@aytengul
|
Sancak, telefondaki videoyu tekrar oynattı ve Mahi’nin o anki ifadesine dikkatle baktı. Kadının yüzünde hafif bir gerginlik, alaycı bir gülümseme vardı. Yanındaki doktor ise ciddi ve dikkatli bir şekilde ona bakıyordu.
Doktor, sakince konuşmaya başladı: "Mahi, bu kararı alırken her yönüyle düşünmen gerek. Hamilelik senin sağlığını etkileyebilir, bilmelisin."
Mahi, doktorun söylediklerine karşı biraz bıkkın ve umursamaz bir tavırla karşılık verdi. "Sağlık falan… Bunlar zaten benim umurumda değil," dedi soğuk bir ifadeyle. "Açık konuşmak gerekirse, bu çocuğu doğurmak istemiyorum. Bana yük geliyor. Her şey Sancak için, biliyorsun. Bir çocuğu o istiyor diye katlanıyorum bu hamileliğe."
Doktor, profesyonelliğini koruyarak ve dikkatle onu dinlemeye devam etti. "Anlıyorum Mahi," dedi sakince. "Ama böyle düşünüyorsan, bu durumla ilgili daha fazla konuşmamız gerekiyor. Bu kararı alırken yalnızca Sancak’ın beklentileri değil, senin kendi hislerin de önemli."
Mahi, doktorun yüzüne hafif bir gülümseme ile bakarak alaycı bir şekilde başını salladı. "Bak," dedi soğuk bir sesle. "Beni anlamıyorsun. Sancak bu çocuğu istiyor, bu yüzden buradayım. Kendi isteklerim değil. Onun ailesi olsun diye buna razı oldum."
Doktor, Mahi’nin umursamaz tavrını dikkatle incelerken biraz daha temkinli bir şekilde devam etti. "Bu kararı bir başkası için almak, sonrasında pişmanlık yaratabilir, Mahi. Her hamilelik bir sorumluluk. Sancak’ın beklentileri var, evet, ama bu süreç seni de etkiliyor."
Mahi, sıkılmış gibi bir tavırla omuzlarını silkerek gözlerini doktorun üzerinden kaçırdı. "Bu çocuğu doğurmak istemiyorum," dedi açıkça. "Ama Sancak istiyor, işte o yüzden buradayım. Benim için bir anlamı yok. O mutlu olsun diye bu yükü üstleniyorum."
Doktor, derin bir nefes aldı, bu durumda hastasını nasıl yönlendirmesi gerektiğini düşünüyordu. "Mahi," dedi nazik ama ciddi bir şekilde. "Bu süreç senin kararını da içeriyor. Bu konuyu tekrar değerlendirmek istersen, buradayım. Bir karar alırken her yönüyle düşünmelisin."
Mahi, sanki sıkılmış gibi gözlerini devirdi. "Ne düşündüğümün bir önemi yok," dedi alaycı bir gülümsemeyle. "Yeter ki Sancak istesin, ben de doğuracağım, o kadar. Fazla düşünmeye gerek yok."
Videonun son saniyelerinde doktorun düşünceli bakışları kadrajdan kaybolurken, Mahi’nin yüzündeki kayıtsızlık ve umursamazlık belirginleşiyordu. Sancak, bu görüntülerin ardından adeta donup kalmıştı. Sevdiğini sandığı kadının gerçek yüzünü ve soğuk sözlerini izlemek, yıllardır kendisine çizdiği dünyayı yıkmış, içindeki hayal kırıklığını derinleştirmişti.
Sancak, elindeki telefondaki görüntülere boş boş bakarken zihninde taşlar birer birer yerine oturmaya başlamıştı. Yıllardır hafızasından çıkaramadığı, kalbinde hâlâ bir yara gibi sızlayan o kadın, yani Mahi… Onun çocuğunu hiç istememişti. Tüm bu zaman boyunca, Sancak’ın sevdiği, anılarını yaşattığı kadının, Mahinur’a dair gerçek duyguları bambaşkaydı.
