@aytengul
|
Küçüken hep hayal ederdim . Bir adam olsun beni sevsin saysın beni sevsin aynı Kenan Azadoğlu gibi
Keşke Kenan Azadoğlu gerçek olsaydı. Anma zararı yoktu . Hayali bile güzel 21 yaşıma geldim . Halen daha hayalim . Belki gerçek olur Bir sene geçmişti… Geçmez dediğim o günler, aylar, acılar sanki bir rüya gibi akıp gitmişti. Oysa nasıl da derin izler bırakmıştı her bir anı. Utançtan kıpkırmızı olduğum, kendimden bile utanıp yüzümü sakladığım zamanlar ne çabuk geçmişti. Kusup yatağımı batırdığımda utanmıştım, ama o tek bir kelime etmeden temizlemişti her şeyi. Adet dönemim başladığında, sancılardan kıvranırken, ateşler içinde yanarken yanımda hep o olmuştu.
Kenan Azadoğlu, sadece eşim değil, her şeyim olmuştu. İşini, mesleğini, hatta belki de hayatını bir kenara bırakıp benimle ilgilenmişti. Dostum, sırdaşım, ailem, teselli edenim, en yakınım… Koca bir sene, onun varlığıyla geçti. Hayatımın merkezine, ruhumun en derin köşelerine yerleşmişti. Artık ben, o olmuştum.
Kenan’ın bana yaptığı yemekler… Öyle bir tat ki, dünyanın en usta aşçılarını bile kıskandırırdı. Bir senedir, hiç bıkmadan, usanmadan beni aklayıp paklamıştı. Tüm bu süre boyunca, el bebek gül bebek büyütüp beslemişti beni. Kendi elleriyle, sanki bir sanat eseri yaratır gibi, bana bakmıştı.
Bugün dışarı çıkacaktık. Aylardan Ekim, havalar serinlemişti. Kenan, beni sıcak tutmak için üzerime bir ceket geçiriyordu. Üzerimdeki siyah dar paça pantolon ve yeşil-mavi oduncu gömleği, onun titiz seçiminin bir yansımasıydı. Ceketimi giydirirken elleri, sanki beni soğuktan değil, dünyanın bütün kötülüklerinden korumaya çalışıyordu.
Beni üzen bir şey vardı… Onu böyle görmek, bu kadar çok şeyle uğraşırken izlemek, içimde tarifsiz bir sızıya neden oluyordu. Ancak biliyordum, bunu sadece beni sevdiği için yapıyordu. Her hareketinde, her dokunuşunda, her bakışında bu sevgi vardı. Çoraplarımı giydirip beni giysi odasından çıkardı. Makyaj masasının önüne oturttu ve üzerindeki tarağı alıp, saçlarımı incitmekten korkarcasına taramaya başladı. Her tarak darbesinde, sanki içimde bir huzur dalgası yükseliyordu, gözlerim kapanıyordu.
Kenan, saçımı at kuyruğu yapıp, tokayı nazikçe taktıktan sonra çekmeceyi açtı. "Bakalım bu çekmecede neler varmış?" dedi. İçinde göz kalemi, toprak tonlarında bir palet, allık ve rimel gibi makyaj malzemeleri vardı. "Biraz makyaj yapayım mı?" diye sordu. O an yüzümde bir gülümseme belirdi, mutluluktan kafamı salladım. Neden dışarı çıkacağımızı bilmeden, sadece onunla olmanın huzurunu yaşıyordum.
Kenan, makyaj malzemelerini alırken içten bir şekilde, "Bak, makyaj yapmayı bilmiyorum. Ama seni daha önce yaparken izlemiştim. Ha, bir de annem… Ölmeden önce makyaj yapmayı çok severdi," dedi. Annesini hatırladığında gözlerinde bir an için hüzün belirdi. "Hey, üzülme Semra Sultan," diye ekledi sonra, gülümseyerek. "Semra Sultan" lafını bu aralar sık sık kullanıyordu. Onun ağzından bu sözü duymak hoşuma gitse de beni biraz yaşlı hissettiriyordu.
