Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@aytengul

Mahinur, bıcır bıcır konuşmaya devam ediyordu. “Benim annem çok güçlü bir kadın. Her şeyi kendi kendine yapmakta üstüne yok. Gerçekten muhteşem bir kadın,” dedi gururla.

 

Karşısındaki çocuk bir an duraksadı, yüzünde hafif bir alay ifadesiyle, "Senin anneni bu kadar övüyorsun, ama sırf senin annen olduğu için. Yoksa herkes senin anneni tanıyor ama iyi bir kadın olduğu için değil,” dedi hafif bir tebessümle.

 

Mahinur şaşkınlıkla başını kaldırdı. Sözlerin anlamını kavramaya çalışırken gözleri irileşti. “Benim annem kötü bir kadın değil! Kimse benim anneme kötü diyemez!” dedi öfkeyle.

 

Çocuk omuz silkti. “Bilmiyorum Mahinur, ama herkes konuşuyor. Yani, senin annen ne yapmışsa şehirde her şeyin farkında insanlar.”

 

Mahinur’un yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Sen ne biliyorsun ki annem hakkında? Benim annem hep insanlara yardım eder, doğru bildiğinden şaşmaz. O güçlü, iyi bir kadın."

 

Çocuk bir adım daha yaklaştı, sesi neredeyse fısıltıya döndü. "Öyle diyorsan öyledir Mahinur, ama bence bazen gördüğümüzden fazlası vardır. Herkes farklı tanır anneni."

 

Mahinur kararlı bir şekilde, "Benim annem kimin ne dediğine aldırmaz. Kimse ona haksızlık edemez. O herkese yardım eder, iyi bir kadındır, ve bunu bir gün herkes anlayacak," dedi, gözlerinde gurur ve öfkenin karışımı parıltılarla.

 

Çocuk ise bir adım geri çekilip omuz silkti. "Emin ol Mahinur, kimin kim olduğunu herkes bir gün anlar zaten," dedi. Sözlerinin arkasında saklı bir anlam var gibiydi, ama Mahinur buna aldırmadı, çünkü onun gözünde annesi hep en

iyi insandı.

Mahinur, gözleri ışıldayarak bıcır bıcır konuşmaya başladı. "Benim annemin ismi Sevilay Türkmen. O, Türkmen aşiretinin ve Türkmen Holding’in lideri!" dedi, sesi gururla yükseliyordu. "Sen benim annemi tanıyor musun? Onun gibi güçlü bir kadını bu şehirde herkes tanır!"

 

Karşısındaki çocuk şaşkınlıkla başını eğdi, ama Mahinur hızını alamıyordu. "Annem öyle sıradan biri değil," dedi, adeta meydan okurcasına. "Türkmen aşiretine ve Türkmen Holding’e liderlik ediyor! Onun yaptıklarını herkes biliyor. Başarılarıyla, gücüyle örnek bir kadın. Hem iş dünyasında hem de aşiretimizin başında dimdik duruyor."

 

Çocuk, Mahinur’un bu coşkulu anlatımı karşısında bir an duraksadı, ama sonra hafifçe gülerek, “Belki de bu kadar gücü elinde bulundurması biraz fazla, sence de öyle değil mi?” dedi.

 

Mahinur, küçümser bir gülümsemeyle başını iki yana salladı. “Sen ne anlarsın ki?” dedi, gururla göğsünü kabartarak. “Ben onun kızı olmaktan gurur duyuyorum! O herkesin önünde yürüyen, zorlukları aşan biri. Herkesin ‘yapamazsın’ dediği işleri başarmış bir kadın. Annem sadece bizim için değil, bütün Türkmen aşireti için bir örnek.”

 

Karşısındaki çocuk yine itiraz etmeye çalıştı ama Mahinur gözlerini dikerek devam etti: “Annem, herkesin korktuğu değil, saygı duyduğu bir lider! Ve bu güç herkeste bulunmaz.”

Koskoca yedi yıl geçmişti… Sevilay, düşe kalka ilerlediği bu yedi yılda hem kızı Mahinur’u büyütmüş hem de birçok tabuyu yıkmıştı. En büyük tabu olan Mukaddes Hanım’ın evdeki otoritesini alaşağı etmiş, aile içinde kendi sözünü geçirmeyi başarmıştı. Eski Sevilay yoktu artık; herkesin küçümsediği, alay ettiği o genç kız, güçlü ve etkili bir kadına dönüşmüştü.

