@aytengul
|
Lütfen biraz yorum
Kaç saat geçtiği belirsizdi; zaman, acının içinde sıkışıp kalmış gibiydi. Zerda’nın ruhundaki yara, derin bir okyanus gibiydi, bitmek bilmeyen dalgalarla dolup taşıyordu. Acısı dinmiyor, aksine her geçen saniye daha da büyüyordu. İçinde kopan fırtınanın yarattığı enkaz, hastane odasının her köşesine yayılmıştı. Zerda'nın gözleri, odanın tavanına boş bir ifadeyle bakıyordu; sanki ruhu bedeninden ayrılmış, başka bir dünyada acı çekmeye devam ediyordu.
Ancak acının yanında, bir de büyük bir hayal kırıklığı vardı. Zerda, nişanlıydı. Ailelerin tanışıp rıza gösterdiği, geleceğe dair büyük umutların beslendiği bir birliktelikti bu. Zerda, o güne kadar nişanlısının yanında olacağını, onu koruyup kollayacağını düşünmüştü. Ama dün olanların ardından her şey değişmişti. Haberler hızla yayılmıştı, herkes duymuştu. Ve o gece... Nişanlısı bir kez bile arayıp sormadan, bir kez bile hastaneye gelmeyi aklına bile getirmeden, nişanı bozmuştu. Onca yılın, onca hayalin, tek bir gecede yerle bir olması... İnsan ruhunu bir kez daha kıracak türden bir ihanet.
Zerda’nın gözlerinden yaşlar süzüldü. Şaşkındı, hayal kırıklığı içindeydi. Gözlerinin önünde nişanlısıyla geçirdiği zamanlar canlanıyordu: Gülüşleri, güzel günlere dair hayalleri, el ele yürüdükleri yollar... Ama şimdi o yolların hepsi, karanlığa bulanmış, çamurla kaplanmıştı. Onca vaat, onca söz, bir kâğıt parçası gibi rüzgârda savrulup gitmişti.
Zerda (hıçkırıklar arasında mırıldanarak): "Neden? Neden insanlar böyle? Nasıl bu kadar kolay silip atabilirler? Beni hiç mi sevmedi? Hiç mi değer vermedi?"
Yatağının köşesine büzülmüş, ellerini dizlerinin etrafında kenetlemişti. Yüreğindeki o derin hayal kırıklığı, gözlerinden taşan gözyaşlarıyla ifadesini buluyordu. Kendi kendine sormaya başladı: Bu kadar acıyı yaşarken, nasıl olur da yanında olması gereken kişi, bu kadar uzak, bu kadar yabancı olabilir? Ona "seviyorum" diyen adam, nasıl bir gecede onu terk edebilirdi?
Batman Ağa, Zerda’nın bu halini izlerken, gözleri dolu dolu oldu. Bir baba olarak, kızının ruhunda kopan fırtınayı görebiliyordu. Dışarıdan güçlü, dayanıklı görünmeye çalışsa da, içindeki acı onu her geçen dakika daha da kemiriyordu. O da aynı soruyu soruyordu kendi kendine: Bu dünyada insanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyor? Sevgi diye adlandırdıkları şey, nasıl olur da bu kadar zayıf ve dayanaksız kalabiliyor?
Ağa, bir süre sessiz kaldı, sonra hafifçe kızının omzuna dokundu. İçinde bir babanın sevgisi ve öfkesiyle dolu bir sesle konuşmaya başladı.
Batman Ağa (yumuşak ama kararlı bir sesle): “Zerda’m, hayat bazen bizi en sevdiklerimizle sınar. O adam senin gerçek sevginin ne olduğunu anlayacak kadar cesur değilmiş. Onun sevgisi, bu acının altında ezildi. Ama unutma, biz buradayız. Senin yanındayız. O acımasız dünyaya karşı, seni asla yalnız bırakmayacağız.”
