@balleswan
|
Tuana Kapıdan içeri girince çantayı sırtımdan alıp sapından tutarak hızlı adımlarla misafir odasına girdim. Gözlerim oturacak bir yer ararken Nicola'sın gözlerini üzerimde hissediyordum. Ona aldırış etmeden çantanın küçük gözünden küçük bir numune poşeti çıkarıp içindeki hart kartını telefonuma taktım. Kendi hattımı da telefondan çıkarken onun meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum. "Sen bu hattı uçurumdan atmamış mıydın? Niye hala sende duruyor? Yoksa?" "Attım zaten bu diğer hattı, Taner iki hat kullanıyormuş." Gözleri az önce içine taktığım telefona bakarken kafası karışmış görünüyordu. "İkinci bir hat ha. Ama neden, neden bir insan iki hat kullanır ki?" "Pisliğin önde gideni olduğu için. Ailesinin gözünde iyi aile çocuğu ama aslında bu profille uzaktan yakından bir alakası yok. Bu elimdeki hat, bunu kanıtlayan nitelikte işte." Aynı zamanda hattı taktığım telefonu Nicolas'a göstermek için havaya kaldırdım. "Peki ne yapacaksın o hatla? Yoksa düşündüğüm şeyi mi?" Telefonu yeniden başlatırken düşünceli bir şekilde ekrana bakıp açılmasını bekledim. Kafamdaki bere odanın sıcaklığından dolayı kafamı iyice sıktığını hissettiğim için kafamdan çıkarıp yanımdaki yere fırlattım. "Umalım da ailesinin numarası bu hatta kayıtlı olmuş olsun. Olmadı mantıklı bir yalan uydurup yutmalarını bekleyeceğim. Onun ailesini kendime inandırmaktan başka çarem yok şu an için." "Kızacaksın biliyorum ama bence bir anlık öfkeyle yaptığın hamleler ayağına dolanmaya başlıyor. Farkında değil misin Tuana?" Haklı olduğunu bilsem de onu duymazdan geldim. Rehbere girip kişilerine baktım, aradığım numarayı görünce zafer kazanmış bir şekilde sırıttım ve ellerim klavyenin üzerinde gezindi. Nicola'sın bir cevap beklediğini biliyordum. Mesaja son birkaç detay daha ekledim ve memnun bir ifadeyle mesajı ablasına gönderdim. "İşte, bu iş böyle halledilir." Ardından Nico'dan tarafa döndüm. "Gelelim senin dediğine Nico. Sen karşı cins olduğun için o an neler olup bittiğini anlayamazsın. Çünkü sen karşı cinsinin cinsel tacizine uğramadın. Ama o uğradı ve onun alt kişiliği olarak ben de aynı rezalet durumu yaşadım. Ve o an tek düşünebildiğim hayatımızı kurtarmaktı. Alya namusunu kaybedeceğine o hayatını kaybetti. Yaptığım şeyler hoşuma gitmiyor ama başka çarem yoktu. Çocukluktan beri arkadaşım olan senin beni anlamanı beklerken şu yaptığın şey. Arkamda mısın değil misin bir karar ver. Ben yüzüme dost görünüp arkamdan bıçaklayacak birini istemiyorum. O yüzden şimdi söyle!" Telefonun ekranını kapatıp kucağıma koyarken onun gözlerini süzdüm. Düşünceli bir şekilde bana bakıyordu arada kalmış gibi bir hali vardı. Anladığımı belli edercesine ayağa kalktım ve çantamın fermuarını kapatıp sırtıma atarken koltuğun üzerindeki beremi de kafama geçirdim. Düşünceli ifadesi silinirken irkilip bana baktı. "Tuana ne yapıyorsun?" Gitmek üzere yanından geçerken durup kısa bir süre gözlerine baktım. "Belli olmuyor mu sence?" Ses tonum ve bakışlarım üzerinde istediğim