@aytengul
|
Ya yorum istiyorum. Lütfen Kenan Azadoğlu'ni beğenmiyor musunuz? Yada olaylar mı iyi değil?
Anlayın ya biraz yorum okuyayım...
Kenan’a sarılarak uyuduğumuz bir gecenin ortasında, konağın kapıları sert bir şekilde açıldı. Olan biteni anlamadan, sanki suda boğulan biri gibi paniğe kapılarak uyandım. Neler oluyordu bu evde böyle? Kenan, hızla ayağa kalktı ve gözleri öfkeyle parladı.
"Sabah sabah kim bu densiz böyle, anasını avradı***!" diye bağırdı. Tam o sırada beni fark etti ve sözlerini yarıda kesip ağzını kapattı. "Hadi Semra, ne olup bittiğine bakalım," dedi ve hemen silahını alıp aşağıya indik.
Aşağıya indiğimizde, tüm aile büyük bir gerilim içinde toplanmıştı. O anda yabancı adam, belinden silahını çıkarırken, ailenin erkekleri de aynı anda silahlarını çektiler. Kenan, beni korumak için arkasına aldı.
"Noluyor lan böyle!" diye bağırdı.
Adam, soğukkanlılıkla cevap verdi, "Neler mi oluyor Kenan? Onu en iyi küçük kardeşin bilir." Sözlerinin bittiği an, Kenan’ın küçük kardeşi Toprak, kanlar içinde ve her yeri yara bere içinde önümüze atıldı.
Kenan, öfkeyle "Kardeşimi niye bu hale getirdin lan!" diye bağırdı.
Adam sakin ama tehditkâr bir şekilde konuştu, "Kardeşinin yediği naneleri bilsen böyle söylemezsin. Kalleş kardeşin bacımı hamile bırakmıştır; benim bacımın kanına girmiştir. Kansız kardeşinin bedeli bellidir! Bu kansız ölecek, bacımla birlikte."
O sırada, nene sesi titreyerek, "Bunun bir hal çaresi olmalı," dedi.
Kezban da hemen atıldı, "Bedel olsun," dedi. Ama bedel kime kesilecekti? Herkes evliydi; ortada kimse yoktu.
Aniden Kezban, "Kenan’a alalım! Hem bu uğursuz geldiğinden beri neredeyse bir sene oluyor, ama daha ortada ne bir fol ne de yumurta var!" dedi, tek bir nefeste.
Duyduklarıma inanamadım, bu kadın ne diyordu böyle? Kenan, sinirle kadına döndü, "Bana bak! Senin o dilini keserim kadın, anladın mı? Seni mahvederim! İkincisi, benim bir karım var, onu da çok seviyorum. Hem evimin hem de gönlümün sultanı odur!"
Bu sözleri duyduğumda, şaşkınlıktan adeta donup kaldım. Herkes bir nefes bekledi. Nene, sessizliği bozarak, "Vedat’ı everelim," dedi. Evet, Vedat henüz evlenmemişti; bunu unutmuşum. Adam, kararlılıkla başını salladı, kardeşine kıyamazdı.
Yaklaşık on dakika sonra, Kenan’la odamıza döndük. Odaya girip kapıyı kapattığı an, ona sıkıca sarıldım. Kenan, kollarını belime doladı ve beni kendine çekti.
"Sen benim ilk ve son kadınımsın, bunu bilesin!" dedi. "Senin bende yerin hep ayrı kalacak, küçük," diyerek beni daha sıkı sardı.
"Kenan, boğulacağım," dedim nefes nefese.
Güldü, "Ben seni boğmam ki, başıma taç yaparım," dedi. "Hadi, düğün var. Bu düğünde herkesten seçilmen gerekiyor, çünkü sen Semra Azadoğlu, Kenan Azadoğlu'nun biricik ve tek eşisin, tamam mı?" dedi.
Kalbim hızla çarparken, bu gece yaşananları ve gelecekte neler olacağını düşünerek, Kenan’a daha da sıkı sarıldım. Hem korku hem de umutla doluydum; başıma gelecekleri bilmeden, bu yeni gerçeklikle yüzleşmeye hazırdım.
Sabah yaşananlardan sonra hemen kahvaltı masası kurulmuştu. Kenan itiraz etse de, ben aşağıda yemek yemek istemiştim. Kezban Hanım’a meydanı boş bırakmak istemiyordum. Sabah olanlar aklıma geldikçe, kadını yolmamak için büyük bir mücadele veriyordum.
Masaya oturduğumda herkesin yüzünde bir gerginlik vardı. Sessizlik adeta kulakları tırmalıyordu. Göz ucuyla Kezban Hanım’a baktım; onun bakışları meydan okurcasına benim üzerimdeydi. İçimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak kahvaltımı yapmaya başladım.
Kezban hanım, ortamın gerginliğini çoğaltmak için konuşmaya başladı. "Bugün Vedat'ın düğün hazırlıkları başlayacak. Herkes üzerine düşeni yapacak."
