@aurasea
|
" Çok seviyorum, çok!" Dedi elleri kalbinin tam ortasında. Yüzünde, güzel olan ne varsa kıskandıracak bir gülümseme vardı. Yüzüne bakan ya gıptayla ya da kıskançlıkla nasıl böyle gülebiliyor bu kız diye düşünürdü. " Tamam kız, dur artık. Annem sonra kişnek beygir gibi ne gülüyorsunuz diyor." Dedi ablası kolunu dürterken. " Bana bak Feride!" İşaret parmağını ablasına doğru sallayıp " İsterse arka mahalleden Falçatalı Keriman gelsin, hatta mezardan ninem çıkıp da gelsin yine de sökmez bana." Dedi büyük bir ciddiyetle. " Ben kaç yıldır bunu bekliyorum senin haberin var mı? Öldüm öldüm dirildim be ben!" Elini göğsüne vuruyordu bu sırada. " Bokunu çıkartma Firuze." Dedi Feride bıkkınlıkla. Yıllardır kız kardeşinin dilinden düşmeyen İbrahim Türker, sonunda geliyordu. Emindi ki bunun sevincini en çok yaşayan Firuze ve Türker'in annesiydi. " Kaç yıl geçti Firuze." Dedi sakinlikle Feride. Onun hayal kırıklığına uğramasını, üzülmesini hiç istemiyordu. Ama kız kardeşindeki bu çoşku, Türker'e olan hisleri yıllar geçtikçe azalmak yerine daha da perçinlenmişti. Göz görmeyince gönül katlanır diyorlardı ama Firuze bana mısın dememişti, geçen yıllarda. " Kaç yıl olursa olsun..." Dedi Firuze yüzünü pencereye dönüp. On yedi yaş için büyük laflardı bunlar, ama o yaşların da bir büyüklüğü vardı işte. " Anladık sen bu çocuğu seviyorsun da bir kere bile karşısına geçip dedin mi ben seni seviyorum diye." Dedi Firuze, tek kaşını kaldırıp. " Her şeyi demek mi lazım? Akıllıyım diye geçinen o, anlayıversin bir zahmet." Diye karşılık verdi Firuze. " Firuze, ablacığım o işler öyle olmuyor yalnız." Deyip başını iki yana salladı Feride, yanlış yoldasın der gibi. " Nasıl oluyormuş?" Firuze'nin sesi, ondan beklenmeyecek şekilde kısıktı. Kaşlarını havaya kaldırıp sorar gözlerle baktı. Feride'nin ne diyeceğinden çok, onun istediği şekilde bir şeyler söylemesini istedi o an. Gerçi o, hep onun istediği şekilde konuşulsun isterdi. " Böyle olmadığı kesin." Diyen Feride'yle kucağındaki yastığı hışımla kıza savurdu. " Bak işte böyle." Dedi Feride, elini ona doğru savurarak. " Sen böyle davrandıkça olacağı varsa da olmaz. Bir kere bile Türker'e güzel bir şey söylediğini duymadım ben. Asıl köpek de sensin bu arada." Son cümleyi demese içinde kalırdı. " Nasıl davranıyormuşum ben be!" Deyip yayıldığı yataktan doğruldu. " Ne yapayım boynuna mı atlayayım?" Dese de soru anlamı taşıyan bir cümle değildi. " Boynuna da atladın ama ısırmak için. Köpek olduğunu söylemiş miydim?" Dedi kaşını kaldırıp. " Doğru, ne olduğunu şaşırmıştı garibim." Firuze, Türker'e karşı davranışlarını ve yaptıklarını düşündükçe yapılmaması gereken her şeyi yaptığının farkındaydı ama onun sevgi dili de buydu demek ki! " Çocuk beni harbi köpek olarak görüyor." Farkındalığının gittikçe arttığı dakikalarda, başını da onaylarak salladı. Daha çok kendiyle konuşuyordu. "Ama haberi yok, ben aşkından köpek oldum." Dedi sakinlikle. "Aşk ne garip şey anasını satayım." Dedi içinden. " Benim gibi birinden nasıl cümleler çıkıyor." * Türker'in cumadan pazara kadar geldiği evci izni bugün başlayacaktı. Askeri düzenle yetiştiği için cuma günü Harp Okulu'ndan çıktığı saat şaşmazdı. Öğlen saatinde çıktığını bildiği için geliş saatini de hesaplamak zor olmamıştı Firuze