etkiyi bıraktığında kendini geriye çekecek gibi oldu. Soğuk bir şekilde gülümserken sırtımdaki çantaya daha sıkı sarıldım. "Korkma, seninle işim bitti artık. Daha fazla burada kalıp çocukluk arkadaşımın başın belaya sokmayacağım. Şimdi gidiyorum rahat bir nefes alabilirsin. Her şey için teşekkür ederim iyi bir suç ortağıydın." Yanından geçtiğimde kapıya varamadan sırt çantamdan kavradı ve kendine doğru çektiğinde göz göze gelmiştik. Hırslı bir kararlılıkla gözlerime bakarken yüzüme gelen saçı üfleyerek tch diye bir ses çıkardım. "Merak etme ya polise senden bahsetmeyeceğim. Güvendesin anlayacağın. Hem senin de tek istediğin bu değil miydi?" "İki dakika saçmalamayı kesip beni dinler misin artık? Sence tek düşündüğüm kendi güvenliğim mi?" Çantamı kavrayışım dahada kuvvetlenirken dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım. "Bırak şunu, ben kendi başımın çaresine bakabilirim. Cinayeti işlerken de yalnızdım ve üstünü örterken de böyle olacak. Senin ya da başkalarının başını derde sokmam merak etme!" Gözlerine kısa bir süre bakıp yine yanından geçmeye çalıştım. Bu sefer çantamdan tutmakla yetinmeyip tek hamle ile sırtımdan çıkardı ve yere fırlattı. Öfkeyle ona bakarken bu sefer bağırdım. "Ne yaptığını sanıyorsun? (!) Gidiyorum başını daha fazla belaya sokmuyorum işte sevinmen gerekmez mi?" "Saçmalamayı kes artık hiçbir yere gitmiyorsun! Başını daha fazla belaya sokmanı istemiyorum. Buradan çıkınca ilk yapacağın polise gidip suçunu itiraf etmek değil mi?" Ardından gözlerime hala kararlılıkla bakarken kolumdan tutup kapıdan uzaklaştırdı ve bıraktı. Kafasını iki yana sallarken sesini baskın tonda tutmaya çalışarak konuşmaya başladı. "Büyük ihtimalle böyle davranacaksın ve ben aptal çocukluk arkadaşımın daha fazla başını belaya sokmasını istemiyorum. Buna izin vermeyeceğim." Az önce tutup bıraktığı kolumu kavrarken anlam veremeyerek gözlerine baktım. "Ne demek istiyorsun peki şimdi? Hala yanımda mısın yani?" Tepkisini ölçmek istercesine yüzünü inceledim bakışlarımla. Kabul ederse amacıma ulaşmış olacaktım çünkü deminki gölge gösterisini bilerek yapmıştım. Amacım gitmek değildi ama bu bakışlarla bakarken kabul etmeyeceğini söylerse gerçekten giderdim. Uzun süreli sessizliği ve derin bakışları kafamı karıştırıp canımı sıkmaya başlarken sıkıntıyla soluklanıp yere attığı çantama doğru yaklaştım. "Çantaya dokunmayı aklından bile geçirme! Tamam güzel bir parça ama gitmek amaçlı kullanmaya kalkışırsan çöpü boylayacak. Tabii amacın gerçekten buysa." Çantaya uzanmayı keserken gözlerim hala çantanın üzerindeydi. Odağımı ona çevirmeden hala çantaya bakarken dudağımın uçları kenara kıvrıldı. Saçlarım yan profilimi gizlerken bunu göremeyecek olmasına şükrettim ve olduğum yerde doğruldum. "Tüh, gidip emniyeti karıştırmak güzel olurdu şimdi. Ama bunu yapamayacak olmam kötü oldu şimdi. Ne diyeyim ev sahibi sensin. Sen ne dersen o." Birkaç dakika daha gözlerime ciddi bir şekilde baktığında dudağının kenarları yukarı kıvrılmaya başladığını hissettim