Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Bölüm

@aytengul

Kenan, Semra ile gülüşüp cilveleşirken, kapı birden şiddetle vurulmaya başladı. Kenan içinden söylenerek kalktı. "Vay arkadaş, iki dakika karımla rahat edelim dedik, onu da burnumuzdan getirdiler," diye homurdandı.Kapıya doğru ilerlerken, kimin bu saatte geldiğini düşünüyordu. Kapıyı açtığında gördüğü kişi, büyük bir coşkuyla "Kenan’ım!" diye bağırarak boynuna atıldı. Kenan, bir an afalladı ama hemen gülümsedi. Sarılan kişi Selim'di, Kenan’ın eski dostu. Selim her zamanki gibi neşeli ve enerjikti, ama bu enerjinin altında sakladığı acılar olduğunu Kenan çok iyi biliyordu.Selim, Kenan'ı bırakmadan şakayla karışık, "Ah Kenan’ım, niye beni bırakıp gittin? Senin yokluğun çok koydu be!" dedi. Kenan da gülerek, "Selim, senin dramaların bitmez.

 

Kenan, Semra'nın söylediklerini duyar duymaz Selim’e bakış attı, biraz da olsa gergin bir hava hissetti. Semra’nın sesi ince ama alaycı bir tondaydı. "O benim Kenan’ım," dedi hafif bir gülümsemeyle, Selim'e doğru gözlerini kısarak.Selim ise, bu durumda nasıl bir oyun oynayacağını gayet iyi biliyordu. Yüzünde her zamanki muzır gülümsemesiyle, "Öyle mi? Ama Kenan benim eski dostum, yani biraz da benimdir," diye karşılık verdi.

 

 

Selim, alaycı bir gülümsemeyle Kenan'a dönerek, "Ama Kenan’ım, baksana bana ne diyor!" dedi. Gözleriyle Semra'yı işaret ederken sesinde şımarık bir ton vardı.

 

Kenan, hafif bir tebessümle ama sert bir şekilde, "Kes lan sesini," diye karşılık verdi. Ardından, daha ciddi bir ifadeyle devam etti: "Ben, Semra’ın kocasıyım, Selim Haddini bil."

 

Selim, dramatik bir edayla elini göğsüne koyarak, "Kenan, üzüldüm, alındım. Beni Semra ile aldatamazsın. Aldatamazsın, ben bunu kaldıramam!" dedi, sanki kalbinden vurulmuş gibi yaparak.

 

Kenan, onun bu saçmalamasına dayanamayıp Selim'in ensesine hafifçe bir şaplak attı. "Kes lan Selim! Yine niye geldin, başımın belası?" diye sordu.

 

Selim, elini ensesine götürüp sahte bir acıyla sırıtarak, "Çok misafirperversin ya, Kenan. Bir müddet kalacağım ya, arkadaşımla kalamaz mıyım?" dedi.

 

Kenan, kaşlarını çatarak, "Hayır, kalamazsın," dedi sertçe. Sonra hafifçe gülümseyerek ekledi, "Şerefsiz."

 

Selim de aynı anda gülümseyerek, "Hadi lan, geç içeri. Zaten sabah sabah burnumdan getirdin," diye karşılık verdi. Kenan, Selim’i içeriye doğru iterken, "Yürü git," dedi.

 

Selim içeri adım atarken, arkasından Kenan’a bakıp, "Beni çok seviyorsun Kenan’ım, biliyorum," diye alaycı bir şekilde ekledi. Kenan da başını iki yana sallayıp gülümseyerek, "Seni kim sevmez Selim, baş belası," dedi ve kapıyı kapatarak içeri geçti.

 

Kenan, Selim'in arkasından seslenerek, "Şerife! Yemek hazırla, misafirimiz var," dedi.

 

Selim, hemen araya girip alaycı bir tavırla, "Alındım, üzüldüm ya Kenan’ım. Ben misafir miyim? Bak, ağzının ortasına çakacağım şimdi," dedi, sanki gerçekten kızmış gibi yaparak Kenan’a meydan okudu.

