@aytengul
|
Yeni başlangıçlar, gökyüzünde sessizce süzülen bir kuşun kanat çırpışına benzemezdi; onlar, toprakta açılan yaralardan yükselen çığlıklarla yazılırdı. Her büyük değişim, bir bedel isterdi; bazen bu, insanın geride bıraktığı bir geçmişin külleri olur, bazen de yüreğinden kopan bir parça. Hayat, insana ne kolay zaferler sunar ne de acısız değişimler. Yeni bir sayfa açmak isteyen herkes, eski defterleri yırtıp atarken ellerini kana bulardı; çünkü hiçbir geçmiş, kendini kolayca terk etmeye razı olmazdı.
Büyük bir değişim, sanki rüzgârla savrulan bir orman yangını gibiydi. Gözün alıştığı o eski düzeni bir bir küle çevirir, ardında ne varsa yakar, yıkar ve yeni filizlere alan açardı. Ancak bu filizler, o küllerin bağrından doğardı; toprağa karışan her gözyaşı, her haykırış ve her vazgeçiş, yeni başlangıcın temel taşları olurdu. Kimileri aşkı kaybederdi bu yolda, kimileri kendini. Kimileri dostlarını, kimileri ise hayallerini.
Bir yolda yürümek için diğerini terk etmek gerekirdi; her yol ayrımında ruhundan bir parça bırakırdı insan. Zira, yeni bir başlangıç yalnızca yeni bir hayat vaat etmezdi; aynı zamanda ardında bıraktığın enkazın hayaletlerini de getirirdi beraberinde. Ve bu hayaletler, bazen geceleri bir fısıltı olurdu kulaklarında, bazen de yüreğinde bir sızı. Ama yine de, yeni bir hayatın ışığı, o karanlık fısıltılardan daha güçlü bir çağrıydı. İnsan, bu yüzden yanmayı göze alırdı. Çünkü her kurban, yeni bir başlangıcın bedeliydi; ve o bedeli ödeyenler, sonunda yeni bir sabahın ilk ışıklarını görebilirdi.
Yani, yeni bir başlangıç isteyenin önce bir sonu gömmesi gerekirdi; ve bu son, her zaman masum bir vedayla kapanmazdı. Kimi zaman bir yangınla, kimi zaman gözyaşlarıyla, kimi zaman da taş gibi ağır bir sessizlikle. Ama her seferinde bir şeyler feda edilirdi, çünkü hayat, insandan büyümek için fedakârlık isterdi. Ve yeni başlangıçların yolu her zaman kurbanlardan geçerdi.
Ve şimdi Tayfur Şahin Erdemir, geçmişin ağır yükünü omuzlarından atarak yeni bir başlangıca adım atıyordu. Yanında, yılların fırtınalarını göğüslemiş bir sadakatle duran Ravza Anmaz vardı. İkisinin de hayatında, geride bırakılanların izleri derin ve keskin olsa da, önlerinde uzanan yol yepyeni bir hikâyenin başlangıcını vaat ediyordu. Ancak bu başlangıç, sıradan bir yolculuktan ibaret değildi; bu, bir ulusun kaderine dokunacak bir hükümetin kuruluşuyla şekillenmişti.
Tayfur, gözleri ufka dikilmiş bir liderin duruşuyla, kendi geçmişine ve toplumun yıllardır süregelen sancılarına meydan okuyordu. Bu sadece bir bireyin değil, bir halkın yeniden doğuş çabasıydı. Ravza ise sessiz ama kararlı varlığıyla, bu yeniden doğuşun gölgede kalan ama vazgeçilmez kahramanıydı. Geçmişteki acılara, ihanetlere ve kayıplara rağmen, Ravza ve Tayfur’un bir araya gelişi, geleceğin umuduna duyulan inancın bir tezahürüydü.
Yeni bir hükümetin kurulması, eski düzenin yarattığı yıkıntılar üzerine inşa edilen bir köprü gibiydi. Bu köprü, öfke ve umutsuzlukla dolu bir toplumun yeni umutlara kavuşması için atılan cesur bir adımdı. Tayfur’un kararlılığı, halkın sessiz dualarında yankılanıyordu; Ravza’nın sabrı ise o duaları gökyüzüne taşıyan bir rüzgârdı. İkisi, kaderin onlara yüklediği sorumluluğun farkında olarak, el ele verip karanlıkları aydınlatmaya yemin etmiş gibiydi.
