@aurasea
|
"Söylenir ve yarım kalır bütün aşklar yeryüzünde bir kaktüs bol sudan nasıl nasıl çürürse öyle." İyi okumalar... 🫀 Şarkılar kadar cesur olabilseydi keşke insan. Şarkılar da bir nevi haykırıştı aslında. Söyleyemediğin, sustuğun ne varsa söylüyordu. Bazen göğsünün tam orta yerine yaşlı bir kadın tünüyor, uzaklara dalıp gidiyordu. Bazen de saçlarında özgürlüğü bulan, gözleri yemyeşil bir genç kız ovalarda koşuyordu. Biraz uçsuz bucaksız, ele avuca sığmaz, asi ve bir o kadar da derin... Kuğulu Parktaydılar. Konser bitmeye yakın en önlere kadar gitmişler oradan eşlik etmişlerdi şarkılara. Sonrasında, Firuze ve Ferit'in " yat zıbar yemeği" saati gelmişti ve kokoreççide soluğu almışlardı. İkinci yarım ekmeğinin neredeyse yarısını ısırıp dolu ağzıyla " Ne iyi oldu da geldik." Deyip ayranı kafasına dikti. " Yavaş ol, hayvan." Ferit'ten Firuze'ye gelen ekmek kırıntılarını silkeledi kız. " Düzgün konuş." Ferit'i umursamadığını belli eden yüz ifadesiyle Firuze de ekmeğini yemeye devam etti. " Şu fotoğrafları bana da gönder." Türker, elindeki telefonu çevirirken karşısında iştahla yemeğine yiyen kıza baktı. Ferit'ten onaylayan birkaç ses çıksa da " Tamam abi." Daha çok " Tomom abi." Gibiydi. " Yavaş lan." Dedi Türker yanındaki Ferit'in saçtıklarını savururken. Üçü de üstü kapalı bir çardağa tünemiş, Türker ve Ferit yan yana otururken, ben sıkışarak oturamam diyen Firuze ise onların karşısında özgürlüğünü ilan etmişti. Dizlerini masaya yaslayıp başına şapkasını da takınca ıssız göründüğünü düşünüyordu. Türker, arada dizine yasladığı ayağını sallayarak karanlığa dikmişti gözlerini, sessizdi. " Ne yapacaksın sen fotoğrafları?" Emrivaki bir tonda sorduğu soruyla Türker'e bakan Firuze, gözlerini Türker'e dikip cevap bekliyordu. " Ne yapmamı istersiniz matmazel?" Alayla gülerek" Pardon matmazel dedim, müptezel diyecektim." Deyip güldü. O sırada Ferit'in son lokmasını ve son yudumunu denk getirme çabası, Türker'in söyledikleriyle ayranı püskürtmesi bir oldu. "Allah seni kahretmesin abi!" Diye bağıran Firuze, üstüne sıçrayan ayranı silince ayran daha da bulandı. " Yavaş dedik sana Ferit, kıtlıktan mı çıktın oğlum? Kaç saat oldu hâlâ yiyorsun." " Ne var lan, acıkmışım." " En sevdiğim hırkamın batmasına mı üzüleyim, yarın sabah olacak olan katliamlı tuvalet sırasına mı bilemedim." Dedi Firuze. " Sen hiçbir şeye üzülmezsin." Firuze, hırkasını temizlemekle uğraşırken duyduklarıyla duraksadı. "Sen hiçbir şeye üzülmezsin." Tekrarladı içinden bunu. O tekrarlasa da söyleyen değişmiyordu. Umursama diyen de şunun ağzının payını ver diyen de aynı kişi miydi? " Bunu neye dayanarak söylüyorsun?" Demek istedi ama bu sefer demedi. Türker'e bakıp " Haklısın." Dedi gülümseyerek. Türker, bu cevabı beklemediği için affalladı. Ayağını dizinden çekerken yerinde toparlandı, yutkundu. Beklediği, Firuze'nin ona ters cevaplar vermesiydi. Kızı sinir