
İYİ OKUMALAR
Zamansız bir yüzleşmenin soğuk ürpertisiyle sarılmıştı Yıldırım Konağı.
Duvarlar, geçmişin acı fısıltılarını yankılıyor; hava, tarifsiz bir kasvetle doluyordu.
Çalışanlar bu kez küçük gelinin neşesine değil, sessiz yasına tanıklık ediyordu.
Ayşe, bedenindeki tüm kanın çekildiğini, ruhunun vücudundan usulca söküldüğünü hissediyordu.
Kanatları değil, canı paramparça edilmişti.
Oysa en büyük düşmanı, en acımasız katili başucunda; sessiz, sinsi bir bekleyişteydi.
Roje ise suçluluk duygusuyla kavrulurken, ablası yerine koyduğu kadının gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu.
Elinde sıktığı ilaçı Ayşe'ye uzatırken, gözlerini bir kez daha yere dikti.
"Al abla, iç ağrın geçer," dedi zoraki bir tebessümle. Oysa avuçlarındaki ilaçlar, yarasına neşterdi.
Ayşe, bitkin halde doğrulup ilaca uzanırken, kapı ani bir şekilde açıldı.
"Güzelim, iyi misin?"
Aziz Ağa'nın sesi salona doldu.
Genç kız, paniklemiş, avucundaki ilacı ani bir refleksle hemen sakladı.
Aziz Ağa, Roje'nin bu tavrını görünce, yüzündeki ifade bir an dondu. İçinde kıvranan şüphe ve öfke, gözlerine yansıdı.
"Roje... Bu ne hal böyle?"
Dedi sert ama sakin bir tonda.
Genç kızın kaçan gözlerine, eli sıkılmış yumruğuna baktı ve derin bir nefes aldı.
Aziz Ağa, Roje'nin elindeki sakladığı şeyi fark etmişti. Gözleri keskinleşti, sesi sertleşti:
"Avucunda ne saklıyorsun, Roje?"
Aziz Ağa'nın keskin bakışları altında Roje iyice panikledi.
"K-il-ık... İ-ilaç... Sadece... Sadece a-ağrı k-kesici..."
Kekeliyor, kelimeler boğazında düğümleniyordu.
"Başka bir şey değil, yemin ederim... Ablamın sancıları için..."
Aziz Ağa, Roje'nin panikleyen sözlerinin ardından elindeki ilaca dikkatle baktı.
soğuk bir sesle, "Ama doktor böyle bir ilaç yazmadı, Roje."
Gözleri ilacın üzerindeki etikete takıldı, detayları inceledi.
"Bu ilaç... bizim doktorumuzun reçetesinde yok. Nereden çıktı bu?"
Aziz Ağa, ilaca sertçe baktıktan sonra dudaklarını sıkarken, Ayşe araya girdi, sesi yorgun ama sakin:
"Aziz, ben hep içiyorum bu ağrı kesiciyi... Sadece sancılarım için..."
Aziz Ağa, Ayşe'nin yüzüne ve haline dikkatle baktı.
Genç kızın bitkinliği, solgunluğu gözünden kaçmadı. Elleri titriyor, gözlerinde derin bir hüzün vardı.
İçinde bir şeyler kırıldı, şüphe yerini daha ağır bir duyguya bıraktı.
"Senin... halin iyi değil, Ayşe..."
Dedi fısıltıyla, gözlerini kaçırmadan genç kızın yüzünde gezdirdi.
O anda fark etti; sadece ilaç değil, başka bir sır daha vardı saklı bu hallerde.
Aziz Ağa, gözleri kıpkırmızı, sesi göğsünden koparcasına kükredi:
"SANA BUNU KİM VERDİ, AYŞE'YE KİM VERDİ BU ZEHİRİ?!"
Sesi o kadar güçlüydü ki, Yıldırım Konağı'nın duvarlarını, Mardin'in dar sokaklarını inletti.
Dışarıda bile yankısı duyuluyor, tüm şehirde korku ve öfke dalgaları yaratıyordu.