Bu başlangıç, sıradan bir ittifaktan çok daha fazlasını temsil ediyordu. İki ruh, tek bir amaç uğruna birleşmişti: Adalet, huzur ve refah getirecek yeni bir düzen kurmak. Ama her yeni düzen, eski dünyayı tamamen silip atmadan kurulamazdı. Ve şimdi, Tayfur ile Ravza, sadece kendi hikâyelerini değil, bir halkın geleceğini de yeniden yazmak üzereydiler. Her adımları, tarihin sayfalarına altın harflerle kazınacak bir destanı başlatıyordu.
Tayfur Şahin Erdemir, derin bir nefes alarak, üzerine her zaman yakışan koyu lacivert takım elbisesinin ceketini düzeltti. Meydanı dolduran insan kalabalığına bir an durup baktı. Hava, tarih yazılacak bir günün heyecanıyla titreşiyordu. Bu an, onun için yalnızca bir başlangıç değil, bir söz verme, bir yemin etme anıydı. İçten bir gülümsemeyle mikrofonun başına geçti ve yankılanan sesiyle konuşmaya başladı:
"Sevgili yurttaşlarım, dostlarım, kardeşlerim… Bugün burada sadece bir hükümetin kurulmasını değil, hep birlikte yeni bir geleceğin temellerini atmayı konuşuyoruz. Hepimiz bu ülkenin yaralarını, geçmişin acılarını ve hayal kırıklıklarını biliyoruz. Ama bugün, karamsarlığı geride bırakmak için buradayız. Bugün, yeni bir başlangıç yapma cesaretini gösteren bir milletin sesiyiz.
Ben buraya, sizlere vaatlerde bulunmak için değil, sizlerle birlikte yürümeye söz vermek için geldim. Çünkü bu ülkenin asıl gücü, bir liderin söylediklerinde değil, halkının kararlılığındadır. Bizim amacımız; insanlarımızın huzurla yaşadığı, gençlerimizin hayalleri için başka yerlere bakmak zorunda kalmadığı, kadınlarımızın ve erkeklerimizin eşitçe omuz omuza yürüdüğü bir ülke yaratmaktır.
Bugün burada toplanmamızın bir nedeni var. Bizler, farklı görüşlerimiz, farklı kökenlerimiz, farklı hikâyelerimizle bir araya geldik. Çünkü bizi birleştiren şey, bu ülkeye olan sevgimizdir. Bizim bayrağımız, yalnızca gökyüzünde dalgalanan bir simge değil, hepimizin ortak geleceğidir.
Artık şikayet eden değil, harekete geçen bir millet olmalıyız. Artık suçlamalarla değil, çözüm önerileriyle konuşan bir halk olmalıyız. Bizler geçmişin yıkıntılarında boğulmayacağız; aksine, o yıkıntıların arasından yeni bir hayat kuracağız. Her birinize söz veriyorum; adalet, refah ve huzur bizim yol haritamız olacaktır.
Ama şunu da biliyorum ki, bu yol kolay olmayacak. Engellerimiz olacak, zorluklarımız olacak. Fakat ben buradayım, sizinle birlikte. Her adımda sizin sesiniz olacağım, sizin eliniz olacağım. Bu ülkenin en uzak köyünden en kalabalık şehrine kadar her bir vatandaşımızın sorununu duyan bir yönetim için buradayım. Çünkü bu ülke hepimizin, bu gelecek hepimizin.
Bugün verdiğimiz söz, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin de haykırışı olacak. Bizler, adaletin öncüsü olacağız. Bizler, emeğin değerini bilen bir millet olacağız. Ve en önemlisi, bizler birlikte başaracağız.
Bu başlangıç sadece benim değil, bizimdir. Ve bugün buradan yükselen bu ses, tarih kitaplarında özgürlüğün, umudun ve halkın zaferi olarak anılacak. Hepinize inancınız, sabrınız ve cesaretiniz için teşekkür ediyorum. Bu ülkeyi birlikte yeniden inşa edeceğiz!"
