Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@aytengul

Semra şimdi fark ediyordu ki, her insanla onların anladığı tonda konuşmayı bilmek, hayatın en önemli derslerinden biriydi.

 

Henüz 15 yaşında olan Semra, berdel yüzünden zorla evlendirilmiş ve Kezban Hanım’ın baskıcı ve acımasız dünyasına hapsolmuştu. Kezban Hanım, Semra’nın üvey kaynanasıydı ve onun okumasını, ayakları üzerinde durmasını kesinlikle istemiyordu.

 

Semra, Kezban Hanım’ın baskıcı tutumlarına maruz kalırken, içindeki sessiz çığlıkları duymazdan gelmeye çalışıyordu

 

. Kezban Hanım, Semra’nın eğitim almasını, bağımsız bir birey olmasını engellemek için her fırsatı değerlendiriyordu. Semra’nın kitaplarına el koyuyor, onu ev işlerine boğuyor ve sürekli olarak onun yetersiz olduğunu söylüyordu.

 

 

 

 

Semra çok ağlamıştı, hem de çok. Babasından ve abisinden gördüğü eziyetler, onun ruhunda derin yaralar açmıştı. Her gün, umutlarının birer birer tükendiği, hayallerinin yerle bir olduğu bir başka gündü. Bir kere olsun ona gün yüzü göstermemişlerdi. Onunla konuşmak, onun ihtiyaçlarını dinlemek bir yana, varlığını bile kabul etmek istememişlerdi.

 

Gözyaşları, Semra'nın sessiz çığlıkları gibiydi. İçinde biriktirdiği acılar, kimsenin duymadığı ve kimsenin anlamadığı bir ağırlıkla yüreğine çöreklenmişti. Her gece yatağına uzandığında, duvarların ardında yankılanan kavgalar ve bağırışlar, ona huzur vermeyen kabuslar gibi peşini bırakmazdı.

 

Babasının ve abisinin sert bakışları, soğuk tavırları Semra'nın kalbinde derin izler bırakmıştı. Onunla ilgilenmek yerine, onu sürekli hor görüp, aşağılamışlardı. Bir gün olsun sevgi ve şefkat görmemiş, her defasında dışlanmıştı. İçindeki çocukluk neşesi, onların acımasız tavırları altında ezilmiş, kaybolmuştu.

 

Semra, bu karanlık dünyada kendine bir ışık ararken, karşılaştığı her kapı yüzüne kapanmıştı. Ancak, ne kadar acı çekerse çeksin, içindeki umudu kaybetmemek için direndi. Bir gün, bu karanlık günlerin sona ereceğine, huzuru ve mutluluğu bulacağına dair inancını yitirmemek için büyük bir mücadele verdi. Çünkü o, hayata tutunmanın ve kendi ayakları üzerinde durmanın, her şeyden daha değerli olduğunu biliyordu.

 

 

 

 

Daha sonra hayatına Kenan girmişti. Kenan Azadoğlu... Peki, Kenan Azadoğlu kimdi? Kenan, annesinin "Alpay'ım" diye sevdiği, babasının "oğlum" diye benimsediği bir adamdı. Babası, annesi Sevil Hanım'ı "çocuğu olmuyor" diye suçlayarak, üstüne Kezban Hanım'ı kuma olarak getirmişti. Bu durum, Sevil Hanım'ın yüreğinde derin yaralar açmıştı. Kezban Hanım, eve geldiği ilk günden itibaren Sevil Hanım'ın yerini almak için elinden geleni yapmış, Sevil Hanım'ı evin içinde adeta görünmez kılmıştı.

 

Kezban Hanım, hamile kaldığında evde büyük bir kutlama yapılmıştı. Herkes bu haberi sevinçle karşılamış, Sevil Hanım ise içten içe bu mutluluğun altında ezilmişti. Ancak kaderin cilvesi, çok geçmeden Sevil Hanım'ı da hamile bırakmıştı. Bu haberi öğrendiğinde, evdeki gergin hava bir anda değişmiş, Kezban Hanım bu durumu hazmedememişti. Sevil Hanım'ın hamileliği boyunca ona sürekli baskı yapmış, moralini bozacak her türlü yola başvurmuştu.

 

Kenan, bu zorlu dönemin ardından dünyaya gelmişti. Annesi onu büyük bir sevgiyle kucaklamış, ona hayatının en büyük hediyesi olarak bakmıştı. Sevil Hanım, oğlunu her şeyden sakınarak büyütmüştü. Ancak Kenan'ın çocukluğu, bu mutluluğun gölgesinde karanlık anılarla doluydu.