gözlerinin kenarı da güldüğünü belli edercesine kısılmaya başladığında kendini ciddi tutmaya zorladığını fark etmiştim. "Kasma daha fazla, gülmek istiyorsan durma, gül." Sanki bunu dememi bekliyormuşçasına kendini bırakıp kahkaha atmaya başladığında kahkahalarının arasından nefes almaya çalışıp ellerini önünde birleştirdi kafasını olumsuz anlamda sallarken kahkahası tebessüme dönüştü. "Tuana, sinirlerimi bozuyorsun gerçekten. Çok alengirli bir kadınsın, ne yapacağım seninle ben?" Gülümsemem tebessüme döndüğünde ona doğru yaklaşıp pazısına dokundum ve dostane bir ifadeyle gözlerine baktım. "Bir şey yapmana gerek yok sadece yanımda ol ve bana ihanet etme. Söz bu arkadaşın her şeyi yoluna koyacak. Bunun için elimden geleni yapacağım bana biraz güven Nico olur mu?" Bana içten bir tebessümle bakmaya başladığında hala gülümserken gözlerinde bir şey derinleşti ve anladığını belirtircesine kafasını salladı. Bundan güç alarak ellerimi kavradığım kolundan çektim. Ama çektiğim elimi elinin içine alırken bana doğru yaklaşıp gözlerimin içine baktı. Sorgularcasına ona baktım. Bakışlarım onu duraksatmadığında gözlerimin içine ciddi bir ifadeyle baktı. "Söz mü, daha fazla başını belaya sokmayacaksın değil mi? Kendimi umursadığımı sanma ben senin iyiliğin için endişe eden bir arkadaşım sonuçta. Emin olmak istiyorum sadece." Bana beklentiyle bakan gözlerini izlerken, onu tatmin etmezsem bu konunun uzayıp gideceğini kestirebiliyorum. Üstelik buna ek olarak kalbimin de atışları hızlandı. Ona karşı bir şey hissetmiyordum. Sadece hayatı boyunca kendini düşünen ve dürüst olmayan benim gibi biri için kalbim haddinden fazla çarpıyordu. Buna ilave olarak çocukluk arkadaşıma yalan söyleyecek olmam da işi daha çok zorlaştırıyordu. Boğazımın kurumaya başladığını hissediyordum yine de gözlerimin arkasında sakladığım sırlardan dolayı onun gözlerinin içine bakmam her saniye daha da zorlaşsa da buna direnmeye çalışarak kafamı kaldırdım. Ardından kendimden emin bir şekilde gözlerine bakarken gülümseyip elimi kavrayan elinin üzerine elimi koydum ve desteklercesine sıvazlayıp konuşmaya başladım. "Söz veriyorum seni endişelendirmeden başımı belaya sokmamanın bir yolunu bulacağım Nico. İçinde bulunduğum şartlara bakarak bunu sağlamam zor olacak ama elimden geleni yapmaya çalışacağım. Tatmin oldun mu şimdi?" Gözlerinin içine sahici olduğunu düşündüğüm gülümsememle bakarken içimden 'lütfen tatmin ol lütfen' diye geçiriyordum. İçinde bulunduğumuz konum beni her saniye daha da geriyordu. Çünkü ben duygu insanı değildim ve bu temaslar sabrımı zorluyordu. Gözlerimin içine bir süre daha baktığında zoraki gülümseyip ellerimi ellerinden kurtardım ve kendimi geri çektim. "Sessizliğini evet olarak yorumluyorum ve bu konuyu burada kapatıyoruz." Uzun süredir gözlerini bana kilitlediği için dalmış olacağını akıl edip ellerimi gözlerinin önünde şıklattım. Ancak o zaman irkilip normale dönebildi. Kendini toparlamaya başladığında yapma bir şekilde öksürdü ve gözlerime kısa bir süre bakıp