Aziz Ağa'nın titreyen bedeni birkaç adım geriledi. Gözlerindeki öfke, yerini derin bir acı ve ihanete bıraktı.
Belindeki silahı hızla çıkardı, titreyen elleriyle genç kıza doğrulttu.
Ayşe o anda olduğu yerde donup kaldı, gözleri dehşetle büyüdü. İçinde yıllardır kardeşi yerine koyduğu Roje'nin aslında bir hain olduğunu anladı; sarsıldı, yıkıldı.
Oda, sessizlikle ve boğucu bir ihanet duygusuyla doldu.
Roje yere çöktü, dizleri titreyerek zemine değdi.
Artık kaldırabileceği bir yük kalmamıştı; tüm suçluluk, pişmanlık ve çaresizlik içinde boğuluyordu.
Gözlerinden yaşlar süzülürken, sesi kırık çıktı:
"Ben istemedim, yemin ederim... Xece Hanım zorladı... Mecbur bıraktı..."
Gözyaşları, yılların sessiz çığlıkları gibi ardı ardına döküldü.
O an odadaki herkes, Roje'nin çaresizliği ve yürek burkan itirafıyla sarsıldı.
Ayşe, Roje'nin yere çöktüğünü gördü ve içini tarif edilemez bir sarsıntı kapladı.
Yıllarca kardeşi bildiği, canından bir parça gibi sevdiği bu genç kızın ihaneti, kalbine ağır bir hançer gibi saplandı.
Gözleri doldu, sesi titreyerek:
"Roje... Sen... sen benim kardeşim değilmişsin..."
Kalbinde büyüyen acı, yıkımın ta kendisiydi.
Ayşe'nin dünyası bir anda yerle bir olmuştu.
Aziz Ağa'nın kalbi, yılların yüküyle eziliyordu. En büyük darbeyi, yıllarca "çocuk" diye koruyup kolladığı, sevgiyle büyütmeye çalıştığı karısının üzerine, annesinin kuma getirmek istediği gerçeğiyle değil; onu sevgiden mahrum bırakan kadının, daha doğmamış çocuğunun katili olduğunu öğrendiği an aldı.
İçinde patlayan öfke, acı ve çaresizlik, kelimelere dökülemedi. Gözleri karardı, nefesi kesildi.
"Annem..." diye fısıldadı, "En büyük ihaneti kendi kanımdan, kendi etimden gördüm."
O anda aklına geldi: Sevgiyle büyütmek istediği eşine gösterilmeyen saygısızlık, ihanetler, sahte gülüşlerin ardındaki karanlık.
"Ve şimdi... Daha doğmamış çocuğumun yaşam hakkı bile çalındı."
Aziz Ağa'nın yüreği paramparça olmuştu. Kendi ailesinin içinde büyüyen karanlık, onu kökünden sarstı.
Nefreti daha doğmamış evladınada mı bulaşmıştı anasının bu kadarını yapmış olamazdı doğmamış bir can...
Yılların hasreti ...
Bir kine kurban gitmiş olamazdı, olmamalıydı
Aziz Ağa, derin bir nefes aldı, gözlerinde umut kırıntısı belirdi.
"Yalan söylüyorsun... Yalan..."
Sesini güçlendirmeye çalıştı, ama titreyen tonu ihanetin ağırlığını saklayamıyordu.
"Bu kadarını yapmış olamazsın..."
O an, içindeki çelişkiyle savaşıyordu; gerçeği kabul etmek istemeyen yüreği, umudunu son bir kez daha tutmaya çalışıyordu.
Ama gözlerinin önünde açılan bu karanlık, yıkıcı gerçekler vardı; artık gözlerini kapatamazdı.
Gerçeği erteleyemezdi.
Aziz Ağa, derin bir sarsıntıyla durdu.
Yüreğinde büyüyen kin, her nefesinde biraz daha alevleniyordu.
Elindeki silahın soğuk metalini avuçlarında hissediyordu; artık susmanın bir anlamı yoktu.
