Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Haklı Nefret, Haksızlığa Uğramak

@almelia

 

 

Genç kız sanki sert bir zemindeydi, sanki güçlü kollarda, Melya sanki yumuşacık bir yataktaydı. Melya her yerdeydi, geçmişi ve geleceği sanki gözünün önündeydi, Melya kendinde değildi.

 

Genç kadın soluk teninde canlılık veren bal rengi gözlerini açtığında önce her şey bir toz bulutuydu. Sonra mekan oturdu, sonra zaman. Melya hiç bilmediği bir yerdeydi ve çok rahat bir yataktaydı.

 

Korku ince bir rüzgar gibi kapının altından pencerenin aralığından süzülüp kızın göğsüne konduğunda yatakta hızla doğruldu Melya. Kendisini müthiş rahatsız hissediyordu. En son içinde bir öfke ve kırgınlık olduğunu hatırlıyordu ve bunların sahibini. Les Hayez ona sormadan şatonun kapısına kadar gelmiş, yol boyu sessizliğiyle huzursuzluk salmıştı. Peki şimdi ne olmuştu? Belli ki Melya'yı bırakıp gitmişti.

 

Genç kız olduğu yerden korkuyordu, yalnızdı ve burada olması yanlıştı.

 

"Güzel Melyacığım!" Odanın içine doğru açık duran kapıdan girmişti Zelma. Melya rüya görmediğinin iyice farkına vardı onu görünce.

 

"Bizi öyle korkuttun ki!"

 

Melya konuşmak için dudaklarını açtığında canı yanmıştı, birbirine öyle sıkı sıkıya örtünmüştü ki sökmek için dudaklarına vakit tanıması gerekiyordu kızın aslında.

 

"Zelma ne oluyor?" Zelma çoktan Melya'nın yanıbaşında bitmiş Melya'nın saçlarını yüzünden itip onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Hatırlamıyor musun?" Melya'nın hatırladığı şeyler olanlarla alakalı değildi kesinlikle. Başını iki yana salladı, midesinden diline kadar uzanan yolda bir acı hissetti yapar yapmaz, kusmak, uyumak, yok olmak, zamanı geriye almak , buraya, bu kente hiç gelmemiş olmak istiyordu. Melya iyi değildi.

 

"Sanırım kentin havasına alışamamış olacaksın ki bedenin yorgun düşmüş güzel Melyacığım. Kuzenciğim seni kollarında buraya kadar taşıdı çünkü sen baygındın. Amcamın eşi Britil hanım sonsuz itimat duyduğu hekimini çağırttı seni öyle görünce. Neyse ki yalnızca yorgun düşmüş olduğunu söyledi de evdeki üzüntü ve korku biraz olsun dağıldı." Zelma samimi ve iyi niyetliydi ancak çocuksu saflığından Melya rahatsız olmuştu. Melya şu an her şeyden rahatsızlık ve huzursuzluk duyuyordu.

 

"İlginize minnettarım Sayın Zelma, verdiğim zahmetten dolayı müthiş bir üzüntü duyuyorum inanın," derken ayaklarını yataktan sarkıtıp zemini hissetmeye çalışıyordu. "Ancak yarattığım rahatsızlığa bir son vermem lazım, lütfen beni bağışlayın. Gitmeliyim."

 

Melya çok dirayetli, akıllı bir kızdı, ne var ki son zamanlarda bunlardan hiçbirinin emaresi kalmamıştı kızda. Bundan nefret ediyordu, hiç olmadığı biri gibi görünmekten nefret etmişti.

 

"Melya lütfen bana sayın diye hitap etme ve kuzum ne olur yat, kendine zarar vereceksin. İyi halde değilsin, bir süre dinlenmen gerekiyormuş, kalkmamalısın."

 

Zelma'nın çocuksu tınısı silinmiş, samimiyeti vücudunu ve sesini ele geçirmişti.

 

"Zelma! Yeteri kadar dinlendiğime emin olabilirsin, daha fazla burada kalmamı bekleme benden, gitmeliyim." Gitmeliydi. Melya bir an önce gitmeliydi çünkü yıllardır zihninde yer kaplayan, belli bir mesai harcadığı Hayez şatosu artık onun için lanetliydi. Buraya kötü bir halde gelmiş, buradaki insanlarla gerçek kimliğinin dışında bir halde iz bırakmıştı. Melya böyle bir yerin var olmasından ilk kez büyük bir tiksinti ve nefret duydu. Duydu duymasına ancak başka bir şey duyamamaya başlamıştı, kulaklarındaki uğultu gözlerine de bir bulanıklık itelemişti. Aynı hislerle aynı düşkünlüğü yaşamak istemiyordu. Bu kez bayılmamalıydı, kendisini daha az evvel kalktığı yatağa geri attı.