 

Yedi yıl, onu bambaşka biri yapmıştı. Artık kararlı, özgüveni yüksek ve başkalarının ne düşündüğünü umursamayan biriydi. Bu yıllar içinde hem iş dünyasında hem de Türkmen aşiretinin başında kendini ispatlamıştı.

 

O gün yine patron koltuğuna oturmuş, ertesi günkü ihaleye hazırlık yapıyordu. Sevilay’ın gözleri kararlılıkla parlıyordu; karşısına çıkan engeller ne kadar büyük olursa olsun, hepsini aşabileceğine inancı tamdı.

Sevilay, telefonunu eline alarak ilk iş olarak Salih’i aradı. Salih, ertesi günkü ihale için gerekli evrakları hazırlamakla görevlendirilmişti ve Sevilay’ın bu konuda hiçbir eksikliğe tahammülü yoktu. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Salih’in sesi duyuldu.

 

"Salih, hazırlıklar tamam mı?" diye sordu Sevilay, sesi her zamanki gibi ciddi ve kararlıydı.

 

Salih, telaşla yanıtladı, "Evet Sevilay Hanım, son belgeleri gözden geçiriyorum. Evrakları en kısa sürede size teslim edeceğim."

 

Sevilay kısa bir duraksamadan sonra, "Yarın sabah ilk iş elime ulaşmalı. İhalede en ufak bir aksaklık istemiyorum, anladın mı?" dedi. Bu, Salih’e her şeyin önemini bir kez daha hatırlatıyordu.

 

Telefonu kapatırken, Sevilay’ın yüzünde kısa bir tebessüm belirdi. Yedi yıl önce böyle büyük işlerin merkezinde olacağına kimse inanmazdı belki, ama şimdi her şey onun kontrolündeydi.

Sevilay’ın mavi ve beyaz tonlarının hakim olduğu odası, adeta zarafetin ve modernliğin buluştuğu bir tasarıma sahipti. Büyük pencerelerden süzülen ışık, odanın ferahlığını daha da artırırken duvarlardaki ince detaylar, özenle seçilmiş mobilyalar ve zarif aksesuarlarla tamamlanmıştı.

 

Geniş koltuklar, deniz mavisinin huzur veren tonlarıyla döşenmiş, bembeyaz bir halı ise odanın merkezine serilmişti. Tavandan asılan kristal avize, ışığı odaya büyüleyici bir şekilde yayıyor, duvardaki minimalist tablolar odaya sanatsal bir dokunuş katıyordu. Her ayrıntısı düşünülmüş bu oda, Sevilay’ın güçlü ve şık tarzını yansıtıyordu; sade ama bir o kadar da etkileyici bir atmosfer yaratıyordu.

Odada hakim olan huzurlu sessizliği aniden çalan telefon bozdu. Sevilay, ekranda beliren isme bakınca yüzüne sıcak bir gülümseme yayıldı. Mahinur arıyordu.

 

Sevilay telefonu açıp yumuşak bir sesle, "Merhaba, kızım," dedi.

 

"Annecim!" dedi Mahinur, neşeyle. "Nasılsın, her şey yolunda mı? Günün nasıl geçti?"

 

Sevilay, gülümseyerek, "Gayet iyiyim, canım. Bugün yine oldukça yoğundum ama senin sesini duyunca yorgunluğum geçti," diye yanıtladı.

 

Mahinur, hafif bir şakalaşma tonuyla, "Beni özledin mi? Yoksa işlerine gömülüp beni unuttun mu?" dedi.

 

Sevilay gülerek, "Sen benim aklımdan hiç çıkmazsın Mahinur. Senin gibi tatlı bir kız nasıl unutulur?" dedi.

 

Mahinur da güldü. "Anne, hafta sonu ne yapıyorsun? Birlikte dışarı çıkalım mı? Hem sana biraz iş stresinden uzaklaşma fırsatı olur."

 

Sevilay, bu teklifi duyunca yüzünde sevinçli bir ifadeyle, "Bu harika olur! Sadece ikimiz, anne-kız. Hem biraz alışveriş yaparız, hem de güzel bir yemek yeriz. Ne dersin?"

 

"Anlaştık o zaman," dedi Mahinur neşeyle. "O günü sadece ikimize ayır!"

