29. Bölüm

24.devam

Avin Mirza
avinmirza12

Aziz Ağa, sonunda bitirdiklerinde üstüne bulaşan tozları elleriyle slkeleyip temizledi.

 

İnsan unutur ama kader unutmazdı, geçmiş geçerdi ama geleceğe hep perde düşürürdü.

 

Etrafına bakındı yaşlı adamı bulmak için. Arabanın gerisinde köylülerin halan umut bağladıkları dillek ağacının oradan onlara doğru geliyordu. Elinde -uzakdan net seçmese de- renkli bir kumaş parçası vardı.

 

Adam ona yaklaştığında yüzünde ki kederi, omuzlarında ki yıkılışı gözle görülmeyecek gibi değildi. Bir ağaca birde adamın avuç içinde sıktığı kumaşa baktı. Demek ki derin bir mazisi vardı.

 

Aziz Ervaji 'nin kaderinde ise ölürken bile hasret gitmemek için döndüğü topraklarda, doğduğu toprakları kendine haram kıldığı kadının ismini verdiği evladıyla karşılaşmak vardı.

 

Genç adama baktıkça onu saran tanıdık his garip ve karşı konulmaz bir hal almıştı.

 

Sanki kendini görüyor gibiydi oğlum olsa bu kadar benzer, diye içinden geçirmeden edemedi.

 

"Hayırdır abi, senin de bu ağaçla mazin mi var ?"

 

Aziz Ervaji elinde ki türbeti bir kez daha sıktı.

 

İkisi karşı karşıya geldiğinde, Aziz Ervaji genç adamın omuzunu sıkıp iki kez göğüs kafesine vurdu hafifçe.

 

"Mazi derin değil sevilen riyakar evlat. Sen sen ol bir kadını severken bir gün ihanet edebileceğini unutma."

 

Aziz Ağa gayri ihtiyari gülüp başını iki yana salladı.

 

"Abi kadını erkeği yoktur, sadece sevmeyi bilmeyen insan vardır."

 

Beraber arabalarına doğru ilerlerken Aziz Ervaji'nin son anda delikanlının ismini sormak gelmişti aklına.

 

"Delikanlı ismin nedir, kimlerdensin?" diye seslendi genç adamın ardından.

 

Aziz ağanın adımları durmuş, ona seslenen adama dönmüş sözlerinin onu yakacağından bir haber cevap vermişti.

 

"Aziz Yıldırım Ali Ağa'nın oğluyum. Bir gün gel çayımızı iç abi."

 

Teni buz kesmişti Aziz Ervaji'nin. Nasıl bir sınavdı, rabbinin onu sınadığı? Dönmem dediği topraklarda sevdiği kadının adını koyduğu evladıyla karşılaşmıştı.

 

Bundan mıydı bu kadar tanıdık gelmesi? Sevdiğini ihanetiyle yüzleşti bir kez daha.

 

"Sen Xece'nin oğlusun," diyebilmişti.

 

Aziz evet anlamında başını salladı.

 

"Evet abi, tanıyor musun onları?"

 

İnsan katillerini nasıl tanımazdı.

 

"Bir zamanlar delikanlı bir zamanlar... Hadi Allah'a emanet ol."

 

Duramadı, durdukça geçmişi yüzüne çarpıyordu.

 

Giden adamın ardında baka kaldı Aziz ağa...

 

❅──────✧❅✦❅✧──────❅•

 

Ayşe, akşam ki kına için koşturmaktan yorulmuş, bitik bir halde odaya çıktığında tam duşa girecekken, kocasının koltukta oturup evrakları incelerken gördü.

 

"Yüreğim, erken mi geldin?"

 

Aziz Ağa karısının sesini duyar duymaz elinde ki evrakları yanına bırakıp ayağa kalkıp karısının yanına gitti.

 

"Evet, burada çalışasım geldi."