Konuşmasını bitirdiğinde meydan alkışlarla yankılanıyordu. Tayfur’un gözlerinde, halkıyla birlikte yazacağı büyük bir destanın kıvılcımları parlıyordu. Tayfur Şahin Erdemir, halkın gözlerindeki umudu görerek, konuşmasına devam etti. Bu kez sesi daha da güçlü, daha da kararlıydı:
"Sevgili yurttaşlarım, hepimiz biliyoruz ki bir ülkenin gerçek gücü, yalnızca ekonomisinden ya da ordusundan değil, halkının özgürlüğünden gelir. Kadınlarımız... Bu ülkenin omurgası, ışığı, geleceğimizin mimarları. Ama yıllardır üzerlerine yüklenen baskıları, önlerine çekilen setleri de hepimiz gördük. Bugün burada, bu meydanda size şunu söylüyorum: Kadınlar artık korkmayacak! Kadınlarımız, gecenin geç saatlerinde de sokaklarda yürüyecek. Sokaklar karanlık değil, güvenli olacak.
Hiçbir kadın, ne giydiği için yargılanacak, ne de gülüşünden utandırılacak. Bu ülkenin her köşesi, kadınlarımızın da özgürce nefes aldığı bir yurt olacak. Bu benim size sözüm, bu bizim yeni hükümetimizin teminatıdır.
Kadınlarımız; siz yalnızca birer anne, birer eş ya da birer kız kardeş değilsiniz. Siz, bu ülkenin eşit vatandaşlarısınız. Sizi korkutarak susturmak isteyenlere inat, biz sizin sesinizi daha da yükselteceğiz. Sizin haklarınız, bizim için kutsaldır. Sizin özgürlüğünüz, bizim mücadelemizin merkezidir.
Bu düzen değişecek! Kız çocuklarımız, hayal kurarken ‘ama’ diye başlayan cümleler kurmayacak. Kadınlarımız, iş hayatında hak ettiği yeri alacak, eğitimde, siyasette, sanatta en önde olacak. Sokaklarımız artık birer tehlike alanı değil, birer özgürlük alanı olacak.
Birlikte bir ülke yaratacağız. Bir kadının gözyaşının toprağa düşmesine izin vermeyen bir ülke. Bir çocuğun geceleri aç uyumadığı, bir işçinin emeğinin hiçe sayılmadığı bir ülke. Biz bunu başaracağız, çünkü biz birlikteyiz, çünkü biz biriz.
Bu ülke hepimizindir, ve bu ülkeyi hep birlikte güzelleştireceğiz. Kadınlarımız özgür olacak, gençlerimiz umutlu, yaşlılarımız huzurlu. Gelecek bizimdir, çünkü bu meydanda toplanan her biriniz, bu geleceğin mimarısınız!"
Sözlerini bitirdiğinde, meydan bir kez daha alkışlarla, tezahüratlarla yankılandı. Tayfur’un samimiyeti ve kararlılığı, halkın yüreğine dokunmuştu. Bu an, hem onun için hem de halk için yeni bir dönemin başladığını ilan ediyordu.
Tayfur Şahin Erdemir, konuşmasının en kritik noktasına gelmişti. Meydanda toplanan insanların gözlerine bakarak, samimi bir gülümsemeyle devam etti:
"Sevgili halkım, şimdi artık el ele verme zamanı. Artık yalnızca konuşmayacağız, birlikte harekete geçeceğiz. Bu ülkenin her köşesinde, her sofrada, her cüzdanda adaleti hissettireceğiz. Hepimiz yıllardır aynı sıkıntıları yaşadık: Pahalılık, eşitsizlik, birilerinin zenginleşirken birilerinin daha da yoksullaşması. Ama şimdi bu düzeni değiştirmek için buradayız.
Artık standart fiyatlarla adil bir ekonomi düzeni kuracağız. Temel ihtiyaçlar herkes için ulaşılabilir olacak. Her vatandaşımız, cebine uygun fiyatlarla çocuklarını doyuracak, evini ısıtacak, geçim derdine düşmeden huzurla yaşayacak. Hiçbir anne pazarda ‘Bu kadar yetmez’ demek zorunda kalmayacak, hiçbir baba çocuğunun gözlerinin içine bakarken çaresizlik hissetmeyecek.
Bu ülkede artık lüks ile yoksulluk arasındaki uçuruma son vereceğiz. Çiftçilerimiz alın terinin karşılığını alacak, işçilerimiz emeklerinin hakkını kazanacak. Tüccarlarımız da hak ettiğini kazanacak, ama halkı sömürerek değil, adil bir düzenle. Bu ülke, azınlığın değil, çoğunluğun refahı için çalışacak.
Ve şunu bilin: Bu sadece bir hükümetin değil, hepimizin ortak mücadelesi olacak. Her birinizin desteğiyle, emeğiyle bu hedefe ulaşacağız. Çünkü biz biliyoruz ki adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, mutfaklarda, pazarlarda, maaşlarda hissedilir.
