Yeni Üyelik
4.
Bölüm

"Doğruluk mu Cesaret mi ya da Masaj?"

@almelia

"Öyle deme abisi, baksana nasıl özlemiş annesini."

 

 

Hülya, adam az önce öpmeye niyetlenmemiş kendi de açlıkla bunu beklememiş gibi Şahika'sına kavuşmanın sevincini yaşıyordu.

 

 

 

"Şeytan kedini al da eve çık, saat geç oldu."

 

 

 

Orhan ayağa kalkıp kapının önüne konan taşı ayağıyla itmişti.

 

 

 

Hülya kendisi geçsin diye tutulan kapıdan içeri girerken kucağında bal köpüklü böreğini hoplatıyordu. Orhan anlamazdı ama Hülya az önce olanlar yüzünden adamın yüzüne bakamadığı için kedisinden gözlerini ayırmıyordu.

 

 

 

"Şey ben anahtarı içeride unutmuşum." Hülya keşke bunu daha önce söyleseydim diye düşündü ama iş işten geçmişti, hep geçerdi.

 

 

 

Orhan güzelim kızı her yeri tüy dolu, koca göbek bir yaratığa kaptırdığı için kafasını az önce ayağıyla ittiği taşa vurmak istiyordu.

 

 

 

"Ee?"

 

 

 

Hülya'nın artık Orhan'a bakmasının zamanı gelmişti çünkü adamı ehlileştirmeden istediğini ona yaptıramazdı.

 

 

 

Şahika aralarında sıkışacak şekilde adamın dibine girip onu durdurdu. Merdivenin ışığı söndüğünde kedisini havada şöyle bir havada döndürüp otomatiğe etki etmişti ki Orhan onun yavru köpek bakışlarla yardım istediğini görsün ve ona hayır diyemesin.

 

 

 

"Hani beni yangından kurtardığın o gece var ya." Hülya kesinlikle adamın onu kurtardığını falan düşünmüyordu zaten duştan çıktığında annesinin aramalarına cevap verince de evden çıkması gerektiğini öğrenecekti. Şimdi bunları söylemenin gereği yoktu tabii.

 

 

 

"Hani kendi balkonundan benimkine atlamıştın ya o gün."

 

 

 

"Evet ben de oradaydım, sadede gel."

 

 

 

Orhan çok zeki bir adamdı, kız söylemeden önce de aklına gelen şey bu olmuştu tabii ki ama kızın, karsısında tatlı tatlı yardım isteyip onu etkilemeye çalışmasına bitiyordu.

 

 

 

"Yani işte," diyip kocaman güldü, ortada bir şaka varsa Orhan bunu kesinlikle kaçırmıştı. "Yine yapsan mı, beni ikinci kez kurtarsan mı?"

 

 

 

"Beni kim kurtaracak?"

 

 

 

Orhan değilse de jr Orhan dile gelip imdat diye bağıracaktı zaten ağzı dili yokken bile yardım diyordu. Zehrimi akıtacak bir kadın yok mu ey hat! Tercihen bal gözlü, 1.65 boylarında, gözleri gibi bal rengi saçları olan eh ismi de Hülya olursa tadından yenmez biri yok mu?

 

 

 

Orhan konuşan jr Orhan mı kendisi mi bilemedi. Kız garip garip bakmaya başlamıştı çünkü.

 

 

 

"Senin kurtulmak için birine mi ihtiyacın var canım, dağ gibi adamsın maşallah. Sen kendini her delikten çıkarırsın." Hülya arada iltifat da ettiğinin farkındaydı ama Orhan kesinlikle bundan daha fazla iltifatı hak ediyordu.

 

 

 

Peki ya jr Orhan. Bizim oğlan Jünior Orhan'ın sesini kısmıştı çünkü abisi jr benim delikten çıkmaya ihtiyacım yok, derdim girmek be kadın diye başladığı için Orhan bile kendinden utanmıştı. Bir de Hülya'nın onun hakkında düşündüğü şeyden dolayı içi bir garipti.

 

 

 

"Nezaketen teklif eder insan." Orhan evine doğru yürümeye başladı bile.

 

 

 

"Evinin önünde bekle." Orhan çok uzatmadan ikna olduğu için Hülya memnundu ama göremediği o dağ gibi adam balkonun demirlerine tırmanıp kendisini alt katinkine savurmaya kalkınca aklına annesinden anahtar alabileceği fikri gelmişti. Hülya bunu Orhan'a asla söyleyemezdi, adamın gergin damarlarındaki elektriği bir kat üstünden bile hissediyordu, yüzleştiği gerçek yüzünden kızı çarpabilirdi.

