Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm

@aytengul

 

Merhaba sevgili okuyucularım, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Beni hatalarımla kabul eden, hatalarımla seven siz değerli okurlarımı, "Ölümle Yaşam Arasındaki" kitabımın yeni bölümüyle selamlıyorum. Bir süredir sizlerden uzak kaldım, bunun farkındayım. Hem moralmen zorlu bir süreçten geçtim hem de yazma konusunda tıkandığım anlar oldu. Bazen insanın ruhu, yaratım sürecinde biraz dinlenmeye ihtiyaç duyuyor. Bu süreçte "Zafer Ağa" ve yeni başladığım "Zerda" kitabına odaklandım, onlara bölümler yazdım. Ancak bu yazma yolculuğumda, bazen bir kitabın bir bölümü bittiğinde, yeni bir bölüme geçmek için bir mola veriyorum. Merak etmeyin, bu molalar aylarca sürmüyor; sadece 10-12 günlük kısa aralar.

 

Şimdi ise karşınızdayım ve yeniden yazmaya hazırım. "Ölümle Yaşam Arasındaki" kitabımızın yolculuğu henüz son bulmuş değil. Hızla bir finale doğru gitmeyi düşünmüyorum. Hikayemizin içinde hâlâ derinlemesine keşfetmemiz gereken çok şey var. Semra'nın hayatındaki karmaşa, onun içinde büyüyen umutlar ve korkular, beklenmedik hamleleri... Belki de bazı aşermelerin bile hikayemizde bir anlamı olacak, kim bilir? Bu karakterlerin iç dünyalarını ve olayların beklenmedik dönemeçlerini birlikte keşfetmek istiyorum. Sizlerin de bu yolculuğu aynı heyecanla takip ettiğinizi biliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor.

 

Amacım, sizlere sadece bir hikaye sunmak değil; sizi derinden etkileyen, karakterlerin acılarını, sevinçlerini, korkularını hissedeceğiniz bir dünya yaratmak. Sizlerin desteği olmasaydı bu yolculuk bu kadar anlamlı olmazdı. Yazmadığım günlerde bile okumalarınız ve yorumlarınızın devam etmesi beni inanılmaz motive ediyor. Bu süreçte yanımda olduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim. Sizleri bir yazar olarak değil, bir dost olarak seviyorum. İyi ki varsınız ve iyi ki bu yolda birlikteyiz.

 

 

 

 

Günlerim Semra ile başladı, Semra ile sona eriyordu. Her anı onunla yaşamak, her düşüncemi onunla paylaşmak, gözlerim her kapandığında onun varlığıyla huzur bulmak istiyordum. “Neredesin, biriciğim neredesin?” sorusu, bir umudu daha yitirdiğimiz anlarda yankılanıyordu. Semra’yı öylesine derinden seviyordum ki, bu sevgi sadece yüzeysel bir bağlılık değil, onun ruhunu tanımanın ve kabul etmenin bir ifadesiydi. Bir insanın ruhuna dokunmak, onun en derin yerine ulaşmak, sevginin en gerçek şekliydi.

 

O olayın etkisi, hayatımın her anına sinmişti. Ancak suçlular o kadar da uzaklarda değildi. Yakın bir arkadaş, bizi bu karmaşaya sürüklemişti. Hastaneden çıkalı tam sekiz ay olmuştu ve bu süre zarfında insanın ne kadar yalnızlaşabileceğini bir kez daha anladım. Gerçekten de insanın en yakınları eş ve aile olurmuş; başkaları sadece geçici izleyicilerdi.

 

Hastane odasında geçirdiğimiz günler, kalabalık bir sessizliğin içinde geçti. Herkes sesini duyurmak için çırpınıyordu, ama içten bir destek bulmak imkânsızdı. O gün, insanların sadece sözleriyle değil, varlıklarıyla da yanımızda olmalarını istemiştim. O an, yalnızca Semra ve ben vardık, içimizdeki derin boşlukla baş başa kalmıştık. Her şeyin ötesinde, sadece birbirimize tutunarak hayata devam etmeye çalıştık.

