@almelia
|
Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, ne kadar direnirsem direneyim annem evin odalarından birinde muhtemelen yıkılmış bir haldeyken öylece duramıyordum. Kılıç, Maya'yı evden çıkarıp bilmediğim bir yere götürürken ben odama kapanmıştım çünkü ne olursa olsun hata bendeymiş gibi hissediyordum.
Kendimi durduramadan çıktım odadan, koşarak mutfağa ilerlerken annemi bulmayı değil yerini bilen birilerini bulmayı umuyordum.
Hızla içeri girdiğimde iki kadını başları ellerinin arasına umutsuzca düşmüş, masada oturur halde bulmuştum.
"Sen," dedi kadınlardan biri ancak devamı gelmedi. Mahzun duruşları içimi titrettiği için yanlarına gittim. Kadın elimi yumuşakça kavradığında "Kılıç bizi uyarmıştı ama böyle bir şeyi bizden birinin yapabileceğine hiç inanmamıştık," dedi hüzün ve öfkeyle. Eğilip kollarımı gövdesine sardım rahatlaması için. Şakağını göğsüme yasladı memnuniyetle. Onları teselli edecek sözcüklerim yoktu fakat bir şeyler yapmadan duramazdım.
"Her zaman uçarıydı ama yaşına bağlar, onu hoş görürdük. Böyle bir kötülüğü akıl edebileceğini düşünemezdik."
Masanın diğer ucundaki kadın konuşurken gözleri dalgındı. Elimi uzatıp parmaklarını yakaladım, soğuk tenini ısıtmak için okşarken annemin ne halde olduğunu düşünmek bile göğsüme ağır geliyordu.
"Kılıç gelmeden önce de garipti, senin hakkında konuşup dururdu ama o geldi ve kıskançlık onu o anda ele geçirdi. Biz kendine bir zarar vermesinden korkuyorduk, sana bir şey yapmaya cesaret edebileceği aklımın ucundan geçmedi, bir kez bile."
"Sizin bir suçunuz yok." Diyebildiğim yalnız buydu ve onları tutan ellerimi üzerlerinde tutmaya devam etmek dışında başka yapabileceğim bir şey de yoktu. Dakikalar sonra enerjileri başlarını kaldıracak, başka bir şey düşünecek seviyeye geldiğinde annemin yerini öğrendim.
İkinci kattaki üçüncü odanın kapısını tıklatırken kaslarım iç içe geçmiş gibi gergindim.
Kapı açıldı, bir kadın kızarmış bir yüzle bana az evvelkiler gibi mahcubiyetle baktı ve önümden çekildiğinde annemin iki kadın tatafından sarıldığını gördüm. Ağlıyordu, sesi çıkmıyor, iç çekişleri onu sarsıyordu.
Oturdukları yatağa ilerleyip annemin önünde diz çöktüm, annem dizine dokunana kadar başını arkadaşının göğsünden çekmemiş, beni görmemişti, gördüğünde ise "Kızım," diye fısıldarken kederle boğulur gibiydi.
"Özür dilerim, gerçekten böyle olmasını istemezdim."
Maya'nın bana ne yaptığı umurumda bile değildi ama annemin bir dalını kırmış gibi hissettiğim için üzgündüm.
"Nasıl af dilersin Karnelyan, seni öldürecekti!"
Kelimeler doğru şekilde sıralanmadığı için konuşamıyordum. Başımı eğmiştim çaresizce. Annemi teselli etmem gerekiyordu fakat ben öyle yetersizdim ki o beni teselli edecek gibiydi. Kapının örtüldüğünü duyduğumda başımı kaldırdım. Annem başını kaldırıp saçlarımı okşarken diğer üç kadın sessizce çıkıp gitmişti.
"Kılıç'a ilgi duyduğunu biliyordum. Ama aramızda en küçük oydu, köksüz bir çocuktu..."
Öfke ve keder karışıp annemin ak yüzünü grileştirmişti. Başını iki yana salladı zihnindeki dumanı kovar gibi.
"Çocukça bir aşk olduğunu düşünüyordum. Adam onu her zaman nazikçe geri çeviriyordu ve bir gün kız bunu anlar sanıyordum. Bilmiyorum Karnelyan... Daha birkaç yıl önce küçücük bir çocuktu, haşarıydı, haylazdı ama birini öldürmeyi düşünecek biri değildi."
"İstersen Kılıç'la konuşurum. Maya'nın geri dönmesi için onu ikna edebilirim."
Annemin kaşları çatıldığında bir hata yapmış gibi ürperdim.
"Neden geri gelmesini isteyeyim? Yıllar sonra kavuştuğum kızımı öldürmesi için mi? Ben onu savunmaya çalışmıyorum sadece seni koruyamadığım için pişmanım. Ondan beklemiyordum fakat keşke daha akıllı olabilseydim."
Sessiz kalmaya devam ettiğimde elleri yüzümü kavradı, ne kadar değişirse değişsin kuru ve sıcak avuçları her zamanki gibiydi. Gözlerim kapandı çünkü bu hissin gerçek olduğunu bilmek gözümü kapatacak kadar güven verdi bana.
"Neden bana ulaşmaya çalışmadın?"
Soru bir çırpıda çıktı dudaklarımdan, mantığım değil kalbim ele almıştı kontrolü.
"Binlerce kez denedim."
Ve bu kederli itiraf gözlerimi açtı, her anlamda.
"Sana senelerdir yüzlerce mektup yazmışımdır, babanın çıkacağını bilsem bile saray telefonunu binlerce kez aradım fakat mektuplarımın biri bile sana ulaşmadı çünkü baban istemiyordu."
Babam nasıl hayatımın her anında, yanımda değilken bile önüme taş koymayı bu kadar iyi becerebiliyordu?
"Önceleri bana kızgın olduğunu düşündüm. Bana yanıt vermediğin için kahrolsam da en azından samimi olduğumu öğrenmen için sana yazmaya devam ettim fakat pek çok şey anlattığım, cevap vereceğin kadar çok şeyden bahsettiğim mektuplara bile yanıt gelmediğinde babanın buna engel olduğunu anlayabilmiştim."
Af diler gibiydi ve ben asla ondan bir özür istemiyordum. Gittiği için bir kez bile kızdığımı hatırlamıyorum.