Ama Kenan, hiçbir fırsatı kaçırmazdı. Eliyle burnumu sıkıştırıp, kahkahalarla gülmeye başladı. Onun bu neşesi, her şeyin ötesindeydi. Makyaj yaparken ellerinin titrediğini hissettim. Duygularını kontrol etmeye çalışıyordu. O sırada ben, Kenan’ın içindeki bu sevgi dolu adamın, benim için her şeyi göze alabilecek biri olduğunun farkına vardım. Ama yine de içimde, bu dışarı çıkma hazırlığının ardında bir şeyler olduğu hissi gittikçe güçleniyordu.
Kenan’ın hazırlıkları sona erdiğinde, gözlerimin içine bakarak, "Hazır mısın?" dedi. Başımı hafifçe eğdim, bu sorunun altında yatan gerçeği bilmeden… Ama onun elini tuttuğumda, her şeyin yolunda olduğuna inanmak istedim. Belki de bu bir senelik birliktelik, bizi birbirimize daha da kenetlemişti. Ancak dışarıda bizi neyin beklediğini bilmiyordum ve bu bilinmezlik, içimde ince bir gerilim yaratıyordu.
Kenan, Semra’nın elini sıkıca tutarak ona doğru eğildi. Gözlerindeki sevgi, Semra’nın durumuna duyduğu derin bağlılığı yansıtıyordu. Semra yürüyemiyor ve konuşamıyordu; tüm duygularını gözleriyle anlatıyordu. Kenan, onun bu sessizliğini doldurmak için daha da çaba sarf ediyordu.
"Bugün, seni biraz dışarı çıkaracağım," dedi Kenan, yumuşak bir sesle. Semra’nın gözlerinde hafif bir parıltı gördü, bu da ona küçük bir mutluluk verdi. Onu tekerlekli sandalyesine dikkatlice yerleştirdi ve üzerini battaniyeyle örtüp kapıya doğru yönlendirdi.
Dışarıda, sonbaharın serin havası yüzlerine çarpıyordu. Yapraklar yerlerde bir örtü oluşturmuş, hafif rüzgarla dans ediyorlardı. Kenan, Semra’ya bu güzel sonbahar gününü hissettirebilmek için yavaşça ilerliyordu. Yolda giderken ona çevrenin güzelliklerini anlattı; sararmış yaprakların çıtırtısı, ağaçların rüzgarla hışırdaması, kuşların cıvıltısı...
Biraz ilerledikten sonra, köşedeki kağıt helva standına ulaştılar. Kenan, çocukluğundan beri bu tatlıyı ne kadar çok sevdiğini bildiği Semra için iki tane kağıt helva aldı. "Bu tatlı, sana çocukluğunu hatırlatıyor, değil mi?" dedi. Semra’nın gözlerinde bir damla yaş belirdi, ama aynı zamanda küçük bir sevinç ifadesi de vardı.
Kenan, Semra’nın tekerlekli sandalyesini bir parka doğru yönlendirdi. Parktaki salıncakları gördüğünde, Semra’nın bir an için eski günlere dair hatıralarını canlandırmaya çalıştığını fark etti. Kenan, "Biraz eğlenelim mi?" dedi ve salıncakların yanına yaklaştı. Kendisi bir salıncağa oturdu, Semra’ya dönüp gülümsedi ve birkaç kez ileri geri sallandı. Onunla birlikte bu basit ama anlamlı anları paylaşmak, Kenan için büyük bir mutluluk kaynağıydı.
Salıncaklardan indikten sonra Kenan, Semra’yı parkın içindeki pamuk şeker standına götürdü. Parlak pembe renkteki pamuk şekerlerden bir tane aldı ve yavaşça Semra’nın eline verdi. "Bu tatlı da sana çocukluk anılarını hatırlatır, değil mi?" dedi. Semra’nın gözlerinde yine bir parıltı belirdi, bu da Kenan’ın yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Kenan, Semra'nın yanında sessizce otururken, içindeki derin acıyı hissetti. Semra’nın hayatı, dışarıdan bakıldığında sevgi dolu ve huzurlu görünebilirken, gerçekte hiç de öyle olmamıştı. Semra, her zaman acı çekmiş, sevilmemiş ve değer görmemişti. Kenan, Semra’nın yaşadığı tüm bu zor yılların yükünü hissetmiş, ama onun yaşadığı derin yalnızlığı ve kalp kırıklığını tamamen anlayamamıştı.