için. Kanının uğultusu, coşkun ırmaklar misali akıyordu Feride'nin. On yedi yaşında olmak kolay değildi. Verdiği ani kararla, abisinin uyuyan Kartal'ını yerinden çıkarmış ve mahalle arasından Türker'in ineceği durağa gelmişti. Neyse ki düz kontak yapmasını gerektirecek aksiyonlara girmeden her zamanki yerinde olan anahtarı kaptığı gibi Kartal'ın ön koltuğunda oturmuş, sırıtıyordu. Tüm yol boyu, helal olsun be kızım, diye diye kendini gazlamış ve sadece bir tek istop ederek varacağı yere ulaşmıştı. Şans ondan yanaydı bugün. " Şanslı herifsin lan İbo!" Dedi kendi kendine. Arabanın ön camında olan su yeşili gözler bir o yana, bir bu yana bakıp duruyordu. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından canı sıkılmaya başlamıştı artık. " Nerede kaldın be İbo?" Derken bir yandan da radyoyu karıştırıyordu. "Allah belanı vermesin Ferit." Diye diye söylenmeye başladığı sırada panik olmuş, şarkıyı kapatmamıştı. " Canımı canına katarcasına Yandaki kapının açıldığını bile duymamıştı. Topuz yaptığı saçlarından dökülen tutamlar gözüne girerken eğilmekten yanakları da kızarmıştı. " Ay yapacağın işe..." Deyip doğrulduğunda yanındaki Türker'i görmesiyle olduğu yerde sıçradı. Azer Bülbül'ün yanık sesi, kolonları titremeye devam ederken artık tek titreyen kolonlar değildi. "Şu gönlüne bir girebilsem Firuze, titreyen kolonları yeni fark etmiş gibi hırsla radyonun düğmesine bastı. " Berduş Ferit'in işleri işte." Dedi içine kaçan sesiyle. Saçının dağınıklığını, yanaklarının kızarıklığını bilmeden Türker'e baktı. Zaten onda olan gözlerle denk düşünce Türker de ilk kez konuştu. Firuze'nin kendine gelmesi birkaç saniye sürerken kendini toparlamak adına dikiz aynasını düzeltmeye çalıştı. Yaptığının anlamsız olduğunun farkına vararak, ileriye ittiği koltuğu geriye itti bu sefer. " Hoş geldin, hoş geldin de çok beklettin be İbo." Dedi alayla. Kendine gelmişti sonunda, olması gereken Firuze buydu. Hangi kapıya çıkıyordu bu sözler? Firuze, akla gelen ilk anlamıyla söylemişti ama düşündükçe de yutkundu birkaç kez. Yanlış anlar mıydı İbo? Türker'in eli üç numara saçlarında bir ileri bir geri gidip geldi. Kafası cama dönük olduğu için yüzünü görmemişti Firuze. " Ben sana gel bekle dedim mi kızım?" Dedi ardından Firuze'ye dönüp. " Arabayı kaçırmışsın bir de. Ehliyetin bile yok." Diye azar yiyeceğini bilse gelmezdi. Türker'in azarlayan cümleleri bir bir dökülürken kaşları çatılmıştı bile. " Bunları diyeceğini bilsem gelmezdim zaten. İyilik yapalım dedik ama sen ne anlarsın be iyilikten!" " İyilik bekleyen mi var kızım senden?" Dedi Türker, elini kaldırırken. Sesi Firuze kadar yüksek değildi. " İn lan arabadan!" Diyen Firuze'nin gözü çoktan dönmüştü, ileriye doğru uzanarak Türker'in üzerinden kapıyı açtı. " Bas git!" Dedi yüzünü Türker'e çevirmeden. Araya giren kısa sessizlikten sonra yan taraftaki kapı kapanmıştı ama hâlâ iki kişiydiler. " Ferit haklı." Diyen Türker'e göz ucuyla baktı Firuze. Ne dediğini anlamasa da burnundan kıl aldırmayacağı için ne dediğini sormadı. Ama sormasına gerek kalmadan Türker devam etti. " İki kız kardeşim değil de bir erkek, bir kız kardeşim var diyordu. Haklıymış." Diyen sesinde saf bir alay vardı. " Ne diyorsun lan?" Diye karşılık veren Firuze'nin sessiz kalma süresi çoktan dolmuştu. " Hanım