 

Sevilay, sıcak bir tebessümle, "Seninle her zaman çok güzel vakit geçiriyorum, canım kızım," dedi.

Mahinur’un sesi telefonun diğer ucundan tatlı bir telaşla geliyordu. "Aniş!" dedi heyecanla. "Ben holdinge geliyorum, beraber oturup yemek yiyelim!"

 

Sevilay, gülümseyerek, "Ah, sen mi geliyorsun minik yaramaz? Gel bakalım, ama burası çok büyük, sakın kaybolma tamam mı?"

 

Mahinur, ciddi bir tonla ama çocuksu bir masumiyetle, "Kaybolmam ki, senin yanına geliyorum. Beni karşıla, tamam mı?" diye ekledi.

 

Sevilay, "Tabii ki tatlım, sen geldiğinde seni kapıda karşılayacağım. Sonra da en sevdiğin pizzadan ısmarlarız," dedi.

 

Mahinur neşeyle, "Tamam o zaman! Bekle beni, az kaldı geliyorum!" dedi. Sevilay, minik kızının bu tatlı heyecanını duyunca kendini gülümsemekten alamadı.

Birkaç dakika sonra, büyük araba Türkmen Holding’in önünde durdu. Minik Mahinur, heyecanla kapıdan çıkıp koşar adımlarla holdinge doğru ilerledi. Kapılardan geçip içeri girdiğinde, Sevilay onu karşılamak için çoktan kollarını açmış, diz çökmüş halde bekliyordu.

 

"Anne!" diye bağırdı Mahinur, hızla Sevilay’ın kollarına atıldı.

 

Sevilay onu sımsıkı kucakladı, "Hoş geldin benim minik prensesim!" dedi, gözlerinde sevgi dolu bir parıltıyla.

 

Mahinur, gülümseyerek, "Aniş, kocaman bir binan var! Burada oyun oynayabilir miyim?" diye sordu, etrafına bakınarak.

 

Sevilay, gülerek, "Tabii ki, ama önce beraber yemek yiyeceğiz. Karnın acıktı mı bakalım?" diye sordu.

 

Mahinur başını salladı, "Çok açım! Hem de en sevdiğim pizzadan söyledin, değil mi?"

 

Sevilay, başını sallayıp şefkatle gülümsedi, "Elbette söyledim. Pizzamız hazır, hadi gidip birlikte yiyelim."

 

Mahinur, Sevilay’ın elini tutarak neşeyle, "Seninle hep burada yemek yemek istiyorum, aniş!" dedi. Sevilay, onun bu saf mutluluğunu hissederek elini sıkıca tuttu ve birlikte odaya doğru yürüdüler.

Sevilay, Mahinur'u kucağına alıp asansörle en üst kata çıkarken, Mahinur heyecanla konuşmaya başladı.

 

"Aniş, bugün öğretmen 'En sevdiğiniz işi yapan kim?' diye sordu. Ben de seni söyledim!" dedi gururla.

 

Sevilay gülümsedi, "Canım kızım, bunu duyduğuma çok sevindim. Sonra neler oldu?"

 

Mahinur, yüzünü ekşiterek, "Bazı arkadaşlar sana laf atmaya çalıştı, ama izin vermedim. 'Annem çok güçlü bir kadın, laf etmeyin!' dedim."

 

Sevilay, kızına hayranlıkla baktı. "Aferin sana, prensesim. Annene sahip çıkman beni çok mutlu etti. Başka bir şey oldu mu?"

 

Mahinur, biraz daha ciddi bir ifadeyle devam etti. "Bugün babane cadısı da sana laf sokmaya başladı… Mesela, 'Senin annen niye hep işte?' dedi," diye ekledi.

 

Sevilay derin bir nefes alıp Mahinur’un yüzüne sevgi dolu gözlerle baktı. "Biliyor musun Mahinur, bazen insanlar anlamadıkları şeyler hakkında konuşurlar. Annem de beni pek anlamıyor, ama bu bizi asla üzücü değil. Ben senin için çalışıyorum, tıpkı senin geleceğini en güzel şekilde kurmak için."

 

Mahinur başını sallayarak, "Sen çalışıyorsun diye herkes seni kıskanıyor aniş. Ama ben senin gibi güçlü bir kadın olacağım," dedi kararlılıkla.

 

Sevilay, gülümseyerek, "Sen zaten güçlü bir kızsın, benim güzel prensesim," dedi. "Ve ne olursa olsun, senin hep yanında olacağım. Babane cadısı ne derse desin, sen ve ben bu dünyada birbirimizin en

iyi dostuyuz."

