@aytengul
|
Kapı öyle sert bir şekilde açılmıştı ki Ravza ve Efruz bir anlık irkildiler. Efruz’un gözleri kapıya doğru dönerken, içeri süzülürcesine giren kadını gördü ve tanıdığını anladı. Yaklaşık beş aylık hamile olmasına rağmen duruşu dimdik, yüzünde kendine güvenen bir ifade vardı. Hamileliğin ona kazandırdığı o kendine özgü parlaklıkla adeta ışıldıyordu; elini yavaşça karnına koymuş, içeridekileri başıyla selamlayarak odaya girdi.
Kadının bakışları, sıcak ama aynı zamanda keskin bir dikkatle Ravza’nın üzerinde gezindi. Ravza, içeri giren kadının güzelliğinden ve zarafetinden etkilendiği için, biraz şaşkın bir halde ona bakakaldı. Kadının parlak gözleri ve etrafına yayılan enerjisi odanın atmosferini değiştirmişti.
“Boy!” dedi kadın, gözlerini Ravza’dan ayırmadan, içten bir gülümsemeyle. “Axır ki, təzə gəlinimizi görə bildik!” Ravza’nın yüzünde şaşkınlık dolu bir ifade belirmişti. Kadın, Ravza’yı baştan aşağı süzdü ve biraz da hayranlıkla başını sallayarak sözlerine devam etti: “Tayfurun dediyi qədər var imişsən, bacı. Çox gözəl sən! Allah səni pis baxışlardan qorusun,” dedi ve gülümseyerek elini nazikçe Ravza’nın omzuna koydu. Bu sözler, Ravza’nın içinde bir sıcaklık uyandırırken, aynı zamanda kendini biraz mahcup hissetmesine neden olmuştu. Bir yabancının bu kadar içten ve samimi konuşması beklemediği bir şeydi.
Efruz ise, tüm bu olanları izlerken hafif bir gülümsemeyle başını iki yana salladı. Dayanamayarak, “Aliye yenge!” dedi hafif alaycı bir tonla. “Senin burada ne işin var?”
Aliye, gözlerini Efruz’a çevirip hafif bir tebessümle, "Ah, Efruz, canım, biraz incelikli olmayı öğren artık,” dedi göz kırparak. Ardından, bir kez daha Ravza’ya dönüp sıcacık bir gülümsemeyle ekledi, “İyiyim, buraya da biraz ziyaret için geldim. Anlaşılan yeni gelinimizin yanında olma vakti gelmiş. Mən burada olmasam, sizə kim nəzarət edəcək, hə?” Aliye, Ravza’ya doğru biraz daha yaklaştı. Yüzünde sıcacık bir gülümsemeyle, “Qadan alaram, nə gözəlsən, azzz! Az, maşallah olsun sənə. Türklərin gözəli!” dedi, sesi hayranlıkla doluydu. Ravza, bu içten iltifat karşısında hafifçe kızarsa da, kadının samimiyeti içini ısıtmıştı. Aliye, Ravza’ya daha da yaklaştı, elini onun omzuna koyarak hafifçe sıktı.
“Bir dənəm, səninlə çox yaxşı elti olacağıq, inşallah. Hissedirem ki, çox yaxşı anlaşacağız,” dedi ve Efruz’a bakarak hafifçe gözlerini kıstı. "Bir də, Efruz," diye uyararak devam etti, "mənə yenge demə. Hər dəfə demişəm, mənim adım Aliyədi, unutma. Tanık Tannın yoldaşıyam və beş aylıq hamiləyəm.” Sesindeki hafif tını, Efruz’u uyarırken bile neşesini kaybetmiyordu.
Aliye ardından elini, yavaşça karnına götürdü ve Ravza’ya gururla bakarak, “Bir oğlumuz olacaq, şükür!” dedi, gözlerinde bir annenin mutluluğu ve heyecanı vardı. Sanki bu güzel haberi verirken yanında Ravza’nın da olmasını istiyormuş gibi, gözlerini ona dikti. Ravza ise, kadının gözlerindeki sıcaklığa kapılarak, istemsizce hafif bir gülümsemeyle ona karşılık verdi.
