Yeni Üyelik
38.
Bölüm

7. Bölüm - Set'in Gerçeği

@aysenurtekkanat

"Teşekkür ederim Omar." dedim. Küçük kasabada bize kalacak bir yer ayarlamıştı. Neyseki pansiyon kiralayan insanlar vardı burada. Ne yazık ki benim yanımda olmayan cüzdanım kirayı ödememi olanaksız kılıyordu. Burada da imdadıma ailem yetişmişti. Omar'ın hesabına bir miktar para göndermiş ve onu nakit olarak almam almam için olanak sağlamışlardı. Elbette bunun karşılığında nerede olduğumu da öğrenmişlerdi. Yanımdaki adamsa bu saçma yolculuğa çıkarken bu dünyanın kurallarını bilmediğini unutmuştu. Acaba çevresinde gördüğü tüm bu şeylere karşı nasıl bu kadar tepkisiz kalıyordu?

"Teşekkür etmene gerek yok Hüma. Sana yardım edebildiğim için mutluyum."

Gülümsedim. Birbirine girmiş olan saçlarımı bedevi giysisine eklenmiş olan şalın altına gizlemiştim. Bu halimle muhtemelen beni dindar birisi sanmıştı ve bundan hoşlanmıştı. Omar bir müslümandı. Aslında Mısır'daki çoğu kişi benimle aynı dini yaşıyordu. Antik Mısır ve günümüzdeki Mısır arasında çok fark vardı. Bunlardan birisi de şüphesiz dindi ve çoğu Mısır'lı İslamiyet'i bizden daha iyi kavramıştı. Omar da onlardandı ve emindim ki beni gözünde potansiyel eş adayı olarak görüyordu. Acaba gerçek Hüma'yı tanısa yine aynı şekilde düşünür müydü?

"Yine de teşekkür ederim." dedim. Bunun üzerine Omar gülümsedi ve iyi geceler dileyip yanımızdan ayrıldı. Onun gidişinin ardından arkamdaki kapıyı açıp içeri girdim. Set hemen ardımdan gelirken homurdanıyordu.

Çok güzel, sabahtan beri benimle konuşmamak için direnen bu adamın homurtularını çekecektim bir de!

"Susar mısın?" dedim olabildiğince nazik bir şekilde. "Ayrıca sen burada ne yapıyorsun? Yan oda seninki."

"Ben burayı sevdim." derken kendisini yatağa atıverdi. Ayağından çıkarmadığı ayakkabıları tek gözümün seğirmesine sebep olmuştu.

"Pislettin her yeri!" diye çığırdım. Bazen, çok nadiren, çok çok nadiren içimden bir temizlik manyağı çıkabiliyordu. Bu da o nadir anlardan birisiydi.

"Ne?"

"Kalk şuradan kalk." diyerek yanına gittim. Ayaklarını yataktan atıp onu ittim. İtmem elbette hiçbir işe yaramazdı fakat Set, şuan benim ne yaptığıma anlam veremediği için bana ayak uydurmuş ve yataktan kalkmayı tercih etmişti.

"Ne oluyor?"

"Mahvettin her yeri. Şu hale bak her yer kum oldu. Sana kimse temizliğin ne büyük bir erdem olduğunu öğretmedi mi?"

Yataktaki tozları silkelerken söyleniyordum. Burada ben uyuyacaktım bir de. Burası bu kadar pisken nasıl uyuyabilirdim?

"Of ya! İnanamıyorum sana. Sen benim başıma bela olmak için mi doğdun? Yatsaydın mezarında işte, hortlamak zorunda mıydın? Carmen'i bile ikna ettim odada ayakkabıyla durmaması için ama sen bütün tabularımı yıktın. Ne biçim adamsın ya. Bir de orada dikilmiş bakıyorsun, yardım etsene bana. Temizleyelim şurayı. Annem görse cinnet geçirirdi yemin ederim. Gerçi ona gerek yok, ben onun yerine de sinir krizi geçirebilirim. Of!"