Sevgili halkım, hep birlikte bu ülkeyi ayağa kaldıracağız. Adaletin, eşitliğin ve refahın olduğu bir düzende herkes onurlu bir hayat yaşayacak. Çünkü bu ülke hepimizin; ve bizim halkımız çalışkandır, güçlüdür, cesurdur. El ele verirsek aşamayacağımız hiçbir engel yok.
Bugünden itibaren, her gün daha güzel olacak. Bu benim size sözüm, bu bizim birlikte yazacağımız tarihtir. Hepinize güveniyorum. Ve şunu unutmayın: Bu düzeni birlikte değiştireceğiz. Artık hiçbir vatandaşımız aç kalmayacak, hiçbir aile yoksulluk içinde yaşamayacak. Hepinizin emeğine, sabrına, inancına teşekkür ediyorum. Birlikte başaracağız!"
Konuşmasının bu bölümünde Tayfur’un sesi daha da gür çıkmış, halkın coşkusu meydanı doldurmuştu. Bu sözler, bir liderin vaatlerinden çok, bir halkın birbirine verdiği sözü yansıtıyordu. İnsanlar, birbirine bakıp umut dolu bir gülümsemeyle alkışlara eşlik ediyordu.
Tayfur Şahin Erdemir, konuşmasını bitirdiğinde meydanda bir anlık sessizlik oldu, ardından alkışlar gökyüzünü yırtarcasına yükseldi. İnsanların coşkusu sel olup meydanı doldurmuştu. Herkes, yeni bir dönemin başladığını hissediyor, bu heyecanı yürekten yaşıyordu.
Kalabalık bir ağızdan aynı sloganı haykırmaya başladı: “Yeni başkan! Yeni başkan!”
Bu çağrılar, sadece bir kişinin liderliğine duyulan sevgiyi değil, halkın umudu yeniden bulduğunun göstergesiydi. Alkışlar kesilmiyor, meydanın dört bir yanından yankılanıyordu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Herkesin gözlerinde aynı ışık, aynı güven parlıyordu.
Tayfur, insanların coşkusuna içten bir gülümsemeyle karşılık verdi. Elini kalbine koyarak, bir liderin halkına duyduğu sevgi ve saygıyı ifade eden bir selam verdi. Kalabalığa doğru birkaç adım atıp mikrofonu tekrar eline aldı.
"Sevgili halkım," dedi, sesi bu kez daha yumuşak ama bir o kadar da güçlü, "Bu alkışlar sizin azminiz, sizin cesaretiniz için. Bugün burada toplanan her biriniz, bu ülkenin gerçek kahramanısınız. Ben yalnızca sizin sesinizim. Bu başarı, bizim ortak hikâyemizdir. Hep birlikte, el ele, omuz omuza bu ülkeyi hak ettiği yere taşıyacağız. Bu yolda asla yalnız yürümeyeceğim. Sizler yanımda oldukça, her zorluğu aşarız."
Meydan yeniden alkış tufanına tutuldu. İnsanlar Tayfur’un adını haykırıyor, bir umut dalgası her yana yayılıyordu. Meydan artık sadece bir toplanma alanı değil, bir ulusun yeniden doğduğu yer haline gelmişti. Bu sesler, sadece o günün değil, gelecek nesillerin hatırlayacağı bir günün yankısıydı.
Ravza ,Efruz, meydanın bir köşesinden Tayfur Şahin Erdemir’e gururla bakıyordu. Kalabalığın coşkulu tezahüratları ve alkışları arasında sevdiği adam, halkının karşısında dimdik duruyor, samimiyetiyle onlara umut aşılıyordu. Ravza, bu anın büyüklüğünü iliklerine kadar hissediyordu. Bu, sadece bir liderin zaferi değil, onların birlikte hayalini kurduğu bir değişimin başlangıcıydı.
Yanında duran Teoman ve kardeşlerinin eşleri de aynı gururu paylaşıyorlardı. Her biri, Tayfur’un konuşmasında duydukları kararlılıkla yüzlerinde bir rahatlama ve umutla doluydu. Ravza’nın gözleri bir an için Tayfur’dan ayrılmadı. Kalbinde hissettiği o sıcaklık ve hayranlık her saniye daha da büyüyordu. Sevdiği adamın yalnızca bir lider değil, onun için hayatının anlamı olduğunun farkındaydı.