ardından kaçırdı. Sağ elini utançla ensesine atarken konuşmaya çalıştı, sesi pürüzlü çıkıyordu. "Şey, dalmışım kusura bakma. Bu arada sormadım aç mısın? Bir şeyler yapayım mı?" Midem dediği şeye tepki olarak guruldarken güldüm. Hadi ama çocukluk arkadaşımdan bu sebepten dolayı utanacak değildim ya. Atmosferdeki gergin hava dağıldığı için gülüp gözlerimi devirdim. "Bir an hiç sormayacaksın sandım. O kadar gerildim ki açlığımı unutmuşum." Ardından ona doğru ilerleyip omzuna geçirdim ve gülerek gözlerine baktım. "Hadi görelim seni Nico reis! Bakalım mutfakta ne kadar hamaratsın?" Demin geçirdiğim kolunu ovalarken yüzünü acıyla buruşturdu. Aslında abartıyordu o kadarda şiddetli vurmamıştım. "Yavaş kızım, ne ağır elin var? Kolumu göçerttin." Sonra elini kolundan tutup işaret parmağını görüş açıma getirip beni gösterdi. "Yalnız söyleyeyim beraber yapacağız. Madem bundan sonra beraberiz öyle davranacağız. Anca beraber kanca beraber." Hayret içerisinde ona bakarken geriye doğru kendimi çekmeye çalıştım ama sırıtıp bileğimden tuttu ve beni de arkasından sürükledi. Koridorda onu takip etmek zorunda kalırken sızlanıyordum. "İyi de ben yemek yapmayı bilmiyorum ki, nasıl yardım edeceğim sana?" Bizi beraber mutfağa soktuğunda çıkmamam için kapıyı kapatıp dolaptan bulduğu önlüğü bana doğru fırlattı. Üstüme atılan önlüğü yüzüme çarpmadan yakalayıp onu kötücül bakışlar attım. "Bağlamayı biliyorsundur diye düşünüp sana bırakıyorum o işi. Ayrıca dert etme ben ne dersem onu yap sadece. Nitekim evdeki misafir hallerin artık bitti Tuanacık. Sızlanmayı bırakıp arkadaşına yardım et. Bu arkadaş sana evini açtı. Bu kadarını yapabilirsin diye düşünüyorum." Ona hayretle bakarken yüzümü memnuniyetsizlikle buruşturdum. "Nereden teklif ettiysem sanki? Hep bunu kullanırsın artık." Sadece gülümsemekle yetinip buzdolabına ilerledi ve malzemeleri çıkarmaya başladı. Sızlanmanın bir şeye yaramayacağını anlayıp ona ayak uydurmaya çalıştım. ***** Sancılı bir yemek hazırlama kısmından sonra nihayet sofraya oturabilmiştik. Yemeklerimizi sessizce yerken aklıma söylemeyi asla düşünmediğim bir şey geldi. Ardında başımda inanılmaz bir ağrı sirayet etti. Kendime engel olmaya çalışırken önüme uzatılan su bardağı ile kaşlarımı çatarak Nicolas'a baktım. Beni izlerken gözlerindeki bariz endişenin kırıntılarını görebiliyordum. "Tuana, iyi misin? Betin benzin atmış sanki. Bir su iç istersen." Bir süre yüzüne boş boş bakmayı sürdürüp ardından jeton düşmüş gibi birden kendimi toparlayıp uzattığı bardağı elime alıp içmeye başladım. Bardağı bitirdiğimde, başımda çöreklenen ve giderek şiddetini arttırmaya devam eden ağrıya rağmen sakin gözükmeye çalıştım. "Sence buralarda savunma eğitimleri veren bir kurs var mı? Biliyorsun benim uğraştığım bir şey yok. Alya'nın mesleği var kütüphanecilik. O meslek pek ilgimi çekmiyor. Ben daha çok kendimi savunabileceğim meslek dallarını tercih ediyorum. Üstelik en son kendimi savunmaya çalıştığımda pek hoş şeyler gerçekleşmemişti. Bunu sen de