"Çok konuşuyorsun kadın." dedi Set. Kollarımdan tutup beni yataktan uzaklaştırdı. Ben debelenip geri gitmeye çalışırken, "Her şeyi fazla takıyorsun." demişti. "Bütün geceyi çölde, kumların arasında geçirdik ve sen buradaki bir avuç kuma kızıyorsun. Çok aptalca."

Onun sözleri üzerine düşünme ihtiyacı hissettim. Şuan kadın senin babandır demem ve onunla kavga etmem gerekiyordu ama ben ona hak veriyordum. Evet, bütün bir geceyi çölde, kumların arasında geçirmiştik. Yetmemişti kum canavarlarından kaçmış, ağzımız burnumuz kumla dolmuştu. Hatta giysilerimin içinde bile hala kum vardı. Bunca zaman buna takılmayıp şimdi takılmam oldukça saçmaydı.

"Tamam, bırak." dedim. "Ben iyiyim. Geçti."

Set tereddüt etse de beni bıraktı. Ağır hareketlerle arkamı dönüp ona baktım. Boyum ortalama bir insana göre uzundu. Set'se, bir tanrı olmasından mütevellit, ortalamanın üstünde olması şöyle dursun, tanrılar genel olarak insanlardan uzun olduğu için boyu daha da uzundu. Bundan dolayı başımı kaldırarak ona bakıyordum. Kalıplı da bir adam olduğu için, başka bir erkeğin yanında uzun duran ben onun yanında küçücük kalıyordum.

"Neden beni rahat bırakmıyorsun?" diye sordum. Set çöl kumlarının hafif bir meltemle uçuştuğu gözlerini bana dikmişti. Tek kelime etmedi ve yalnızca beni dinledi. "Tamam anladım benden bir çıkarın var. Beni bir şekilde kullanacaksın ama bari o zamana kadar benden uzak dur. Sonra zaten beni öldüreceksin."

"Seni öldüreceğimden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu yalnızca. Bunu defalarca kez ima etmişti oysaki. Tahtına çıkmak için bir basamaktım ben ve işi bitince benimle ilgili bir planı kalmayacaktı. Ona ettiğim onca küfürden, hakaretten sonra da beni sağ bırakmayacağını tahmin edebiliyordum.

"İçgüdü." diyerek omuz silktim. Set'in kaşları çatıldı. Köşeli çenesi sıkılaşıverdi. Gözlerindeki kumlar artık sakince dans etmiyorlardı. Burada öfkelenmesi gereken bendim ama tam tersi yaşanıyordu.

"İçgüdü." dedi tartarmış gibi. Güldü. Kalın dudakları bu gülüşü kusursuz bir şekilde taşımıştı. Benimse bakışlarım o dudaklarda takılı kalmıştı. Bu adam gerçek bir tanrıydı ve fazlasıyla da yakışıklıydı. İçimdeki arsız Hüma öp gitsin diyordu. Fazla çapkındı ve hayatında gördüğü en yakışıklı adam tam karşısında dururken bu tavrı şaşırtıcı değildi ama ona uymayacaktım. Bu adam bir tanrıydı ve beni kaçırmıştı. Beni öldüreceğinden çok emindim, beni kullandığını kendi ağzıyla söylüyordu ve her şeyden önemlisi o evliydi!

"Evet, içgüdü." diyerek bir adım geriye çekildim. Aramızdaki mesafe artınca çekim alanından da uzaklaşmıştım. Bu iyiydi. "Duşa giriyorum. Sen de kendi odana geç artık."

Ona bir kez daha bakmadım. Arkamı dönüp odadaki küçük banyoya girdim. Kapıyı kapattığım anda sırtımı kapıya yasladım. Aynadaki aksim pek de iyi bir görüntü çizmiyordu. Başıma örttüğüm şal kaymıştı ve karmakarışık olan karamel rengi saçlarım çıkışmıştı. Gözlerimin altında resmen torbalar vardı.

