@aytengul
|
Sabahın erken saatlerinde, sert bir sarsıntıyla uyandım. **Gözlerim uykuyla doluydu, ama bu huzurlu bir sabah olmayacaktı.** Henüz ne olduğunu anlamadan, babamın sert ve öfkeli sesi kulaklarımda yankılandı. Kalbim hızla çarpmaya başladı, korkuyla yataktan kalktım. **Tam o anda, sol yanağıma sert bir tokat indi.** Saniyeler içinde yanaklarımda bir acı hissi, gözlerimde ise gözyaşları belirdi. Şok içindeydim. Babamın bu aniden parlayan öfkesine alışkındım ama her seferinde canımı acıtmayı başarıyordu.
Bileğimden sertçe kavradı ve yüzüne o nefret dolu bakışı yerleştirerek bağırdı: "Bak kahpe, bu düğün olacak ve sen bu evden gideceksin, tamam mı? Seni bir daha görmek dahi istemiyorum, anladın mı?"
Babamın her kelimesi zehirli bir ok gibi içime saplanıyordu. "Anladın mı?" diye bir kez daha bağırdığında sesi duvarlarda yankılandı. **Elindeki demir gibi sıkı tutuş bir anda gevşedi** ve bileğimi bıraktı. Kafamın içinde yankılanan o öfke dolu sözler, derin bir çaresizlik hissi yaratıyordu. İçimden bir ses "Bu ne şimdi? Ben bu evde bir gün bile huzur bulamayacak mıyım?" diye haykırıyordu.
Ağlamam kontrolsüz bir şekilde şiddetlendi. Kalbimde derin bir yara vardı. **Her damla gözyaşı, içimdeki korku ve çaresizliğin dışa vurumuydu.**
Banyoya doğru adımlarımı hızlandırarak girdim, aynaya bakarken **gözlerimin kıpkırmızı olduğunu fark ettim.** Yüzümü soğuk suyla yıkadım, sanki bu su beni rahatlatacak, içimdeki tüm o karmaşayı alıp götürecekmiş gibi. Ancak her seferinde aynı yüz, aynı kızarmış gözler bana geri bakıyordu. **Bir kere daha yüzüme su çarptım ve havluyla kurulandım.** Sonra duş aldım, sıcak suyun vücudumun etrafında akıp gitmesine izin verdim. Bu kısa süreli rahatlama anı, az da olsa içimdeki baskıyı hafifletmişti. Ama biliyordum ki asıl fırtına henüz bitmemişti.
Üzerime uzun bir etek ve uzun kollu bir gömlek giydim. **Babam kısa şeyler giymeme asla izin vermezdi, ne giydiğime sürekli karışırdı.** Artık alışmıştım; neyi, nasıl yapmam gerektiği onun kurallarına bağlıydı.
Birden kapı çaldı ve annem içeri girdi. **Her zamanki gibi sert ve emir verici bir ses tonuyla:** "Kenan Ağa sana kuaför getirmiş, geldiler, gel hazırlan," dedi. İçimde bir direnç olsa da komutunu dinleyip diğer odaya geçtim. Yaren de oradaydı. Gözlerinde her zamanki küçümseyici bakış vardı. **Beni baştan aşağı süzdü, yüzünde bir hoşnutsuzluk belirdi.**
"Benim sayemde abim gibi adamla evleniyorsun," dedi, **her zamanki kibriyle.** Bu sabah yaşadıklarım yetmezmiş gibi, Yaren’in bu acımasız sözleri moralimi daha da bozuyordu. **Ona cevap vermemeyi tercih ettim, sessiz kalmak çoğu zaman daha güvenliydi.**
Hazırlanmaya başladım. **Kuaför duvağımı takarken, makyajım yapıldıktan sonra aynada kendime baktım.** Masallardaki prensesler gibiydim. Bu kadar güzel olacağımı hayal etmemiştim, ama içimde bir mutluluk kırıntısı bile yoktu.
Yaren, hoşnutsuz bir bakışla yüzünü ekşitti. "Hiç güzel olmamışsın, sanki gelinliğin pek iyi değil, biraz daha güzeline alsaydın bari," dedi. Tam o an, kapıda Kenan belirdi. Gözlerim ona doğru kaydı, **Yaren’e karşı dik duruşunu ve sert bakışını gördüm.**
"Yaren, sakın haddini aşmaya kalkma!" dedi Kenan, sesi her zamanki gibi güçlü ve koruyucuydu. "Semra çok güzel olmuş, sanki masallardaki prensesler gibi. Sense bir şeye benzeyememişsin," dedi, **sesi tehditkâr bir tonda.** Yaren, Kenan’ın bu sözleri karşısında şaşırmış, konuşamıyordu. Kenan, yanıma geldi ve gözlerimin içine derin bir sevgiyle baktı.
"Semra, kim kalbini kırdı? Söyle bana, güzelim," dedi, sesi yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı. **Ona ne diyebilirdim ki? Bu sabah yaşadıklarımı nasıl anlatırdım?** "Bir şey yok," dedim, **her zamanki gibi sessizce, içimdeki acıyı saklamaya çalışarak.**
Kenan hafif bir gülümsemeyle, "Peki, inanıyor gibi yapacağım," dedi. Elini bana uzattı ve **nazikçe, sabırlı bir tonla:** "Elini tutabilir miyim?" diye sordu.