 

Aziz Ağa eğilip karısını öpecekken Ayşe elini göğsüne koyup engel oldu.

 

"Öpme, çok terledim rahatsız olursun sonra."

 

Buna rağmen adam kadını kollarından çekip kendine hapsederken boynunu kokladı.

 

"Ben senin kokun yok diye işten erken gelip burada çalışıyım sen bana öpme diyorsun! Bu bana müstahak mı?"

 

Boynundan dudaklarına doğru ilerlemişti, öpücükleri girdikçe masumiyetini kaybediyordu.

 

"Aziz!" diye inleyip zorda olsa adamın dudaklarında ayrılmıştı. Ayşe'nin, öpülmekten kızarmış dudaklarından döküle dengesiz soluklar adamı tarik etse de durmuştu.

 

"Birazdan misafirler gelir, bu halde mi çıkayım karşılarına?"

 

Elleriyle dağılmış üstünü gösterdi.

 

Karısını baştan aşağı süzdükten sonra memnuniyetsizce yüzünü astı Aziz.

 

"Haklısın, fazla güzelsin. Ben ne yapacağım ya senin bu güzelliğinle?"

 

Ayşe kıkırdayıp arkasına döndüğünde yatağın üstündeki kutuları fark etmiş, birkaç saniye duraksadıktan sonra sevdiği adama doğru dönüp merak içinde sormuştu.

 

"Bunlar ne Yüreğim?"

 

Yitip giden hayallerin diyemedi adam. İlk önce kutulara sonra sevdiğinin ela gözlerine bakıp kederli öyle bir iç çekti ki aldığı nefes kaburgaların sığmaz oldu.

 

Kutularda sırtında kalmış gizli bir kambur saklıydı. Asla geçmeyen, gün geçtikçe boynunu büken, ağırlığını hep hissettiği, yeri geldiğinde pişmanlık içinde kavrulmasına sebep olan kahrı saklıydı.

 

Yılların harmanladığı pişmanlığı sevdiği kadının her şeyden mahrum kalmış oluşu onda büyük yaraydı. Ne yaparsa yapsın geçmiyordu, her mutlu anlarında gölge gibi düşer oluyordu.

 

Ne çeyiziyle, ne de telli duvağıyla gelin gelmişti. Sevdiği kadın sadece elinde bez bebeği iki örgüsüyle gelin gelmişti. Ayşe talak hakkı isterken bir bez bebeği bilmiyordu ki gerçeğini vermek uğruna kurban edilişini.

 

Annesinin çeyizi ondaki yaralardı. Hela ki öyle bir yara vardı ki yıllanmış şarap gibi acısı.

 

Adem elması acıyla yutkunup kaydı boğazından. Kdın bile adamın acısını hissetmişti lakin konuşmak acısını dindirmeye yetmediğini çözmüştü.

 

"Bu günümüz ve geleceğimiz ," dudaklarından değil yüreğinden feryat etmişti tüm sözcükler.

 

Kadının kafası iyicene karışmıştı. Kaşlarını çatıp masumca, "Anlamadım," dedi.

 

Aziz Ağa gülümseyip bir kaç adımda sevdiği kadının yanına gelmiş, parmak uçlarını çattığı kaşlarına değindirmişti.

 

"Bükme o dudaklarını kadın kışa değil bahara açsın yüzün. Açsın ki Aziz'in mezarı gülüşün olsun."

 

Adamın iltifatı karşısında öyle bir tebessüm etmişti ki cenneti bahşetmişti resmen sevdiğine.

 

Aziz'in aşkını gören Mecnun bile kıskanırdı, Leyla Leyla olmaktan utanırdı.

 

Aşka küskün topraklar aşka yenilecek, ah hapsolmuş duvarlarda bir sevda filizlenecek, günü gelecek bu sevda uğruna Yıldırım konağı isyanla inleyecekti...