"Berbat görünüyorum." diye mırıldandım kendi kendime. Belki de Set bu halime acıyıp beni öldürmekten vazgeçerdi.

Üzerimdeki giysileri çıkardım. Kendi giysilerim hala içimdeydi ve azıcık toz olmaları dışında hiçbir problemleri yoktu. Bütün gece çöl kumlarıyla haşır neşir olduktan sonra biraz tozu göz ardı edebilirdim. Evet, bunu yapabilirdim.

Suyu açıp ısınmasını beklemeden altına girdim. Soğuk su bedenime onlarca iğne batıyormuş gibi bir etki yapmıştı ama bu rahatsız etmek yerine beni canlandırmıştı. Küçük paketlerdeki sabunlardan birisini alıp ambalajını yırttım. Şampuan yoktu maalesef burada, bu yüzden sabunla idare edecektim. Çocukken kazı alanlarına gittiğimizde yanımızda şampuan taşımazdık. Annem küçük sabunlardan alırdı ve hepimiz çantamıza birer tane atardık. Böylece gittiğimiz yerde temiz kalabileceğimiz bir imkanımız olurdu ve tabi kocaman bir şişe de taşımamış olurduk. Elimdeki sabun bana o günleri hatırlatmıştı. Sızlayan burnum ailemi ne kadar özlediğimi bir kez daha fark etmemi sağlamıştı.

Hızlıca saçlarımı sabunladım. Burada bulunan lifi kesinlikle kullanmak istemiyordum, bu yüzden olabildiğince sabunladım bedenimi de. Suyun sıcaklığı da bu sürede normale dönmüştü ve yorgunluğum bir kez daha kendini belli etti.

Güzelce yıkandım. Çölün kumundan arındırdım bedenimi. Yeterince suyun altında kaldığıma kanaat getirdiğimde banyodan çıktım. Buraya bırakılan havluların temiz olduğunu umut ederek bedenime sardım bir tanesini. Bir diğerini saçıma doladım. Saçlarım çok uzun değildi ama gürdü. Bundan dolayı da çok su tutuyordu.

Çıkardığım giysilerimi temizleme ihtiyacı hissetmiştim. Paketli sabunlardan birisini daha açıp giysilerimi yıkadım. Geceyi üzerimdeki havluyla geçirebilirdim ama kirli kıyafetleri tekrardan giyemezdim. Pimpirikli tarafımı ne kadar bastırmaya çalışırsam çalışayım bir şekilde gün yüzüne çıkıyordu işte. Oysa daha az önce biraz tozdan zarar gelmeyeceğine dair kendimi ikna etmiştim.

Yıkadığım giysileri güzelce sıktım. Duşa kabinin üstünü bir ıslak mendil yardımıyla temizledim. Yıkadığım giysileri oraya astım. Sabaha kadar kuruyacağından emindim ve eğer gece kurumazsa gündüz sıcağında mutlaka kururdu.

Göğsümün üstüne çektiğim havluyu iyice sıkıştırdım. Düşme riskini en aza indirmek istiyordum. Yeniden odama döndüğümde gördüğüm şeyse sabır çekmeme yetmişti. Set hala buradaydı ve yatağımda yatıyordu.

"Sana gitmeni söylemiştim!" diye çıkıştım ona. Omuz silkti.

"Ama ben gideceğimi söylemedim."

Büyükçe ofladım. Set başını kaldırıp bana baktı. Baştan aşağı üzerimde gezdirdi bakışlarını. Bu haline yalnızca göz devirdim. Utanmadım. Utanma huyumu çok uzun zaman önce geride bırakmıştım.

"Yalnız kalmak istiyorum." dedim üzerine basa basa fakat bu onu etkilemedi. Hatta bu söylediğimi duymazdan gelip, "Güzelsin." dedi. Zannımca iltifat etmeye çalışmıştı fakat bunu üzerimde yalnızca bir havlu varken yapması lafı tersinden anlamam için yeterliydi.