 

"Kuzum neden böyle davrandığını anlayamıyorum, benimle olmaktan rahatsızlık mı duyuyorsun?" Zelma bir yandan Melya'nın kendine gelmesine yardımcı olmaya çalışırken bir yandan onu anlamaya çalışıyordu.

 

Melya yataktan sarkan bacaklarını kendine çekmeye dahi güç bulamadan başını yatağa koydu. Kararan gözlerinde hala renkler oturmamıştı, bu olumsuz hal midesini inanılmaz bulantılarla hissetmesine neden oluyordu.

 

"Şerel, nane merhemini getir!" Zelma kişisel hizmetlisinden Melya için taze nanelerin ezilip çeşitli yağlarla ilaçlaştırıldığı merhemi istemişti.

 

Merhem hızla gelmişti, evde Melya adına herkeste endişe hissi ayyuktaydı. Hayezlerin büyülerle korunmuş kadar güvenli şatosuna bu şekilde konuk olan ilk kişiydi genç kız. Herkes Melya'yla ilgilenmekten memnun değildi fakat herkes bir an evvel iyileşmesi konusunda sorumluluk hissediyordu.

 

Zelma genç arkadaşının şakaklarına masaj yaparken Melya daha fazla dayanamamıştı. Sinirleri yıpranmış Melya Elem Kahra göz yaşlarına engel olamamış, bir süre sonra göz yaşlarıyla savaşmayı kesmişti. Sarsılan göğsüne kendi kollarıyla sarıldı ve yüzünü tamamen yastığa bastırdı. Zelma belki bu içli ağlamadan endişelenirdi ancak şu an bu ağlamanın olmasını doğal karşılıyor ve olmasaydı Melya'nın daha da harap olacağını görebiliyordu.

 

Uzun sürelerce arkadaşının sırtındaydı sıcak eli, Melya'nın ağlamasına müsaade edebilirdi, yalnız kalmasına müsaade etmezdi.

 

"Zelma," dedi artık pes etmiş sesiyle. "Hayezlerle tanıştığımdan beri kendimi tanıyamıyorum biliyor musun?" Zelma'nın her yere çekilebilecek bu cümleye cevabı yoktu çünkü cümle zihninde sorular doğurmuştu.

 

"Neden öyle düşünüyorsun Melyacığım?" Melya Elem Kahra, Zelma'nın misafiriydi ve kendisini ondan sorumlu hissediyordu. Onu memnun etme ve sağ salim gönderme yükümlülüğü kendisindeydi.

 

"Ben pek ağlamam," dedi elinin tersi yüzündeki yaşları silerken. "Kolay kolay bayılmam, önyargılı biri değildim, insanları sevmemekte direnmem." Son cümlelerin Les Hayez'le alakası olduğunu Melya bile henüz kavrayamamıştı ama basbayağı Les Hayez ile ilgiliydi.

 

"Bizleri sevmemekte direniyor musun?"

 

Melya şakağını yataktan söktü, artık doğrulması gerekiyordu. "Hayır Zelmacığım, sizi değil."

 

"Kimi öyleyse Melya? Açık sözlülük seni korkutmasın. Benimle rahatça konuşabileceğinden emin olabilirsin." Melya açık sözlülükten korkmuyordu, onu korkutan zihninin bu kadar karışık olması ve sözlerinin kendi üzerinde hep ters tepmesiydi.

 

Titreyen ellerini izleyen Melya daha fazla konuşmak için çok güçsüzdü. Buna gerek kalmamasına neden olacak o kişi odanın kapısını tıklattığında, Zelma tarafından içeri buyur edilmesiyle odaya adımın attığında Melya'nın cılız şükrü güçlü bir lanetlemeye evrilmişti. Bu insan için güçtü ancak Melya şu anda yalnızca bu güce sahipti.

 

Les Hayez'in gözleri hemen genç kızını yüzünü dolaştı, uzunca bir süre kendisine bakmayan Melya'ya izledi ve konuştu da. "Sayın Melya Elem Kahra iyiler mi?"

