Yeni Üyelik
32.
Bölüm

7. Bölüm - Yoğun Duygular

@aysenurtekkanat

Yanıyordum. Öyle bir yangın ele geçirmişti ki bedenimi, ateşler içinde kavruluyor gibi hssediyordum kendimi. Çölün kavurucu sıcaklarına geri dönmüştüm sanki. Dudaklarım karıncalanıyor, az önceki öpücüğün etkisi bedenimde zelzeleler oluşmasına sebep oluyordu. Öpücüğüyle birlikte ortadan kayboldan çöl tanrısının sıcaklığı henüz burayı terk etmemişti. Bir hayalet gibi sarmalamıştı bedenimi ve sanki Set bana sarılıyor gibi hissediyordum. Dudaklarımı dişliyor, gözlerim kendiliğinden kapanırken o ana geri dönerken buluyordum kendimi.

Set çöldü ama bu yalnızca hükmüyle alakalı değildi. Sıcaklığı, dokunuşu, sevişi ve öfkesi de çöle aitti ama aşkı, işte o saf alevdi. Öyle bir yakıyordu ki insan kendini onun ateşine kapılırken buluyordu. Yanıyordu ama bu güzel yangın ancak ona haz veriyor, daha çok yanma arzusu benliğini ele geçiriyordu. Şu an bana olan şey buydu. Ve Set kaybolduğunda böylesi bir arzunun bedenimi allak bullak edeceğini kesinlikle beklememiştim. Üstelik televizyondaki Merve Aksak sahnesi bana hiç yardımcı olmuyordu. Bir Türk dizisi bana nasıl çöl tanrısını hatırlatabilirdi?

"Hüma?" dedi sorarcasına babam. Salona girmiş ve bana bakakalmıştı. Hemen ardından içeri giren annem ise telaşla yanıma gelmişti.

"Bebeğim, iyi misin?" derken bir elini alnıma koydu. Bunu neden yaptığına anlam veremedim ve anlamayarak ona baktım. Devamında zikrettiği sözcükler bu telaşına anlam vermem için yeterliydi. "Ateşin mi var?"

Ellerimi yanaklarıma koyduğumda neredeyse aynı hızda geri çekiyordum. Yanaklarım resmen alev almıştı. Set'in ateşi ruhsal olanla sınırlı değildi, fiziksel bir yangını da körükler cinstendi.

"İyiyim." dedim. "Ev sıcak sadece." Kekelemediğim için kendimi tebrik etmeliydim çünkü titriyordum. Ah, o anları hatırladıkça içim titriyordu ve ben istemsizce anın hayaletini bedenime davet ediyordum.

Resmen beni öpmüştü.

Beni öpmüştü!

Beni öpmemeliydi!

O evliydi!

"Emin misin? İlaç ister misin ya da bitki çayı?" diyerek yanıma geldi babam. Annem gibi o da alnıma dokundu ve ateşim olup olmadığını kontrol etti.

"Duş al istersen kendine gelirsin." diyerek başka bir öneride bulundu annem. Beni, bir sevgi yumağıyla sarıp sarmalamışlardı ve ikisi de ateşim olduğu konusunda hem fikir gibi görünüyordu. Lanet olsun ki bu ateş hastalıktan falan değildi.

"Yok, ben iyiyim." dedim. "Gerçekten." diyerek bunu tasdiklemeye çalıştım. "Sadece çok kat kat giyindim ve siz de kombiyi fullemişsiniz. Doğal gaz faturası girecek bize bu ay, farkındasınız değil mi?"

İkisine de baktım ve tepki vermelerini bekledim. Maalesef yalan konusunda çok yetenekli değildim ve şimdiden alnımda boncuk boncuk terler birikmeye başlamıştı. Aslında bu iyiydi. Terliyorsam eğer sıcaklamışım demekti ve yalanımı destekliyordu. Evren bu kez benden yanaydı.

"Haklı olabilirsin." diyen babam ceketini çıkartıp koltuğa koydu. "Ev biraz sıcak. Ben, Hüma üşümesin diye sabah ısıyı yükseltmiştim."

Babacığım, seni çok sevdiğimi söylemiş miydim?