Yatağa yürüyüp üzerine çıktım. Boştaki yastığı kafasına geçirirken, "Sapık herif!" diye bağırdım. İkinci bir darbeyi indirmek için hamle yaptığımda yastığı kavradı ve başının altına koydu. Dengemi kaybedip neredeyse üzerine düştüm. Başımdaki havlu özgürlüğünü ilan ederken bedenime sardığım havlunun aynı kararı vermemiş olmasından son derece memnundum.

"Sadece uyumak istiyorum Hüma." dedi Set. Bu beni şoke etmişti çünkü bana ilk kez ismimle hitap etmişti.

"Sen ne dedin?"

"Uyumak istiyorum dedim."

"Hayır ondan sonra ne dedin?" diye direttim. Hadi ama! Bu adam beni ilk gördüğü andan beri ısrarla köle diyordu. Hatta bunu özellikle beni gıcık etmek için söylediği zamanlar da olmuştu ama hiç adımı söylememişti.

"Yatıp uyu artık kadın. Senin dırdırını çekemem."

"Sen de hoşgeldin Sınırların Düşmanı*."

Set şaşkınca, "Sen bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Bilmiyordu ki Mısır Tarihi üzerine yüksek lisans yapıyordum ve onlar hakkında tez hazırlıyordum.

"Sizin hakkınızdaki çoğu şeyi biliyorum ben. Sen bilmezsin ama bizim dünyamızda üniversite diye bir şey var ve ben Antik Mısır Tarihini çalışıyorum."

Tek kaşını havaya kaldırdı. Bu konu ilgisini çekmişti belli ki. Başının altındaki yastıklardan birisini çekip yanına koydu. Bileğime dolandığı eliyle beni yanına çekti.

"Ne yapıyorsun?"

"Anlatmanı bekliyorum. Üniversite ne oluyor?"

"Okul." dedim kısaca. "Bizim dünyamız hakkında ne kadar az şey bildiğinin farkında değilsin. Senin tanıdığın o dünya çok eskide kaldı ve artık o dünya yok. Burası farklı. Sen dünyayı yalnızca Mısır'dan ibaretken tanıdın ama şimdi Mısır bilmem kaç yüz ülkeden sadece birisi."

"Neden bu kadar çok ülkeye ihtiyaç duydunuz?"

Omuz silktim. Bunun cevabını vermek zordu. İnsanlar tarihin başından beri hep bir savaş içerisinde olmuşlardı ve bir şekilde bir şeyleri paylaşamamışlardı. Herkes kendi çıkarını gözetmişti ve bu çıkarlar doğrultusunda insanlar gruplaşmıştı. Sırf rengi, ırkı, dini yüzünden ezilen tonlarca insan vardı bu dünyada. Set'se tüm bunlara yabancıydı.

"Ben tam olarak bilmiyorum. Türkiye'de doğdum ben, orada büyüdüm. Sonra okyanusun diğer tarafındaki bir ülkeye gittim. Neden bu kadar çok ülke olduğunu hiç sorgulamamıştım."

"Horus'un çocukları Mısır'ı parçaladılar. Onlar yüzünden oldu bu."

"Horus'tan neden bu kadar çok nefret ediyorsun?" diye sorarken yerime iyice yerleştim. Aslında şuan kalkmam ve ondan uzaklaşmam gerekiyordu ama Set'in çenesi çok açılmıyordu. Hazır konuşmaya gönüllüyken bundan faydalanmamak aptallık olurdu.

"Ondan nefret etmiyorum. Ona öfkeliyim. İsis'e, Ra'ya, Nephytys'e... Onlar yüzünden bu haldeyim. Beni çöle sürmeleri, İsis'in beni kandırması, Nephytys'in ihaneti yetmemiş gibi beni bir lahde kapattılar. Kendi oğlum beni mumyaladı. Onlara öfkeliyim ama hayır nefret etmiyorum."