Zerda, babasının sözlerini duyarak, bir anlığına bile olsa biraz güç buldu. Ama içindeki kırgınlık, hayal kırıklığı, öylece geçip gidecek gibi değildi. Bu dünyada insanlar, nasıl bu kadar kolay vazgeçebiliyorlardı? Sevgi dedikleri şey, nasıl bu kadar kırılgan olabiliyordu? Bu soruların yanıtlarını bulmak, belki de Zerda için hayatının en büyük sınavı olacaktı. Zerda’nın gözyaşları, yatağın kenarına doğru dökülüyordu. Gözleri boşluğa dalmış, acı ve suçluluk arasında gidip geliyordu. Onun için bu yaşananlar bir kâbustan öte, ruhunu paramparça eden bir gerçekle yüzleşmeydi. Dudakları titredi, gözleri babasına çevrildi ama onun gözlerine bakmak, oradaki derin acıyı görmek daha da ağır geliyordu. Babasının gözlerinde, ona olan sevgiyi ve aynı zamanda sessiz bir kırgınlığı görebiliyordu. İçini bir suçluluk dalgası sardı. Bu yük, onun omuzlarına öylesine ağır geliyordu ki nefes almak bile zorlaşıyordu.
Zerda, gözleri dolu dolu, sesi çatallaşarak konuştu. Sanki içindeki bütün o suçluluk ve pişmanlık bir sel gibi dudaklarından dökülüyordu.
Zerda (kısık ve titrek bir sesle): “Babam… Affet beni… Kızlar, babalarının onuru, gururu için yaşarlar... Ama ben seni utandırdım, yüzünü yere eğdim… Bu yükü sana yükledim. Affet beni…”
Sesi, hıçkırıklarla boğuluyordu. Gözlerinden akan yaşlar, ruhunun derinliklerinde kopan fırtınanın dışa vurumuydu. Kendini babasının gözlerinde mahkûm edilmiş gibi hissediyordu. Onun sevgisini, gururunu kırmış gibi hissediyordu. Bu acı sadece ona değil, babasına da aitti. Zerda’nın içindeki bu derin suçluluk, onun zihnini kemiriyor, ruhunu sıkıştırıyordu.
Batman Ağa, kızının bu sözlerini duyunca, yüreğine bir hançer daha saplanmış gibi hissetti. Bu kız, onun canı, kanıydı. Kızının yaşadığı bu acı ona da yetmezmiş gibi, bir de kendini suçlu hissetmesi, onun için dayanılmaz bir şeydi. Yüreğindeki sevgi, öfke ve acı birbirine karışmıştı. Yavaşça kızının yanına yaklaştı, gözlerinde yaşlar vardı. Onun için dünyanın en acımasız sınavı, kendi çocuğunun bu denli bir keder içinde olmasıydı.
Batman Ağa (yumuşak ama derin bir sesle, gözleri dolu dolu): “Kızım, sen benim onurum, gururumsun. Seni hiçbir şey değiştiremez. Hiçbir acı, hiçbir utanç. Sen ne yaşadıysan yaşadın, ama bunu kendi isteğinle yapmadın. Senin suçun değil bu! Senin başına gelenler benim de başıma geldi. Benim kalbim seninle atıyor. Bu yükü tek başına taşıyamazsın, taşımayacaksın. Ben buradayım, hep yanında olacağım.”
Zerda, babasının gözlerine baktı, orada gördüğü şey onu biraz olsun teskin etti. Onun gözlerinde bir babanın sonsuz sevgisini, şefkatini ve koruma içgüdüsünü gördü. Babası onun yanında olduğu sürece, bu acıyla başa çıkabileceğine dair bir umut belirdi içinde. Ama yine de içindeki o ağır suçluluk hissi, kolayca geçmeyecek gibiydi. Yine de babasının bu sözleri, onun için bir umut ışığıydı.
