi. Adamın varlığından rahatsızlık duyan ve sinirleri gergin bir hal alan yalnız kendisiydi, sorunun Melya'da olabileceği düşüncesi henüz Melya'nın aklının köşelerine uğramadığı için Hayez'e karşı tavrında bir değişiklik olmayacaktı.

 

Adam konuşmadan önce eliyle bir şeyi takdim eder gibi gövdesinden uzağa yönlendirdi, her biri anlamını biliyordu. Yürümeye başlamaları için sessiz davetine icabet edildiğinde adam konuştu. Lizya o ana kadar sorusu göz ardı edildi zannediyordu.

 

"Sohbetinizin gidişatına göre sıkılıp sıkılmayacağıma karar vereceğim küçük hanım, şimdilik varlığımı Tanrı'dan küçük bir borç alarak yok sayın ve her zamanki sohbetinize dalın." Zelma kıkır kıkır güldü, kuzeninin tuhaf ve kaba sözlerine alışkın olduğu belliydi. Lizya ise söylenileni pek çabuk yerine getirdi. Bunun bu kadar kolay olmayacağı biri vardı ki Melya işte o kişiydi, oysa şu an dünya üzerinde en çok isteyeceği şey Bay Hayez'i yok saymaktı.

 

Melya kızların yanından ayrılmamak için büyük çaba gösterdi, gezinti boyunca Bay Hayez bazen kadınların önünde yürüyerek yol göstericilik yapıyordu, çoğunlukla arkalarından yürüyerek kuzulara zeval getirmemekle görevli ilginç bir kurt olma görevini üstleniyordu. Bu iki görev de Melya'nın tabiatına aykırıymış gibi geliyordu genç kıza. Fıtratı gereği yolları kendi bulabilirdi Melya, ki zaten yıllarca dolaşmış olduğu yerlerdi buralar, korumaya ise hiç ihtiyacı yoktu çünkü tehlikeye inanmıyordu.

 

Bay Hayez yeniden kızların arkasında yürümek için yerini aldığında Zelma kızların dikkatini çeken bir konuya giriş yaptı.

 

"Aşkın ne olduğunu biliyor musunuz?" İki kız da soruya önce şaşırmışlardı fakat bu kısacık sürmüştü. "Yani daha önce aşık oldunuz mu?" Melya anlamıştı bu sorunun sebebini, Zelma'nın aşk ile ilgili bir sorunu olmalıydı, bunu kızlara açmadan önce onu anlayabilecekleri donanıma sahip olup olmadıklarını merak ediyordu.

 

"Ne yazık ki tam anlamıyla bunu yaşamış, hissetmiş değilim fakat dünyanın tüm kusurlarını bile ortadan kaldırabilecek kadar güçlü bir büyü olduğuna eminim. Tanrı'nın seçili kullarına bahşettiği çok kutsal bir büyü." Lizya'nın aşkı pek tatlı bulduğunu Melya da bilirdi ancak bu kadar güzel gördüğünü bilmiyordu.

 

"Sanırım biz yaşamayanlar için dünyanın en tatlı büyüsü gibi görünmesi olağan fakat ben aşkın bir hastalık olduğuna inanıyorum. Evet, bazıları gibi elden ayaktan düşüren cinsten değil fakat ölümcül sonuçlara dayanan her türlü olgu hastalık kabul edilmelidir."

 

Zelma bu görüş karşısında dehşete düştüğünü histerik bir ifadeyle beyan ettiğinde Melya gülmüştü.

 

"Sanırım siz de Lizya gibi ılımlı bakıyorsunuz Bayan Zelma."

 

Zelma bir an duraksadı, adımları, sözcükleri duraksamıştı, haliyle arkadaşları da.

 

"Biliyor musun Melya? Ben ne senin kadar karamsar görüyorum ne de pembe bir perdeyle örtülmüşçesine kusursuz. Ben yürümek kadar doğal ve onun kadar gerekli görüyorum bunu. Ben ne Lizya kadar romantiğim ne de siz kadar gerçekçi. Yaşanan ve biten bir şeyden fazlası değil." Melya bu konu üzerinde derince bir düşünse Zelma'nın görüşüne hak verebilirdi şimdi ise yalnızca mantıklı bulmuştu. Yine de büsbütün benimsemiş değildi.