 

Kenan 12 yaşına geldiğinde, hayatı bir kez daha altüst olmuştu. Sevil Hanım, yedi aylık hamileydi ve Kenan bir kız kardeşi olacağını öğrenmişti. Ona "Melek" adını vermiş, doğacak kardeşi için büyük hayaller kurmuştu. Ancak kader, Kenan'a bir kez daha acımasız yüzünü göstermişti. O talihsiz gün, Kenan arkadaşlarıyla dışarıda top oynarken annesi ona bir tişört getirmek için aceleyle merdivenlerden inmişti. Merdivenlerin başında durup ona seslenmiş, Kenan'ın yüzüne sevgi dolu bir gülümseme kondurmuştu.

 

Sevil Hanım, Kenan'a doğru adım atarken birden ayağı kaymış, merdivenlerden hızla yuvarlanmıştı. Kenan, annesinin çığlığını duyduğunda yüreği ağzına gelmiş, topu bırakarak hemen eve koşmuştu. Annesini kanlar içinde, hareketsiz bir şekilde yerde yatarken bulduğunda, dünyası başına yıkılmıştı. Ambulans çağrıldığında her şey için çok geçti. Sevil Hanım ve karnındaki bebeği kurtarılamamıştı.

 

Kenan, bu olayın ardından büyük bir boşluğa düşmüştü. Annesinin son sözleri ve gülümsemesi, gözlerinin önünden gitmiyordu. Sevil Hanım, Kenan'a gelecekteki eşine her zaman hoşgörülü ve sevgi dolu olmasını tembihlerdi. Bu sözler, Kenan'ın yüreğinde yankılanırken, annesinin kaybı onu derinden sarsmıştı. Kendini suçlamış, bu acıyla nasıl başa çıkacağını bilememişti. Her gün annesinin mezarını ziyaret eder, ona duyduğu sevgiyi ve özlemi dile getirirdi.

 

Kenan, bu trajik olayın gölgesinde büyüyerek, içindeki acıyı bastırmak için büyük bir mücadele vermişti. Her adımında annesinin öğütlerini ve sevgisini hatırlayarak, hayatına devam etmişti. Onun yaşadığı bu zorlu süreç, karakterini şekillendirmiş ve onu, ailesinin yaşadığı acıları unutmayan, güçlü bir adam haline getirmişti. Ancak bu acılar, yüreğinde her zaman bir iz olarak kalacak, Kenan'ı geçmişinden asla koparamayacaktı.

 

Kenan, Kezban Hanım'ın annesini merdivenlerden ittiğini duyduğunda, her şey netleşmişti. Bu sefer sessiz kalmayacaktı. Babasına gidip her şeyi anlatmaya karar verdi.

 

Bir akşam, Kenan babasının odasına girdi. "Baba, Kezban'ın annemi merdivenlerden ittiğini duydum," dedi, sesi titreyerek.

 

Babası şaşkınlıkla, "Kenan, bu çok ciddi bir suçlama," diye yanıtladı.

 

Tam bu sırada Kezban Hanım, odanın kapısında belirdi. "Ne oluyor burada?" diye sordu, gözlerinde şaşkınlık ifadesiyle.

 

Kenan, gözlerini kısarak, "Artık gerçekleri saklayamazsın, Kezban. Annemi merdivenlerden ittin," dedi.

 

Kezban Hanım, bir anlık şoktan sonra kendini toparladı ve soğukkanlılıkla, "Ne? Ben mi? Böyle bir şey yapmadım!" diye itiraz etti. "Kenan, neden böyle yalanlar uyduruyorsun?"

 

Babası, yüzünde kararsız bir ifadeyle, "Kezban, Kenan çok ciddi. Bu doğru mu?" diye sordu.

 

Kezban Hanım, derin bir nefes alarak, "Tabii ki doğru değil! Sevil, kendi dengesini kaybedip düştü. Ben sadece yardım etmeye çalıştım," diye savundu kendini.

 

Kenan, kararlılıkla, "Yalan söylüyorsun! Telefonla konuşurken itiraf ettiğini duydum," dedi.

 

Kezban Hanım, gözlerini Kenan’a dikerek, "Senin bu takıntılı halin beni şaşırtıyor. Annenin ölümü hepimizi üzdü, ama benim suçum yok," diye karşılık verdi.

 

Babası, derin bir iç çekerek, "Kenan, belki de bu konuyu biraz sakinleşip düşünmeliyiz. Hemen böyle ciddi bir suçlamada bulunmak doğru olmayabilir," dedi.

 

Kenan, gözleri dolarak, "Baba, lütfen bana güven. Annem kendisi düşmedi. Kezban onu itti," diye ısrar etti.

 

Kezban Hanım, yüzünde soğukkanlı bir ifadeyle, "Kenan, bu iftiralarla hiçbir yere varamazsın. Ben masumum," dedi.

