Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@aytengul

Yorum lutfennnnn..

 

Yorum yazmayanın ağzına acı biber sürülsün ....

 

 

 

Savcı Sezai Rahmi Alkoç, dün geceyi uykusuz geçirmişti. Zihni sürekli Laçin Arslan’a takılıyordu. Onun gözlerinde gördüğü kararlılık ve cesaret, alışık olmadığı bir yoğunlukta yankılanıyordu. Laçin, sadece bir polis memuru değildi; o, her bakışıyla, her hareketiyle mücadeleci ruhunu ortaya koyan bir kadındı. Savcı, onun bu tavrından etkilenmeden edemiyordu. Cesur, kararlı ve sarsılmaz bir iradeye sahipti Laçin. Düşündükçe aklını meşgul eden sorular ve karmaşık hisler içinde kayboluyordu.

 

Laçin, Sezai Rahmi’nin hayatına aniden giren ve tüm dengesini bozan bir fırtına gibiydi. Kadının soğukkanlı tavrı, zorlu bir geçmişin izlerini saklıyordu. Onunla ilk karşılaştığı andan itibaren bu cesur polisin sadece mesleki başarıları değil, kişiliği de savcıyı etkisi altına almıştı. Gece boyu Laçin’in güçlü bakışları aklından çıkmamıştı. Onun cesareti, işine olan bağlılığı ve bu kadar ağır travmalara rağmen dimdik ayakta duruşu, Sezai Rahmi'nin iç dünyasında büyük bir hayranlık uyandırmıştı.

 

Sezai Rahmi, uzun yıllardır pek çok dava görmüş, sayısız insanın dramına şahit olmuştu. Ancak Laçin gibi bir kadını, hem duygusal derinliği hem de soğukkanlı duruşuyla tanımak onu şaşırtıyordu. Savcı, Laçin’in sadece bir meslektaşı değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı olduğunu fark etmişti. Onun yanında olduğu her an, hem zihinsel hem de duygusal olarak etkileniyordu.

 

Dün geceden beri Laçin’in sesi, tavırları ve gözlerindeki o derin hüzün, Sezai Rahmi'nin düşüncelerini ele geçirmişti. Laçin’in cesur yüreği, onun bir insanın en zor koşullarda bile nasıl ayakta kalabileceğini gösteriyordu. Savcı, onunla her konuşmasında kendini yeniden gözden geçiriyordu. Laçin, sıradan bir kadın değildi; o, tüm karanlıklara rağmen içindeki ışığı asla söndürmeyen bir savaşçıydı.

 

Sezai Rahmi, bu kadının hayatındaki yerini ve onun kendisinde yarattığı etkileri anlamaya çalışırken, duygularını kontrol etmekte zorlanıyordu. Laçin Arslan, sadece bir meslektaş değil, hayranlık duyulacak bir kadın olarak savcının zihnine kazınmıştı.

 

Laçin Arslan, mahkeme binasının önünde beklerken zaman adeta durmuş gibiydi. Yüreğinde birikmiş öfke ve adalet arayışı onu ayakta tutuyordu. Saatlerce süren duruşmanın sonuna gelinmişti. İçeriden hâkimin ağır sesi duyulmaya başladığında, herkes bir an için nefesini tutmuştu.

 

"Sanıklar..." Hâkimin sesi derin bir yankı ile salona yayıldı. Laçin’in kalbi o an daha hızlı çarpmaya başlamıştı. "...idam cezasına çarptırılmıştır."

 

Bu cümle, mahkeme salonunu adeta sarsmıştı. O an, Laçin’in içindeki fırtına durdu. Adalet, nihayet en ağır şekilde yerini bulmuştu. Gözlerinin önünde canlanan anılar, adaletin bu soğuk ve keskin yüzüyle biraz olsun hafifliyordu. Suçlular, Laçin'in zihninde hala her an canavarca hareketlerle ona bakıyordu, ama artık onların kaçacak yeri kalmamıştı.

