Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Davetsiz İcabet

@almelia

 

 

İnsanın saatlerce aynı yerde öylece durup dünyasını durdurması dünyanın işleyişinde bir bozukluğa neden oluyorduysa eğer Melya'nın donan dünyası kendi işleyişinde bir bozukluğa muhakkak neden olmuştu.

 

Bir insan ömrü hayatında dünyanın çevresini üç tur dönecek kadar yürürmüş demişti Les Hayez. Bir Dünya Melya'nın etrafında en az bir tur yürümüş olmalıydı bu gece.

 

Soğuğu ve sıcağı hissetmiyordu. Dakikalardır, aralığından Les Hayez'in yudum dahi almadığı bardağın göründüğü kapının yakınında duruyordu. Holdeki kırmızı taburenin üzerinde oturmuş, bir manzarayı izler gibi tam açık olmayan kapıdan görünen minicik manzaranın seyrine dalmıştı.

 

Evin sakinleri odalarına çekilip uykuya sığındığında genç kız gözlerini yummuş yarım saatten az süren ince yağmurun cılız sesini dinlemişti. Yağmur kesildiğinde bir bardak su içmek ve uyumak planları kurmuş, onlara uymakta istikrarlı olacağı konusunda kendisini ikna bile etmişti.

 

Bir bardak su içecekti. Bay Hayez bir bardak su içecekti. Melya odanın önünden geçerken kapalı kapıyı minicik aralayıp bardağın hala orada olup olmadığını kontrol etme dürtüsüyle uykusundan iyice olmuş, planından da gittikçe uzaklaşmıştı.

 

Bir bardak su iki insanı da uykusundan etmişti o gece, oysa ikisi de ne o bardağa dokunabilmiş ne de susuzluklarını giderebilmişti.

 

Melya Elem Kahra yıllar önce başlayan ve başladıktan sonraki yıllar boyu da süren hayali Les Hayez muhayyellerini anımsıyordu. Sahici, gerçek ve somut Les Hayez kurulan yüzlerce hayalin yalnız bir tanesiyle bile uyuşmuyordu. Melya günlerdir süregelen mutsuzluk, içedönüklük ve memnuniyetsizliğini hayal kırıklığına bağlayabilir miydi, bir düşündü. Yazık ki pek mümkün görmedi bunu, sonradan uydurulmuş bir kılıf gibi geldi bu ona, yine de hayal kırıklığı ciddi bir boyuttaydı. Genç kızın kibarlıkta evrenin imreneceği, centilmenlikte herkesin içini titreceği bir adamı senelerce imgelemişken ömründe en çok zihnine takılıp kendisine rahatsızlık veren bir adama dönüşmesine pek tabii içerlemişti. Ruh iskeletini ince bir işçilikle tasarlamıştı, ne var ki adamın salt deriden beden kılıfı ve çoğu kısmı yağdan oluşan beyni işçiliği de inceliği de hiç etmiş dahası tüm bunlardan eser bırakmamıştı.

 

Şimdi Les Hayez Melya'nın karşısına geçse ve öylece dursa Melya tek kelime etmez yalnızca yıllardır besleyip büyüttüğü o incelikli ruhun gerçekte var olan beyefendinin gövdesinde bir yerlerine ulaşıp ulaşmadığına bakardı.

 

Bu düşünceler Melya'nın gerçeklik algısına ciddi bir hasar vermişti, zihni gizli gizli kadim dostu olan hayali Les Hayez'i düşünmeye, düşlemeye devam ediyordu. Les Hayez iki ayrı kişiydi. Son günlerde Melya da kendisini iki farklı karaktere sahip hissediyordu, tüm bunlar da Les Hayez'in suçuydu.

 

Tüm bu düşüncelerin puslu aydınlığı altında güç bela uykunun kollarına düşmüş uyandığında kaldığı yerden devam etmişti karamsar ve düşünceli haline.

