@aytengul
|
Merhabalar sabah sabah fazla aksiyonlu bir bölüm oldu .
Umarım beğenmiş siniz?
Hadi okuyup yorum yazın bakalım.
**Kenan Azadoğlu'nun Gözünden:**
Eşimin namert kardeşi yüzünden vurulmuştum. O anı asla unutmam mümkün değil. O öfkeli bakışlarını, ellerindeki silahın parıltısını ve ardından duyduğum o iki el ateş... Hepsi gözlerimin önünde bir film şeridi gibi geçiyor. İlk kurşunun elime isabet ettiği an, acının vücuduma yayılışını hissettim. Semra'nın çaresiz çığlıkları kulaklarımda yankılandı. Zaman sanki durdu o an; sadece onun ağlayışlarını duyabiliyordum.
O gece, bir şeylerin sonsuza dek değiştiğini biliyordum. Hayatımızın geri dönüşü olmayacak şekilde altüst olduğunu... Ama en çok Semra’nın gözyaşları yakıyordu içimi. Onu o halde bırakmak, en büyük korkum olmuştu.
İki yıl boyunca gözlerimi her kapadığımda, o anı yeniden yaşadım. Ama beni asıl ayakta tutan şey, Semra’nın iyileşmesini beklemekti. Her gün onun yeniden konuşacağını, eski günlerimize döneceğimizi hayal ederek yaşadım. Onunla tekrar konuşmak, onun sesini yeniden duymak için her şeyi göze aldım.
Ve nihayet, iki yıl sonra, o an geldi. Semra’nın sesi, ilk kez yeniden yankılandı odada. Kelimeler zorla dökülüyordu dudaklarından, ama her biri bana hayat verdi. O an, yeniden doğmuş gibi hissettim. Tüm acılar, çekilen sıkıntılar bir anda anlam kazandı. Çünkü Semra, en zor anlarda bile dimdik duran, pes etmeyen o güçlü kadındı. Onun yeniden konuştuğunu duymak, bana hayatta her şeyin mümkün olduğunu bir kez daha gösterdi. Kolumdan vurulmam, o anın sıcaklığı içinde umurumda bile değildi. Acı elbette ki vardı, ama zihnimi asıl meşgul eden şey Semra’ydı. O kurşunlar bedenimi delip geçse de, benim için en büyük acı, Semra’nın sessizliğe mahkum olduğu o iki yıl oldu. Yaralarım zamanla iyileşebilirdi, ama onun sesi olmadan geçen her gün, içimde bir yara olarak kalacaktı.
Semra’nın yeniden konuşması, benim için her şeyden daha önemliydi. O zor zamanlarda onun bir kelimesini bile duymak, tüm acıları unutturabilirdi. Bu yüzden, kolumdan vurulmuş olmamın hiçbir önemi yoktu. Çünkü Semra’nın sesi, benim için gerçek iyileşmenin başladığı anı işaret ediyordu. O konuştuğu an, sadece kelimeler değildi duyduğum; umut, sevgi ve yeniden doğuş vardı o seste. Ve bu, benim için her şeyden daha değerliydi. Semra'nın Gözünden:
Sanki o an dünya başıma çökmüştü. Zaman durdu, nefesim kesildi, yüreğimde tarifsiz bir acı patladı. Gözlerimin önünde, hayatımın aşkı, bana yıllarını adayan Kenan Azadoğlu, bir anda yere yığıldı. O güçlü adam, her zaman yanımda olan, beni en zorlu anlarda bile ayakta tutan kocam, şimdi kanlar içinde yerde yatıyordu.
O an, tüm hayallerim, umutlarım, geçmişe dair güzel anılarımız yerle bir oldu. Etrafımdaki dünya karardı, her şey bulanıklaştı, sadece Kenan’ın yere düşüşü, gözlerimin önünde tekrar tekrar canlandı. Kalbim, her çarpışında parçalanıyor, sanki o kurşunlar Kenan'ı değil, beni vuruyordu. Çaresizdim, ellerim titriyordu, ama hiçbir şey yapamıyordum.
Kenan’ın gözleri kapanmaya başladığında, içimdeki korku daha da büyüdü. Her şeyimi kaybettiğimi hissettim. Kenan olmadan bu dünyada nasıl var olabilirdim? Onun yanında olmadan, onun sevgisini hissetmeden nasıl nefes alabilirdim? O an, dünyanın en karanlık noktasında, yalnız ve çaresizdim.
Hayatım, Kenan'ın soluk alıp vermesine bağlıydı. O yerde uzanmış, kanlar içinde yavaşça yaşamdan koparken, benim içimdeki umut da onunla birlikte solup gidiyordu. Bağırdım, ama sesim boğazımda düğümlendi. Onu kaybetme korkusuyla deliye döndüm, ama ne yaparsam yapayım, onu hayatta tutmak için yeterli olmayacaktı.