Canını sökselerdi lakin sevdiğine zeval vermesilirdi duramazdı artık artık tüm bunların hesabını soracaktı .
Ruhunda ki derin sarsıntıya rağmen çıktı odadan .
Ardında gözünden sakındığı kadını bıraken yüreğinin düştüğü dava çok çetindi.
Düşmüş omuzları rağmen adımları ağır ve kararlıydı.
Konağın uzun, sessiz koridorlarından geçerken, her adımında yılların birikmiş ihanetini yanına alıyordu.
Merdivenlerin başına geldiğinde, sesi koridorlarda yankılandı:
"Xece Hanım!"
O an tüm konak sustu, nefesler tutuldu, şaşkınlık ve korku arasında herkes donakaldı.
Aziz Ağa'nın kükremesi, yılların birikmiş öfkesinin patlamasıydı; karşısında kim olursa olsun, bu hesabı sormadan durmayacaktı.
Attığı her adımla içindeki fırtınayı büyütüyordu; kalbindeki kin kabarıyordu.
Kapının önüne geldi, derin bir nefes aldı, avucundaki silahı sıkıca kavradı.
Kapıyı sertçe açtı.
Karşısında, yılların yükünü taşıyan Xece Hanım duruyordu.
Aziz Ağa'nın gözlerindeki acı ve öfke, sessizliği paramparça etti.
"Neden yaptın ha? Neden?"
Sesinde kırgınlık ve kin bir aradaydı, sanki tüm dünyaya meydan okurcasına
Gözleri donuk ama içinde alevler yanıyordu; sanki yılların biriktirdiği tüm acı ve ihaneti tek anda dışa vuruyordu.
Xece Hanım'ın titreyen elleri, avuçlarında kalan tespih tanelerini birbirine sürtüyordu.
Kaçacak hiçbir yeri yoktu, yüzleşmek zorundaydı.
Aziz Ağa'nın öfkesi odanın havasını keserken, Xece Hanım dimdik durdu, sesi kararlı ve sertti:
"Susmayı değil, savaşmayı seçtim.
Bu dört duvar sevdaya değil, esarete mahkum.
Bunu bilmeliydin.
Ben, Xece Yıldırım, ben istemediğim sürece,
Bu duvarların ardına tek bir kuş bile uçmayacak."
Gözleri cesaretle parlıyordu; yılların yükünü taşırken, şimdi direnmenin tam zamanıydı.
Aziz Ağa, derin bir nefes aldı, gözleri dolarken sesi kırılsa da öfkesiyle kararlıydı:
"Bana yapsaydın, bana...
Tüm derdin, öfken benimle değil mi?
Neden sevdiğime dokundun?
Neden beni değil de onu yaraladın?"
Yüreğine saplanan bu sözler, içindeki sarsılmaz acının ve ihanetin sessiz haykırışlarıydı.
Xece Hanım, Aziz Ağa'nın sözlerini duyunca soğuk bir gülümsemeyle karşılık verdi:
"Aşk zayıflatır, Aziz Ağa...
Ama sevdanın karası ak olmaz,
Ancak ala bolanır, dediğin gibi.
Senin sevdan, çoktan lekelenmiş zaten."
Gözleri cesaret ve meydan okumayla parlıyordu; bu sözler, aralarındaki hesaplaşmanın daha da derinleşeceğinin işaretiydi.
Aziz Ağa, gözleri dolu dolu, sesini kırarak söyledi:
"Ben dokunmaya kıyamadım,
Sevdadan kaçmak için aynalara küstüm.
Vazgeçtim ben onun için...
Ondan vazgeçtim."
Yüreğinde taşıdığı çaresizlik ve derin acıyı kelimelere böyle döktü.
Sessizlik odada ağırlaştı, bu itirafın ağırlığı herkesi sarstı.
Aziz Ağa, sesinde kırgınlık ve sitemle, derin bir nefes alarak haykırdı:
"Neden beni sevmedin?