 

"Ablacığım," Lizya'nın yumuşak sesi uyanmasına rağmen kendisini yataktan sökememiş Melya'nın kulaklarını okşadı. "Uyanıksın öyle mi?"

 

Zihnini kontrol altına alamayan genç kıza kız kardeşinin sesi bir nebze yardımcı olmuştu. Geceden bu yana gerçek bir ses, gerçek bir yüzle karşılaşmak algılarındaki sapmaları düzeltmesinde epey fayda etti ki yatağında doğruldu.

 

"Bitkin ve hüzünlü görünüyorsun, bir şey olmadı ya?"

 

Sorun biraz da buydu, elle tutulur bir şey olmaması ve buna rağmen Melya'nın sığındığı kabuğunu kaybetmiş kaplumbağa gibi aciz hissetmesi...

 

Melya ne yazık ki kız kardeşine cevap veremiyordu, sahiden veremiyordu. Ne cevabı vardı ne de hazır bir yanıtı verebilecek enerjisi.

 

Gülümsedi, soruları yok saydı.

 

Genç hanım zaman zaman gülümsemenin sihrine inanırdı. Bir kavgayı bitirmek, bir yabancıyla tanışmak, birine veda etmek, bir cevaptan kaçmak, bir soruyu yok saymak için gülümseme sihri kullanılabilirdi.

 

"Les Hayez geceki şalı ve dayımızın tüfeğini getirdi biliyor musun Melyacığım? Dayım ve yengem bu kadar erken getirmesine gerek olmadığını söylediler ama hiçbir şey söylemedi." Lizya bunları söylerken ablasının yatağının ucuna minyon bedenini iliştirmiş ablasının tepkilerini anlamaya çalışıyordu.

 

Melya'nın kahkülleri arasına karışan uzun bir saçı ayıklayıp arkaya doğru yerleştirirken ablasının hala konuşmaması üzerine yeniden konuşuyordu Lizya. "Sahiden göründüğünden çok daha garip bir bey. Geceyi burda bitirip sabaha burda başlıyor, garip olan bir şey daha var ki daha önce kimsenin merhabalaşamadığı bu soyluluk abidesi insanın tanımadığı insanların evine konuk olmaktaki ısrarcılığı."

 

Sonunda Melya konuşacak enerjiyi ve güveni kazanmıştı, kardeşinin Les Hayez'e karşı imalı cümleleri genç kızı endişendirmişti. Bir zamanlar yalnızca Melya onu kaba ve sevimsiz buluyordu şimdi ise başkalarının da onu öyle görebilme ihtimalleri vardı.

 

"Hiçbir zaman gerçek bir konuk olarak gelmediği gerçeğini gözden kaçırıyorsun güzel kardeşim. Beyefendinin her zaman çabucak halledilmesi gereken iş bahaneleri olduğu için evimize uğramak durumundaydı."

 

Kafasının içindeki karmaşanın arasında bu doğru sözleri nasıl bulduğuna şaşırmıştı, meşgul olduğu düşünceler onu öyle aciz hisdettirmişti ki zihninin işlev dışı olduğunu sanmıştı.

 

"Evet, Melya belki diğer seferler öyleydi ancak şimdiki bahanesi hiç de bir öncekiler gibi değil!" Hararetli cümlesi daha devam edecekti ancak edemedi. Melya, Les Hayez hakkında daha fazla konuşursa içini dökmek isteyecek ve kız kardeşinde yanlış bir düşünce uyandıracak korkusuyla devam etmesine izin vermeden yeniden konuştu.

 

"Lütfen kuzum, şu adama garip yaftası yapıştırıp zavallıcığa haksızlık etme. Sıradan bir genç adam işte ve emaneti olan şal ve tüfeği de bırakıp çekip gitmiş işte bak! Dediğim gibi, hiçbir zaman konuk olmak konusunda ısrarcı olmadı."

