@aurasea
|
Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara." İyi okumalar... 🪶 27 Mart, 2005 Sabah saatlerinde yüklenen kamyonla Amasya'dan Ankara'ya doğru yola çıkmışlardı. Güven'nin Ankara'ya çıkan tayini, ev halkını epey bir mutlu etmişti. Ankara, Amasya'ya yakındı hem de Güven'nin tayinin çıktığı okul, geldiği yere göre daha iyiydi. Amasya'dan ayarlanan kamyonda,şoförle beraber altı kişiydiler. Şoförün yanında oturan Güven ve Ferit konuşmaya dalıp gitmişti. Arkada oturan Nesrin ve Feride de gittikleri ev hakkında konuşuyordu. " Anne?" Diye sordu Feride. Başı, annesinin göğsündeyken koltukların arasından görebildiği kadarıyla yolu izliyordu. Nesrin'in eli kızın başını okşarken onu dinlediğine dair bir mırıltı çıktı ağzından. Ne parmağını kaldıracak hâli ne de konuşacak hâli kalmamıştı. Üç çocukla topladığı evde, son anda bile unuttukları eşya çıkmıştı. Güven'nin dışar işlerini halletmeye gidiyorum deyip evden çıktığı zamanları düşündükçe önünde oturan adamın omzuna vurasıgeliyordu. " Bizim oradaki evde odamız olacak mı?" Heyecanla Nesrin'den gelecek yanıtı bekliyordu Feride. Kardeşi Firuze altı yaşına girmişti ve geceleri korkuyorum bahanesiyle annesiyle babasının yanına gidiyordu. Üçünün kaldığı odada uyumak zor oluyordu onun için. Firuze, onu gece uykusundan uyandırıp tuvalete götürmesini istiyordu. Bazı zamanlar Feride'nin uykusu o kadar tatlı geliyordu ki kızı duymuyordu. Böyle olduğu gecelerde de Firuze sabah altı ıslak kalkıyordu yataktan. Ferit ise bambaşka bir âlemdeydi o sıralar. Hem horluyor hem de uykusunda konuşuyordu. " Üzgünüm Feridecim ama oradaki evimiz üç odalı. Yani kardeşlerinle yatmak zorundasın. " Nesrin, üzgün değildi aslında. Onun için oda sayısının artması, iş yükü ve daha fazla temizlik demekti. Ve üç küçük çocukla-ki bunlardan ikisinin afacan olması- hiçbir şeye yetişemiyordu. Herkes büyüsünler rahat edeceksin demişti ama çocuklar büyüdükçe dertleri de büyüyordu. Feride, sadece oflamakla yetinip sessiz kaldı. Aynı sırada önde oturan Güven ve Ferit arasında ise bambaşka bir sohbet dönüyordu. " Baba?" Diye soran Ferit, Güven'den gelecek cevabı beklemeden yol boyu aklında olan isteğini söyledi. " Baba, hani taşındığımızda balık alacaktık. Unutmadın değil mi?" Babasıyla bir örnek olan gözlerini belerte belerte bakmaya devam etti. Şoförle koyu bir muhabbetin ortasında olan Güven, Ferit'in ne dediğini duymayınca dizi dürtülmeye başladı. "Babaa?" Dedi Ferit. " Duydun mu, baba?" Israr etmekte çekiniyordu, babası konuşurken araya girilmesinden hoşlanmazdı. " Efendim oğlum?" Dedi Güven, bakışlarından kızdığını anlamıştı Ferit ama aynı sorusunu tekrarladı yine de. Akvaryumdaki balıkları düşündükçe heyecanlanıyordu. " Bakarız." Diye gelen alışılmış cevapla yüzü düştü. Yanlarında tanımadığı biri olmasaydı daha da üstelerdi ama bu adam çok bilmişti Ferit'e göre. Aniden bacağının çimdiklenmesiyle hızla bacağını kendine doğru çekti. Yan taraftaki koltuk boşluğundan uzanan küçük eli görünce bunun başının belası Firuze olduğunu anlamak zor değildi. Firuze, rahat durmayıp eliyle nah