@aytengul
|
Merhaba canlarım bir bölüm saha sizlerle eğer her gün bölüm istiyorsanız eğer mutlaka yorumlar yapmanız lazım aksi takdirde arada bir bölüm yazacağım.
Resul’un sözleri kulaklarında yankılanırken, Zerda kendini bir anda bu yabancı dünyaya adım atmış gibi hissetti. "Bu akşam nişanımız olacak," demişti adam, kararlı ve güven dolu sesi odada yankılanmıştı. Zerda, bir yandan bu hayatın ona sunabileceği ihtimalleri düşünürken, bir yandan da Resul’un teklif ettiği güç ve koruma vaadi aklını kurcalıyordu.
Kapı çalındığında düşüncelerinden sıyrıldı. Genç bir hizmetli kız içeri girdi ve elindeki elbiseyi Zerda'ya uzattı. "Hanımım, ağam size bu elbiseyi gönderdi. Giyip aşağı inmenizi söyledi," dedi kız, başını hafifçe eğerek. Zerda elbiseye baktı; kırmızı, dikdörtgen yaka, omuzları büzgülü, kısa bir elbiseydi. Bel kısmı tam oturacak şekilde tasarlanmıştı, Zerda'nın beden hatlarını ortaya çıkaran bir elbiseydi. Zerda genellikle kısa ve dikkat çeken kıyafetler giymeye alışkın değildi, ama şimdi başka seçeneği yoktu.
Elbiseyi giymek için üzerinde duran saten geceliği çıkardı. Elbiseyi giydiğinde, fermuarın bir noktada takıldığını fark etti. Fermuarla uğraşırken kapı bir kez daha açıldı ve Resul içeri girdi. Zerda, utançtan yüzü kızararak arkasını döndü. Ama Resul, hiç vakit kaybetmeden ona yaklaştı ve fermuarı hızla kapattı. Nefesini hafifçe Zerda’nın boynuna doğru üfleyerek konuşmaya başladı. "Utanma," dedi alçak ama kararlı bir sesle, "anlaşmalı da olsa, sen benim karımsın. Bana uzak durma, uzaklık hoşuma gitmez. Benim yanımda insanlar sana itaat etmek zorunda, bunu aklından çıkarma. Resul Karaeski’nin karısına kimse saygısızlık edemez."
Zerda’nın zihni bu sözlerle daha da karıştı, ama Resul'ün güven verici tavrı ve güçlü varlığı ona bir nebze de olsa rahatlık veriyordu. Resul, elini Zerda’ya doğru uzatıp nazikçe, "Şimdi, sevgili karıcığım, elini tutma şerefini bana bahş edebilir misin?" diye sordu. Zerda tereddütle elini Resul’un avucuna bıraktı. Resul, başparmağıyla hafifçe elini okşadı ve beklenmedik bir hareketle Zerda’nın elini öptü.
Bu hareket, Zerda’yı adeta şok etmişti. Urfa gibi bir yerde bir erkeğin bir kadının elini öpmesi, hele ki ona açık bir elbise giydirip bu kadar sahiplenici bir tavır takınması, pek görülmüş bir şey değildi. Zerda'nın aklı karışmıştı, ama Resul'ün yanında kendini güvende hissettiği de bir gerçekti.
"Gidelim mi?" diye sordu Resul, sesi yumuşak ve huzur doluydu. Zerda ona ayak uydurarak yavaşça başını salladı ve birlikte aşağı inmeye başladılar. Yeni bir hayatın ilk adımlarını atıyorlardı. Resul, elimi bir an olsun bırakmıyordu. Her adımda yanında olduğumu hissettiriyor, güçlü ve kararlı varlığıyla etrafı kontrol ediyordu. Merdivenlerden aşağı inerken bana eşlik etti, sanki bu yeni hayatın başlangıcında rehberim oluyormuş gibi. Aşağıya indiğimizde gözlerim büyük bir masaya takıldı. Masanın üzerinde birbirinden güzel yiyecekler sıralanmıştı; rengarenk tabaklar, taze ekmekler ve şık düzenlemeler... Bu ihtişam, içinde bulunduğum durumun ciddiyetini daha da pekiştiriyordu.
Resul, beni masanın yanına kadar getirdi ve büyük bir zarafetle sandalyeyi çekti. Yavaşça oturmamı bekledi, ardından kendi yerine geçti. Hareketlerindeki güven, bana kendimi bir anda bu yeni dünyaya aitmiş gibi hissettirdi. Ancak içimdeki karmaşa hâlâ dinmemişti; neyin içine girdiğimi tam olarak anlamamıştım. Resul, beni çevreleyen bu güç ve ihtişamı vaad ederken, aslında bu masanın etrafındaki dünyanın ne kadar sert ve acımasız olduğunu da hatırlatıyordu.
Gözlerim, Resul'ün üzerinde sabitlenirken o, sakin ama hükmedici bir tavırla bana bakı. Resul, oturduğu yerden güçlü bir sesle seslendi: "Gülseren, Fatma, Emine, Naz, buraya gelin." Sesi odada yankılandı, ardından genç yaşta dört kız hızlı adımlarla odaya girdi. Hepsi saygıyla başlarını eğip, "Efendim, ağam," diyerek aynı anda cevap verdiler. Kızların gözlerinde biraz merak, biraz da endişe vardı. Zerda, onların sessizce beklemelerini izlerken, Resul bir kez daha konuşmaya başladı.