"Kılıç'ın bana yardım edeceğini biliyordum ama seninle ilgili talepleri artarsa babanın senin hayatını cehenneme çevireceğini de biliyordum. Sana ulaşmaya çalışırsam seni daha da gizlerdi ve sonunda yalnızca Kılıç'tan öğrenebilir oldum nasıl olduğunu."
"Nasıl öğreniyordun?"
Kılıç'ın rastgele bir yabancı gibi bana mektuplar yazdığını biliyorsa kalbimin gerçekten kırılacağını biliyordum. Sanki annemle el ele vermiş bir düşmana sahipmiş gibi hissedecektim.
"Sık sık Seryum'a gidiyordu pek çok sebepten fakat her birinde seni öyle ya da böyle görür, bana nasıl göründüğünü anlatırdı."
İhanete uğramışlık hissinden sıyrıldığımda aylardır merak ettiğim soruyu sorma fırsatıyla ürperdim. "Babam seni zorladı mı?" diye sordum ürkekçe ancak çok açık uçlu bir soruydu bu. Annemin bir şekilde beni anlamasını umuyordum.
"Onunla tanıştığımda evli bir kadındım." Utanarak yüzüme baktı, yüzü buruşmuş ve dudakları beyazlamıştı. "Bir kısmını biliyorum," diye fısıldadım onu cesaretlendirmek için.
"Nedense onun bana yönelik bir ilgisi olduğunu görüyordum, bu hoşuma gidiyordu inkar edemem fakat onu cesaretlendirmiyordum da."
Gözleri bir noktaya daldı, anlatacağı anıyı önce daldığı yerde izliyormuşçasına şekil alıyordu ifadeleri.
"Baskının olduğu gece sarayda misafirdik. Baban yatak odamıza girip eşime teslim olmasını söylediğinde o korkak herif silahın önüne beni siper ederek kaçabileceğini düşünmüştü. Kamer Mahver'den daha iyi değildi fakat ona hiç ihanet etmedim ve korkak bir adam olarak ölmüş olmasına hala içerliyorum. Baban onu öldürdüğünde, bana sevgi dolu bir ömür vaat ettiğinde çok zayıftım, aptal bir genç kızdım, kanmıştım. Gerçek bir aşk bulmuş gibi umutluydum. Fakat... " Kendinden utandığını görmek kalbimi sızlattı. Yaşadıklarını geri almayı öyle çok isterdim ki bu benim doğmamamla sonuçlansa bile fırsatı değerlendirirdim.
"Önceleri bir nikahın çok gerekli olmadığını düşünüyorduk, devamlı erteliyorduk ancak daha sonra babanın bir aşık değil hastalık derecesinde bir tutku sahibi olduğunu öğrendim. Bana güvenemiyordu, onunla beraber olmam için dil dökmemiş gibi eşim öldükten hemen sonra onun kollarına koşmuş sadakatsiz bir kadın olduğumu yüzüme vurup duruyordu."
Kızarmış gözlerinden bembeyaz kesilmiş yanaklara ardı arkası kesilmeyen yaşlar akıyordu. Titrek bir nefes onu duraksattı.
"Benimle evlenecek kadar bana güvenmediğini söylüyordu. Onu hemen terk etmeliydim ama korkaktım, yardım isteyecek kimsem yoktu ve-" Gözlerini gözlerimden hızla kaçırıp yüksek sesle yutkundu, devam etmek için zorlanıyordu. "Hamile olduğumu öğrenmiştim. Onun çocuğunu doğurursam davranışlarının değişeceğini ümit ediyordum. Ama daha kötü oldu Karnelyan. Daha farklı, daha ağır suçlamalarla ikimizin de hayatını mahvediyordu. Senin bir başkasından olabileceğini bile iddia ediyordu fakat saraydan çıkmama bile izin vermiyordu."
Parmakları bilinçsizce yanaklarımda bir ileri bir geri gidiyordu ve dağılmışken bile beni bırakmayı reddediyordu. Elleri ile birlikte yükselip kollarımı gövdesine sardım sıkıca. Başı göğsüme öyle güvenle kondu ki sıcaklığı her yerimi sardı sanki bana sarılan oymuş gibi. Sarsılan omuzlarını okşadım, sırtında belirginleşen kemiklerin üzerini turladı parmaklarım, zayıf gövdesi kollarımdayken ben güçlü olmak zorundaydım.
"Daha fazla dayanmalıydım fakat yapamadım, beni bir gece vakti gemiye bindirip yanıma onlarca adam dikip kapı dışarı ettiğinde seni görmeme bile izin vermedi. Yemin ederim Karnelyan geri dönmeye çalıştım ve sana ulaşana kadar denemeye devam da ederdim ama senin hayatının alacağı halden korkuyordum. Aslında seni terk ettiğimi düşünüp benden nefret etmeni tercih ettiğim zamanlar da oldu çünkü gerçekleri bilip bana gelemeyecek, daha da acı çekecektin."
Göğsünden kopan tüm hıçkırıklar benimkini sıkıştırıyordu. Annem yeniden benimleydi, bana her şeyi kendi anlatıyordu. Kılıç'tan öğrendiklerimi de suçlu ve kahrolmuş halde anlatıyor, kendini durduramıyordu ve ben de bunu yaparsam içinde kalanlarla yaşamak zorunda olacağı için hiç sesimi çıkarmıyordum.
"Özür dilerim anneciğim. Daha iyi bir geçmişi, daha iyi bir geleceği hak ediyordun fakat sana bunu veremedik."
Aslında daha iyisi umurumda bile değildi, annemin benim için bunu istemesi bile benim için en iyisiydi.
🕑 Kılıç'ın eve döndüğünü biliyordum fakat Güneş batmış, ortalık durulmuş ve o hala odama gelmemişti. Aslında gelmesini gerektiren bir durum yoktu fakat annemle yaptığımız ağır konuşmanın ardından Kılıç'ın heybemi hafifleten güçlü varlığını arzulamamak imkansızdı. Yüzsüzce olsa da tıklattığım kapının ardından ses gelmediği için kapıyı açıp dikkatle içeri süzüldüm. İçerisi sessizdi, odanın ortasındaki koltuk boştu, Kılıç etrafta görünmüyordu. Bana kızmayacağını umut ederek yatak odasına ilerledim ve yine çıplak yakalamamak için emin olmaya çalıştım.
"Uyuyor musun?"
Cevap gelmedi.