Zerda (gözyaşlarını silmeye çalışarak, hıçkırıklar arasında): “Baba… Beni affetmen için ne yapabilirim? Sana bu acıyı yaşattım…”
Batman Ağa (sert ama sevgi dolu bir sesle): “Affetmek ne demek, kızım? Sen benim bir parçam, kanımsın. Bir baba, evladını affetmek zorunda kalmaz, çünkü affedilecek bir şey yoktur. Seni kimseye ezdirmem, kimseye boyun eğdirmem. Senin yanındayım. Hepimiz senin yanındayız.”
O anda Zerda, ilk kez babasının kollarında biraz olsun huzur buldu. İçindeki acı dinmemişti, ama o babasının sevgisi ve korumasının hala orada olduğunu bilmek, ona güç verdi. Onun için bu, acı dolu bir savaştı ama babasının sevgisi, bu savaşta enbüyük silahıydı. Depoda gerilim doruktaydı. Batman Ağa’nın beş oğlu, Faruk, Ömer, Asaf, Fikret ve Berat, kız kardeşleri Zerda’ya bu acıyı yaşatan adamların üzerine çöküp, öfkeyle dolmuş gözlerle bakıyordu. Depo karanlık, soğuk ve rutubet kokuyordu. Tavanın köşesindeki lambanın zayıf ışığı, odanın her köşesini aydınlatamıyor, gölgeler arasında bir tehdit gibi dolaşıyordu. Olayı gerçekleştirenler, kan içinde, korkuyla dolu gözlerle yerde yatıyordu. Her biri, cehennemin ta kendisini yaşıyor gibiydi. Dört bir yandan gelen öfke dolu sesler, yankılanıp duruyordu.
Faruk (dişlerini sıkarak, öfkeyle): “Şerefsizler! Siz kimsiniz ki bizim kardeşimize dokunmaya cüret ettiniz? Söyleyin! Kimsiniz lan siz?!”
Faruk'un sesi, depoda yankılandıkça, yerde yatanların üzerine bir ağırlık gibi çöküyordu. Gözleri delirmiş gibi bakıyordu. O an, gözlerinde hiçbir merhamet belirtisi yoktu. Öfkesini her geçen saniye daha da kontrol edilemez bir hale getiriyordu.
Ömer (kızgın bir şekilde, sinirle bağırarak): “Adam mısınız lan siz? Kardeşimizi bulduğumuzda nefes alıyor olmanıza dua edin! Yoksa şimdiye kadar çoktan toprağın altındaydınız, köpekler!”
Ömer’in yumruğu, bir an tereddüt etmeden en yakındaki adama indi. Adamın dişlerinden kan fışkırdı, yüzü darmadağın oldu. O an içeridekiler bir anlık sessizliğe büründü; sadece adamın boğuk inlemeleri duyuluyordu.
Asaf (dişlerini sıkarak, gözlerinde öfke ve acı karışımı): “Bu yaptığınızın bedelini ödeyeceksiniz. Kardeşimizin acısını bir nebze dindirmek için bile, size bu dünyayı dar edeceğiz!”
Asaf’ın sesi çatallı ve tehditkârdı. Elleri yumruk olmuş, sinirden titriyordu. Adamların yüzlerinde biriken korku, o an daha da belirginleşti. Bu, yalnızca öfke dolu sözler değil; içinde hakikaten ölümcül bir tehdit taşıyan bir yargıydı.
Fikret (sert ve kararlı bir sesle): “Bu dünyada hiçbir şey cezasız kalmaz, hele de bizim kardeşimize dokunmanın cezası asla affedilmez. Sizi burada bırakacak değiliz. Kardeşimizin yüzüne nasıl bakacağız? Her anımızda sizin gibi pislikleri hatırlamak zorunda mıyız?”