Aklı yıllar öncesine, kardeşi Demirhan’ın vurulduğu o karanlık güne döndü. Mahi’yi karnından vurulmuş halde bulduğunda yaşadığı korku, içindeki her şeyi altüst etmişti. O zamanlar onun için duyduğu sevgi ve acı birbiriyle harmanlanmıştı. Mahi’nin kendisi ve bebekleri için savaştığını düşünmüş, bu yüzden de yıllarca onun hatırasını kalbinde taşımıştı. Ancak şimdi gerçeği biliyordu: Mahi, çocuğu hiçbir zaman istememişti. Onu sadece Sancak’tan para, ziynet eşyaları, rahat bir yaşam uğruna kullanmıştı.
Sancak, derin bir nefes alarak gerçekleri sindirmeye çalıştı, ama zihni ona oyun oynuyor gibiydi. Kafasında birbiri ardına beliren sorularla Demirhan’ı düşündü. Kardeşi, bu işin neresindeydi? Neden Mahi’yle aralarında bir bağ olduğunu hissediyordu? Kardeşi Demirhan’ın yıllar boyunca ona olan uzaklığı, sanki gizli kalmış bir sırrı koruyor gibi mesafeli durması... Yoksa Mahi’yle olan ilişkisinde Demirhan’ın bir payı mı vardı?
Gerçeği öğrenmek için duyduğu arzu, içinde bir fırtına gibi kabarıyordu. Gözlerinde Mahi’nin yüzü belirdikçe, öfke ve acı yüreğinde harmanlanıyordu. Hem hayal kırıklığı, hem de kime güveneceğini bilememenin verdiği boşluk onu yoruyordu. Gerçek, düşündüğünden de karanlık bir sırra işaret ediyordu ve Sancak, bununla yüzleşmeye hazır olup olmadığından emin değildi. Sancak, koltuğa adeta çökmüş halde, elinde tuttuğu telefona bakıyordu. Zihni uğuldamaya başlamıştı; yıllardır beslediği sevgisinin ve anılarının yıkıldığını hissetmişti. Tam o anda, telefonuna bir mesaj daha geldi. Gözleri istemsizce yeni gelen bildirime kaydı ve ekranda açılan konuşma, içindeki karanlığı daha da derinleştirdi.
Ekranda, yıllar önce kardeşi Demirhan ile Mahi arasında yapılmış bir konuşma vardı. Parmakları titreyerek mesajları okumaya başladı:
---
Demirhan: "Planın gerçekten işe yarayacak mı Mahi? Bu işin sonunda istediğimiz her şeyi elde edebileceğimizden emin misin?"
Mahi: "Aşık edemeyeceğim adam mı var, Demirhan? Sancak benden gözlerini bile alamıyor. Duygusal, saf, bana hayran. Sadece onu biraz oyalamam lazım. Kendi kardeşin olmasa bu kadar şüpheci olmazdın, değil mi?"
Demirhan: "Güvenmiyorum demedim, sadece her şeyi doğru adımlarla yapmalıyız. Sancak benim kardeşim; onu daha iyi tanırım. Ama senin dediğin gibi, gözünü senden ayıramıyor. Peki sonra ne olacak?"
Mahi: "Sonrası mı? Onu iyice kendime bağladıktan sonra, hamile olduğumu söyleyeceğim. Çocuğun doğması onu bana tamamen bağlayacak. Sen de biliyorsun, o bir aile kurmak için her şeyi yapar. Ama çocuk doğduktan sonra her şey değişecek. Beni ve çocuğu kurtarabilecek tek şey…"
Demirhan: "Sancak’ı öldürmek." (Duraksayarak) "Mahi, buna hazır mısın? Bu sadece bir plan değil; bu işin dönüşü yok."
Mahi: (Yüzünde sinsice bir gülümsemeyle) "Hazırım Demirhan. Sancak’ın bana olan sevgisi o kadar büyük ki, her şeyi göze alabilecek durumda. Kendisini bana adayacak, çocuğu benim için doğuracak bir adam. Ama sonunda onun ölmesi gerekecek. Bu çocuk ve servet benim olacak. Senin için de bir problem değil, değil mi?"