 

Bugün, Semra'nın yanında olmanın verdiği huzurla, geleceğe dair umutlarımızı yeşerten bir gün. Her adımda, Semra’nın yanındayım; onunla birlikte yaşamak ve yaşatmak için savaşmayı sürdürüyorum. Hayat, zor bir yolculuk olabilir ama en azından Semra ile birlikte olduğum sürece, bu yolculuk anlam buluyor.

 

 

Kenan, gözlerini ameliyat odasının kapısına dikmişti. Semra'nın her nefes alışını, her hareketini hissediyor gibi duruyordu. Onun ellerini sımsıkı tutarken, içindeki kaygıyı ve korkuyu bastırmaya çalışıyordu. Ama derinlerde, Semra'nın iyileşeceğine dair sarsılmaz bir inanç vardı. Yüreği ona fısıldıyordu: “Başaracaksın, sevgilim. Güzel gözlerinle hayata daha sıkı tutunacaksın.”

 

Semra, derin bir nefes aldı, Kenan'ın sıcak ellerinin sıkıca tuttuğunu hissederek başını hafifçe ona çevirdi. Gözlerinde beliren ışık, her şeye rağmen güçlü kalmaya çalıştığını gösteriyordu.

 

"Kenan," dedi zayıf bir sesle, "Sence... ya başarılı olmazsa?"

 

Kenan, Semra'nın gözlerindeki korkuyu gördü. Onun güçlü olduğunu biliyordu, ama bu anın ağırlığı altında biraz da olsa endişelenmesi doğaldı. Parmaklarını Semra'nın parmaklarına doladı, ona güven vermek için.

 

"Başaracak, Semra," dedi Kenan yumuşak ama kararlı bir sesle. "Sen her zaman başardın. Bu da farklı olmayacak. Sadece biraz daha sabır... Seninle birlikte geleceği hayal ettim, biliyor musun? Üniversiteden mezun oluyorsun, o hayal ettiğin mesleğe adım atıyorsun. Her adımında yanındayım, seni hep destekliyorum. Çünkü sen güçlüsün, bunu başarabilirsin."

 

Semra, gözyaşlarına engel olamadan Kenan'a baktı. O an Kenan'ın sevgisinin, onun inancının ona nasıl güç verdiğini hissetti. Gözlerinden akan birkaç damla yaş, içindeki minneti ifade ediyordu.

 

"Kenan... Sen olmasaydın..." dedi, sesi titreyerek. Ama sözlerini tamamlayamadan Kenan onu durdurdu.

 

"Ben her zaman burada olacağım. Başarısızlık diye bir şey yok, Semra. Senin yanında olduğum sürece, ne olursa olsun başarmış olacağız."

 

Ameliyat odasının kapıları açılmadan önce, Semra gözlerini kapattı, Kenan'ın sözleri içini bir sıcaklıkla doldurmuştu. O an sadece ameliyatın sonucunu düşünmüyordu, aynı zamanda Kenan'la birlikte kuracakları geleceği hayal ediyordu.

 

"Seninle bir ömür boyu yan yana olacağım," dedi Kenan, gözleriyle Semra'nın yüzünü tararken. "Ve ne olursa olsun, seni her zaman seveceğim."

 

Semra'nın göz kapakları yavaşça kapandı, ameliyata girmeden önce duyduğu son şey Kenan'ın güven verici sesi ve onun o derin, sarsılmaz sevgisiydi.

 

 

İçimde büyük bir belirsizlik vardı, ama bir şeyi biliyordum: Semra bu ameliyattan başarıyla çıkacak ve hayatımıza yeniden devam edecektik. Semra, bu zorlu süreçten sağ çıkacak ve yeniden kendi ayakları üzerinde duracaktı. İçimden gelen güçlü bir inançla, onun ayağa kalkacağını, kendi gücüyle yeniden hayata tutunacağını biliyordum.

 

Semra Azadoğlu’nun kararlılığı ve cesareti, bana her zaman ilham verdi. O, bu zorluğu aşacak ve başarılı olacaktı. Bu yolculukta onun yanındayım ve gurur duyuyorum. Çünkü Semra, her şeyin üstesinden gelebilecek güçte bir insandı. Yarın, onun bu mücadeleyi kazanıp tekrar kendi ayakları üzerinde duracağına olan inancım tam.