Aliye, Ravza’nın yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce kahkahasını bastırmaya çalışarak ona elini uzattı. Ravza, kadının karşısında biraz şaşkın, biraz da utangaç bir şekilde beklerken, Aliye’nin uzattığı eli gördü. Bu dostane ve samimi tanışma teklifi, Ravza’yı biraz da olsa rahatlatmıştı. Fakat yine de içinde tanımlayamadığı bir çekingenlik vardı; hem bu kadar içtenlikle karşılanmaktan hem de Aliye’nin güler yüzlülüğünden etkilenmişti.
Elini yavaşça Aliye’nin eline uzattı, parmakları hafifçe titriyordu. Aliye, Ravza’nın elini sıkıca tutarak, “Bacı kimi olacağıq, biləsən,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. "Sən burda tək deyilsən, heç bir vaxt da tək olmayacaqsan." Ravza, Aliye'nin sözleri karşısında içten içe bir rahatlama hissetti. Ravza, Aliye'nin sıcak tavırlarına alışmaya çalışırken, hafif bir tebessümle sordu, "Siz… azərbaycanlısınız mı?"
Aliye, kendinden emin bir ifadeyle gülümseyerek, "Siz nədi, az bacı? Mən Azərbaycanlıyam, özü də Bərdəlidənəm, gözəl bacım," dedi. Ravza, Aliye'nin bu sözleriyle içten içe rahatladı. Aliye’nin sıcaklığı ve samimiyeti bir anda ona çok tanıdık ve güven verici geldi.
"Deməli, biz səninlə tamamilə bir-birimizin dilindən anlayacağıq, bacı," diye ekledi Aliye, Ravza’ya daha da yakın hissederek. Ravza’nın yüzündeki şaşkınlık giderek bir gülümsemeye dönüştü. Efruz, Aliye’nin bu kendine güvenli tavırlarını izlerken hafif bir gülümsemeyle, Aliyə “Efruz, şokolad gətir,” dedi. Ama ardından çenesini hafifçe yukarı kaldırarak, "Amma ‘yenge’ deyəcəksən!" diye ekledi. Aliye, Efruz’un bu şakalarına aldırış etmeden başını iki yana sallayıp hafif bir alayla, “Get, gətir! Şokoladımı gözləyirəm,” dedi. Sonra etrafına bakındı ve odanın loşluğunu fark ederek kaşlarını çatıp homurdanmaya başladı. “Bu ev niyə ölü evi kimi qapqaranlıqdır, bilmirəm... heç ürəyiniz darıxmır burda?” diye sordu. Sesi, odanın kasvetli havasını dağıtmak istercesine canlı ve meydan okurcasına çıkıyordu. Ravza, Aliye’nin bu dikkatli gözlemlerini izlerken şaşkınlığını gizleyemedi. Aliye, ona doğru dönerek, sıcacık bir gülümsemeyle, “Ancaq narahat olma, mən burdayam! Bundan sonra heç darıxmazsan, çünki buraya həyat gətirəcəyəm!” dedi. Ravza, Aliye’nin sözleriyle içinde bir rahatlama hissederken, Efruz ise hafifçe gülerek başını salladı. Bu enerjik kadının gelişiyle evin havası gerçekten de değişmeye başlamıştı. Aliye, Efruz’a bakarak kaşlarını hafifçe kaldırdı ve alaycı bir tonda, “Bir də, Efruz, şokoladımı gətirəndə bir az tələs, səni gözləyəcəyəm," dedi, sesinde hafif bir meydan okuma vardı. Sonra gözlerini Ravza’ya çevirip, "Yoxsa, bu Efruz bizə şokolad gətirməkdə də yavaş davranacaq!” diye gülerek ekledi.
Efruz, Aliye’nin bu sözlerine hafifçe güldü ve omuz silkerek, “Tamam, tamam, getiririm,” dedi Türkçe bir tonla. “Ama senin kadar hızlı olamayabilirim, yenge!” diye ekledi, yüzünde hafif bir muzip gülümseme vardı.