 

Sevilay, Mahinur’un gözlerindeki o masum ve sevgi dolu bakışı görünce gülümsedi. "Ah, benim tatlı kızım," dedi, Mahinur'u daha sıkı sararak, "Seni dünyadaki her şeyden daha çok seviyorum! Sen benim en değerli hazinemsin."

 

Mahinur gülümseyerek başını annesinin omzuna yasladı. "İyi ki senin kızınım, aniş," dedi.

 

Sevilay gözlerini kırpıştırarak, "Ben de iyi ki senin anişinim, güzel kızım," dedi. "Sen hayatıma geldin, beni çok daha güçlü yaptın. Seninle her gün yeniden öğreniyorum sevmeyi ve güçlü olmayı."

 

Mahinur başını kaldırıp Sevilay’a bakarak, "Bir gün senin gibi olmak istiyorum," dedi.

 

Sevilay, kızının yanağını okşayarak, "Bunu zaten biliyorum, çünkü sen her geçen gün daha da özel bir insan oluyorsun. Benim gibi olmanı değil, en güzel Mahinur olmanı istiyorum," dedi sevgiyle.

Mahinur, dilim pizzayı ısırırken gözlerini kocaman açarak bir yandan çiğniyor, bir yandan da heyecanla konuşuyordu. "Aniş, bu pizza çok güzel… ama," diye duraksadı, sevimli bir ifadeyle annesine baktı, "senin benim için yaptığın ev yemekleri kadar güzel değil!"

 

Sevilay, kızının bu tatlı itirafını duyunca gülümseyerek, "Öyle mi? Demek ki benim yemeklerim daha güzelmiş," dedi, gururla.

 

Mahinur başını sallayarak, "Evet, özellikle o yaptığın makarnayı çok seviyorum! Senin elinden olunca her şey daha lezzetli oluyor," dedi.

 

Sevilay, "O zaman, söz, hafta sonu beraber makarna yaparız. Sana sevdiğin her yemekten yaparım," dedi.

 

Mahinur'un gözleri parladı, "Gerçekten mi? Yaşasın! Seninle yemek yapmak çok eğlenceli," diye sevinçle bağırdı.

Mahinur, pizzayı bitirdikten sonra yüzünü hafifçe ekşiterek Sevilay’a döndü, "Aniş, işlerin ne zaman bitecek?" diye sordu.

 

Sevilay, kızının pizza sosuna bulanmış ağzına bakıp gülümseyerek, "Bir tanem, benim biraz daha işim var. Sen burada oturup beni bekleyebilir misin?" dedi, nazikçe.

 

Mahinur başını iki yana sallayarak, "Hayır, aniş! Ben gezmek istiyorum. Hakan’ı çağır, beni gezdirsin," diye inat etti.

 

Sevilay, kızının ısrarını görünce hafifçe iç çekip gülümseyerek, "Peki, tamam tamam, güzel kızım. Hakan’ı çağırayım," dedi. "Ama bak, Hakan seni holdingin içinde biraz gezdirir, sonra işim biter bitmez gelip seni alırım, tamam mı?"

 

Mahinur, gözleri parlayarak başını salladı. "Tamam, ama söz mü? Hem sonra seninle de gezelim aniş!" dedi, heyecanla.

 

Sevilay, Mahinur’un yüzünü silerken, "Söz kızım, söz. Biraz gezdikten sonra işim bitince seni alacağım ve birlikte dışarıda gezeceğiz," dedi. Hemen telefonuna uzandı ve Hakan’ı aradı.

 

Bir süre sonra Hakan kapıda belirdi, gülümseyerek Mahinur’a el salladı. Mahinur, Sevilay’a dönüp bir öpücük verdikten sonra hızla Hakan’ın yanına koştu. Sevilay da arkasından seslendi, "Tamam mı kızım, Hakan’ın yanında uslu dur!"

 

Mahinur, dönüp gülümseyerek, "Tamam aniş! Söz veriyorum uslu duracağım," dedi ve Hakan’la birlikte binanın içindeki serüvenine başladı. Sevilay, işine geri dönmeden önce bir an durup onların arkasından sevgi dolu bir bakış attı.

Sevilay, telefonunu eline alıp Hakan’ın adını tuşladı. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Hakan’ın sesi duyuldu, "Buyurun Sevilay Hanım?"

