Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@aytengul

Merhaba ben geldim ...

 

Sezon finali ile size bir mudet ara vereceğim.

 

O arada bölümleri düzenleyip daha ayrıntılı yazmaya çalışacağım..

 

Şimdi bombayı atıp kaçıyorum..

 

Bir sonra ki sezonda görüşmek üzere hoş ca kalın.

O gece, Gaziantep'in sessizliğinde yankılanan silah sesleri, koca şehri derin bir uykudan uyandırdı. Semra ve Kenan Azadoğlu, hayatlarının en karanlık saatlerini yaşıyordu. Onlar, birbirlerine sıkıca tutunmuş, zorluklara göğüs germiş iki insandı. Ancak hayatın acımasızlığı, onları birbirinden ayırmak için elini uzatmıştı.

 

Semra, hastane odasında yattığı günleri düşündü. Felçle savaşmış, tekrar yürüyebilmek için her türlü zorluğu göze almıştı. Ama şimdi, kanlar içinde yerde yatarken, tüm o mücadelelerin bir anlamı kalmamış gibiydi. Vücuduna saplanan kurşunun sıcaklığı, tüm bedenine yayılan bir ateş gibi yakıyordu. Ancak bu acı, Kenan’ın gözlerindeki endişeyle birleşince, dayanılmaz bir hale geliyordu.

 

Kenan, vurulmadan önce Semra’nın elini sıkıca tutmuştu. O an, hayatlarının tüm karmaşıklığı ve çaresizliği bir araya gelmişti. Kenan, gözlerini kapatıp son bir kez düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Neden buradaydılar? Kim onlara bu kötülüğü yapmıştı? Olayların bu noktaya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu, ama her şey bulanık ve karmaşıktı. İkisinin de hayalleri, umutları vardı; ama şimdi hepsi, birer kanlı hatıraya dönüşmek üzereydi.

 

**"Bizi ayırmalarına izin vermeyeceğim,"** diye fısıldadı Kenan, Semra’nın zayıf nefeslerini duyarken. O da vurulmuştu, ancak Semra’yı koruma içgüdüsü onu hala ayakta tutuyordu. Kalbindeki öfke ve çaresizlik, onu hayatta tutan tek şeydi.

 

Silah seslerinin yankısı, odanın dört bir yanında yankılanırken, dışarıdaki sessizlik yerini kaosa bıraktı. Gaziantep’in sokaklarında dolaşan insanların kulaklarında yankılanan bu ses, bir trajedinin habercisiydi. Kenan ve Semra, hayatta kalma mücadelesi verirken, dışarıdaki insanlar onların yaşadıklarından bihaber, sadece gelecek olan acı haberin tedirginliği içindeydi.

 

Oda, acı ve kan kokusuyla dolmuştu. Yerde kan birikintileri oluşmuş, duvarlara sıçrayan kan izleri, yaşanan dehşeti anlatıyordu. Pencerenin kenarındaki kuş bile bu korkunç sahneye dayanamayarak kanatlarını çırparak uçup gitmişti. Eşyalar yerli yerindeydi, ama her şey sanki bir kabusun içindeymiş gibi görünüyordu.

 

Kenan, son bir güçle Semra’ya doğru eğildi. **"Bunu birlikte atlatacağız, ne olursa olsun,"** dedi, sesi titreyerek. Semra'nın gözleri yavaşça kapanıyordu, ancak Kenan’ın sözlerini duymuştu. İkisinin de yaşama tutunacak çok az gücü kalmıştı, ama Kenan, Semra’yı yalnız bırakmayı düşünmüyordu.

 

Bu sırada dışarıda, Gaziantep halkı büyük bir tedirginlik içinde bekliyordu. Haberler hızla yayılmış, bu trajik olayın duyulması sadece an meselesi olmuştu. Şehrin her köşesinde insanlar, Kenan ve Semra’nın yaşadığı bu kabusun detaylarını merak ediyordu. Ancak onlar için bu an, sadece bir çiftin trajedisi değil, toplumun vicdanında derin bir yara açan bir olaydı.

 

Dakikalar geçtikçe, Kenan’ın gücü tükeniyordu. Silah seslerinin yankısı yavaş yavaş sönüyordu, ama odadaki ölüm sessizliği giderek derinleşiyordu. Kenan ve Semra, birbirlerine bağlı, ama hayatla aralarındaki ince ip kopmak üzereydi.

 

Sonunda, Kenan’ın gözleri yavaşça kapandı, Semra’nın elini bırakmadan. Hayat, onların üzerine en acımasız oyununu oynamıştı. Ancak bu, sadece iki kişinin değil, tüm bir toplumun kalbine saplanan bir hançerdi. Bu trajedi, Gaziantep’in taşlarına kazınmış, unutulmayacak bir hikaye olarak kalacaktı.

 

 

 

Gaziantep’in o geceki sessizliği, sirenlerin çığlıklarıyla paramparça oldu. Semra ve Kenan Azadoğlu, acılar içinde yerde yatarken, yardımın yetişmesi bir umut ışığı gibi görünüyordu. Silah seslerinin ardından hızla olay yerine gelen ambulanslar, iki bedeni kanlar içinde bulmuştu. Sağlık ekipleri hızla müdahale etmeye başladı; her saniye önemliydi. Zamanla yarışan bu kurtarma operasyonunda, her şeyin çok geç olup olmadığını kimse bilmiyordu.