işareti yaparken korkuyla Güven'e baktı Ferit. Güven'in konuşmaya devam ettiğini görünce kıza döndü yine. " Yapma diyorum şunu Firuze." Dedi dişlerinin arasından. Okulda görmüştü bu hareketi Ferit. Bir gün Firuze'yle oynarken yapma gafletine düşmüştü ve Firuze bu hareketi olur olmadık yerlerde yapmaya başlamıştı. Koltuğun arasından tek gözü görünen kızın, kısılan gözüyle güldüğünü anladı. " Bana ne, sen de yapıyorsun." " Ben yapabilirim." Dedi Ferit böbürlenerek. " Ben de yaparım." Diyen Firuze'nin inadı tutmuştu bir kere. Ferit'in o an düşündüğü tek şey, Firuze'nin bir daha o hareketi yapmamasını ummaktı. Eğer babası görürse Firuze, abim öğretti derdi ve akvaryumda balık hayalleri suya düşerdi. Abisiyle uğraşmaktan sıkılan Firuze, uzandığı yerden doğrulup koltukların arasından babasına doğru eğilince Güven ve şoförün sohbeti minik bir kafayla bölündü. " Baba ne zaman gelmiş oluruz?" Diyen kızın sorusuyla Güven gülerek " Varmış oluruz." Diye düzeltti kızı ama Firuze, ona denmemiş gibi yaparak gelecek cevabı bekledi. Beklerken de rahat durmayıp koltukları iki yandan tutup sallanmaya çalışıyordu. Arkadan tişörtünün çekilmesiyle sessiz bir yapma uyarısı da gelmişti. " Az kaldı kızım." Dedi Güven. " Eyvah eyvah yandın abim sen. Hepsinin derdi ayrı ayrı. Biri bitse diğeri başlıyor." Diyen şoförle Güven, onaylayarak başını salladı ama Firuze, bu fikri beğenmemiş olacak ki işaret ve orta parmağının arasına kıstırdığı baş parmağını adama doğru uzattı birden. Firuze'nin ne yaptığını gören Güven'nin yüzü sinirden kızarmaya başlarken bu sefer arkadan " Firuze!" Diye oldukça sesli bir uyarı geldi. * " Ellerine de ağzına da biber süreceğim Firuze!" Dedi Nesrin kaçıncı kez. " Nereden çıktı o, he çocuğum?" Dedi hayretle. Firuze'nin bana ne derken yaptığı gibi omzunu kısmasıyla sinirleri daha da zıplayan Nesrin, " Bak şu kızına." Diye Güven'e döndü. " Ne hikmetse kötü bir şey yaptıklarında benim çocuğum oluyorlar." Dedi gülerek Güven. " Benim ailemde küfür eden kimse yok Güven." Deyip başını da yukarı doğru kaldırdı Nesrin, savunmaya geçerek. " Öyle hayatım. Sülalenin asil bir soydan geldiğini unutmuşum. Neyse ki en asil kadınla evlendim de bu şerefe ben de nail olabildim." Diyen Güven'nin dalga geçtiğini bilerek güldü Nesrin. Elini anlına yaslarken " Çok ayıp oldu adama da." Dedi mahçupluğu devam ederken. " Nasıl çat diye çıkardı o eli." Demesiyle Güven'nin kahkahası duyuldu. " Hiç gülme Güven." Diye kızsa da bir süre sonra Nesrin de gülmeye başladı. Onun da gülmeleri kahkahaya dönerken yaşaran gözlerini silip " Ay, sinirim bozuldu iyice." Dedi. " Çocuk onlar. Yapma diye üsteledikçe inadına yapıyor." Deyip kollarının arasına çekti karısını. " Ee bırakalım da herkese nah diye diye gezsin sokakta." Deyip yaslandığı göğsünden başını kaldırdı Nesrin. " Ne diyeyim yavrum ya, şuna baksana." Dedi ilerideki kızı işaret edip. Firuze'ye baktıklarında gördükleri hiçbir şeye şaşırmıyorlardı artık. Ama kolilerin arasından çıkan fındık faresi de bekledikleri en son şeydi. " Firuze! Allah canını almasın." Diye koşturarak Firuze'nin