Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@aytengul

Lütfen yorum yapmayı unutmayın canlarım..

 

 

 

Zerda, çaresizlik içinde "Anne! Baba!" diye haykırıyordu. Sesleri boğuk ve kesikti çünkü boğazını sıkan o güçlü el, ona hayatının son nefesini zorla aldırmaya çalışıyordu. Gözleri bulanıklaşıyor, nefesi gitgide tükeniyordu. Zerda'nın karşısında duran kişi, amcası Salman Muzafferoğlu’ydu. Babasının öz kardeşi, şimdi kendi kanından olan yeğenini öldürmeye kararlıydı.

 

Salman’ın gözleri kin ve nefretle doluydu. Yüzünde hiçbir pişmanlık belirtisi yoktu, sadece intikam almak isteyen bir adamın soğuk kararlılığı vardı. Zerda'nın boğazını sıkan eli daha da sıkarken, yüzüne doğru eğilip sessizce, ama bir o kadar da zehirli bir sesle konuştu:

 

"Anlamıyor musun, Zerda? O kadar uyardım babanı, ama o seni korudu. Ne yaptıysam gözlerini senden ayırmadı. İşte bu yüzden öldü, seni yüzünden!"

 

Zerda'nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Kendi kanından bir adam, amcası, ailesini neden yok etmek istemişti? Babası Salman’a ne yapmış olabilirdi ki, böyle bir ihaneti hak etmiş olsun? Ama gerçek ortadaydı: Salman, Zerda’nın ailesini, kendi kardeşini, evinin altına yerleştirdiği bombalarla havaya uçurmuştu. Ve şimdi bu zalim adam, aynı acıyı Zerda'ya da yaşatıyordu.

 

Salman, nefret dolu bir bakışla Zerda’ya bakarak devam etti: "O kadar batırdın ki bizi, yine de baban senden vazgeçmedi. Sana olan sevgisi onu kör etti. Kaç kez söyledim ona seni öldürmem gerektiğini, ama dinlemedi. Şimdi, bu işi ben yapacağım. Seni kurtaracak kimse yok, ailen artık yok!"

 

Bu sözler, Zerda’nın kulaklarında yankılanıyordu. Boğazını sıkan elin baskısı gittikçe artarken, zihninde bir düşünce parladı: Amcası, ailesini sadece ona olan sevgilerinden dolayı yok etmişti. Babasının, Zerda’yı koruma isteği Salman’ın içinde öyle bir kıskançlık ve hınç yaratmıştı ki, onu ortadan kaldırmaya karar vermişti. Kendi kardeşini ve ailesini öldürmüş, şimdi ise Zerda’ya aynı kaderi yaşatmak istiyordu.

 

Zerda'nın gözleri kararmaya başlarken Salman’ın sesini zor duyuyordu: "Anan baban sana sahip çıktı, bunca utanca rağmen seni kabul ettiler, ama sen hâlâ yaşıyorsun. Şimdi bu lekeyi temizlemek bana düştü."

 

Salman, bu sözleri söylerken gözleri Zerda’nınkilerle buluştu. Soğuk, duygusuz bir yüzle bakıyordu ona. Zerda, o anda amcasının gözlerinde gerçek bir canavarı gördü. Bu adam, kendi kanından olanları gözünü kırpmadan öldürebilecek kadar ileri gitmişti.

 

Zerda, Salman’ın elinde nefessiz kalıyordu. Boğazını sıkarken Salman’ın parmakları daha da derine gömülüyor, Zerda’nın gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Belki de bu, son nefesiydi. Her şey karanlığa gömülmeden önce, zihninde bir tek düşünce vardı: *Bunasıl olabilir? Bir kardeş, nasıl öz kardeşine böyle bir ihaneti reva görebilir?

 

Salman'ın, yeğenini öldürmekteki kararlılığı, onun içindeki tüm insanlığı yitirdiğini gösteriyordu. Zerda, amcasının ellerinde hayatının son anlarını yaşarken, tüm bu olanların gerçekliği karşısında dehşete düşüyordu. Belki kurtulamayacaktı. Belki de Salman, ailesiyle birlikte onu da toprağa gömmeye kararlıydı.

 

Zerda'nın nefesi tamamen kesilmek üzereydi.

Salman’ın boğazını sıkarak Zerda’yı öldürmeye çalıştığı an, birden dışarıdan yankılanan bağırtılar odayı doldurdu. "Zerda!" sesleri, tunç gibi sert, yankı yapan bir haykırışla yankılanıyordu. Bu sesler, Tunç, Emir, Alparslan ve Kaan’a aitti. Zerda’nın yardımına koşan dostları, kapının ardında amansız bir mücadele verircesine içeri dalıyordu. Ansızın kapının şiddetle açılma sesi, Salman’ı aniden geri çekilmeye zorladı. Eli hala Zerda'nın boğazından ayrılmak istemiyormuş gibi duruyordu, ama arkasındaki tehdidin farkına varması onu geri adım atmaya zorladı.