etmekten hoşlanıyordu. Onunla laf yarısına girmesini, altta kalmamak için verdiği mücadeleyi ve bunu gerçekten başarıyor olmasını seviyordu. Şimdi, karşısında onun haklı olduğunu söyleyen kızla sevinmesi gerekirdi ama bok gibi hissetti o an. " Çeneme sıçayım." Fısıltılı sesini kimse duymadı. Dilin kemiği yok derlerdi, karşılığı Firuze diye düşünürdü oysa. Ferit, yemeğinin üstüne cilası olan sigarasını yakmak için gömleğini yoklayacakken Firuze'nin de burada olduğunun bilincine vardı. Firuze'nin gözleri üstünde olmamasına rağmen " Rahat ol." Dedi kız sakince. Kırgın mıydı, kızgın mı? " Ha?" Ferit'in mağara insanını aratmayacak tepkisine normal şartlarda gülerdi ama " Rahat ol, abi. Biliyorum ben senin sigara içtiğini." Dedi. Anormal olan neydi ki? " Harbi mi lan?" Diyen Ferit'in ağzı beş karış açılıp kapandı. Paketin içinden çıkardığı dalı dudaklarının arasına sıkıştırıp tutuşturacakken " Bana bak, gerçekten biliyor muydun yoksa blöf mü?" " Ne fark eder abi, içiyormuşsun işte. Sonuca bak sen." " Laflara bak." Ferit, kimseden gizlemeden içeceği sigaranın keyfini çıkaracakken cevabının onu paniğe sokacağı o soruyu sordu. " Firuze." Dedi tedirginlikle. " Babama söylemezsin değil mi abicim?" Firuze, parmağının ucuyla dizine daireler çiziyordu o sırada. Dalgındı ama Ferit'i de duydu. Yarım bir gülüş belirdi dudaklarında, " Bilmem. Söyler miyim sence?" Bakışları Türker'e döndü sonra. " Sen söyle." " Söyler miyim?" Türker, ne diyeceğini bilemedi. Sorunun ona geldiğini Firuze başını kaldırıp ona baktığı an anlamıştı çünkü gözleri kızdaydı. Bir ara, bana mı sordun, deyip kendini işaret edecek kadar aptal hislere kapıldı. " Söylemesen daha iyi." " Sen her şeyi yetiştiyorsun kızım, ben ne yapayım?" Ferit, sigaranın ucunu masaya bastırırken birkaç saniye telefonuyla uğraşıp masaya bıraktı. Telefondan yükselen sesle sessiz kaldı üçü de. "Bana bir şeyler anlat Canım çok sıkılıyor Bana bir şeyler anlat, anlat İçim içimden geçiyor" Derin bir nefes aldı Ferit. Tüm sesler susmuş ve içinde daima susmayan sesle " İçimde ölen biri" var dedi. İnsan, ne çok çelişiyordu kendisiyle. "Yanımdasın, susuyorsun Susuyor, konuşmuyorsun Bakıyor, görmüyorsun" Firuze, bu sözler karşısında delicesine gülüp bağıra bağıra ağlamak istedi o an. Bakıyor muydu sahiden? Görmüyorsa bakmanın ne anlamı vardı ki! Ama görmek için de bakmak gerekti. İki ucu boklu değnek dedikleri bu olsa gerek diye düşündü. Türker, içinde ölen birinin olmasına değil, içinde olan biri için dinledi sessizce. Ona yakışan bir şarkı değildi bu. Birkaç şarkının ardından Nesrin'nin arayıp demode ama önemini kaybetmeyen " Çabuk eve, baban çok kızdı." bahanesiyle üçü de ayaklandı. Ferit, mahsun ve arabesk ruh halinden çıkıp konserde çekilen fotoğraflardan birini Facebook'ta paylaştı. Üçü yan yana, Firuze'nin ikisinin ortasında olduğu ve sahne ışığından parlayan yüzlerinin pek de net olmadığı bir