 

"Hastalıklar da yaşanıp biten doğal yaşam fonksiyonları değil midir Zelma? Sanırım görüşlerimiz taban tabana zıt değil." Bunları söylerken pek eğleniyordu, amacı aşkın tanımına dair muhabbetin koyulaşmadan bitmesiydi.

 

"Pek neşe veren bir kişiliğiniz var, anladığım kadarıyla olaylar üzerine derin düşüncelere insanlarla değil zihniniz ile dalıyorsunuz." Melya adına gayet doğru sanıyordu. Düşüncelerini, hele de kendi gibi düşünülmediğinde savunmaya, açıklamaya gerek duymazdı genç kadın. Ve hiçbir zaman inandığı yolun sarsılmaz, yıkılmaz olduğunu da düşünmezdi. Dün çıktığı yolun köprüleri yakılmış olabilirdi, ertesi gün yeni bir düşünceye yelken açabilirdi Melya. İnandığı şuydu ki henüz sabit fikirli olacak yaşta değildi.

 

"Bu konuda haklı olabilirsiniz Zelma hatta aşk konusunda da görüşlerinizi çok mantıklı buldum. Aslında benim inandığım bir nokta da budur. Ne perdenin arkasında kalmalı ne de önünde, aşk tüm çıplaklığıyla kabul edilmeli ve bittiği gün sızlanmadan dönülmeli."

 

Evet," dedi Zelma anın heyecanı ile. "Evet Melya, evet! Bitip tükenen bir şey olduğu herkes tarafından bilinseydi bu gözü kör eden, dili lal eden, kulakları duymaz eden düşüncelere kapılmazdı kimseler." Melya, konunun gidişatından bir an için uzaklaşarak konunun niçin başlamış olacağı noktasına döndü, bir fikri vardı ve Zelma bunu kendisi ile paylaşırsa nasıl bir teselli vermesi gerektiğini şimdiden düşünmeye başladı bile.

 

Genç kız takip edilme, duyulma endişesiyle etrafını kolaçan etti, aslında niyetinin Bay Hayez tarafından duyulmayacak mesafede olup olmadığını kontrol etmekti. Belli ki o mesafeyi sağlayamamışlardı çünkü zaten Lizya ile kol kola olan Zelma diğer kolu ile de Melya'yı sahiplendiğinde adımlarını hızlandırmıştı.

 

Zelma'yı tatmin edecek mesafeyi sağlamış olmalıydılar ki kız adımlarını yavaşlatmıştı, kız kardeşler de ona ayak uydurmak zorunda kalmışlardı.

 

Zelma'nın kısık sesi sonunda duyuldu, fısıldamıyor, mırıldanmıyordu fakat sesi az evvelki gibi gür de çıkmıyordu. "Sahiden anlatılacak bir aşk hikayeniz yok mu hanımlar, eğer var ise benimle paylaşmanızı çok içten diliyorum. Sizin hikayelerinizi dinlemek benimkini anlatmam için faydalı olacaktır." Melya'nın beklediği şeydi bu. Zelma'nın bir hikayesi olduğu belliydi, cesaretlendirilmeye ihtiyacı, anlatmaya arzusu olduğu belliydi.

 

Melya kendinden beklemediği kadar samimi bir sesle konuşmaya başladı. "Zelma, anladığım kadarıyla hikayeni anlatmak için anlattıklarını kavrayabileceğimiz kadar deneyime sahip olup olmadığımızı öğrenmek istiyorsun. Ancak seni anlamak için deneyime ihtiyacımız yok inan bana ve güven. Seni, anlattıklarını tüm anlayışlılığımla dinlemeye hazırım."