 

Tunç Bey, hemen Salman’ın yanına yaklaşıp kolundan tutarak onu sertçe itekledi. Gözlerinde hiddetle dolu bir parıltı vardı. "Ona ne yapmaya çalışıyordun, aşağılık adam?" diye bağırdı, sesi odayı doldururken neredeyse patlayacak gibiydi. "Ulan, sen ona ne yapıyordun?"

 

Zerda, yere çökmüş, boğazını tutarak zor nefes alıyordu. Yüzü morarmış, gözleri kan çanağına dönmüştü. Küçük Zerda’nın boğazındaki kızarıklık ve yüzündeki morluklar, yaşadığı acıyı ve ölümünkıy

 

 

 

 

 

Tunç'un öfkesi dinmiyordu. Salman'a dönüp, daha sert bir sesle haykırdı: "Sen nasıl kıydın ona? Nasıl ailene kıydın? O senin yeğenin! Bir amca yeğenine böyle mi yapar, ha?" Sözler tıpkı bir tokat gibi Salman'ın suratına çarpıyordu, ama Salman yerinden kımıldamıyordu. Gözlerinde bir şeytanın soğuk bakışı vardı. Bu bakış, ne pişmanlık ne de vicdan içeriyordu.

 

Tunç, Salman'a bir adım daha yaklaştı. Öfkeyle dişlerini sıkarakŞerefini nerede bıraktın?!" diye haykırdı. Odaya bir anda sessizlik çökmüştü. Herkes Salman'dan bir yanıt bekliyordu, ama Salman sadece sessizce duruyor, hiçbir şey söylemiyordu. İçindeki karanlık, dışarıya yansıyan o soğuk bakışlarla odadaki herkesi dehşete düşürüyordu.

 

Zerda ise hala yerde, boğazına dolan ellerin acısını hissediyor, her nefes alışında ölümden ne kadar kaçtığını düşünüyordu. Tunç ve diğerlerinin gelişi, onu kurtarmıştı. Ama zihninde hala Salman'ın söyledikleri yankılanıyordu. Bir insan, kendi ailesine böyle bir ihaneti nasıl yapabilir?Tunç gözlerinde tarifsiz bir öfke vardı. Salman’ın üzerine eğilmiş, dişlerini sıkarak konuşuyordu. "Seninle işim bitmedi," diye fısıldadı önce, sonra sesi yankılanarak yükseldi. "Seninle işim bitmedi! Seni indirtinceye kadar, öldürene kadar döveceğim. Ve öldüğün zaman da leşini kargalara atacağım!" Sözlerinin ardından, Salman’ın karnına bir tekme daha savurdu. O an Salman, acıyla kıvranarak yere düştü, nefesi kesilmişti. Ama Tunç öfkesi dinmiyordu. Aklında intikamdan başka bir şey yoktu.

 

Salman’ın ailesi, karısı ve oğulları, dehşetle bu sahneyi izliyorlardı. Bağırışları ve haykırışları konağın duvarlarında yankılanıyordu, ama kimse Tunç karşısına çıkmaya cesaret edemiyordu. Ne elini kaldırabilen ne de göz ucuyla bile bakmaya cüret edebilen kimse yoktu. Tunç Bey, Salman'ın üzerine kara bir bulut gibi çökmüştü.

 

O an gözleri Zerda’ya kaydı. Yerde kıvrılmış, nefes almakta zorlanan Zerda’ya doğru hızla yürüdü. Yerde acıyla kıvranan yeğenini görünce içi paramparça olmuştu. Bir an bile tereddüt etmeden, hızlıca Zerda’nın yanına eğildi. Kollarını çelik gibi açarak, onu nazikçe yerden kaldırdı. Zerdanın bacaklarından tutup kucağına aldı, başını göğsüne bastırdı. O, artık hayata tutunmaya çalışan yaralı bir kuş gibiydi.

 

"Geçecek bir tanem," dedi Tunç Bey, sesi daha önce hiç olmadığı kadar yumuşak ve şefkat doluydu. Zerda’nın saçlarını okşarken, "Geçecek. Sana yapılan her şeyin hesabını soracaklar. Hepsi bunun bedelini ödeyecek," diye fısıldadı. Bu sözler, hem bir söz hem de bir tehditti. Kollarında taşıdığı Zerda, artık onun koruması altındaydı ve kimse ona zarar veremeyecekti.

 

Tunç , gözlerinde intikam ateşiyle, Salman’ın ailesine bakmadan Zerda’yı oradan uzaklaştırdı. Bütün olanlara rağmen, içindeki intikam ateşi hala sönmemişti..

 

Loading...
0%