@aytengul
|
Semra, o sabah her zamankinden daha erken uyandı. İçinde garip bir sıkıntı vardı, bir türlü adını koyamadığı bir huzursuzluk. Önce yatakta doğruldu, başını ellerinin arasına alıp derin bir nefes aldı. O an, tüm dünyanın üzerine çöktüğünü hissetti. İçindeki utanç, ona gece boyu eşlik etmiş, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte de yerini tarifsiz bir iğrenme duygusuna bırakmıştı.
Kendimden çok utanmıştım, çok utanmıştım. Kenan'ın karşısında şu durumda olmaktan öyle nefret ettim ki tarifi asla olamazdı.
Ben bu kadar iğrenç olamazdım.
Dün gece her şeyin normal olduğunu, güzel bir akşam yemeği sonrası huzurlu bir uykuya daldığını hatırlıyordu. Ancak bu sabah... Bu sabah, her şeyin değiştiği an olarak kalacaktı aklında. Odaya giren Kenan, onu bu durumda görünce ne yapardı? İlk olarak burnunu tutar, sonra midesi bulanırdı belki. Kaçarcasına uzaklaşır, onun iğrenç haline bir saniye bile katlanamazdı. ipeksi dokusunu övdü. Şu iğrenç halime baktığımda benim midem bulanıyordu. Kenan görse, benden nasıl iğrenirdi Allah bilir. İlk odaya girdiğinde burnunu tutacak, daha sonra midesi bulanacak, hemen lavaboya kaçacak, belki de yüzüme bakmayacaktı. Çünkü çok iğrenç duruyordum. Kimse altını pislettiği karısının altını iğrenmeden temizleyemezdi.
Hele de Kenan gibi, iş dünyasında saygın biri için... Lanet olsun, kendimi tutamamıştım. Ben çok iğrenç ve bencil biriydim; kendi bencilliğim için onun hayatını mahvediyordum.
Kenan'a haksızlık yapıyordum. Ben bu kadarını hak etmiyordum.
Kendi annesinin babasının sevmediği birini niye seversin ve Kenan Azadoğlu niye? Niye? Niye?
Bana niye her gün bu eziyeti yapıyorsun ki? Seni bu durumda görmek beni ne kadar yıpratıyor, hiç kimse bilmiyor. Keşke ölseydim, ölseydim, niye ölmedim? Allah'ım, al canımı da ben de kurtulayım, Kenan da kurtulsun. Ona yazık değil mi? O da insan, o da acı çekiyor, benim yüzümden acı çekiyor," diyip hıçkırıklar eşliğinde ağlıyordu Semra. Canı çok yanıyordu, yanmaktan daha feci şekilde inciniyordu.
O böyle ağlarken odaya Kenan girmişti. Hiçbir tiksinti hissetmeden, hemen Semra'nın üzerindeki pikeyi bir kenara atıp beni kucağına alıp banyoya götürdü. Hemen küveti doldurup üzerimdekileri tek hamlede çıkarıp küvetin içine koydu. Odaya girdiğimde her yeri batırmıştım. Kenan ben buraya gelmeden önce, yatağın üzerine şeffaf bir naylon gibi bir şeyler geçirmişti. Hemen yatağımın üzerindeki nevresimleri çıkarıp banyodaki çamaşır makinesine attı. Hemen içine toz ve sıvı deterjan döküp makinayı çalıştırmıştı. Daha sonra benim elbisemi ve iç çamaşırlarımı yerden alıp diğer çamaşır makinesine attı. Kenan iki tane çamaşır makinesi almıştı; bunun sebebi tabii ki de bendim.
Başımı eğdim, yüzüne bakacak yüzüm yoktu. Hangi yüzle bakacağım ki?
Bu derde onu da ortak etmiştim.
Kenan yanıma çöküp yüzümü yüzüne bakacak şekilde kaldırdı.
"Sana daha önce de demiştim, benden utanma. Ben senin hayat arkadaşın değil miyim? Şimdi niye yapıyorsun bunu? Sakın utanma ya da çekinme, hayat arkadaşın her zaman yanında, anlaşıldı mı?" dedi ve elimi alıp elleri arasına alıp kalbinin üzerine koydu. "Duyuyor musun sol yanım, duyuyor musun?" dedi.
Kafamı olumlu şekilde salladım.
"Hadi, şimdi seni yıkayalım," dedi. Küvetin hemen yanındaki şampuanı alıp...