 

Kenan, Selim’e dönüp kaşlarını çatarak, "Sen var ya, adamı çıldırtırsın. Çakarsan, senin de o ağzını kırarım!" dedi, ama gülümsemekten de kendini alamadı.

 

Selim, daha da şımarık bir tavırla, "Ya Kenan, gerçekten yok mu böyle bir ortam? Tam misafir muamelesi görüyoruz, değil mi? Ne kadar da sıcak kanlısın!" dedi, gözlerini devirdikten sonra bakışlarını Semra'ya çevirdi.

 

Semra'nın bakışlarıyla karşılaşınca, Selim bir anda ciddileşip, dramatik bir şekilde Kenan’a dönerek, "Kenan’ım, şu karını al buradan, yoksa beni parçalayacak gibi duruyor! Can güvenliğim tehlikede, sen ise beni hiç umursamıyorsun!" dedi, abartılı bir korkuyla geri adım atarak.

 

Kenan, Selim’in bu hâline gülerek, "Selim, sen drama kraliçesisin yemin ederim. Korkma, Semra seni yemez, ama yeter ki şapşallık yapma," dedi.

 

Semra da gülümseyerek, "Selim Bey, sizi korkutmak gibi bir niyetim yok ama Kenan’a bulaşmayın, yoksa gerçekten kötü olur," diye ekledi.

 

Selim, ellerini havaya kaldırarak, "Tamam, tamam, ben teslim oldum. Yeter ki huzurumuz bozulmasın," dedi, Kenan ve Semra’nın arasında komik bir şekilde kıvranarak.

 

Kenan ise, Selim’i omzundan hafifçe itip, "Hadi bakalım, yemeğe geçelim. Misafirsin diye başımıza bela olma," dedi. Selim gülümseyerek, "Olur Kenan’ım, ama şimdiden söyleyeyim, yemekte de beni yalnız bırakma," dedi.

 

Bu sırada Şerife, masayı hazırlamaya başlamıştı bile, kahkahalarla dolu bir akşam yemeği için herkes masaya yöneldi.

 

 

Selim, ciddileşir gibi yaparak Kenan’a döndü. "Ya, şaka bir yana, Kenan. Burada birkaç işim var, geleyim sende kalayım dedim. Hem boşuna para vermeyeyim. Sen benim en yakın arkadaşımsın, aynı köyün ablası gibi. Niye param çıksın?" dedi.

 

Kenan, Selim’in bu sözlerine karşı alaycı bir ifadeyle cevap verdi, "Tabii ya, sen onu beleş ye zaten, beleşçi Selim. Paran çıksa kendini paralarsın!"

 

Selim, biraz gücenmiş gibi yaparak, "Ya Kenan ya, yapma öyle. Anlıyorum seni, bir taneciğim. Ama gerçekten bak, bir iki gün kalacağım, seni de rahatsız etmem," dedi, sanki gerçekten bir fedakarlık yapıyormuş gibi.

 

Kenan, gözlerini devirerek, "Tamam tamam, kal ama Selim, beni fazla yorma. Hem zaten seni bir tanecik olsun, öyle mi?" diye sordu, hafifçe gülümseyerek.

 

Selim de bu fırsatı kaçırmayarak, "Tabii Kenan’ım, senin gibi bir dostu kim bulmuş da yerin dibine sokmuş? Ben senin kıymetini biliyorum," dedi, yüzünde her zamanki muzır gülümsemeyle.

 

Kenan, Selim’in bu şakacı tavırlarına alışkındı, bu yüzden başını iki yana sallayıp, "Sen var ya Selim, seni gerçekten çok özlemişim. Ama eğer başıma iş açarsan, seni köyün ortasında kovalarım ona göre!" dedi, yarı ciddi yarı şaka bir tonla.

 

Selim, içten bir kahkaha attı. "Kenan’ım, ne işim var benim başını ağrıtmakla? Hem sen beni kaç kere kovsan da yine gelirim, biliyorsun!" dedi.

 

Kenan gülerek, "Doğru söylüyorsun. Ne yaparsam yapayım senden kurtulmak mümkün değil!" diye karşılık verdi.