Aliye, Efruz’un bu şaka dolu cevabına gülerek, "Bir də yavaş olma, çünki mən hamiləyəm və canım çox şey istəyir. Sən də Türk olmağına baxmayaraq, məni başa düşərsən, düzdü?" dedi, göz kırparak. Ravza, Aliye’nin konuşmalarını dinlerken kendini tutamayarak gülümsedi. Karşısındaki kadın öyle içten, öyle doğaldı ki, her sözü sanki bir tatlılık taşıyordu. Aliye’nin yüzü kadar konuşması da samimiydi, kendine özgü sıcaklığıyla insanın kalbine dokunuyordu.
Aliye’nin sözlerinde, hiç tanımadığı birine bile içtenlikle yaklaşma cesareti ve sıcaklığı vardı. Ravza, içinde tuhaf bir huzur hissederek onu izlerken, bu samimi kadının, eve nasıl bir neşe getirdiğini fark etti. İçinden, "Böyle bir eltiye sahip olduğum için gerçekten Aliye ise Ravza’nın gülümsemesini fark etmiş, ona sevgi dolu bakışlarla karşılık veriyordu . Aliye, Efruz’a dönerek kaşlarını hafifçe çattı ve biraz endişeyle, “Efruz, mənim yoldaşım hanı?” dedi. İçinde bir merak vardı, ama aynı zamanda biraz da şaka yapıyormuş gibi duruyordu.
Efruz, Aliye’nin bu ciddi sorusuna karşılık hafif bir gülümsemeyle cevap verdi, “Valla, Aliye bacı, en son onları parlament binasını ələ keçirərkən gördüm.” Sözlerini bitirirken yüzünde hafif bir alay vardı. “Əminəm ki, Tayfur liderdir,” diye ekledi, sanki bu cümleyi komik bir sır veriyormuş gibi fısıldayarak.
Aliye bir an için durdu, ardından Efruz’un bu şakasına gülümseyerek, “Gözəl! Yəni mənə heç demirsiz, yoldaşım getdi, parlamenti ələ keçirir!” diye tepki verdi. Ravza ise tüm bu konuşmaları şaşkınlıkla dinliyordu. Aliye ve Efruz’un arasındaki samimi ve komik diyaloglar onu hem eğlendirmiş hem de hayrete düşürmüştü. Aliye gözlərini hafifçe devirip, “Efruz, mən şokoladımı yeyim, sonra da bir az çölə çıxaq, hava alaq. Sən də burda darıxmısan, görürəm,” dedi, sesi yumuşak ama davetkardı. Ravza’ya dönüb gülümsədi, sanki onu da çölə çıxmaq üçün ikna etməyə çalışırdı. “Elə deyilmi, Ravza bacım? Bura adamı boğur, təmiz hava lazımdır!”
Efruz, hafifçe naz yaparak, “Vallahi doğru söylüyorsun, Aliye bacı, zaten sıkıldım evde,” dedi. "Ama dışarı çıksak ne yapacağız? Hava da kararmış biraz. Ama hadi, belki bir tur atmak iyi gelir,” diyerek Aliye’nin elindeki çikolataya göz ucuyla baktı. Çikolatadan bir parça istemeyi düşündü ama çekindi.
Aliye onun bakışlarını fark edib hafifcə gülümsədi. “Ə, Efruz, gözün qalıb şokoladda! Al, ye də, nə gözləyirsən?” deyə şokoladı uzatdı. Efruz çikolatayı alıb bir dişlədikdən sonra gülümsəyərək, “Bu çikolata da senin kadar tatlıymış, Aliye bacı,” dedi şakayla. Aliye gülərək ona cevap verdi: “Hə, sağ ol, amma məni şirinliklə ələ almaq olmaz!”
Ravza, ikisinin atışmalarını izlerken hafifçe gülümsedi ve araya girdi. “Peki dışarı çıktık, ne yapacağız? Biraz gezip, temiz hava almak iyi gelir belki,” dedi. Sanki o da dışarı çıkma fikrine alışıyordu.