biliyorsun." Gözlerime kısa bir süre şüphe içinde kıstığı gözlerle bakarken bakışları aydınlandı. Kastettiğim şeyi anlamıştı. Bir süre düşünceyle gözlerime bakmaya devam ettiğinde onu umursamayıp yemek yemeye devam ettim. Süremin azaldığını hissediyordum Halbuki daha yeni zamanı elime alabilmişken. Ardından ellerim göğsüme gitti sanki nefes alışverişlerim zayıflıyordu. Başımı uğraştığım tabaktan kaldırıp sürahiye uzandım ve bardağa biraz daha su doldurdum. Nicola'sın endişeli bakışları altında su içmeye devam ederken bardağı bitirip sertçe masaya koydum. Ama bunu bilerek yapmamıştım içinde bulunduğum bedene olan hükmüm zayıflıyordu. Yüzümün kan ter içinde kaldığını hissederken Nicola'sın gözlerine bakmaya zorladım kendimi. "Söyle lütfen öyle bir yer var mı? Sonrasında adresi yazıp şuraya koy ve benden olabildiğince uzaklaş. Yine oluyor!" Tedirgin bir şekilde gözlerime bakarken bağırdı. ""Ne, yine olan ne? Neler oluyor Tuana? Yoksa-" Acı içinde nefes nefese kalırken kafamı onu onayladığımı belirterek salladım. "Yine kimlik değiştiriyorum. Ve bunun tanıdığımız kişi olduğunu sanmıyorum. Bu sefer ki daha başka!" Son gördüğüm bana doğru yaklaşan adımları olduğunda kafam masanın üzerine düştü. Yazarın anlatımından Üzerinde beyaz bazı detayları siyah olan bir tekvando kıyafeti giyen adam önünde duran masanın üzerindeki evraklara bakıyordu. Müsabakalar henüz başlamamışken yeni üye kayıtları masanın üzerinde dağ olmuştu. Genç adam bütün kayıtları gözden geçirip çekmecesine koydu. O sırada uşağı odanın kapısından içeriye kafasını uzattı. Ardından tüm bedeniyle içeri girip Japonlara özgü bir saygıyla duruşunu eğrileştirdi. Ustası ona bir süre boş bir şekilde bakarken burnunun ucuna düşen gözlüğü gözlerinden çıkarıp masaya koydu. "Hoş geldin Barlas, gergin görünüyorsun bir sorun mu var?" Barlas ustasının söylediğini duyduktan sonra duruşunu dikleştirip odanın içine doğru ilerledi ve tedirgin bir şekilde ustasına baktı. Söze nasıl başlayacağını bilmiyordu. Ustasının bir şey söylemeyip hala merakla çattığı kaşlarının altından ona baktığını fark ettiğinde söze başlaması gerektiğini anladı. "Hocam kayıtsız üye almıyorduk değil mi? Az önce yeni bir üye geldi, kendisi şu an kapının arkasında bizi bekliyor. Çok istekli görünüyor." Genç adam düşünceli bir şekilde bakmayı sürdürürken oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. "Kuralların neler olduğunu biliyorsun Barlas. Bunun olmayacağını kendisine söylemedin mi?" Barlas gergin bir şekilde birkaç adım ustasının olduğu yere doğru ilerledi. "Söyledim, söylemez olur muyum hocam! Lakin şehre yeni geldiğini ve başvurudan haberi olmadığını söyledi. Kendisi şu an sizinle görüşmek istiyor. Eğer sizde isterseniz onu buraya çağırayım mı?" Genç adam bir süre daha düşünceli bir şekilde uşağının yüzüne bakıp ardından pes ettiğini belli edercesine derin bir iç çekti. "Peki, çağır bakalım hevesli üyemiz nasıl biriymiş görelim." Barlas ustasının yüzüne bir süre bakıp ardından kapıya doğru ilerledi ve odadan çıktı. Çok