Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@aytengul

 

Laçin Arslan, henüz 19 yaşında, hayatının en karanlık anlarını yaşıyordu. Suçu olmayan bir günahın kurbanı olmuş, başkasının işlediği bir suçun bedelini ödemek zorunda bırakılmıştı. Onun için ailesi saydığı insanlar, onu bir anda terk etmişlerdi. Oysa ki Laçin, onları ailesi gibi benimsemiş, onların sevgisini, desteğini sonsuz sanmıştı. Ancak bu insanlar, arkasında durup “Benim kızım böyle bir şey yapmaz!” demek yerine, kimliği belirsiz bir testin sonucuna inanmayı tercih etmişlerdi. O teste güvenmiş, Laçin’in masumiyetini sorgulamadan onu yargılamışlardı.

 

 

Laçin, mahallesinden dövülerek, itile kakıla, aşağılanarak kovulmuştu. Kendini korumasız, savunmasız hissettiği o anlarda, insanlığın en karanlık yüzüyle karşılaşmıştı. Yüzü gözü yaralarla kaplanmıştı; solgunlaşmış, korku ve çaresizlikle dolmuştu. Sol dudağının kenarındaki yara, kanamış, sonra hafifçe kapanmıştı, ama acısı hâlâ tazeydi.

 

 

Boyu 170 santimetre olan bedeni, sanki yaşadığı haksızlıkların ağırlığı altında eğilmişti. Saçları darmadağınık, karmaşa içindeydi. Üzerindeki elbise, sanki yaşadığı zulmün bir yansımasıydı; bazı kısımları toz ve kir içinde kalmıştı. Bu genç kız, artık ne giysilerinde ne de ruhunda temiz kalabilmişti.

 

 

Laçin, öksüzdü. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş, kimsesiz kalmıştı. Ama şimdi, o öksüzlük hissi daha da derinleşmişti. Kendini hiç olmadığı kadar yalnız hissediyordu. Ailesi bildiği insanlar, onu savunmak yerine suçlayanlar olmuştu. Şimdi ise yazın son demlerini yaşatan o serin gecede, bir parkın köhne bankında, kollarını sıkıca kendine sararak yatıyordu. Üşüyordu; hem bedeni, hem de kalbi. Hava soğuk değildi belki, ama ona o kadar ağır, o kadar katlanılmaz geliyordu ki sanki bütün dünya ona karşıydı.

 

 

Kafasında dönüp duran düşüncelerle, bu parkta kendini korumasız hissetti. Sokak lambasının cılız ışığı, onun üzerine düşerken gölgelerle oynuyordu. Her ses, her adım ona korku dolu bir yankı gibi geliyordu. Laçin, bir zamanlar sevgi ve güvenle dolu olan hayatının, nasıl olup da bir anda böylesine paramparça olduğunu anlayamıyordu. Yaşadığı haksızlık, onun ruhunda derin yaralar açmıştı.

 

 

Şimdi, tek başına, kendine güvenmek zorundaydı. Ama o kadar yorgundu ki... Yaşadığı olayların yükü, bedenine ve ruhuna ağır geliyordu. Tek sığınağı, kollarını kendine sararak kurmaya çalıştığı küçücük bir sıcaklık olmuştu. Gözyaşları, sessizce yanaklarından süzülürken, dünya ona kapanmış gibi hissediyordu. Gecenin karanlığı, onun içindeki karanlıktan farksızdı.

 

 

Laçin, bu parkta yatarken, tek düşündüğü şey, bu kâbusun ne zaman sona ereceğiydi. Ama derinlerde bir yerde, bir umut kırıntısı hâlâ yanıyordu; belki bir gün, birileri onun masumiyetini anlayacak ve adalet yerini bulacaktı. Ama o güne kadar, bu yalnızlık ve acıyla başa çıkmayı öğrenmek zorundaydı.

 

 

Laçin, ne kadar düşmüş olursa olsun, bir gün yeniden ayağa kalkmak için kendine söz verdi. Ancak o gece, haksızlıkların karanlığında kaybolmuş, yaralı bir kuş misali, yalnızca hayatta kalmaya çalışıyordu.