"İkiniz zaman zaman ittifak kurdunuz. Belki yine bir orta yol bulursunuz."

Set'in alaycı gülüşü kulağıma çalındığında başımı çevirip ona baktım. O sırada o tavanı seyrediyordu. Dalmıştı ve bu dalgınlığı sorularıma cevap vermesini kolaylaştırıyordu.

"Biz çıkarlarımız ortak olduğunda orta yol bulduk Hüma ama şuan çıkarlarımız ortak değil. Ben tahtımı geri istiyorum. Horus benden bunu almak istiyor. Ben yeniden onunla eşit olmak istiyorum ama o bunu istemiyor. Ben ondan nefret etmiyorum ama o benden nefret ediyor."

"Kırk yıllık evli çiftler gibisiniz." diye söylendim. Sonra aklıma gelen detayla ekledim. "Gerçi sizin çocuğunuz bile var."**

Set şokla bana baktı. Bunu bilmemi kesinlikle beklemiyordu.

"Sen..." dedi ama devamını getiremedi. Yeniden sessizliğe gömülmesinden korktuğum için ona bu dünyayı anlatmaya devam ettim.

"Dünyamızda çok ülke var ve hepsi farklı rejimlerle yönetiliyor. Tamam bazıları aynı ama farklı işte. Neyse. Burada işler senin bildiğin haliyle işlemiyor. Mesela beni öylece alıp buralara kadar sürükledin, biz buna insan kaçırmak diyoruz ve bu bir suç. Bunu yapanlar genelde hapsediliyor ve yargılanıyor. Yani sen şuan bir suç işliyorsun."

Set'in yüzünde sahte bir gülümseme belirdi. Aslında en başta sahte gibi görünse de daha dikkatli baktığımda bunun sahteden ziyade mutluluktan yoksun olduğunu anlayabilmiştim.

"Burada da kötü ben oldum ha." dediğinde o gülümsemenin nedenini de anlamıştım.

Set kaos, savaş, çöl, fırtına ve yabancı topraklar tanrısı olarak biliniyordu. Genelde insanlar onu Osiris'i öldürmesiyle yargılıyordu ama bazı olaylar vardı ki Set haksız yere ceza alıyordu. Horus'la eşit olmak istediğini söylemişti. Aslında bir zamanlar onunla eşitti ama İsis'in oyunu yüzünden makamından edilmişti, bu yüzden ona öfkeliydi. Tahtını istiyordu ama kendi anlattığına göre Horus'un çocuklarına öfkelendiği için bu tahttan olmuştu. Ve Nephytys, şüphesiz onu en çok yaralayanı oydu çünkü ne yazık ki Nephytys yalnızca Osiris olayında değil, farklı zamanlarda da Set'e ihanet etmişti. Set öfkeliydi ve öfkesi bazı durumlarda haksız değildi. Yalnızca onu kontrol edemiyordu ve yaptığı hatalar, Ra'nın güneşini koruması gibi olayları gölgede bırakıyordu. O kötü bir tanrı olarak damgalanmıştı ve bugün bile bu değişmemişti.

"Bunu düzeltebilirsin." dedim. Öylece uzanmış birbirimize bakıyorduk. Çöl kumları acılı bir ezginin notaları gibi ahenkle dans ediyordu gözlerinde. Güzeldi, hem de çok güzeldi gözleri.

"Bunu düzeltemem. Bu üzerime yapıştı artık, istesem de çıkartamam." diyerek doğruldu. Dirseklerini dizlerine dayadı. Sırtı gerilmiş, üzerindeki tişört kaslarının üzerinde yeniden şekillenmişti ama bu güçlü görüntüye karşılık omuzları düşüktü. O bir tanrıydı belki ama bu acı çekmediği manasına gelmiyordu.

Yerimden kalktım ben de. Üzerimdeki havluyu düzeltip bir elimi omzuna koydum. Ona ilk kez kendi rızamla dokunuyordum. Bir şeyler için zorlamak maksatlı değildi bu dokunuş, destek olmak amaçlıydı.

