Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@aytengul

 

Komiser Laçin Arslan, odasında adeta bir aslan gibi volta atıyordu. Sinirden elleri yumruk olmuş, dişleri kenetlenmişti. Yıllardır bu meslekte sayısız olay görmüştü ama böylesi, kanını donduruyordu. Telefonuna gelen o son çağrıyı unutamıyordu. Rıza Amir'in sesi kulaklarında çınlıyordu:

 

 

"Laçin, buraya gelmen lazım. Soruşturmada yeni bilgiler ortaya çıktı. Adam, idam cezasıyla yargılanacaktı, ama... tutuksuz yargılanmasına karar verilmiş."

 

 

Bu sözler, Laçin’in kafasında yankılanırken sinirleri iyice gerilmişti. **Tutuksuz yargılanmıştı**. Bu, Laçin için kabul edilemez bir şeydi. Adalet böyle mi işleyecekti? Bu adam, işlediği suçlarla insanlığı dehşete düşürmüş, ölümler, kayıplar ve yıkımlar bırakmıştı geride. Bir canavardı o! İdam cezası beklenirken, nasıl olur da sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşacaktı?

 

 

Laçin, odasında dolanmaya devam ederken zihni koca bir girdaba kapılmıştı. Gözlerinin önüne, o korkunç cinayet gecesi geldi. Olay yeri incelemesi sırasında gördüğü manzarayı hiçbir zaman unutamayacaktı. Kan kokusu, havaya karışmıştı. Yerlerde dağılmış eşyalar, duvarlara sıçramış kan damlaları... Kurbanların boş gözleri, dehşet ve acıyla donup kalmıştı. O görüntüler, Laçin’in zihnine kazınmıştı. Ve şimdi o katil, elini kolunu sallayarak dışarıda mı olacaktı?

 

 

"Laçin," dedi Rıza Amir telefonda. "Bu olay beklediğimizden daha karmaşık. Yeni deliller, farklı bağlantılar ortaya çıkıyor. Ancak hukuk böyle işliyor, elimizden bir şey gelmez."

 

 

Laçin telefonu kapattığında öfkesini daha fazla bastıramadı. Yumruğunu sert bir şekilde masasına indirdi. Masanın üzerindeki dosyalar, kalemler yere saçıldı. Olayın bu şekilde gelişmesine tahammülü yoktu. Adalet sistemine duyduğu güven, şimdi yerle bir oluyordu. **Bu, adalet olamazdı!**

 

 

Gözleri kararmış bir halde odadan fırladı. Koridorları hızlı adımlarla geçerken etrafındakiler ona yol açıyordu. Kimse onun öfkesine karşı duramazdı. **Yıllarca çalıştığı bu kurumda** ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordu. Bir şeyler yapması gerekiyordu, ama ne? Adaleti kendi elleriyle mi sağlamalıydı? Bu düşünce, beynine kazınıyordu.

 

 

Kapıdan dışarı adım attığında yüzüne vuran serin rüzgar bile öfkesini dindirememişti. Olay yerinde yeniden araştırma yapmaya karar verdi. Her şeyin merkezine inip, gözden kaçan ne varsa bulmak için oraya gitmeliydi. Çünkü bir şeyler ters gidiyordu; **bu kadar güçlü bir suçlunun serbest kalmasının** başka bir anlamı olmalıydı. Derinlerde bir ihanet, bir çürümüşlük yatıyordu ve Laçin bunu açığa çıkaracaktı. Ne pahasına olursa olsun...

 

 

Rıza Amir’in söyledikleri hala zihninde yankılanırken arabasının direksiyonunu öfkeyle kavradı. Kendi kendine mırıldandı: "Adalet bu olamaz. Bunu kabul etmeyeceğim."

 

 

 

Laçin Arslan'ın beyninde uğuldayan öfke, şimdi daha da şiddetlenmişti. O küçük kızın yüzünü hatırlıyordu. Gözlerinde masumiyet ve korku dolu bakışlar... Hayatının baharında, hiçbir suçu olmayan bir çocuk, amcasının eliyle vahşice katledilmişti. Olayın hemen ardından Laçin, kendi elleriyle yakalamıştı adamı. Kaçmaya çalışmıştı ama Laçin, nefesini kesercesine peşinden gitmişti, hiç durmamıştı. Adalet yerini bulmuş gibi görünmüştü o gün.