fotoğraftı bu ama ileride " anısı var" diyecekti. " Keyifler gıcır." Yanına eklediği dil çıkaran emojiyle de kendince bunu tasdiklemişti. Elinde telefonu fotoğrafa gelen yorumlara cevap verirken " Cazibeme kimse karşı koyamıyor işte." Diye kasılarak Kartal'ını sürüyordu. " Aynen abi. Halam da aynı şeyi düşünüyor." Firuze'nin arkadan dahil olan sesi keyfine limon sıktı. " Sorma kızım. Allah'tan yorum yapan çok da altta kaldı onun yorumu." " Hayırsız, hiç halanı gezdirmiyorsun." Diye başlayan yorumlarının ardı arkası kesilmemiş ve en sonunda " Ferit oğlum, babana söyle dedenden kalan tarlayı soruyor amcan ne olacak diye." " Kadın resmen Facebook yorumlarına Noter muammelesi yapmış." " Engelleyeceğim onu." Dedi kararlılıkla. " Engelle, engelle de babam da seni evlatlıktan engellesin." " O da doğru." Çaresiz bir kabullenişle sessizliğe gömüldü. Mahalleye geldiklerinde 'iyi geceler' dileyip evlerine dağıldılar. Firuze'nin sessiz kalması Ferit'i şaşırtsa da kıza gece olunca çöken bir sakinlik hep olurdu aslında. Öyle zamanlarda, odasına çekilip kimseyle konuşmak istemezdi. Yatağına gömülüp ilgisi olmayan konularda bile videolar izler, boş boş duvara bakardı. Sınıftan birkaç arkadaşıyla konuşur, kulaklığını taktıktan sonra da uykuya dalardı. Bu gece de diğer gecelerde olduğu gibi yapacakları bundan ibaretti aslında ama odanın kapısı yavaşça açılıp aradan kafasını uzatan Ferit'le pek de öyle olmadı. " Nabıyon kız?" Deyip içeri girdi. Firuze, hiçbir şey demeden telefona bakmaya devam edince " Şşş.." Yatağın ucuna oturup kızı dürttü. " Küs müyüz?" " Niye küselim." " Yüzüme bakmıyorsun, ne var o telefonda o kadar." " Offf, annem gibi konuşma." " Ergen." Deyip Firuze'nin saçlarına uzanacakken geri çekildi Firuze. " Git başımdan, uykum var." Diyerek yatağa iyice gömülüp yorganı kafasına kadar çekti. " Bok uykun var, telefon ışığını görüyorum." Firuze, ekran parlaklığını kıstı. " Firuze." Bu ton, karın ağrısı olan Ferit'in başvurduğu bir tondu ve karşı konulamaz olduğunu düşünüyordu. Bekledi ama kız hâlâ yorganın altında olunca yine dürttü. Ses gelmeyince, Firuze'nin el verdiğince o da kıvrıldı yatağa. " Sinirlendin sen, anladım ben seni. Neye olduğunu pek anlamadım ama yani..." Deyip durdu. Aklına Firuze'nin canını sıkan ihtimaller geliyor, onları kendince eliyor ve bir sonuca varmaya çalışıyordu. " Yani anlatabilirsin." Utandı bunu söylerken. Dudağının bir kenarı bükülürken, "Ne zaman bu kızın derdi ney diye sordun da bu kız sana derdini anlatsın Ferit." Diye düşündü. Sesli bir nefes alıp, " Şimdi düşünüyorsundur sen bunun kafasına taş mı düştü de geldi yanıma neyin var diye soruyor." Güldü. " Haklısın da. Ama ne bileyim kızım pek alışık değilim ben böyle şeylere." " Okulla ilgili mi diye soracağım ama senin hocalarının adını bile bildiğini sanmıyorum." " Biri mi..." " Abi, bana hiçbir şey sorma. Hatta bana kimse bir kelime bile