Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@aytengul

Merhaba arkadaşlar nasılsınız bakalım.

 

Lütfen oy ve yorumlar yazın düşünceleriniz çok önemli benim için

 

Ravza, o anın ağırlığı altında eziliyordu. Hayatının en büyük kararını verdiğini biliyordu. Karşısında duran Tayfur, geçmişi karanlıkla dolu olan bir mahkumdu, ama ona güvenmek zorunda hissetmişti. İçinde büyüyen korku, yaptığı şeyin yanlış olduğunu sürekli hatırlatıyordu. Tayfur, Ravza’nın yüzündeki tereddüdü, korkuyu ve çelişkiyi okuyabiliyordu.

 

Tayfur (yumuşak ama kararlı bir sesle):

“Korkma, Ravza. Korkmana gerek yok. Sen bana bir şans verdin, ben de o şansı yüzde yüz hak edeceğim. Sana söz veriyorum.”

 

Ravza, Tayfur’un bu sözleriyle biraz olsun rahatlamayı umuyordu, ama içindeki fırtına hala dinmemişti. Bir mahkuma güvenmişti, hem de onu tam olarak tanımadan. Kendi kendine sorular sorarken Tayfur’a bir bakış attı.

 

Ravza (sessizce, derin bir nefes alarak):

“Sen beni bu kadar mı çok seviyorsun? Neden?”

 

Tayfur, Ravza’nın sorusuyla yüzleştiğinde hafifçe gülümsedi. Sevgi, onun için karmaşık bir duygu olmuştu, ama bu kadının onun hayatında bir fark yarattığı kesindi. Gözleri Ravza’nın gözlerine sabitlendi, içindeki duyguları saklamadan konuştu.

 

Tayfur (düşünceli bir ses tonuyla):

“Sevgi... Bu kelime bile yeterli değil, Ravza. Senin kararlılığın, gücün, herkesten farklı. Senin yanında olmak, beni daha iyi biri yapıyor. Hayatımda belki de ilk kez birini gerçekten önemsiyorum. O yüzden, evet. Seni seviyorum. Belki de düşündüğünden çok daha fazla.”

 

Ravza, Tayfur’un sözleri karşısında bir an sustu. Kendi içindeki çatışma biraz olsun sakinleşmişti, ama hala şüpheleri vardı. Tayfur’un samimiyeti onu şaşırtmıştı, ama yine de kalbinde bir korku vardı. Tayfur’un geçmişi ve geleceği arasında sıkışıp kalmıştı. Onu gerçekten tanıyıp tanımadığından emin değildi.

 

Ravza (düşünceli bir bakışla):

“Beni böyle görmen, benim için çok şey ifade ediyor. Ama senin geçmişin... Korkmamam gerektiğini söylüyorsun, ama hala bilmiyorum, Tayfur. Gerçekten bana zarar vermeyeceğinden nasıl emin olabilirim?”

 

Tayfur, Ravza’nın elini biraz daha sıkı tuttu ve yüzündeki ciddiyetle ona bakmaya devam etti.

 

Tayfur (kararlılıkla):

“Geçmişim karanlık, evet. Ama seninle her şey değişebilir. Sana zarar verecek biri değilim, asla olmayacağım. Sana sadece güvenmeni istiyorum. Kendine de, bana da.”

 

Ravza, Tayfur’un gözlerindeki kararlılığı gördü. Bu kararı vermek zorundaydı. Tayfur’a bir şans vermek, belki de hayatındaki en büyük riskti. Ama içindeki bir ses, bu riski almaya değer olduğunu fısıldıyordu.

Tayfur, Ravza’nın gözlerinin içine derin bir şekilde bakarken, sesindeki titremeyi saklamaya çalıştı. Onu zorlamak istemiyordu, ama içinde büyüyen hisleri artık daha fazla bastıramıyordu. Yine de her şeyin bir anda olmayacağının farkındaydı.