 

İdam... Bu kelime, Laçin’in kulaklarında yankılandıkça, uzun zamandır içinde taşıdığı yükün biraz olsun hafiflediğini hissetti. Gözleri doldu, ancak gözyaşları sevinçten değil, adaletin nihayet tecelli etmesinden kaynaklanan bir rahatlamaydı. Suçlular, işledikleri günahların bedelini en ağır şekilde ödeyeceklerdi. Ama bu, kaybettiklerini geri getiremezdi.

 

Laçin, gözyaşlarını silerek mahkeme binasına doğru birkaç adım attı. İçeri girip sanıkların yüzüne son kez bakmak istedi. Yüzlerinde bir pişmanlık ya da korku var mıydı? Gözlerinde bir insanlık kalmış mıydı?

 

Sanıklar, hâkimin kararını duyduktan sonra bile sessizce bekliyorlardı. Ama Laçin onların gözlerindeki boşluğu gördü. Ne pişmanlık, ne de korku... Sadece sonlarına doğru ilerleyen birer boşluk... Bu, Laçin’in içinde karanlık bir zafer hissi uyandırmıştı. Adalet, en sonunda onların yakasına yapışmıştı.

 

O an hâkim gözlerini Laçin’e çevirdi. Laçin, güçlü duruşunu koruyarak başını hafifçe eğdi. O an, mahkeme salonunda soğuk bir sessizlik hâkimdi, ancak bu sessizlik içinde en yüksek ses adaletin yankısıydı.

 

İdam cezası, Milli Meclis tarafından henüz 10 gün önce yeniden yürürlüğe girmişti. Bu karar, ülkede uzun zamandır tartışılan bir konu olmuştu ve birçok insan bu ağır cezanın geri dönüşüyle ilgili derin bir huzursuzluk duyuyordu. Ancak bu gün, o kararın ilk kurbanları mahkeme salonunda alın teriyle işlenen suçların bedelini ödeyecekti. Laçin Arslan için bu an, adaletin en keskin yüzüyle buluştuğu andı.

 

Hâkim, idam kararını okurken odadaki hava ağırlaştı. "Sanıklar, idam cezasına çarptırılmıştır. Bu karar, devletin ve halkın güvenliği için verilmiş olup, suçların en ağır şekilde cezalandırılmasını öngörmektedir." Sözler, salonda yankılandıkça insanların boğazına düğüm oldu.

 

Bu suçlular, yeni düzenlenen bu yasanın ilk uygulama kurbanları olacaktı. Laçin’in içinde karanlık bir tatmin hissi vardı, ama aynı zamanda bu anın ağırlığı da onu derinden etkiliyordu. İdamın ilk kurbanları...

 

İçeride bir sessizlik hakimdi. Suçlular, yüzlerinde karanlık bir boşlukla hâkimi dinliyorlardı. İlk idam cezalarının infaz edileceği gün, belki de onların gözünde sıradan bir gün gibi görünüyordu. Ama Laçin için, bu an her şeyin son noktasıydı. Adalet nihayet yerini bulmuştu, ve o an, bu insanların kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı.

 

Laçin, salonun kapısında dururken derin bir nefes aldı. Bugün, yıllar süren acıların ve haksızlıkların hesabı sorulmuştu. Ancak içindeki öfke tam anlamıyla dinmemişti. Adalet yerini bulmuştu, fakat kayıplar geri getirilemezdi.

 

 

Belki insanlar şimdi anlardı, bir insanın hayatını mahvetmenin bedelinin ne kadar ağır olduğunu. Bu ceza, sadece bir son değil, aynı zamanda hayatları mahvedilenlerin yankılanan çığlıklarının bir karşılığıydı. Laçin, mahkeme salonunda yankılanan kararın soğukluğunda, adaletin sadece bir sonuç olmadığını, aynı zamanda bir ders olduğunu hissediyordu. Belki de idamın geri dönüşüyle, insanlar başkalarının hayatlarını acımasızca yok etmenin cezasının sadece birkaç yıl hapiste geçirmek olmadığını artık kavrayacaktı.

 

"Ölüm," diye düşündü Laçin, "bir insanın hayatını mahvetmenin tek karşılığı olabilir mi?" Onun zihninde bu soru yankılandı. Bir annenin gözlerinde kaybolmuş masumiyet, bir çocuğun yüreğinde asla iyileşmeyecek yara… Belki de insanlar, bu karardan sonra bir cana kıymanın cezasının ölüm olduğunu daha iyi anlayacaktı.