Demirhan: (Yavaşça iç geçirerek) "Beni yanlış anlama, Mahi. Planın kusursuz gibi görünüyor, ama bu bizim kan bağımızı bozacak bir şey. Eğer bu işe giriyorsak, dönüşümüz yok. Ve bunun bedelini sadece Sancak değil, hepimiz ödeyeceğiz."
Mahi: (Umursamaz bir tavırla) "Bedel mi? Benim için tek bedel Sancak’ın bana sağladığı lüksü kaybetmek olurdu. Öyle bir dünyada yaşamak istemiyorum, Demirhan. Bu çocuk doğacak ve servet de benim olacak. Sana düşen tek şey, planı desteklemek ve yanımda olmak."
Demirhan: "Unutma, Mahi. Bunu sadece servet için yapıyorsan, kazandıkların seni tatmin etmeyebilir. Ama karar senin. Sonuçta, Sancak’ın bu oyunu fark etmeyeceğini umalım. Onu öldürdüğümüzde, bu çocuğa bir miras bırakacağız ama…"
Mahi: (Yüzünde alaycı bir tebessümle) "Demirhan, fazla duygusal oluyorsun. Sancak, benim için sadece bir basamak. Bana bu hayatı verecek, sonra da çekip gidecek. Beni anlaman lazım. Ben bu hayata bir kere geldim ve hak ettiğimi almak için her şeyi göze alırım."
---
Sancak, bu soğuk ve acımasız konuşmayı okudukça içindeki öfke büyüdü, nefesi hızlandı. Mahi'nin onu nasıl kullandığını, sevgisini nasıl hiçe saydığını, ona olan sevgisiyle dalga geçtiğini acı içinde izliyordu. Bu konuşmaların sonunda tek bir şey açıktı: Mahi ve Demirhan, onu bir kukla gibi kullanmış, sadece kendi çıkarları için bir araç olarak görmüşlerdi. Sancak’ın sevgiyle koruyup kolladığı o anılar, sevdiği kadının gözünde birer oyundan ibaretti.
Kalbi, göğsünde bir kor gibi yanarken, Sancak kendini tutamayıp, telefonu sert bir şekilde masaya fırlattı. Gözlerinden yaşlar süzülürken, hayatta en güvendiği iki insanın ihaneti içinde yankılandı.
Sancak, yıllardır içinde taşıdığı sevgiyle kararmış bir yanılgının ağırlığını sırtında hissetti. Sevdiği kadın, ona ihanet etmişti. Mahi, Sancak’ın bütün safiyetiyle bağlandığı, uğruna her fedakarlığı yapmaya hazır olduğu, adeta hayatını adadığı kadındı. Ama her şey bir oyundan ibaretti; Mahi, sadece para, servet ve çıkar uğruna Sancak’ın hayatında yer edinmiş, onun temiz sevgisini bir araç gibi kullanmıştı.
Ona olan bağlılığını düşündü Sancak; yıllar boyunca her anı, her acı, her anı onu nasıl perçinlemişti. Bitkisel hayatta geçirdiği yılların içinden çıkıp döndüğünde bile ilk düşündüğü şey, onun anılarını yaşatmak olmuştu. Kendi ruhuna kazıdığı kadının aslında ne kadar bencil, ne kadar acımasız olduğuna şimdi anlam veremiyordu. Senelerce bir umutla Mahi’yi sevmiş, onun anısına bile tutunmuştu. Oysa bu uğurda yanında olan Sevilay’a bakmaya bile tenezzül etmemişti.
Sevilay… Onun hayatına ne kadar sessiz ve incelikli girmiş, Mahinur'a bir anne gibi sarılmış, Sancak’ın yokluğunda hem bir anne, hem de bir yol gösterici olmuştu. Sevilay, Mahinur’u canından bir parça gibi sevmiş, tüm yaşananlara rağmen her daim onun yanında olmuştu. Ama Sancak, yıllardır bu gerçeği görememişti. Kalbini açıp Sevilay’a bakmak yerine, Mahi’nin silikleşmiş hayaline tutunmuştu. Gerçekte ona asıl güven veren, ona gerçek bir aile sunan kişinin Sevilay olduğunu görememişti.