"Denemeden bilemezsin." dedim. "Hiç denedin mi bundan kurtulmayı? Değiş demiyorum sana, yanlış anlama. Ben yalnızca gerçekten kendin ol diyorum."

"Gerçekten kendim olduğum için kötü sıfatıyla anıldım zaten. İnsanlar bana şeytan diyor Hüma." dedi. Bugün adımı üçüncü söyleyişiydi ve ben buna giderek alışıyordum. Öte yandan onun içinde yardım çığlıkları atan küçük bir çocuk görüyordum. Beni öldüreceğini söylüyordum ya hani, bundan emindim hatta, şuan ona baktığımda gördüğüm tek şey acı çeken birisiydi. Ben beni öldüreceğini söylediğimde aynı şekilde bakmıştı bana ama o an bunu fark edememiştim. Kendime odaklanmıştım belki de, hayatımda ilk kez kaçırılmıştım neticede. Ama şimdi bir katil görmüyordum ben. Yalnızca hakkını arıyordu Set. Ondan alınanları geri istiyordu ve haklıydı. Eğer yerinde olsaydım ben de isterdim. Tamam, kardeşimi öldürmezdim ve bu duruma düşmezdim ama benim hakkım bir tahtsa şayet onu isterdim.

"Biliyorum ama şunu da biliyorum, sen Ra'nın savaşçısısın. Sen savaşmak için doğdun Set, çölleri zapt ettin, insanları korudun. Sen yalnızca kötülük yapmadın ki, sen Apep ile bile savaştın. Ra, zamanında Horus'a karşı senin yanındaydı. Şimdi tekrar düşün, senin gerçeğin kötülük mü?"

Bakışları bana döndü sorumla birlikte.

"Tüm bunları üniversite dediğin yerden mi öğrendin?" diye sorduğunda gülümsedim.

"Evet, orada öğrendim." dedim. "Peki sen gerçekte kim olduğunu bulabilecek misin?"

Uzun uzun baktı gözlerime. Orada ne aradı ya da ne gördü bilmiyorum ama büyük bir aydınlanma yaşadığı kesindi. Set, "Nereden başlıyoruz?" diye sorarken tıklatılan kapı cevabımı belirlemişti.

"İşte buradan."

***

Selam!

Bölümü nasıl buldunuz?

Hüma ve Set atışmalarında çok eğleniyorum ben. Ya siz?

Hüma'nın en sonunda Set'i anlamasına ne diyorsunuz?

Set'in aslında yanlış anlaşılması peki?

Sizce kapıyı çalan kimdi?

Sonraki bölümde neler olacak?

Karakterlere ne söylemek istersiniz? 👇

Hüma 👉

Set 👉

Omar 👉

Diğerlerini yazmıyorum çünkü onları yazarsam ortalık karışır. Onlarla da artık ilerde görüşürüz.

Oy vermeyi 🌟 ve yorum yapmayı 💭 unutmayın. Seviliyorsunuz. ❤️

İnstagram - aysenurtekkanat_

*Sınırların Düşmanı: Set'in lakabı.

**Hikaye Horus ve Set’in kim firavun olsun yarışı sırasında gerçekleşmiştir. Bir gece birliktelerken sarılarak uyumuşlardır ve Set Horus’a baskın gelir gibi olur. Ama Horus elindeki spermi alır ve onu büyülü annesi olan Isis’in yardımı ile fırlatır. İntikam için Horus bahçeye gider ve Set’in en sevdiği marulu döller, Set olanlardan bihaberdir. Çok geçmeden Set Horus üzerinde erkeksi şeyler yaptığı konusunda övünür, Horus da bunu reddeder. Bu yüzden tanrılardan biri ikisinin de spermini çağırır. Set’inki bataklıktan, Horus’unki ise Set’in içinden cevap verir. Ve sonra Set’in başında parlayan bir plak belirir ve o plak da Thothdur.

Loading...
0%