yanına giden Nesrin kutuyu kızdan almaya çalışsa da Firuze ondan beklenmeyecek kuvvetle kutuyu bırakmıyordu. " Kızım bu nereden çıktı? Mikrop kapacaksın." Diye sakinlikle konuşsa da sabrının sınırlarındaydı. " Güven!" Deyip yardım dilenircesine yanındaki adama baktı. Güven, ne diyeceğini bilemeyip " Kızım, sen nereden buldun bunu?" " Hoppili onun adı." Dedi ciddiyetle Firuze. " Tamam." Deyip derin bir nefes aldı Güven. " Poli'yi nereden buldun?" Demesi ve " Hoppili!" Diye düzeltilmesi bir oldu. Ay senin Hoppili'ne demek istese de eğitimci kişiliği buna izin vermiyordu. Üç çocuklu bir baba olarak örnek olması lazımdı. "Aaa." Dedi Firuze. Babasının arkasından gördüğü erkek çocuğuna bakarak. Bahçe kapısının yanındaki duvara çökmüş çocuğa bakarken elindeki kutuyu serbest bıraktı. Açılan kutuyla özgürlüğüne kavuşan farenin koşarak sokakta kaybolması saniyeler içinde oldu. " Hoppili'ye bakın." Dedi. " Hoppili hoppili gitti." " Anne ben şuracığa gidebilir miyim?" Deyip iki elini de çenesinin altında birleştirmesiyle Nesrin'nin normalde hayır diyeceği bir soruyken kadın dayanamayıp" Bu sokaktan ayrılmak yok." Dedi. Demesiyle Firuze'nin kopuk uçurtma misali koşması bir oldu. Arkasından" Koşma kızım, buradan ayrılma Firuze!" Koştukça küt kesilen saçları iki yana savruluyordu. Benzeri cümleleri duymayıp duvarın yakınlarında bir yerde durdu. Yüzünü dizlerine kapatmış çocuğun önüne kadar gidip tam önüne yere çöktü. Ellerinden birini çocuğun dizine koymasıyla küçük beden de irkilerek başını kaldırdı. Çocuğun aniden başını kaldırmasıyla Firuze de korkup irkildi. " Korkuttun be!" Dedi işaret parmağıyla burnunu ittirirken. Korkunca ne yapıldığını birkaç kez görmüştü ama ne yapması gerektiğini hatırlayamadı o an. " Sen kimsin?" Deyip gözlerini silen çocuğun sorusuna cevap vermeden " Ağlıyor musun?" Diye sordu merakla. " Hayır." Dedi aksi bir sesle, başını iki yana salladı,inandırıcı olmak isteyerek. Elleriyle yerden destek alıp kalkmak istedi ama acıyan diziyle kalkmaktan vazgeçti. " Nen var?" Başını iyice çocuğa doğru çevirdiğinde koyu eşofmandaki ıslaklık belli oluyordu. Ama Firuze, bunun kan olduğundan habersizdi o an. " Dizim." Dedi çocuk. " Düştüm." " Acıyor mu?" Diye soran Firuze'ye dönüp başını salladı. " Acıyor." Firuze, çocuk acımadığını söyleseydi de acıdığını biliyordu aslında, çünkü kendisi de çok düşmüştü. Bazen yara bile olmuyordu, bazen de öyle bir kan akıyordu ki durmayacak sanıyordu. Abisi düştüğünde, yaranın acıyıp acımadığını sorup elini de abisinin yarasına bastırır ve onu kızdırırdı ama bu çocuğa öyle yapamazdı. Onu tanımıyordu. Adını da söylememişti zaten. O an aklına bir şey geldi. Eli,kaprisini sıyırırken bir hafta önce çoktan geçmiş olmasına rağmen artık görünmeyen yaranın üzerine yapıştırdığı yara bandına gitti. Yara bandını çıkarıp çocuğa uzattı. " Bunu alabilirsin. Bacağımdaydı ama temiz. Yeni yıkandım daha." Deyip gözlerini çekmeden çocuğa baktı. " Vallahi de billahi de temiz." Dedi tekrar, bandı iyice yaklaştırırken. Burnunun dibine kadar uzatılan bantı inceleyen çocukla, " Aman