 

Belki de bu samimiyetin, merhametli tonun nedeni Zelma'dan gelebilecek üzücü bir hikaye ihtimaliydi. Zelma'nın yüzü öyle bebeksiydi ki ifadesizken taş bebeklerin kusursuz ifadesini andırıyordu, Melya çocukken taş bebeklerinin yüzüne çok nadir dokunurdu kırılacaklar diye. Şimdi de karşısında canlı bir taş bebek figürü varken onun yüzünde kırılmış bir ifade bırakmak Melya'nın yeni korkusu olmuştu.

 

Zelma'nın ifadesizken kusursuz görünen yüzü, samimiyet ve sıkkınlıkla şekillenmişti. "Melya, uzun yıllardır sevdiğin ve sevildiğine inandığın biri olsaydı, fakat son zamanlarda birleşmenizin mümkün olmadığını iyice kavradığın için pek çokları gibi ona daha sıkı mı tutunurdun yoksa kendini yavaşça o aşkın boyunduruğundan söker miydin?"

 

Lizya karıştı lafa. "Eğer gerçekten seviyorsam ve sevildiğimden eminsem kendimi biraz bile o aşkın boyunduruğundan uzaklaştırmazdım doğrusu. Gerçek sevginin karşısında şeytan bile boyun eğer Bayan Zelma." Belki de haklıydı fakat Melya hiç de kardeşi gibi düşünmüyordu. Sorundan çok sorunun koşulları ile ilgiliydi.

 

"Fakat sevgili Lizya, kendinizi ilkbaharda çiçeklerin açmasının durdurulamayacağı gibi zorunlu ve gerekli şekilde uzaklaşırken bulsaydınız, bu aşka mı ihanettir, aşıka mı?"

 

"Ortada kesinlikle bir ihanet yoktur Bayan Zelma. Yalnızca doğal bir döngüdür ortada olan, aşk başlar ve biter. Şayet taraflar gerçek sevgiyi hak eder cinsteyse aşkın bitmesi sanıldığı üzere bir felakete değil aksine mucizelere yol açar." Melya bunları savunuyordu.

 

"Fakat ablacığım aşk bitince ortada ne kalır ki?"

 

"Aşk bitince bu bir bitişten ziyade bir evrilme olur ve sahneye göz kamaştıran aşkın yerine pek ala gözleri açan, iç ferahlatan akıllı, mantıklı bir sevgi yerleşir."

 

"Sevgiyi her zaman aşktan daha aşağı görmüşümdür," diye mırıldandı Zelma. Melya'nın düşünceleri ile meşgul olduğu belliydi, onu düşüncelere daldıran meseleyi tam olarak çözememişti kızlar.

 

"Bir seferde kabul etmek sizi zorlayabilir fakat yanılmışsınız, sevgi her zaman aşktan daha kutsaldır."

 

Zelma sonrasında o mesele üzerine başka bir şey söylememişti ama yeniden konunun açılacağını iki kız kardeş de gayet iyi biliyor ve hissediyordu. Zelma sanki gücünü az evvelki konuşmada tüketmişti çünkü birkaç kez sesi duyulduğunda çok alakasız ve çabuk tükenen mevzulardan bahşetmiş, karşılığını alır almaz iç dünyasına dönüş yapmıştı.

 

Melya kızın huzursuzluğunu hissetseydi bir an önce eve dönmek isterdi oysa kız huzursuz değil düşünceliydi ve kız kardeşlerin yanında bu konuyu düşünebilmek Zelma'yı, yalnız düşünmektense daha iyi ve içinden çıkılır hissettiriyordu.

 

Genç hanımefendi Zelma Hayez en son, yanlarından geçtikleri iğde ağacını süsleyen çiçeklerin yerini birkaç aya meyvelerin alacağını, bunun ne garip olacağını söylüyor ve kızlardan karşılık bekliyordu. Yazık ki Melya'dan karşılık alamadı. Çünkü Melya'nın yengesinin sabah zorla giydirdiği yağmur botlarının sonsuzluğa uzanan upuzun bağcıkları sık sık olduğu gibi yine çözülmüştü. Melya yürüyüşün ortasında durup da bağcık bağlamaktan nefret ederdi. Ancak mecburdu. Kız kardeşi ve arkadaşına devam etmelerini söyleyip bir ağacın gövdesine sırtını yasladı. Kahverengi, deri botları ıslak toprakta yürüdüğü için kızıl görünüyordu.