Bir kere bile bağrına basmadın ha evladındım Xece hanım el değil bağrına hasret canın."
Gözlerinde hem özlem hem de yarım kalmış bir sevginin acısı vardı.
"Sana hep yakın olmak isterdim, ama sen hep uzak oldun..."
Xece Hanım, gözleri dolu dolu, sarsılmış bir sesle başladı:
"Biliyor musun...
Bir zamanlar bu topraklarda,
Aşkı için savaşan bir kadındım ben, senin gibi.
Ama ellerimi açıp duvarları gösterdim,
Ah ettikçe vah işitti yüreğim.
İsyan ettim...
Ellerini şalına atıp başından çıkarırken,
Siyah şalı yere fırlattı ağır ağır.
'İsyanımı çok gördüler,' dedi,
Ve yüzünde hem acı hem gurur vardı."
O an odada ağır bir sessizlik oldu; Xece Hanım'ın bu sözleri, yılların sakladığı öfke ve kırgınlığı bir kez daha ortaya dökmüştü.
Xece Hanım, parmağını sertçe sallayarak, gözleri Aziz Ağa'ya kilitlenmiş bir şekilde haykırdı:
"Sen benim en büyük yenilgimsin, suskunğumsun, Aziz Ağa!
Sen, bu konağa tutsak oluşumsun!"
Sözleri, yılların birikmiş kinini ve kırgınlığını tüm gücüyle dile getiriyordu.
O an, odadaki hava birdenbire ağırlaşmış, ikili arasındaki çatışma doruk noktasına ulaşmıştı.
Xece Hanım'ın sözleri, Aziz Ağa'nın zihninde patlayan bir fırtına gibi yankılandı.
Gözlerinin önünde sahneler canlanmaya başladı; o anlar, yılların acı izlerini taşıyordu:
"Oydu değil mi... Aziz Ervaji değil mi?"
Adını duyduğu an, yüreği darmadağın olmuştu. Babasının öfkesi, sessiz ama derinden hissedilen bir patlama gibiydi.
Kulağında yankılanan bağrışlar, yıkılan umutlar, kırılan hayaller...
Aziz Ağa, o anın ağırlığıyla sarsıldı; geçmişin gölgeleri, bugüne kadar sakladığı sırları ve yaraları gün yüzüne çıkardı.
Bu hatıralar, içindeki fırtınayı daha da büyütüyordu. Yıllar boyunca sakladığı acılar, kini ve hayal kırıklıkları bir anda zihninde canlandı. Her biri, yüreğinde derin izler bırakmıştı; her biri, onu daha da yıpratıyordu.
Aziz Ağa'nın gözleri kararmaya başladı; bakışları puslandı, içindeki acı bıçak gibi keskinleşti. O an, zamanın durduğu bir sessizliğe büründü oda.
Avucundaki silahın soğuk metali, elinde bir ağırlık gibi hissediliyordu. Yılların yığınağı olan kini, tüm gücüyle açığa vurma zamanı gelmişti artık.
Derin bir nefes aldı, kalbinde biriken bütün acıyı, öfkeyi ve kırgınlığı karşısındaki kadına fısıldar gibi söyledi:
"Doğurmakla ana olunmaz... Senin yüzünden öğrendim bunu, Xece Hanım."
Aziz Ağa'nın sesi, sert ama kırgın bir ağırlık taşıyordu. Kelimeler, yılların içinde birikmiş hayal kırıklığı ve acıyı en çıplak haliyle ifade ediyordu.
Sonra, gözlerindeki kararlılıkla devam etti:
""Senin yüzünden Xece Hanım... Senin yüzünden, sevdiğim kadının yüzüne bile bakamıyorum!"
Elindeki silahı tutan ellerinde tek bir titreme yoktu.
Ama sesi...
Yüreğini yıllardır kemiren fırtınanın tam ortasından kopup gelmişti.
Xece Hanım'ın içine yıllar önce sıkışıp kalan o çığlık, nihayet yerinden kopmuş gibiydi.