 

 

 

Sonunda evinin kapısını açan adamın huysuz yüzünü görünce niyeyse kendisini çok keyifli hissetti.

 

 

 

"Ay resmen evimin kapısını bir yabancı açıyor." Hoş bir kahkaha apartmanı inletti ve Şahika'nın bırak beni miyavlamaları.

 

 

 

Kız girsin diye Orhan geri çekildi. Tek düşündüğü kızın ona gitme demesiydi çünkü bu gece bir şey çok fena yarım kalmıştı ya da Hülya teşekkür öpücüğü vererek de yarım kalan şeyi bitirip Orhan'ı postalayabilirdi. Orhan öpüldükten sonra evine gönderilmeye hiç alınmazdı, öyle de iyi biriydi.

 

 

 

Hülya'ysa yarım kalan o şeyin tamamına ermesinden deli gibi korkması hasebiyle adam gitse diye bekliyordu. Kucağındaki kediyi bırakıp "Çok teşekkür ederim Orhan, iki kez hayatımı kurtardığın için seni bir gün kahvaltıya çağıracağım," demişti.

 

 

 

Fakat Orhan bu numaraları yemezdi. "Kedi gelince de kahvaltıya çağıracaktın. Hayat kurtarmanın bedeli kahvaltı olamaz."

 

 

 

Hülya'nın utanmaz genleri yavaştan utanma pozisyonuna geçiş yapıyordu. Adam belli ki daha büyük bir şey istiyordu fakat dükkan kapalıydı be, sonsuza kadar falan hem de.

 

 

 

Eli adamın koluna gitti, merhametle sarmış gibiyse de hala açık olan kapıdan onu dışarı çıkarmaya çalışıyordu.

 

 

 

"Ne yapmamı bekliyorsun tam olarak?"

 

 

 

Orhan bedenini kapının kirişine sokup kıza bakarken istediğinin ne olduğunu tam olarak bilmiyordu.

 

 

 

"Sana bunu sonra söyleyeceğim ama karşı çıkma şansın yok."

 

 

 

Hülya biraz rahatsız oldu, Orhan evinin kapısını gövdesiyle tamamen kapattığı için etkileniyordu yalan yok fakat ondan gelecek istekten tırsmasına da o gövde neden oluyordu.

 

 

 

"Tabii canım tabii. Sen ne dersen o."

 

 

 

Hülya kapıyı kapatmaya çalıştığı için Orhan çıkmak zorunda kalmıştı. Hem öpülmemiş hem kovulmuştu. Ama evine girip de yatağına süzülürken ondan isteyeceği şeye karar vermenin keyfini sürüyordu.

 

 

 

Hülya'ysa hiç keyifli ya da huzurlu değildi, yarın sabah kalkıp binanın merdivenlerini tek tek silecekti. Böyle bir şeye gerek duyulması da kızı sinirlendirdi, Orhan'ı öpememiş olmak da, salak kedisinin her an evden kaçma ihtimali olduğunu öğrendiği için de sinirliydi tabii ki.

 

 

 

Siniri onu zor uyutmuş, sabah olunca da zor uyandırmıştı.

 

 

 

Dün olanları tamamen unuttuğuna ikna etmişti kendisini işinin başına geçince ve rahatsız edici şarkılarını sabahın dokuzunda ve apartmanın içinde söylerken mermere paspas atıyordu. Hülya ilişkilerle ilgili konuları komplike hale getirmeyi ve üzerine düşünmeyi pek sevmezdi. Evlilik düşünmediği için ilişki de düşünmüyordu, davranışları tam zıddını gösteriyor olabilirdi ama ne yapsın hareketlerine çeki düzen verme planı da kedisi Şahika'nın evden kaçmasıyla altüst olmuştu ve başka planı yoktu.

 

 

 

"Ateşli kız tam cıs şeklinde, müzik de var dım tıs şeklinde, tamamdır ortam şeklinde TAMAM!"

 

 

 

Hülya Grup Vitamin'den bin kere dinlediği şarkıyı büyük iştahla söylerken apartman kapısından girmek üzere olan Orhan kızın sesini duyunca deliriyor ve sürekli kızın sesini duyuyor sandığı için korkmuştu. Fakat kapıyı açıp da kızın keyifle paspas attığını gördüğünde delirme ihtimali daha az korkutucu olmuştu. Tabii bunun bir sebebi vardı.