Parkta geçirdikleri bu güzel gün, Kenan için Semra’ya sevgi göstermek, ona her şeyin yolunda olduğunu hissettirmek anlamına geliyordu. Ancak Semra'nın gözlerinde, derin bir hüzün ve yalnızlık vardı. Pamuk şekerin tatlılığı bile onun geçmişte yaşadığı acıları unutturacak kadar güçlü değildi. Semra’nın gözleri, yıllar süren yalnızlığın ve sevgi eksikliğinin izlerini taşıyordu.
Kenan, Semra’nın elini sıkıca tuttu ve derin bir nefes aldı. "Senin geçmişinde yaşadıklarının farkındayım," dedi. "Ama artık burada, yanındayım. Geçmişin acılarını değiştiremem, ama bu anı senin için özel ve güzel kılmak istiyorum. Her ne olursa olsun, senin yanında olacağım."
Semra’nın gözlerinde, Kenan’ın bu sözlerinin getirdiği bir rahatlama ve derin bir minnettarlık belirdi. Kenan, onun geçmişte yaşadığı tüm acıları hafifletebilecek bir güçte olmasa da, ona bu anı tatlı ve anlamlı kılmak için elinden geleni yapıyordu.
Semra’nın tekerlekli sandalyesini parkın sessiz bir köşesine çekti. Yavaşça, onun yüzüne dokundu ve "Sana bir gün, her şeyin daha iyi olacağını, her şeyin senin için güzel olacağını vaat ediyorum," dedi. Semra, Kenan’ın bu sözlerine karşılık sadece gözlerini kapatarak başını salladı. İçinde, yaşadığı acıların derinliğiyle dolu bir sessizlik vardı.
Kenan, Semra’nın acılarını hafifletmek ve onun bu dünyada değerli hissetmesini sağlamak için her şeyini yapmaya kararlıydı. Bu gün, onların geçmişiyle yüzleşmelerinden çok, gelecekteki umutlarının bir parçasıydı. Semra’nın geçmişindeki karanlık gölgeleri silmek mümkün olmasa da, Kenan’ın sevgisi ve özeni, onun hayatına renk katmaya devam edecekti.
Birlikte geçirdikleri bu anlar, belki de Semra’nın acı dolu geçmişini tam anlamıyla değiştiremese de, onun için yeni ve güzel bir başlangıcın adımı olabilirdi. Kenan, Semra’ya gerçek sevginin ve bağlılığın, her türlü acıyı bir nebze olsun hafifletebileceğini biliyordu. Bu düşünceyle, ona olan sevgisini ve destekleyici tutumunu daha da güçlendirerek yanına oturdu ve sessizce onun yanında olmaya devam etti. Kenan, Semra’nın konuşamıyor olmasına rağmen, onunla böyle basit ama derin anları paylaşmanın ne kadar kıymetli olduğunu biliyordu. Onun yanında olmak, ona bu özel anları yaşatmak, Kenan’ın hayatının en önemli anlamı haline gelmişti. O an, Kenan Semra’ya dönüp, "Seni çok seviyorum," dedi ve Semra’nın gözlerinden okuduğu duygular, onun kalbini daha da ısıttı. Bu gün, onların birbirine olan sevgisini daha da derinleştirmişti.Kenan, Semra’nın elini nazikçe tuttu ve gözlerinin içine bakarak konuştu. "Biliyor musun," dedi, "senin kocan zengin biri. Semra Azadoğlu olarak hayatın pek çok avantajını taşıyorsun."