sürmedi yanında bir kadınla içeriye girdi. Genç adam uşağının yanındaki kadını alıcı gözüyle süzdü. Görünüş takıldığı asıl mevzu değildi. O daha çok kişinin kabiliyetiyle ilgileniyordu. Yıllardır dövüş sanatları veren biri olarak öğrencilerinin ruh hallerini az çok ezberlemişti. Genellikle başlarda aşırı istekli olurlar zoru görmeye başladıklarında hep pes ederdi onun öğrencileri. Çünkü o işinde çok disiplinli bir hocaydı. Karşısındaki kadının giyim kuşamına baktı. Görünüşünde dikkatini çeken ilk şey tepesinden at kuyruğu bağladığı kalçasına kadar uzanan dalgalı saçları oldu. Saçları gerçekten uzundu ama bu koç için bir sorun arz etmiyordu. Antrenman sırasında toplanırsa bir sorun kalmazdı sonuçta. Sonra mürekkep mavisi gözlerine baktı. Bakışları çok kararlı görünüyordu sanki sıcaklık deyimden uzak bir robot gibi. Ama diğerlerinin aksine bu oldukça hırslı bir robottu. Adam olduğu yerde doğrulup kollarını masaya koydu ve ellerini önünde birleştirdi. "Yeni üyemizin bir Rapunzel olduğunu bilmiyordum, görünüşüne bakılırsa baya kırılgan bir şeye benziyorsun. Bu kursun temposunu kaldırabilecek misin sence?" Kadın duyduğu iltifat, alay karışımı cümle karşısında soğuk bir şekilde sırıttı ve bacağına yapıştırdığı kollarını serbest bırakıp bu sefer kalçasına yasladı. "Deneyip göreceğiz, buraya gelişimin sebebi de bu zaten. Bu arada yaptığınız benzetme için teşekkür ederim. Bunu bir iltifat olarak kabul edeceğim. Kursumuz ne zaman başlıyor peki?" Kadının otomatik hazır cevapları karşısında önünde birleştirdiği yerde ayırıp çaprazında duran yazıcının üstünde bir A4 kâğıt çıkarıp üzerine bir şeyler karalamak için bir tane de pilot kalem aldı. Ardından bakışlarını karşısındaki esrarengiz kadının gözlerine kilitledi. "Hırslı ve hazırcevapsın. Peki buraya geliş amacın ne? Sadece güçlü olma arzusu mu? Genelde tüm üyelerim kursun başında bu gerekçeyi öne sürüyorlar." Kadın tek kaşını alayla havaya kaldırırken sorarcasına karşısındaki adama baktı. Adamın gözleri kahverengiydi ve üzerine giydiği kıyafete rağmen kendini belli eden kaslı vücuduna baktı. Ardından çok fazla bakmış olmamak için bakışlarını gözüne değdirdi. Siyah saçları uzun ve derli toplu görünüyor olsa da şimdi birkaç tutamı alnının üzerine düşmüştü. Adamın kendini şüpheyle ve beklentiyle inceleyen gözlerine bakarken sordu. "Amacım gerçekten önemli mi yoksa bu başınızdan saçmak için sorduğunuz bir soru mu? Ve eğer öyleyse aynı şeyi duymaktan hoşnut olmayacakmış gibi görünüyorsunuz. Sanırım benden önceki tüm öğrencilerinizin cinsiyeti kız olmalı. Aksi takdirde beni bu kadar sorgulamanızın başka bir sebebi yok." Adam düz surat ifadesinin ardından gizlemeye çalıştığı hayranlıkla karşısındaki despot kadına baktı. İşte o zaman anladı karşısındaki kadını basit birkaç soruyla geçiştiremeyeceğini. Yine de kızın konuşmasında takıldığı bir detay vardı. Bunu sorgulamaktan çekinmedi. "Mantıklı kızsın ama bunları söylerken takındığın tutum sence de biraz fazla cinsiyetçi değil mi? Hemcinslerine