 

Sanki Les Hayez de Melya'nın konuşmaya gücünün elvermeyeceğini bilir gibi Zelma'ya sormuştu. Sanki Hayez Les Hayez, Melya Elem Kahra'nın kendisinden nefret ettiğini iyice anlamış gibiydi.

 

"Sanırım bunun için biraz daha zamana ihtiyacı var." Melya'nın konuşmaya mecbur hissettiği bir andı bu. "Ben yeterince sağlıklı ve verdiğim rahatsızlıktan dolayı mahcubum Sevgili Zelma. Artık eve dönüş daha iyi olmam için bir ilaç olacak benim için."

 

Zelma başını iki yana sallıyordu, ince boynunu dik tutan güç zarafetinden bir şey eksilmesine hiç izin vermiyordu. Tam ağzını Melya'ya karşı çıkmak için açmıştı ki hizmetinin odaya açılan kapısı tıklatılıp cevap beklemeden açılmıştı.

 

Zelma henüz yirmilerinde olan hizmetinin yüzünü gördüğünde kıza neden geldiğini sormamıştı, bunu biliyordu.

 

"Melyacığım seni kısacık bir süre Les Hayez'e emanet ediyorum, rica ederim dinlen."

 

Melya'nın cevabın beklemedi, onun acele etmesine neden olan şeyin ne olduğunu merak edemedi Melya. Les Hayez'e emanet edilmiş olmak günlerce aç gezmiş bir tilkinin yanına taze etler bırakmak gibiydi kız için. Les Hayez'e o kadar güvenmiyordu ki bu hikayedeki et parçası olmaya bile takılmamıştı.

 

Adamın gözlerine girdiğinden beri hiç bakmadı, Zelma gittikten sonra da bakmamaya devam etti. Genç adamın kendisine doğru adım attığını fark ettiğinde kız yataktan kalktı. Üzücü ve acizceydi, evet ancak yazıktır kızın bünyesi inadından daha zayıftı ki gözlerine inanılmaz kalın, karanlık bir perde indiğinden kendisinden kaçtığı adamın kolları olmasa yerde zemini hissediyor olacaktı.

 

"İyi değilsiniz," diye boğuk ve yorgun bir ses duyabildi kız uğuldayan kulaklarına rağmen.

 

"Sizi bu halde bırakamam."

 

"Beni bırakın," derken genç adam kızın yatağa oturmasında epey yardımcı oluyordu. Melya oturunca nefesinr gelen güce tutunarak bu kez daha güçlü tekrarladı. "Beni bırakın Les Hayez, benden uzak durun. Bana yalan söylemeyin, benden gerçeği gizlemeyin, beni rahatız etmeyin!"

 

Bu gücün kıza nereden ve nasıl geldiğini bilemezdi, Les Hayez ise bu konuda bir fikre sahipti.

 

"Benden nefret mi ediyorsunuz?" Adamın sesi hüzünlü değildi, adamın sesi neşeli değildi, adamın yüzü hüzünlü değildi, adamın yüzü neşeli değildi. Les Hayez biraz ölü gibiydi, onunla savaşan bir şey vardı ve genç adam kaybetmek üzereydi. Melya adamı kalkanını indirirken görebilirdi, eğer dikkatli baksaydı Melya, Les Hayez'in hayali savaş kılıcını artık indirdiğini görebilirdi. Melya Elem Kahra bunlarla o an için hiç ilgilenmiyordu çünkü o an Melya Les Hayez'den nefret ediyordu.

 

Hayez Les Hayez'in yüzü ölü yüzünü ne de çok andırıyordu, sanki bir ömrü sonlandırmış ölülerin soğuk ve katı yüzü vardı genç adamda. Melya daha önce ölü görmüş olsaydı o da bu hakikati anlardı elbet.

 

"Sizin yanınızda başka biriymiş gibi hissetmekten, gördüğünüz, tanıdığınız Melya'nın hakikatte var olan Melya ile taban tabana zıt olmasından, sizin evimizde bir bardak su dahi içemeyecek kadar mağrur duruşunuzdan, bizi gördüğünüz o tepelerden evet, nefret ediyorum Les Hayez. Düşen bir hanım gördüğünüzde bu konuda yapacakları tek şeyin gülüşmek olduğu dostlara sahip olmanızdan, yer yer kendinizi haklı görmenizden kaynaklı sergilediğiniz güçlü lakin kabalığa varan tavırlarınızdan, kafamın içindeki o kusursuz ve merhametli hatta daha pek çok yüce özelliğe sahip Les Hayez'e zerre kadar benzemeyen yanlarınızdan nefret ediyorum Sevgili Les Hayez, evet. Ancak mağrur ruhunuz zedelenmesin çünkü nefretim size değil. "

 

Genç kızın konuşması boyunca yüzü bir insanın alabileceği en acıklı hallere girmiş olan Les Hayez tüm bunlara anlam veremiyordu. Onca nefreti böylesi kısa bir zamanda nasıl beslediğine hayret ediyordu.