 

Lizya ablasının sözünü kesmemiş fakat bir an evvel bitsin diye saniyeleri saymıştı.

 

"Hayır, Melya! Hayır, o gitmedi. Aşağıda bekliyor. Dayım bir kahve içer mi diye sordu o ise bir bardak su dedi, dün geceki gibi. Şimdi suyu önünde ve öylece oturuyor."

 

Kız hararetini söküp atmak için küçük bir es verdi, Melya ise zaten hararetli bir konuşmadan çok uzaktı.

 

"Oturuyor ve bekliyor. Yanlış anlama sevgili ablacığım ama senin dürüst ve normal insanlara özgü samimi kişiliğinden hoşlanmış olabileceğini düşünüyorum. Yani arkadaşlığından..."

 

Melya dünya üzerindeki tüm kutsal inançların tanrısı üzerine yemin edebilirdi ki bir kez bile Les Hayez'in kendisinden, kendisiyle ilgili bir şeyden hoşlanabileceğini düşünmemişti. Günlerdir düşüncelerinde Les Hayez vardı ve Melya yalnızca kendi cephesinde olanları bulup onarmaya çabalıyordu, bir arpa boyu yol kat edememişse de durum buydu.

 

Bunun için yemin edebilirdi, sahiden edebilirdi. Ki Melya kutsal inançlar konusunda hassasiyete sahip bir kızdı, bu konuyu ciddiye alırdı.

 

Düşünceleri dağılmış, odağı bulanıklaşmıştı ancak Lizya'nın onu düşünmeye sevk ettiği her şeyi derin bir iç çekiş ve yataktan sıçrayışla dağıttı. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Mümkünatı yok, olamazdı.

 

"Böyle bir şey mümkün değil."

 

Lizya ablasındaki buhranı sezmişti, tam olarak bu buhrana neden olup onu tetikleyen noktayı bulmalıydı ancak bu biraz zordu. Ablası duygusal konularda pek renk vermezdi, duyguları konusunda müthiş bir ketumluğa sahipti.

 

"Pek çok kişi seninle edilmiş birkaç kelamın bile farklı bir lezzeti olduğunu savunmuştur benim sevgili ablacığım, muhabbetinden keyif alıyor olabileceği fikri gayet tabi değil mi?"

 

Melya tek kelime etmeden dış kıyafetlerini üzerine geçirmiş, kalfanın mufağında bir fincan çay içmiş, bahçeye inip kuytu köşede solmaya yüz tutmuş bir iki papatya bulup toplamıştı. Tüm bunlar olurken zihni öylesine yoğun düşüncelere boğulmuştu ki konukları olan Les Hayez'e hoş geldiğini söylememenin utancına vakti kalmamıştı.

 

Ağaçların sanatsal gölgeleri altında yürüyordu, güneş ışınları ulaşamadığı tenine ağaçların gölgelerini yapıştırıp genç kızın estetik bir görüntüye dahası bir sanat eserine dönüşmesine sebep oluyordu. Nemli toprağı ayaklarının altında hissedip rahatlamaya çalışan kız sonunda eve dönme cesaretini bulmuştu sonunda. Cesareti öyle ince bir camdandı ki kırılması an meselesiydi. Hızla ilerlediği yolun tersine döndü. Dönmesi ve sıçraması aynı saniyeye sığmıştı.

 

"Sizi korkuttum mu?"

 

Les Hayez kızın karşısında dikiliyordu, iş böyleyken kız gerçeklik algılarındaki hassaslığı hatırlamak zorunda kalmıştı. Les Hayez karşısındaydı, yıllarca düşlerinin en kıdemli konuğu tüm düşleri yalnızca var olarak bir harabeye çevirmişti. Yarattığı tüm yıkımlardan, hayal kırıklarından, buhranlardan bihaber öylece dikiliyordu genç adam.