 

Laçin, dışarıda bekleyen kalabalığın içine doğru ağır adımlarla ilerlerken, yüzlerindeki korku ve şaşkınlık karışımını fark etti. Herkesin zihninde aynı soru dolaşıyor gibiydi: "Bu karar, gerçekten caydırıcı olabilir mi?"

 

Ama Laçin biliyordu ki, bu ceza sadece suçlular için değil, aynı zamanda topluma verilen bir mesajdı. "Bir hayatı mahvetmenin karşılığı ağırdır. Ve bazen, o bedel sadece ölümle ödenir."

 

 

Bu haber emniyette adeta bir dalga etkisi yaratmıştı. Koridorlarda yankılanan fısıltılar, herkesin içindeki rahatlama hissini dile getiriyordu. Yıllardır çözülemeyen dosyaların ağırlığı altında ezilen polisler, bu kararla birlikte bir nebze olsun ferahlamışlardı. Herkesin gözünde bir parıltı, yüzlerinde hafif bir tebessüm vardı. Nihayet, adalet yerini bulmuştu.

 

Laçin Arslan da derin bir nefes aldı. Onca zaman bu davanın peşinde koşmuş, gerçeği ortaya çıkarmak için savaşmıştı. Ve şimdi, suçlular en ağır cezayı almışlardı. Bu karar, sadece adaletin tecellisi değil, aynı zamanda herkes için bir zaferdi.

 

Emniyetteki herkes bu zaferin tadını çıkarıyordu. Kahveler elden ele dolaşıyor, küçük kutlamalar yapılıyordu. Sanki yılların birikmiş stresi, bu anla birlikte dağılmıştı. Artık kimse bu suçluların adaletten kaçamayacağını biliyordu. Mahkemeden çıkan karar, sadece suçlulara değil, adalet arayan herkese bir umut olmuştu.

 

Laçin, masasına geri döndüğünde bir an durdu. İçindeki huzur, yılların verdiği yorgunlukla birlikte karışıyordu. Ama o da herkes gibi mutluydu. Bu dava, onun için kişisel bir mesele haline gelmişti. Ve şimdi, her şey nihayete ermişti. Suçlular hak ettikleri cezayı almış, adalet yerini bulmuştu.

 

Laçin, Rıza Amir'in odasına doğru yürüdü. Kapıyı çaldığında içeri girmesi için bir işaret aldı. Rıza Amir, masasının arkasında oturmuş, dosyaları karıştırıyordu.

 

Laçin, derin bir nefes alarak konuştu. "Amirim, bugün izin alabilir miyim? Bir şey yapmam lazım."

 

Rıza Amir başını kaldırdı, gözlüklerinin üzerinden Laçin’e baktı. "Nereye gideceksin?"

 

Laçin gözlerini yere indirerek, sesi hafif titrer bir tonda devam etti. "O minik kızın... mezarına gitmek istiyorum. Onunla konuşmam gerekiyor."

 

Rıza Amir, Laçin’in gözlerindeki derin hüznü fark etti. Sessizce başını salladı. "Tabii, Laçin. Git. Belki bu seni biraz rahatlatır. Hepimiz için zor bir davaydı."

 

Laçin, hafif bir tebessümle teşekkür etti. "Sağ olun, amirim. İyi geleceğini umuyorum."

 

Rıza Amir, ona bir bakış attı ve hafifçe başını salladı. "O çocuk da adaleti buldu, Laçin. Senin sayende. Belki de o da teşekkür ederdi."

 

Laçin, bu sözlerle daha da duygulandı ama sessizce odadan çıktı. Mezarlık yolu gözünde canlanırken, küçük kızın gülümseyen yüzü ve ona yapılan haksızlıklar aklında yankılanıyordu.

 

Mezarlığa vardığında, minik çocuğun mezarının önünde durdu. Rüzgar hafif hafif esiyor, yapraklar yerden savruluyordu. Laçin yavaşça diz çöküp mezara doğru eğildi.

 

"Merhaba, küçük kız..." diye başladı, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi. "Sana ne oldu, biliyorum. Bu dünyada seni koruyamadık, ama... adalet yerini buldu. O caniler, senin için en ağır cezayı aldı."