"Üzerinde her hangi bir kıyafet var mı? İçeri gireceğim. Sakın beni tuzağa düşürmeye çalışma!"
Kulbu kavradım fakat kapıyı açmaya cesaret edemedim.
"Sana kendi isteğimle geliyorum ve sen bana yanıt bile vermiyor musun gerçekten?"
"Karnelyam." Ses hemen arkamdan gelmiş, beni yerimden sıçratmıştı. Kapı ile onun arasında kalana kadar yaklaşıp karşımda durdu Kılıç. "Seni odamda görmek beni çıldırtıyor."
Geniş gövdesinin çevresinden eğilip nereden çıktığını aradım. Çalışma odasının kapısı dışında tüm kapılar kapalı olduğu için yanlış kapıyı zorladığımı fark ettim o an.
Kılıç dağılmış bakır saçları, düğmelerinin pek azı ilikli olan kırışmış gömleği ile yorgun fakat iç gıdıklayıcı görünüyordu. Üzerimden eğilip avcu ile arkamdaki kapıya yaslandığında açık göğsünden burnuma yorgun ancak keskin, erkeksi kokusu dolmuştu.
"Kendi isteğinle geldiğine göre benimle ne yapmayı planlıyorsun?"
Onun bu flört havasına bir fırtına estirmeyi düşünüyordum aslında.
"Maya'yı nereye götürdün?"
Başımın yanından kapıya yaslanan eli geri çekildi sorumla.
"Bir daha bu eve yaklaşamayacağı bir yere."
"Kızın kimsesi olmadığını öğrendim Kılıç. Belki de buradakilerden uzak kalmayacağı bir yere yerleştirmeliydin."
Kendimi onun kadar kimsesiz hissettiğim zamanlarda ev diyebildiğim bir yerden kapı dışarı edilmek benim için felaket olurdu. Ve henüz taze bir hata yapmış, Kılıç tarafından affedilmişken daha hassas ve suçlu hissediyordum Maya konusunda.
"Sana yaklaşabileceği hiçbir yerde olmayacak. Bir suç işlediyse cezasına da katlanmak zorunda." Arkasını dönüp çalışma odasına geri dönerken belki de tartışmayı kesmeyi umuyordu ancak tartışma tam da şimdi başlamıştı asıl.
"Ben de bir hata yaptım ve sen beni göndermek yerine evine, odana alıyorsun. O kızın tek suçu ona saplanıp kalacağın kadar bahtsız olmaması mı?"
Bir bıçak tarafından tek seferde kesilmişçesine dondu adımları. Tehditkar bir yavaşlıkla bana dönerken nabzım hızlandı.
"Seni öldürmeye çalıştı."
Bir aptala bildirir gibi yavaşça, tane tane söylenen sözler bende hiç de tesirli olmadı.
"Ve ben de seni ve ülkemi mahvedecek kadar büyük bir hata yaptım. Benden nefret etmekte haklı."
Hava çoktan kararmıştı fakat Kılıç'ın öfkesinin koyuluğu dünyayı bir ton daha koyu bir hale getirdi.
"Aynı şey değil."
Yeniden dönüp gittiğinde girdiği çalışma odasının kapısını kapatmamıştı. Bu beni kapı dışarı etmediğinin bir göstergesiydi ve onun sabrını sınamak için beni teşvik eden de buydu.
Masasına doğru sert adımlarla ilerliyordu ben kapıdan içeri girdiğimde.
"Farklı olan ne? O da yaşadığı yeri korumak istediği için talihsiz bir karar vermek zorunda kaldı, o da bunun yüzünden senin karşında göz yaşlarına boğuldu ve o da ne kadar pişman olursa olsun aynı şeyi yeniden yapabileceğini biliyor çünkü doğrunun bu olduğuna inanacak kadar çaresiz. Aramızdaki tek fark o kızın odana girmeye bile izni yokken benim burada olmam için can atıyor olan sensin."
"Aranızdaki tek fark Nimfea," diye başladı yanağının içindeki kas nabız gibi atarken. "Sen bana zarar vermeye çalıştın ama o sana. Bana karşı işlenen suçu cezasız bırakabilirim ama sana karşı olanı asla."
Kahretsin ki öfkemle onu tam şu an ve şu odada boğmak istiyordum, ciğerleri söndüğü an da kendi nefesimle onu hayata döndürmek. Bu kadar hasta olması berbattı ve onu dünyadan saklayıp tüm dertlerinden arınmasını sağlamak istememe yol açıyordu.
"Suçu bana karşı işlediyse bırak cezasını ben vereyim. Onu eve geri alalım demiyorum ama zaten yalnız bir insanı yapayalnız bırakmak acımasızca," diye yakındım ve hiçbir karşılık alamadığımda "Sana karşı duyguları varmış, belli ki onu yanlışa iten buydu" diye ekledim çaresizce.
Masasının başında durdu ama bana dönmedi.
"Kılıç eğer kocamı öldürme fırsatı bulsaydın bunu es geçmeyeceğini ikimiz de biliyoruz."
Korkutucu omuzları tehdit saçarak önümden çekildi, yüzünü döndüğünde adamın ifadesi dizlerimi titretecek kadar korkutucuydu. Zayıf sesime karşı onun kısık sesi daha da korkutucu bir gölgeyle doldu odaya. "O adamdan şöyle bahsetmeyi kes."
Sessiz kaldım çünkü konunun başka yere sapmasını istemedim.
"Ve o adamı öldürme fırsatı bulamasam bile o fırsatı yaratıp onu yine de öldüreceğim. İkisi aynı şey değil."
"Kocamı öldürmeyeceksin çünkü buna hakkın yok."
Beni bu kadar çabuk öfkelendirebilmesinden nefret ediyordum, öfkeli bir çocuk gibi ayağımı yere vura vura konuşmama neden olmasından da.
"Karnelyam o kelimeyi bir kere daha kullanma. Bu konuda beni sınamak istemezsin."
En azından benim kadar öfkelenmiş olmasıyla bir nebze cesaret buldum. Avına yaklaşan ölümcül bir yırtıcı gibi yavaş adımlarla üstüme gelmesi de çenemi kapalı tutmamı sağlayamadı.
"Sare'deki aşıklarını ortadan kaldıracak olsam bu hoşuna gider mi? Ben de kocamın olduğu yerde kalmasını tercih ediyorum, ne var bunda?"