 

"Yardımcı olabilir miyim?"

Bay Hayez Les Hayez'in sesini duymayı beklemeyen kız haliyle karşısında aynı beyefendiyi görmeyi de beklememişti. Melya Bay Hayez'in onlarla olduğu gerçeğini bütünüyle unutmuştu. Adamın kendileri ile ilgilenmeyecek kadar burnu havada biri olduğunu düşünmek Melya'nın genç beyefendiyi yok sayma başarısını sağlamıştı. Bir an için kız bundan memnundu sonra tüm memnunluklar yıkılıp uçuştu.

 

"Sağ olun Bay Hayez, gerek yok."

 

"Les Hayez."

 

Melya, kendi söylediğinin üzerine adamın çekip gitmesini beklemişti çünkü onlarla aynı hizada yürümeyi bile istemeyen bir adam Melya'ya gerçekten yardım etmek istiyor olamazdı.

 

Beyefendi Les Hayez Melya'nın bakışlarındaki soruyu yanıtlamak için beklemedi.

 

"Bana Les Hayez, diyin."

 

"Peki, gerek yok Sayın Les Hayez, teşekkür ederim size."

 

Genç Hayez'in gözlerinde sanki iki katman vardı, öndeki katmanda bulanık bir tabaka vardı ve arkada kalan katmandaki hiçbir ifadenin büsbütün görülebilmesine müsaade etmiyordu. Cam gözlerle bakıyordu, yere uzanmış bir ayna gibiydi gözleri. Göğün keskin maviliğinden başka bir açıyı almamış bir ayna gibiydi. Öyle maviydi ki gök yanında soluk kalıyordu, öyle ifadesizdi ki tüm bulanık sular ondan daha berraktı.

 

"Teşekkürü gerekli kılan bir şey yok ortada. Eğer yardımcı olmama izin verseydiniz teşekkürünüzü seve seve kabul ederdim." Les Hayez'in devamında getirdiği cümlelere göre teşekkür bir icraat üzerine sunulurmuş, şimdi ise ortada hiçbir icraat bulunmuyormuş.

 

Efendi Les Hayez, Melya'nın bildiği Les Hayez'di işte. Karşıt görüşlü ve gereği olmayan konularda dahi ısrarcı.

 

"Evet ama Sayın Les Hayez, ben yardım teklif etmenizi de bir icraat ve hoş bir kibarlık olarak görüyorum, bunlar teşekkürü hak etmeye yetmez mi?"

Melya bağcıklarını bağlamayı sonunda bitirmişti. Cümlesine karşılık gelmesini beklemeden yürümeye koyuldu. Nasıl olsa Les Hayez peşinden gelecekti.

 

"Haklı olabilirsin Sayın Melya." Yanıbaşındaydı şimdi kızın. Melya'nın adımının sesi bitmeden Les Hayez'inki başlıyordu. Bitmez bir gürültüydü onların beraberliği.

 

Melya sonunda konuşmanın bittiğini düşünüp sinsice adımlarını hızlandırdı. Niyeti, yavaşça Bay Hayez'i geride bırakmaktı fakat bu gerçekleşmeyecekti.

 

"Fakat bir konuda yanılıyorsunuz Bayan Melya." Melya bu ani itirafı beklemiyordu, ne olduğunu duymak için sabırsızlanmıştı ki biraz önce hızlanan adımları yeniden adamınkilere eşlik etmeye başladı.

 

"Nedir o?"

 

"Ölümcül sonuçlara dayan her türlü olgunun hastalık sayılması hükmü geçerli kılınsaydı yaşamak tedavi edilmeyi bekleyen bir hastalık kabul edilmez miydi?" Les Hayez ile derin bir muhabbetin içine dalacakları kaçınılmazdı, Melya tamamen rahat ve neşeli değildi fakat konuştukça beyefendiye karşı öfkesinin azaldığını hissediyordu. Öfkesi azalıp sonunda bittiğinde, içinde bu adama karşı hiçbir şey kalmayacaktı, hiç tanışmadıkları zamanlar gibi.