"Öyle mi diyorsun?" diye soran annem hala biraz şüpheli gibiydi ama neyseki çok üzerime gelmedi ve beni iç çatışmamla baş başa bırakırken, banyoya postalamayı da unutmadı. Hazır ev bu kadar sıcakken duş almalıymışım, sonra hasta olurmuşum. Tabi kadın bilmiyordu ki bu kız bu saatten sonra hasta falan olmaz, ölümden dönmüş. Bilmesindi zaten. O anlarımı anlatıp üzmek istemiyordum onları. Hele ki Set'e düşman kesilsinler hiç istemiyordum.

Çöl tanrısı... Hayatıma girişi de olaylı olmuştu, hayatımda var oluşu da. Şimdi bütün duygularımı darmaduman ediyor, düşüncelerimdeyse yuva kuruyordu. Adam resmen birkaç saatte dengemi şaşırtmıştı.

Duştan çıktığımda daha iyiydim ama düşüncelerim hala çöl tanrısına kayıyordu. Acaba o da benim gibi mi hissediyordu? Peki ya Nephthys, o ne olacaktı? Set, ona yapılanı karısına yaparken hiç mi utanmamıştı? Belki de bir intikam şekliydi bu ve şimdi gidip Nephthys'e nispet yaparcasına yaptığından söz ediyordu. Yapmazdı. Yapar mıydı?

Öyle çok soru ve düşünce zihnimi zorluyordu ki, buhar olmuş aynayı silip aksime baktığımda inledim. Bu acıdan değildi, en azından fiziksel değildi. Kafa karışıklığı ve tabi tüm o yaşadıklarım öyle çok üzerime geliyordu ki dayanamayacak seviyeye gelmiştim. Hala ayaktaydım ve savaşıyordum. Pes etmeye niyetim yoktu ama keşke Set bana bu konuda yardımcı olmayı seçseydi.

Ayna yeniden buharla kapanmaya başladı. Hala sıcaktı burası ve ben bir havluya sarılmış vaziyette aksimi izliyordum. Kahverengi gözlerim, ıslak kirpiklerimin arasında kalmıştı ve karamel rengi saçlarım ıslandığından dolayı daha koyu bir tona bürünmüştü. Boynuma doğru yayılan yeşil renkli damarlar öfkelenmemi sağlamalıydı belki ama hissiz gibiydim. Ama dikkatimi çeken şey kesinlikle bu değildi. Ayna buharla kaplanmaya devam ederken bazı yerler açık kalmıştı. Bir çeşit sembol beliriyordu yavaş yavaş. Aynadaki buhar gittikçe kalınlaşırken nihayet seçebildiğim bu sembol Apep'e aitti. Yuvarlak içine alınmış bir yılan ve o yuvarlağı da içine alan bir yarım çember vardı. Sanki Apep bu iki engele takılmış ve kurtulamıyor gibiydi. Engelleri bilmiyordum, anlam veremiyordum ama çıkmaya çalıştığı ve hatta yarısı silinmiş çemberi neredeyse yırttığını söyleyebilirdim.

"Apep?" dedim sorarcasına. Büyükçe yutkundum ve anlamsız bir şekilde başımı yukarı kaldırıp tavana baktım. "Burada mısın?"

Ses gelmedi. Elbette gelmesini beklememiştim ama bir umut bakmıştım işte. Konuşsa mı daha iyiydi yoksa sussa mı emin olamadığım birkaç saniyenin ardından yeniden aynaya döndüm fakat bu kez sembol siliniyor ve yerini inci gibi bir el yazısı alıyordu.

Az kaldı tanrıça. Geleceğim.

İrkilerek geriye kaçtım ve hemen ardından aynadaki yazı hiç var olmamış gibi yok oldu. Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum artık. Bu dehşet vericiydi. Dünyayı tehdit eden ve muhtemelen geldiğinde bizi kaosa sürükleyecek olan o yaratık, Apep, benimle konuşuyordu. Çünkü kilit nokta bendim. Tanrıları zayıf düşürecek ve Apep'e zaferi getirecek olan kişiydim ben. Ve bu omuzlarıma daha büyük bir yükün yüklenmesine yetiyordu.