 

 

Ama şimdi... şimdi adam serbestti. **Serbest!**

 

 

Bu düşünce, Laçin’in zihnine kazındı. Küçük kızın cansız bedeni gözlerinin önüne gelirken ellerini istemsizce yumruk yaptı. Çocuk, güvenip de yanında kaldığı amcası tarafından katledilmişti. **Bir insan, nasıl bu kadar alçalabilirdi?** Hem de kanından olan, savunmasız bir çocuğa... Ve şimdi o adam, herhangi bir ceza almadan dışarıda, tekrar özgürdü.

 

 

"Laçin," diye tekrarladı kendi kendine, "bu adam asla özgür kalamayacak. Buna izin veremem."

 

 

Öfkeyle masasına oturdu, önündeki dosyayı açtı. Küçük kızın fotoğrafı karşısında duruyordu. Siyah-beyaz fotoğraftaki gülümsemesi, Laçin’in içini dağlıyordu. Henüz on bir yaşındaydı. Hayatı boyunca ne korku ne de acı görmeliydi. Ama onun için artık ne gülümseme vardı, ne de gelecek. Hepsi o adamın ellerinde son bulmuştu.

 

 

**Bu adam tekrar birine zarar vermeden durdurulmalıydı.** Hukuk ona adaleti sağlamıyorsa, Laçin adaleti kendi elleriyle getirecekti. Ne gerekiyorsa yapacaktı. Kanunların, adaletin sustuğu yerde Laçin susmayacaktı. Çünkü onun tek bir amacı vardı: **masumların canını korumak.**

 

 

Amirlerinin uyarılarını, prosedürleri, sistemin sınırlarını artık umursamıyordu. **Bu adam özgür kalamazdı.** Eğer hukuk adil değilse, o adaleti kendi sağlayacaktı. Bunu küçük kızın hatırasına borçluydu. Kalbindeki o derin boşluk, adalet sağlanana kadar kapanmayacaktı.

 

 

Laçin’in yüz hatları sertleşti. Gözleri kararlılıkla parlıyordu. Onu durdurabilecek hiçbir güç yoktu artık. Ne pahasına olursa olsun, o adamı bulacak ve hak ettiği cezayı almasını sağlayacaktı. **Bu bir savaşsa, sonuna kadar savaşacaktı.**

 

 

Masasındaki fotoğrafa son kez bakıp ayağa kalktı. "Adalet senin için gelecek," diye fısıldadı küçük kıza. "Bunu sana söz veriyorum."

 

 

 

Laçin Arslan, derin bir nefes aldı ve sinirlerini kontrol etmeye çalıştı. Olayların akışını değiştirecek tek bir ipucu, küçük kızın çektiği acıları kanıtlayacak bir delil gerekiyordu. O an kararını verdi. **Gerçeği bulacaklardı.** Bu iş burada bitmeyecekti.

 

 

Telefonuna uzanıp laboratuvar şefini aradı. Hemen cevap aldığında sesinde kararlı bir tını vardı:

 

 

"Bana hemen alınan örneklerde kan tahlili yapılsın," dedi. "Bu çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını kanıtlayacağız. Kim bu korkunç suçu işlediyse, ortaya çıkaracağız. Sonuçlar en kısa sürede elimde olmalı. Bu iş artık sadece bir cinayet değil."

 

 

Karşı tarafta bir an sessizlik oldu. Şef, Laçin’in sesindeki sertliği fark etmişti. "Anlaşıldı komiserim. Derhal ilgileniyoruz," dedi titrek bir sesle.

 

 

Laçin, telefonu kapattığında gözleri yeniden masadaki dosyaya kaydı. **Bu, sıradan bir dava değildi.** Her şey ortada gibiydi ama bazı şeyler saklanmıştı, gizlenmişti. Küçük kızın katledilişinin arkasında daha derin bir karanlık yatıyordu ve Laçin bunu açığa çıkarmak için tüm gücünü kullanacaktı.

