Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@aytengul

Merhaba lütfen oy ve yorumlar yazınız sizden rica ederim.

 

 

Ravza, ağır ağır gözlerini açarken, başının etrafındaki karanlık dağılmaya başladı. Yağmur, gökyüzünden düşen bir hiddetle şiddetle yağıyordu; damlalar, pencere camlarına çarpıyor, dev dal parçaları sanki odayı delip geçmek istercesine fırtınalı bir öfkeyle çarpıyordu. Dışarıdaki gürültü, içindeki kaygıyı daha da artırıyordu.

 

Ravza, derin bir nefes alarak kendine gelmeye çalıştı ama başı hâlâ dönüyordu. Vücudu, üzerindeki ağır yorgandan başka bir şeyle sarılı kalmış gibiydi. Kalbi, göğsünde hızlı bir şekilde atarken, yaşadığı korkunç olaylar aklına geldi. Babasının elindeki bıçak, annesinin çığlığı ve kardeşinin gözündeki korku hâlâ zihninde canlanıyordu. O an her şeyin ne kadar hızlı ve yıkıcı olduğunu düşündü.

 

Yağmur, sanki kendi içindeki karmaşayı dışa vuruyor gibiydi. Fırtına, evin duvarlarını sarsarak yaklaşan bir tehditin habercisi gibi hissediliyordu. Gözleri pencerede parlayan yıldırımlara takıldı. Dışarıda, yağmurdan dolayı her şey bulanık görünüyordu; ama bu belirsizlik, içinde bulunduğu durumun korkunç gerçekliğini gizlemiyordu.

 

Ravza, yavaşça yanına döndü, ama odanın sessizliği, derin bir boşluk hissi bıraktı. Etrafında kimse yoktu; yalnızlığının ağırlığı, onu daha da çaresiz hissettiriyordu. Acaba annesi ve kardeşi nerede? Ya Efruz? Ya Tayfur? Kalbindeki korku ve belirsizlik, içinde büyüyen bir yılan gibi sarmalayıp duruyordu.

 

İşte tam o anda, kapının aniden açılmasıyla irkildi. O an, fırtınanın gürültüsü arasında derin bir sessizlik hâkim oldu. İçeriye giren siluetin kim olduğunu göremedi; ama kalbi, bir tehlikenin yaklaştığını hissediyordu. Yağmurun öfkesi gibi, içindeki kaygı da patlayacak gibiydi. Ne olursa olsun, artık eski Ravza değildi; bu fırtınanın ortasında hayatta kalmak zorundaydı.

 

Bakalım, bu karanlık gece, ona ne getirecekti?

Ravza, boğazındaki kuruluğun ağırlığıyla yavaşça kalkmaya çalıştı. O an, başının dönmesiyle birlikte dünyası bir anda kaydı; sanki her şey bulanık bir perde arkasında gizleniyordu. Gözlerini ovuşturdu, ama görüntüler hala netleşmiyordu.

 

Yanındaki komodinin üzerine odaklandı; orada, su dolu bir surahi duruyordu. Susuzluğunun dayanılmaz hale geldiğini hissediyordu, ama surahiyi almak için uzandığında parmakları kaygan yüzeyde kaydı. Surahi, sanki ona inatla direnircesine elinden kayıp yere düştü. Çıkan ses, odada yankılanarak Ravza’nın kalbine bir hançer gibi saplandı. Parçalanmış camlar, yerin üstünde parlayan keskin parçalar gibi dururken, ruhundaki çaresizliği daha da derinleştiriyordu.

 

Yere düşen surahinin sesi, fırtınanın gürültüsünde bile net bir şekilde yankılandı. İçinde bir şeyler kırılıyordu; belki de sadece surahi değil, aynı zamanda hayatta kalma arzusuydu. Gözyaşları, kaybettiği şeylerin anısına akmaya başlamıştı.

 

Sahip olduğu her şeyin nasıl da hızla yok olduğunu düşününce, kalbindeki korku ve hüzün birbiriyle savaşıyordu. Hemen yanındaki kırık cam parçalarına dikkatle bakarak, derin bir nefes aldı. Kendini toparlamalıydı; bu anı atlatmak zorundaydı. İçinde bulunduğu karanlık odadan ve hayatından kaçmak için bir yol bulmalıydı.

 

O anda, bir şimşek çaktı ve dışarıda bir patlama sesi duyuldu. Bu, Ravza’nın yüreğine korku saldı; her şey daha da tehlikeli hale geliyordu. Kırık parçalar arasında cesaret bulmalı, hayatında yeniden bir sayfa açmak için savaşmalıydı.