 

 

 

Hülya kafasını kaldırınca açılan kapıdan içeri giren Orhan'a "Günnaydın!" diye şakıyordu.

 

 

 

Orhan doğru düzgün bir karşılık bile veremeden elindeki valizi öteki eline geçirmiş ve kapıyı gelecek olan için tutmuştu.

 

 

 

Hülya Orhan'ın arkasından giren fıstık gibi kızı görünce ve kendisi de dağınık topuz ve pijamalarla paspas atar halde olduğundan yüzü düşmesin diye büyük bir savaş vermişti.

 

 

 

"Kolay gelsin tatlım."

 

 

 

Orhan'ın kızın günaydınına karşılık veremediği gibi karşılık verememişti Hülya da önce. Fakat çabuk toparladı ve "Ay kenardan geçin, oraları yeni sildim!" diye bağırıp apartmanı inletti.

 

 

 

Hülya paspasın ucuyla ikisini asansöre doğru kovalarken Orhan arkasını dönüp "Kolay gelsin," demeyi uygun görmüştü. Hülya ise dişlerinin arasından "Sana da," demeyi seçmişti küfreder gibi.

 

 

 

Orhan'a karşı fazla samimi davranmış olduğunu ve onun kurgusal bir karakter olduğunu düşündüğü için normalden fazla güvendiğini fark etmişti Hülya.

 

 

 

Orhan'sa "Hülya yanlış anlama arkadaşımın kardeşi onu ziyarete geldi de, e çocuk işte olunca tabii havaalından ben aldım. İnsanlık namına hepsi yoksa inan şu güzelim kızla eve çıkmaktansa burada seninle merdiven temizlemek benim için daha cazip," diyemediği için keyifsiz keyifsiz evine çıkmıştı.

 

 

 

Hülya'nın keyfi biraz kaçsa da çabuk toparlamıştı hatta Orhan'ı evine bir kadınla girerken gördüğüne şükür falan bile edebilirdi. Elin adamını belki bir hafta bile olmadan öpecek hale gelmiş olduğu için onu bu uçurumdan ancak böyle bir şey çekebilirdi tabii ki.

 

 

 

Hülya keyfinin kaçmadığını iddia etti ama o gün Orhan saatlerce balkonda beklese de kızdan hiç ses çıkmadığı için evde biri olmasına rağmen kendisini normalden daha yalnız hissetmişti.

 

 

 

Orhan ve Hülya'nın arasındaki hiç konuşmadan başlamış olan iddiayı Orhan kaybetti ve kızın numarasını kullanıp ona mesaj atan ilk o oldu.

 

 

 

Üstkat O.

 

İstek parça alıyor musunuz?

 

 

 

Hülya oturma odasında televizyonun karşısında beş yüz kere kanal değiştirip izleyecek bir şey ararken telefonuna düşen bildirimle kumandayı rahat bırakmıştı.

 

 

 

Altkat H.

 

Bugün kapalıyız ablam.

 

 

 

Orhan kendisine abla denmesine bozulsa da kızdan cevap alabildiği için mutluydu.

 

 

 

İçeriden Zeynep "Orhan abi, abim ne zaman gelecek?" diye sorduğunda keşke Hülya kızın ona abi dediğini duysaydı diyordu.

 

 

 

"Emin değilim, geç kalabilirmiş."

 

 

 

Orhan kesinlikle mantıklı davranmak istemiyordu ve kesinlikle Hülya'yı daha fazla görmek istiyordu.

 

 

 

Üstkat H.

 

Arkadaşın kardeşi şehir dışından geldi, ablalık yapıp buranın güzelliklerinden bahsetmeye gel ve beni kurtar

 

 

 

Hülya aldığı mesaja öyle keyiflenmişti ki keyfim yerinde ya dediği yalancı anlar tek tek gelip kızı bir güzel şamarladı. Demek ki sabah gördüğü kız Orhan'ın madigudisi değil, arkadaşının kardeşiydi. E insan arkadaşının kardeşine de yan gözle bakmazdı. O zaman Orhan hala Hülya'yı öpebilirdi.

 

 

 

Altkat H.

 

Minik bir yalvarma seansı beni yukarı çıkarmaya yetebilir.

 

 

 

Orhan okuduğu mesaja keh keh güldü, Hülya'nın inatlaşası vardı ama onun hiç yoktu.