 

 

**Kanıt gerekiyordu**; somut, reddedilemez bir kanıt. Amca, serbest kalmış olabilir ama bu işin buraya kadar gelmesine izin vermeyecekti. Adalet yerini bulmalıydı. Bir kez daha o adamın elinden kurtulmasına göz yumamazdı. **Gerçekleri öğrenmek, hem o küçük kızın hatırası hem de gelecekteki kurbanlar için** tek çıkar yoldu.

 

 

Bütün dikkatini kan tahlillerine ve diğer adli incelemelere verecekti. Sonuçlar geldiğinde, bu çocuğun neler yaşadığını ortaya koyacaklardı. Kim olursa olsun, suçlu artık saklanamayacaktı.

 

 

Laçin Arslan, gözlerini ufka dikti. İçinde taşıdığı öfke, yerini daha derin bir kararlılığa bırakıyordu. **Bu ülkede artık çocuklar ölmeyecekti.** Hiçbir masum can, bu adaletsizliğe kurban gitmeyecekti. Küçük kızın acı sonu, başka çocukların geleceğini karartmayacaktı.

 

 

"Laçin," dedi kendi kendine, "çocuklar artık çocukluğunu yaşayacak. Korkmadan, güvende, neşe içinde büyüyecekler."

 

 

Bu onun kendine verdiği en büyük söz olmuştu. İşi artık bir dava, bir görev değildi. Bu bir savaş ilanıydı. **Hiç kimse**, hiçbir cani, masum çocukların hayatlarını karartamayacaktı. Bir gülün yapraklarını koparır gibi genç fidanları solduramayacaklardı. Bunu durduracak, gerektiğinde dünyayı karşısına alacak kadar güçlü hissediyordu.

 

 

Her bir çocuğun yaşam hakkı, onun için en kutsal şeydi. Bu ülkede masum çocukların kanını döken herkes, adaletin önünde hesap verecekti. **Ne pahasına olursa olsun.**

 

 

"Gencecik fidanların ölümlerine sebep olanlar artık kaçamayacak," dedi kendi kendine, kararlılıkla. "Adalet bu topraklarda yeniden doğacak. Ve ben buna tanıklık edeceğim."

 

 

 

 

 

 

 

Laçin Arslan, gözlerini ufka dikti. İçinde taşıdığı öfke, yerini daha derin bir kararlılığa bırakıyordu. **Bu ülkede artık çocuklar ölmeyecekti.** Hiçbir masum can, bu adaletsizliğe kurban gitmeyecekti. Küçük kızın acı sonu, başka çocukların geleceğini karartmayacaktı.

 

"Laçin," dedi kendi kendine, "çocuklar artık çocukluğunu yaşayacak. Korkmadan, güvende, neşe içinde büyüyecekler."

 

Bu onun kendine verdiği en büyük söz olmuştu. İşi artık bir dava, bir görev değildi. Bu bir savaş ilanıydı. **Hiç kimse**, hiçbir cani, masum çocukların hayatlarını karartamayacaktı. Bir gülün yapraklarını koparır gibi genç fidanları solduramayacaklardı. Bunu durduracak, gerektiğinde dünyayı karşısına alacak kadar güçlü hissediyordu.

 

Her bir çocuğun yaşam hakkı, onun için en kutsal şeydi. Bu ülkede masum çocukların kanını döken herkes, adaletin önünde hesap verecekti. **Ne pahasına olursa olsun.**

 

"Gencecik fidanların ölümlerine sebep olanlar artık kaçamayacak," dedi kendi kendine, kararlılıkla. "Adalet bu topraklarda yeniden doğacak. Ve ben buna tanıklık edeceğim."