"Bu kalp senin için atıyor. Senden önce boş boş atan bu kalp, senin sayende böyle özgür ve güçlü atmayı öğrendi. Sen benim canımın içi, her şeyimsin." Bu nasıl adamdı? Melek miydi yoksa ben hayal mi görüyordum? Sahi, hayal olsa bu kadar güzel olabilir miydi? Hayır, olamazdı!
Hayal olsa, gelip biri mutlaka mahvetmek için elinden geleni ardına koymazdı. Bilirim bu hissi; bir iki günüm iyi geçince mutlaka mahvetmek için bir şeyler ortaya çıkardı.
Babam bana gülmeyi çok görürdü; mutlu olduğum anları bozmakta çok ustaydı. Oysa ne çok isterdim babamın saçımı okşamasını, beni sevdiğini söylemesini. Herkesin babası mı böyle?
Bazen babamın beni dövdüğü gecelerde ona içimden ne gelirse söylerdim. "Beni mahvettin baba, sen de mahvol!" derdim. Kimi için kötü bir söz olabilir, işte o senin baban üzerinde hakkı var diye. Neyin hakkından bahsediyorsunuz?
Benim yüzümdeki gülümsemeyi çok görüp bir şeyler bulup ağzına geleni söyler, daha sonrasında beni döverdi.
Ruhum incinmesin diye hep güler yüzlü görünürdüm. Çünkü ağlarsam geç toparlanırdım. Düştüğüm zaman, bir defa olsun kaldırmasını bilmedin baba!
Hep azarlıyor, ağzına geleni söyleyip beni özgüvensiz biri gibi yetiştirmekten başka bir şey yapmıyordun. Hak ettim mi baba? Hak ettim mi? El oğlunun sevdiği gibi beni sevmedin baba...
Sevemedin...
Bu kelimeler içimden geçerken Kenan, bir eliyle gözümdeki göz yaşlarını siliyordu.
Kenan, "Ağlama diyorum, ağlıyorsun. Benim sözümü niye hiç dinlemiyorsun küçük hanım?" dedi, kaslarını çattı, sahte bir öfke gösterisinde bulunarak. Daha sonra eliyle burnumu sıkıştırıp iki eliyle yanaklarımı avucuna alıp göz göze gelmemi sağladı. "Benim küçük prensesim, geçmişi kafana takma olur mu? Senin üzüldüğünden daha fazla üzülen biri var burada. Hep bu günler de bitecek, sabırlı ol ve çabucak iyileşmeye bak, olur mu? Ben seni dimdik ayakta durmanı ve diğerlerine ve Kezban cadısına gerekeni yapmanı istiyorum. Sahi, Semra, senin ayağının kayıp düşmediğini düşünüyorum, sana bunu evden biri yaptı değil mi?" dedi. Bana yönelttiği soruyla birlikte gözlerimi açıp kapattım; bu evet demekti.
Kenan, elini yüzümden çekti ve sıkmaya başladı. Bense gözlerine duygu dolu bir şekilde bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Alnını alnıma yasladı.
"Sana bunu yapanları öyle bir hale getireceğim ki ölmek isteyecekler!" dedi. "Bu yüzden çabucak iyileşip karşılarına çıkıp onlardan bunun hesabını soracağız, güzelim."
"Hadi su soğudu, daha fazla durup da üşütme olur mu?" dedi ve asılı olan havluyu kenara koyup beni önce küvetten bir koluyla dikkatlice dikleştirip havluyu belime sardı. Beni kucağına alıp giysi odasına götürdü. Oradaki koltuğa uzatıp önce saçlarımı, daha sonra bedenimi kurulmaya başladı. İncitmeden, kırmadan, zarar vermeden yapıyordu, herhangi bir zorlama işareti olmadan. Daha sonra beni kuruladığından emin olup üzerimi giydirmişti. Daha sonra kurutma makinasını çalıştırıp saçlarımı kurutmuştu. Kurutma işlemi bittikten sonra da saçlarımı taramıştı.
Daha sonrasında ilaçlarımı içmiştim ve uyumuştum. “Saçlara bak, sanki ipek gibi…” diyerek gülümsemişti. Semra’nın gözleri ağır ağır kapanırken, Kenan’ın bu nazik ve sevgi dolu tavırları, içinde küçük bir huzur kıvılcımı yarattı. Onun bu kadar iyi olmasının gerçek olamayacağını düşündü bir an. Bu kadar güzel bir rüyanın, bir yerlerde bir felaketle son bulacağından korktu. Ama Kenan’ın kollarında uykuya dalarken, bu korkuları bir kenara bırakıp sadece onun sıcaklığına sığındı.
O gece, her şeye rağmen Ke nan’ın yanında olmanın verdiği huzurla derin bir uykuya daldı.
|
0% |