 

 

Laçin, parkın köhne bankında yatarken, içinde biriken korku, göğsüne ağır bir taş gibi oturmuştu. Bu saatlerde sokaklar genç bir kız için çok tehlikeliydi, çok acımasızdı. Karanlık, sanki her köşeye gizlenmiş tehditlerle doluydu. Her rüzgarın savurduğu yaprak, her uzak çığlık ya da araç sesi ona yaklaşan bir tehlikeyi haber veriyor gibiydi.

 

 

Kendini çaresiz hissediyordu. Çocukluğunda annesinin anlattığı masallardaki korkunç yaratıklar, şimdi gerçekmiş gibi geliyordu. O masallarda, her zaman bir kurtarıcı olurdu. Ama bu sefer, kimse gelmeyecekti. Laçin, kendini korumak zorundaydı.

 

 

Etrafına bakındı; karanlığın içinde seçebildiği tek şey, parkın köhne ağaçları ve o ağaçların altında belirsiz gölgelerdi. Korkudan titreyen ellerini daha sıkı sardı kendine, ama bu bile yetmiyordu. İçindeki korku, tüm bedenini esir almıştı.

 

 

Gece, derinleşiyor ve sokaklar daha da ıssızlaşıyordu. Laçin’in içindeki korku büyüyordu. Her an, biri ya da bir şey ona zarar vermek için çıkacakmış gibi hissediyordu. Kaçacak yeri yoktu, sığınacak bir yuvası kalmamıştı. Kendi mahallesinden kovulmuş, sokaklara terk edilmişti. Ve şimdi, sokaklar onun için birer tuzak gibiydi.

 

 

Bu saatte bir genç kızın dışarıda olması, onu her türlü tehlikeye açık hale getiriyordu. Gecenin karanlığı, insanları daha acımasız ve vahşi yapıyordu. Laçin, bir an önce buradan kaçıp saklanmak istiyordu, ama nereye gidebilirdi? Gidecek hiçbir yeri yoktu.

 

 

Yattığı park bankı, ona tek sığınak gibi görünse de aslında ne kadar savunmasız olduğunu her an hatırlatıyordu. Karanlık, soğuk ve tehlikelerle dolu bu gecede, Laçin, hayatının en büyük korkusuyla yüzleşiyordu. Bu korku, sadece fiziksel bir tehlikeden değil, aynı zamanda terk edilmenin, yalnız kalmanın ve haksız yere suçlanmanın getirdiği derin bir çaresizlikten kaynaklanıyordu.

 

 

Kollarını kendine daha da sıkı sardı, ama bu onu korumaya yetmiyordu. Kalbi hızlı atıyordu, nefesi düzensizdi. Gözlerini kapatıp her şeyin bir rüya olmasını diledi, ama gerçekler çok acıydı. Bu saatte sokakların ne kadar acımasız olabileceğini biliyordu ve bu bilinç, ona her an daha fazla korku salıyordu.

 

Laçin, parkın bankında korkuyla titrerken, aniden bir ses duydu. Ayak sesleri… Giderek yaklaşıyorlardı. Kalbi hızla atmaya başladı, sanki göğsünden çıkacakmış gibi hissediyordu. O an, karanlığın içinden iki adamın ona doğru geldiğini gördü. Kalbi ürkek bir kuş misali çırpınmaya başladı. Korku, bütün vücudunu ele geçirmişti. Kaçmak istedi ama bacakları ona itaat etmiyordu. Adamlar, karanlıktan çıkıp tam karşısında durdular. Gözleri, Laçin’in üzerine dikilmişti.

 

 

İlk adam, alaycı bir gülümsemeyle Laçin’e yaklaştı:

 

"Bu saatte burada ne yapıyorsun, güzelim?" dedi, sesi tüyler ürpertici bir soğukluktaydı.

 

 

Laçin'in sesi çıkmıyordu, boğazı düğümlenmiş gibiydi. Ancak ikinci adam, daha sabırsızdı ve Laçin’in sessizliğinden rahatsız olmuş gibiydi:

 

"Duymadın mı? Sana bir şey sorduk!" diye bağırdı, bir adım daha yaklaştı.

 

 

Laçin, korkudan titreyen bir sesle cevap vermeye çalıştı:

 

"Lütfen… Bana zarar vermeyin… Sadece biraz dinlenmek için buradayım."