Daha fazla banyoda duramadım. Aileme görünmemeye çalışarak odama kaçtım. Damarlar neyseydi ama sırtımdaki yara izlerini onlara açıklayamazdım. Hiçbir insani yara katran karası izler bırakmazdı geride çünkü. Yaraların olduğu kısımlarda iğrenç çıkıntılar vardı ve derim siyaha dönmüştü. İblisin beni öptüğü anı hatırlamak sırtımın sancımasına yetti.

Başımı iki yana sallayıp düşünceleri savuşturmayı denedim. Hemen ardından dolabıma yönelip iç çamaşırlarımı ve pijamalarımı çıkardım. Onları giyinmem oldukça kısa sürmüştü ama üzerimdeki o ağırlık gitmemişti. Set yüzünden allak bullak olan düşüncelerim ise Apep sayesinde daha da karışmıştı. İstediğim tek şey huzurdu ve bana huzuru getirecek olan şeyi biliyordum.

Çekmecemden aldığım tarağımla birlikte odadan çıktım. Çıplak ayaklarım zemine her değdiğinde ses çıkıyordu ve bu, ben salona girmeden önce konuşan annemle babamın susmasına yetmişti. Ne konuştuklarını duymamıştım ama meraklı yanım, hani şu başıma hep iş açan, "Ne konuşuyordunuz siz?" diye sormadan duramadı. Kaşlarım çatılmış, bir elimde tarak ikisine bakıyordum. "Niye sustunuz?"

"Aa... Şey..." derken babama baktı annem. Yalan söyleyememe huyumu annemden almıştım ve bu oldukça iyiydi. Eğer anneme sorarsam ve tepkilerini izlersem yalan söyleyip söylemediğini anlayabilirdim.

"Ney?" dedim doğrudan anneme bakarak. Lafa girecek gibi olan babama çatık kaşlarla baktım.

Eğer konu beni ilgilendirmeseydi susup geri çekilmezdi ama o tam da bunu yaptı. Bu durumda konuştukları şey benimle alakalıydı.

"Evet anne, cevap bekliyorum."

Annem koca bir of çekti. Kaçışı olmadığını anladığında pes edercesine çöktü omuzları ve yanına pat pat vurup, "Gel." dedi. "Otur anlatacağım."

Pıtı pıtı adımlarla yanına gidip oturdum. Tarağı almak istediğinde ona engel olmadım ve sırtımı döndüm. Başımdaki havluyu omuzlarıma serip saçlarımı taradı usulca. İşte aradığım huzur buydu ama keşke bana anlatacakları da huzurlu olsaydı.

"Hüma." dedi annem sağ tarafımdaki saçları geriye çekip tararken. "Biraz önce banyoya geldim, seni kontrol etmek için ve konuştuğunu duydum. Geldiğinden, hatta seni bulduğumuzdan beri garip davranıyorsun. Bizden bir şeyler gizliyorsun ve bu bizi endişelendiriyor. Biraz önce, eve geldiğimizde yalan söyledin. Doğru düzgün yalan söyleyemediğini bile bile hem de ve bu bizi üzüyor. Biz senin aileniz, bize her şeyi anlatabilirsin. Seni yargılamayız, başın dertteyse yardım ederiz. O adam, seni kaçıran hala peşinde mi? Seni rahatsız mı ediyor?"

Gerildim. Sorusu öyle nokta atışıydı ki bu tepkiye engel olamadım. Babam, karşı koltukta dikleşirken, annem saçlarımı taramayı bıraktı.

"Seni rahatsız mı ediyor? Öldüğünü söylemiştin!"

Babamın tepkisi karşısında annem, "Sakin ol Aydın. Eminim mantıklı bir açıklaması vardır." dedi. Böyle olmasını umduğu çok belliydi ama mantıklı açıklama ne yazık ki bende mevcut değildi.

Ne diyecektim?

Ben aslında tanrıçaymışım mı?

"Hüma'cığım, bize neler olduğunu anlat, lütfen." dedi annem babamın aksine ılımlı bir ses tonuyla.

Belki de anlatmalıydım. Onlardan gizlediğim için vicdan azabı çekiyordum. Haksızlıktı bu. Bunca zaman büyüttükleri, sevgiyi esirgemedikleri kızlarının kim olduğunu bilmeye hakları vardı. Ama ya ordu ne olacaktı? Onlar üzerinde yapılan deneylerin ucu bir şekilde bana dokunacaktı. Hadi bunu geçtim, hepsinin artık yaşayan birer varlık oldukları gerçeğini göz ardı edemezdim. Aileme söylersem beni oraya asla sokmazlardı. Ben ne yapacaktım böyle?