Şimdi anlıyordu ki, senelerdir aslında bir hayale bağlanmıştı. Çocuğuna bile sevgiyle bakmayan, onu istemeyen bir kadına adanmıştı. Mahi, Mahinur’u istememişti, onu bir yük gibi görmüştü. Sadece çıkar için var olan, bir başkası için hayatını mahvetmeyi göze almış bir kadındı. Oysa gerçek sevgi ve emekle var olan, sevginin ötesinde bir bağlılık gösteren Sevilay’dı. Yıllardır fark etmediği, belki de görmekten kaçındığı bu gerçek, Sancak’ın içinde acı bir pişmanlık duygusuyla çırpınıyordu.
Sancak, şimdi en derin hayal kırıklığını yaşıyordu. Sevdiğini sandığı kadının, çocuğunu bile umursamayan bir kalpsiz olduğuna tanık olmuştu. Gerçekleri gördükçe, Sancak’ın içindeki öfke büyüyordu; ama aynı zamanda geçmişte göremediği her şeyin pişmanlığı da yüreğinde derin bir yarık açıyordu. Sevilay’ın yanında bir dağ gibi duruşu, Mahinur’a gösterdiği sevgi, Sancak’ın gözünden yıllardır kaçırdığı gerçeklerdi.
Sancak o koltukta derin bir sessizliğe gömüldü. İçindeki duygular o kadar karmaşık ve yoğundu ki, sanki nefes almak bile zor geliyordu. Mahi’yi sevmiş, onun için her fedakarlığı yapmıştı. Ama Sevilay’a, bu zorlu yolda gerçek desteği veren, Mahinur’a annelik yapan, evde gerçek bir aile sıcaklığı sağlayan kadına karşı nasıl bu kadar kör kalmıştı? Sancak, içindeki acı ve pişmanlıkla, yıllardır kaçırdığı o sıcaklığı, huzuru ve sevgiyi fark ediyordu. Ama artık çok geçti; yaşananlar, kaybettikleri ve öğrendiği gerçekler, geri dönüşü olmayan bir yolda, onu en ağır yükleriyle baş başa bırakmıştı.
Mahi’nin planı başından beri kendi çıkarlarını korumak, servetin tek sahibi olmaktı. Demirhan ile birlikte kurdukları oyun, herkesin kaderini çizerken onun için yalnızca zenginliğe giden bir yoldu. Ancak gün gelip de Demirhan, Mahi için bir tehdide dönüşünce, işler değişti.
Demirhan, artık Mahi'nin sırlarını biliyor ve onu kontrol altında tutacak kozlara sahip olduğunu düşünüyordu. Ancak Mahi, hiçbir zaman kontrol edilmeyi kabul edecek bir kadın olmamıştı. Hayatını, serveti için başkalarının planlarına mahkum ederek geçirmek niyetinde değildi. Demirhan, yıllar boyu Sancak’ın hayatını manipüle etmiş, aileyi yıkıma sürükleyen her hamlede Mahi ile birlikte hareket etmişti; ama işte şimdi onun varlığı, Mahi için bir yük haline gelmişti.
Bir gece, herkes uyuduktan sonra Demirhan'ı bulmaya gitti. İkisi sessizce, göz göze geldiklerinde ikisinin de sözleri sanki havada asılı kalmıştı. Demirhan alaycı bir şekilde gülümsedi, “Beni ortadan kaldırıp her şeyin sahibi olacağını mı sanıyorsun?” dedi. Ancak Mahi, gözlerinde hiçbir tereddüt olmadan silahı Demirhan’a doğrulttu. “Bu servet bana ait, Demirhan. Kendi ellerimle inşa ettiğim bir hayatı sana teslim edecek değilim,” dedi soğukkanlılıkla.
Demirhan, ne olduğunu bile anlamadan bir kurşun sesi odada yankılandı ve yere yığıldı. Mahi, bir an dahi geri adım atmadı, hiçbir pişmanlık duymadı. Onun için bu bir karar değil, olması gereken bir adımdı. Sessizce odadan çıktı; arkasında bıraktığı, yalnızca bir sondu, artık hesap edilmesi gereken bir engel değildi.