bir garezin olduğunu düşünmeye başladım." Kadın duyduğu şey üzerine histerik bir şekilde sırıttı ve adama doğru biraz daha yaklaştı. İstediği şeyi duymak onun gözünü dahada hırsa bürümesini sağlamıştı. Adamın gözlerine baktı. "Bunu bana neredeyse tüm öğrencileri kız olan ve erkekler için kontenjan açmayan birisi mi söylüyor? Sahi, sizin erkeklerle ne sorununuz vardı da sadece kadınları eğitiyorsunuz? Bu ayrımcı tavrınız sizi de cinsiyetçi yapmıyor mu sizce?" Adamın kahverengi gözleri hayretle aralandığında dudakları o şeklini aldı. Lakin karşısındaki kadın onun konuşmasına izin vermeyip elini bir dakika diyerek telefonundan bir yerlere girdi ve aradığı şeyi bulmuş olmanın sevinciyle keyifle sırıtıp adama doğru yaklaştı ve görmesi için ekranı adamdan tarafa çevirdi. "Sizi araştırdım, işletmenizin ne zaman açıldığını, verdiğiniz kursları. Eğiteceğiniz kişide bulunması gereken özellikleri, nasıl bir öğrenci olmamız gerektiğini ve cinsiyet için bulundurulan şartları. Hepsinden haberim var. Sadece burayı biraz geç fark ettiğim için başvurudan haberim yoktu. Ama şimdi buradayım ve iki cinsiyetçi birey olarak iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum. Tabii bu benim düşüncem siz ne düşünürsünüz bilemem. Yine de öğrenciniz olmak istiyorum." Adam gözlerini incelediği reklam afişinden çekip bakışlarını kadından tarafa çevirip kendini beklentiyle izleyen gözlerine çevirdi. "Bu oldukça uzun ve kararlı konuşmana bakılırsa Hayır'ı bir cevap olarak kabul etmediğini mi anlamalıyım? Eğer öyleyse öğrencim olmaya hak kazandın. Bunu teklifin kabul ettim olarak düşünebilirsin." Ardından elini tokalaşmasını teklif edercesine havaya kaldırırken haylaz bir parıltıyla gülümsedi. Kadın da duyduğu cevap karşısında zevkle sırıtıp telefonu geri çekip tokalaşmak için uzattığında adam aklına bir şey gelerek elini geriye çekti. "Lakin öncelikle öğrencimin adını öğrenebilir miyim? Eğitim süresi boyunca eğiteceğim kişinin adını bilmeliyim öyle değil mi?" Kadın adının sorulmasına karşılık uzun bir süre düşündü karşısındaki adamın gözlerine bakarak ardından yeniden sırıttı. "Bige, bana sadece Bige deyin." Adam memnuniyetle çektiği elini yeniden uzattı. "Tanıştığımıza memnun oldum Bige. Benim adım da-" "Biliyorum, Alpay Bolat. Buraya gelirken bir afişte görmüştüm. Ben de tanıştığımıza memnun oldum Alpay Bey, öğrenciniz olmak benim için bir onurdur." Ve yeni bir kişilik ortaya çıktı. Bige, onun unvanı 'Erkek Katili' idi. Bige, Alya'nın erkeklere karşı olan nefretinden ortaya çıkan bir karakterdi. Biraz tezat bir karakterde denebilirdi. Çünkü erkeklerle başa çıkmak için bir erkek koçtan yardım alıyordu. Yine de kendine bir söz verdi o an. Karşısında duran bu adama hiçbir şekilde zarar vermeyecekti. Çünkü amaçlarına ulaşmasında ona merdiven görevi üstlenecekti bu karşısında ki adam. Ama bir ihanet hissederse o zaman Bige için işler değişebilirdi. Bige adamın yüzüne bakarak sırıtırken tüm bunlar aklından geçiyordu. O gerçekten de değişik bir karakterdi. |
0% |