 

Sevilay, sakin ama hafif bir gülümsemeyle, "Hakan, Mahinur seni görmek istiyor. Onu biraz holdingin içinde gezdirir misin? Biraz vakit geçirmek istiyor," dedi.

 

Hakan, nazik bir şekilde cevap verdi, "Tabii ki Sevilay Hanım, Mahinur’u gezdirmek benim için bir zevk. Hemen yanına geliyorum."

 

Sevilay, memnun bir ifadeyle, "Teşekkür ederim Hakan. Mahinur biraz yaramazlık yapabilir, gözün üzerinde olsun."

 

Hakan gülerek, "Merak etmeyin, Sevilay Hanım. Mahinur benim de en sevdiğim küçük hanım, ona göz kulak olacağım."

 

Sevilay, minnettar bir tonda, "Harikasın Hakan, sağ ol. Ben işlerimi bitirince gelip alırım. İyi gezmeler size," dedi.

 

Telefonu kapattıktan sonra Sevilay derin bir nefes aldı, Hakan’a güvenmenin rahatlığıyla işlerine

geri döndü.

Biraz sonra Hakan kapıda belirdiğinde Mahinur sevinçle, "Hakiniş!" diye bağırıp koşarak ona sarıldı. Hakan, Mahinur'u kucağına alıp gülerek, "Naber minik hanım?" diye sordu.

 

Mahinur kıkırdayarak, "Hakiniş, hadi gezelim! Amma işini de boş verdin değil mi?" dedi göz kırparak.

 

Hakan kahkahasını tutamayarak, "Ah o iş mi? O iş yattı! Şimdi benim işim kankiş Mahinur’la gezmek," dedi eğlenceli bir şekilde.

 

Mahinur gözlerini kocaman açarak, "Yaşasın! O zaman hadi kankiş, gezmeye!" dedi, sevinçle elini uzatarak Hakan'la birlikte holdinge doğru yürümeye başladı.

 

Hakan, Mahinur'un elini tutarken, "Peki, nereye gidelim bakalım minik kankiş? En sevdiğin yer neresi?" diye sordu.

 

Mahinur düşünür gibi yapıp, "Hmmm... Asansörle en üst kata çıkalım, oradan camlardan bakmayı seviyorum," dedi.

 

Hakan, "Peki minik hanım, isteğiniz benim için emirdir," diyerek Mahinur'u kıkırdayarak asansöre doğru götürdü. İkili, kıkırdayarak ve şakalaşarak gezmeye

devam etti.

Hakan, Mahinur'u kucağına alıp en üst kata çıktığında, geniş pencerelerden dışarıyı gösterdi. "Bak bakalım minik kankiş, şehrin manzarası nasıl görünüyor?" dedi.

 

Mahinur hayranlıkla dışarıya bakarak, "Hakiniş, buradan her şey o kadar küçük görünüyor ki! Arabalar bile oyuncak gibi!" dedi heyecanla.

 

Hakan gülümseyerek, "Evet, buradan bakınca her şey küçücük görünüyor. Bak, şurada park var, biraz sonra oraya gitmek ister misin?" diye sordu.

 

Mahinur coşkuyla, "Evet, evet! Ama önce biraz daha bakalım," dedi, gözlerini manzaradan ayıramayarak.

 

Hakan şefkatle, "Minik hanım, burada istediğin kadar vakit geçirebiliriz. Manzaranın tadını çıkar," dedi.

 

Mahinur, Hakan’a dönüp gülerek, "İyi ki varsın Hakiniş! Sen benim en iyi kankişimsin," dedi.

 

Hakan gülerek, "Sen de benim en iyi kankişimsin, Mahinur. Hadi biraz daha bakalım, sonra parkta seni dondurmayla ödüllendireyim!" dedi, Mahinur’un neşeyle kollarını havaya kaldırmasına ne

den olarak.

İşlerini bitiren Sevilay, hızla tüm evrakları toplayarak Mahinur’un yanına doğru koştu. Mahinur, aniden asansörden inip annesinin kucağına atladı. "Hakniş, sattın beni!" dedi, tatlı bir şikayetle gülerek.

 

Hakan, bu manzarayı izleyip gülümseyerek,

 

Mahinur, Hakan’a dönüp gülerek, "Hakiniş, hoşça kal! Bir dahaki sefere daha fazla dondurma alırız!" dedi.