etmesin çünkü siz benim hakkımda kararlar veriyorsunuz zaten." Firuze, yorgandan kafasını çıkarma niyetinde değildi. " Ay, nefes alamıyorum!" Deyip yorganı üstünden attı. Yorgan mıydı ona nefes aldırmayan yoksa gelecek soru muydu, düşünmeden Ferit'e döndü. " Gider misin?" Dedi sakince. " Gidemem vallaha." Yatağa iyice yerleşip Firuze'yi sinir eden gülümsemesiyle " Anlat abisi." Dedi gevşek gevşek. " Neyi abicim, ' karayollarında değil de kollarında ölmek istediğin kızı mı' yoksa bir hafta önce gelen terhiz kağıdını mı?" Ferit, şaşkınlıkla gözlerini açtı. " NE!" " NE!" Ayrı ayrı iki yerden gelen sesten biri Ferit'e aitken diğeri de yatağın içinde kaybolan Feride'ye aitti. " Abla sen daha gitmedin mi?" " Sorduğu soruya bak." Deyip yüzünü hoşnutsuzlukla yüzünü buruşturdu Feride. Saçlarına sardığı bigudeler ve yüzündeki maskeyle tuhaf görünüyordu. " Bu halin ne kız, prensesken aşkından dev olan Fiona'ya benzemişsin." Dedi Ferit gülerek. Firuze de gülecekken durup hiçbir şey olmamış gibi kollarını bağladı. Ama Ferit görmüştü çoktan. " Maske kurusun diye beklerken uyumuşum. Üvey evlat olduğum için kimse de gelip ne oldu bu kıza demedi." " İyi ki dememiş, annem seni böyle görseydi ne olurdu düşünmek bile istemiyorum." " Güzelim cildinizi bozdunuz, sürmeyin şunları derdi büyük ihtimalle tabii kadın gözeneklerimi görmediği için." " Eee Ferit efendi, sen beni boşver. Nereden çıktı bu terhiz işi." " Yok bir şey ya. Bomba olmaya karar verdim de onun için başvurdum onlar da-..." " Ah, abla ne attın öyle ya, kafamı deldi." " Var mıydı ki?" " Off, tamam." Dedi en sonunda. " Askere gidiyorum ben. Baktım, okul işi yattı." " Ya nereden çıktı bu şimdi, Firuze nereden gördün kızım sen onu? Ben adresi farklı verdim." " Gerizekalı, bilgisayarı açık unutmuşsun." " Hadi be, ben bakarken Türker aramıştı. Açık kalmış." Dedi aydınlanarak. Kırk yılın başı işe yaradın İbo, gerizekalı İbo. İçinden saydırdıkça saydırdı. " Annemler biliyor mu?" Feride, odadan çıkıp yüzünü yıkayıp geldi. " Belki ablanızı böyle daha ciddiye alırsınız." " Yok, söylemedim daha." " Yuh Ferit, ne zaman söylemeyi düşünüyorsun? Döndüğünde mi?" " Bilemiyorum abla. Gidip de dönememek dönüp de bulamamak var." " Salak salak konuşma." Dedi Firuze ayağıyla itekleyip. " Nereye çıktı?" " Manisa, Kırkağaç." " Nasılmış orası baktın mı hiç?" Diye soran Feride'yi yanıtlayan Firuze oldu. " Tehlikeli bir yer değil zaten Ege'de. Ama bu salak başını boka sokmadan durur mu bilmiyorum tabii." " Abisinin gülüne bak, araştırmış da. Seviyorsun kız beni." Deyip Firuze'yi kolunun altına aldı. " Yeşilbaşım benim." " Yeşilbaş ne be!" " Ne bileyim kızım, içimden geldi birden. Kurbağa yavrusu muydu?" " Gerizekalılar." Feride için seviyesiz bir konuşmaydı, cahilliğe tahammülü de yoktu. " İribaş o. Yeşilbaş ördek." " Heee." Firuze ve Ferit, aynı anda yaşadıkları aydınlanmayla tepkilerini de verdi. Ne