Ravza, gözlerini umutla Efruz'a çevirip, “Bir şeyler sormak istiyorum... Tayfur ne zaman gelecek?” dedi, içinde heyecan ve biraz da özlem vardı. Efruz hafifçe gülümseyip omzunu silkti, tam cevap verecekken kapının ani açılmasıyla herkes irkildi.
İçeri giren Tayfur, gülümseyerek, “Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum, gardiyanım, güzeller güzeli gardiyanım,” dedi. Sesi yumuşak ama kendinden emin bir tonla doluydu. Ravza, şaşkınlık ve mutluluk arasında kalakaldı; gözlerinde hafif bir parlama vardı.
Bu sırada Aliye, Tayfur’u görünce hafifçe gülümsəyərək, “Qayın, necəsən? Bacın qurban sene” deyə zarif bir selam verdi. Tayfur, hafifçe başını eğerek selamını aldı.
Efruz, Tayfur'a sarıldıktan sonra Aliye’ye dönüp şakayla, “Aliye bacı, gel biz gidelim. Çifte kumruların konuşacakları var,” dedi, hafifçe gülerek. Aliye de aynı şakayla gülümseyip, “Hə, hə, gedək biz,” diyerek Efruz’un koluna girdi.
Ravza ve Tayfur, yalnız kalınca birbirlerine bakakaldılar; aralarındaki özlem, sözlerden fazlasını anlatıyordu.
Aliye hevesle Ravza’ya dönüb, “Görürsən, Ravza bacı da bizimlə gəlmək istəyir! Gedək, bir az söhbət edərik, açıq havada oturarıq,” dedi, sonra Efruz’a göz qırpdı. “Amma sən də artıq mənə ‘yenge’ deməlisən, yoxsa başqasına deməyəcəyəm!” deyə yenidən şakaya başladı.
Efruz biraz şakayla, “Tamam, tamam, yenge, senin sözünü yere düşürmem!” diyerek ayağa kalktı. Üçü de kapıya yöneldiklerinde, Aliye Ravza’ya bir kez daha içten bir tebessümle bakıb, “Sən narahat olma, mən burdayam, heç vaxt darıxmayacaqsan, bax, söz verirəm,” dedi. Ravza da onun samimiyetini hissederek gülümsedi. Aliye hemen yerinden çevik bir şekilde kalktı, gardıroptan bir trençkot çıkardı ve sıcacık bir gülümsemeyle, “Al, Ravza, bunu giy, dışarısı soğuktur,” dedi. Ravza trençkotu alıp üzerine geçirirken Aliye’nin bu ince düşüncesi ona iyi hissettirdi. İlk defa tanış olmasına rağmen sanki yıllardır tanıdığı biri gibi rahat bir güven vardı aralarında.
Efruz ise biraz nazlanarak dolaptan bir şeyler bulup giyindi. Tam hazır olduktan sonra, “İyi bakalım, hanımlar, kiminle geziyoruz?” diye şakayla söylenip kapıya yöneldi. Ravza onun bu neşeli tavrına hafifçe gülümseyip, “Seninle geziyoruz tabii, liderimiz sensin!” diyerek ona ayak uydurdu.
Aliye kapıdan çıkarken Ravza’nın koluna girip, “Bak, görürsən, mən burdaykən darıxmaq nədir bilməyəcəksən,” dedi içten bir sesle. Ravza, “İyi ki varsın, Aliye. Gerçekten…” diye fısıldadı, içinden gelen samimiyeti dışarı vurmak ister gibi.
Efruz, ikisinin kol kola olmasını görünce hafif bir kahkaha attı, “Hele bir durun ya, daha çöl havası görmeden kanka oldunuz!” dedi şakayla. Aliye ise ona bakıp, “Bize ne var, Efruz? Bu iş böyledir. Kızlar hemen kaynaşır,” diye karşılık verdi.