Turuncu ışıkla aydınlanan odada bir cızırtı duyuldu, etraf göz kırpma süresince kararıp yeniden aydınlandığında odadaki hava sanki Kılıç'ın öfkesi ile titriyordu.
"Aşıklarım yok, olsa da canları cehenneme. İstediğin kadar kaç Karnelyam sen benimsin, ne kadar çabuk idrak edersen aynı şekilde benim de sana ait olduğumu o kadar erken görürsün."
Aptaldı. Tıpkı bir aptal gibi konuşuyordu. Otuz altı yaşına kadar bana aitmiş gibi davranıp, azizce bir yaşam sürdüğüne mi inanacaktım yani?
"Kabul etsen de etmesen de ait olduğum kişi sen değilsin. Ben evliyim ve genç yaşta dul kalmaya hiç niyetim yok."
Cümle başladığında odanın ortasında olan adam cümlem biter bitmez kapının önündeki beni yakalamış, dudaklarını can yakacak sertlikte benimkine bastırmıştı. Maalesef ki beni susturmaya yeten şey onun öfke ile yanan arzusu oldu. Dili zorlanmadan dudaklarımı araladı, dilime dolandı ve beni sıkıca tutmasına rağmen düşecek gibi yalpalayıp kollarına asıldığımda düşmeye meyletmem onun suçu değilmiş gibi beni ayakta tuttu adam. Beni arkamdaki duvara yasladığında elleri belime mühürlenmiş gibi sımsıkı tutuyordu beni. Dudaklarını geri çekti ve nefes almak için bulduğum boşluğa atıldım.
"Bu bir ceza mıydı?"
Göğsüm öyle yükseliyordu ki Kılıç'ınkine çarpıyor, her çarptığında meme uçlarımı ona bastırmama yol açıyordu.
"Son uyarındı, devam edersen sana saçma düşüncelerini unutturacak sert bir ceza vereceğimin teminatı."
"Unutsam bile gerçek değişmeyecek Kılıç," dedim sakince ve fısıltıya dönüşen sesimle "bir başkasının kadınıyım," diye ekledim onu delirteceğimi bile bile. Beni parçalara ayırıp her parçamı zerre kalmayacak şekilde yiyip bitirmek ister gibi bakan gözlerini yalnız bir saniye görebildim. Kılıç bir kere daha düşünmeden enseme yerleştirdiği eliyle başımı yana eğip dişlerini boynuma geçirdiğinde ürperen tüylerim bile zevk ve acı arasında donup kalmıştı.
Adamın dili ve dudakları dişlerinin açtığı yaraya merhem olmak için işe koyulsa da birkaç santim aşağı sürdüğü dudaklarını açıp dişlerini yeniden tenime geçirdi.
Onu itemiyordum çünkü verdiği zevke muhtaçtım, fakat durdurmak için tüm gücümle ona asılmıştım çünkü acı veriyor, gözlerimin yaşarmasına neden oluyordu.
"Evli bir kadını baştan çıkaracak kadar ahlaksız bir adamsın değil mi?"
Hayvani bir gürleme arkamdaki duvarı titretti, üzerimdeki kazağı çekip çıkardığını anladığımda üstümde yalnızca iç çamaşırımla duruyordum. Taşan göğüslerimin üzerine sert öpücükler bırakmaya başladığında kemikler bacaklarımdan çekilmişti de et yığınına dönüşmüştü sanki. Belimi tümüyle sardı bir koluyla, dudakları beni hem içine çekiyor hem de sırtımı arkamdaki duvara itiyordu.
"Belki de kocam bana dokunduğun için seni öldürür." Kahretsin ki onu neden kışkırttığımı bilmiyordum. Artık tek bir tehdit bile yoktu, tek eli pantolonumun düğmelerini açıp boşluktan bacaklarımın arasına daldığında sızlamamı ve inlememi sağlayacak kadar sert okşamalarla cezamı kesiyordu.
Çamaşırımı kenara itip parmaklarıyla ıslaklığımı bacaklarımın arasına yayarken öteki eli sütyenimi acı bir feryat koparacağı şekilde yırtarak çekip fırlatmıştı. Dili meme ucuma kapandığı an dudaklarımı sertçe ısırmak zorunda kaldım, bu günah dolu hissin bu kadar yoğun ve zevk dolu olması kanımı kulaklarımda uğuldatıyordu. Parmakları ve ağzıyla yaptığı şeyler tek bir insana fazla gelecek kadar dolup taşan bir zevk yığıyordu içime. Onu kendime çekip öpmek istiyordum, daha yakına gelsin istiyordum; onun nerede başladığını, benim nerede bittiğimi unutmak istiyordum.
Elini bacaklarımın arasından çekti, nefesim kesilmiş bir halde onu çılgınca geri isterken beni havaya kaldırdığında bir saniye bile beklemeden gövdesine dolandım.
"Sonunda seni cezalandırabileceğim. Bunu ne kadar istediğini çeneni kapalı tutmayarak bana gösterdin Nimfea."
Dudaklarını dudaklarıma kapattı ben konuşamadan çünkü anı bozacak bir laf edeceğime emindi.
Güçlü adımları bizi taşırken dudakları dudaklarımdan kaydı, çıplak omuzlarıma rastgele öpücükler sıralarken yırtıcı bir nefes döküldü saçlarıma. Tüm ışıkları yanan koca süit karanlığa gömülmüştü bana yaşattığı zevkle.
"Zevk için kadınları cezalandıran acımasız bir adam olduğunu biliyordum." Cümlem bitmeden dişleri kulak mememi ezdi. "Aşıklarının ne kadar fazla olduğuna bakarsak bu biraz garip."
Neden kıskanç bir eş gibi davrandığımı bilmiyordum. Belki de ona aşık bir kadın tatafından zehirlenmenin eşiğinden döndüğüm içindi. Kahretsin bilmiyordum!
"Aşıklarımı sikeyim Nimfea. Kendini başkaları ile kıyaslamaya kalkma."
Beni yatağa fırlattığında yumuşak yatağa gömülmeden önce sıçramıştım. Kılıç'ın delici bakışları kıpırdayan memelerime kilitlenmişti fakat ona karşı müthiş bir öfke duyduğum için canını yakmak, onu mahrum etmek istiyordum.
"Ben evliyim unuttun mu? Neden senin için kendimi kıyaslayayım?"