Kenan, alaycı bir gülümsemeyle, "Tabii, Kezban hanım. Ne gerekiyorsa yaparız," dedi.
Nene söze girdi, "Bize yakışır bir düğün olmalı. Herkes elini taşın altına koyacak."
Vedat, sessizce başını sallarken, Kezban hanım bana dönerek, "Sen de bu hazırlıklarda yer alacaksın, değil mi?" diye sordu.
Elimdeki çatalı sıkarak, "Elbette," dedim. "Ne gerekiyorsa yapardım ancak hastahanedn yeni geldim."
hastaneden yeni çıkmıştım ve hâlâ tam olarak kendimi toparlayamamıştım. Kenan, yüzündeki endişeyi gizlemeye çalışarak, "Ama sen daha yeni hastaneden çıktın, fazla yorulmamalısın," dedi.
İçimdeki kararlılığı bastırarak, "Endişelenme, Kenan. Ben iyiyim," diye cevap verdim.
Nene tekrar söze girerek, "O zaman bu akşam istemeye gidelim. Orada düğün tarihini konuşuruz," dedi. Gözlerinde tatlı bir heyecan vardı, eski günlerin hatıraları canlanmış gibiydi. Yüzüne yayılan hafif bir gülümseme, geçmişte yaşadığı mutlulukları hatırlatıyordu.Kezban Hanım başını sallayarak, "Evet, en iyisi bu. Bir an önce bu işi halledelim," dedi. Sesinde hem rahatlama hem de hafif bir telaş vardı. Sanki her şeyin bir an önce rayına oturmasını istiyordu. Gözlerindeki kararlılık, bu işin bir an önce tamamlanması gerektiğini söylüyordu.Kenan, bana dönerek, "Peki, bu akşam dinlenmelisin. İstemeye gittiğimizde orada düğün tarihini konuşuruz," dedi. Gözlerindeki güven verici bakış, içimi ısıttı. Onun bu sakin ve kararlı tavrı, bana da güven veriyordu. Her şeyin yolunda gitmesini istiyordu, tıpkı benim gibi. Kalbim hızlı atıyordu; bu önemli adımı atarken, içimde hem heyecan hem de hafif bir tedirginlik vardı.Odaya yayılan sessizlik, herkesin kendi düşüncelerine dalmasına neden oldu.
Nene, geçmişin tatlı anılarıyla dolu gözleriyle pencereye bakarken, Kezban Hanım çabucak bir şeyler planlıyormuş gibi görünüyordu. Kenan ise hala bana bakıyor, elimi hafifçe sıkarak desteğini hissettiriyordu.
Kahvaltı bittikten sonra, Kenan’la göz göze geldik. Gözlerinde beni destekleyen bir ifade vardı. Birlikte bu zorlukları aşacağımıza dair sessiz bir anlaşma yapmış gibiydik.
Kenan, yumuşak bir sesle, "Sen dinlenmeye devam etmelisin. Hazırlıklara ben ve diğerleri bakarız. Senin sağlığın daha önemli," dedi.
Ona sıkıca sarıldım ve "Teşekkür ederim, Kenan. Seninle her şeyi aşarız," dedim.
Kenan saçlarımı okşayarak, "Evet, biz birlikte her şeyi aşarız," dedi.
Gün boyu dinlenirken, hem fiziksel hem de duygusal olarak güçlü kalmaya çalıştım. Kezban Hanım’a ve diğerlerine, bu ailenin bir parçası olduğumu ve Kenan’la birlikte her zorluğun üstesinden geleceğimizi göstermeye kararlıydım.
Her ne kadar bedenen zayıf olsam da, içimdeki güçle Kenan’a ve aileme destek olmaya devam edecektim Semra, sabah kahvaltısından sonra yorgun olduğu için hemen gidip dinlenmişti. Kenan'ın bunda büyük bir payı vardı tabii. Son günlerdeki tartışmalar, Semra'yı derin bir yorgunluğa sürüklemişti. Odanın loş ışığında, kendini uykunun kollarına bırakmış, huzurla uyuyordu. Dışarıda kuşların cıvıltısı ve hafif esen rüzgarın sesi dışında her şey sessizdi.
Ancak, aşağıdan gelen ani bir kırılma sesi, bu sessizliği paramparça etti. Semra irkilerek uyandı, kalbi hızlı hızlı atıyordu. O anda, aklından tek bir düşünce geçti:"Allah'ım, bu evde bir gün olsun rahat uyuyup uyanamayacağım."Kalkıp odadan çıkmadan önce, yatağında birkaç saniye daha oturdu. Yorgun gözleriyle etrafına bakındı.
