Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ayisigi1

Bölüm 1 :

 

BEKLENMEDİK MİSAFİR

 

 

 

 

 

_♡_

 

Acılar unutulmak için vardır.

Başa gelen her musibet bir güç kaynağıdır insan için.

 

Kader'de yazan gerçekleşir ve insan bir şeylerden ders alır.

 

O dert bittiği zaman geriye aklı başında olgunlaşmış bir beden kalır.

 

Acı biraz'da fıtrat'ı hatırlatmak için vardır...

 

İnsan yaradılışı gereği olay esnadında acı çeker , yüreği parçalanır hatta hiç geçmeyecek gibi gelir.

 

Fakat dünyanın hatta evrenin var oluşundan beri değişmeyen, yerinde durmayan bir gerçek'te vardır ;

Zaman.

 

Günler, aylar, bazende yıllar geçer acının unutulması için.

 

Lakin hafiflemeyen hiçbir acı yoktur.

 

İnsana kaldıramayacağı yüktü verilmez zaten.

 

Vakit geçtikçe bazı şeyler kendini siler dünyadan .

 

Dünyadan giden kalpten ve zihinden öyle hemen yok edemez kendini.

 

Uğraşır durur aslında acı yok olmak için.

 

Başardığında ise önce kalpten siler izlerini.

Biraz daha çabalayıp zihinden de gitti mi geriye çaresiz bir sızı kalır yürekte.

 

Aslında herkes kendinden sorumludur.

 

Ya yaşadığın musibet seni bitirecek,

Yada hemen şimdi silkelenip kendine gelmen gerek!

 

Unutma herşey kalpte başlayıp zihinde bitiyor...

 

Tabii diğer insanların 'da faydası olabiliyor unutmaya.

Onlar ile meşgul oldukça acıya ayrılan süre kısıtlanıyor ve sonunda ise kısacık bir zaman diliminin içinde hapsolup kalıyor.

 

Bunu geçtiğim bir yılda çok iyi anlamıştım.

 

Unutmak, kalbi meşgul etmek için çevrenin de çok büyük faydası vardı

 

Bu cümleleri ise hemen şu anda aldığım sevimli teklife dayanarak gönül rahatlığıyla geçirebiliyordum...

 

"Benimle Evlenir misin? "

Bu teklifi kabul edemeyeceğimi belirtmek için dudak büküp nazlı nazlı omuz silktim.

O ise reddedeceğimi anlamış olacak ki nefes almaksızın devam etti ısrar çabalarına " Bak sana çikolata alırım, birlikte Park'a da gideriz "

 

Edalı tavrımdan ödün vermeden minik ellerini tuttum "Ama balım, evlenmememiz için senin büyümen gerek"

 

Omuz sallama sırası ondaydı şimdi

Yeşil gözleri bilmiş bir edayla parladı

 

"Hayır Yaren abla! Anneannem dedi ki İnsan eşi ile olgunlaşırmış. Olgunlaşmak büyümek demek değil mi? "

 

Büyümüşte küçülmüş...

 

Gülüşüm yüzümde kat kat büyüdü.

 

Acılarımı bastırmak için gülümsemeyi seviyordum.

 

Herşeye rağmen gülümseyecek sebeplerim olmasını seviyordum...

 

"Hayır canım benim ,tam olarak öyle söyleyemeyiz.Mesela her insan büyür fakat her insan Olgunlaşamaz. "

 

Demek istediğim şeyi anlamadığı çok açıktı...

Kaşlarını şirince çatıp burnunu kırıştırdı aynı zamanda dudaklarını bükmeyi de ihmal etmedi.

 

Canım benim,Fazla sevimliydi...

 

"Tamam Yaren abla ya evlenmeyelim sen çok büyükçe konuşuyorsun!"

Minik ellerini ellerimden ayırıp burun kıvırdı "zaten bizim portakal kafa benden küçük olduğu için ben ondan daha zeki hissediyorum onun yanında kendimi"

 

Tamam!

Sanırım vazgeçmişti benden.

Ah Yusuf...

Aşkımız buraya kadarmıydı?

 

"Yusuf sen zaten çok zeki bir çocuksun! "

 

Ellerini yanaklarıma bastırıp dikkatle ona bakmamı sağladı

 

"Yaren abla ben çocukmuyum? "

Hemen sonrasında ellerini benden ayırıp havaya kaldırdığı yumruğunu sıktı .

 

Zannımca 'kaslarını' göstermek istiyordu...

Hevesini kırmadan gözlerimi kocaman açarak baktım kollarına.

"Aman Allahım! Yusuf, sen ne kadar da güçlüsün böyle! "

 

Söylediklerim ile yüzünde tatmin dolu bir ifade belirdi

"Tabi kız ne sandın? "

 

Bunu beklemiyordum işte...

 

Siyaha yakın olan gözlerimi kocaman açıp elimi ayıplarcasına ağzıma götürdüm "Yusufcuğum büyüklerin ile böyle konuşmamalısın. "

 

Sesimdeki uyarıyı anlayınca hızla yanağıma bir öpücük kondurup benden uzaklaşması bir oldu.