 

Kadın tek saç teline ömrünü feda edecek bir adam vardı. Bahanelerin ardına sığınıp ihanet etmeye meyilli bir adam değildi Aziz Ağa.

 

Seviyordu, yeri geldiğinde özgürlüğe kanat çırpsın diye kırlangıcından vazgeçecek kadar çok hem de.

 

İki kutuda geçmişi değil geleceği sunuyordu sevdiğine. Kadının sabırsız merakını görebiliyordu gözlerinde.

 

Kadının önüne gelmiş, saç tutamlarını dudaklarına getirip, koklayıp öptü. Çöle düşmüş bedevî gibi hayatta kalmak için çekti kokusunu ciğerlerine.

 

"Kokun kadın... Öyle bir şifa ki hep kanasın istiyor gönlüm." Geri çekildikten sonra içi ısıtan bir tebessümle kutuları gösterdi başıyla.

 

"Hadi aç bakalım," demişti Az ağa.

 

Ayşe bu komutu bekliyormuş gibi vakit kaybetmeden diğerine göre daha küçük olan kutunun üstünde ki kurdelenin düğümünü çözüp bir kenara bıraktı. Ardından kutunun kapağını kaldırdığında kapağı tutan elleri titremişti. Kara bulutlar geçip gitmişti göz bebeklerinden.

 

Elleri istemsizce dudaklarına gitti, kutunun içinde ki beyaz kaftana değildi şaşkınlığı gelinliği andırması.

 

Bu hayatta yara açanların olduğu gibi yaraya deva olan adamlarda vardı. Aziz ise en çok sevdiğinin yaraları kapatmayı severdi.

 

Kutunun içinde Ayşe'nin yuva olduğu yaralı kadınların umudunu işlediği beyaz bir kaftan gizliydi. Birkaç hafta önce ihtiyaç sahibi kadınların çalışması için açtığı atölyede görmüştü.

 

Eşi ölmüş, üç yetim kızıyla kalmış kadının elinde işlerken görmüştü. O kadar çok beğenmişti ki kadına almak istediğini söylediğinde kadın reddetmiş, kızı için işlediğini demişti.

 

"Bu..." diye kekelemişti. Annesinin kızı olamamış ama başkasına evlat olmuştu Ayşe. Annesinin işlemediği çeyizi yuva olduğu kadın işlemişti.

 

"Aylardır senin için işliyordu aslında," diye itiraf etti Aziz Ağa. Bu günün gelinliğiydi, kutuda ki beyaz kaftan.

 

"Benim yüreğimin ustası sensin kadın. Öyle bir nakşettirdin ki aşkını yüreğime, resmettirene aşk olsun."

 

Ayşe parmak uçlarında yükselip adamın çehresinden öptü.

 

"Seni tanıyan şair kalemi kıran atar adam."

 

Sol gözünden firar eden iki yaş boynuna yol akmış, mutlu iken neyin isyanına girmişti ki gözleri anlamıyordu. Oysa içinde yanıp kül olmuş bir orman varken her defasında yeni bir filiz yeşerten sevdiği vardı.

 

Acıdan mıydı!?

Kesinlikle ihtiyaçtandı...

 

İyileşmeye yüz tutmuş yaralarının sevinç kutlamalarıydı. O düşüncelere dalmışken birden boynunda hissettiği nefes, irkilip ürpermesine sebep olmuştu. Sevdiğinin nefesini üflediği kulağında, aşkına döküldü mısıralar.

 

"Ya hitl'at ü yahut kefen,

Ya taze gül, yahut diken.

Kâhrın da hoş lûtfun da hoş."

 

Adamın nefesi bile huzur iken yüreği nasılda yuva olmasındı.

 

"Seni her şeyden mahrum kıldığım için affet kırlangıç."

 

Geç kalınmış bir özürdü gibi gelinse de kadın için Aziz'in varlığı büyük bir lütuftu.