 

 

 

 

Laçin Arslan, karanlık koridorlarda yankılanan adımlarının sesine odaklandı. Her adımı, zihninde yükselen öfkenin ritmini yansıtıyordu. **Madem bu ülkede adalet yok, biz sağlarız.** Bu düşünce beyninde yankılandıkça adımları hızlanıyordu. Adaletin, masumları koruması gereken sistemin çürümüşlüğü, onu her geçen dakika biraz daha delirtmişti.

 

Yıllarca bu ülkenin adaletine güvenmişti. Adliyenin koridorlarında yankılanan yeminler, mahkeme salonlarında verilen kararlar, elinde tuttuğu kanıtlar, deliller… Hepsi bir yanılsamaymış gibi geliyordu şimdi. Bir çocuk, canice katledilmişti. Küçücük bir kız, en yakınındaki insanın eliyle hayatından koparılmıştı. Peki ya sonuç? **Katil serbestti.**

 

Laçin’in gözlerinin önüne tekrar o gün geldi. Kızın cansız bedeni… Duvarlara sıçrayan kan lekeleri, yerde dağılmış oyuncak bebek, o korkunç sessizlik… Gözlerinde yaşama dair tek bir umut kalmamıştı. O an, adaletin tecelli edeceğini sanmıştı. Zanlı yakalanmış, deliller toplanmış, dava açılmıştı. Fakat hukukun soğuk duvarları arasında bir boşluk vardı, bir çürüme. Masumların çığlığı orada yankılanmıyordu. **Sistem, canavarı tekrar sokaklara salmıştı.**

 

"Adalet mi?" diye mırıldandı Laçin. Dudaklarında acı bir tebessüm belirdi. "Bu ülkede artık adalet kalmadı."

 

Adımlarını hızlandırdı. Gözlerinin önüne, mahkeme salonunda yüzsüzce gülümseyen o adam geldi. Sanki her şeyden habersizmiş gibi, sanki masum bir insanmış gibi… Yargılamanın sonunda verilen kararla kıs kıs güldüğünü hatırlıyordu. **O an, Laçin’in kalbindeki inanç kırılmıştı.**

 

Sistemin artık adaleti sağlayamayacağını anlamıştı. Yasaların ardına saklanarak insanları koruyan bir yapının içinde, masumlar birer birer kurban ediliyordu. Ama Laçin, bu düzeni kabullenmeyecekti. **Kendi adaletini sağlayacaktı.** Ne pahasına olursa olsun, çocukların güvende yaşaması için, masumların katledilmemesi için gereken ne varsa yapacaktı.

 

"Madem bu ülkede adalet yok, biz kurarız bir düzen," dedi kendi kendine, dişlerini sıkarak. "Gerçek adaleti biz getireceğiz. Kanunlar susmuş olabilir ama ben susmam."

 

Gözleri kararlılıkla parlıyordu. Artık geri dönüş yoktu. Adaletin sağlanmadığı yerde, kendi vicdanı devreye girecekti. Kimsenin anlamadığı ya da bilmediği gerçekler vardı; o çocukların çığlıkları, karanlıkta boğulan masumiyetler... Hepsi, göz ardı edilmişti. Ama Laçin gözlerini kapatmayacaktı. Adalet uğruna sonuna kadar savaşmaya hazırdı. Bu, onun için bir görevden öte, bir hayatta kalma meselesiydi. Çünkü bu düzen böyle devam ederse, sadece çocuklar değil, insanlık da ölecekti.

 

Telefonunu çıkardı ve en güvendiği adamlardan biri olan Serçe’yi aradı. "Hazırlan," dedi. "Yolumuz uzun. Bu işi artık biz halledeceğiz. Kimse bizim elimizden kaçamayacak."

 

Serçe, Laçin’in kararlılığını fark etmişti. Sadece kısa bir cevap verdi: "Anlaşıldı, komiserim."

 

Laçin, telefonu kapattığında etrafındaki sessizliğe kulak verdi. **Bu sessizliği bozacak olan, adaletin sesi olacaktı.** Gerekirse sisteme başkaldıracak, hukukun boşluklarını dolduracak, masumların kanını yerde bırakmayacaktı. **Bu onun savaşıydı.** Hem de sonuna kadar...

 

 

 

 

Loading...
0%