 

 

İlk adam, diğerine dönerek alaycı bir şekilde güldü:

 

"Dinlenmek mi? Bu saatte? Sokaklar, senin gibi güzel bir kız için tehlikelidir, biliyorsun değil mi?"

 

 

Laçin'in gözleri dolmuştu, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Başını hafifçe sallayarak konuşmaya çalıştı:

 

"Kimseye zarar vermek istemiyorum… Lütfen, beni yalnız bırakın…"

 

 

İkinci adam, Laçin'in bu çaresizliğinden hoşlanmış gibiydi. Kollarını iki yana açarak yaklaşmaya devam etti:

 

"Yalnız mı bırakmak? Ah, ama bu kadar güzel bir kızı bu karanlıkta yalnız bırakmak istemeyiz, değil mi?"

 

 

Laçin, geriye çekilmeye çalıştı ama bankın ucuna kadar gelmişti. Artık kaçacak yeri kalmamıştı. Kalbi delicesine çarpıyordu, nefesi hızlanmıştı. Korkudan parmakları beyazlamıştı, elleriyle bankın kenarını sıkıca tutuyordu.

 

 

İlk adam, artık Laçin'in korkusunun tadını çıkarıyormuş gibi, sakin bir sesle konuştu:

 

"Korkmana gerek yok, tatlım. Sadece biraz eğlenmek istiyoruz."

 

 

Laçin’in gözleri dehşetle açıldı. Kalbi göğsünde çılgınca atıyordu. Bu adamlar ona ne yapmak istiyorlardı? Artık dayanacak gücü kalmamıştı, tek çaresi bağırarak yardım istemekti. Son bir çabayla bütün gücünü topladı ve çığlık attı:

 

"YARDIM EDİN! LÜTFEN YARDIM EDİN!"

 

 

Adamlar, Laçin’in bu çaresiz çığlığından rahatsız oldular, ama aynı zamanda bundan daha da zevk almış gibiydiler. İkinci adam, hızlı bir hareketle Laçin’in kolunu yakaladı ve ağzını kapattı:

 

"Kimse seni duyamaz, güzelim. Burada yalnızsın." dedi, sesindeki acımasızlık, Laçin’in içine işliyordu.

 

 

Laçin, tüm gücüyle direnmeyi denedi ama çok zayıf düşmüştü. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. O an, hayatının sonunun geldiğini düşündü. Korku ve çaresizlik içinde kıvranırken, içinden sadece bir mucize diledi. Ama etrafında sadece karanlık, soğuk ve bu iki acımasız adam vardı.

 

Laçin’in çaresiz çığlıkları karanlıkta yankılanırken, tam o anda arkadan bir adam belirdi. Bu adamın yüzü öfkeyle kasılmış, gözleri adeta ateş saçıyordu. Sanki bir savaşçı gibi kararlı ve güçlü adımlarla ilerliyordu. Gözleri, Laçin’e saldıran iki adamı delip geçiyor gibiydi. Sinirden deliye dönmüş hali, kırmızı görmüş bir boğa gibi hedefine kilitlenmişti.

 

 

Adam, dişlerini sıkarak sert bir sesle bağırdı:

 

"Çekin o kirli ellerinizi ondan!"

 

 

Bu ses, adeta karanlığı yaran bir kılıç gibi sert ve keskin bir tondaydı. Laçin’in kalbi, bu ani çıkışla bir an duracak gibi oldu. Gözleri, bu yabancıya döndü. Onu daha önce hiç görmemişti, ama bu adamın öfkesi, sanki yıllardır birikmiş bir hıncın patlaması gibiydi.

 

 

İlk adam, beklenmedik bu müdahaleyle şaşırmıştı. Hemen ayağa kalktı ve hırçın bir ifadeyle gelen adama döndü:

 

"Sen de kimsin? Buradan defol git, yoksa senin de işini bitiririz!"

 

 

Ancak adam, yerinden kıpırdamadı. Öfkesinden adeta titriyordu. Bu iki adi herife duyduğu nefret, yüzündeki her çizgide okunabiliyordu. Hiç tereddüt etmeden bir adım daha atıp, ilk adama doğru hızla yaklaştı.