 

Kenan, artık daha fazla dayanamayıp odadan çıktı. Bu işin peşini bırakmayacaktı. Kezban’ın gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için daha Kezban’ın oyunlarına karşı dikkatli olmalı ve babasını ikna etmeliydi. Bu, Kenan için bitmeyecek bir mücadeleydi.

 

 

Semra, odanın köşesinde sessizce dururken Kezban Hanım'a bakıyordu. Kezban Hanım, Semra'nın varlığını fark edince aniden konuşmaya başladı:

 

"Kezban Hanım," dedi Semra, sesi titrek ama kararlı.

 

Kezban Hanım'ın kaşları çatıldı ve sesini yükseltti. "Benden kaç yaş küçüksün sen? Bana 'Ane' diyeceksin!"

 

Semra şaşkınlıkla geri adım attı. "Kim? Ben mi?"

 

"Evet, sen!" diye tekrarladı Kezban Hanım, gözleri öfkeyle parlıyordu.

 

Semra, durumu hafife alarak alaycı bir gülüşle karşılık verdi. "Güleyim bari," dedi, dudaklarında alaycı bir tebessümle. "Oldu canım, başka?"

 

Bu cevap Kezban Hanım'ı daha da sinirlendirmişti. Semra, ona meydan okurcasına devam etti. "Size 'Ane' demeyeceğim. Anlaşıldı mı? Ane adını kirletmeyin!"

 

Kezban Hanım'ın yüzü kızardı, öfkesi kontrol edilemez bir hal aldı. Ellerini yumruk yaparak ileriye doğru bir adım attı, ama Semra onun bu tepkisinden korkar gibi değildi.

 

"İyi günler," dedi Semra soğukkanlılıkla ve arkasını dönüp odasına çıktı. Kezban Hanım'ın öfke dolu bakışları arkasında yankılanırken, kapıyı ardından sessizce kapattı.

 

Kezban Hanım, odada yalnız başına kalmıştı. Öfkesi, yüzündeki kırışıklıkları daha da belirginleştiriyordu. Semra'nın meydan okuması, bu evde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının işaretiydi. Bu gerilim, evin duvarlarına bile sızmıştı, ve her iki kadının da hayatı değişmek üzereydi.

 

Kezban Hanım, Semra'nın son hareketi karşısında çılgına dönmüştü. Yüzü bembeyaz kesilmiş, elleri titriyordu. Zihninde dolup taşan öfkeyi kontrol etmekte zorlanıyordu. Olay, Kezban Hanım'ın en hassas noktasına dokunmuştu. Gelini Semra'nın umursamaz tavrı ve sorumsuzca davranışı ona her şeyden çok dokunmuştu. Semra'nın yüzündeki kayıtsız ifade, Kezban Hanım'ın sabrını taşıran son damla olmuştu.Kezban Hanım, kendini tutamayarak, adeta bir fırtına gibi Semra'nın odasına daldı.

 

Kapıyı öyle sert açtı ki menteşeler yerinden fırlayacak gibi oldu. Semra, ani bir hareketle ayağa kalktı, gözleri şaşkınlık ve öfke doluydu.

 

"Ne hakla benim odama böyle girersiniz Kezban Hanım?"

 

diye haykırdı Semra, sesi odanın dört bir yanına yankılandı.Kezban Hanım'ın gözleri alev alevdi. "Ne demek ne hakla? Burası benim evim! Senin sorumsuz davranışlarına daha fazla göz yumamam," dedi, sesi titreyen elleri gibi titrekti.Semra, bu sözlere daha da sinirlenmişti. "Burası sizin eviniz değil burası benim odam. Bu şekilde izinsiz giremezsiniz!" diye karşılık verdi. Gözleri öfkeyle parlıyordu.Kezban Hanım bir adım daha attı. "Ben senin ne yaptığını çok iyi biliyorum. Kenanı zehirliyorsun, onu bizden uzaklaştırıyorsun. Ama buna izin vermem," dedi. Kelimeler adeta birer kurşun gibi ağzından çıkıyordu.Semra, bu suçlamalar karşısında daha da hiddetlendi. "Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Oğlunuz bir yetişkin. Kendi kararlarını kendi verir. Sizin baskılarınız yüzünden bu hale geldik," diye bağırdı. Oda, bu iki kadının çatışmasına dar geliyordu sanki.Kezban Hanım, daha fazla dayanamayarak Semra'nın kolundan tuttu ve onu kapıya doğru sürükledi. "Çık! Çık bu odadan, bir daha buraya izinsiz girmeye cüret bile etme," dedi ve Semra'yı kapının dışına itti. Semra, sendeleyerek geri çekildi, ama bakışları hala meydan okuyucuydu."Bu iş burada bitmedi Kezban Hanım. Bu evde huzur kalmadı

sizin yüzünüzden," diye tısladı Semra, gözlerinde intikam ateşiyle.

 

Yorumlar yazın hadi

 

Loading...
0%