Kenan Azadoğlu, hastanenin soğuk, steril koridorunda oturmuş, gözlerini sabit bir noktaya dikmişti. Kalbi göğsünde patlamaya hazır bir bomba gibi atıyordu. Her bir saniye bir ömür gibi uzuyor, zaman sanki acısını artırmak istercesine yavaşlıyordu. Ameliyathanenin kapısının önündeki yeşil ışık, hâlâ "ameliyat devam ediyor" anlamına geliyordu ve Kenan her geçen saniye biraz daha yıpranıyordu. Eşi Semra Azadoğlu, saatlerdir ameliyat masasında ölümle yaşam arasında bir yerdeydi.

 

Kenan’ın zihninde sürekli aynı sahne dönüp duruyordu; Semra’nın yüzü, yorgun ama umuttan hiç vazgeçmeyen o sıcak gülümsemesi. Onun gözlerinin içine baktığında hep bir şey hissetmişti Kenan: Sarsılmaz bir güç. Şimdi ise o güç, ellerinden kayıp gitmek üzereydi.

 

Kapının açılmasıyla aniden irkildi. Bir doktor ve birkaç hemşire aceleyle dışarı çıktılar. Doktorun yüzü ter içinde kalmıştı, ama gözlerinde bir parıltı vardı. “Kenan Bey, ameliyat başarılı geçti,” dediğinde Kenan’ın dünyası bir anlığına durdu. Kalbi durdu, nefesi kesildi. O an, uzun zamandır içine hapsettiği umut ve korkunun birleşimiyle gözleri doldu. “Karım... Semra... İyi mi?” diye fısıldadı, sesi çatlamış bir halde.

 

Doktor, hafif bir tebessümle başını salladı. “Evet, Semra Hanım çok güçlü bir kadın. Ameliyatın ardından iyileşme süreci zorlu olacak ama… artık yürüyebilecek.”

 

Kenan’ın bacakları aniden güçsüzleşti ve neredeyse yere yığılacaktı. Doktorun sözleri, yıllardır beklediği umut ışığı gibiydi, ama aynı zamanda içinde büyük bir gerilim yaratmıştı. Çünkü bu bir başlangıçtı; yeni bir mücadeleye adım atıyordu.

 

O sırada hemşireler, Semra’nın yatağını yavaşça ameliyathaneden çıkardılar. Kenan, karısını gördüğünde gözyaşlarına hakim olamadı. Semra'nın yüzü solgundu, ama dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. “Semra...” diye fısıldadı Kenan, neredeyse duyulmayacak bir sesle. Yıllardır karısını bu kadar çaresiz görmemişti, ama aynı zamanda onun bu savaşı kazanacağını da biliyordu.

 

Semra'nın gözleri yavaşça açıldı. Yorgun bakışları bir an için Kenan’a odaklandı ve zayıf bir sesle mırıldandı, "Kenan... biz... başardık mı?"

 

Kenan, Semra’nın elini sıkıca tutarak başını salladı. "Evet, sevgilim, başardık. Sen başardın," dedi titrek bir sesle. Semra, Kenan’ın gözlerindeki yaşları görünce dudaklarında bir tebessüm belirdi. "Ne kadar da güçlüyüm, değil mi?" diye fısıldadı ve gözlerini tekrar kapadı.

 

Kenan, o an Semra'nın ne kadar güçlü olduğunu gerçekten anladı. Semra sadece fiziksel olarak değil, ruhen de bir savaşçıydı. Bu uzun ve zorlu yolculukta onu bekleyen mücadeleler vardı, ama Kenan, karısının yanında olacağını biliyordu.

 

Ameliyathane koridorunun sonunda yeni bir umut ışığı belirmişti. Ancak bu ışığın ardında da yeni zorluklar ve acılar gizliydi. Kenan Azadoğlu, o an tüm gücüyle karısının yanında durmaya yemin etti. Her bir adımda, her bir nefeste, karısının güçlenmesi için savaşmaya hazırdı.

 

Semra’nın elini sımsıkı tutarken, kalbinde bir kez daha aynı söz yankılandı: “Sen ne kadar da güçlüsün, Semra Azadoğlu…”

 

Loading...
0%