"Stockholm sendromu!" deyiverdim bir anda.

"Ne!" diye çığlık attı annem. Babamsa öylece bakakaldı bana.

"Ben beni kaçıran kişiye aşık oldum." dedim. Yalan mıydı? Bedenim her hangi bir tepki vermezken, duygularımı sonunda kabul ettiğim gerçeği suratımı kapıya çarpmışım gibi hissetmem için yeterliydi.

"Ne demek beni kaçıran kişiye aşık oldum? Sen ne söylediğinin farkında mısın Hüma?" Babam burnundan soluyordu.

Kendi iç savaşımda yenilmiş olan ben, duygularımı sesli bir şekilde dile getirmiş olmamın şokunu yaşıyordum hala. Üstelik bunu iç dünyamda kendime bile itiraf edememiştim.

"Ben..." dedim ve bir süre kalakaldım. Annem destek olmak için sırtıma elini koyduğunda ona baktım. Cesaret veren gülümsemesi karşısında cümlemi tamamlamam gecikmedi. "Aşık oldum."

Babam çıldırmış gibiydi. Evin içinde sağa sola yürüyor ve söylediğim şeyin gerçekliğini sorguluyordu.

"Aşık oldum diyor. Ben kızımı erkek sinekten bile korumaya çalışayım, o gitsin onu kaçıran şerefsize aşık olsun!"

Histerik bir kahkaha attı babam. Sonunda onu çıldırtmıştım.

"Aydın, sakin ol."

"Nasıl sakin olabilirim?!" diye öyle bir soruşu vardı ki yerimde sıçramaktan alamadım kendimi. Acaba babam Set'in evli olduğunu bilseydi ne yapardı?

"Tamam. Kötü bir durum ama üstesinden geliriz. Sadece sakinleş. Bu şekilde davranarak Hüma'ya yardımcı olamazsın."

Babam istemeye istemeye başını salladı ve diğer tarafıma oturdu. Nispeten daha sakindi ama yine de gözlerindeki öfke kıvılcımları seçilebiliyordu.

"Anlat bebeğim." dedi annem rahatlatıcı bir tonlamayla. Sırtımda daireler çizen eli destek oluyordu bana.

"Aslında bunun farkında değildim." dedim. En azından bu konuda dürüst olmak istiyordum. "Duygularımın yani. Sonra, buraya geldikten sonra fark ettim. Ben aşık olabileceğimi hiç düşünmemiştim, hatta ondan nefret ediyordum ama oldum ve bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum."

"Öldüğünü söylemiştin?" dedi babam sorarcasına. Bu kez daha sakindi ve durumumu anlamaya çalışıyordu.

"Yalan söyledim. Onu korumak istemiştim."

"Peki nasıl kurtuldun elinden?"

Annemden gelen bu soru bir süre sessiz kalmama sebep oldu. Ne diyeceğimi düşünürken, titreyen ellerimi birbirine kenetledim. Sonra bu konuda da dürüst olmak istedim ve, "İstediğini alınca beni bıraktı." dedim.

"Sana..." dedi ve sustu. Ellerini dudaklarına kapattı ve dolu dolu olan gözleriyle bana bakakaldı. Anladığı şey çok belliydi; tecavüz.

"Hayır." dedim hemen. "Bana tecavüz falan etmedi, dokunmadı bile. Sadece..."

Dudaklarımı yaladım ve zaman kazanmaya çalıştım ama aklıma hiçbir şey gelmedi. Doğru olan ama tüm o doğa üstü şeylerden uzak olan bir şey bulamadım bir türlü ve babam, "Senden ne istedi?" diye sorarak ısrar edince doğruyu söylemek zorunda kaldım.

"Mumyaları canlandırmamı."

Başım dönüyordu artık ve ellerim buz kesmişti. Bu soğuk normal değildi, biliyordum. Yine de dayanmaya çalışıyordum. Daha yarım saat önce yanarken, şimdi donmam normal olamazdı, hele ki tanrısal bir güce sahipken.