Halkın heyecanı doruktayken, Tayfur’un bir an Ravza’ya doğru dönen bakışları yakalandı. İkisinin göz göze geldiği o anda, kalabalığın uğultusu bir an için arka planda kaybolmuş gibiydi. Ravza’nın gözlerindeki gurur ve sevgi, Tayfur’un yorgunluğunu silip atan bir güç gibi ışıldıyordu.
Yanındaki kadınlardan biri, Ravza’nın omzuna hafifçe dokunarak gülümsedi. “Sevdiğin adam ne büyük işler başarıyor, Ravza,” dedi.
Ravza, gözlerini Tayfur’dan ayırmadan cevap verdi: “Onun bu ülke için hayal ettiği her şeyin bir parçası olmak benim en büyük onurum.”
Bu an, yalnızca bir mücadeleyi değil, aynı zamanda Ravza’nın Tayfur’a olan desteğini ve inancını ölümsüzleştiriyordu. Bu meydanda yükselen her ses, yalnızca bir liderin değil, bir halkın ve onların umudunu paylaşan Ravza’nın da zaferiydi.
Meydan, Tayfur’un konuşmasının ardından yükselen alkışlarla inliyordu. İnsanlar heyecan ve coşkuyla birbirine sarılırken, Tayfur Şahin Erdemir bir an mikrofonun başında duraksadı. Halkın ilgisi hâlâ onun üzerindeydi. Bakışlarını Ravza Efruz’a çevirdi; meydanın bir köşesinde duruyordu, gururlu ve hayran bakışlarla Tayfur’u izliyordu. Tayfur derin bir nefes aldı, gözlerinde kararlı bir ifade belirdi.
"Sevgili yurttaşlarım," dedi, sesi meydanı dolduran bir yankı gibi genişledi. "Bugün burada sizlere sadece yeni bir düzenin sözünü vermek için değil, aynı zamanda kendi hayatım için de bir karar almak için bulunuyorum. Çünkü hiçbir mücadele, sevgiyle, inançla ve güvenle paylaşılmadığında tamamlanamaz. Ve ben bu mücadeleyi bir başıma yürütmek istemiyorum."
Kalabalık bir anda sessizleşti. Herkes merakla Tayfur’un ne söyleyeceğini bekliyordu. Ravza, Tayfur’un bakışlarının üzerindeki yoğunluğunu fark etmiş, şaşkın bir şekilde yerinde kalakalmıştı. Tayfur, Ravza’ya doğru döndü, mikrofonu biraz daha yaklaştırarak sesini daha yumuşak bir tona indirdi.
"Ravza," dedi, adı dudaklarından neredeyse bir dua gibi döküldü. "Hayatımın ışığı, karanlık yollarımda rehberim oldun. En zor anlarımda varlığın bana güç verdi. Bu halkın mücadelesinde benimle yürüdüğün gibi, hayatımın her anında benimle yürür müsün?"
Kalabalık bir anda şaşkınlıkla ve heyecanla fısıldaşmaya başladı. Ravza, Tayfur’un söylediklerinin ağırlığını anladığında, şaşkınlık içinde ağzı açık kalmıştı. Tayfur, meydanın ortasında, herkesin gözü önünde diz çöktü. Ceketinin cebinden zarif bir yüzük çıkardı ve elinde tutarak devam etti:
"Sevgi, iki insanın birbirine duyduğu en derin inançtır. O, yalnızca mutlulukta değil, zorluklarda da birbirine tutunmaktır. Ravza, ben yalnızca bu ülkenin geleceği için değil, seninle paylaşacağım bir ömür için de hayaller kuruyorum. Hayat dediğimiz bu karmaşık yolculukta, bir eş olarak, bir dost olarak ve bir sevgili olarak benimle olur musun?"
Yüzük, sade ama anlam dolu bir tasarıma sahipti; adeta Tayfur’un Ravza’ya olan saf sevgisinin bir simgesi gibiydi. Halk alkışlamayı bile unutmuş, nefesini tutmuş bu tarihi anı izliyordu. Ravza, gözyaşlarına hakim olamadan Tayfur’a doğru birkaç adım attı. Diz çökmüş haldeki sevdiği adamın gözlerine baktığında, bu anın gerçekliğine inanmakta zorlanıyordu.