Semra, bu sözlerin arkasındaki anlamı anlamaya çalıştı. Kenan’ın söylemek istediği, zenginliğin sadece maddi değil, aynı zamanda duygusal bir yükümlülük taşıdığıydı. Zenginlik, bazen bir insanın hayatında gerçek sevgiyi ve mutluluğu bulmasını zorlaştırabilir. Semra, zenginliğin yanında yaşadığı acıları ve yalnızlıkları düşündü.
Kenan, Semra'nın gözlerindeki bu karışımı gözlemleyerek devam etti: "Zenginlik, birçok kapıyı açar, ama kalpteki boşluğu doldurmak her zaman kolay olmaz. Senin yaşadıkların, paranın satın alabileceği şeyler değil. Seninle birlikte geçirdiğimiz bu gün, belki de hayatına biraz olsun renk katabilir, ama gerçek mutluluk ve huzuru bulmak için daha fazlasına ihtiyacın olabilir."
Semra’nın gözleri, Kenan’ın söylediklerine derin bir anlam yükledi. Kenan, onun bu duygusal yüklerini hafifletmeye çalışıyor, ama bu yüklerin tümünü anlayacak bir konumda değildi. Ancak, onun yanında olmak ve ona değer vermek, Kenan’ın bu zorlu dönemde yapabileceği en önemli şeydi.
Kenan, "Zenginlikten öte, senin içindeki sevgiye ve değerine odaklanmak istiyorum," dedi. "Bu gün, senin hayatına bir nebze olsun neşe ve mutluluk katabilmek için buradayım. Zenginliğin ötesinde, seni gerçekten sevdiğimi ve her zaman yanındayacağımı bilmeni istiyorum."
Semra, Kenan’ın bu sözlerine karşılık gözlerinde bir parıltı belirdi. Kenan, Semra’nın zenginliğin ötesinde, gerçek duygusal destek ve sevgiye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu basit ama anlamlı anlar, onun hayatına küçük bir ışık getirebilirdi. Kenan, Semra’nın acılarını dindirmek, ona sevgisini ve değerini hissettirmek için her zaman yanında olacağını ifade ediyordu.
Kenan, Semra’nın yüzüne nazikçe baktı ve sıcak bir gülümseme ile, "Hadi, hava biraz soğudu, artık gitme zamanı geldi," dedi. "Ama seni endişelendirmeme izin verme; akşam seni güzel bir akşam yemeğine götüreceğim. Bunu sana söz veriyorum."
Semra’nın gözlerinde bir rahatlama ifadesi belirdi. Kenan’ın sözleri, ona bir umut ışığı ve günün sonunda güzel bir şeylerin olacağını gösteriyordu. Kenan, Semra’nın tekerlekli sandalyesini nazikçe iterek parktan ayrıldılar. Semra ve Kenan akşamın alacakaranlığına doğru evlerine döndüler. Ev, her zamanki gibi sessiz ve huzurluydu. Kenan, eve adım atar atmaz gözlerinde bir kıvılcım belirdi; bu akşam özel bir gece olacaktı. Gözleri, Semra'nın odasına yöneldi ve hemen işe koyuldu.Semra, gün boyunca yaşadığı zorluklardan uzaklaşmak ve Kenan'ın planladığı bu özel geceye uyum sağlamak için kendini hazırlamaya başladı. Kenan, yavaşça Semra'nın odasına girdi ve elindeki mavi renkli elbiseyi ona sundu. Elbise, zarif bir şekilde tasarlanmıştı: ince, şeffaf dantel detaylarıyla süslenmiş ve tek omuzdan düşerek modern bir hava katmıştı. Semra, kıyafeti görünce gözlerini kısıp hafifçe gülümsedi. Kenan'ın özenli seçimi ve elbisenin şıklığı, ona uzun zamandır yaşamadığı bir güzellik hissi sundu.Kenan, Semra'nın elbiseyi giymesine yardım ederken, derin bir sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik, aralarındaki duygusal yoğunluğu artırıyordu. Semra, elbisenin üzerine