 

Ravza, yavaşça dizlerinin üzerine çökerek kırık camları inceledi. Hayatındaki parçalanmış her şey gibi, bu surahi de artık kullanılamaz haldeydi. Ama bu, onun da parçalanacağı anlamına gelmiyordu. Kendini toplamalı, yeniden ayağa kalkmalı ve bu karanlık dünyada bir yer bulmalıydı. Hayatta kalmak için savaşmak zorundaydı; bir şekilde, bu fırtınadan çıkmayı başarmalıydı.

Ravza, yavaşça başını kaldırdığında yağmurun sesi her yeri doldurmuştu. Kulakları, ardı ardına çarpan damlaların ritmiyle çınlıyordu. Gözleri odanın karanlığında şekillerin dans ettiğini gördü, ama tam o sırada merdivenlerden gelen adım sesleri dikkatini çekti. Kalbi bir an için duracak gibi oldu. Kimseyi tanımadığı bu karanlık evde ne kadar güvende olabilirdi ki?

 

Kapı birden açıldı ve içeriye Teoman, Tufan ve Efruz girdi. Efruz hemen neşeyle bağırdı:

 

"Efruz yenge!"

 

Ravza, tanıdığı tek yüz Efruz olmasına rağmen, diğer iki adamın tanımadığı yüzleriyle karşılaşınca dehşete kapıldı. Kalbi hızla çarparken, bu yeni yüzlerin kim olduğunu merak etti.

 

Efruz, Ravza'nın korkmuş ifadesini görünce yanına yaklaştı. "Ravza, bunlar Tayfur'un kardeşleri, endişelenme!"

 

Ravza'nın zihninde bir şimşek çaktı. Tayfur'un iki tane kardeşi mi vardı? Bunu daha önce hiç duymamıştı. "Tayfur'dan iki tane mi var?" diye sordu, sesi titrek bir hâlde.

 

Teoman ve Tufan birbirlerine bakarken gülümsemeye çalıştılar. "Evet, biz üçüzüz," dedi Teoman. "Ama merak etme, Tayfur seni koruyacak. Burada güvendesin."

 

Ravza, hâlâ kafası karışık bir şekilde bu üçüzlerin nasıl olduğunu düşünürken, odanın karanlığı ve yağmurun sesi sanki her şeyi daha da karmaşık hale getiriyordu. Efruz'un yanındaki iki adamın yüzlerindeki ciddiyet, onun içindeki korkunun nedenini biraz olsun hafifletti. Ama yine de, Tayfur'un malikanesinde olmanın getirdiği güven hissi ile derin bir nefes aldı.

Ravza, gözlerini Efruz'a dikip hayretle sordu: “Ben neredeyim böyle?”

 

Efruz, gülümseyerek yanıtladı: “Merak etme yengeciğim, kocanın evindesin!”

 

Ravza, şaşkın bir ifadeyle: “Kocan mı? Ben evli değilim ki!” dedi.

 

Efruz, alaycı bir gülümseme ile: “Evet, ama Tayfur seni ‘gardiyan’ diye çağırıyor, o da sayılır, değil mi?”

 

Ravza, başını sallayarak: “Yani Tayfur’un evinde kalmaktan dolayı evli sayılıyorum öyle mi?” diye sordu.

 

Teoman araya girdi: “Merak etme, gardiyan. Kocan senin adını unutur, ama ‘gardiyan’ derken aklında tutar!”

 

Ravza, hafif gülerek: “Eğer Tayfur bir gün beni unutur ve başka gardiyanlarla dolarsa, bu sefer koca gardiyan savaşı çıkar!” dedi.

 

Tufan, kahkahalarla: “Bunu izlemek için buradayım! O zaman ben de ‘Tayfur’un üçüz kardeşi’ olarak devreye girerim!” dedi.

 

Efruz, kollarını iki kardeşinin omuzlarına atarak: “Tamam, ben de senin kankin olayım. Üçüzler, Gardiyan’ın yanında!” dedi.

 

Ravza gülümsemeye başladı. “Anlaşılan, Tayfur’un evinde komedi kulübü açacağız!” diye yanıtladı.

 

Hepsi birlikte kahkahalarla gülerken, Ravza’nın içindeki korku biraz olsun azalmıştı. Her ne olursa olsun, bu tuhaf ailenin içinde kendini bir parça güvende hissediyordu.

Efruz, eğlenceli bir havayla Ravza’ya döndü. “Yengeciğim, iyi misiniz?” diye sordu, gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmuyordu. Ravza ise Efruz’un bu hitabına gülmeden edemedi. “Hasbünallah! Bana yenge demeği bırak artık,” dedi, ama içinde bir sıcaklık hissetmeden de edemedi.