 

Hakan, "Tamam, söz! Ama beni unutmaman lazım," diyerek gülümseyerek elini salladı.

 

Sevilay, Mahinur'u kucaklayarak, "Özledim seni tatlım. Hadi şimdi eve gidelim," dedi. Mahinur, annesinin kucağında gülümseyerek, "Hadi gidelim aniş,"

 

İkili, neşeyle holdinge veda edip dışarıya çıktılar. Hakan, onları izleyerek, "Güle güle, minik hanım!" diye seslendi. Mahinur, annesinin kucağında arkasına dönüp el sallayarak, "Güle güle Hakiniş!" diye

bağırdı.

Sevilay, Mahinur'u çıkış kapısına götürdü ve onu arka koltuğa oturttu. Kendisi öne geçerek motoru çalıştırdı ve Mahinur’a dönüp gülümseyerek, "Hadi tatlım, şimdi hastaneye, babanın yanına gidelim," dedi.

 

Mahinur, annesinin sözlerine heyecanla, "Evet, gidelim!" diye yanıtladı. İçinde babasına kavuşmanın sevinci vardı. Yedi yıl geçmişti; Sancak’ın bitkisel uykuda olduğunu öğreneli beri hayatları değişmişti. Sevilay, Mahinur’un babasının yanına her gidişinde duyduğu karmaşık duyguları bir kez daha hissetti.

 

Yolda ilerlerken, Mahinur hafif bir melankoliyle, "Aniş, babam neden uykuda? Ne zaman uyanacak?" diye sordu.

 

Sevilay, arkasını dönüp kızının gözlerine baktı, "Canım, baban zor bir dönemden geçiyor. Ama ona destek olmak için hep yanındayız. Uyanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz," diye yanıtladı, umut dolu bir sesle.

 

Mahinur, annesinin sözlerini düşündü. "Babam uyanınca ona tüm hikayeleri anlatacağım. Hakan’la yaptıklarımızı da," dedi, gözlerinde bir ışıkla.

 

Sevilay, "Evet, güzel kızım. Babam uyanınca senin enerjinle her şey daha güzel olacak," diyerek, kızıyla birlikte gelecekteki güzel anıların hayalini kurdu.

 

Bir süre sessiz kaldılar, ama Mahinur’un kafasındaki düşünceler devam ediyordu. "Aniş, babam uyanınca yine birlikte oyun oynayacak mıyız?" diye sordu merakla.

 

Sevilay, "Tabii ki! Ailecek çok eğleneceğiz. Babana her şeyi anlatacak, onunla birlikte daha fazla anı biriktireceğiz," dedi gülümseyerek, böylece Mahinur’un yüzündeki endişeyi almış oldu.

 

Hastaneye vardıklarında, Mahinur heyecanla arka koltukta zıplamaya başladı. "Hadi aniş, hemen içeri girelim!" dedi.

 

Sevilay, gülümseyerek, "Tamam, hadi bakalım! Babamızın yanına gidelim," dedi ve arka kapıyı açarak Mahinur’a yardım etti. İkisi birlikte hastanenin kapısından içeri adım attılar, umut dolu bir geleceği bekleyerek.

Hastanenin steril kokusu, Sevilay ve Mahinur'ın ciğerlerini doldururken, iki kadın el ele tutuşarak Sancak’ın odasına doğru yürüdüler. Mahinur, annesinin elini sıkıca tutarak, "Aniş, babam burada mı?" diye sordu heyecanla.

 

Sevilay, kızıyla birlikte yavaşça odanın kapısına yaklaşırken, "Evet, canım. İçeride, onu göreceğiz," dedi, sesi biraz titrek ama cesaret doluydu. İçeri girmeden önce bir an durup derin bir nefes aldı. Mahinur’ın meraklı bakışlarıyla karşılaşınca gülümsedi ve kapıyı açtı.

 

Odanın içi loştu; Sancak, hastane yatağında, sessiz ve huzurlu bir şekilde yatıyordu. Sevilay içeri adım attığında, kalbi hızla atmaya başladı. Mahinur hemen babasının yanına koştu. "Baba! Uyan!" diye seslendi.

 

Sancak, gözleri kapalı bir şekilde, Mahinur’ın sesiyle hafif bir tepki verdi. Sevilay, gözleri dolarak, "Mahinur, belki henüz duymuyordur ama ona en sevdiği sesi duyurmak iyi olur," dedi, kızı için cesaret verici bir şekilde.