 

Selim, gülümsemesini koruyarak, "O zaman anlaştık! Biraz beleşçilik yapacağım ama senin gibi bir dostla, her şeyin değeri var," dedi.

 

Kenan, son bir kez Selim’e baktı ve gülümseyerek, "Peki, hadi bakalım. Ama beni fazla yorma, yoksa gerçekten seni o köyün ortasında kovalarım," dedi.

 

Bu konuşmanın ardından Selim, Kenan’a sıkı bir dost gibi sarıldı ve ikili, sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

 

Saatin kaç olduğunun farkında değildiler. Sohbet öylesine keyifli ve yoğundu ki, Selim’in bitmek bilmeyen şakaları ve Semra’nın kıskançlıktan neredeyse ortasından çatlayacak hale gelmesi, gerçekten görülmeye değer bir manzaraydı.

 

Kenan, Selim'e dönerek, "Hadi gel, odanı hazırlattım. Git biraz uyu," dedi. Ancak Selim, her zamanki şımarık tavrıyla, "Ya Kenan’ım, ben seninle olmak istiyorum, sana sarılmak istiyorum," diye karşılık verdi. Ardından, şakayla karışık bir tonda ekledi, "Orada da korkarım, biliyorsun."

 

Bu laflar Kenan’ı iyice kızdırmıştı. Kenan, elini ters çevirip Selim’in ağzının ortasına hafifçe bir şaplak attı. Selim’in ağzından çıkan ses, neredeyse Semra’nın kıskançlık dolu homurdanmalarına benzer bir kakırtı çıkarmıştı.

 

Kenan, kaşlarını çatarak, "Yürü git oğlum! Akşam akşam benim asabımı bozma," dedi, ama yüzündeki gülümsemeyi de saklayamıyordu.

 

Selim ise gülerek, "Tamam tamam, Kenan’ım. Ama bir gün sana gerçekten sarılacağım, söz veriyorum," dedi, şaka yollu bir şekilde Kenan’a sırıtarak.

 

Kenan, Selim’in bu şakalarına alışık olduğu için sadece başını sallayıp, "O gün gelene kadar aklını başına topla, yoksa ben senin ağzını daha çok uçururum," dedi ve Selim’i kolundan tutarak odaya doğru götürdü.

 

Selim, Kenan’ın peşinden giderken hâlâ gülüyor ve Kenan’ın bu sert ama dostane tavrına alışkın olmanın rahatlığıyla ilerliyordu.

 

 

 

 

Kenan, Semra’nın yüzündeki ifadenin değiştiğini fark edince, yumuşak bir ses tonuyla, "Ya Semra," dedi. "Asma suratını, o benim arkadaşım. O hep öyleydi. Böyle kıskançlık yapma."

 

Semra, Kenan’a dönüp ciddi bir ifadeyle, "Ben kıskançlık falan yapmıyorum," dedi.

 

Kenan, hafif bir gülümsemeyle, "Evet, öyle," diye karşılık verdi. "Yapmıyorsun. Az kalsın Selim’i paralayacaktın ama."

 

Ardından, Semra’nın gözlerinin içine bakarak, daha samimi bir tonla ekledi: "Bir taneyim, güzelim, her şeyim, varlığım… Ben seni seviyorum. Hep de öyle kalacak. Başkasını gözüm görmez."

 

Bu sözler üzerine Semra’nın yüzü biraz yumuşadı, hafif bir gülümseme belirdi. "Bunu bilmek güzel," dedi. "Ama yine de Selim’e dikkat etsen iyi olur, onu çok rahat bırakıyorsun."

 

Kenan, Semra’nın elini nazikçe tutarak, "Selim sadece şaka yapıyor, biliyorsun. Ama seni kıskanacak bir şey olmadığına emin olabilirsin. Sen benim için her şeysin," dedi.

 

Semra, Kenan’a sıkıca sarılarak, "Bunu duymak iyi geldi," diye fısıldadı.

 

Kenan, Semra’nın sarılışını hissedip içten bir şekilde gülümsedi, "Ben de seni her zaman böyle sarılmak için bekliyorum," dedi ve ikisi de bu sıcak anın tadını çıkardı.

Loading...
0%