 

Arkasına dönüp koşarken bilmiş bilmiş bağırmayıda ihmal etmedi

"Tamaam demem kimseye bir daha öyle "

Bir anlığına durup bana baktı

"Ama portakal kafa'ya derim o benden küçük! "

Başımı çaresizce iki yana sallayıp yoğun bir tübessüm yerleştirdim dudaklarıma

Aynı anda oda eli sallayıp sokağı döndüğünde gözden kayboldu ...

 

 

 

 

Hazırladığım masayı son bir kez kontrol ederken zilin sesini duymamla irkilip kapıya koşturdum

 

Merceğe bakma gereği bile duymadan kapıyı açtığımda

 

Elinde kırmızı, güllü tenceresi ile Esma teyze ve kucağındaki dumanı üstünde pideleri bağırına sıkı sıkı bastırmış gülümseyerek bana bakıyorlardı...

 

Bu manzara kalbimi sıcacık etti

Ailemin, menleketimin özlemini onlar ile bastırıyordum.

 

Bu gün de ramazanın ilk günü olduğu için onları davet etmiştim iftara .

 

"Hoşgeldiniz! "

Esma teyzenin elindeki tencereyi alıp partmanto ya koydum

Ona sıkı sıkı sarıldım

Hasan Amcanın da elini öpüp

Oturma odasına yönlendirdim ikisini

 

Ezana 5 dakika falan vardı

Yanlarına gittiğimde ikisinin de elini açıp dua ettiğini gördüm

Onlar sesli söylemeseler de ben biliyordum ne istediklerini

Zaten ikisinin de dua sı hep "oğlum" Diye başlar "Allahım sen koru diye devam ederdi...

 

Masaya oturduğumda Esma teyze mırıldandı

" Turgut'umda olaydı keşke şurada... "

Gözlerindeki hüznü bastırmak için buruk bir tebessüm bahşetti

"Allah bilir Evladım o dağ başında ne yer ne içer? "

 

Onlar için gerçekten çok üzülüyordum

 

Ben nasıl burada Ailemden ayrıysam onlarda biricik evlatlarından ayrılardı.

 

Üstelik benim derdim onların derdi yanında bir hiçti

 

Ben istediğim Zaman Annemi, Babamı arayabilyor onlarla konuşabiliyordum.

 

Ama onlar...

 

Çoğu zaman oğullarından haber alamıyor, diken üstünde yaşıyorlardı.

 

Bu gün Bile Turgut abi göreve çıkacağı için gelememişti...

 

Onu çok tanımıyordum pek te görmemiştim açıkcası

 

Ben son senemi okuyordum

Derslerim artık çok fazla yoğunlaşınca yurtta yapamamıştım

Babamda sağolsun benim için bu şirin mahalleyi bulmuştu

 

Neyse ki maddi durumumuz orta hallinin biraz daha üzerindeydi bu yüzden kira öderken de hiç sıkıntı çekmiyordum.

 

 

Yaklaşık 4 aydır buradaydım bu dönem içerisinde sadece bir kere görmüştüm Turgut abiyi o da anlık birşeydi zaten .

 

Esma teyze ve Hasan amca da çok zorlanıyordu bu hasret nedeniyle .

İkisininde yüreğinde bir kor parçası vardı .

 

Sürekli gülümseyen, esprili mizaçlarına karşın karı koca aynı ateşin içinde yanıyorlardı.

 

Benimlede pek bişey paşlaşmıyorlardı üstelik

Yaşı dışında hiç bir şey bilmiyordum.

 

Bir keresinde Esma teyze çaya çağırmıştı beni

 

"Evlat hasreti bambaşkaymış kızım. "

Demişti. "Bütün acılar kendini unutturuyor ama evlat...

Şükür Allahıma ölmedi yaşıyor sma bununla da yetinemiyor insan...

Geçmiyor kızım!

Aç'mı, tok'mu ,sağ'mı ?

Beynimi kemiriyor .

Her kapı çaldığında bağrıma bir taş oturuyor.

Ya diyorum, ya evladımın Şehit haberini getirdilerse?

Böyle dediğime de bakma kızcağızım

Bin evladım olsun binide bu cennet vatana feda olsun lakin bende ki de ana yüreği işte... "

 

Bunları sesi titreye titreye anlatmış sonun da gözyaşları içinde yitirmişti cümlelerini.

 

Bir ihtimal iki yüreği de paramparça etmeye yetiyordu...

 

Dua etmek için bende ellerimi kaldırmıştım ki

 

Sessiz salonu zil sesi doldurdu

 

İçimizde birbirimize baktık önce,

Sonrasında ben sandalye den kalkarken ikisi bir ağızdan mırıldandı

 

"Hayırdır inşAllah! "

 

Şaşırmıştık çünkü bu saatte gelebilecek kimseyi tanımıyorduk

 

Kapıya adımlayıp merceğe bakmadan

açtım kapıyı merakla.

 

Fakat gördüğüm şey ile kaşlarımın çatılmasına mani olamadım

 

Kapımda bir Asker vardı.

 

Üstelik Nefes nefese kalmış, ünüforması bile üstünde bir asker!

 

 

 

 

 

 

(Buraya kadar gelmişken birde destek yorumu atıverin bea)

 

-♡-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%