 

"Hayır," diyebildi Melya tek nefeste. Artık toparlanması ve kendine gelmesi gerektiğini biliyordu. Kendisine tanıdığı vakit de kabalık hakkı da bu kadarıyla kalmalıydı, artık yeterdi.

 

Ellerini önünde birleştirdi, yüzünde bir tebessüm oluşturdu. "Hayır, beni siz korkutmadınız Bay Hayez. Hoş geldiniz. Daha önce karşınıza çıkmadığım için beni bağışlayın, bahçede biraz işerim vardı." Yoluna devam etmesi gerekiyordu, yolu Les Hayez'den geçiyordu. Beyefendiye doğru ilerledi.

 

"Bana Les Hayez diyin." Genç kız tam da beyefendiyi geçip gitmek, eve ilerlemek üzereydi ki beyefendinin cümlesi kızın adımını olduğu yerde dondurmuştu.

 

"Bu ısrarınız neden?" Kızın adımı donduğu gibi ses telleri de donmuş olmalıydı, neredeyse fısıltıya varan cümlesini Les Hayez'in hemen dibinde olmasaydı genç adamın duyması mümkün olmazdı.

 

"Sizinki neden?" Anlaşılan genç adamın da Melya'dan aşağı kalır yanı yoktu ki sesindeki tını kızın tüylerini diken diken etmese ne dediğini duyamazdı bile.

 

"Anlayamadım?" Melya sesini de adımını da toparlayıp yürümeye devam ederken sormuştu.

 

"Benden kaçıyor musunuz?" Beyefendi de Melya'yı takip ediyordu, bu takip hem adımlarında hem toparlanıp tonunu yükselttiği sesinde rastlanılacak bir takip dizisiydi.

 

Genç kız küçük ve histerik bir kahkaha patlattı. "Kaçmalı mıyım Bay Hayez?" Genç kız yalan söylemek istemiyordu, üzücüdür ki doğru evabı henüz kendisi de bilmiyordu.

 

"Bana Les Hayez diyin." Kızın adımları hızlanmış, adamınkiler kendisine düzen tutturduğu yavaşlığıyla ardında kalıyordu. "Ve hayır, katiyen kaçmamalısınız. Size asla zarar vermem."

 

"Asla ile kurulan cümlelerin samimiyetine inanmakta hep zorluk çekmişimdir." Dönüp ardında kalan genç adamın etrafı izleyen gözlerini yakalamaya çalıştı, kontak kurduğunda adımları yavaşlamış, cümlesine devam etmişti. "Sizce de çok iddialı değil mi böylesi cümleler."

 

"Size zarar vereceğime dair şüpheniz mi var?" Gencin şaşkınlığını gidermeye çalıştı Melya. "Katiyen öyle bir düşüncem yok, yalnızca teminatını verebildiklerimiz 'asla'yı hak ediyor diye düşünüyorum o kadar."

 

"Haklı olabilirsiniz ancak bunun teminatı nasıl verilir söyler misiniz?"

 

Bir daha görüşmeyeceklerini söyleseydi eğer genç adam, genç kız için ona zarar vermeyeceği hususunda teminat değeri taşırdı. Yazık ki bunu Les Hayez'le paylaşamazdı.

 

"Bilemiyorum Les Hayez. Ancak endişelenmeyin sizden teminat beklemiyorum." Sonunda evin gri taştan sert duvarı göründüğü için Melya'nın içine bir rahatlama sızmıştı. "Eşlik ettiğiniz için müteşekkirim Sayın Hayez. Şimdi hazırlanmam gerekiyor, Zelmayı görmek için sabırsızlanıyorum doğrusu." Les Hayez prosedür gereği bir tebessüm ve derince eğilen baş ile karşılık verdi Melya'ya, genç kız da fazlasını beklemiyordu zaten.