"Ne? Bunu sen nasıl yapabilirsin ki? Sen bir insansın, böyle bir yeteneğin yok. İnsanlar ölüleri diriltemezler."

Annemin kendini ikna etme çabalarına karşı sessiz kaldım. Kızının aslında bir tanrıça olduğunu öğrenseydi acaba ne yapardı?

"Kanımı aldı." derken sol avucumdaki beyaz izi gösterdim onlara. Baş parmağımla okşadığım pütürlü deri beni yine o ana götürmüştü. Set'in hiç acımadan elimi kestiği ve öleceğimi bile bile bana söz verdiği o ana. Çöl tanrısı sözünü tutmamıştı, beni öldürmüştü. Öfkeli değildim belki ama hala affedememiştim işte ve bu çok koyuyordu.

"Bir çeşit büyü yaptı ve mumyalar canlandı." dedim ve pijamamın kollarını sıyırıp yeşil damarları gösterdim. "Bunlar o yüzden oldu. Geçmeyecekler."

Artık titriyordum. Dudaklarımı kemiriyor, henüz yarım saat önce beni tutkuyla öpen o adamın verdiği acıyla yeniden yüzleşiyordum. Her anı hatırlıyordum, en derinlerimde hemde ama ona karşı içimde var olan duyguları bir köşeye atamıyordum. Gözlerim doluyor, ellerim ve ayaklarım buz kesiyordu. Bu kadar şey yaşamışken, normal davranmak çok zordu ama bir şekilde bastırıyordum gerçekleri ve gülüyordum işte. Hiç vermemem gereken tepkiler veriyor, hiç hissetmemem gereken duygular hissediyordum. İçten içe parçalanırken, gülücükler saçıyordum. Ne mutluluktan vazgeçiyor ne de hüznü alt edebiliyordum. Öyle bir kargaşanın içinde kalmıştım ki aileme tüm bunları anlatırken her şeyi anlatamamanın zorluğu, bir şeyleri sürekli içime atmanın acısını atlatamıyordum.

"Bu yüzden-" dedim tarazlı çıkan sesimle. O an gözlerimden birkaç damla yaş düştü ve bir hıçkırık boğazımdan kopuverdi. "Bu yüzden o mumyalarla konuşmalıyım. Ben-" Yeniden hıçkırdım ve sözüm yine yarım kaldı. Omzularım sarsılıyordu artık ve ben tüm bu ağırlığın altında ciddi anlamda eziliyordum. Ellerimdeki soğuk usulca bedenime yayılıyor, beni donduruyordu.

Annem, "Tamam bebeğim, geçti. Hepsi geride kaldı." derken, babam çoktan beni kollarının arasına almıştı. Onun güvenli kucağı gözlerimi kapatıp kendime gelmem için en doğru limandı.

"Bundan sonra kimse sana zarar veremeyecek güzelim. Kimse seni üzemeyecek." dedi babam. "Buna izin vermeyeceğim."

Annemin elleri, ellerimi sımsıkı kavramıştı ama o irkilmedi bile. Hissettiğim soğuğu hissetmiyordu!

Soğuk iliklerime işledi ve gözlerim ağırlaştı. Gözlerimde bile hissettiğim o soğuk beni usulca karanlığa çekerken, o karanlığı aydınlatan bir çift mavi göz en açıklayıcı cevaptı. Apep yine bana gelmişti, rüyama.

"Merhaba tanrıça. Beni özledin mi?"

***

Selam! Nabersiniz?

Eee bölümü nasıl buldunuz?

Hüma'nın yoğun duyguları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Apep'in ayna şovu peki?

Hüma'nın ailesinin neredeyse her şeyi öğrenmesine ne diyorsunuz?

Peki ya Apep'in bizim kızı rüyaya çekmesine?

Başımıza bela olacak yine pis yılan sjsjsjsjs.

Sonraki bölümde neler olacak?

Karakterlere ne söylemek istersiniz? 👇

Hüma 👉

Set 👉

Apep 👉

Dilek 👉

Aydın 👉

Oy vermeyi 🌟 ve yorum yapmayı 💭 unutmayın. Seviliyorsunuz. ❤️

İnstagram - aysenurtekkanat_

Loading...
0%