 

 

 

Üstkat O.

 

Lütfen.

 

 

 

Hülya çoktan en güzel pijamasını üstüne geçirmiş ve hazırlanmadım imajı vermek için dakikalarca hazırlanmıştı bile. Bej, ince altın şeritli şortunu giymiş ve yakalı üstünü de geçirip üst düğmelerden birkaç taneyi açık bırakmıştı. Haksız rekabet denebilirdi ama asıl onaydı haksız rekabet. Sabah gördüğü kız ondan en az on santim uzun ve en az beş kilo da zayıftı. Balık ete meyilli ve kısa bir kız olmaktan hiç şikayeti olmamıştı bugüne kadar ama bugün olacak gibi gelmişti.

 

 

 

Orhan'ın tek bir lütfeniyle çocuğun kapısına dayanan Hülya, kapıyı Orhan açarsa diye zile bastıktan sonra bir poz tutturup beklemişti. Biraz aptallaştığının farkındaydı.

 

 

 

Kolunu kapının köşesine yaslayıp elini de beline yerleştirdi havalı olduğunu sanarak. Kapı usulca açılınca kafasını hemen kaldırıp bakmadı ki havası bozulmasın. "Selam güzellik."

 

 

 

Zeynep kapının önünde güzel ama deli sıfatına daha çok uyan kızın kendisine söylediği şeye çabuk tepki veremedi tabii.

 

 

 

"Sana da selam. Güzellik."

 

 

 

Hülya sonunda gözlerini kapıyı kendisi için açan çıtırı açınca havası epey sönmüştü. Orhan kızı, kapıda kendisini öyle beklediğini bilseydi koşarak kapıyı açmadığına pişman olurdu ama çok rahatım ya, havalı bir adamım ben havalarıyla içeri girecek Hülya için poz kesmekle meşguldü kendisi.

 

 

 

Hülya mırın kırın edip işi şakaya vurdu, Zeynep çekilip kızı içeri buyur edince de Orhan'ın mabadına bir iki şamar geçirme aşkıyla tutuşarak adamın olduğu odaya daldı.

 

 

 

Orhan koltuğa yavşak yavşak oturmuş hışımla odaya girecek olan Hülya'yı bekliyordu. "Selam güzellik."

 

 

 

"Sanırım dejavu yaşıyorum."

 

 

 

Zeynep Hülya'dan önce girdiği için güzellikler yine gitmişti.

 

 

 

Orhan, Hülya'yı görünce havalı pozlar sekteye uğradı.

 

 

 

"Hoşgeldin," dedi kıza, sanki kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefese kalmış halde.

 

 

 

Hoşgeldin hoşgittin fasılları biraz hızlı geçmişti, ikisi de dün geceden sonra birbirlerini görmenin garip hisleriyle kuşanmıştı.

 

 

 

Aslında yüz yüze geldiklerinde utanacaklarını sanmıştı ikisi de ama utanmak bir yana dursun aksine dün gece tamamına ermeyen saadetlerini düşünür olmuştu ikisi de.

 

 

 

Zeynep şeker bir kızdı, Orhan bazen donmuş gibi Hülya'ya bakakaldığında bile Hülya rahatça konuşabilmiş ve Zeynep'e de gezilecek yerlerden epey bahsetmişti.

 

 

 

"Yani siz ikiniz de evlilik düşünmüyorsunuz öyle mi?" Zeynep kaçın kurası tarzında bir kız olduğu için Hülya ve Orhan arasında döşenmiş gergin elektrik hattını görebiliyordu. Orhan abisini birkaç yıldır tanırdı, bir ara kendisine aşıktı da ama Orhan'ın nemrut suratı bir süreden sonra ilgiye mazhar olmaktan kurtulmuştu. Fakat Hülya geldiğinden beri Hülya gülsün diye biraz bile komik olmayan belki beş yüz espri yapmış ve Hülya da beyni bulanıkmış gibi tüm şakalara dakikalarca gülmüştü.

 

 

 

"Aynen öyle Zeynepçiğim."

 

 

 

Zeynep bu laflara kanmazdı işte. Ne zaman bir sessizlik olsa sanki Zeynep yanlarında yokmuş gibi birbirlerinin gözlerine birbirlerini söylüyormuş gibi bakan bu iki evlilik düşmanının azgınlığını ancak bir evliliğin paklayacağını biliyordu.