Bakışları hızla karardı ve yüzüme arzunun bile alt edemediği bir öfkeyle bakarken ayak bileğimi yakalayıp ben ondan kurtulamadan kıçımı yatağın ucuna kadar çekti. Bana savaşacak alan bırakmadan bacaklarımın arasına yerleşmişti.
"Belki de kıskandığın için kıyaslıyorsundur."
Onu üzerimden itmeye çalıştım, o da vereceği zevk de cehenneme gidebilirdi. Kasıkları ile üzerime abanıp beni yatağa mıhladı kaçmamam için. Yukarı kaçmaya çalıştığımda kollarımın altından giren kolları omuzlarıma konup beni yerime sabitlemeye girişmişti, gömleğinin ince kumaşı ile göğsü göğsüme yapışıktı ve ikimizin solukları da meme uçlarımın acı içinde sızlamasına yol açıyordu. Çırpınmaya, kurtulmak için tüm girişimlerimle altında kıvranmaya devam ettim.
"Kocam bir başka kadının üzerine abanmış olsa kesinlikle kıskanırdım."
Dilim onu benden uzaklaştırmak yerine dudaklarımı da esir almasına yol açmıştı. Yumuşak dudaklarında, sıcak ağzında ve cehenneme gideceğimi garantileyen baharatlı erkeksi tadında erimem, çırpınmayı kesip kollarımı omuzlarına sarmam için birkaç saniye geçmişti yalnızca.
"O sikik herifin yüzünü bile hatırlamıyorsun."
Geri çekilip gömleğini üzerinden sıyırdı, gömlek odanın ücra köşesine yığılmadan Kılıç üzerime yeniden abanmıştı bile. Gövdesini izlemeye vaktim olmamıştı fakat yine de teni hiçbir engel olmadan benimkine değdiği an gözlerimi kırparak kapatmaktan kendimi geri alamadım. Yalnızca üst gövdesinin çıplaklığını hissetmek bile diş etlerimi sızlatacak kadar zevk pompalamaya yetiyordu damarlarıma. Hiç utanmadan yataktan aldığım destekle bacaklarımın arasındaki ereksiyona itiyordum kendimi. Ona yaptığım şeyi hissetmek bile yetiyor olmalıydı fakat daha fazlasını, çok daha fazlasını isteyen bedenim titriyordu.
"Bana yapmak üzere olduğun şeyi yapması gereken kişi yine de o."
Meme ucumun çevresinde dönen dili bir fiskeyle beni kıvrandırdı, Kılıç'ın koca gövdesi kollarım ve bacaklarım arasında kaskatı kesilmişti. Beni cesaretlendirmemek için kendini susmaya zorladığını biliyordum. Kaba elleri altımdaki pantolonu çekip çıkardı ve kumaşın kulak tırmalayan yırtılma sesi bana öfkeli bir cevaptı. Hoyrat, aç bir kurt gibi bedenimi öpen yalayan Kılıç uzun parmaklarını hiçbir uyarı olmadan bacaklarımın arasından kaydırıp içime itti. Elimi hızla dudaklarımın üzerine attım çünkü kendini kaybetmiş adamın yırtıcı tavırları, içimi okşayan nasırlı elleri bana çığlık attıracaktı.
Tüm vücudum daha fazlası için aç gözlü bir yaratık gibi kıvranıyordu. Dişlerini yumuşakça çeneme geçirdikten sonra dili ile dudaklarıma ulaşıp dudaklarımı sertçe emdi ve dudaklarını dudaklarımdan çekmeden "Çeneni kapalı tut bebeğim, işleri kendin için zorlaştıracaksın," uyarısında bulundu. Kabul etmedim fakat karşı da gelmeyerek siyah alevlerin gürüldediği gözlerine baktım. Zevk alması gerekirken başından beri kaşları öyle çatıktı ki aralarında derinleşen çizgiler şimdiden sonsuz bir iz bırakmıştı.
Doğruldu, pantolon ve çamaşırından tek bir hamleyle kurtulduğundan kalın uzunluğuna donmuş bir halde baktım. Tehlikeli bir yaratıktan hamle bekler gibi ağır hareketlerle dirseklerim üzerinde doğrulurken bakışlarımı adamın cüssesine uygun iri aletinden ayıramıyordum. Bu kadar büyük olduğunu tahmin ediyordum fakat kendimin böyle boğazı tükürük dolacak şekilde ağzı sulanan edepsiz bir kadın olarak tahmin etmemiştim. Uzun ve kalın parmakları aynı şekilde tanımlanacak penisini kavradı, sertçe fakat yavaşça ovarken şişkin tepesinde biriken sıvı parlıyordu.
"Tatlı Karnelyamın sesini kesmek için onu pantolonumun içinden çıkarmak bile yeterli oldu," diye alay etti karanlık sesiyle. "Fakat cezadan döneceğin noktayı çoktan geçtik."
Kendine dokunuyor oluşunu izlemek salgılanan tükürükleri bir anda kurutmuştu. Eğer konuşabilecek durumda olsam onu kendini beğenmiş laflarına pişman ederdim fakat ağzımı bile açamıyordum. Nefes nefeseydim, boğazım kupkuruydu, yutkunup kendime gelmeye çalışırken yüzü şehvetle kaskatı kesilmiş, zevk içinde bir anın heykeli gibi donup kalmış adamın gözlerine baktım. Ve göz göze geldiğimiz an beni parçalarıma ayırıp lime lime edeceğinin vaadiyle nehir yeşili gözler karaya boyanmıştı. Her yanıma değerlendirici bakışlar attı, bakışlarının siyah elleri tenimde değdiği her yerde iz bırakıyordu sanki. Bu kadar dikkatin rahatsız hissettirmesi gerekirken içimi arzulanmanın adrenalini ile dolduruyordu onun karanlık bakışları. Önce zayıf avını yaralayıp toprağa yığılmasına neden olmuş gibi özgüvenle, yavaşlıkla üzerime çıkarken gözlerini yeniden gözlerime çıkarmıştı ve öyle yoğundu ki gözlerimi sabitçe yerinde tutuyor, kaçırmama engel oluyordu. Maalesef av bendim. Kendimi yatakta yukarı itsem de elleri iki kalın sütun gibi yanlarıma dikildi ve Kaçmak istemesem de kaçmam gerekiyormuş gibi hissettiren avcı enerjisinin pençesi ile beni yatağa sabitledi.