 

Verandada gördüğü yengesi onu acilen yanına gelmesi için çağırıyordu, Melya kaçarcasına yanından ayrıldığı genç adamın gitmesini ümit ettiği için eve buyur etmemişti bile. Bahçenin çitleri önünde tamirat işleriyle uğraşan dayısı mutlaka Les Hayez'i uğurlardı.

 

Melya yengesinin yanına vardığında tüm gün aynı oyunu oynamış yalnız bir çocuk gibi rahatsız edici hislerle çarpıldı, gerçek hayat onun hayal dünyasıyla sert bir çizgiyle ayrılmıyordu ve silik çizginin arkasına geçtiğinde kız ne olduğunu şaşırıyordu. Her zamanki hayatı artık ona garip geliyordu, zatına ve etrafına öylesine yabancılaşmıştı ki biraz dikkat edecek olsalar çevresindekiler kızın girdiği her odada yabancı hissetmelerle çarpıklaşan ifadesini fark edebilirdi. Yengesi hiç dikkat etmemişti fakat, öyle ki hızlıca konuşmaya başlayıp genç kızın onu tek seferde anlayabilecek kadar sağlıklı olduğuna dahi inanıyordu Kena Hamr.

 

"Melyacığım Bay Selez akşam yemeğine gelmek istediğini söyledi. Akşam olmadan burada olursun değil mi? Çünkü sana bir şey vermek istediğini yazmış pusulasında." Kadının heyecanı Melya için hiçbir mantığa oturuyordu bu sebeple genç kızı yormaktan başka bir işe yaramıyordu.

 

"Sanırım geçen seferki ziyaretinde bahsettiğiniz kitabı getirecek değil mi Melya?" Melya ne konuştuklarını dahi hatırlamıyordu. "Belki de daha güzel bir şeydir ha, ne dersin?"

 

Melya'nın dudakları büzüşmüş halde birbirine bastırılmış şekilde kalmıştı, yengesi sorular sorduğu için genç kız bir cevap vermeye hazırlanıyordu, ne var ki sevgili yengesi buna hiç müsaade etmiyordu.

 

"Ne centilmen bir bey şu Bay Selez. Zaten seninle ilgileneceğini de adım gibi biliyordum. Biliyor musunuz yemek odasına birlikte girdiğiniz o ilk an zevkten dört köşe oldum. Yan yana öyle güzeldiniz ki sizi yalnızca izlemek bile insana zevk veriyor."

 

Melya sanki darbe üstüne darbe alıyordu, yengesi sürekli kızı dumura uğratacak yeni bir şey söylüyor ve kızın konuşmaya dair tüm şevkini her cümlesinde siliyordu. Kadın biraz daha konuşmaya devam ederse Melya sonsuza kadar susacaktı. Bunu hissetmiş ve bundan korkmuş olmalı ki kardeşi Lizya verandadan içeri süzüldüğünde tatlı sesiyle yengesini susturmuştu.

 

"Yengeciğim, ablacığım. Konuğumuz Melya'nın hazır olmasını beklerken siz burada sohbet mi ediyorsunuz."

 

Melya kardeşini görmek için arkasını döndüğünde önce Les Hayez'i görmüştü. Adamın gözleri üzerindeyken tüm seslerin sustuğunu hissetmişti. Melya'nın bir süre buna ihtiyacı vardı zaten, en çok da kafasının içindeki sesin susup kızın güzel bir uyku çekmesi için tüm sesler susmalıydı.

 

"Müsaadenizle. Ben hazırlanayım." Çekip gitmek istiyordu.

 

"Ah, Bay Hayez! Sizi hala evimizde görmek ne harika. Lütfen oturun, lütfen. Melyacığımız hazırlanana kadar size bir konu hakkında danışmak isterim." Melya'nın son gördüğü kızın yüzünde bir noktada donakalmış Hayez'in gözleriydi, son duyduğu ise yengesinin genç adamı esir almak isteyen sözleri.