 

Semra, gözlerini açmakta zorlanıyordu. Her nefes alışı, derin bir acıyla yankılanıyordu. Bilinci yer yer kapanıyor, Kenan’ın zayıf sesini duymaya çalışıyordu. Onun için hayatta kalmak, sadece kendi mücadelesi değildi; Kenan’ın da yaşaması gerekiyordu. Ancak vücudu, bu savaşa ne kadar daha dayanabilirdi, bilmiyordu.

 

Kenan, göz kapaklarını açmaya çalıştı ama başaramadı. Vücudu ağır bir yük altında eziliyormuş gibi hissediyordu. Yavaşça bilincine geri dönerken, Semra'nın yanındaki varlığını hissetmeye çalıştı. Parmaklarını hareket ettirdi; Semra’nın elini bulmak için ama başaramadı. Tüm gücüyle Semra’ya seslenmek istedi ama sesi çıkmadı. İçinde bir yerde, onun hala yaşadığını bilmek istiyordu.

 

**"Hastaneye yetiştirmeliyiz! Hemen!"** diye bağırdı sağlık ekibinden biri, Kenan ve Semra’yı ambulansa taşırlarken. Araç, hızla yola koyuldu. Yollar, gecenin karanlığında boştu, sanki şehir de bu trajediye tanıklık etmek istemiyormuş gibi. Sirenlerin yankısı, şehrin dar sokaklarında yankılanıyordu, herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Ambulansın içinde, doktorlar ve hemşireler hayat kurtarmak için ellerinden geleni yapıyordu. Semra'nın solukları düzensizleşmiş, kalp atışları zayıflamıştı. Kenan’ın durumu da farklı değildi; bir yandan yaşama tutunmaya çalışıyor, diğer yandan ise Semra’nın yanında olabilmek için direniyordu.

 

**"Kenan... beni duyabiliyor musun?"** diye mırıldandı Semra, bilinci yer yer kapanırken. Sesi neredeyse bir fısıltıydı, ama Kenan’ın kulaklarına ulaştı. Kenan, son bir güçle gözlerini açtı, Semra’ya bakmaya çalıştı ama her şey bulanıktı.

 

**"Seni bırakmayacağım..."** diye zorla fısıldadı Kenan, ama sesi neredeyse duyulmazdı. O an, hastaneye ulaşmanın tek umutları olduğunu biliyordu, ama her ikisi de bu umuda tutunmakta zorlanıyordu.

 

Hastanenin önünde ambulanslar durduğunda, ekipler hızla harekete geçti. Sedye üzerindeki Semra ve Kenan, acil servise taşındı. Beyaz floresan ışıklar altında, doktorlar ve hemşireler hızla etraflarında toplandı. Herkesin yüzünde aynı ciddiyet vardı; bu iki insanın hayatını kurtarmak için son şansları olduğunu biliyorlardı.

 

**"Çabuk, acil ameliyathaneye götürün!"** diye emir verdi doktorlardan biri. Zaman, her zamankinden daha önemliydi. Kan kaybı çok fazlaydı, ama kalplerinin atmaya devam ettiğini bilmek, herkese bir nebze de olsa umut veriyordu.

 

Ameliyathaneye doğru götürülürken, Kenan ve Semra’nın elleri son kez birbirine değdi. Aralarındaki bağ, tüm acılara rağmen hala güçlüydü. Onlar, birbirinden ayrılmayı hiç düşünmemişti ama şimdi, hayatlarının en büyük sınavını veriyorlardı. Bu sınavı geçip geçemeyeceklerini ise kimse bilmiyordu.

 

Hastane koridorları, dışarıda bekleyen insanların sessiz dualarıyla doluydu. Herkes bu iki insan için umut ediyor, gözlerini ameliyathanenin kapısından ayırmıyordu. Saatler geçtikçe, bekleyiş daha da zorlaştı. O gece, Gaziantep sadece bu iki insanın değil, bir toplumun kalbine dokunan bir trajediye tanıklık ediyordu.

 

Ameliyathanede, doktorlar ellerinden geleni yaptı. Semra ve Kenan, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide mücadele ediyorlardı. Kenan’ın bilinci yer yer kapanıyor, açılıyor, gözlerinin önünde Semra’nın yüzü canlanıyordu. Onun için verdiği söz aklında yankılanıyordu: **"Seni bırakmayacağım."**

 

Ameliyat saatlerce sürdü. Zaman adeta durmuş gibiydi, ama her saniye, bir ömür gibi uzun geliyordu. Nihayet, kapılar açıldığında, doktorların yüzlerindeki ifadeler her şeyi anlatıyordu. Bu gece, Gaziantep’te sadece kurşunlar değil, hayatın acımasız gerçekleri de yankılanmıştı. Semra ve Kenan, birlikte çıktıkları bu zorlu yolculukta, belki de hayatın en zor sınavını vermişti.

 

 

Ne bölümdü ama gelecek sezonda görüşürüz sizleri seviyorum.

 

Sağ olun var olun ..

Bol bol yorum lütfen

Loading...
0%