Servet artık tamamen onun kontrolündeydi. Ancak o gün, Mahi'nin gözünde dünyaya karşı duyduğu güven yerini soğuk bir boşluğa bıraktı. Kendi zaferinin ağırlığı altında kalan Mahi, kazandığı servetin etrafında örülen yalnızlığın ortasında bir kez daha kimseye güvenemeyeceğini biliyordu.
Ancak Mahi'nin kendi karnına sıktığı o kurşun, onun zafere giden yolda göze aldığı son riskti. Servetin kendisine kalması için her şeyi göze almıştı, ama bu adım onun için de bir son olmuştu. O an, yalnızca Sancak ve servet arasında sıkışmış bir hayatı değil, kendi hayatını da sona erdirdiğinin farkına vardı.
Mahi'nin kendine doğrulttuğu o silah, bebeğini değil, kendi yaşamını sonlandırmıştı. O ateş, onun yıllardır ördüğü yalanlarla dolu ağın yıkılmasına ve kendi kurduğu bu acımasız oyunun da sonuna gelmesine sebep olmuştu. Belki de o anda, kazandığını sandığı her şeyin aslında yalnızca bir yanılsama olduğunu, servetin ve hırsın peşinde koşarken ruhunu kaybettiğini fark etmişti.
Kurşunun yarattığı sessizlik, odada yankılandı. Mahi, planlarının ve hırslarının onu nasıl bir sona getirdiğini anlayarak yavaşça yere yığıldı. Onun için servet, her şeyin üzerindeydi; ama sonunda kazandığı sadece bir boşluk, kaybettiği ise kendi hayatı oldu. Artık sahte ihtişamıyla örülü bu dünya, ardında derin bir geçmişin gözler önüne serilmesine sebepiyet olmuştu.
Sancak, yıllardır içinde biriktirdiği öfke ve hayal kırıklığıyla dolmuş, artık taşıyamayacağı bir ağırlık hissediyordu. Oturduğu koltuktan hızla kalktı ve öfkeyle etrafındaki her şeyi devirmeye, dağıtmaya başladı. Masadaki eşyaları yere fırlattı, kitapları duvarlara savurdu, sanki tüm bu yükten kurtulmaya çalışıyormuşçasına önüne çıkan her şeyi parçalıyordu.
Bağırarak, "Nasıl olur? Bu kadar yıl, her şey bir yalan mıydı? Ben seni hayatım bildim Mahi! Sevdamı, güvenimi senin ayaklarının altına serdim! Sen bana ihanet ederken ben gözümü kapamış, sana sadakatle bağlı kalmışım. Senin beni kullandığını bilmeden, kendimi kandırarak yaşamışım," diyordu. Sesi çatallaşmış, yılların acısı boğazında düğümlenmişti.
"Bir çocuğumuz oldu, Mahinur doğdu diye sevinirken, sen o çocuğu bile istemedin mi? Onun varlığına bile değer vermedin mi? Nasıl böyle acımasız olabildin, Mahi? Bir insan, sevdiğine böyle bir tuzak kurabilir mi? Nasıl olur da para, pul, servet için bunca yalanı, bunca ihaneti göze aldın?" diye haykırıyordu.
Sancak’ın elleri titriyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Senin yüzünden, koskoca hayatım altüst oldu. Kızımı kaybetmek korkusuyla yaşamışım. Bütün bu acıyı, bunca yükü bana niye yaşattın? Demirhan'la birlikte bana oynadığınız oyunları şimdi öğrendim. Beni nasıl böylesine aptal yerine koydunuz? Ben senin gözlerine bakıp sevdiğim kadını gördüm; sen ise arkamdan nasıl bir yalan dünyası kurdun?"
Sancak bir anda durakladı, gözleri bir noktaya odaklandı. Hırçınca bağırmaya devam etti: "Beni mahvettin, Mahi. Senden kalan her hatıra, her anı, şimdi bana acıdan başka bir şey getirmiyor. Senin yüzünden sevilmeyi, güvenmeyi unuttum. Sevgi sandığım şeyin arkasında bir hançer gizleniyormuş. Şimdi, senin yüzünden kimseye güvenemem, kimseye inanamam artık!"