 

 

İkinci adam, Laçin’i bırakıp bu gelen adamı durdurmaya çalıştı, ama çok geç kalmıştı. Gelen adam, yumruğunu sıkarak hiç tereddüt etmeden ikinci adamın suratına indirdi. Yumruk, o kadar kuvvetliydi ki, ikinci adam olduğu yere serildi. Laçin, serbest kalınca geriye doğru sendeleyerek uzaklaştı, gözyaşları içindeydi ama artık yalnız değildi.

 

 

İlk adam, arkadaşının yere serildiğini görünce öfkeden deliye döndü. Saldırmak için hamle yaptı, ama gelen adam ondan daha hızlıydı. İkinci bir yumruk, bu kez ilk adamın karnına indi. Adam, acıyla kıvrandı ve yere düştü. Gelen adam, gözlerini onların üzerinden ayırmadan, ağır ve tehditkar bir sesle konuştu:

 

 

"Bir daha bu kıza dokunmayı aklınızdan bile geçirmeyin, yoksa sizi bulurum ve bu sefer daha kötü olur."

 

 

Yerde kıvranan adamlar, korkuyla başlarını salladılar. Ne olduğunu anlamadan, aceleyle yerden kalkıp karanlığa karışarak kaçtılar. Artık sadece Laçin ve onu kurtaran adam kalmıştı.

 

 

Adam, derin bir nefes alarak Laçin’e döndü. Gözlerindeki öfke, yerini şefkate bırakmıştı. Yumuşak bir sesle konuştu:

 

"İyi misin? Sana zarar verdiler mi?"

 

 

Laçin, hala titriyordu ama artık korkudan değil. Gözlerinde minnetle ona baktı ve kısık bir sesle cevap verdi:

 

"Teşekkür ederim… Eğer siz olmasaydınız…"

 

 

Adam, Laçin’in sözünü kibarca kesti:

 

"Önemli değil. Şimdi güvendesin. Seni buradan çıkarıp güvenli bir yere götüreceğim."

 

 

Laçin, başını hafifçe sallayarak kabul etti. Bu adamın yanında kendini güvende hissediyordu. Artık yalnız değildi, ve bu karanlık gece bir umut ışığı doğmuştu.

 

Adam, Laçin’e yaklaştığında, yüzündeki şefkat belirginleşti. Gözleri, Laçin'in yaralı yüzünde dolaşırken, dudaklarının kenarı titredi. Tam o anda, beklenmedik bir cümleyle söze girdi:

 

 

"Bu saatte neden dışarıdasın demeyeceğim," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. "Bir kadın istediği saatte dışarı çıkabilir. Bu onun hakkı."

 

 

Ancak gözleri, Laçin’in morarmış yüzüne, kanamış dudaklarına ve toz içindeki elbisesine takıldığında, endişesi daha da arttı. Bir adım daha yaklaştı, sesindeki şefkat daha da derinleşti:

 

"Ancak bu yüzün, gözün neden bu halde? Birileri sana bir şey mi yaptı?"

 

 

Laçin, bu beklenmedik ilgi karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi. Gözyaşları yeniden doldu ve başını hafifçe öne eğerek sessizce konuştu:

 

"Ben… sadece kaçtım. Beni suçladılar, ama ben masumdum. Kimse bana inanmadı, ailem bile…"

 

 

Adam, Laçin’in bu içli itirafı karşısında derin bir nefes aldı. Öfke ve şefkat karışımı bir ifadeyle, Laçin’in elini tuttu:

 

"Kimse seni böyle bırakmamalıydı. Ne olursa olsun, bu yapılanlar kabul edilemez. Seni koruyacak kimsenin olmaması... bu çok yanlış."

 

 

Laçin, başını kaldırıp adamın gözlerine baktı. Bu bakışta, korku ve minnetin yanı sıra, yaşadığı acının derin izleri vardı. Ancak adam, bu kırılganlığına rağmen ona güven vermek istiyordu.

 

 

"Artık güvendesin," dedi adam, sesinde kararlı bir tonla. "Sana bunu yapanlardan hesap soracağım. Ama önce, seni buradan uzaklaştırıp dinlenebileceğin güvenli bir yere götürelim."

 

 

Laçin, adamın teklifini duyunca başını iki yana salladı, gözlerinde kararsızlık ve korku belirdi. Titreyen sesiyle zar zor konuştu:

 

 

"Ben… gelemem," dedi. "Teşekkür ederim ama... kimseye daha fazla yük olamam."