 

Adam kafasını her yastığı koyduğu gün Rabbine şükür ederken diğer yandan sevdiğine özür diliyordu içten içe.

 

Aziz bu sefer karısının ellerini diğerinin aksine daha büyük kutunun üstüne getirmiş ve konuşmuştu.

 

Ayşe o kutuyu da açarken kalbi maratona çıkmış bir tay gibi dört nala koşuyordu. Kalbi solunda değil parmak uçlarında atıyordu. Kapağı açıp yan tarafına bıraktığında ise kutunun içinde yan yana iki gelinlik vardı.

 

Dudakları açılıp kapandı ,tüm sözler kifayetsiz kaldı. Bir an için kalbi atmayı unuttu. Sinesideki şifaydı, Aziz umutlarına açılmış karafil idi.

 

Titreyen elleri beyaz incilerle gerdanı işlenmiş beyaz kumaşta gezindi, dantellerin arasında gizlenmiş ışıldayan beyaz inciler...

 

Aziz sevdiğinin saçlarının tepesine bir buse kondurdu.

 

Arkadan sevdiği kadına sarılıp başını omuzlarına bastırırken sağ elini usulca karnına kayıp okşadı. "Açtığım her yarayı kapatacağım kadın. Ahtım olsun bir gün bu konağın merdivenlerinde süzülüp gelin olacaksın. Buna kızımızda beyazlar içinde bizim en büyük şahidimiz olacak."

 

Ayşe kıkırdayıp sevdiği adamın kollarına doladı ellerini.

 

"Nerden biliyorsun kızımız olacağını? Hem belki erkek evladımız olur."

 

Aziz Ağa ciddi bir şekilde, "Benim kızım olacak, dizimin dibinden ayırmayacak," dedi.

 

Adamın ciddi bir şekilde konuşması kadını hayrete düşürdü. Aziz gibi bir adam ciddi ciddi erkek kız ayrımı yapıyor oluşu onu çok şaşırtmıştı.

 

"Ne yani oğlumuz olsa sevmeyecek misin sen şimdi?" Kadının dargın sesini duyunca kırdığı pot için okkalı küfürler savurdu içinden kendine Aziz Ağa.

 

"Olur mu öyle şey güzelim? Senden olan her parçaya taparım ben. Sadece kız evlat berekettir, nurdur, cennete açılan kapıdır. Hem sana benzeyen pıttı pıtı arkamdan dolanan iki örgüsü babam diye cıvıldayan bir kız çocuğu düşünsene, güzel olmaz mı?"

 

Neyse ki adamın sözleri bir nebze kadının yüreğine su serpmişti.

 

"Valla içimden bir ses ilk çocuğumuzun erkek olacağını söylüyor."

 

Aziz Ağa sevdiğinin dizlerinin altından kollarını geçirip kucaklamış yatağa doğru ilerlerken kadının dudaklarına bakıp muzipçe sırıtmıştı.

 

"O zaman kızımız olana kadar temel atmaya devam ederiz bizde."

 

Adamın niyeti anlaşılmayacak gibi değildi ama aşağıda onları bekleyen insanların olduğunun bilincindeydi kadın direnmek istese de.

 

"Aziz aşağıda insanlar bizi bekliyor! Allah aşkına şimdi zamanı mı!?"

 

Kadın çemkirmeye devam ederken adam çoktan kadını yatağın ortasında bırakıp gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı bile bu saatten sonra.

 

"Onu benim aklımı bulandırmadan düşünecektin. Kusura bakma kızımın ilk temellerini atmadan ölsem de çıkmam bu odad

an. Hm özleminden yandım tutuştum."

 

Kadın ağzını aadamın dudakları tarafından susturulmuştu.

 

Adamın elleri kadının tenine hüküm sürerken dudakları tenini mühürlemeye başlamıştı.

 

──────✧❅✦❅✧──────❅•

 

Bölüm : 12.04.2025 00:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...