 

"Muhakkak haklısınız, ancak bunu sahiden bir hastalık olarak görüp tedavi etmeye çalışan insanları duymuştum. Bunlar kendilerine simyacı diyorlarmış." Les Hayez duydukları ile neşelenmişti ki Melya'nın alay sanacağı şekilde gülmüştü, kısa süren bir gülüşü bu.

 

"Genç birine göre pek çok şey biliyorsunuz değil mi?"

 

"Öyle sayılmaz Sayın Les Hayez, yalnızca ufak ve ilginç bilgilere meraklıyım."

 

"Her türlüsüne mi?" diye sordu Les Hayez, genç kız onayladı.

 

"Biliyor musunuz? Bir insan ömrü boyunca dünyanın çevresini üç kez dönecek kadar adım atarmış." Melya böyle bir şeyi o kadar beklemiyordu ki şaşkınlığını gizlemeye vakti olmadı.

 

"Şaşırtıcı, değil mi? Ben de öğrendiğimde pek şaşırmıştım." Les Hayez artık sustuğunda Melya'nın konuşma sırasının geldiği açıkça belliydi. Kız kendini toparladı konuşmadan evvel.

 

"Bu adımların fazlaca kısmını yalnız başımıza atıyor olduğumuz gerçeği pek üzücü doğrusu."

 

"Dünyanın çevresinde dolaşırken güvenilecek pek kişi olduğunu sanmıyorum, belki de bu yüzden fazlasını yalnız yürüyor olmak iyidir."

 

Melya sözlerini şaka ile karışık söylemişti, Les Hayez'in alayla gülmesini istediği için yapmıştı bunu. Les Hayez ona gülecek, Melya ondan daha da uzaklaşacaktı. Yazık ki öyle olmamıştı.

 

"Sandığımdan daha karamsarsınız Les Hayez."

 

Kız dönüp yanındaki adamın yüzüne bakmaya nedense cesaret edemiyordu. Sanki yanında ilk karşılaştığı adam yerine bambaşka biri vardı, döndüğünde ilk Les Hayez'i görecek olmak mı endişe veriyordu yoksa bambaşka birini görmek mi, emin değildi.

 

"Sonunda bana, benim istediğim şekilde hitap ettiniz ancak beklemediğim bir cümlede."

 

Adam sanki söyleyeceklerini ikiye bölmüştü, ilki farklı bir tondaydı ve ikincisi başladığında onun da çok farklı olduğu anlaşılıyordu.

 

"Pek karamsar sayılmam hanımefendi, yalnızca gerçeklerin romantizme batırılmasından hoşlanmıyorum." Adamın ses tonu öyle gür ve düzdü ki az önceki cümle bir insanın nitelikleriyle bürünmüşse bu cansız bir maddenin tok ve anlam katılmamış sesiydi.

 

"Size hak veririm, gerçekleri sevdiğimi söylemiştim zaten hele süssüz olurlarsa pek daha güzel gelirler gözüme."

 

Les Hayez'in başı Melya'dan yana döndü, kız ona bakmak zorunluluğunu kendinde hissetti. Yüz yüze geldiklerinde Melya çok daha farklı bir ifade, çok farklı bir söz ile karşılaşmayı bekliyordu ancak karşısında Les Hayez, gözlerine bakıp başı ile veda etmiş haldeydi. Sonrasında adamın hızlı adımlarının arkasında bakakaldı genç kız, adamın toprağı ezen adımları kesilince kız da adımlarını hızlandırma gereği hissetmişti.

 

Artık gitmesi gerekiyordu. Les Hayez ne ondan nefret etmesine müsaade ediyor ne de kendisini sevmek için cesaret veriyordu. Les Hayez, Melya'ya onun hakkında hissiz olma fırsatını bir an olsun vermiyordu.

 

 

Loading...
0%