senin babandır, demek isterdim ama dua et Ahmet amca sevdiğim bir insan." " Hanım hanım ne be hem? Sor bakalım ben öyle biri olmak istiyor muyum? Ayrıca bunlar ne cinsiyetçi söylemler? Biz seni okuyorsun da azıcık kültürleniyorsun diye düşünüyorduk." " Yavaş." Dedi Türker. Araya girmesi zor olmuştu. " Olmuyorum, var mı?" Dedi Firuze tek kaşını kaldırıp meydan okuyarak. " Var." Deyip Türker hızla kendine çekti Firuze'yi. Yüzlerinin arasındaki mesafe yok denecek kadar azken su yeşili ve kahverenginin karışımı nasıl olurdu acaba diye düşünen bir Firuze vardı. Koyu yeşil herhalde dedi. Oldukları konumu idrak ettiğinde " Ne yapıyorsun be?" Diye söylense de sesi o kadar gür çıkmamıştı ama asiliği devam ediyordu. Bunun farkına varan Türker"in yüzünde gülümseme artarken beklenti dolu gözlere bakıp derin bir nefes aldı. " Bir şey vardı saçında." Dedi Türker işaret ve baş parmağını birbirine sürtüp yere doğru silkerken. Işıldayan bakışlarını kıza çevirip " Sümüktü galiba." Dedi alayla. * " Anne, ben tanımadığım birinden yemek yemem." Diyen Türker'in ağzına uzatılan börek dilimiyle, alayla gülme sırası Firuzedeydi artık. " Kibar Feyzo musun sen İbo?" Dedi Firuze, dirseklerini masaya yaslarken. " Hem merak etme, Fidan çok titiz kadındır." Deyip yüzündeki sırıtışı daha da büyüttü. " Evet oğlum, ye bakayım." Diyen annesinin ağzına tıktığı böreği ısırmak zorunda kalmıştı Türker de. Bu sırada " Sadece tuvaletten çıkınca ellerini yikamadığını söyleyenler var. Ama ne kadar doğrudur bilemeyiz tabii." Diyen Firuze'nin cümlesi bitmeden Türker'in sandalyeden kalkıp tuvalete koşması bir oldu. Firuze'nin gülmeye başlamasıyla " Kız, nereden çıktı şimdi o?" Diye soran Türker'in annesi Aydan da bir şey anlamadı. " Bir şey yok Aydan teyze. Vallaha bunların yemeklere şap değil de kibarcık otu katıyorlar herhalde. Hareketlere bak, bir de bu asker olacak." Dedi yanındaki İlke'yi dürterken. Henüz on iki yaşında olan İlke de ona katılıp gülmeye başladı. " Yavrum ama öyle denir mi?" Diyen Aydan'la omzunu silkti. Omuzlarının iki yanından sıkılmasıyla olduğu yerde irkilince omuzlarındaki baskıdan dolayı geriye dönemeyip başını arkaya atıp bakmaya çalıştı. " Demek şap yerine kibarcık otu koyuyorlar." Türker'in soru sormadığını anlamıştı. " Aynen." Diye karşılık verdi Firuze de. Ancak tuhaf olan bir şey vardı. Omzunda hissettiği ıslaklıkla Türker'in ellerinin ıslak olduğunu ve ıslak ellerini iyice omuzlarına bastırdığından ellerini üstüne sildiğini anladı. " Öyle mi yapmışım, belki şapın da işe yaramadığını göstermek istemişimdir." Diyen Türker'le, Firuze bugün ikinci kez onun tarafından dumura uğratıldı. Firuze'nin altta kalmayacağını uçan kuş bile bilirdi ve öyle de oldu. Gece bitmeden Türker'in yatarken giydiği tişörtlerden biri, Firuze tarafından peçete olarak kullanılmış ve kız, tüm sinüzitlerini boşaltarak tişörte bırakmıştı. Bu sefer kıyıda köşede saklamak istediği bir not da yoktu. Aksine bile isteye yazıp katladığı tişörtün arasına koydu. " Al sana sümük. Terbiyesiz herif, inşallah bir tarafların kurur da görürsün şap işe yarıyor mu yaramıyor mu" 🧡 Merhaba, ilk bölümle karşınızdayız. Normal şartlarda Wattpad'de yazıyorum ancak burada da yayınlamaya başladım. Maalesef oraya erişime kısıtlama geldi Sevgiyle kalın. |
0% |