Üçü de sokakta adımlarını yavaş yavaş atarken, havanın serinliğini, yıldızların parıltısını hissettiler. Ravza derin bir nefes aldı ve sessizce gülümsedi, içinde hem huzur hem de kendini burada bulmanın sıcaklığıvardı. Dışarı çıktıklarında her yerin duman içinde olduğunu fark ettiler. Ufukta, sokak lambalarının solgun ışığına karışan yoğun bir sis tabakası vardı. Uzakta, hükümet binalarının üzerinde dalgalanan bayrakların çoğu artık yerle bir olmuş, devrilmişti. Ortamda hem bir sessizlik hem de karanlık bir gerilim vardı; sanki gece, olan biten her şeyi gizlemek ister gibi üzerlerini örtmüştü.
Ravza, gözlerini bu manzaradan ayıramayarak, “Efruz... bu nasıl bir durum böyle? Bir savaş mı çıktı yoksa?” dedi, sesi hayretle titreyerek. Aliye ise yanında, yüzünde şaşkınlıkla, “Görəsən, nə oldu ki, hər yer duman içində. Bunu kim yaptı?” diye mırıldandı.
Efruz, gözlerini kısarak dumanların arasındaki bayraklara baktı, ardından derin bir nefes aldı. “İşte burası artık bizim hikayemiz, hanımlar,” dedi, içinde hafif bir hüzün ama aynı zamanda bir gurur vardı. “Belki de yeni bir başlangıç…” Aliye ve Efruz, şakalaşarak uzaklaşırken Tayfur ve Ravza dumanlı, serin havada yalnız kaldılar. Tayfur, Ravza’nın yüzüne bakarak hafifçe gülümsedi ve gözlerinde sıcacık bir sevgi parıltısı belirdi. Birkaç adım daha yaklaşarak, “Sarılmayacak mısın gardiyanım?” dedi, sesi yumuşak ama özlem doluydu. “Oysa ben senin kokunu, sesini, her şeyini öyle çok özledim ki…”
Ravza, bu sözleri duyunca biraz mahcup, biraz da heyecanlı bir şekilde ona baktı. Tayfur’un ona bakışlarında yıllardır görmediği bir sıcaklık vardı, sanki onu kaybetmiş ve yeniden bulmuş gibiydi. Hafifçe gülümsedi, ardından yavaşça ona doğru bir adım attı, ama hâlâ çekingen bir tavırla. Tayfur, bu tereddüdü fark edip daha da yaklaştı ve kollarını açarak, “Gelin bakalım, güzeller güzeli gardiyanım,” dedi içtenlikle.
Ravza, Tayfur’un kollarına kendini bıraktığında, bütün özlemi bir anda eriyip gitmiş gibiydi. Tayfur, onu sımsıkı sarmalarken, “Sanki asırlardır bekliyormuşum gibi... İyi ki buradasın,” dedi fısıldar gibi. Ravza, başını onun göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı; kendini güvende ve huzurlu hissediyordu. Tayfur’un kollarında kaybolurken Ravza, derin bir nefes aldı ve fısıldar gibi, “Tayfur… şöyle bir tanem, seni o kadar özledim ki…” dedi. Sesi hem özlem doluydu hem de içinde sakladığı hisleri açığa vurmak ister gibiydi.
Tayfur, Ravza’nın yüzüne bakarak, gözlerinde hafif bir parıltıyla gülümsedi. “Biliyorum,” dedi usulca, elini Ravza’nın yanağına koyarak. “Ben de seni özledim, her şeyini… sesini, kokunu, bana böyle bakmanı… Sanki her gün sensiz geçmiş gibi geldi bana.”