Her şey yerli yerindeydi ama aşağıdan gelen ses huzurunu kaçırmıştı. Terliklerini giyip sessizce kapıyı açtı ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı.Koridorda ilerlerken, kırık cam parçalarının yansıması gözlerine çarptı. Salonun ortasında, yere düşmüş bir vazo ve etrafa saçılmış cam kırıkları vardı. Kenan, mutfak kapısında durmuş, elinde telefonla birini arıyordu. Semra'nın gelmesiyle birlikte, Kenan ona dönerek endişeli bir ses tonuyla, "İyi misin? Camı kıran bendim, yanlışlıkla oldu," dedi. Ancak Semra, Kenan’ın sesindeki endişeden çok, olayın arka planında yatan gerilimi hissediyordu.. Çalışanlar kırılan vazonun parçalarını temizlerken Kenan, bir anlık bir dürtüyle Semra'yı kendine çekti. Dudaklarını onun saçlarına bastırarak kokusunu derin bir nefesle içine çekti. "Umarım seni korkutmamışımdır," dedi alçak bir sesle.Semra, bir an için şaşkınlıkla geri çekildi. "Yok, sadece bir an için korktum," dedi. "Ne yapıyorsun böyle?"
Kenan, bir an sessizce durdu, sonra başını hafifçe salladı. "Hiç," dedi. "Sadece biraz yorgunum."dedi Kenan Umarım seni de yormuyorumdur. "dedi Semra, hafif bir gülümsemeyle ona baktı. "Hayır, tabii ki yormuyorsun," dedi. "Bu aralar işler seni mi yoruyor?"Kenan, derin bir nefes aldı. "Evet, işler gerçekten yoğun," dedi.
"Şirkette asıl görevim avukatlık. Ancak şirket işleriyle de ben ilgileniyorum. Diğerlerinin üzerine kalsa, bir haftaya şirketi iflas ettirirler."Semra, bu sözlere biraz gülümseyerek karşılık verdi. "Yani hem avukatlık yapıyorsun hem de şirket yönetiyorsun. Bu gerçekten yorucu olmalı."Kenan, gözlerini Semra'nın gözlerine dikti ve ciddi bir ifadeyle devam etti. "Evet, çok yorucu. Ama seni görmek, bu yorgunluğu biraz olsun hafifletiyor."
Semra ve Kenan, gün batımına kadar oturmuş, birbirleriyle derin bir sohbete dalmışlardı. Gökyüzü yavaş yavaş kararıp yıldızlar belirmeye başladığında, isteme töreninin zamanı gelmişti. Kezban Hanım ve diğer aile üyeleri çoktan hazırlanmıştı, gergin bir heyecan evin havasını kaplamıştı. Ancak Kenan ve Semra, kalabalığın içine girmemeyi tercih ederek odalarında kalmışlardı.
Semra, uzun zamandır hissetmediği kadar yorgundu. Ne kadar uyusa da bu yorgunluktan kurtulamıyor, aksine her geçen gün daha da artıyordu. Son günlerde baş gösteren bu yorgunluk, onun enerjisini tüketiyor ve moralini bozuyordu. Göz kapakları ağırlaşmış, başı hafifçe dönüyordu. Kenan, Semra’nın bu durumunu fark etmiş ve onun yanından bir an olsun ayrılmamıştı.
Törenin başlamasına dakikalar kala, evdeki telaş iyice artmıştı. İnsanlar birbiriyle koşturuyor, Kezban Hanım'ın sesi sık sık duyuluyordu. “Semra, Kenan, neden gelmiyorsunuz? Herkes sizi bekliyor!” diye seslenmişti Kezban Hanım. Ancak Semra, yatağından kalkacak hali bulamıyordu. Kenan, onun elini tutarak, “İyi misin?” diye sordu endişeyle.
Semra, güçlükle gülümsedi. “Biraz yorgunum sadece, merak etme,” dedi. Ancak gözlerinde görülen yorgunluk, durumun basit bir yorgunluktan öte olduğunu gösteriyordu. Kenan, onun dinlenmesi gerektiğini düşünerek, “Sen burada kal, ben durumu açıklayacağım,” diyerek odadan çıktı.
Evdeki gergin atmosfer, Kenan’ın koridorda yavaşça yürümesiyle birleşince daha da yoğunlaşmıştı. Herkes bir açıklama beklerken, Kenan’ın kararlı adımları sessizliği bozdu. Kezban Hanım, sabırsızlıkla sordu: “Ne oldu, niye gelmiyorsunuz?”
Kenan, derin bir nefes alarak, “Semra çok yorgun hissediyor, biraz dinlenmesi lazım. Biz burada kalmayı tercih ediyoruz,” dedi. Bu açıklama, bekleyenlerin yüzünde hafif bir hayal kırıklığı ve endişe ifadesine yol açtı. Kezban Hanım, hiç bir şey söylemez ken Semra, odasında yalnız başına kalmış, Kenan'ın dönmesini beklerken, istemsizce gözlerini kapatmıştı. Onun yorgunluğu, sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusaldı. Kenan, geri döndüğünde, onun elini tekrar tutarak, “Endişelenme, her şey yolunda,” dedi. Ancak ikisi de, bu y orgunluğun arkasında daha büyük bir şeyin olduğunu hissediyordu.
Bir bölüm daha sizlerle
|
0% |