 

 

 

"Fikirler değişir sanki," diyordu Zeynep ama artık konuşmak için konuşuyordu çünkü sessizlik oldukça Hülya ve Orhan kızı kapı dışarı edip birbirlerinin üstüne atlayacak gibi görünüyordu.

 

 

 

"Evlilikten nefret eden iki kişi evlense çok garip olmaz mı? O zaman evli bile sayılmazlar sanki."

 

 

 

"Açık ilişkiler yaygınlaşır sadece," dedi Orhan. Sanki onu evlenmeye zorlamışlar gibi gardını almıştı.

 

 

 

"Evlilikten nefret etsem bile kocamın başkasına dokunması beni her ihtimalde katil eder." Hülya da gardını almıştı ve bu cümle de sanki gelecekteki kocasına ufaktan saldırı gibiydi. Öyle biri olmadığına göre üstüne alınan tek kişi Orhan oldu. Orhan da bu tehditten rahatsız olmak yerine keyif almıştı. Hülya tarafından kıskanılmak istemişti o an.

 

 

 

"Ay şişe mi çevirsek?" Zeynep sessizlik olmasın da odadaki iki azman birbirlerine yapışmasın diye fikir üretmeye çalışırken en kötüsünü seçmişti.

 

 

 

"Olur, olur, olur." Hülya belki Orhan'ı zor durumda bırakır diye bu fikri havada kapmıştı.

 

 

 

Orhan, Zeynep gidip uyusun da Hülya'nın her aralandığında gel ve beni al der gibi duran dudaklarına yapışsın istiyordu o yüzden "Çocuk çocuk işler çıkarmayın," diyordu doksanlık dedeler gibi.

 

 

 

Hülya koltuktan kalkıp mutfağa doğru yürürken yanından geçtiği Orhan'ın omzunu sarsmak için durmuştu. "Hadi, hadi, hadi. Oyunbozanlık yapma."

 

 

 

Orhan kızın ellerini omzundan çekip olmayacak yerlere çekmesin diye kendisini çekip salak oyunlarını kabul etmişti.

 

 

 

Hülya sanki kendi evindeymiş gibi adamın buz dolabından bir soda şişesi alıp dönmüş ve ilk çeviren de kendi olmuştu.

 

 

 

Cevap tarafının kimde durduğunu görünce gözleri parlamıştı.

 

 

 

"Söyle bakalım Orhan," dedi bağdaş kurarak.

 

 

 

"Doğruluk mu yoksa cesaret mi?"

 

 

 

Orhan, Hülya ona bir garip baktığı için ucundan ölüm varmış gibi beş saat sonra cevap verdi soruya.

 

 

 

"Doğruluk."

 

 

 

Hülya biraz şov yapmıştı ama sorabileceği edepsiz olmayan bir soru gelmiyordu aklına, belki de kafasının içi en çok hangi pozisyonda keyif alırsın, hangisiyse bana da öğretir misin tercihen uygulamalı, ne zaman yarım kalan işi tamamlarız sence gibi pek çok ipe sapa gelmez soruyla dolu olduğu için düzgün birkaç soru aklına girecek yer bulamıyordu.

 

 

 

Orhan stresle sorusunu bekledi ama bir soru gelmedi. Zeynep de birbirlerine bakmaya başladıkları için tırsmış ve müdahale etmek istemişti.

 

 

 

"İstersen senin için bir soru seçeyim Hülya."

 

 

 

Zeynep, Orhan'a abi diyordu Ama Hülya ile arasında üç yaş vardı ve her önüne gelen abi-abla demekten hoşlanmadığı için adıyla sesleniyordu.

 

 

 

"Hakkımda hiçbir şey merak etmemene şaşırdım."

 

 

 

Hülya onayı verdi. Orhan'ın da keyfi kaçtı çünkü Hülya'nın soracağı soru onları bir yere ilerletebilirdi belki ama Zeynep en fazla sevdiğin renk ne gibi sikimsonik sorular sorabilirdi.

 

 

 

"Hülya ile ilgili ne düşünüyorsun, tam şu an düşündüğün şeyi söyle?"

 

 

 

Orhan tam şu an düşündüğü şeyi söyleyecek olsa kızlar ağlayarak odadan kaçabilirdi.

 

 

 

"Onunla ilgili bir şey düşünmüyorum, şu an tek düşündüğüm bu oyunun ne zaman biteceği."