 

Anladığı üzere genç beyefendi Melya'yla birlikte çıkmak için beklemişti, bunu anlamıştı ama buna neden olanı anlamamıştı. Yol boyunca tekerleklerin ve at nallarının tıkırtısı dışında bir ses pek aralarındaki sessizliği bozamadığı için kız sormamıştı. Ki eğer sorsaydı Les Hayez kızın anlam arayışını garipseyip Melya'yı zor durumda bırakabilirdi. Nedendir bilinmez Les Hayez normalden daha ketum durmaya başlamıştı, Melya kendisini rahatsız hissediyordu. Les Hayez pek sıcak kanlı bir adam değildi, inkar edemezdi ancak böyle soğuk da gelmiyordı daha önce Melya'ya.

 

"Yengem sizi yordu mu Bay Hayez?"

Melya bu soruyu soranım kendisi olduğunu çok geç fark etmişti, aralarındaki sessizlikten bu kadar rahatsız olduğunu anlayamamıştı bile.

 

"Asla," dedi adam kıza bakmadan. Melya hem sessizlikle savaşında bir destek göremediği gibi savaşı başlatan olduğu için bitirmek için son hamleyi yapması da gerekiyordu. "Bağışlayın, biraz solgun görünüyordunuz." Az önce cevap versin istediği adam şu an sessiz kalsın ki savaşı çarçabuk bitsin istedi. Neyse ki sessizlik o kadar uzun süre yol arkadaşlığı yapmıştı ki varacakları yere varmışlardı, Melya düşüncelerinde boğuşurken yolun ne kadar sürdüğünü anlayamamıştı.

 

Les Hayez hızla arabanın ahşap kapısını açıp kendisini dışarı attı, Melya ufak kapıdan geldiği yere yabancılığını tartıyordu.

 

Les Hayez kızın elini eliyle kavrayıp inmesine yardım ederken "Kötü yol arkadaşlığım için beni bağışlayın," dedi fakat söylediği şey kızın biraz bile umrunda olmadı. Kızın dikkatini çeken başka bir şey vardı ki o da Evris Korusu'nda olmadıklarıydı.

 

"Buraya geleceğimizi bana nasıl söylemesiniz Bay Hayez."

 

Melya'nın daha önce hiç bu kadar yakınıns varmadığı için hemencecik tanıyamadığı bu yer aslında aralarındaki mesafe arttıkça Melya'nın ezbere bildiği bir yere dönüşürdü. Hayezlerin bembeyaz inşa edilen şatolarının önündeydi Melya. Kız yaşadıklarının tatlı bir rüya mı karanlık bir kabus mu olduğu konusunda inanılmaz kararsız olduğu için tepkileri tutarsızdı, genç kızın zarar gören gerçeklik algısı yine gün yüzüne çıkıp kızı sarstı.

 

"Afedersiniz, söyledim sanıyordum."

 

Les Hayez'in tok sesi çok uzaktan geliyordu, Melya adamın uzaklaştığını sanıp nereye olduğuna baktı fakat eli hala kızın titreyen elini tutuyordu. Uzaklaşan ses yüzünden kız ruhunun bedeninden kopup göğün sınırlarını aşmaya uçtuğunu düşündü. Sadece düşünmesi mesele olmazdı lakin artık buna inandı da. Delirdiğini sanıp korktu çünkü yanı başından hiç ayrılmayan Les Hayez'in dudakları kıpırdıyor, şekilden şekile girip sözcüklere biçim veriyor ve bu sözcüklerin hiçbirini Melya Elem Kahra duymuyordu. İstediği tek şey Les Hayez'e sığınmaktı, Melya daha fazla güçlü kalamıyordu ve son isteği gerçekleşti. Artık güçlü kalmaya çalışmasına gerek yoktu, Les Hayez bedeni yığılan ve bilinci kapanan Melya Elem Kahra'yı kollarının arasında sımsıkı tutuyordu.

 

 

 

Loading...
0%