 

"Sizin Les Hayeziniz nasıldı Melya?" Adam bu sorunun cevabını delice merak ettiği için üzerindeki ölü emareleri silip atmıştı.

 

"Sizin tam zıddınız, buna emin olabilirsiniz."

 

"Lakin bendeki her huyun kötü olduğu anlamına mı geliyor bu? Nefretinizi hak etmek isterim Melya Elem Kahra, benden boşa nefret ediyor olma, bana haksızlık ediyor olma ihtimali sizi ürkütmüyor mu?"

 

Genç adam kolay toparlanmıştı, kızın bitap düşmüş halinden doğmuş olabilecek bir buhrandı bu, kızın saydığı sebepler Les Hayez'e ait değildi genç adama göre.

 

"Yalnızca tek bir şey bile söylediğim her şeyi haklı çıkarmam için yeterli Sayın Hayez. Bana niçin şaşalı şatonuza geleceğimizi en azından bildirmediniz? Çünkü bu olağanüstü yuvaya gelmek için herkesin can attığını düşünüyor ve karşı çıkmak gibi bir aptallığı dünya üzerindeki bir kişiye bile hak görmüyorsunuz." Öfke Melya'ya öyle diri tutuyordu ki gücü yerine gelmiş denebilirdi.

 

Genç adamın sesi net ancak iddiasızdı, savaşı kaybedeceğini sandığı an silinip gitmişti. Savaş onun için bitmişti çünkü saldırı vardı savunma yoktu, saldırı vardı ve bu saldırı Les Hayez'e bile değildi.

 

"Arabaya bindiğimizde size bunu söyledim, sizden yanıt bekledim ve yalnızca gözlerime baktınız."

 

Karşısındakinin tavrı ve sözleri genç kızı bir an öyle sert çarpmıştı ki yalnızca Les Hayez'in gözlerine baktı. Yeniden. Buna inanamıyordu. Başını yalnızca iki yana sallayabiliyordu.

 

Hizmetinin kapısı hızla açıldı aceleci adımlar ve eteğin hışırtısı odanın ölüm sessizliğinde bir doğum kadar gürültülü gelmişti. Zelma sararmış yüzüyle bir hayalet sanılacak kadar dünyadan kopuktu.

 

Les Hayez yalnızca Melya'ya baktı, kafasını bir saniye bile çevirmedi, gözünü bir an bile ayırmadı.

 

"Dinlenin Sayın Melya, sizi yeniden rahatsız etmeyeceğim." Ve odadan hızla çıkmıştı.

 

Zelma hiçbir şeyin farkında değildi, odanın içinde yürüyordu belli ki o da bir savaşın eriydi lakin düşman tarafından hiç kimse görünmüyordu.

 

Kızın yatağına oturup ellerini kavradı, o an Zelma Melya'ya sunduğu şefkati kendine sunuyordu. Kızın yanağına buz gibi parmaklarını koydu. "Her şey iyi olacak," dedi. Melya'ya bakmıyordu bile ve devamlı halde aynı cümleyi tekrarlıyordu. Her şey iyi olacak, her şey...

 

Melya bu kaygılı halin kendisiyle hiçbir alakası olmadığını fark edebilecek kadar iyiydi, yalnız bu kadar iyiydi işte geri kalan her şeyden koşmuş hissediyordu. Hastalık bir kütle gibi bedenini saniyede yüzlerce kez dolaşıyordu ona göre.