Sonunda ağzımı açabildiğimde sert aleti kaygan girişimde zonklar halde kendini dizginlemeye çalışıyordu. "Kocam," diye başlayabildim sadece sonra ikiye ayrıldığım için çığlıklara dönüştü sesim. İçime öyle sert girdi ki, dolup taşmış ve içime saplandığını sanmıştım. Bundan keyif almak beni en az Kılıç kadar hasta bir insan yapıyordu, biliyordum. Hiç hareket etmedi, büyüklüğüne alışmamı beklerken hırıldayan soluklarla kendini tutuyordu.
"Kime ait olduğunu anladın mı?"
Ezip geçen gözleri arzu ve sahiplenme ile kısılmış, bakışlarını bıçak gibi keskin kılmıştı. Başımı iki yana salladım ve çekildiğini bile anlayamadan yeniden saplandı içime acımasızca.
"Sana ait değilim," desem de hareket etmesi için altında kıvranıyor, kendimi ona itiyordum.
"Bunun doğru olmadığını biliyorsun."
Sesi zehir gibiydi, elini ikimizin arasına sokup mememi avuçladığında hareketi ile içime birkaç santim daha gömüldü ve hareketi karşılamak için sırtımı gerip alt gövdemi havaya kaldırdım. Kılıç içimden çıkmadan geri çekildi, dili memelerimin arasındaki derin vadide bir su gibi aktı. Ve yoldan saptığında bir taş kadar sert meme ucumu yakalayıp ağzının içine çekti.
"Kılıç!"
İnler, sızlanır ve yalvarır gibi çıkan ses aslında bir uyarıydı.
Edepsiz ağzı meme ucuma gözlerimi geri döndüren şeyler yaparken tehditkar gözleri gözlerime meydan okumak için kirpiklerini aşıp bana dikildi.
Saçlarını kavrayıp onu hareket ettirmek istediğim an eli bileğimi yatağa mıhladı. Ona dokunmama bile izin vermiyor fakat beni dilediğince tüketiyordu gaddar herif.
"Artık kime ait olduğunu söylemelisin." Sesi göğsümün hemen üzerinden titreyerek içime doldu, o ağzı bu kadar arsızca kullanmayı nasıl becerdiğini anlayamıyordum.
"Kocama," dedim zorlukla. Sonunda içimde sertçe gidip gelmesine neden olduğumda bacaklarımı beline sardım, topuklarım kalçasındaki devinimle bir alçalıp bir yükselirken gözlerimi daha fazla açık tutamıyordum. Alev alev yanıyordum, içime öyle sert giriyordu ki hayalarının etime çarparken çıkardığı ses odada ahlaksızca yankılanıyordu.
"Gözlerini aç," diye tısladı bir solukla. Zorlukla olsa da onları açıp onun arzuyla boğulan gözlerine bakmayı başardım. Tüm kasları üzerimde hareket ederken delice ilkel görünüyor ve beni iyice kıvrandırıyordu. Nazik kral beni acımasızca yatağa mıhlarken adamın yoğunluğu kasıklarıma gömülü fayları harekete geçirdi. Patlamak üzereydim, kaslarım rahatlamak için feryat ediyordu, kasıklarımdaki sızı o içimde vahşi, hükmedici ve sahiplenici şekilde hareket ederken yükseliyor, dayanılmaz bir hal alıyordu.
"Sana dokunmasına izin bile vermezdin."
Sesindeki vahşet kanımı kaynattı.
"Sana izin verdiğim gibi ona da verirdim."
Sona ulaşmak için ona ihtiyacım olsa bile onun yanlış düşüncelere kapılmasına yol açmaktansa yalanlar söylemeyi tercih ederdim.
Eli klitorisime indi, zevk ve acı dolu parmak uçları hassas organımı eziyor, ovuyor, parçalara ayrılmam için bir kilidi oynatıyordu.
"Sana dokunsaydı onu parçalara ayırırdım." Korkunç, tehlikeli bir yaratıktı o an. Hareketlerinin ritmi düzensizleşmiş, hayvani bir hal almıştı.
"Belki de karısını başka bir adamı içine alırken izlemeyi sevenlerdendir, dokunmasına gerek yok."
Bir çizgiyi aşmışım gibi gürleyen Kılıç dirseğinin üzerine düşüp elini ağzımın üzerine kapattı. Öyle ilkeldi ki bir insandan çok vahşi bir hayvanı andırıyordu, o aydınlık adamdan eser kalmamıştı.
"Zehir saçan ağzın için de iyi bir cezam var," dedi neredeyse nefretle. "Benimsin Karnelyan. Sen bunu anlayana kadar durmayacağım."
Elini itmeye çalıştım fakat çelik bir ağızlık gibi orada kalmaya devam etti. İlkel, sahiplenici, gerçek bir kral gibi hükmedici enerjisi her yanımı sardı ve kalçalarını yuvarlayıp aletiyle içimde ıssız köşeleri okşadığında elinin içine haykırırken kendimden geçtim. Kılıç ben bitmez tükenmez şeklide sarsılır ve kasılırken en derinimde konuşlanıp kanlanan gözleri, kaskatı çenesi ve kendini zorlamaktan belirginleşmiş damarlarıyla beklemişti. Parmakları ağzımdan uzaklaştı. Kocaman bir nefes yuttuğumda ve mayışık bir şekilde geri verdiğimde Kılıç'ın gergin enerjisine çok zıt bir haldeydim.
"Düşündüm de kocam-"
Beni tek bir hamleyle yüz üstü çevirip dudaklarımı yeniden kapattığında sık tutuşuyla dişlerim yanaklarıma saplanmıştı. İçimden çıkan penisini yeniden içime soktuğunda kasıklarının tenime değeceği kadar derinimdeydi, birkaç saniyelik bekleyişin ardından geri çekildi ve yine aynı şiddetle içime gömüldü. Bu acımasız yavaşlık ve sertlikte girmeyi sürdürürken "Sana yemin ediyorum bir gün o kelimeyi söylemeye bile cesaret edemeyeceksin," tehdidi ile sertleşen meme uçlarım yatağa batıyordu. Belime konup beni yatağa bastıran elini kaydırarak bacaklarımın arasına yerleştirdi. Hassas ve duyarlı kadınlığım dokunuşu ve sert itişleri ile yeniden patlamanın eşiğindeydi. Kendimi bırakmak ve kendimi onda kaybetmek istiyordum fakat ağzımı açtığım an ikimizi de mahvedecek bir şey söyleyeceğimi biliyordum.