Tayfur bir kez daha konuştu, bu sefer sesi titrek ama samimiydi: "Ravza Esin Anmaz, sen benim yalnızca bugünüm değil, yarınımsın. Bu halkın huzuru için birlikte savaşacağız, ama ben önce kendi mutluluğum için bir adım atıyorum. Benimle evlenir misin?"
Ravza, gözlerinden dökülen yaşlarla Tayfur’un karşısında eğildi. Yüzünde bir gülümsemeyle, ama titreyen bir sesle yanıt verdi: "Evet, Tayfur! Evet! Bu halkın lideri, benim de hayatımın lideri olmayı kabul et."
Meydan bir anda tezahüratlarla, alkışlarla, mutluluk çığlıklarıyla doldu. İnsanlar bu özel ana tanıklık etmenin coşkusunu yaşıyordu. Tayfur, Ravza’nın eline yüzüğü taktı ve ayağa kalkıp onu sımsıkı kucakladı. Bu an, yalnızca onların değil, meydanı dolduran halkın da unutamayacağı bir an olmuştu. Ravza ve Tayfur’un bu birleşimi, halkın yeni umutlarını simgeliyordu. Birlikte, yalnızca bir ülkeyi değil, bir ömrü paylaşacaklardı.
Tayfur, Ravza’nın coşkuyla verdiği "Evet" cevabının ardından yerden doğrulup sevdiği kadını kollarının arasına aldı. Gözleri, Ravza’nın gözyaşlarıyla parlayan gözlerine kilitlenmişti. Bu an, sadece onların değil, meydanı dolduran binlerce insanın kalbine dokunmuştu. Ancak Tayfur, liderlik duruşunu bir kenara bırakarak, o anın büyüsüyle tamamen Ravza’ya odaklanmıştı.
Kalabalığın tezahüratları arasında, Tayfur ani bir hareketle Ravza’yı belinden kavradı ve büyük bir sevgiyle onu havaya kaldırdı. Ravza, önce şaşkınlıkla hafifçe bir çığlık attı, ardından gülümsemeye başladı. Tayfur, onu havada birkaç kez döndürürken, meydandaki coşku katlanarak büyüdü. İnsanlar alkışlarla ve kahkahalarla bu neşeli ana eşlik ediyordu.
Ravza, Tayfur’un güçlü kollarında adeta uçuyormuş gibi hissetti. Yüzü mutluluktan alev alev yanıyordu, ama bu anın büyüsüne kapılmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Tayfur, onu yavaşça yere indirdiğinde, Ravza’nın yüzündeki heyecan ve mutluluk, adeta meydanı dolduran tüm coşkuyu temsil ediyordu.
Tayfur, Ravza’nın yüzünü iki eliyle nazikçe kavradı. Göz göze geldiklerinde, bütün meydan, bütün dünya onlar için bir anlığına sessizleşmiş gibiydi. Ravza’nın yüzüne doğru eğilirken, Tayfur’un sesini yalnızca Ravza duyabilecek kadar alçaltarak, "Sonsuza kadar benim yanımda olur musun?" dedi.
Ravza’nın dudaklarından zar zor çıkan bir "Evet" yanıtıyla birlikte, Tayfur onun dudaklarına sevgi dolu, tutkulu bir öpücük kondurdu. Bu öpücük, meydandaki coşkunun zirveye ulaşmasını sağladı. Kalabalık, bu romantik anı alkışlarla ve tezahüratlarla kutluyordu.
Ravza, Tayfur’un öpücüğündeki sıcaklık ve samimiyetle eridiğini hissediyordu. Kalbi, hem Tayfur’a hem de meydanı dolduran halka olan sevgisiyle dolup taşıyordu. Tayfur, öpücüğün ardından hafifçe geri çekilerek, Ravza’nın alnına bir öpücük daha kondurdu. Bu küçük jest, ona olan saygısını ve sevgisinin ne kadar derin olduğunu bir kez daha gösteriyordu.
Meydan adeta bir düğün alanına dönmüştü. İnsanlar, sevginin ve yeni bir dönemin sembolü haline gelen bu çifti kutlamak için neşeyle bağırıyordu. Tayfur, Ravza’nın elini tutarak kalabalığa döndü ve birlikte meydanı dolduran insanları selamladılar. O an, yalnızca iki insanın birleşmesini değil, bir halkın yeni bir umutla doğuşunu simgeliyordu. Heloo bombastik bir bölüm hadi yorumlara gelin oyda verin yoksa bir müddet hasret kalırsınız bölüme tehdit ediyom
|
0% |