 

 

Adam, Laçin’in yüzündeki tereddütü ve korkuyu gördüğünde, bir an için duraksadı. Onun zor durumda olduğunu anlamıştı. Laçin’in neler yaşadığını bilmeden, onu bu halde bırakmak istemiyordu. Yavaşça yanına oturdu, sesini olabildiğince yumuşatarak konuştu:

 

 

"Laçin, sen kimseye yük değilsin. Şu an, tek yapman gereken güvende olduğundan emin olmak. Seni zorlamayacağım, ama bil ki yalnız değilsin."

 

 

Laçin, adamın gözlerine baktı. Bu sözler, kalbinin derinliklerinde bir yere dokunmuştu. Ama yaşadığı hayal kırıklıkları, ona birine güvenmenin ne kadar zor olduğunu öğretmişti. Gözyaşlarını silmeye çalıştı, ama bir yandan da daha fazla direnmenin zorluğunu hissediyordu.

 

 

"Anlıyorum," dedi adam, hafif bir gülümsemeyle. "Ama en azından sana yardım etmek isteyen birini kabul et. Seni eve götürmek zorunda değilim, ama burada bu halde kalmanı istemem. En azından bir yere kadar eşlik edeyim, olur mu? Hadi, kimseye yük olmuyorsun."

 

 

Laçin, bu sözler karşısında içten içe bir rahatlama hissetti. Adamın samimiyeti, onun kalbindeki korkuları bir nebze olsun yatıştırmıştı. Kararsızca başını salladı.

 

 

"Peki… Ama lütfen, sadece biraz eşlik et. Fazlasını istemem."

 

 

Adam, hafifçe gülümseyerek başını salladı ve ayağa kalktı. "Tamam, sen nasıl istersen. Yalnız değilsin, unutma bunu. Hadi, gidelim."

 

 

Laçin, yavaşça ayağa kalktı. Adamın yanında yürürken, ilk kez bu korkunç gecede biraz olsun güven hissediyordu. Ve bu güven, her adımda biraz daha güçleniyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Laçin, yavaşça ayağa kalkarken, adam ona adını söyledi:

 

 

"Bu arada, benim adım Ataberk Demiralp. Kadın hakları savunucusuyum."

 

 

Bu sözler, Laçin’in gözlerinde bir an için şaşkınlık yarattı. Ataberk'in sadece iyi niyetli bir yabancı olmadığını, aynı zamanda kadınların haklarını savunan biri olduğunu öğrenmek, ona biraz daha güven verdi. Yavaşça başını sallayarak gülümsedi, ama bu gülümseme, yaşadığı onca acıya rağmen umut doluydu.

 

 

"Ataberk... Teşekkür ederim," dedi Laçin, sesindeki minneti gizleyemeyerek. "Sizin gibi biriyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim."

 

 

Ataberk, nazik bir şekilde başını eğdi. "İnsanlar zor zamanlar geçirir, ama birbirimize destek olarak bu zorlukları aşabiliriz. Bu gece seni yalnız bırakmayacağım. Şimdi, gideceğin yere kadar sana eşlik edeyim, sonra konuşuruz."

 

 

Laçin, Ataberk'in bu nazik ve güven verici tavrı karşısında daha da rahatladı. Onun yanında yürürken, ilk defa kendini biraz daha güçlü hissetti. Ataberk, ona sadece bu geceyi değil, aynı zamanda yeniden güvenebileceği bir insanın varlığını da hatırlatmıştı.

 

 

 

 

Ataberk, Laçin’in yanında yürürken cebinden telefonunu çıkardı. Ekrana baktı, birkaç saniye düşünerek arama butonuna bastı. Telefonun diğer ucunda kısa bir sinirli sessizlikten sonra bir kadın sesi duyuldu:

 

 

“Alo, Ceyda.”

 

 

Ataberk, derin bir nefes aldı ve ciddiyetle konuştu:

 

“Merhaba Ceyda, ben Ataberk. Acil bir durum var. Birini yardıma ihtiyacı var. Şu an parkın yakınındayım.”

 

 

Ceyda’nın sesi, endişe ve merakla titredi:

 

“Ne oldu? Her şey yolunda mı? Kim bu yardım ihtiyacı duyan kişi?”