 

Tayfur (hafif bir tebessümle, içten bir ses tonuyla):

"Gardiyan… Sana hemen can ciğer kuzu sarması olalım demiyorum. Diyemem de. Ama şunu bilmeni istiyorum… Yanında olduğumu, her an fark et. Hisset."

 

Ravza, Tayfur’un bu sözleriyle bir an duraksadı. İçindeki kararsızlık biraz olsun hafifledi. Tayfur, onun sınırlarına saygı gösteriyordu. Bu, içinde derin bir rahatlama yaratmıştı. Tayfur, ona adeta izin ister gibi bakıyordu, sanki bir onay beklercesine.

 

Ravza, kısa bir tereddütten sonra yavaşça başını sallayarak onay verdi. Tayfur, bu onayı alır almaz, yavaşça Ravza’nın elini tuttu ve onu kendi göğsüne, kalbinin tam üzerine yerleştirdi. Bakışları, artık Ravza’nın gözlerinden bir an olsun ayrılmıyordu.

 

Tayfur (derin bir nefes alarak, alçak bir ses tonuyla):

"Duyuyor musun? Bu kalp senin için atıyor. Senin adın, bu kalbe mahkûm oldu. İstesen de, istemesen de."

 

Ravza, elini Tayfur’un kalbinin üzerinde hissettiğinde içindeki duyguların karışıklığını bir kez daha hissetti. Tayfur’un kalp atışları, onunla konuşur gibiydi. Ravza bu yoğun duyguların altında eziliyordu ama yine de bir şeyler onu bu adama karşı çekiyordu. Sessizlik, aralarındaki gerilimi daha da derinleştirdi.

 

Ravza (fısıltı gibi bir sesle):

"Sen… beni bu kadar önemsiyor musun gerçekten?"

 

Tayfur’un bakışları, sözlerinin arkasındaki samimiyeti yansıtıyordu.

 

Tayfur (gözlerinde ciddiyetle):

"Ravza, bunu anlaman için daha ne yapmam gerek bilmiyorum. Ama bir şeyden eminim… Kalbimden geçenleri değiştiremeyeceğim. Senin adın, bu kalpte yerini çoktan aldı."

 

Ravza, Tayfur’un gözlerinden uzaklaşamadı. İçindeki karmaşık hislerle mücadele ederken, Tayfur’un samimiyeti onun duvarlarını yavaş yavaş kırmaya başlıyordu. Bu anın ne kadar önemli olduğunu ikisi de biliyordu.

Tayfur, Ravza’nın gözlerine bakarken yüzündeki ciddiyet değişmedi. Söylediklerinin ağırlığı ikisi için de çok netti. Onun bu sözleri, sadece bir aşk itirafı değil, aynı zamanda derin bir bağlılığın ve karanlık geçmişinin bir yansımasıydı.

 

Tayfur (düşünceli bir şekilde):

"Hiçbir mahkumiyet yalnızca bir tarafa dokunmaz; bir taraf duvarlara hapsolurken, diğer taraf vicdanına mahkum olur. Ben de öyleyim, Ravza. Kalbim senin için çoktan mahkum oldu."

 

Bu sözler, Ravza'nın içindeki karmaşık hisleri daha da yoğunlaştırdı. Tayfur’un gözlerinde bir teslimiyet vardı, ama bu teslimiyet yalnızca aşka dair bir teslimiyet değildi. Aynı zamanda kendi karanlık tarafının da kabulüydü.

 

Tayfur (hafifçe gülümseyerek):

"Sana 'gardiyan' demek, sana hitap etmek için yetersiz kalıyor. Aslında, sana daha çok 'mademoiselle' demek istiyorum. İzin verir misin?"

 

Ravza, Tayfur’un bu sözleri karşısında kısa bir an sustu. O kadar yoğun ve derin bir an yaşıyorlardı ki, basit bir hitap şekli bile aralarındaki ilişkiye bir anlam katıyordu. Tayfur'un ona "mademoiselle" diye hitap etmek istemesi, ona duyduğu saygının ve inceliğin bir göstergesiydi. Ravza, bir an için gözlerini kaçırdı, sonra tekrar Tayfur’a baktı.