Yanan yüreği bu defa... üşüyordu.
Ellerine sıkıca doladığı tespihin taneleri darmadağın oldu.
Tıpkı Aziz'in içi gibi.
"Oğlum..."
Yıllar sonra ilk kez söylediği bu kelime,
Aziz'i olduğu yere çiviledi.
Ne silahı tutan parmağı kıpırdayabildi,
ne gözündeki o kış pusundan kurtulabildi.
Ama...
Geçti.
"Oğlum demen için, yüreğimi sökmen mi gerekiyordu Xece Hanım?"
Silahın kabzasını yavaşça açtı,
namlusunu tam kalbine dayadı.
Sesi çelik gibi kararlıydı.
"Dedim sana... Sevdiğimin bir damla yaşına canımı veririm."
Parmağı tetiğe uzandı.
Ve o an...
"Azizzz!"
Yıldırım Konağı'nda aynı anda iki feryat yükseldi:
Bir kadın, evladına ilk kez seslenirken
Bir adam, sevdiğine son kez veda etti.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Geçmiş....
Ayşe, üstündeki geceliği çekiştirip duruyordu. Kumaştan değil, kaderinden sıyrılmak ister gibiydi... Dizlerini göğsüne çekmiş, yatağın ortasında kıvranan bir sabırdı şimdi. Ne uykusu vardı gözlerinde, ne de huzuru.
Xece Hanım'ın sesi hâlâ kulaklarındaydı.
Sertti.
Kesin ve netti.
Tıpkı yıllar boyunca Ayşe'nin içini ezen o taş duvarlar gibi:
"Ya oğlumun koynuna girip gönlünü hoş edersin...
Ya da sen köşede izlerken, ben burnunun dibine hoş edecek birini sokarım."
Ayşe'nin içi buz kesmişti.
İffetiyle sınanıyor, sevgisiyle tehdit ediliyordu.
Bir kadına, kendi sevdiği adam üzerinden böylesine bir utanç giydirilirdi de, o utanmayan diller utançtan kızarmazdı bile...
Aziz'i kaybetme korkusu, bütün korkularını bastırmıştı.
Kim istemezdi ki, sevdiğiyle aynı yastığa baş koymayı?
Kim istemezdi, o sevdiği adamın nefesinde eriyip yeniden doğmayı?
Ama Aziz Ağa'nın yemini vardı.
Töreye, geçmişe, hatta kendi kalbine rağmen ettiği bir yemin.
Ve o yeminle yaşıyordu adam.
O gerçekten istemedikçe, değil el sürmek, Ayşe'nin gözlerine bile bakmazdı.
Bütün Mezopotamya bilirdi bu duruşu.
Ayşe'nin kalbinde, o gece bir savaştı.
Kendine mi yenilecekti, gururuna mı tutunacaktı, yoksa aşkına mı sığınacaktı?
Çünkü töre, mertlik bilmezdi.
Ve mert olan adam, hiçbir kadını o töreye ezdirmezdi.
Yüreği kuş gibi çırpınırken.
Kapı gıcırdayarak açıldı.
Aziz Ağa, ağır adımlarla içeri girmişti.
Odanın loşluğunda, yatağın ortasında kıvrılmış Ayşe'yi görünce olduğu yerde kaldı.
Bir kadın...
Hem gelin, hem eş...
Ama o gece en çok, kırılmış bir kız çocuğu gibi duruyordu gözlerinin önünde.
Omzundan kaymış incecik gecelik, yere sarkmış saç telleri, ellerinde bir telaş...
Ve gözlerinde bir utanç vardı, Aziz'e değil kendine.
Aziz Ağa'nın boğazı düğümlendi.
Yutkundu.
Ama susturamadı kendini.
Sesinin çatlamasına engel olamadan, derin ve içten bir tonda sordu:
Aziz Ağa'nın sesi odada yankılandı:
"Kırlangıç... bu ne hâl?"