 

 

Ataberk, Laçin’in yanındaki durumda olan kişiyi işaret ederek, sakin bir şekilde cevap verdi:

 

“Bir genç kız, adı Laçin. Şu an ciddi şekilde yaralı ve korkmuş durumda. Kendisinin güvenli bir yere gitmesi gerekiyor. Lütfen, hemen bir sağlık ekibi ve güvenlik görevlisi gönderir misin? Olay yerinde kalmamız gerekiyor ve yardımımıza ihtiyaç var.”

 

 

Ceyda, hemen harekete geçme kararlılığıyla yanıtladı:

 

“Tamam, hemen bir ambulans ve güvenlik ekibi gönderiyorum. Sen ve Laçin, orada kalın. Ayrıca ben de oraya gelirim. Durumun ciddiyetini anlıyorum. Hangi park burası?”

 

 

Ataberk, parkın adını ve konumunu belirterek bilgi verdi:

 

“Parkın adı *[Park Adı]*. Şehir merkezinin biraz dışında, eski köprüye yakın. Teşekkür ederim, Ceyda. Bu gece gerçekten çok zor geçti.”

 

 

Ceyda, güven verici bir sesle cevapladı:

 

“Endişelenme, Ataberk. Ekibimiz en kısa sürede orada olacak. Kendinize dikkat edin, ben de hemen geliyorum.”

 

 

Telefonu kapatıp cebine koyduktan sonra Ataberk, Laçin’e döndü:

 

“Yardım ekipleri yolda. Biraz daha beklemen gerekecek ama senin için en iyisi bu olacak. Her şey yoluna girecek, merak etme.”

 

 

Laçin, Ataberk’in desteğiyle biraz rahatladı, ama hala endişe içindeydi. Ataberk, onun yanına oturdu ve huzur vermek için nazikçe konuştu:

 

“Her şey yoluna girecek, Laçin. Güvenli bir yerde olacağız ve sana yardım eden profesyoneller yakında burada olacaklar. Şu an tek yapman gereken sakin kalmak.”

 

 

Laçin, Ataberk’in sözleriyle biraz olsun rahatladı ve yardım ekibinin gelmesini beklemeye başladı.

 

 

 

 

 

 

Kısa bir süre sonra, uzaklardan siren sesleri ve ışıkların parıltısı parkın karanlık köşelerine doğru ilerledi. Ataberk ve Laçin, araçların yaklaştığını görünce hafif bir rahatlama hissetti.

 

 

Ambulans ve polis arabası parkın girişine yanaştı. İlk olarak, ambulans ekibi dışarı çıktı ve hızla ekipmanlarını toplamak için harekete geçti. Ceyda, kısa sürede parkın içine girerek Ataberk ve Laçin’i buldu.

 

 

Ceyda, hızlı adımlarla Laçin’in yanına yaklaşıp endişeyle göz göze geldi:

 

“Ataberk, Laçin, merhaba. Ben Ceyda. Sağlık ekibi geldi. Şimdi Laçin’i kontrol edecekler ve gerekli yardımı sağlayacaklar.”

 

 

Ambulans ekibi, Laçin’i dikkatlice incelemeye başladı. Bir hemşire, Laçin’in durumunu değerlendirirken doktor, Ataberk’e döndü:

 

“Durum nedir? Nasıl oldu bu?”

 

 

Ataberk, doktorun sorusuna yanıt verdi:

 

“Birkaç adam tarafından dövüldü. Yüzü, vücudu yaralı. Gözlerindeki morluk ve kanama, ciddi bir durumu işaret ediyor. Yalnız kaldığı ve korkmuş durumda olduğu için yardım almakta gecikti.”

 

 

Doktor, başını sallayarak not aldı:

 

“Anladım. Şimdi, Laçin’in durumu hakkında detaylı bir değerlendirme yapacağız. Onun en kısa sürede tedavi edilmesi gerekiyor.”

 

 

Ceyda, Laçin’e nazikçe yaklaşıp destek verdi:

 

“Laçin, seni hastaneye götüreceğiz. Hemen tedavi edileceksin. Lütfen sakin kal ve bize güven. Her şey yoluna girecek.”