konuştuklarının farkına varacakları sessizlik oluşurken üçünden de gülme sesleri yükseldi. Ferit, kendine hakim olamayarak koca koca kahkahalar atıyordu. Bir süre sonra gözlerinden yaşlar geleceğinden emin olduğu kahkahalar... Onlar gülmeye devam ederken salonun açılan ışığı kapının altından belli oldu. " Aha, biri kalktı." Demeye kalmadan odanın kapısı açıldı. Üçü de uyuma numarasına geçmişken Ferit, inandırıcı olması için horladı bile. Firuze, gülme isteğini bastırarak mırıldanıp yan döndü, bacağının biriyle de Ferit'i itelemekten geri durmadı. Ferit, düşecekken zorlukla kendini toparlayıp daha yüksek sesle horladı. " Eh be oğlum." " Evde çocuk mu var, ayı mı belli değil." Yanlarına gelip üçünün de ayrı ayrı üstünü örttü Nesrin. Baktı, Ferit'in üstü açık kalıyor dolaptan bir yorgan daha alıp üstünü örttü. Yorganı iki yanlarından sıkıştıra sıkıştıra örtüp saçlarını da sıvazladı hepsinin. " Ay benim canlarım." Diye diye çıktı odadan. Sessizlik bir süre daha devam etti. Firuze, yavaşça uyku moduna geçmişti bile. Feride çoktan uyumuştu. Ferit, tuhaftı bu akşam. " Yatağına git." Dedi uyku sersemliğiyle Firuze. " Gidemem. Senin yatağın daha rahat." " İttiririm." Firuze'nin tehtidini de umursamadı. " Firuze." Dedi en sonunda. " Sen aşık mı oldun?" * " Harun! Tut lan şunun ucundan. Nereye gitti bu Kadir dallaması?" Diyen mahalle sakinlerinin ağır abisi Polat, ampullerin dizili olduğu kabloyu ağaca bağlamaya çalışıyordu. " Ulan, kim çıkardı bunu başımıza." Her işini söylene söylene ya da söve söve yaptığı için kimse bir şey demedi. " Kafa ütüleme. Aralarında konuşmuş bizimkiler." Dedi Ferit. " Yok abi ama gerek yoktu yani." Diyerek kıvırma sanatıyla çevirdi lafı. " Varmış demek ki lan! Sabahtan beri vır vır, bir susmadın." " Tamam abi." Ferit, gergindi. Sabahtan beri başladıkları ' asker eğlencesi' hazırlıkları bitmek bilmiyordu. Güven'le Nesrin'nin haberi olunca Nesrin, " Ben oğluma asker düğünü yapmadan göndermem." Demiş ve çocukları askere gidecek olanlarla konuşup mahallede eğlence yapma kararı vermişlerdi. Firuze ve Türker, eksik olan malzemeleri almak için çarşıya gönderilmişti. Ferit'i burada bırakmaları fazlasıyla canını sıkmıştı. " Nerede kaldı bunlar." Diye başlayacakken iki tane sirke satan suratın ona doğru geldiğini görmesiyle hızlı adımlarla yanlarına gitti. " Nerede kaldınız?" " Ne oldu abi, geldik işte." Deyip söylene söylene elindeki poşetlerle bahçeye gitti Firuze. " Hayırdır?" Dedi Ferit, Türker'e. Türker, yol boyunca sırıtmasını zorlukla bastırabildiği kadar bastırmıştı. Yüzünü sabit tutmaya çalışarak " Bir şey yok. Sana ne oldu asıl?" " Oğlum, bıraktınız bunlarla beni. Hepsi birbirinden deli lan. Biri sağ diyor, biri sol. Arabuluculuk yaptım resmen." " Ne güzel işte." " Çocuklar! Ferit davulcuyu kim alacaktı?" Dünyanın sonu gelmiş de tek eksik davulcuymuş gibi bağıra bağıra Nesrin ve Aydan ikilisi