be." Dedi, beklemekten sıkılmıştı artık." Al sana bant." Deyip yeni favorisi olan el hareketini yapacakken bantın elinden alınmasıyla cılız bir " Teşekkür ederim." Sesi duyuldu. " Eyvellah." Diyen Firuze'nin demek istediği aslında " eyvallahtı. Abisiyle babasının izlediği dizideki adam hep böyle diyordu. Arada Firuze'nin de gizli gizli izlediği diziden kaptığı bir şeyler olmuştu. Çabuk öğreniyordu, zihni açıktı. Ama yapmaması gerekenleri yapmayı daha çok seviyordu. Çocuğun tuhaf bakışlarına aldırmayan Firuze, "Biz ahanda şuraya taşındık." Deyip az ilerideki yeni evlerini işaret etti. " İstersen sokağa çıkarken seni de çağıralım. Abim de var. Ablam da var ama o bizimle oynamaz. Abim ona süslü diyor. Evcilik seviyor o ama abimle ben dışarıda oynamayı seviyoruz." " Olur." Dedi çocuk başını sallarken gözlerindeki yaşlar tam kurumadığı için gözleri parlıyordu hâlâ. Ama bu sefer mutluydu, dizi acıyordu ama unutmuştu acısını. Gelecek bir gün için heyecan duydu o an. " Tamam." Dedi Firuze bıcır bıcır. " O zaman biz seni çıkınca çağrırız." " Adın ne?" Diye sordu tekrardan. " Türker." Dedi çocuk da. " Türk bayrağının Türk'ü mü?" Diye sorunca, " Öyle galiba." Diye onayladı onu Türker de. " Kaç yaşındasın?" Diye sorunca " Sekiz." Diyen Türker'le Firuze'nin yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. " Abim senden büyük." Dedi omuzlarını kaldırırken. " Kaç yaşında ki?" Diye sordu Türker. " Dokuz." Dedi kız ağız dolusu, eliyle de dokuzu gösterdi. " Bir yaş." Dedi Türker. " Olsun." Diye omuz silkti kız. " Sen kaç yaşındasın?" " Altı ama okula gitmiyorum." Diye ayrıntılı bir cevap veren Firuze'yle gülme sırası Türkerdeydi. O sırada, hızlıca elleriyle sekiz yapıp altı parmağını kapattı. Kalan iki parmağı görünce " Ben de senden iki yaş büyüğüm." Dedi. " Napayım?" Dedi Firuze, ardından eliyle az önce yapamadığı hareketi yapıp Türker'e gösterdi. " Bak, bu da iki buçuk." Deyip gülmeye başladı. * Geçen iki günün ardından Türker, annesi ve bir yaşındaki kardeşiyle yaptığı kahvaltıdan sonra camın önüne geçip dışarıyı izlemeye başladı. Çaprazdı evleri aslında, göstermişti de kız nerede oturduklarını. Gitse miydi? Annesine ne diyecekti? Önündeki satrançta bir hamle daha yaptı. Takılıp kaldı bir an. Bir sonraki hamleyi düşündü. O sırada kuş sesinin duyuldu. Yerinden fırlamasıyla " Ben açarım kapıyı." Diye seslendi içeriye doğru. Zil bir kez daha çalışınca hızla kapıyı açtı. Karşısında görmeyi beklediği sadece küçük kızken yanında ondan uzun ve mantar kesim saçlı çocuğu görmeyi beklemiyordu. " Hadi Türker!" Dedi kız heyecanla. " Oynamaya çıktık sen de gel." Türker'in sessiz kalmasıyla " Hadi ama, bak abim de geldi." Dese de bu durumdan pek de memnun değildi Firuze. Annesi, abin de gelirse dışarı çıkabilirsin dediği için kabul etmişti mecburen. " Anneme sorayım." Dedi Türker. İçeriden kucağında İlke'yle geldi Aydan. Kaç kere İbrahim diye seslenmişti ama duymamıştı çocuk. " İbrahim." " Nerede kaldın oğlum?" Diye kapıya gelince kapıdaki çocukları görmeyi beklemiyordu o da. " Merhaba?" Dedi sorarak. " Merhaba teyze. Biz Türker'i