 

Ravza (hafif bir tebessümle, yumuşak bir sesle):

"Belki bir gün... buna izin veririm. Ama şimdi değil, Tayfur. Henüz değil."

 

Tayfur, Ravza’nın bu cevabını anlayışla karşıladı. Onun için sabretmek, Ravza’nın güvenini kazanmak adına önemli bir adımdı. İçindeki duyguların yoğunluğu hâlâ taze ve güçlüydü, ama acele etmemesi gerektiğini biliyordu.

 

Tayfur (samimiyetle):

"Ne zaman istersen, Ravza. Ben beklerim."

 

Bu sözlerin ardından aralarındaki sessizlik, ikisinin de duygularının ne kadar derin olduğunu bir kez

daha gösteriyordu.

Ravza, Tayfur'un gözlerine bakarken hafifçe kızarmıştı. Yüzündeki utanma duygusu, onun duygusal olarak ne kadar savunmasız olduğunu ortaya koyuyordu, ama yine de bunu kabul etmek istemiyordu. Tayfur, bu ince işareti fark ettiğinde içten bir gülümsemeyle konuştu.

 

Tayfur (gözlerinde bir parıltıyla):

"Utanıyor musun, Ravza?"

 

Ravza, hemen kendini toparlayarak başını iki yana salladı.

 

Ravza (hızla cevap vererek):

"Hayır, hiç de utanmadım."

 

Ama Tayfur, onun gözlerindeki o kısa tereddüdü fark etmişti. Ravza her ne kadar kabul etmese de, Tayfur için bu çoktan bir işaretti. Onu biraz daha rahatlatmak ve aralarındaki bağı derinleştirmek istiyordu. Hafif bir tebessümle Ravza’ya baktı, sanki her şeyin kontrolü kendisindeymiş gibi.

 

Tayfur (yumuşak bir tonla):

"Gidelim o zaman… Cennet Bahçem."

 

Bu sözlerle Ravza’ya hitap ediş şekli, onu şaşırtmıştı. Tayfur’un ona "Cennet Bahçem" demesi, adının anlamına gönderme yapıyordu. Ravza, adını hiç sevmemişti; anlamı "cennet bahçesi" olsa bile ona hep bir yük gibi gelmişti. Ama Tayfur’un ağzından çıktığında, bu ad ona bambaşka bir anlam kazandırmış gibiydi.

 

Ravza (düşünceli bir ifadeyle, hafifçe gözlerini devirerek):

"Adımı sevmiyorum, biliyorsun. Ama sen söyleyince… sanki farklı geliyor."

 

Tayfur, Ravza’nın bu itirafını duyduğunda, onun için ne kadar özel olduğunu bir kez daha hissetti. Adına bile anlam katabilmek, aralarındaki bağın derinliğini gösteriyordu.

 

Tayfur (gözlerinde yumuşak bir ifadeyle):

"Senin adın, benim için çok daha fazlasını ifade ediyor. Ne anlamda olursa olsun, sen benim cennetimsin, Ravza."

 

Ravza bu sözler karşısında içindeki duygusal dalgalanmaları kontrol etmeye çalıştı. Tayfur’un söyledikleri onu derinden etkiliyordu, ama aynı zamanda onunla arasında bir mesafe koyması gerektiğini de biliyordu. Yine de, Tayfur’un söyledikleri bir

şekilde ona dokunmuştu.

Tayfur ve Ravza yan yana yürürken, birden Tayfur hafifçe tökezledi. Ravza hemen endişeyle ona döndü.

 

Ravza (kaygılı bir ses tonuyla):

"İyi misin, Tayfur?"