"Bu," dedi Resul, gözlerini Zerda’ya çevirerek, "karım Zerda. Hepinizin ona itaat etmesini ve saygı göstermesini istiyorum. O, artık bu evin hanımı."
Kızlar, hemen başlarını Zerda’ya doğru eğdiler. İlk sözü Gülseren aldı. "Memnun oldum, hanımım. Size hizmet etmek bizim için bir onur," dedi, sesi yumuşak ama içtenlik doluydu. Uzun boylu ve açık tenliydi, en deneyimli görünen kız oydu.
Ardından Fatma söze girdi, biraz utangaç bir sesle: "Hanımım, elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız." O daha gençti, gözlerinde hafif bir çekingenlik vardı. Diğer kızlara göre daha kısa boyluydu ve kıvırcık saçları omuzlarına dökülüyordu.
Emine, hızlıca konuştu: "Hanımım, ne isterseniz yaparız. Sizi burada ağırlamak bizim görevimizdir." Emine, gözleriyle Zerda'yı süzerken oldukça cana yakın bir tavır sergiliyordu. Enerjik bir havası vardı ve gözlerinde bir parıltı taşıyordu.
Son olarak Naz, biraz daha sessiz bir tavırla, ama aynı zamanda belirgin bir saygıyla, "Hanımım, sizin hizmetinizdeyiz," dedi. Naz’ın yüzünde bir ciddiyet vardı; sessizliği, derin bir bağlılık gösteriyordu. Uzun, siyah saçları ve esmer teniyle, diğer kızlardan daha farklı bir duruş sergiliyordu.
Zerda, hepsinin yüzlerine bakarken içinden bu yeni duruma nasıl alışacağını düşünüyordu. Evin hanımı olmak, kendi özgürlüğünü kaybetmekten çok daha büyük bir sorumluluktu. Resul, gözlerini Zerda'dan ayırmadan, bir kez daha kızlara dönerek, "Zerda’nın her isteğini yerine getireceksiniz. Onun sözü, benim sözüm demektir," dedi. Resul, sakin bir şekilde sordu: "Evimizi beğendin mi?" Zerda, etrafına göz gezdirdi. Odanın yüksek tavanları, geniş pencerelerden süzülen doğal ışık ve odanın her köşesine yayılan zarif detaylar dikkatini çekti. Mobilyalar gösterişli ama abartısızdı, evin genel havası ferah ve davetkârdı. Sıcak tonlar ve özenle seçilmiş dekor, burayı bir ev gibi gösteriyordu; soğuk, uzak bir malikâne havası yoktu.
Bir an duraksadı, ardından hafifçe gülümseyerek, "Evet, çok ferah ve gerçekten ev gibi hissettiriyor," dedi. İçinde bir huzur hissetti, bu yeni dünyanın sertliklerine rağmen, burası ona bir sığınak olabilir miydi? Resul, Zerda’nın cevabını duyduğunda memnun bir ifadeyle başını salladı. "Bu evde rahat olmanı istiyorum," dedi, gözleriyle ona güven vermek istercesine ."Utanma," dedi Resul Karaeski, sesinde otoriter bir ton vardı. Gözlerini Zerda’ya dikti, ama bakışları yumuşaktı. "Utanan kadınları sevmem," diye ekledi, ardından biraz duraksayıp, daha yumuşak bir ses tonuyla devam etti: "Ama bundan sonra hayatımda bir kadın var."
Bu sözler Zerda'nın içinde bir karmaşaya neden oldu. Resul'ün kendisine sahiplenici tavrı, ona hem güven veriyor hem de üzerinde bir baskı yaratıyordu. Bu yeni hayatın sınırları ne olacaktı? Resul'ün ona karşı olan bu yaklaşımı, Zerda için hem bir koruma kalkanı gibi hissettirdi hem de kendi kimliğini yeniden bulması gerektiğini hatırlatıyordu. Resul’ün bakışları hala onun üzerindeydi, sanki ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu.
"Bu yeni hayatında," diye ekledi Resul, "yanımda olmanı istiyorum. Sadece anlaşmalı değil, gerçek bir ortak gibi."
Yemek devam ederken, Zerda önündeki tabağa odaklanmış, sessizce yemeğini yiyordu. Masadaki ihtişamlı yemekler, yeni hayatına adım atmanın somut bir sembolü gibiydi. O sırada, Resul bir kadeh şarap doldurdu ve kadehi eline aldı. Gözlerini Zerda’ya çevirdi ve sakin bir sesle konuşmaya başladı.
"Normalde içki içen bir insan değilim," dedi, gözlerinde hafif bir gülümseme vardı. "Ancak senin sağlığına içmek istiyorum." Sesi yumuşak ama yine de kararlıydı. Zerda, bu jest karşısında bir an için duraksadı, Resul'ün ne kadar ciddi olduğunu anlamaya çalıştı.
Resul, kadehini kaldırdı ve Zerda’ya doğru hafifçe eğildi. "Bu, bizim için yeni bir başlangıç," dedi. "İkimiz için de." Kadehini kaldırarak, Zerda’nın gözlerine baktı. Zerda, bu anın Resul’ün hayatındaki yeni bir dönemin işareti olduğunu hissediyordu; hem onun hem de kendisinin farklı bir yola girdiğinin farkındaydı.
|
0% |