Berat (gözlerinde öfke alevleriyle, sakin ama derin bir nefretle): “Size burada son kez konuşma fırsatı veriyorum. Konuşun, kim var arkanızda? Bunu kim yaptırdı size? Konuşun yoksa bir daha nefes alamayacak hale geleceksiniz!”
Berat’ın bu sözleri, odadaki gerilimi iyice artırdı. Adamlar korkudan titremeye başladı ama yine de bir şey söyleyemediler. Berat, daha da yakınlaşarak birinin yüzüne eğildi. Gözlerinde sadece bir öfke değil, bir ceza verme arzusu vardı.
Faruk (kontrolsüz bir öfkeyle, küfür ederek): “Hepinizin canı cehenneme! Kimse Zerda’mızın yaşadığı acının bedelini ödeyemez. Ama biz ödetmesini biliriz. Şimdi konuşacaksınız, yoksa bu depodan canlı çıkamayacaksınız!”
Tam o sırada kapı açıldı ve içeri Batman Ağa girdi. Gözlerinde karanlık bir öfke, her adımında bir tehdit hissi vardı. Oğulları bir an geriye çekildi, ama gözleri hala öfkeyle parlıyordu. Adamların yüzü, Batman Ağa’yı görünce bembeyaz oldu. Ağa, bir babanın yaşadığı en büyükacı ve öfkeyle doluydu. Batman Ağa (sessiz ama tehditkâr bir ses tonuyla): "Anlatın. Zerda'mın çektiği her acının hesabını vereceksiniz. Size bir şans veriyorum. Eğer konuşmazsanız, buradan sağ çıkamayacağınızı bilmenizi isterim. Anlatın! Kim verdi size bu cesareti? Kim yaptı bunu?"
Odadaki sessizlik, Batman Ağa'nın sözleriyle bozuldu. Artık kimse, bu acımasız sorgudan sağ çıkabileceklerine dair bir umut beslemiyordu. Depo, o an tam anlamıyla bir adalet mahkemesi gibiydi; ve Batman Ağa ile oğulları, o adaletin infazcılarıydı. Batman Ağa, öfkesinin zirvesindeydi. Gözleri, adamların üzerine bir kartal gibi dikildi. Yüzündeki damarlar belirginleşmiş, öfkeyle titreyen elleri yumruk olmuştu. O an, yaşadığı acının, kederin ve kızının uğradığı zulmün bedelini ödetmek istiyordu. Gözleri, adeta ateş saçıyordu. Ağzından dökülen kelimeler ise, içinde biriken bütün o öfkenin dışa vurumuydu.
Batman Ağa (bağırarak, nefret dolu bir sesle): “Ecdadını s...tiğimin evlatları! Siz kimsiniz lan benim kızıma bunu yapmaya cüret edecek? Hangi cesaretle böyle bir alçaklığı yaptınız?!”
Odadaki hava ağırlaşmıştı, nefes almak bile zorlaşıyordu. Adamlar korkudan birbirlerine bakarken, Ağa’nın sesi yankılanmaya devam ediyordu. Gözlerinde yalnızca intikam vardı. Herkes onun bu öfkesinin bir dağ gibi nasıl büyüdüğünü hissedebiliyordu.
Faruk (arkasından destekleyerek, öfkeyle bağırarak): “Baba, bu köpeklere bir fırsat daha verme! Onlar kız kardeşimizin hayatını kararttı, biz de onlarınkini karartacağız!”
Ömer (dişlerini sıkarak): “Bu dünyanın adaleti yetmez bunlara! Kendi adaletimizi sağlayacağız!”
Batman Ağa (tehditkâr bir şekilde, yüzünü adamlara yaklaştırarak): “Hepiniz burada can vereceksiniz. Kızımın yaşadığı her acının bedelini tek tek ödeyeceksiniz. Şimdi söyleyin! Kim var arkanızda? Kim sizi buna zorladı? Konuşun yoksa daha beter olacaksınız!”
Depoda sadece nefret ve korku vardı.
|
0% |