 

Tayfur, acısını saklamaya çalışsa da başını hafifçe olumsuz bir şekilde salladı. Yorgunluk ve yaralarının ağırlığı onu zorluyordu. Ravza, onun halini görünce içten bir şekilde yardım etmek istedi.

 

Ravza (teklif edercesine, yumuşak bir sesle):

"Yaralarına bakayım mı?"

 

Tayfur, bir an düşündü. Onun güçlü durmaya çalıştığını biliyordu, ama Ravza’nın yardımını reddetmek de istemiyordu. Başını hafifçe evet der gibi salladı, gözlerinde kabul etmiş olmanın bir ifadesi vardı.

 

Tayfur (yorgun ama kararlı bir sesle):

"Evet, bak lütfen."

 

Ravza, Tayfur’un bu cevabıyla hemen harekete geçti. Ona yardım etmek istiyordu, çünkü Tayfur’un bu kadar güçlü görünmesine rağmen yardıma ihtiyacı olduğunu fark

edebiliyordu.

Tayfur, revire geldiklerinde yorgun bir şekilde yatağa oturdu. Üzerindeki hapishane giysisini yavaşça çıkarırken, Ravza'nın gözleri karşısındaki manzarayla irkildi. Tayfur’un vücudu neredeyse tanınmaz hale gelmişti. Her bir yanına dağılmış yanıklar, derin yaralar ve çürümeye yüz tutmuş izler, onun ne kadar acı çektiğini açıkça gösteriyordu. Ravza, ilk yardım setini alıp dikkatlice pansumana başladı. Tendürdiyot sürerken, Tayfur her ne kadar acısını belli etmese de, Ravza onun derin nefes alıp verdiğini fark ediyordu.

 

Bir an, Ravza farkında olmadan biraz sertçe bastırınca, Tayfur’un ağzından hafif bir inleme yükseldi. Bu, Ravza’yı duraksattı.

 

Ravza (nazikçe, endişeli bir sesle):

"Affedersin, acıttım mı?"

 

Tayfur, acısını saklamaya çalışarak hafifçe gülümsedi.

 

Tayfur (zoraki bir gülümsemeyle, alçak bir sesle):

"Yok, önemsiz... Devam et."

 

Ama Ravza, Tayfur’un ne kadar acı çektiğini anlamıştı. Bunun üzerine, biraz daha yumuşak hareketlerle pansumana devam etti. Yaraları temizlerken hafifçe üflemeye başladı, sanki bu küçük hareket onun acısını biraz hafifletecekmiş gibi.

 

Ravza (yumuşak bir ses tonuyla, yaralara üfleyerek):

"Tamam, şimdi daha dikkatli olacağım. Böyle daha iyi mi?"

 

Tayfur, Ravza’nın bu küçük şefkatli hareketi karşısında gözlerini kapadı ve hafifçe içini çekti. Bu basit hareket, onun için çok daha fazlasını ifade ediyordu. Sessizce başını salladı.

 

Tayfur (fısıltıyla, gözlerini hafifçe açarak):

"Teşekkür ederim… Senin ellerin başka hiçbir şeye benzemez."

 

Ravza, bu sözleri duyunca içten içe etkilendi ama bunu belli etmemeye çalışarak işine odaklandı. Tayfur’un yaralarını sarması onu çok mutlu ediyordu.

Tayfur, yaralarının üzerindeki pansuman işlemi bittikten sonra, Ravza’ya doğru döndü. Yüzünde bir karışıklık vardı; hem acı çekiyor hem de Ravza'nın ona gösterdiği şefkatten etkilenmişti.

 

Tayfur (ciddiyetle):

"Gardiyan, bana çok şefkat gösteriyorsun… Ama sonrasında benden uzaklaşma, lütfen. Biliyorum, bu hayatın zorlukları içinde kaybolup gidebilirim."

 

Ravza, Tayfur’un bu içten sözlerine bir an duraksayarak baksa da, gözlerinde kararlılık vardı. Onun bu kadar derin bir duygusal bağ kurması, içindeki karmaşayı artırıyordu.