O an anladım ki, Kenan’sız bir hayat, bana verilmiş en ağır ceza olurdu. O an, hayatımın en zor sınavıyla yüz yüze gelmiştim. Ve bu sınavda en değerli varlığımı kaybetme korkusuyla yanıyordum. Gözlerimden süzülen yaşlar, içimdeki ateşi söndüremedi. Kenan’a doğru sürünürken, içimdeki acı her geçen saniye daha da büyüyordu. Onun yokluğu, beni paramparça ederdi.
Kenan'ın elini tuttuğumda, içimde son bir umut kırıntısı hissettim. "Beni bırakma," diye yalvardım, "Beni bu nankör insanlarla yalnız bırakma." Ama Kenan'ın gözlerindeki ışık yavaşça sönüyordu. O an, dünyamın tamamen karardığını hissettim. Semra’nın hayatı, Kenan’ın son nefesiyle birlikte yere yığıldı. Ve geriye sadece karanlık, keder ve derin bir boşluk kaldı.
Sürünerek Kenan’ın cebindeki telefona doğru ilerledim. Her hareketimde vücudumda keskin bir acı hissediyordum; bacaklarımın çaresizliği, kalbimdeki korkuyla birleşiyor, içimdeki her şeyi parçalara ayırıyordu. Ama duramazdım. O anın ağırlığı beni ne kadar eziyor olsa da, Kenan için dayanmalıydım.
Zemin soğuktu, sertti, ama bu acının yanında hiçbir şeydi. Süründükçe, içimdeki azim daha da güçlendi. Kenan, benim için her şeyi göze almıştı; şimdi sıra bendeydi. Her santimetre, her nefes, sanki saatler sürüyor gibi geliyordu. Fakat onun hayatı benim ellerimdeydi ve onu kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmalıydım.
Nihayet, kanlar içinde kalan Kenan’ın cebine ulaştım. Elleri soğuk, ama hala canlıydı. Telefonu cebinden çıkarmak için parmaklarım titredi; güçsüzlükle savaşarak, her ne pahasına olursa olsun yardım çağırmalıydım. O anın dehşeti ve çaresizliği içimi yaksa da, Kenan’ın hayatı her şeyden önemliydi.
Telefonu kavradığımda, içimdeki son umut kırıntısı parladı. O acı verici, sürünerek geçen her saniye, Kenan için değerdi. Çünkü onsuz bir hayatın anlamı yoktu. Ve ne pahasına olursa olsun, Kenan’ı geri getirmek için savaşacaktım. Telefonu elime alır almaz, titreyen parmaklarımla hemen ambulansı aradım. Numarayı çevirdiğim an, kalbim deli gibi atıyordu; her anın önemi vardı, her saniye Kenan'ın yaşamıyla eşdeğerdi. Telefonda karşıma çıkan sese, panik ve korku dolu bir sesle durumu anlattım. Kelimeler boğazımdan zar zor çıkıyor, gözlerimdeki yaşlar görüşümü bulandırıyordu.
"Ne olur, çabuk olun!" diye yalvardım. "Kenan... kocam... vuruldu... acil yardıma ihtiyacımız var!" O an, tüm dünya durdu sanki. Telefonun diğer ucundaki ses, soğukkanlılığını koruyarak bana gerekli bilgileri sorarken, ben Kenan’ın hayatı için dua ediyordum. O zor anlarda, hiçbir şeyin hızlı hareket ettiğini hissetmiyordum; zaman sanki su gibi akıyor, ama ben onu yakalayamıyordum.
Ambulansın gelmesini beklerken, içimdeki korku her geçen saniye daha da büyüdü. Kenan’ın yanına dönüp, elini sımsıkı tuttum. O, benim her şeyimdi. Bu savaşta onu yalnız bırakmayacaktım, ne olursa olsun, yanında olacaktım. Ama çaresizdim; tek yapabildiğim, ambulansın bir an önce gelmesi için dua etmekti.
Çok geçmeden ambulans sirenlerinin yankısı kulaklarımda çınladı. Gelen ekip hızla yanımıza ulaştı, beni ve Kenan’ı hemen sedyeye alıp ambulansa taşıdılar. O an, hayatımın en uzun yolculuğu başlamıştı. Kenan’ın cansız gibi görünen bedeni yanımdaydı, ama ona dokunamıyordum, bir şeyler yapamıyordum. Her şey kontrolümden çıkmıştı.