 

 

 

"Oyunbozanlık yapma." Hülya kendine güvenerek Orhan ona bitiyormuş gibi adamın gözlerine baksa da söylediği şeye yine de üzülmüştü.

 

 

 

"Of Orhan abi, bir şeyler muhakkak düşünüyorsundur. Söyle bir şeyler."

 

 

 

Orhan, Zeynep'e geç içeride yat demek istiyordu, Hülya hakkındaki düşüncelerini duysun istemiyordu.

 

 

 

"Güzel kadın."

 

 

 

Hülya duyduğu şeye sevinse mi dahası için zorlasa mı bilemedi.

 

 

 

"Bu kadar mı?"

 

 

 

"Daha ne duymak istiyorsun?" Orhan ve Hülya arasında en az bir buçuk metre vardı ama kız kendisini adamın kucağında hissetti bir anda.

 

 

 

"Eh en azından geçiştirmedi," diyip ipleri eline aldı Zeynep. Bunlar böyle bakışmaya devam ederse ilk uçağa atlayıp abisini göremeden evine dönecekti yoksa.

 

 

 

Zeynep şişeyi çevirdi, bu kez cevap verecek olan Hülya'ydı. Orhan kendisine sıra gelmesinden daha çok heyecanlanmıştı buna.

 

 

 

"Peki sen," dedi Zeynep soru bulamayıp. "Orhan abi hakkında şu an ne düşünüyorsun?"

 

 

 

Hülya hemen sırıttı cevabına. "Kesinlikle böyle büyük bir bedenin tütülü minik bir etekle nasıl duracağını düşünüyorum."

 

 

 

Orhan şekeri elinden alınmış gibi huysuzlaştı. Öpüşmek, sevişmek, yatak becerileri değil de etek giydiğini mi düşünüyordu, fetişi mi vardı yani?

 

 

 

"Anca hayalini kurarsın bunun zaten."

 

 

 

Zeynep'le Hülya Orhan'ın yüzü düştükçe daha da keyiflendi. Ama sıra Orhan'a da gelecekti.

 

 

 

"Neden böyle düşündün ki?" Zeynep'in sorusuyla Orhan'ın yanlarında olduğu gerçeğini bir an unutmuşlardı.

 

 

 

"Ay her şeyi o kadar erkek erkek ki onu kadınsı bir şeyle görmek istiyorum sürekli, kaslı bacaklarını uçuşan bir etekle düşünsene." Hülya iç çekti hayaline, Orhan'ı öyle görse gülerken ölürdü. "Kesinlikle bir gün benim için bunu yapmalı."

 

 

 

"Ben hala buradayım," diyordu Orhan en soğuk ve huzursuz sesiyle.

 

 

 

Hülya adamın bacaklarına baktı, bir etek hayal eder gibiydi ve Orhan da bunu anlamıştı.

 

 

 

Şişeyi çevirdi, ne tesadüftür ki ucu Hülya da durdu ve Orhan dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi yırtıcı bir hayvan gibi.

 

 

 

"Cesaret, cesaret," diyordu Hülya korkuyla. Orhan'ın ona soracağı herhangi bir soruya cevap verebileceğini sanmıyordu.

 

 

 

Orhan kendisine sinsi bir gülümseme seçip "Gel bakalım buraya," dedi yatağa davet sesiyle. Zeynep birazdan kalkıp gitmek isteyeceğine emin olduğu için eliyle destek aldı hemen.

 

 

 

"Ne?" Hülya çağrıldı ama nereyeydi bilemedi. Kucağına mıydı? Keşke.

 

 

 

"Arkama geç de kulunçları mı aç."

 

 

 

Hülya adam sanki gerçekten kucağına çağırmış gibi hissetti, o sesle herkes öyle sanırdı.

 

 

 

"Masaj mı istiyorsun yani?"

 

 

 

"Ay çok geç olmuş, ben yatayım en iyisi. Siz devam edin," diye kaçtı Zeynep.

 

 

 

Hülya da Orhan da kızı duymamış gibi birbirlerine bakıyordu. Ama bu bakışmayı bozmak için ilk hareket Orhan'dan geldi. Elini kıza uzattı tutsun diye.

 

 

 

Hülya uzatılan eli hiç düşünmeden tuttu ve adam onu kendine çekerken dizlerinin üzerinde ona doğru yürüdü.

 

 

 

Adamın dibine geldiğinde durmuştu. Galiba dün gecenin yarım kalmış işi bu gece tamamlanacaktı.