 

"Zelma, her şey mahvolmuşken nasıl yeniden iyi olması mümkün olabilir?" Melya bunu çok farklı bir yerden söyledi, Zelma bunu bambaşka bir yerde dinledi. İkisi de aynı anda dünyanın en üzücü iki ayrı olayını yaşamış da dünyanın en bitik iki ayrı insanı olmuş gibiydiler. Zelma ilk toparlanan oldu."Melyacığım hiçbir şey alt üst olmadı bana güven. En erken şekilde sağlığına kavuşman için elimden geleni yapacağım ve bunu zaruri bir görev gibi değil en büyük şefkat en doğal sevgiyle yapacağım." Kız konuşması boyunca iyiden iyiye toparlanınca bir saniye kadar Melya'ya da bunun için müsaade tanıdı ve devam etti. "Seninle tanışıyor olmak, uzun sürenin üzerine iyi bir dost edinmiş olmak sana elimden gelen en iyi şekilde davranmak demek, bu benim için zor değil. Yanımda kendini bir yabancı gibi hissedersen dünya üzerindeki en büyük haksızlığı yapmış olursun bilmeni isterim." Melya son cümle üzerine dünya üzerindeki en acılı insan gibi hissetmeye başlamıştı bile çünkü o cümlenin muhatabının Les Hayez olma ihtimali kuvvetle muhtemeldi. Les Hayez'e haksızlık mı etmişti emin olamıyor, bağışıklığındaki çöküş zihnini de talan ediyordu.

 

Saatlerce dinlendi, saatlerce kendisiyle ilgilenildi. Evin her bir üyesi kendisini, kendisine tahsis edilen odada ziyaret etti. Çabucak iyileşmesi konusunda her türlü tavsiye verildi, neden başına böyle bir şey geldiğiyle ilgili fikirler ortaya atıldı. Hatta Britil Hayez'in kendisinden pek haz etmediğini anlayabilecek kadar güçlendi bile. Ve tam aksine Bay Şayem Hayez'in ise Melya'yı yaralı bir kuş gibi görüp olması gerekenden kendisine daha sıcak kanlı davranıp onu bir çocuksu keyifle alaya aldığını da fark etti.

 

"Gördüğüm en güçsüz ve buna karşın en metanetli genç hanım sizsiniz sanırım," diyerek bir kahkaha patlatıp kızın hasta odasındaki ciddiyeti bozan tek kişi o olmuştu.

 

Zelma Hamrların evine bir pusula yolladığını, Melya'nın içinin rahat olması ve bir an önce iyileşmesi gerektiğini söylediğinde gün bitmiş saatin kadranı diğer günün tarihini sergilemeye başlamıştı bile.

 

"Zelma sen iyi misin?" Yoğun bir günün üzerine böyle bir soruyu kendisine gelmekte zorlanan birinden duymuş olmak Zelma'yı müthiş duygulandırmıştı. Melya'ya karşı duyduğu sevgi ve samimiyetin boşa olmadığını bir kez daha görebiliyordu kız.

 

"Öyleyim sevgili Melya, asıl sen daha iyi misin?"

 

"Zelma, eğer senin keyfini bu derece kaçırıp rengini solduran şeyi bu kadar fedakarlık yaptığın kişiyle paylaşmazsan daha iyi olamam. Benimle bu derece titizlikle ilgilenen birinin zihnini bir anlığına allak bullak etmesine sebep olan şey neydi? Bunu benimle paylaşabileceğini pekala biliyorsun."

 

Zelma bunu sahiden biliyordu ve derdini paylaşacak daha iyi birine sahip olmadığını da biliyordu fakat arkadaşı bu haldeyken ona şahsi problemlerinden bahsetmeyi uygun buluyordu.

 

"Hayır Melya, sana yalan söylemeyeceğim ancak gerçeği de sen bu haldeyken anlatıp seni bunaltmak gibi bir niyetim asla yok. Senin iyi olman için var gücümü ortaya koyarken bunu bozan da ben olmak istemiyorum."

 

Melya hiç böyle düşünmüyordu, kendi kafasının içinde büyüttüğü meseleler yüzünden bu şekilde bitap düştüğü varsayılırsa başka bir kafanın meseleleriyle meşgul olmak ona tüm o ilaçlardan daha iyi gelecekti, bunu bir şekilde Zelma'ya da anlatabilmişti ki kız ikna olmuştu konuşmaya.

 

Oturduğu yerde iyice kendine eğildi, ellerinden başka bir yere bakmak dikkatini dağıtacakmış gibi duruyordu.

 

"Daha evvelki sohbetlerimizde aşk hakkında bazı noktalara değindiğimizi hatırlıyorum. Onu bir hastalık gibi görmene iyiden iyiye hak verdim sevgili Melya." Asıl konuya rahatça girmesi için çevresinde dolaşması gerekiyordu Melya müdahale etmedi.