Efruz, yüzündeki gülümsemeyle ısrarcı bir tonla, “Hayır, hayır, ben sana yenge demekte ısrar edeceğim!” dedi. Gözlerini kısıp, alaycı bir şekilde bakarak devam etti: “Ravza, bu ismi benimsediğinde, ne kadar eğlenceli olduğunu göreceksin!”

 

Ravza, Efruz’un bu ısrarcı tavırlarına sinirlenmiş gibi görünse de aslında onun bu haline gülmeden edemedi. “Efruz, gerçekten yenge demekten vazgeçmeyecek misin?” diye sordu, hafif bir tonda ama içinde bir sabırsızlık vardı.

 

Efruz, “Asla! Bu yeni isimle seni delirteceğim. Kendi başına yenge olman için daha çok çalışmalısın!” dedi.

 

Ravza, çaresiz bir şekilde başını iki yana salladı. “Yeter artık! Beni delirteceksin!” diye bağırdı ama içindeki gülümseme yine de kaçamadı. Efruz’un ısrarcı tavrı, aslında onun neşeli ruhunu yansıtan bir özelliğiydi.

 

Efruz, “Yenge! Yenge! Yenge!” diye bağırarak etrafında döndü. Ravza, bu sefer dayanamayarak gülmeye başladı. “Tamam, tamam, yenge olsun! Ama bu senin sonuncu zaferin olacak!” diyerek pes etti. Efruz ise zaferle gülerek, “Bu sefer ben kazandım, Ravza!” dedi.

 

Aralarındaki bu tatlı atışma, her ikisini de daha yakınlaştırıyordu.

Efruz, yerde çökmüş halde bulduğu Ravza'yı yavaşça kollarından tutup kaldırdı. Ravza'nın adımları titrek ve belirsizdi, hala tam olarak neler yaşandığını kavrayamamıştı. Efruz onun koluna destek vererek, "Haydi, mutfağa gidelim, biraz su içmen lazım," dedi. Beraber yavaş yavaş merdivenlerden inmeye başladılar.

 

Evin içi oldukça gösterişliydi. Geniş, yüksek tavanlı odalar, ağır işlemeli perdeler, altın varaklı mobilyalar… Ancak, evin güzelliği kadar üzerlerine çöken kasvet de belirgindi. Duvarlarda asılı büyük portreler ve koyu renkli ahşap kaplamalar, evin içini boğucu bir atmosfere sokuyordu. Her adımda eski zenginliğin izleriyle karşılaşıyorlardı, ama bu zenginlik, aynı zamanda derin bir yalnızlık hissi yayıyordu.

 

Ravza'nın gözleri, evin her köşesinde bir hüzün gördü. Sanki ev, kendisiyle birlikte içindekileri de bir kısır döngüye hapsediyordu. O ağır kadife perdelerin arkasında, güneşin hiçbir zaman tam olarak giremediği odalarda, sanki geçmişin hayaletleri dolaşıyordu. Her köşeden bir hikâye çıkacakmış gibi bir his vardı.

 

Efruz, Ravza'nın bu ağır atmosferde daha da boğulduğunu fark etmiş gibiydi. "Ev çok güzel, değil mi?" diye sordu, biraz havayı yumuşatmak istercesine.

 

Ravza, düşüncelerini toparlamaya çalışarak etrafına baktı. "Evet, güzel… Ama çok boğucu. Sanki bir ağırlık var her yerde."

 

Efruz hafif bir gülümsemeyle, "Burası Tayfur’un evi. Onun iç dünyası gibi karanlık, gizemli... Ama alıştıkça daha sıcak gelir," dedi.

 

Ancak Ravza, bu eve alışmanın mümkün olup olmadığından emin değildi. Her oda, her mobilya, sanki birer sır taşıyordu. Evin kağıt hortumları bile sırtını sıkıyordu, her adımda bir daralma hissi yaratıyordu. Yine de Efruz’un yanında olması ona biraz güven vermişti. Onun rehberliğinde ilerlemeye devam ettiler, ama içindeki huzursuzluk gitgide büyüyordu.

 

Dramatik bir sessizlik hakimdi. Evin her köşesi, dış dünyadaki tehlikelerden izole gibiydi, ama bu izolasyon bir tür esaret duygusu da yayıyordu. Ravza, kalbinin hızla atışını hissetti. Gerilim, boğucu bir sessizlikte asılı kalıyordu; dışarıdaki kaos ve içerideki karanlık, her an patlayacakmış gibi bir his uyandırıyordu.