Odada yankılanan sesi, evin duvarlarını titretircesine sert çıkıyordu. Artık kendini, yaşadığı yıkımı bile anlatamayacak bir haldeydi. "Sen, sadece kendi hayatını değil, benim de tüm geleceğimi kararttın," diye haykırdı, sesi titreyerek. Sancak’ın hayatı, yıllarını harcadığı, sevgisine değer verdiği bir kadının ihanetiyle paramparça olmuştu. Artık o eski Sancak değildi; Mahi’nin yalanlarıyla her şeyini kaybetmiş, öfkeden ve acıdan başka hiçbir şey kalmamıştı.
Sevilay, Sancak’ın bağırışlarını duyduğunda, kalbi bir an duracak gibi oldu. Hızla koşarak odaya girdi. Sancak’ın öfkesinin içinde kaybolduğunu, her şeyin onun içinde kırıldığını görebiliyordu. Yerdeki eşyaların dağılması, kırılan camlar, her şeyin alt üst olmuş hali, sanki bir çığlık gibi yankı yapıyordu odada. Sevilay, hiç düşünmeden yanına koştu. Dizlerinin üstüne çökerek, Sancak’a yaklaştı.
Gözleri yaşlarla dolmuştu, yavaşça elini Sancak’ın omzuna koydu. "Sancak... Sancak lütfen," dedi titrek bir sesle. "Beni duyabiliyor musun? Lütfen... sakin ol, ne olur." Sevilay’ın sesi, yumuşak ve korku doluydu. Kendisini tutamadan, gözlerinden süzülen yaşlar, onu yerle bir eden acıyı ve üzgünlüğü yansıtıyordu.
Sancak, başını çevirdi ve Sevilay’ın yüzüne baktığında, her şeyin kararmış olduğunu gördü. Sanki karanlık bir boşluğa düşüyordu, ama Sevilay’ın varlığı ona bir nebze de olsa güç veriyordu. Sancak derin bir nefes aldı, boğazında bir düğüm vardı. "Sevilay... Yıllardır ona inandım, onu sevdim. Onun için her şeyi feda ettim. Ama ne yaptığını şimdi anlıyorum. O kadar zaman geçtikten sonra bile, beni nasıl bu kadar kandırdığını... Hep bir masalın içindeydim, Sevilay... Hep bir yalanın içinde..." dedi, sesindeki hüzün derinleşerek, adeta kalbini parçalayan bir feryat gibi çıktı.
Sevilay, gözyaşlarını silerek, yavaşça Sancak’ın yanına oturdu. "Ben hep buradaydım, Sancak... Hep senin yanındaydım. Seninle yaşadım, senin için yaşadım. Benim için ne kadar zor olsa da, seni sevdim. Ama şu an, senin acını hissetmek... Her şeyin bu kadar kötüye gitmesi, beni gerçekten yıkıyor," dedi, yavaşça onun elini tuttu. "Ama bunu birlikte atlatacağız, birlikte geçireceğiz. Benimle olmanı istiyorum, Sancak. Her şey bittiğinde, birbirimizi daha güçlü bulalım."
Sancak, Sevilay’ın elini tuttu, ama o kadar fazla yük vardı ki, bir an için sadece ne kadar yalnız hissettiğini düşündü. "Beni affedebilir misin?" diye sordu, gözlerinden akan yaşları tutamıyordu. "Beni affedebilir misin, Sevilay? Ben seni gerçekten kırdım. Seninle geçirecek bir hayatımın olacağını hiç düşünmemiştim... Ama sen benim yanımdaydın, hep sen."
Sevilay, onun gözlerine bakarak, bir an sessiz kaldı. "Ben seni her zaman affederim, Sancak," dedi, hıçkırıkları arasında. "Çünkü senin içinde bir iyilik var. Ve ben seni olduğu gibi seviyorum. Ne olursa olsun, hep seni seveceğim."
Sancak başını Sevilay’ın omzuna yasladı, derin bir nefes aldı ve gözlerinde büyük bir acı vardı. Ama o an, Sevilay’ın kollarında, dünyadaki tüm acıları biraz olsun unutabiliyordu. Çünkü artık yalnız değildi. Anam yorumlara koşun bakan bolca yorum yazın buralar alev aldı.
|
0% |