 

 

Laçin, Ceyda’nın ve ambulans ekibinin desteğiyle, sedyeye dikkatlice yerleştirildi. Yavaşça ambulansa taşındı. Ataberk, Ceyda’yla birlikte ambulansın yanına gelerek, son bir kez Laçin’e bakarak konuştu:

 

“Her şey yolunda olacak. Senin için en iyisini yapacaklar.”

 

 

Laçin, Ataberk’in ve Ceyda’nın desteğiyle biraz olsun rahatlamıştı. Ambulans kapıları kapandı ve araç hızla hastaneye doğru yola çıktı.

 

 

Ceyda, Ataberk’e döndü ve yorgun bir ifadeyle konuştu:

 

“Teşekkür ederim, Ataberk. Yardımın gerçekten çok önemliydi. Bu durumda Laçin için yaptığın her şey, ona büyük bir destek oldu.”

 

 

Ataberk, Ceyda’ya başını sallayarak yanıt verdi:

 

“Önemli değil, Ceyda. Laçin’in yanında olmak, ona yardım etmek gerekiyordu. Şimdi, onu takip edeceğim ve gereken desteği sağlayacağım.”

 

 

Ceyda ve Ataberk, ambulansın gitmesinin ardından, durumu toparlamaya ve Laçin’in tedavi sürecini takip etmeye devam etti. Bu gece, Ataberk ve Ceyda’nın yardımlarıyla, Laçin’in hayatında bir umut ışığı doğmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

Ataberk, Laçin’in odasının kapısında nöbet tutarken, Ceyda içeri girdi. Laçin, bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes aldı ve Ataberk’e dönerek, gözlerindeki acıyı gizlemeye çalışarak sordu:

 

 

“Sana bunu en yakınların mı yaptı?”

 

 

Ataberk, sorunun ağırlığını hissetti ve yavaşça başını salladı. Laçin’in gözleri, içindeki acının derinliğini gösteriyordu. Sesini titrek bir şekilde yükselterek devam etti:

 

 

“Evet, maalesef. Teyzem… Teyzem, bana inanmadı. Hamilelik testine inanarak, benim hamile olduğuma ve testin doğru olduğuna karar verdi. Oysa ben hamile değildim. Onlara bunu defalarca söyledim ama… inanmadılar. Sözlerimi dikkate almadılar ve testin sonucunu kesin olarak kabul ettiler. Beni suçladılar, itip kakıldım ve sonunda… bu hale geldim.”

 

 

Ataberk, Laçin’in acısını dinlerken, gözlerinde bir yumuşama ve üzüntü belirdi. Hemen yanına yaklaşıp, ellerini nazikçe tuttu:

 

 

“Laçin, yaşadıkların gerçekten çok zor. En yakınların tarafından bu şekilde reddedilmek, insanın ruhunu sarsar. Kendi hikayenle ilgili gerçeği anlatmak, seni anlamalarını sağlamak için çabaladığın halde, onların seni anlamaması ne kadar acı verici olabilir. Ama unutma, burada seni dinleyen ve seni anlayan insanlar var. Bu gece yaşadıklarını ve duygularını paylaşabilmen, aslında sana yardımcı olacak bir adım.”

 

 

Ceyda, Laçin’e nazik bir şekilde yaklaştı ve destek vererek konuştu:

 

“Gerçekten üzücü bir durum. Kendi ailenin sana böyle davranması, insanın en karanlık anlarında hissettirdiği yalnızlığı ve çaresizliği anlatıyor. Ama seni dinlemeye ve sana yardımcı olmaya devam edeceğiz. Burada yalnız değilsin, Laçin.”

 

 

Laçin, Ataberk ve Ceyda’nın destekleyici sözleriyle, içindeki acının biraz olsun hafiflediğini hissetti. Gözleri yaşardı, ama bir nebze olsun huzur buldu.

 

 

“Teşekkür ederim,” dedi, sesi hafifçe titreyerek. “Sizin desteğiniz olmasaydı, belki de bu geceyi geçiremezdim. En azından burada, biraz olsun güvenli hissediyorum.”

 

 

Ataberk ve Ceyda, Laçin’in yanında kalmaya devam ederek, ona destek vermek ve iyileşme sürecinde yardımcı olmak için hazır oldular. Laçin’in yaşadığı travmanın ardından, Ataberk ve Ceyda’nın destekleri, ona umut ışığı ve yeni bir başlangıç için cesaret verdi.

Loading...
0%