O an, gözlerim yaşlarla doldu ama bu kez korkudan değil. **İçimde, Kenan’ın gerçekliğine tutunabileceğim bir umut ışığı doğmuştu.** Elimi ona uzattım, kalbimdeki endişeler hâlâ oradaydı, ama en azından o an için biraz hafiflemişti.
Babam tekrar sert bir ses
Kenan’ın elini tutarak aşağıya indik. Davul zurna sesleri eşliğinde herkes neşeyle oynuyor, gülüp eğleniyordu. Biraz sonra imam geldi ve nikâh kıyıldı. Kenan bana 47 kilo altın mihir olarak verdi. Tüm bu ağırlık ve sorumluluk, üzerimde baskı yaratırken, masanın sol tarafında yerimi aldım. Herkes hâlâ dans edip eğleniyordu, ama içimdeki huzursuzluk ve korku gitmiyordu.Takı töreni başladığında üzerime daha da fazla altın ve mücevher takıldı. Üzerimden bir yük kalkar gibi oldu, takılar çıkarıldığında ise hafif bir rahatlama hissettim. Eller öpüldü, teşekkürler edildi ve sonunda arabaya bindik. Yol boyunca sessizdim, içimdeki karanlık korkular beni sarmıştı. Sonunda Azadoğlu Konağı’na vardık.Kenan’ın annesi Kezban, beni odasına gönderdi. "Git, kocanı bekle," dedi soğuk bir sesle. Odaya çıktım, Kenan'ın odası ikinci katta, soldan ikinci odaydı. Odaya girdiğimde kalbim deli gibi çarpıyordu. Buna hazır değildim. Korkuyordum. Aklımda Kenan’a yalvarıp onun merhametine sığınma düşüncesi vardı. Belki de beni zorlamazdı? Ya da belki beni anlamaya çalışırdı?Bir süre sonra kapı açıldı. Kenan içeri girdi ve elimi avucuna aldı. Yavaşça bileğime bir bilezik taktı, sanki bana güven vermek istercesine. Ardından parmaklarıyla yavaşça dudağımı kaldırdı. Gözlerim yere sabitlenmişti, ona bakamıyordum.
Kenan’ın içeri girmesiyle kalbim daha da hızlandı. Elimi yavaşça avucuna aldı ve bana ince, zarif bir bilezik taktı. Hareketleri sakin ve güven vericiydi, ama içimdeki korkuyu tamamen dindiremiyordu. Başımı eğmiş, yere bakıyordum; ona bakmaya cesaretim yoktu.
Kenan, parmaklarıyla hafifçe çenemi kaldırarak gözlerime bakmamı sağladı. "Başını yere eğme. Tamam mı? Benimle konuşurken gözlerime bak, benden utanma," dedi yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla. "Senin rızan olmadan sana asla ve asla dokunmam. Hem senin daha 15 yaşın var, daha çocuksun."
Bu sözler bir nebze içimi rahatlatsa da, hâlâ büyük bir korku ve tedirginlik içindeydim. Nasıl bir hayata adım attığımı tam olarak bilmiyordum. Kenan'ın bu kadar anlayışlı olacağını beklemiyordum ama etrafımdaki diğer insanlar ve şartlar beni sürekli diken üstünde tutuyordu.
Kapı arkasından bir hışırtı duyduğumda Kenan birden sertleşti ve hızla kapıya doğru yöneldi. Kapıyı açtığında, kayınvalidem Kezban ve diğer bir gelin bizi dinliyorlardı. Öfkesi yüzüne yansımıştı. "Siz ne hakla odamızı dinliyorsunuz?" diye bağırdı.
Kezban şaşkın bir halde cevap vermeye çalıştı ama Kenan onu susturdu. "Benim karımla aramda olanlar sizi hiç ilgilendirmez. Ona bir daha zarar verecek olursanız, annemi nasıl yaktıysanız ben de sizi yakarım," dedi ve ekledi, "Bir daha bana oğlum demeyin. Ben sizin oğlunuz falan değilim."
Kezban ve gelin telaşla uzaklaştılar, Kenan ise burnundan soluyarak derin bir nefes aldı. Ona sessizce baktım. Güvende miydim, yoksa bu sadece geçici bir yanılsama mıydı?
"Gelinliğin arkasını çözebilir misin?" diye fısıldadım. Kenan gelinliğimi çözdü ve dolaptan bana bir gecelik verdi. Giyindikten sonra yatağa uzandım, Kenan da yatağın diğer ucuna yerleşti. Aramızda sanki uçsuz bucaksız bir mesafe vardı.
Yorgunluktan bitap düşmüştüm. Gözlerimi kapatıp derin bir uykuya daldım. Rüyalarımda bazen huzur buldum, bazen de endişelerimle boğuştum. Sabaha karşı gözlerimi araladığımda hâlâ yanımda olduğunu görmek içime bir nebze olsun huzur verdi. |
0% |