Ambulans hızla hastaneye doğru ilerlerken, gözyaşlarım durmaksızın akıyordu. Hıçkırıklarım boğazıma düğümlenmişti; içimdeki acı, her nefes alışımda daha da derinleşiyordu. Kenan’ın yanımda olması beni teselli etmiyordu, çünkü onun nefesi zayıflıyordu, hayatı ellerimin arasından kayıp gidiyordu.
Ambulansın içindeki tıbbi ekip, Kenan'a müdahale ederken, ben bir köşede acizce izliyordum. Yol boyunca sadece ağlayabildim; o anlarda içimdeki çaresizlik ve korku, tüm benliğimi ele geçirmişti. Gözlerim, Kenan'ın kapalı gözlerine kilitlenmişti. Bir yandan onun hayatta kalması için dualar ederken, diğer yandan onu kaybetme korkusuyla sarsılıyordum.
Hastaneye vardığımızda, kalbimdeki acı, tüm varlığımı sarıp sarmalamıştı. O an, dünyam Kenan’ın hayatına bağlıydı ve ben sadece bir umut ışığı için yalvarıyordum.Hastaneye vardığımızda, ambulans kapıları açıldı ve sağlık ekipleri hızla Kenan'ı sedyeye alıp acil servise taşıdı. Gözlerim, Kenan’ın üzerindeki battaniyeye, ekiplerin telaşına ve hastanenin hızlı tempolu atmosferine odaklandı. Hemşireler, beni tekerlekli sandalyeye yerleştirdi ve Kenan’ın yanına gitmemi engellediler. “Lütfen dinlenin,” dedi biri, ama sesindeki nazik tonu, içimdeki fırtınayı dindirmeye yetmedi.
Sandalye üzerinde sabırsızlıkla otururken, Kenan’ı gözden kaybetmemek için her anı dikkatle izledim. Yanımda, hemşireler ve doktorlar, Kenan’ı ameliyata hazırlıyordu, ama ben uzak kalmaya tahammül edemiyordum. İçimdeki korku ve endişe, beni Kenan’dan uzak tutma düşüncesini kabul etmiyordu.
“Beni bırakmayın,” diye mırıldandım, ama bu cümle sadece kendi içimde yankılandı. Hemşireler, Kenan’ın yanına gitmemi engelliyor, ama ben her şeyin kontrolümden çıktığını hissediyordum. Kenan’a daha yakın olabilmek için bir yol aradım, ama her şey sanki gözlerimin önünde bir sis perdesiyle örtülüydü. Yalnızca Kenan’ın ameliyat odasına doğru ilerlemesini izleyebildim ve her şeyin yolunda gitmesini umut ederek dualar ettim.
Tek yapabildiğim oturup ağlamak ve dua etmekti. Gözlerim yaşlarla dolmuş, titreyen ellerimle dua ediyordum. "Allah'ım, onu benden alma," diye yalvarıyordum. Her gözyaşı damlası, Kenan’ın hayatını kurtarmak için içten bir ricaydı. Dua ederken, içimdeki acıyı, umudu ve korkuyu kelimelere dökmeye çalışıyordum.
Ameliyathane kapısının önünde, kalbim her geçen saniye daha da sıkışıyordu. Her ağlama ve dua anında, Kenan’ın sağlığı için bir mucize bekliyordum. Gözlerim, ameliyathane kapısına kilitlenmişti; içimdeki dualar, Kenan’ın sağ salim çıkması için gökyüzüne yükseliyordu. O an, hayatımın en derin dualarını yapıyor, her şeyin normale dönmesini umuyordum. Yaklaşık dört saat süren bir bekleyişin ardından, doktor nihayet ameliyat odasından çıktı. Yüzünde yorgun ama umut veren bir ifade vardı. Hızla yanına yaklaştım, kalbim çırpınıyordu. "Merak etmeyin, Semra Hanım," dedi doktor, "Kocanızın durumu şu an iyi. Koluna isabet eden kurşunlar damarlarına zarar vermiş, ama ciddi bir sorun olmayacak. Elindeki hareketler zamanla düzelecek. Yakında tekrar görüşürüz."
Doktorun sözleri, içimdeki korku ve endişenin bir nebze olsun hafiflemesini sağladı. Kenan’ın durumu iyileşecekti, bu umut ışığı bile bana biraz olsun rahatlık verdi. Derin bir nefes aldım, gözyaşlarım yavaşça dindi. Kenan’ın yaşama dönmesi için dua ederken, onun sağlığıyla ilgili aldığım bu haber, bana büyük bir rahatlama getirmişti. Şimdi, tekrar Kenan’a kavuşmak ve ona destek olmak için sabırsızlanıyordum. |
0% |