oynamaya çağırdık da gelebilir mi acabası?" Diye soran Firuze'nin merakla parlayan açık yeşil gözlerini görünce yüzünde bir gülümseme oluştu Aydan'nın. " Nerede oynayacaksınız bakalım?" Deyip kucağındaki İlke'yi tek kolunda tutmaya başladı. " Hemen şuradayız." Dedi ilk kez konuşan Ferit. " Yeni taşındık buraya." " Öyle mi? Peki bakalım." Dedi çocukları kırmak istemeyerek. " İbrahim." Dedi oğluna dönüp " Hırkanı giy, öyle çık." İbrahim'i duyan Firuze şaşkınlıkla gözlerini açtı. Ferit'e daha da yaklaşarak " İbrahim kim abi?" Diye sordu merakla. " Ne bileyim Firuze, Türker değil miydi bu çocuğun adı?" " Vallahi billahi bana öyle dedi abi." Dedi Firuze, kendini savunurken. Aklına bir şey geldiğinde yaptığı gibi " Aaa." " Bu annemlerin yılbaşında izlediği İbo Show olmasın?" Dedi sorarak. Ferit, bıkkınlıkla baktı kıza. " Kaç kere dedim sana Firuze, İbrahim sadece bir kişinin adı değil. Bir sürü var. Herkesin adı öyle. Senin, benim, Feride'nin, annemin hatta babamın bile." Tüm aileyi sayan Ferit'le Firuze'nin hayal kırıklığı ve şaşkınlık arasında kalan duyguları yüzünden okunuyordu. " Babam da mı?" Dedi hayal kırıklığıyla. " Başka Güven de mi var?" Nasıl olurdu, Güven adında baba bir tane olurdu ve sadece onların babasıydı. " Geldim." Diyen Türker'e döndü ikisi de. Kapıyı kapatırken " Çıkıyorum anne!" Diye seslendi içeriye doğru. Heyecanlıydı, bahçeye çıktığı zamanlar haricinde sokağa çıktığı yoktu. " Senin tam adın ne?" Diyerek önüne geçen Firuze'yle bir adım geri gitti. " Ne?" Dedi anlamayarak. " Adını sordum." " Benimki Firuze." Deyip elini lap diye göğsüne bastırdı. " Bu da Ferit." Diye Ferit'e savurdu kolunu. " Başka adımız yok. Başka Firuzeler de var, Feritler de. Ama onlar başka." Bu durum canını sıkmıştı. " Soyadımız var bir de Değirmençi." Deyince " Değirmenci, c ile." Diye düzeltti Ferit. " Benim de iki ismim var." Dedi Türker. " İbrahim Türker." " Neden öyle?" Diye sordu merakla Firuze. " Bilmiyorum." Dedi Türker. " Babam öyle koymuş." " Annenin kucağındaki bebek kim peki?" Çok meraklıydı kız. Merakı giderilmediği her an sinirleniyordu. " Kardeşim." Firuze ve Ferit önde, bir adım arkalarında da Türker vardı. Türker, bu mahalleye doğmuştu ama iki gün önce gelen çocuklardan daha yabancıydı sokaklara. Firuze arkasına dönüp gelip gelmediğine baktı. "Ne oynayalım?" Diye soruyordu bir yandan da. Küt saçları, sürekli hareket halinde olduğundan yine kabarmıştı. "Kardeşinin adı ne?" Türker'in arkada yürüdüğünü görünce " Yanımıza gelsene." Dedi Ferit'i dirseğiyle yana ittirirken. Çekingen adımlarla yaklaşan Türker, kızın sol tarafına geçti Firuze ortalarında kalmıştı artık. " İlke." Diye cevapladı kızın sorusunu. "Ben topu alayım evden." Deyip Ferit'in eve doğru koşmasıyla ikisi kaldı. "Firuze?" " He?" Diye cevap veren Firuze'nin uğraşı farklıydı o an. Spor ayakkabılarının cırtcırtlarını düzeltti. Yerden doğrulduğunda ona doğru uzatılan üzümlere baktı. " Bu ne?" Deyip üzümlere dokundu ama bu üzümler gerçek değildi. " Kokulu sabun bu. Ama üzüm şeklinde. Senin için." Deyip biraz daha yaklaştırdı elini Türker. " Yenmiyor