 

Mahinur, babasının elini nazikçe tuttu. "Baba, ben geldim! Mahinur buradayım! Çok şey yaptım, sana her şeyi anlatacağım!" dedi, sesi neşeli ama bir o kadar da duygusal bir tonda.

 

Sevilay, kızının yanına yaklaştı ve Sancak’a doğru eğilerek, "Sevgilim, biz buradayız. Mahinur seninle çok şey paylaşmak istiyor," dedi. Kalbi, yıllar sonra tekrar ailesinin bir araya gelme umuduyla doluydu.

 

Mahinur, babasının elini daha sıkı tutarak, "Lütfen uyan, baba. Seni çok özledik!" dedi. İçindeki sevgi, özlem ve neşe bir arada patlayarak, odanın içinde yankılandı.

 

Sevilay, kızıyla birlikte beklerken, "Sana her gün buraya geleceğiz, seni bekleyeceğiz," dedi, gözyaşlarını silerek. "Mahinur, babamızın uyanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Onun seni görmesi için çokça zamanımız var," diye ekledi.

 

Mahinur, babasının yanında bir süre sessizce oturdu, gözlerini kapatıp babasının sesini duymayı hayal ederek. Sancak’ın uyanacağı güne olan inancı, kalbini ısıtıyordu. Sevilay, Mahinur’un başını okşayarak, "Her şeyin güzel olacağına inanıyorum," dedi ve odanın huzur dolu sessizliğinde, geleceğin umut dolu hayallerini kurdular.

Hastaneden ayrıldıktan sonra Sevilay ve Mahinur, Sancak’ın odasından çıkarken, arka planda parmağının hafifçe kıpırdadığını fark etmemişlerdi. O an, belki de bir umut ışığıydı; ama bunu bilmeden, yol boyunca gülüp eğlenerek eve doğru ilerlediler.

 

Eve geldiklerinde, Mahinur kapıyı açtı ve içeri daldı. "Aniş, evde neler yapalım? Ben çok eğlenmek istiyorum!" dedi, heyecanla.

 

Sevilay, "Bilmiyorum ama birlikte bir şeyler yapmalıyız. Belki bir oyun oynarız ya da senin en sevdiğin kurabiyeleri yaparız," diye yanıtladı.

 

Evde Mukaddes Hanım, onları gördüğünde gülümseyerek, "Hoş geldin güzel kızım! Nasılsın, iyi misin?" dedi, tatlı bir ses tonuyla.

 

Mahinur, Mukaddes Hanım’a koşarak, "Hoş bulduk! Ben çok iyiyim, anişle hastaneden geldik. Baba uyuyor ama bir gün uyanacak, değil mi?" dedi.

 

Mukaddes Hanım, Mahinur’ın neşesiyle birlikte, "Tabii ki, minik hanım. Uyanacak ve seninle birlikte çok güzel anılar biriktireceksiniz," diye yanıtladı. Ancak aklında, Sancak’ın durumu ve geçmişteki çatışmalar dolayısıyla endişeleri vardı.

 

Sevilay, Mukaddes Hanım’a dönerek, "İyiyim, çok şey değişti. Mahinur, babasının yanındayken çok sevindi. Onun uyanması için hep birlikte dua ediyoruz," dedi, içindeki umudu paylaşarak.

 

Mukaddes Hanım, "Her şey yoluna girecek. Mahinur, sen de babanı çok seviyorsun, değil mi?" diyerek kızı onurlandırdı.

 

Mahinur, gururla, "Evet! Babamın en iyi kızı olacağım!" dedi, neşeyle zıplayarak. "Aniş, hadi bir şeyler yapalım! Belki bir film izleriz ya da bahçede oynarız," önerisinde bulundu.

 

Sevilay, "Evet, neden olmasın? Önce bir şeyler atıştırıp sonra eğlenceli bir film izleriz. Nasıl?" diye sordu.

 

Mahinur, heyecanla, "Tamam! Hadi başlayalım!" diye bağırdı. Ailece geçirecekleri bu zamanın, Sancak’ın uyanışına kadar moral kaynağı olacağını bilerek, neşeyle mutfağa doğru koştular.

Merhaba arkadaşlar günün ikinci bölümü hadi bolca yorum yapın.

 

Loading...
0%