"Bir gün benimle evleneceksin." Tüyler ürperten bir tehdit gibi kulağıma fısıldanan söz gözlerimin titreyerek kapanmasına yol açtı. Böyle bir düşünce aklımın ucundan bile geçmezken o bunu sesli bir şekilde söyleyebiliyordu ve şu an bu dehşet verici vaat popomu kaldırıp onun sert girişlerini karşılamam için beni teşvik etmişti. Hayal dünyasında yaşayan aptal kral! Vücudum ona tapıyordu, kürek kemiklerimin arasına kondurduğu sayısız ıslak öpücüğe bakılırsa onunki de benimki için aynı durumdaydı fakat yine de ağzım açık olsa ona zaten evli olduğumu hatırlatmaktan geri kalmazdım.
"Bir gün o tatlı ağzınla 'seninim' diyeceksin."
Vaatleri kan donduran tehditler gibi boğuk bir hırıltı ile dökülüyordu dudaklarından. Eli ve aleti arasında ezilen kadınlığım sözleri ile kasılıyordu.
"Bir gün siktiğimin dünyası da benim olduğunu öğrenecek. Çünkü gerçek bu, sen benimsin."
Boğuk inlemelerim raydan çıkmıştı, gözlerim zevk yüzünden o kadar yaşarmıştı ki birkaç damla kirpiklerimi nemlendirmişti bile. Kılıç fazla vahşi bir ritme geçiş yaptığında kahretsin ki bir an bile şikayet etmedim. Eli boğmuyor olsa inlemelerimin tüm evi inleteceği kadar zevk alıyordum. Ağzımdaki el gevşedi ve nefes almak için aralanan dudaklardan içeri iki parmağı yerleştiğinde yanaklarım çukurlaşacak kadar sert emdim onları. Dudaklarını kulağıma bastırdı. Edepsiz laflar mırıldanıyor, kulağımı ısırıyor ve kulak mememi emiyordu. Gözlerimi açık tutamıyordum, gerçek üstüydü hissettiklerim.
"Gel aşkım," dedi cehennemin kapılarını benim için açık tutan günahkar sesiyle ve ikinci defa söylemesine gerek kalmadan durdurulamaz şekilde kollarında aktım, eridim, yatağın yumuşak yüzeyine karıştım ve Kılıç bu süre boyunca kasıkları popoma değecek kadar içime girip çıkmaya devam etti. Kadınlığım bir nabız atar gibi kasılıyor, adamın penisini sarıyordu ve Kılıç sonunda içimden çıktığında vahşi bir kükremeyi andıran inlemesiyle çıplak sırtıma tohumlarını saçtı.
Ilık sıvı dakikalar eden uzun süreler boyu tenime mühürlenmeyi sürdürmüştü. Bir eli hala ağzımdayken dirseğinin üzerine düşerek beni ezmemek için yanıma yığılan Kılıç "Bu kez rüya olmadığını söyle Nimfea," diye talep ediyordu. Parmaklarını dudaklarımdan yavaşça çekti, tükürüklerle ıslanmışlardı, dudaklarımla bağları Kılıç'ın ağzına yerleşene kadar kopmadı. Benim tükürüklerimle ıslanan parmaklarını kendi diliyle temizlerken "Bu kez rüya değildi," diyordum onu bekletmeden. O sırt üstü uzanırken başını bana çevirmişti ben yüz üstü halimle başım ona dönük uzanıyordum. Gözlerimiz ilkel havadan sıyrılamasa da bakışlarımız daha yumuşaktı. Saatler sürmüş gibi hissettiren hareketli dakikalar adamın yakışıklı yüzünün kızarmasına neden olmuştu, nazik kral sakalları yokken ve yüzü bu kadar samimi bir sıcaklıktayken öyle genç görünüyordu ki ona uzanı p dudaklarına masum sayılacak bir öpücük bırakmadan edemedim.
"Eğer gerçekten istediğin o olsaydı senin için ölürdüm," dedi tembel fakat kararlı bir sesle.
Alnımı çenesine yasladığımda "İstediğim o değil," dedim.
🕑 Artık gazeteler benden gizlenmiyordu ve günlerdir 1915'ten bu yana DYK'nin ilk kez sarsıldığına dair haberler okuyordum.
Toplam altı ülke DYK'nin şantaj dosyaları bulundurduğunu iddia ediyordu ve şu an savaşta olan iki krallık da DYK'nin savaş karşıtı gibi görünüp kendi ülkelerindeki savaş sempatizanlarını fonladığını fakat bağlantıları ortaya koyamayarak bu durumu ispat etmekte aciziyet yaşadığını belirtiyordu. DYK'ye karşı tek bir delilli suçlama olmamasına rağmen güvenilirliği sorgulanıyor, gücü sarsılıyordu. Aslında karıştığım olay ülkeleri cesaretlendirmiş gibiydi fakat hala Dyk'den ölümüne korkanlar belki de daha büyük şantajlara boyun eğenler DYK'nin sağladığı güven ortamına ihanet edildiğini söyleyip bana ve müttefik toplayan Kılıç'a karşı saldırgan bir tutum içinde olsalar da hiçbir şey sandığım ve beklediğim kadar kötü gitmiyordu. Kılıç'a üyelerin elli yıllık güç olarak gördükleri çelik kasadan bahsetmiştim ve bu bilgiyle umutlandığını görmüştüm.