 

Sonunda mutfağa ulaştılar. Efruz, Ravza'ya su getirmek için dolaba yöneldi, ama Ravza'nın gözleri hala evin o karanlık atmosferinde kay

bolmuş gibiydi.

Ravza, elindeki bardaktan bir yudum su içip derin bir nefes aldı. Su, boğazındaki kuruluğu hafifletmişti ama kafasındaki sorulara bir çözüm getiremiyordu. Etrafa bakarken gözleri tekrar evin genişliğine takıldı ve merakla Efruz’a döndü.

 

Ravza (düşünceli bir şekilde): "Bu evde kaç oda var?"

 

Efruz, Ravza’nın sorusuna hafifçe gülümseyerek cevap verdi.

 

Efruz: "Kaç tane var, inan bilmiyorum yengeciğim. Ama... bir şey biliyorum, üç tane kilitli oda var. Oraya kimse giremez."

 

Ravza kaşlarını kaldırarak şaşkın bir ifadeyle Efruz’a baktı.

 

Ravza: "Niye kilitli? Kimse mi giremiyor?"

 

Efruz başını hafifçe eğerek, gizemli bir tonla konuşmaya devam etti.

 

Efruz: "Çünkü anahtarı sadece Tayfur’da olur. O odalara girmek yasak. Ne ben, ne başkası... O odalar Tayfur’un dünyası, kimse o dünyaya adım atamaz."

 

Ravza, bu duydukları karşısında daha da huzursuz olmuştu. Evdeki bu gizemli atmosferin üzerindeki ağırlığı bir kat daha artmıştı. Tayfur’un bu kadar gizemli biri olduğunu hiç düşünmemişti, ama şimdi bu evde saklanan sırların ne kadar derin olduğunu anlıyordu.

 

Ravza (içinden): "Bu evde ne saklanıyor? Tayfur kim gerçekten?"

 

Odadaki hava, sessizlikle birlikte gerilim yüklüydü. Ravza, her an bir şeylerin ortaya çıkmasını bekliyormuş gibi hissetti.

Ravza’nın kafası karışık ve merak doluydu. Tayfur hakkında daha fazla şey bilmek istiyordu, bu kadar gizemli bir adamın ardında ne olduğunu anlamak istiyordu. Elindeki su bardağını masaya koyduktan sonra, Efruz’a dönüp ciddi bir şekilde sordu:

 

Ravza: "Tayfur hakkında bana biraz bilgi verir misin? Neden bu kadar gizemli?"

 

Efruz, bir an durakladı. Sanki söyleyeceklerini tartıyormuş gibi derin bir nefes aldı ve hafifçe gülümsedi.

 

Efruz (hafif alayla gülerek): "Ah yenge, Tayfur bunu duyarsa beni Tayfur’a benzetir ama... madem merak ediyorsun, anlatayım."

 

Efruz hafif bir duraksamayla konuşmaya başladı. Gözleri biraz daha ciddileşmişti ama her zamanki hafif mizahi üslubunu da koruyordu.

 

Efruz: "Tayfur, dışarıdan soğuk ve mesafeli görünür ama aslında her şeyi içinden yaşayan bir adamdır. Küçüklüğünden beri bu evde neler yaşadığını bir bilsen… Kendi yarattığı duvarlar var, kimse o duvarları aşamaz. Ama bu ev… bu kilitli odalar, onun geçmişiyle ilgili. Çocukluğu burada geçmiş, bu evde tek başına büyümüş neredeyse. İnsanlar ona yaklaşmak istediğinde, hep bir adım geri çekildi."

 

Ravza merakla Efruz’u dinlerken Tayfur’un bu kadar karmaşık bir geçmişi olduğunu hiç tahmin etmemişti. Efruz devam etti:

 

Efruz: "Ve o kilitli odalar var ya… orası Tayfur’un asla kimseye açmadığı geçmişi. Kimse o odalara giremez, çünkü Tayfur’un yaşadığı acılar orada saklı. Bir şeyler kaybetti, belki de hiç bulamadığı bir şeyi arıyor. Ama bir şeyi bil, Tayfur birini korumak isterse, o kişi güvendedir. Ne olursa olsun."

 

Ravza, Efruz’un anlattıkları karşısında bir yandan şaşkınlık bir yandan da merakla doluydu. Tayfur’un bu kadar derin ve karanlık bir tarafı olduğunu hiç düşünmemişti.

 

Ravza (fısıldayarak): "Peki… ya o duvarları kimse aşamazsa?"