Ravza, onun bu samimi sözleri karşısında biraz utangaç bir şekilde gülümsedi ve başını onun omzuna yasladı. “İyi ki geldin, Tayfur,” dedi Ravza, gözlerini kapatarak bu anın tadını çıkarırken. Soğuk havaya inat, Tayfur’un kollarında kendini sımsıcak hissediyordu; sanki tüm dumanlar, tüm karmaşa onların bu anını örtmeye çalışıyordu ama umurlarında bile değildi. Tayfur, göğsüne yaslanmış Ravza’nın başını nazikçe kaldırdı, gözlerinin derinliklerine sevgiyle baktı. Bir an için sessiz kaldı; sanki kelimeler yetersizmiş gibi, sadece gözlerinde anlatmak istediği tüm özlemi, sevgiyi topladı. Sonra usulca eğilip dudaklarını Ravza’nın alnına bastırdı. Bu öpücük, bir sözden daha fazlasını taşıyordu; onu korumak, sahip çıkmak ve her zaman yanında olacağını anlatıyordu.
Ravza, Tayfur’un bu dokunuşunda yüreğinde sıcacık bir güven ve huzur hissetti. İçini kaplayan mutlulukla hafifçe gülümsedi, gözlerinde bir parıltı belirdi. Başını hafifçe eğip, Tayfur’un elini tuttu. “Sanki senin yanında her şey daha kolay, daha güzel…” dedi fısıltıyla, bu anın hiç bitmesini istemeyerek.
Tayfur, onun elini sıkıca tutarak, “Birlikte her şey daha güzel olacak, bir tanem. Ben buradayken, seninle her şeyin üstesinden geliriz,” dedi. İkisi de bu sessiz ama güçlü anın tadını çıkararak birbirlerine sığınmışlardı; dumanların, sessizliğin ve serin havanın arasında, sadece ikisi vardı. Ravza, Tayfur’un yüzüne düşünceli bir ifadeyle bakarak, “Biz şimdi ne olacağız, Tayfur?” dedi, sesi bir yandan belirsizlikle doluydu. Bu kadar karmaşanın, tüm dumanların ve yıkılan bayrakların arasında, geleceğin ne getireceğini bilmiyordu; ama Tayfur’un yanında olmanın ona verdiği güven de içindeydi.
Tayfur, Ravza’nın endişesini hissederek, yavaşça başını eğdi ve bir kez daha alnına bir öpücük kondurdu. Ardından, gözlerini ufukta batmakta olan güneşe çevirdi, gökyüzünün o kızıl ve mor tonlarını izledi. “Biz,” dedi derin bir nefes alarak, “bu karanlıkta parlayan bir umut olacağız. Kurulacak olan yeni hükümetin lideri olacağız, bir tanem. Yıkılan ne varsa, yerini güzellikle dolduracağız. Şimdiye kadar olan her şey değişecek; ben sana bunun teminatını veriyorum.”
Ravza, Tayfur’un bu kararlı sözlerini dinlerken içindeki korku yavaş yavaş yerini bir güvene bıraktı. Tayfur’un gözlerinde, sadece kendisine değil, geleceğe ve halkına olan inancını da görebiliyordu. O an fark etti ki, Tayfur gerçekten de bir liderdi; insanların güvenebileceği, ardında duracağı bir lider.
Tayfur, derin bir iç çekip devam etti, “Bazen en büyük değişimler, en karanlık zamanlardan doğar, Ravza. Büyük umutlar, büyük fedakarlıklar ister. Biz, yarını daha güzel bir hale getireceksek, geçmişin yüklerini sırtlanarak yürümeliyiz. ‘Düşen bayraklar, yeniden yükselir; yeter ki kalplerdeki inanç diri kalsın,’ der büyükler. Biz de bu inançla yola çıkacağız.”
Ravza, Tayfur’un sözlerinin derinliğinde kayboldu, içinde yükselen coşkuyu dizginleyemedi. Ona sarılarak, “Seninle birlikte yürüyeceksek, bu yol ne kadar zor olursa olsun ben de hazırım,” dedi.
Tayfur gülümsedi, ellerini Ravza’nın omuzlarına koyarak, “O zaman gel, sevgilim. Bu yol bizim yazgımız oldu. Güneş battı, ama bizim güneşimiz yeniden doğacak,” dedi kararlılıkla.
O an, ikisi de ufka bakarken, yalnızca kendi kaderlerini değil, halklarının kaderini de kucaklamışlardı. İşte bir bölüm daha sizlerle hadi bolca yorum istiyorum.
|
0% |