Kılıç'ın çalışma masasında oturmuş, Salta'daki dükkanların gelir giderlerini inceliyordum. Sabahın on bir buçuğunda çekilecek çile değildi. Boş durmamak için beni bir sekreter olarak görevlendirmesine karşı çıkmasam da bir çocuğu oyalamak için önüne konan yapboz gibi geliyordu bana verdiği işler. Duvarları çınlatan zil sesi ile yerimden sıçradım, masanın üzerindeki telefon feryat eder gibi bağırmaya devam ederken sesi kesmek için ahizeyi kapıp kulağıma yasladım ve Kılıç hazretlerinin verdiği yetki ile "Buyurun," diyerek karşıdan bir ses bekledim. "Kılıç?" "Kendisi burada değil." "Karnelyan?" "Evet," dedim tereddütle ve bu karşı tarafta kulak çınlatan bir kahkaha kopardı, ses uzaklaşırken ve hoparlör cızırtılar çıkarırken telefonun karşısındaki kişinin değiştiğini anladım. "Gerçekten seni sekreteri yaptı, değil mi?" diye sordu tok bir erkek sesi, arka planda hala kahkahalar çınlıyordu. "Kendinden geçer gibi gülen kişinin Batın olduğunu varsayıyorum. Yani sen de ekürisi Valof'sun değil mi?" "Ve sen de Kılıç'ın yeni ve gözde sekreteri Karnelyan olduğuna göre bize onun nerede olduğunu söyleyebilirsin." Telefonun diğer tarafından bir kıpırdanma sesi geldi, ben Kılıç'ın yerini bilmediğimi söyledikten sonra Valof "Prenses!" diye haykıran Batın'ı susturmak için sinkaflı birkaç küfür ederek telefonu dudaklarından uzaklaştırmıştı ve Batın'ı susturmayı başararak yeniden konuştu.
"DYK'den üç üye sen ve Kılıç'la görüşmek için Seryum'a geldi bu sabah. Burada olmadığınız için Varyet'e geçtiler. Ne planlıyorlar bilmiyorum ama her ihtimale karşı peşlerinden gideceğim. Bunu Kılıç'a söyleyebilirsin değil mi? Sekreterler genelde öyle yapar."
Huysuz bir homurdanmayla pencereye dönerken çarptığım dosyaların yere saçılmasını izledim kayıtsızca.
"Sen iyi misin?" diye sordu ben sessiz kalınca. "Yaşadıklarının kolay olmadığını biliyoruz."
Valof bana beylik laflar etmediğine göre muhtemelen Kılıç'a ne yaptığımı bilmiyordu. Aslında tam olarak ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Olan bana ve Seryum'a olmuştu.
"Ben iyiyim."
"Güzel. Sana hala teşekkür balosu düzenliyorum. Batın için toz pembe bir balo elbisesi bile kiraladım."
Bu kadar donuk bir sesle konuşurken şaka yaptığını anlamak güçleşiyordu fakat bir devi andıran Batın'ı pembe bir elbiseyle düşünmek beni kıkırdattı.
"Sen hangi renk giyeceksin peki? Bir centilmen seni dansa kaldırdığında kızaran yanaklarına yakışan bir renk düşünsen iyi edersin."
Hoşnutsuz homurdanmalarını duymak beni keyiflendirmişti. Yerimden kalkıp bir elimle düşürdüğüm kağıtları toplarken saçlarım önüme düşmüş, gömleğimin iki düğmesi kendiliğinden açılmıştı. Annemin odama bıraktığı etekli takım gömleği ile birlikte resmen dardı, beni on sene önceki kadar zayıf sanıyordu belli ki.
"Benim için bir balo düzenlersen muhtemelen sarayı koşarak terk ederim. Seni kabarık, şeker elbisenin içinde görmenin cazibesi bile beni bir Saray balosuna katılmaya ikna edemez."
"Neden sende mağarada yaşamış bir ilkel enerjisi alıyorum acaba?" diye sordu ciddiyetle.
"Benim senden küçük dağları yarattığını iddia eden küstah bir adam enerjisi alma nedenimle aynı olmalı."
"Küçük dağları yaratan ben değilim, Batın."
Memnuniyetsiz sesi kahkaha atmama neden olmuştu.
"Sanırım büyük olanlar senin eserin. "
Doğrulup kağıtları masanın üzerine bırakırken içeri giren Kılıç'ı gördüm. Gözlerimiz buluştuğında saniyeler içinde nehir yeşili gözler gece çökmüş gibi kararmıştı. Tehditkar adımlarla, yeri titreterek bana doğru gelirken "Sanırım Kılıç'la kendin konuşabilirsin, o geldi," dedim Valof'a.
Valof'un ne söylediğini duyamadan Kılıç ahizeyi elimden alıp yerine koyduğunda bakışlarında yırtıcı bir parıltı vardı.
"Hayır," diye karşı çıktım henüz hiçbir suçlama gelmeden.
"Hayır?" Biçimli kaşı havalansa da gözleri sergilenen dekolteme sabitlenmişti. Elleri ile iki yanımdan masaya tutundu, burnunu açık tenime yaklaştırıp soluklandığında sıkışıp kaldığım tuzağımda "Yanlış hiçbir şey yapmadım, dosyaların çoğunu da alfabetik sıraya göre ayarladım şimdi de bunları halledeceğim," diye kendimi aklıyordum kıvranarak.
"Dosyalar umurumda bile değil Nimfea."
Ellerim hemen eğik omuzlarına konup onu itmeye girişti. Bir duvar gibi sağlamdı duruşu.
"Ne demek umurunda değil! Sabahtan beri bunlarla uğraşıyorum."
Burnu göğüslerimin arasına gömüldü, erkeksi kıkırtısı göğsümü titretip tenimin altına işledi ve hızlanan kalp atışlarım, sığ nefeslerimle birlikte gözlerim kısıldı. Elim elinin yanında, masaya sıkıca tutunuyor olmasa saçlarına dalardı.
"Fırsatım olsa sen bunlarla uğraşırken asla gözlerimi senden ayırmazdım."
Sütyenimden taşan göğsüme bir öpücük bıraktı kuru dudağı.
"Tacizci bir patron gibi konuşmayı ve davranmayı keser misin?"
"Patron mu?
Tek sorun kullandığım kelimeymiş gibi dudaklarını tenime sürterek boynuma iz bırakan öpücükler sıralamayı sürdürüyordu.
"Hayal ettiğimden daha fazlasısın."
Bu ev teninin altına kazındığım yerdi, üstünde iz bırakmak istemezken altını karnelyanlardan izlerlerle döşemiştim hiç bilmeden. Nasıl onda iz bırakmadan onu bırakabilirdim ki? Bu umutsuz düşünce arzu ile boynumu yalayan, dişlerini geçiren adama merhametle sarılmama neden oldu.
Kollarımı sırtına sardığımda alnı boynumun girişine kaymıştı, sıcak teni merhamet dolu olsam da kasıklarımı sızlatıyordu.
"Beni özledin mi?" diye sordu kollarını belime dolarken.
"Sabah beraberdik Kılıç, en fazla üç saattir yoksun."
"Ben ilk dakikasında seni özlemeye başladım Karnelyam."
|
0% |