 

Efruz, hafifçe omuz silkti ve sırıttı.

 

Efruz: "Yenge, Tayfur o duvarları inşa etti ama... belki bir gün, o duvarları aşmayı başaracak biri gelir. Kim bilir, belki

de o kişi sensindir."

Ravza endişeyle Efruz’a baktı. Tayfur'un bu kadar gizemli biri olduğunu öğrenmek zaten onu huzursuz etmişti, ama şimdi daha da meraklanmıştı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini Efruz’a dikti.

 

Ravza: "Tayfur burada olduğumu biliyor mu?"

 

Efruz başını salladı, yüzündeki hafif gülümseme kayboldu ve ciddileşti.

 

Efruz: "Evet, biliyor. Hem de deliye döndü, yenge. O sakin duran adam var ya… seni böyle görünce kontrolünü kaybetti."

 

Ravza'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Tayfur'un böylesine bir tepki vereceğini tahmin etmiyordu. Onun soğuk ve mesafeli tavrı arkasında böyle bir öfke olabileceğini düşünmemişti. Gözleri Efruz’a kilitlenmişti.

 

Ravza (fısıldayarak): "Ne… ne yaptı? Beni bulmak için ne yaptı?"

 

Efruz, derin bir nefes aldı ve bir an duraklayarak Tayfur’un tepkilerini anlatmaya başladı.

 

Efruz: "Tayfur seni korumak için elinden gelen her şeyi yapar, bunu bil. Seni burada güvende tutmak için her şeyi göze alacak. Seni buraya getirmek için neredeyse ortalığı ayağa kaldırdı. Dışarı çıkmak için sabırsızlanıyor, ama şimdilik beklemesi gerekiyor. Ama merak etme, yanına gelmek için bir yol bulacaktır."

 

Ravza, Efruz’un sözlerini duyduğunda karmaşık duygulara kapıldı. Tayfur'un öfkesinin nedeni neydi? Gerçekten onun için mi bu kadar endişeleniyordu yoksa başka bir şey mi vardı? Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

 

Ravza (içinden): "Tayfur… neden bu kadar deliye döndün? Benim için mi, yoksa başka bir şey mi var

bu işin içinde?"

 

Ravza, Efruz'un söylediklerini sindirmeye çalışırken gözleri irileşti. Ülkenin kaos içinde olduğunu duymak bile yeterince şok ediciydi, ama Tayfur’un bu işin içinde olması… Bu, onun için bambaşka bir gerçekti. Sesinde endişe ve merak karışımı bir tonla konuştu.

 

Ravza: "Ülke durumu nasıl dedin... ne oluyor, Efruz?"

 

Efruz derin bir iç çekti, duraksadı ve sonra her şeyi açıklamaya başladı.

 

Efruz: "Ülkenin durumu gerçekten berbat, yenge. Geçen gün bir darbe oldu, eski hükümet devrildi. Şimdi yeni hükümetin başına geçmek isteyen bir grup var ve büyük ihtimalle Tayfur’u dışarı çıkarmak için çalışıyorlar. Çünkü Tayfur, zamanında darbeyi yapan adamın annesini ameliyat etmişti. Aralarında eski bir bağ var, bir iyilik borcu gibi düşün."

 

Ravza, duydukları karşısında adeta nefesini tuttu.

 

Ravza: "Tayfur... neden böyle bir bağlantısı var bu insanlarla? Annesini ameliyat ettiği için mi onun peşindeler?"

 

Efruz, ciddi bir yüz ifadesiyle başını salladı.

 

Efruz: "Evet, o zamanlar hayatını kurtardı. Ama şimdi işler karışık, o borç Tayfur’u güvende tutuyor gibi görünebilir ama aslında onu daha da tehlikeli bir oyunun içine çekiyor. Bu yeni hükümetin başına geçmek isteyenler, Tayfur’un sadakatini kazanmak için her şeyi yapabilir. Onun buradan çıkmasını isteyecekler."

 

Ravza'nın içini bir soğukluk kapladı. Tayfur’un, bu kadar büyük bir tehlikenin içinde olacağını tahmin etmemişti.

 

Ravza (fısıldayarak): "Peki, Tayfur… nasıl bir karar verecek?"

 

Efruz, Ravza’ya bakarken gözlerinde hafif bir hüzün belirdi.

 

Efruz: "Tayfur her zaman zor kararlar almıştır, ama seni güvende tutmak için ne yapacağını kestirmek zor. Tek bildiğim, bu ülkede hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak."

 

 

Loading...
0%