 

Paylaştıklarına bakılırsa Zelma Hayez kendinden yaşça büyük birine ilgi duyuyordu. "Ah Melyacığım! Seni temin ederim bizim esas engelimiz aramızdaki yıllar değil, sanırım onun aileye yakınlığı ve bana ilgi duyması gereken en son kişi olarak görülmesi her geçen gün bizi hırsla itiyor ve acıyla bizi birbirimize bağlıyor. Ona karşı en başlarda hissettiğim yürek gevşeten hislerin emaresi bile artık yok. Ondan nefret ettiğimi hissettiğim olduğu kadar ömrümü sırf onun için tüm evrene duyurarak sona erdirmeyi de düşündüm."

 

Melya şu an yalnızca bir duvardı, dinleyen bir duvar. Teselli edecek bilgiye vakıf değildi, Zelma o kadar detay vermeyerek Melya'yı yalnızca dinleme fırsatıyla sınırlı tutuyordu.

 

"Aşığınızın kimliğini gizli tutmanıza sonsuz duyulacak saygım var Zelmacığım ancak aile hayatınızda nasıl bir yerde konuşlanıyor ki böylesi imkansız oluyor merak ediyorum."

 

Melya için en uzun ve en karmaşık günlerden biri yaşanıyordu. Melya için ömrünün en karmaşık ve haksızlıkla dolu dönemi yaşanıyordu. Yine de arkadaşının öyle bir döneme ya da güne maruz kalmasına biraz bile istemiyor ve içindeki tüm gücü kullanması gerekse bile onu hayatta tutmak istiyordu.

 

"Eğitimli biriyim Sevgili Melya ve bu eğitimi başından sonuna değin tek bir kişiye borçluyum." Gerçeklikten kopmuşçasına bir hezeyana kapılmıştı.

 

"Evet! Evet, Melya evet! Bildiğim her şeyi tek bir kişiye borçluyum, içimdeki bu kemiklerimi sızlatan aşkı da. Yazık ki bana bunu o öğretmemeliydi." Gözlerini Melya'ya sabitleyip kızın bitkin ve sakin yüzünden esinlenmeye çabaladı. Sakinleşmek ve artık sevmemek istiyordu.

 

"Sevgili kuzenim sonsuz bir güvenle bağlı benim şahsi muallimime. Aramızda bilgi bağından başka bir ipin olma ihtimalini katiyen kabul edemez." Durakladığında ve Melya'ya yeniden baktığında artık onun da sakin ve bitik olmadığını görmüştü. Melya arkadaşının içinde debelendiği durumu az çok kavrayabiliyor ve bu imkansız aşkın imkansızkık duvarlarından birinin de Les Hayez olmasına daha bir kızıyordu.

 

"Tek sorun kuzeniniz mi Zelma? Kuzeninizin gönlü olmaması siz ikinizin gönüllerinin alt üst olmasından daha mı kıymetli?"

 

"Hayır Melyacığım, bu duvarların arasında yaşamakla yükümlü kimse beni ve sevgili muallimimi izdivaca uygun görmeyecekler. Belki birini ikna eder, bir diğerinin gönlünü hoş ederim ancak her birine bunu kabul ettiremem. Yapamam bunu!"

 

Melya en büyük desteği çıkmak istiyor, arkadaşıyla birlikte bu safta kılıç kuşanmak istiyordu ancak zaten gönlü yangınların en kötüsü ile kavrulan kızı kazanamayacakları bir muharebeye sürükleyip bir de açıkça mağlup olmasıyla tamamen yok olma ihtimalini göze alamazdı.

 

"Zelma düşünelim, sakince düşünelim. O kadar da kötü olamaz. İki insanın birbirlerine gönüllerinde yer vermesinin resmileşmesi hiçbir aileyi sarsacak değil ya, konuş biriyle. Yalvar, yakar lakin pes edip ağlama."

Yorgun ve ağrılı sırtını dayalı olduğu yerden söküp Zelma'ya yaklaştı. Onu ümitsiz bırakmak istemiyordu.

 

Ona diyecekti ki hepsinin üstesinden gelebilirsiniz, iki kişinin birbirini sevebilmesi öyle boş bir mesele değildir. Bunların birini bile söylemesine müsaade edilmedi, kapı çaldığında ve yanıt beklemeden içeri girildiğinde Melya da Zelma da susmak zorundaydı.

 

 

Loading...
0%