 

 

 

"Arkama geç." Orhan kızın itaat edip dizleri üstünde karşısına kadar geçmesine gözleri kararak hayran olsa da evinde bir misafir olduğunu unutmamıştı. Hülya dengesizin de ne yapacağını kestiremediği için kızı öpmeyi falan düşünmüyordu kesinlikle.

 

 

 

Hülya, Orhan o sesle al şu bıçağı ve göğsüne sapla dese bile yapardı çünkü ses doğrudan kör noktalarına işliyordu, beyni devre dışıydı. O an sadece emirler vardı ve sorgusuz itaatler.

 

 

 

Hülya, Orhan'ı iradesi sağlam şekilde görüp de kendisini öpmediği için azıcık onunla oynamak istiyordu. Adamın sırtını yasladığı koltuğa geçip Orhan'ın geniş gövdesini bacaklarının arasına aldı. Çocuğun üzerine doğru eğilirken elleri de gövdesinden aşağı akıyordu.

 

 

 

Orhan iradeli falan değildi, kız ona niye böyle dokunuyor anlamıyor ama böyle devam ederse bir sonraki hamlesinde sırtı değil aleti kızın bacaklarında olacaktı.

 

 

 

Hülya, Orhan'ın gövdesini saran haki tişörtün eteklerini parmaklarıyla yukarı kaldırırken dudakları da neredeyse adamın kulaklarına değerken "Şunu çıkaralım da rahat yapalım," diyordu.

 

 

 

Jünior Orhan haykırıyordu, ne yapacağız diyordu, ikimiz mi yapacağız, işteş eylem mi, sevişmek mi?

 

 

 

Hayır jr Orhan, Hülya'nın niyeti seni işin içine katmak değil.

 

 

 

Orhan sırtını koltuktan ayırıp kız üzerindekini rahat çıkarsın diye ona yardım etti. Saniyeler sonra Hülya'nın yumuşak parmaklarını omuzlarını sıkarken ta oradaki hareket jr Orhan cephelerinde yankı uyandırıyordu. Kız adamın omzunu yumuşak yumuşak ovarken jr Orhan tüm hereketleri kendi yılanımsı gövdesinde hissedip kendinden geçiyordu.

 

 

 

Orhan'ın keyiften gözleri kapanınca inleyerek başını geriye attı. Kızın masajında mı bir numara vardı yoksa kızın kendisinde mi bilmiyordu ama gevşemişti hatta biraz yavşaklaşmıştı.

 

 

 

Hülya çıplak bacaklarına değen saçlardan çok o saçların Orhan'a ait olduğunu bildiği için ürperdi ve adamın omuzlarını sıkabileceği kadar sıkarken "Garip garip sesler çıkarma, kız yanlış anlayacak," diye uyarıda bulunuyordu.

 

 

 

Başı geride olduğu için meydana çıkan adem elması titrediğinde bacaklarının arasında keyifle gülen ve gözünü açamayacak kadar kendinden geçen adam yüzünden sırılsıklam olmaya korkuyordu.

 

 

 

"Ah Hülya," diyordu Orhan sarhoş gibi.

 

Hülya hemen elini adamın dudaklarına örtüp yüzüne eğildi.

 

 

 

"Sarhoş musun be! Kız yanlış anlayacak."

 

 

 

Orhan dudağını örten parmakları öpmemek için kendisini zor tuttu.

 

 

 

"Ses çıkarma, açacağım ağzını şimdi."

 

 

 

Gözünü kırpıp tepesinde duran kızı onayladı ama dirayetli kalan tek bir yanı Zeynep'in evin en ücra yerinde yatacağını ve onları duymayacağını bildiği için böyle davrandığını biliyordu.

 

 

 

Kız elini çektikten sonra da adamın yüzünün yakınından hemen çekilmedi ki ses çıkarırsa bir kafa atabilsin o güzel suratına.

 

 

 

"Devam et," diye fısıldadı Orhan sapıtmış sesiyle. Kız fısıltıdan etkilense de ikna olmuştu. Yeniden adamın omuzlarını parmaklarıyla ezerken beyni durmak üzereydi. Adamın kolları Hülya'nın çıplak bacaklarını sıkıyordu kendisine yapıldığı gibi. Orhan'ın omuzları hiçbir masajla yumuşamasa da Hülya'nın tüm bedeni pelteye dönmüştü adamın elleri yüzünden.