geldi. " Bilmiyorum anne kim alacak?" Dedi Ferit de onlar gibi. " Hem bu adam neden kendi gelmiyor, organizasyon şirketi yok mu bunun?" " Abartma oğlum sen de." Dedi Türker gülerek. " Gidip alırız işte." " Görüyor musun çocuğu." Dedi Nesrin. " Bak hiç karşı geliyor mu? Ama sen..." " Tamam anneciğim. Babam neredeydi?" Deyip kabullendi Ferit de, kaçış yoktu. " Baban bir iş olunca ortada oluyor mu sence oğlum, kime çektiğin belli. Armut dibine düşüyor işte." " Kulaklarım yanıyordu tam. Nedenini öğrenmiş oldum." Yanlarına gelen Güven yalnız gelmeyip davulcuyu da getirmişti. " Nesrin Hanım, buyrun davulcu. Bol bol istek parça yaparsınız artık." Deyip karısına sarıldı. " Ay Güven sen de. " Diyen Nesrin'in işgüzar bir şekilde sırıtmasıyla Ferit, " Ben elin memleketinde patates soyarken dördüncü bir kardeş haberi gelmez inşallah." " Şüpheli." Diyen Türker gülüşünü yüzünü sıvazlayarak kapamaya çalıştı. " Bizimki nerede?" Ferit'in sorusuyla karşıdan elinde gömlek ve beş karış suratla onlara doğru gelen Firuze'yi gördü. " Geliyor." " Abii, geçmiş olsun. Gömleğini yaktım." Dedi büyük bir rahatlıkla. " Anne kim verdi buna bu gömleği? Ya bu nereden bilsin ütü yapmayı?" " Komşum!" Diye araya dalan Fazilet ile Ferit'te olan bakışlar ona döndü. " Kardeş, sen Gül Ali'yi çalabiliyor musun?" Fazilet'in muhatabı davulcuydu. " Evvelallah yenge." Dedi davulcu gururla. " Fazilet abla, ayıp ama!" Diyen Ferit utanmasa ağlayacaktı en sevdiği gömleği yanmıştı. Gömleğin yanması sorun değildi de anısı vardı işte. * " Şu abimi halaydan çıkarsana." Dedi Firuze, Türker'e. " Bırak, kafasını dağıtsın." Diye karşılık alınca iş başa düştü deyip halayın orta yerine dalacaktı ki Türker'in onu tutmasıyla kaldı. " Bir şey mi var?" Dedi eğilip Firuze'ye bakarken. Firuze, elindeki telefona birkez daha bakıp " Söyle gelsin, abimi biriyle tanıştıracağım." Dedi Türker'in gözlerine bakarak. " Kimle?" Ağzından böyle bir kelimenin çıktığından şüpheliydi yeniden sordu. " Kim?" " Erkek arkadaşım." Dedi Firuze. " Abim gitmeden tanışsınlar dedim." " Erkek arkadaş?" " Normal arkadaş yani öyle mi?" " Sence, sevgili işte." " Hadi çağır, bekliyor." " Ha buraya geldi bir de." Fazla mı yükselmişti. " Off hadi İbo." Dedi Firuze bir ayağını sabırsızlıkla sallarken. Türker, yanından uzaklaşırken Firuze de etrafa bakındı. " Ne oldu Firuze?" Terden üzerine yapışan gömleğin birkaç düğmesi açılmıştı Ferit'in. " Yürü." Deyip Ferit'i kolundan tuttuğu gibi arka sokağa yürümeye başladılar. Arkasından baktığında Türker öylece durmuş onlara bakıyordu. Bir şey demedi Firuze, gelmesi için işaret vermedi. Işığın daha loş yandığı bir sokağa girdiklerinde " Firuze ne oldu diyorum." Dedi Ferit sabırsızlıkla. Israrla sol yanında ütünün ufak izi çıktığı gömleği giymişti. Yakalarını düzeltiyordu. " Beyda." Dedi fısıltıyla. Firuze'de olan kolunu yavaşça çekerken adımları durdu demir yutmuş gibi olduğu