giydirilmesinin ardından, aynaya baktı ve kendini bir nebze daha iyi hissetti. Kenan’ın ona sunduğu bu özen, Semra’nın kalbini ısıttı. Ancak, Kenan'ın yüzündeki titizlik ve dikkat, akşamın gerilim dolu bir anı taşıdığını hissettiriyordu.Kenan, Semra’nın elbisesini yerleştirdikten sonra, evin içini süslemeye başladı. Renkli ışıklar, hafif bir müzik, ve romantik bir atmosfer yaratarak akşamın tadını çıkarmak istedi. Semra'nın yüzündeki hafif endişe, Kenan'ın yüzündeki kararlılıkla birleşince, ortamın gerilimi iyice arttı.Akşam yemeği hazır olduğunda, Kenan Semra'yı nazikçe masaya oturttu. Yemeğin sunumu kusursuzdu, her detay büyük bir özenle hazırlanmıştı. Kenan, bir yandan Semra'ya yemek sunarken, diğer yandan sessizce Semra'nın gözlerine bakıyordu. O an, gözlerindeki derinlik ve endişe, içindeki duygusal çatışmayı dışa vuruyordu.Yemek sırasında konuşmadılar, sadece aralarındaki sessiz bağın gücünü hissettiler. Kenan, akşamın her anını özenle yaşadı ve Semra'nın yüzündeki memnuniyeti izledi. Ancak bu huzurlu anın, Kenan’ın içinde birikmiş karanlık düşüncelerle çatıştığını hissetmek zorundaydı.Akşamın ilerleyen saatlerinde, Kenan Semra’yı pencereden dışarıda görünen yıldızları gösterdi. Semra'nın gözleri, yıldızların ışığıyla parladı, ama Kenan'ın içindeki karanlık düşünceler, bu güzel anların üzerine gölge düşürüyordu. Semra'nın huzur bulmaya çalıştığı bu anlarda, Kenan’ın gerilimli düşünceleri gittikçe daha belirgin hale geliyordu.Gecenin sonunda, Kenan ve Semra, evin köşelerine oturup sessizce yıldızları izlemeye devam ettiler. Kenan'ın planladığı özel akşam yemeği, Semra için anlamlıydı ama Kenan’ın içsel çatışmaları, bu gecenin huzurunu bozan bir gölge gibi üzerlerinde duruyordu. Kenan, Semra’yı sıcak bir restorana götürdü. Restoran, şık bir atmosferiyle, akşam yemeği için mükemmel bir yerdi. İçerideki loş ışıklar ve zarif masa düzenlemeleri, Samra’nın ruhunu okşayan bir sıcaklık sağlıyordu.
Masaya oturduklarında, Kenan garsona akşam yemeği menüsünü sordu. Semra, gözlerinde hafif bir merakla, Kenan’ın onun için seçtiği yemekleri merak ediyordu. Kenan, ona en sevdiği yemekleri sipariş etti ve bu akşamın, Semra’nın gününü güzelleştirecek özel bir an olmasını sağladı.
Yemekler gelirken, Kenan, Semra’ya dönerek, "Bugün yaşadıklarımızın seni biraz olsun mutlu ettiğini umuyorum. Seninle geçirdiğimiz bu anlar, sadece bir başlangıç. Her zaman yanındayım ve sana en iyi şekilde destek olacağım," dedi. Semra, Kenan’ın bu içten sözleriyle gözleri dolarak başını salladı.
Kenan, onun mutlu ve huzurlu olduğunu görmek istiyordu. Akşam yemeği boyunca, güzel bir sohbetle ve sakin bir atmosferle Semra’nın ruhunu dinlendirmeye çalıştı. Yemeklerin tatları kadar, Kenan’ın sevgisi ve ilgisi de Semra için bu akşamı özel kılan unsurlardı.
Günün sonunda, Kenan ve Semra, birlikte geçirilen bu anların keyfini çıkardılar ve Kenan, Semra’ya her zaman yanında olacağını, ona sevgi ve destek sunacağını bir kez daha hatırlattı. Bu akşam yemeği, sadece bir yemek değil, Kenan’ın Semra’ya olan bağlılığını ve sevgisini gösteren anlamlı bir jestti. |
0% |