 

Ravza (nazik ama kararlı bir sesle):

"Benim görevim sana yardım etmek. Ama senin bu isteğin… Beni duygusal olarak buna dahil etmemeni gerektiriyor, Tayfur."

 

Tayfur, Ravza’nın bu tepkisini anlıyordu, ama yine de aralarındaki bağın daha derin olduğunu hissediyordu. Onun için Ravza, yalnızca bir gardiyan değil, aynı zamanda bir destekti.

 

Tayfur (sakin bir şekilde):

"Ben sadece beni anladığını bilmek istiyorum. Yanımda olmanı, yalnız hissetmememi… Bunu sana yüklemek istemiyorum ama içimde bir boşluk var."

 

Ravza, Tayfur'un bu açık sözleri karşısında duygusallaşsa da, aralarındaki mesafeyi korumak için kendini zorladı.

 

Ravza (kendi içini çekerek):

"Bu hayatın içinde kaybolmak istemiyorum, Tayfur. Ama senin acını görmek zorundayım. Her iki tarafın da zorlandığı bir durumdayız."

 

Tayfur, Ravza’nın sözlerini duyduğunda içindeki duyguların karmaşık hale geldiğini hissetti. Onun için Ravza’nın varlığı, bu karanlık dünyada bir ışık gibiydi, ama aynı zamanda ona yaklaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu da biliyordu.

 

Tayfur (yavaşça):

"Uzaklaşma... Benim için çok şey ifade ediyorsun. Beni korumak istediğini biliyorum, ama beni bırakmanı istemiyorum."

 

Ravza, Tayfur’un içtenliğini hissetti, ama kendi sınırlarını da korumaya çalıştı. Bu ikilem, aralarındaki ilişkiyi daha da karmaşık hale getiriyordu.

Tayfur, Ravza’nın yanında olmanın verdiği huzurla ona dikkatle baktı. İçinde bulunduğu bu karanlık dünyada, Ravza’nın varlığına bir şekilde ışık katıyordu. Birden, onu düşündüren bir şey aklına geldi.

 

Tayfur (gülümseyerek):

"Çok güzel kokuyorsun, gardiyan. Sana her gün parfüm hediye edebilirim."

 

Ravza, bu sözleri duyduğunda hafifçe gülümsedi. İçinde, Tayfur'un bu kadar ciddiyetle yaklaşmasının kendisine verdiği bir sevinç vardı.

 

Ravza (şakayla karışık bir şekilde):

"Eğer beni böyle şımartırsan, adın Tayfur değil, 'Şımartıcı' olur."

 

Tayfur, bu yanıt karşısında gülümsemekten kendini alamadı. Ravza'nın neşesi, onu daha da cesaretlendiriyordu.

 

Tayfur (şakacı bir tonla):

"Tamam, o zaman 'Şımartıcı' Tayfur burada. Ama parfümünün bana nasıl bir etkisi olduğunu da görmelisin. Kendimden geçerim!"

 

Ravza, Tayfur'un bu haline karşı kendini tutamadı ve gülmeye başladı. İkisi arasındaki bu an, gerilimden uzak bir rahatlama hissi yaratmıştı.

 

Ravza (gözlerini kısarak, gülümseyerek):

"Bunu denememiz gerekecek, o zaman. Ama seninle olan bu şakalaşmalar beni fazla duygusallaştırıyor."

 

Tayfur, Ravza’nın yüzündeki gülümsemeyi görünce içindeki karanlığın biraz daha dağıldığını hissetti. Her ne kadar hayatları zorlu olsa da, bu tür anlar onun için çok değerliydi.

 

Tayfur (ciddiyetle ama gülümseyerek):

"Bu tür anlar, bu karanlık dünyada hayatta kalmam için çok önemli. Seninle olan bu sohbetler, bana umut veriyor."