 

Gözleri dolmuştu ama ağlamadı. "Keşke seni kurtarabilseydik... Keşke seni bu kadar erken kaybetmeseydik."

 

Laçin ellerini mezar taşına dokundurdu. "Sana söz veriyorum... Seni asla unutmayacağım. Hep kalbimde olacaksın."

 

Bir süre sessizce oturdu, rüzgarın mezarın etrafında dolaşmasını izledi. İçinde bir boşluk vardı ama aynı zamanda huzurlu bir his de yerleşmişti. Küçük kızın adaleti, belki de bu şekilde sağlanmıştı.

 

Ayağa kalktı, son bir kez mezara bakarak derin bir nefes aldı. "Hoşça kal... Küçük melek."

 

 

Laçin, mezarlıktan ayrılırken adımlarını hızlandırmamaya çalışıyordu, sanki her adım onu geride bıraktığı küçük kızdan biraz daha uzaklaştırıyordu. Kalbinde ağır bir yük vardı, nefes alırken bile göğsünde bir baskı hissediyordu. Göz yaşları kontrolsüzce yanaklarından akıyor, soğuk rüzgarla birlikte yüzüne yapışıyordu.

 

Kendi kendine konuşmaya başladı, sesi hıçkırıklarla karışıyordu. "Neden böyle oldu? Nasıl izin verdik buna? Sen masumdun... Neden seni koruyamadım?"

 

Adımları taşlı yolda yankılanırken, düşüncelerinden kaçamıyordu. "Senin orada olman gerekmiyordu. Bir çocuğun hayatı böyle mi son bulmalıydı? Daha yaşayacak ne kadar çok şeyin vardı... Koşacaktın, oynayacaktın, büyüyecektin. Hayatın daha yeni başlıyordu..."

 

Bir an duraksadı, gözlerini silmeye çalıştı ama gözyaşları durmuyordu. "Neden kimse seni duymadı? Neden kimse yardım edemedi? Herkes neredeydi o zaman?"

 

Gözleri bulutlanmış halde etrafa bakındı, kimse onu umursamıyordu, herkes kendi işine dalmıştı. O da zaten kimseyi umursamıyordu, tek düşündüğü o minik kızdı. "Söz vermiştim, seni koruyacağım demiştim. Ama seni koruyamadım... Ne yaparsam yapayım bu suçluluk duygusu peşimi bırakmayacak. Seni asla unutmayacağım."

 

Bir an durup derin bir nefes aldı, titreyen ellerini cebine sokarak yürümeye devam etti. "O adamlar cezasını buldu, biliyorum. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek, değil mi? Seni geri getirmeyecek. Olan oldu. Ama senin hatıran için yaşamaya devam edeceğim, bunu sana borçluyum. Belki bir gün, bir yerlerde huzura kavuşabilirim. Ama şu an değil… Şu an, sadece acı var."

 

Laçin, caddede insanların arasından yürümeye devam etti. Kalabalık içinde yalnız hissetmek belki de böyle bir şeydi. Kendi içindeki fırtına, dışarıdaki dünyanın umursamazlığıyla çarpışıyordu. "Belki de senin gibi masum çocukların hayatı kurtarılır bundan sonra," dedi kendi kendine. "Belki artık birileri daha dikkatli olur, belki birileri daha fark eder bu acıları..."

 

Bir ara durdu, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Seninle vedalaşmam kolay olmayacak ama bu dünya seni hak etmedi. O masum yüzün... Hep aklımda olacak. Seni her zaman kalbimde taşıyacağım."

 

Sonra tekrar adımlarını hızlandırdı, gözyaşlarını silmeye çalışarak. "Ben seni unutmayacağım. Sen unutulmayacaksın. Hep bir yerde, bir anıda, bir rüzgarın fısıldadığı hikayede yaşayacaksın. Sana söz veriyorum."

 

Bu sözlerle birlikte, içindeki acı biraz olsun hafifler gibi oldu. Ama o derin boşluk, bir daha asla tamamen dolmayacaktı. Laçin bunu biliyordu, ve bu gerçekle yaşamaya devam edecekti.

Loading...
0%