yerde kaldı. Sokak lambasının altında beline kadar uzanan siyah saçlarıyla, yüzünde tedirginlik ve çokça heyecanla bekliyordu kız. Esmer yüzünün alardığı buradan bile belliydi. Titreyen ellerini montunun cebine sokmuş o da Ferit gibi öylece durmuştu ama titriyordu. Firuze'ye döndü Ferit. Ne yaptın sen demek istedi. Firuze, arkasından ittirip " Yürü." Dedi fısıltıyla. Firuze, Ferit'in elini sıktı. Ferit, onu sözleriyle teşvik etmese de eli bir şekilde sırtında olurdu. Firuze de abisinin elini tuttu, bir şey demeden yanındayım dedi. Ferit, koşmak istediği o kısacık yolu yavaş yavaş yürüdü. Hiç bitmesin istedi o an. Yürüdüğü tüm yolların Beyda'ya çıkmasını isteyerek ama bu isteğinden hem utanıp hem de nefret ederek yürüdü. Kısacık yolda kendini dizginledi. Kollarını iki yanında sabit tutmaya çalıştı. Gömleğine bakınca açık olan iki düğmeyi ilikledi titreyen parmaklarla. Gömleğin anısı karşısındaydı şimdi. Gömleği ona teslim eden Beyda ve solunda bir izle ona giden de Ferit oldu. Uzaktan duyulan oyun havaları sessizliği bölüyordu. En çok yan yana durmak istediği insanla karşı karşıyaydı şimdi. " Merhaba." Buraya geleceği andan beri cesaretini toplamaya çalışan Beyda. Ne kadar uğraşsa da sesi titredi. Başını salladı sadece. " Ben..." diye başlayacakken " Niye geldin?" Gözleri dolardı Beyda'nın en ufak bir terslikte. Bunu biliyordu, Beyda da onun bildiğini. Ama haklı dedi içinden. Ne yapsın... " Gidiyormuşsun." " Evet." Dedi sadece. " Sağ salim gidip gelirsin inşallah." İçtendi sözleri. Ferit'in en sevdiği ama bir o kadar da nefret ettiği bir özellikti bu. Çünkü bunu diyen de ben nişanlanıyorum diyen de aynı kişiydi. " Nasip." " Eline ne oldu?" Endişeliydi sesi. " Kına yaktılar." " Niye geldin?" Dedi yeniden, sertti sezi. Gözlerini yumdu sinirle, " Sen oradan bakınca ne görüyorsun bilmiyorum ama ben pezevenk değilim." " Nişanlı bir kadına yan gözle bakacak bir gavatlık yok bende." Görmüştü Ferit yüzüğü, sahiden de nişanlanmıştı Beyda. Neden yaptın demek istedi. Niye vazgeçtin... " Haklısın." Dedi gülümseyerek. " Son bir kez görmek istedim seni." " Son kez görüştük zaten. Bitti gitti." Uzaktan duyulan oyun havaları kesilince piyanistin sesi duyuldu. " Evet, asker kardeşlerimizin yazdığı istek parçalara bakalım. Aslan kardeşimiz Ferit'in isteği " Kahverengi gözlerin" Kahverengi gözlerini nasıl oyun havası yapmışlardı bilmiyordu ama şansı gülmüyordu bir türlü onu biliyordu. " Senin en güzel yerin kahvrengi gözlerin..." Alayla güldü Ferit. " Offf." Dedi yüzünü sıvazlayarak. " Git artık." Beyda'ya bakamadı. " Gideceğim." Diye fısıldadı çaresizce. " Ama lütfen hakkını helal et." " Saçma sapan konuşma." Dedi tersleyerek. Arkasını dönüp geldiği yolu yürümeye başladı. " Şunu bil Ferit. Bir şansım olsaydı hiç düşünmezdim." " Ölene kadar seni seveceğim." Ama Ferit bunu duymadı. Adam gitti, kadın kaldı. Aslında adam hep oradaydı. 🍇 |
0% |