 

Ravza, Tayfur'un sözlerini duyduğunda bir an duraksadı, içindeki duyguların ne kadar derin olduğunu anladı. Bu basit ama anlamlı anlar, aralarındaki bağı

daha da güçlendiriyordu.

Ravza, işlerini halledip Tayfur’u yemek yemek için revire getirdiğinde, Tayfur’un yüzündeki açlık ifadesi dikkatini çekti. O an, Tayfur’un belki de en sevdiği yemek olan kebap ve balık kızartmasının hayalini kurduğunu düşündü. Ama bunun gerçekleşmesi, ne yazık ki bu karanlık yaşamda neredeyse imkansızdı.

 

Ravza (gülümseyerek, ama endişeyle):

"Bugün ne yemek istersin, Tayfur? Kötü bir şey yok ama belki hayal gücümüzle bir şeyler yaratabiliriz."

 

Tayfur, bu soruya cevap verirken hafif bir gülümseme belirdi yüzünde, ama derinlerde bir yerlerde açlık hissi vardı.

 

Tayfur (iç çekerken):

"En sevdiğim kebap ve balık kızartması… Ama burada bu tür şeyleri bulmak imkansız. Hatta idam olursam belki bir gün yiyebilirim, değil mi?"

 

Ravza, bu sözler karşısında içini çekti. Tayfur’un espri yaparak söylediği bu cümle, aslında onun içinde bulunduğu çaresiz durumu yansıtıyordu.

 

Ravza (ciddiyetle):

"Bu tür bir hayatın içinde kaybolmuş durumda olman gerçekten zor, Tayfur. Ama umarım o gün asla gelmez."

 

Tayfur, Ravza’nın gözlerinde endişe ve anlayış gördü. İçinde bulundukları karanlık hayat, bazen umutsuzluğa itse de, Ravza’nın varlığı ona farklı bir umut veriyordu.

 

Tayfur (sakin bir sesle):

"Özleyeceğim şeyler var. Ama bir şekilde burada hayatta kalmaya çalışmalıyım. Belki bir gün dışarı çıkıp kebap yiyebilirim. O zaman da seni yanımda görmek isterim."

 

Ravza, bu sözlere karşılık vermek için bir an duraksadı, ama ardından gülümseyerek Tayfur’a baktı.

 

Ravza (gözlerini parlayarak):

"İnşallah o gün gelir, Tayfur. O zaman kebaplarımızı yeriz, söz veriyorum."

 

Tayfur, Ravza'nın bu sözleriyle yeniden umut buldu. Zorlu yaşam koşullarında bile bu tür hayallerin peşinden gitmek, ona bir nebze olsun moral veriyordu.

Tayfur, Ravza'nın gülümsemesine dikkatle bakarken içinden bir şeyler kıpırdadı. Ravza'nın gülüşü, o karanlık dünyada bir nebze olsun aydınlık getiriyordu. Bir an, kendini cennetteymiş gibi hissetti.

 

Tayfur (samimi bir şekilde):

"Hep gül, gardiyan. Gülünce cenneti anımsatıyorsun bana. O gülümseme, burada yaşadıklarımı unutturuyor."

 

Ravza, Tayfur'un bu sözleri karşısında hafifçe şaşırdı ama içindeki mutluluğu gizlemeye çalışmadı. Onun bu olumlu düşünceleri, zorlu koşullar altında bile umut dolu bir hayatın mümkün olabileceğini gösteriyordu.

 

Ravza (gülümseyerek):

"Bu güzel bir şey, Tayfur. Senin gibi biri için gülümsemek zor değil. Ama sen de benim için önemli birisin."

 

Tayfur, Ravza’nın bu samimi yanıtıyla kalbinde bir sıcaklık hissetti. Onun yüzündeki gülümseme, her ne kadar karanlık bir hapishanede bulunsa da, içindeki acıları biraz olsun unutturuyordu.

 

Tayfur (içtenlikle):

"Senin gülüşün, bu yerin ne kadar karanlık olduğuna aldırış etmememi sağlıyor. Belki de senin sayende hayatta kalabilirim."