bunlar değil mi?" Dedi kız üzümlerin üzerinde parmağını gezdirirken. " Yok, yenmez. Süs bu." " Tamam." Dedi kabullerek, Türker'in elindeki küçük üzüm salkımını aldı. " Teşekkür ederim." Deyip sabunu cebine koydu. Firuze, çok hediye almıştı ama hiç kimse ona sabun olan bir üzüm vermemişti. Türker, sessiz kaldı. Firuze'ye ne hediye vereceğini çok düşünmüştü ama aklına gelen kızın yeni banyo yaptım deyip ona yara bantı verdiğiydi. Evde gezinirken küçük kase içindeki renkli sabunlar, televizyon dolabının üstündeydi. Çok meyve vardı içinde ama kızın gözleri yeşil olduğu için eli üzümlere gitmişti. Annesi, bir sabunun eksikliğini fark etmezdi ne de olsa. * " Firuze, Feride!" Diye bağıran Nesrin'le Feride, " Efendim anne." Diye karşılık verdi. " Kızım, ben beş dakika Aydan'a gidiyorum. Yarım saat sonra yemeğin altını kapatın." Firuze, elindeki telefonla ilgilenmeye devam ederken güldü. " Hep aynı. Beş dakika gidiyorum diyor, yarım saat sonra yemeği kapatmamızı istiyor ama akşam ezanında eve gelecek." " Ay Firuze nelere dikkat ediyorsun." Diyen Feride, kaldığı yerden kitabını okumaya devam etti. " Feride?" Ablası, adıyla hitap ettiğinde cevap vermiyordu ama o an, kızı sinir etmek istedi. " Feride?" Dedi yeniden. Feride'nin tepkisi sadece sayfayı daha sesli çevirmek oldu. " Feride, Feride, Feride!" Diye durmadan devam edince Feride de " Ne oldu Firuze?" Dedi sakinlikle ama bu sakinliğin altındaki imâ pek de sakin değildi. Bunu anlayan Firuze'nin keyfi daha çok yerine geldi. " Sen ne zaman gidiyorsun kızım?" Dedi uzandığı yatakta bacak bacak üstüne atarken. Bu pozisyon, kafasını yastığın altına koyup uyuduğu pozisyondan sonra en sevdiğiydi. " Nasıl okul bu? Bir ay oldu buradasın. Evdeki ekmekler bitti be." Feride, Firuze'nin söylediklerine gülerek " Sen şuna ben odada yalnız kalmak istiyorum desene." Deyip tek kaşını kaldırdı. " Doğru vallaha, ya gittin de oda bana kaldı diye sevindim ama üç ay sonra yine geldin." Diyen sesi sitemkâr olsa da ablasını özlüyordu. Feride, ona göre sessiz olduğu için Firuze sürekli konuşuyordu ve kız da onu dinliyordu. Mantıklı mantıklı konuşmasına sinir olsa da abisine göre daha yapıcıydı. Onun gözünde Feride 404 yapıştırıcısıydı. Üçünü bir arada tutuyordu. Kardeşleriyle vakit geçirmeyi seviyordu. Sevgisini belli ederdi, sarıp sarmalamayı severdi. Ferit ise okulu bıraktıktan sonra UHU'dan, dandik market yapıştırıcısına kadar düşmüştü. " Gideceğim kardeşim, merak etme." Deyip yeniden kitaba döndü. " İsabet olur." Diyen Firuze'ye göz devirdi sadece. Canı sıkıldı, "Off..." Diye söylendi bıkkınlıkla. Gözleri tavanda, birbirinden alakasız şarkıların sözlerini karıştırarak söylemeye başladı. Bacaklarını kendine doğru çekip yataktan kalkması bir anda oldu. Gürültüyle dolap kapağını açarken hırkasını alıp giydi. Kapağı kapatma gereği duymadan kulaklıklarını takıp dışarı çıktı. Feride' ye nereye gittiğini söylemediği için surat asacaktı kız ama Firuze'nin fıtratında haber vermek yoktu. Aklına eseni yapardı. Kısıtlanmaktan asla hoşlanmıyordu. Hırkanın şapkasını da kafasına geçirip