Ayşe'nin yüreği yerinden fırlayacak gibiydi.
Gözlerini kaldırmaya cesaret edemedi önce.
Sanki o tek kelime kırlangıç kanatlarını hatırlatmıştı ama uçmaya hâl bırakmamıştı.
Aziz'in ayakta beklediğini biliyordu.
Dokunmuyordu.
Zorlamıyordu.
Ama oradaydı.
Ve işte o an...
Ayşe, omuzlarındaki tüm töreyi, tüm utancı, tüm öğretilmiş korkuları biraz kenara itip başını kaldırdı.
Gözleri nemli, sesi ise işte orası kırıktı.
Titrerken, içinde taşıdığı bütün cesareti o cümleye yükledi:
"Ben..."
Aziz yaklaştı, ama hâlâ dokunmadı.
Ayşe'nin sesi yeniden yükseldi, ama bu sefer biraz daha çatlak, biraz daha kırılgan:
"Ben... ben istiyorum Aziz..."
Duraksadı.
Gözlerini kaçırdı bir an.
Sanki söylediklerine kendisi bile inanamayacakmış gibi...
Ama sonra toparladı, sesi titreyerek devam etti:
"Karın olmayı istiyorum.
Seninle aynı yastığa baş koymayı...
Senin... yanında durmayı...
Sana kadın olmayı..."
Ayşe'nin sesi odayı titretmişti.
Tıpkı kendi gibi...
Kırık ama gerçekti.
İçinden dökülen her kelime, bir kilidin daha açıldığına delalet ediyordu.
Aziz ağa hala ayaktaydı.
Ama birden gözleri Ayşe'nin omuzlarından kayan incecik geceliğe takıldı.
Görmek istemediği bir şeyi görmüş gibi huzursuz oldu.
Sevdiği kadının o hâlde, o kırılganlıkla, karşısında böyle savunmasız durmasından rahatsızdı.
Ne aşkına yenildi, ne de arzusuna...
Adamdı çünkü.
Ve bir adam, sevdiğini önce örterdi.
Sessizce başını çevirdi.
Divanın üstündeki ince pikeyi aldı.
Bir sözcük dahi etmeden, gözlerini kaldırmadan yaklaştı.
Usulca, Ayşe'nin omuzlarına pikeyi örttü.
Parmak uçları bile değmedi tenine.
Ama Ayşe, ilk kez bu kadar güvende hissetti kendini.
Aziz sonra yavaşça onu yatağın kenarına oturttu.
Kendi ise hiç tereddütsüz, yere diz çöktü.
Ve ellerini kaldırıp, Ayşe'nin yüzünü avuçlarının arasına aldı.
İçten, sakince...
Ne baskı vardı o dokunuşta, ne acele.
Sadece sevgi.
Sadece saygı.
Göz göze geldiler.
Bu sefer kaçan olmadı.
Aziz'in sesi, yavaş ama kararlıydı.
Duygusu dudaklarına değil, yüreğine dokundu Ayşe'nin:
"Ben teninde değil,
yüreğine gömülmeye razıyım, kırlangıç.
Bu boyun bir kelama eğilsin, bükülsün diye değil.
Unutma ,
Sevda dokunmaksa,
Aziz sürgün yesin teninden."
Sözleri Ayşe'nin içinde yankılandı.
Yıllardır bir köşeye itilen, bastırılan kadınlığı, aşkı, değeri...
Hepsi tek bir cümlede başını kaldırdı.
Aziz sonra eğildi,
Alnına usulca bir öpücük bıraktı.
Ardından saçlarına gömüldü , derin bir nefes aldı.
O koku...
Onun için bir sığınaktı sanki.
Kırılmış tüm duaların cevabı gibi...
Sonra yavaşça doğruldu.
Gözleri Ayşe'ye hâlâ aynı sıcaklıkla bakıyordu.
"Hadi git üstünü değiştir ben geliyorum "
Ayşe başını usulca tamam anlamında iki yana sallarken.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 74k Okunma |
5.43k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |