@aytengul
|
Ravza, evin karanlık köşelerine göz gezdirirken, bir an için içindeki huzursuzluk giderek artıyordu. Evin atmosferi boğucu ve gizemliydi; her yer parfüm kokusuyla doluydu ama altında yatan karanlık aura onu sarıyordu. Bir an duraksayıp derin bir nefes aldı.
Tam o sırada Efruz, biraz ciddiyetle yanına yaklaştı ve: "Yenge," dedi, "şimdi seni düşündüren ne var?" Ravza, Efruz’un “Yenge, neleri merak ediyorsun?” sorusuna kafasını çevirerek, kaygılı bir ifadeyle yanıtladı. “Annem ve kardeşim neredeler? Onları görmek istiyorum.”
Efruz, gülümseyerek şöyle yanıtladı: “Onlar başka bir evde, güvendeler. Merak etme, iyi durumdalar.”
Ravza, derin bir nefes alarak yanıt verdi. “Ama onlarla olmak istiyorum! Beni bırakıp gitmiş gibi hissediyorum.”
Efruz, onun kaygısını görünce ciddi bir tavır takındı. “Anladım, ama burada güven içindesin. Tayfur, ailenle iletişimde kalmanı sağlıyor. İnan bana, bir süre daha burada kalmalısın.”
Ravza, hala tedirgin görünüyordu. “Bilmiyorum Efruz, bu evdeki atmosfer… Her şey çok garip.”
Efruz, onu rahatlatmaya çalışarak, “Evet, evin karanlık bir havası var ama alışacaksın. Hem, belki Tayfur gelir, onunla konuşursun. Sana her şeyi anlatacaktır.”
Ravza, yine de kafasını sallayarak, “Ama ne zaman? Ben ondan çok şey duydum ama hiç görmedim. Merak ediyorum, gerçekten nasıl biri?”
Efruz, hafif gülümseyerek, “Biraz sabırlı ol. Her şey yoluna girecek. Hem belki de ilk tanışmanızda biraz komik bir durum ortaya çıkar!” dedi.
Ravza, gülümsemeye çalıştı ama içindeki kaygı hala vardı. “Umarım, ama Efruz, bu evde kendimi pek rahathissetmiyorum.” Ravza tam kanepede rahat bir şekilde otururken, dışarıdan bir patlama sesi duyuldu. Aniden irkildi, kalbi hızla atmaya başladı. Saniyeler geçtikçe odadaki sessizlik daha ağır bir hâl aldı, sanki zaman durdu. Gözleri hafifçe titrerken, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Ortam, ağır bir duman kokusuyla dolmaya başlamıştı; sanki bir yerlerde bir şeyler yanıyordu. Sessizliğin içinde, bir başka patlama sesi yankılandı. Bu kez daha güçlüydü, duvarlar hafifçe sarsıldı.
Bu patlamanın ardından Efruz, gözleri endişeyle dolu bir halde odaya fırladı ve Ravza’nın yanına geldi. Yüzünde derin bir kaygı vardı. Ona doğru eğilerek, "İyi misin, yenge?" diye sordu. Sesi titrek, bakışları sabırsızdı. Ravza, Efruz'un bakışlarına karşılık verirken, ne olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordu.
"Bir şey yok, Efruz," dedi Ravza, derin bir nefes almaya çalışarak. Sesi sakin görünmeye çalışsa da içindeki korkuyu gizleyemiyordu. Bu sırada, bir başka patlama sesi daha duyuldu; bu kez çok daha yakından geliyordu. İçindeki panik dalgası iyice büyüdü, ama bunu belli etmemeye çalıştı. Gözlerini kısıp etrafına bakındığında, evin atmosferinde bir değişiklik olduğunu fark etti; siyah tonlar daha da koyulaşmış, her şey olduğundan daha kasvetli bir hâl almıştı. Sanki karanlık, evin her köşesini sinsice sarıyordu.
Efruz bir adım geri çekilerek çevreyi dikkatlice inceledi, kaşları çatılmış, zihninde türlü ihtimalleri tartıyordu. Her iki taraf da sessizdi; birbirlerinin yüzlerine bakarken, aralarındaki gerilim daha da yoğunlaşmıştı. Sessizliğin içinde yankılanan kalp atışları, patlamalardan bile daha ürkütücü bir ses yaratıyordu. Efruz, yüzünü buruşturup dişlerini sıkarak, öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu. Ağzında mırıldandığı küfürler, gittikçe sesli hale gelmeye başladı. Sinirle, "Hay sizin yaptığınız işin kalıbını s!kem," diye söylenirken gözleri kıvılcımlar saçıyordu. Ravza, Efruz’un bu öfkesini hissederek doğruldu ve keskin bir bakışla ona döndü.
"Efruz, bana bir açıklama yapmak zorundasın," dedi sert bir sesle. Sözleri net, bakışları buğulu ama kararlıydı. "Yenge," diye başlayan Efruz, Ravza'nın kendisine kilitlenmiş gözleri altında duraksadı, ama Ravza'nın bakışlarındaki keskinlik ona hiçbir kaçış yolu bırakmıyordu.
"‘Aması maması yok! Anlat her şeyi!" diye üsteledi Ravza, sesi her zamankinden daha kararlıydı. Anlatmasını beklerken içindeki karmaşık hisleri bastırmaya çalıştı. Efruz, bir an ne diyeceğini bilemez gibi başını öne eğdi, derin bir nefes aldı.
"Yenge… Bu iş düşündüğünden çok daha karışık. Beni dinlemen gerekecek," dedi en sonunda, sesi düşük ama ciddi bir tonla. Ravza, dudaklarını ince bir çizgiye dönüştürerek, Efruz'un söyleyeceklerini bekliyordu.
"Bu iş…" diye başlayan Efruz, yaşadıkları gerilimin altında ezilerek anlatmaya koyuldu. Efruz derin bir nefes alarak, "Şimdi biz... yenge..." diye başladı, ama sesi titriyordu. Sanki bu cümleye nasıl başlayacağını, doğru kelimeleri nasıl seçeceğini bilemiyordu. Ravza, gözlerini Efruz'a dikmiş bekliyordu, sabırsız ama aynı zamanda büyük bir tedirginlikle.
Efruz sonunda toparlanıp, "Biz..." dedi, sözlerinin ne kadar ağır olduğunu tartarak. Bir an durdu, Ravza’nın gözlerine bakarak yutkundu ve her şeyi olduğu gibi söylemeye karar verdi. "Biz… hükümeti devirdik."
Ravza, duydukları karşısında gözlerini kırpmadan Efruz’a bakarken yüzünde şaşkınlıkla karışık bir öfke belirdi. Nefesi kesilmiş, boğazına bir düğüm oturmuştu; ancak bir anda bütün bu dehşetin yerini beklenmedik bir şey aldı: kahkahalar.
Ravza bir kahkaha patlattı; o kadar güçlü, o kadar çılgıncaydı ki sesleri evin duvarlarında yankılandı. Gözlerinden yaşlar gelene kadar gülmeye devam etti, kendini durduramıyordu. Arada soluklanarak Efruz’a baktı ve tekrar kahkaha atmaya başladı. "Siz… hükümeti devirdiniz, öyle mi?" dedi alaycı bir tonla.
Efruz, Ravza’nın tepkisi karşısında bocalamıştı. Ciddi bir şey anlattığını düşündüğü için Ravza’nın kahkahaları onu daha da sinirlendirmişti. Ama Ravza'nın alaycı gülüşleriyle karşılaştıkça, onun ne düşündüğünü anlamakta zorlanıyordu. Ravza ise gözlerini Efruz’a dikmiş, kahkahaları arasında alaycı bir bakışla sormaya devam etti, “Bunu nasıl yaptınız, Efruz? Bir avuç adamla dünyayı mı değiştireceksiniz?”
Efruz’un içindeki öfke iyice yükselmişti, ama Ravza’nın kahkahaları ve alaycı tavrı karşısında dilini tutmak zorunda kalıyordu. Bu işin düşündüğünden çok daha zor olacağını anlamıştı. Ravza, Efruz'un ciddiyetle anlattığı her şeyi daha da komik bulmaya başlamıştı. Onun bu tavrına karşı koyamayan Efruz, sabrını kaybetmemeye çalışarak derin bir nefes aldı. Ama Ravza'nın alaycı bakışları karşısında durmak imkânsızdı.
"Hükümeti kim devirdi, peki?" dedi Ravza, gözlerini Efruz’a kısarak. Alaycı bir ifadeyle, "Dur, tahmin edeyim..." dedikten sonra yüzünde çocuksu bir gülümseme belirdi. "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler mi?" diye ekledi, kahkahaları evin her köşesinde yankılanarak. Bu kez gülüşü kontrolden çıkmış, gözlerinden yaşlar gelene kadar gülmüştü.
Efruz, Ravza’nın bu tepkisi karşısında kızarmış bir yüzle kaşlarını çatarken, dudaklarını sıktı. Kendini savunmak istiyordu, ama Ravza’nın kahkahaları arasında söze girmek bile imkansızdı. Ravza’nın her kahkahasında sabrının sonuna geldiğini hissediyordu.
“Ravza, bu bir oyun değil,” dedi nihayet, sesi titreyen bir öfkeyle. "Gerçek bir savaş bu, ve biz... her şeyi göze aldık."
Ravza ise kahkahalarını zar zor durdurmuş, Efruz'a dönüp başını iki yana sallayarak, "Ah, Efruz... Gerçekten ne yaptığınızı bilmiyorsunuz," dedi. Son kahkahaları yankılanırken, ikisinin arasında bir anlık sessizlik oluştu. Bu sessizlik, yaşananların düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu Efruz’a hatırlatır gibiydi. Ravza, Efruz’un yüzündeki ciddiyeti görünce bir anlık gülümsemesini toparladı, ama dudaklarının kenarında hala o hafif alaycı ifade duruyordu. Başını hafifçe yana yatırarak, "Ya Efruz, Allah seni güldürsün," dedi ve bir kahkaha daha attı. Ancak Efruz, bu sözler karşısında kaşlarını çatıp, yüzünde sert bir ifadeyle ona baktı.
"Allah’a inanmıyorum," dedi, sesi soğuk ve keskin bir ciddiyet taşıyordu. Bu söz, odadaki havayı bir anda ağırlaştırdı. Ravza, Efruz'un bu beklenmedik çıkışı karşısında şaşırdı ve gülümsemesi dondu. Sessizlik birkaç saniye boyunca ikisini de kuşattı; bu, ikisinin de söyleyecekleri sözleri tarttığı o zor anlardan biriydi.
Ravza, Efruz’un gözlerine dikkatle baktı. Efruz, her zamanki sakinliğini çoktan kaybetmiş, Ravza’nın şakalarını kaldıramayacak bir hale gelmişti. Gözlerindeki inat ve hırs açıkça okunuyordu.
"Peki, Efruz," dedi Ravza, sesi bu kez yumuşak ama daha ciddi bir tona bürünerek. "İnancın yoksa bile… bir amacın, bir inandığın şey var, değil mi? Ya da en azından devirdiğin hükümetin yerini dolduracak bir şeyin?" diye ekledi, gözlerini ondan ayırmadan.
Efruz, Ravza’nın bu sözleri karşısında bir an tereddüt etti. Duyguları çalkalanıyordu; Ravza’nın ona dair ne düşündüğünü kestirmek zor olsa da, bu sorular karşısında kendini hiç olmadığı kadar sorgulanmış hissediyordu.
"Evet," dedi sonunda, sesi neredeyse fısıltı gibi çıkmıştı. "Bir amacım var. Ama bu, senin bildiğin gibi bir şey değil." Tam o sırada, içeriye adeta kendi krallığını kurmuş gibi siyah ve beyaz renklere sahip, son derece özgüvenli bir kedi girdi. Kedi, zarif ve kendinden emin adımlarla odaya süzülerek girdiğinde Efruz gözlerini devirerek hafif bir homurtuyla, “Pire torbası da an itibariyle gelmiş bulunmaktadır,” dedi. Ravza, bu sırada kedinin gösterişli yürüyüşüne bakakalmıştı.
Kedi, Ravza'nın yanından geçerken adeta onu umursamıyormuş gibi bir tavırla başını çevirdi, ardından odanın en büyük ve en ihtişamlı koltuğuna doğru ilerledi. Koltuğa zarif bir sıçrayışla yerleşip patilerini kendine çekerek, tüm ihtişamıyla oraya kuruldu. Gözlerini odadakilerden bir an bile ayırmadan, adeta bir kraliçeyi andıran bir tavırla etrafı süzmeye başladı.
Efruz, kediyi göstererek alaycı bir sesle, “Madam…” dedi.
Ravza kaşlarını kaldırarak Efruz’a döndü. “Ne dedin?” diye sordu hafif bir şaşkınlıkla.
“Diyorum ki,” dedi Efruz, kediyi işaret ederek, “Bu pire torbasının adı Madam. Tayfur’un kedisi.”
Ravza gözlerini kediye dikti; Madam adı gerçekten de bu kedinin kibirli duruşuna uyan bir isimdi. Ravza'nın yüzünde istemsiz bir tebessüm oluşurken, "Madam ha? Tayfur bu isimdeki ironiyi bilerek mi koydu acaba?" diye mırıldandı.
Efruz omuz silkerek, "Kim bilir… Ama bu kedi, kendini odadaki tek önemli varlık sanıyor."
Madam, Efruz’un söylediklerini duyuyor gibi başını çevirip ona kısa bir bakış attı ve sonra patilerini yalamaya koyuldu. Bu sahne, odadaki tüm kasveti bir anlığına dağıtarak Ravza’yı gülümsetti. Efruz, kedinin koltukta keyifle yayıldığını görünce hafif bir gülümsemeyle, "Tayfur'u çok seviyor bu pire torbası. Efendileri diye ironi yaptı bir kere," dedi. Ravza, Efruz’un bu lafı karşısında kısık bir kahkaha attı ama gözleri hala Madam'daydı. Kedininki kadar yüksek bir özgüveni hiç beklemiyordu.
Efruz biraz daha anlatmaya devam etti: “Hatta bir keresinde Victoria’nın elini tırmalamıştı. Çok kıskançtır, kendileri…”
Bu bilgi Ravza’yı şaşırtmıştı. Kaşlarını kaldırarak Efruz’a dönüp, “Victoria kim?” diye sordu.
Efruz, küçük bir iç çekerek hafifçe başını salladı. "Tayfur’un eski sevgilisi,” dedi hafif bir gülümsemeyle. Ravza'nın bakışlarındaki merak, Madam’ın bu hikayede sadece bir kedi olmadığını anlamış gibiydi.
“Yani,” diye devam etti Efruz, kediyi işaret ederek, “Bu pire torbası, Tayfur’un hayatındaki kimseyi kendinden daha değerli görmüyor. Victoria ile Tayfur’un arasına bile böyle girmişti. Victoria’nın onunla uğraşmaktan usandığını çok net hatırlıyorum.”
Ravza, bir an için Madam’a bakıp bu durumu hayal etti; Tayfur ve Victoria arasında bile kıskançlık krizlerine sebep olan bir kedi! Madam, başını gururla yukarı kaldırıp gözlerini Ravza’ya dikip hiç de pişman olmadığını gösterir gibi orada duruyordu. Ravza, Madam’ın koltukta gururla oturuşunu izlerken bir an için konunun dağılmasına izin vermişti, ama gözlerini Efruz’a çevirerek tekrar konuya dönmeye karar verdi. Hafif bir tebessümle, “Nerede kalmıştık?” diye sordu.
Efruz, bakışlarını Ravza’dan ayırmadan, ciddiyetini koruyarak tek bir nefeste, "Biz hükümeti devirdik," dedi. Bu sözler Ravza’nın yüzünde şimşek gibi çakarken, ne diyeceğini bilemedi ve gözleri büyümüş halde ona bakakaldı. Gözlerinde hem şaşkınlık hem de derin bir korku vardı; dudakları hafifçe aralandı ama söylemek istediği kelimeleri bulamıyordu.
Bir anlık sessizliğin ardından Ravza, Efruz’a bakarak, "Siz… hükümeti devirdiniz?" diye fısıldadı. Sesi alaycıydı ama artık biraz da ürkek bir tını taşıyordu. Ne duyduğuna hâlâ inanamıyordu.
Efruz başını hafifçe eğip kararlı bir şekilde, "Evet," dedi. "Ve bu sadece başlangıç."
Ravza, bu sözlerin ne anlama geldiğini düşündükçe içindeki huzursuzluk daha da büyüdü. Bir yandan alay etmek istiyor, bir yandan da bu işin düşündüğünden çok daha ciddi olabileceği ihtimalini göz ardı edemiyordu.
“Efruz, bunun farkında mısın?” dedi, gözlerini dikerek. "Gerçekten ne yaptığınızın farkında mısın?”
Efruz, Ravza’nın sorusunu duyunca, içindeki o tanıdık inadı ve öfkeyi yüzüne yansıtarak, “Biz farkındayız,” dedi. "Ve bu sefer kimse geri adım atmayacak." Ravza, Efruz'un gözlerindeki ciddiyeti görünce derin bir nefes aldı ve kendini toparlamaya çalıştı. Bakışlarını ona dikerek, "Peki... elebaşı kim?" diye sordu, ama hemen ardından uyarısını eklemeyi de ihmal etmedi. "Sakın bana Tayfur deme."
Efruz, Ravza'nın bu tepkisi karşısında hafifçe gülümsedi ama yüzündeki kararlılık aynı kaldı. "Yenge, sanırım bu kısmı duyduğunda pek hoşuna gitmeyecek," dedi alaycı bir tonla. Ravza, endişe dolu bakışlarını ona kilitleyip sessizce beklemeye başladı.
Efruz, Ravza’nın sabrını zorlayarak, "Evet… Tayfur," dedi sonunda, omuzlarını hafifçe silkip gözlerini Ravza’dan kaçırarak.
Ravza, duydukları karşısında adeta donup kaldı. "Tayfur mu?" diye neredeyse fısıldayarak sordu, sanki kendini duyduğuna inandırmaya çalışıyormuş gibi. Odaya ağır bir sessizlik çökmüştü; bu sessizlikte yalnızca Ravza’nın hızlanan kalp atışları hissediliyordu.
"Ah, Tayfur!" diye kendi kendine söylenip gözlerini devirerek başını iki yana salladı. "Bu çocuk, delilikte sınır tanımıyor."
Efruz başını sallayarak, "Evet, ama bu onun peşinden gidenler için bir ilham kaynağı oldu," diye karşılık verdi. Ravza, dudaklarını ince bir çizgi haline getirerek gözlerini Efruz’a dikti. "Peki, ya sen? Sen de onun bu çılgınlığına inanacak kadar ileri mi gidiyorsun?" diye sordu.
Efruz, gözlerinde bir kıvılcım belirirken, "Evet, yenge. Çünkü bazen çılgınlık, ihtiyaç duyulan tek şeydir," dedi. Ravza, duydukları karşısında elini alnına götürerek derin bir iç çekti. Kafasını iki yana sallayıp, “Yok artık! Sizin neyinize Allah aşkına hükümeti devirmek?” dedi. Sesi hem şaşkın hem de hafif bir öfke doluydu. Bir yandan da içten içe bu durumun absürtlüğüne inanamıyordu.
"Vallahi yengecim," diye devam etti, gözlerini hafifçe devirerek, “Bu saçmalığı Tayfur efendiden kendin sorarsın artık. Neymiş bu devrim merakı?” dedi. Ravza'nın sesi, durumu ciddiye almaktan uzak bir alayla doluydu ama yine de içindeki endişeyi gizleyemiyordu.
Efruz, Ravza'nın bu tepkisine gülümsemeye çalışsa da yüzündeki hafif rahatsızlık belirgindi. "Yenge, Tayfur’un yaptığı şey basit bir merak değil. Bir şeye inanıyor… bir amaca," dedi. Ravza, kaşlarını kaldırarak Efruz’a dik dik baktı. "Peki ya sen? Sen de mi bu 'amaca' inanıyorsun?" diye sordu.
Efruz, Ravza'nın sorusunu düşündü, ama ne diyeceğini bilemedi. Ravza iç çekip, “Tayfur… sen ve bu devrim hayalleriniz. Allah size akıl fikir versin!” dedi ve tekrar omuz silkti.
Evet bir bölüm daha sizlerle umarım beğenirsiniz bolca yorum yapın yoeum okumak çok güzel helede sizin yorumlarınız çok güzel
|
0% |