dışarı çıktı. Saçları topuz olduğu için şapka kafasında durmayıp sürekli kayıyordu. " Başlayacağım ama ha..." Diye söylene söylene saçını çözüp daha aşağıdan bağladı. "Söylenme söylenme." Diyen sesle karşıdan ona doğru gelen Türker'e ters bir bakış attı. " Nereye böyle?" İkisi de sokağın ortasındaydı. Gelen arabayla bir şey demeden kızın koluna uzanıp yana çekti Türker. " Ezileceksin." Deyip Firuze'nin sorusuna cevap verdi. " Sana." Dedi Türker, elinin Firuze'nin kolunda olduğunun farkında değildi. Firuze, kolunda hissettiği ağırlığın farkındaydı ama geri çekilmedi. " Ne o çok mu özledin beni?" Firuze'nin alaylı sesiyle Türker de gülüp " Hiç sorma, utanmasam koşa koşa gelecektim." Dediğinde, Firuze de onun dalga geçtiğini biliyordu. " Vardır böyle etkilerim." Sesindeki cilve ondan beklenmeyecek tondaydı. Saçları toplu olmasaydı, savururdu da. Ağız ucuyla " Doğrudur." Diyen Türker'i duymadı. " Harbi nereye gidiyorsun sen?" Merakı, izin vermiyordu başka bir şey düşünmesine de söylemesine de. " Sana, dedim ya kızım." Dedi Türker ters ters. " Cezamı vermeye mi yoksa?" Deyip soran gözlerle baktı. " Yok." Dedi Türker, bakışları kızın arkasında bir noktadaydı. Nereye baktığının farkında değildi o an, hatta mahalleden birinin verdiği selamı da görmedi. " Hediyeni vermeye." Deyip aşağıdan ona bakan Firuze'yle göz göze geldi. " O nereden çıktı, öleceğim yaklaştı da benim mi haberim yok." Dedi gülerek. " Boş boş konuşma." " Sen ve bana hediye almak, inan ki aynı cümlede kullanılacak kelimeler değil." "Şu an söylediğine göre kullanılıyormuş demek ki Firuze." " Bir laf vardır bilir misin İbo." Firuze'nin dizilerdeki görmüş geçirmiş ve esas oğlana akıl veren dayılar misali konuşmasına güldü Türker. " Neymiş o laf?" Dedi tek kaşını kaldırıp. " Bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öptü." Deyip göz kırptı kız, sen hayırdır der gibi. İçinde, bir sürü göz kırpan şeyler vardı sanki hepsinin kirpikleri ona değiyor ve içini kıpır kıpır ediyordu. " Bayram değil seyran da." Dedi Türker, sonra " Zaten ben de senin enişten değilim." Böyle bir ihtimal hoşuna gitmedi. Türker'e göre bayramlar sadece dini ve milli olarak ayrılmıyordu. 27 Mart'ta yanına gelen küçük bir kıza duyduğu minnet vardı. Bu duygu, o kadar yoğundu ki yıllardır verebildiği tek karşılık hediye almaktı. Eksik hissediyordu yine de. Firuze, yalnız başına satranç oynayan bir çocuğun tek arkadaşı olduğunu bilseydi ve kahramanı... " Eee?" Diye sordu Firuze, daha fazla beklerse meraktan çatlayacaktı. " Ne aldın bana bakayım?" " Sana yıllar önce söz vermiştim ve tutamamıştım." Diyen Türker'in sesi mahçuptu o an. O söz, gerçekten de çok eskiye dayanıyordu. Firuze, belki de çoktan unuttu diye düşündü. Kızın yüzüne baktığında gördüğü gülümsemeyi beklemiyordu. Firuze'nin gülüşü daha da büyürken bir elini Türker'in koluna geçirip sıktı. İçinden gelerek " Esaslı adamsın lan İbo!" Dedi coşkuyla. Firuze'nin aklından geçen bir sürü hediye ihtimali vardı, ne olduğunu da kestiremiyordu. Ne derse desin esaslı adamdı İbo, işte bundan emindi. * Sevgiyle kalın. 💚 |
0% |