 

 

 

Hülya inler gibi sesli bir nefes aldı, Orhan bunu duymadan jr Orhan sesi resmen yalayıp yutmuş ve gittikçe büyüyen gövdesine katmıştı bile.

 

 

 

Kontrol elden giderken Hülya masajı kesti.

 

 

 

"Devam et Hülya," diyordu Orhan yataktalarmış gibi.

 

 

 

Kız adamın ağzını yeniden örtmeye çalıştı ama adam kızın bacaklarının içinde dönüp kızın bacaklarını sıkı sıkı tutuyordu kaçmasın diye.

 

 

 

Hülya ve Orhan göz göze geldiğinde tahmin edileceği üzere kızın yüzü kıpkırmızıydı. İnsanların işkencelere nasıl katlandığını merak etti çünkü adamın arzu dolu bakışları ve bacaklarını saran gücü kesinlikle Hülya'ya işkence ediyordu.

 

 

 

Daha kötüsü olabilir mi dedi ve oldu. Orhan'ın dudakları bacaklarının içindeki yumuşacık yüzeye değmeye başladı, adamın yeni çıkan sivri sakalları tenine battıkça Hülya acı değil haz duyuyordu. Buna haz yoluyla işkence dedi kız, aklı başından gitmişti eğer bir ajan olsaydı ve Orhan da düşman orduların safından olsaydı bu yöntemle kızın ağzından her lafı alırdı.

 

 

 

Orhan dudaklarının değdiği yerin her seferinde daha da ısındığını fark ettiği için kendine koştuğu tek bir öpücük şartını çoktan çiğnemişti. Kız ellerinin, bakışlarının ve dudaklarının altında zevkle titriyorken Orhan nasıl dursundu?

 

 

 

Dudaklar kızın bacaklarını tırmanıyordu, Hülya da buna bir dur demek yerine parmaklarını adamın saçlarının arasına geçirip onu desteklemişti.

 

 

 

Ne olacaksa olsun diyordu ikisi de, iki dudak birbirine değdi diye ölecek değillerdi ya, ucunda evlilik mi vardı sanki?

 

 

 

Orhan kızın bacaklarını çekip kızın kalçasını da koltukta kaydırıp kendine yaklaştırmıştı. Kızın en mahrem ve dokunulmaz yeri ile Orhan'ın dudakları arasında birkaç kumaş ve bir-iki santim mesafe dışında hiçbir şey yoktu şimdi. Orhan kızın yukarı sıyrılıp kalçasının altında sıkışan şortu yüzünden görünür kılınan şişkinliğine dokundu.

 

 

 

Hülya şortunun üzerinden ıslaklığı hissedilecek diye korktuğu ve parmaklar ayak basılmamış topraklarında gezdiği için titredi.

 

 

 

Tamam ucunda ne evlilik ne ölüm vardı ama işlerin şarampolden yuvalanmadan önce frenlenmesi gerekiyordu.

 

 

 

Orhan'ı itti çünkü devam etmek istemedi, jr Orhan buna kahrolsa da kaçmak isteyen kıza karşı koymadı çünkü devamı gelirse bir şeylerin değişeceğinin o da farkındaydı. Ama bu iyi yönlü mü kötü yönlü mü olurdu bilemiyor, bilemedikçe de korkuyordu Orhan.

 

 

 

Orhan öyle mal gibi dikilip kızı daha fazla utandırdığı için az önce döndürüp durdukları sodayı yerden aldı, dişiyle açtı ve büyük bir yudum aldıktan sonra kıza uzattı.

 

 

 

Hülya gitmek istiyordu ama titreyen dizleri bize güvenme kanka dediği için mecburen sırtını doğrultup beklemek zorundaydı. Orhan'ın uzattığı şişeyi aldı, hava yüzünden sidik gibi olsa da boğazından bir sıvı geçmesi yine de iyiydi.

 

 

 

"Hayatını kurtardığım için senden bir şey isteyecektim," dedi Orhan hem bir karar vermiş ve uygulamaya dökmeyi amaçlıyordu hem de ikinci kez Hülya ile aralarında geçenleri yok saymaya ve kızı kendisinden kaçırmamaya çalışıyordu.

 

 

 

Hülya adama bir tepki veremedi, beklemek de tepkiydi şu an.

 

 

 

"Bir geceliğine sevgilim olacaksın. Sahte ama gören herkesin gerçek olduğumuzu sanacağı bir çift olacağız."

 

 

 

 

Loading...
0%