 

Ravza, Tayfur'un bu sözlerinin altında yatan derin anlamı kavradı. Onun için bu ilişkideki bağ, sıradan bir gardiyan-mahkum ilişkisinin çok ötesine geçmişti. İçinde taşıdığı şefkat ve anlayış, Tayfur’un hayatında bir değişim yaratmıştı.

 

Ravza (nazikçe):

"Seninle burada geçirdiğim her an, bu hayatın zorluklarına rağmen, umudumu artırıyor. Birbirimize destek olmalıyız."

 

Tayfur, Ravza'nın bu sözlerine karşılık verdiğinde, içindeki boşluğun yavaşça dolduğunu hissetti.

 

Tayfur (gözleri parlayarak):

"Birlikte hayatta kalabiliriz, gardiyan. Senin gülüşünle başlayıp, bu cehennemden kurtulmayı hayal ediyorum."

 

Bu sırada, Tayfur’un gözlerindeki kararlılık ve umudun ifadesi, Ravza’nın kalbinde yeni bir kıvılcım yarattı. İkisi arasında oluşan bu derin bağ, hayatta kalmak için gereken gücü bulmalarına yardımcı oluyordu.

Ravza, Tayfur’a veda ederken içindeki duygular karışıyordu. Onun yanında geçirdiği süre, zorunlu görevlerin ötesinde bir anlam taşımıştı, ama artık gitmesi gerekiyordu.

 

Ravza (yavaşça):

"Gitmem gerekiyor, Tayfur. Ama unutma, su sıkı ***evladı bir daha sana el sürmeyecek. Merak etme, Efruz sana yardımcı olacaktır."

 

Tayfur, Ravza’nın bu sözlerine yüzünde bir hüzünle yanıt verdi. İçindeki boşluğu hissediyordu ama Ravza’nın ona olan güveni de umut veriyordu.

 

Tayfur (ciddiyetle):

"Efruz biraz kaçık ama mert biri. Bunu biliyorum. Ama seninle olan bu bağ, beni burada ayakta tutuyor."

 

Ravza, Tayfur'un bu sözleri karşısında içini çekti. Bir an duraksadı ve Tayfur’a son bir kez daha baktı.

 

Ravza (nazik bir gülümsemeyle):

"Unutma, Tayfur. Karanlıkla yüzleşmeyi öğrenmelisin. Korkma, yalnız değilsin."

 

Ravza, Tayfur’a sarılmadan ayrılmayı tercih etti. Bu, ikisinin de içindeki karmaşık duyguların bir yansımasıydı. Tayfur, Ravza’nın ardından bakarken bir kez daha yalnız kalacağını hissetti.

 

Tayfur (içinden geçerek):

"Yalnız kalmak zor, ama bu karanlıkla yüzleşmek zorundayım. Korkumla savaşmalıyım."

 

Ravza, geri dönerken içindeki duyguları kontrol etmeye çalışıyordu. Tayfur'un kendisine açtığı kapı, onun için önemli bir dönüm noktasıydı.

 

Ravza (kendi kendine):

"Onu bu kadar derin hislerle bırakmak zor, ama Tayfur’un bu karanlık dünyada ayakta kalması gerekiyor."

 

Tayfur, yeniden karanlığa dönerken, bu boşlukta kendisine bir hedef belirlemeye çalıştı. Karanlıktan korkan bir çocuk olarak, artık karanlıkla yüzleşmeyi öğrenmişti. İçindeki mücadele, yalnızca fiziksel değil, duygusal bir savaş haline gelmişti.

 

Tayfur (karanlığa karşı):

"Bu karanlık, beni yenecek değil. Kendi içimdeki savaşı kazanmalıyım."

 

Ravza’nın gülümsemesi ve verdiği destek, onun için bir ışık olmuştu. Bu, karanlık bir dünyada bile umudu bulma

çabasını daha da artırmıştı.

 

Loading...
0%