Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ortak Bilinç

@balleswan

Alya
Evin kapısının kilidi iki çevirişte açıp önce anahtarlığı yuvasından çıkarıp ardından bezgin bakışlarla siyah botlarımı ayaklarımdan fırlatırcasına çıkartarak kendimi evin içerisine attım. Kapıya da sırtımla yaslanarak kapatıp aynı yerde dizlerimin üzerine yere çöktüm.
Dışarıdaki buz gibi soğuğa nazaran evde beni sıcak bir hava karşılamıştı. Yorgun bir şekilde gözlerimi yumarken en azından üşümeyeceğim diye içimden geçirdim. Sonra saatler öncesinde buz gibi hava da toprağın altına koyduğum eski sevgilim aklıma gelince böyle düşündüğüme pişman oldum. Eski sevgilim ne kadar iğrenç bir karaktere sahip olsa da gaddarca düşünmeyi kendime yediremiyordum.
Çünkü o gaddar bir karaktere sahip değildim her şeyden önce insanlığımı henüz yitirmemiştim. Hala bir parça merhamete sahip olduğumu düşünüyordum. Sonra bu düşünceme kahkahalar atarak güldüm. Kimi kandırıyordum ki, elimi kana bulamış, bir insanın yaşamak gibi önemli bir hakkını elinden sökerek almıştım. Çoklu kişilik bozukluğu olayına da inanmıyordum, belki de zihnim dün çok yorgun olduğum için bana böyle bir oyun oynamış olabilirdi.
Dün yaşanan cinayete dair olayları hatırlamamamı da yaşadığım şokun büyüklüğüne vermiştim. Ne yaptıysam kendi irademle yapmıştım, kimse beni kurtarmamış veya bir yardımda bulunmamıştı işte. Bu işte yalnızdım anlayacağın. Ortamın sıcaklığı artık dayanılmaz bir boyuta geldiğinde üzerime giydiğim şeylerin beni boğmaya başladığını, kan ter içinde kaldığımı hissettim.
Ellerimle üzerime giydiğim krem hırkanın boğaz kısmını çekiştirmeye başladım, bir yandan da yüzüme yapışan perçemleri gözlerime gelmesin diye yüzümden çekmeye çalıştım. Çok terlenmiştim, gidip ılık bir duş alsam iyi gelir belki diye düşünüp oturduğum yer de bu sefer sırtımı yasladığım yere dönüp kapıdan destek alarak ayağa kalktım ve kapıyı tam üç kez kilitleyerek portmantoya doğru ilerledim. Montu da yine üzerimden yırtıp atarcasına çıkardıktan sonra seri adımlarla yatak odasına doğru ilerledim.
Beyaz ahşap kapıdan içeri girerken sanki bir yere yetişmem gerekiyormuşçasına aceleci tavırlarla aynalı gardıroba doğru ilerleyip kuvvetle kenara kaydırdım ve üzerime siyah bir swet t'shirt altına da siyah bir tayt seçip diğer parçaları da ayarladıktan sonra yine aynı dolaptan aldığım saç havlusu ve bornoz ile banyonun yolunu tuttum. Küvetin başında duran musluğun sıcaklık derecesini ayarlayıp suyun dolmasını beklerken küvetin tıpasını takarak gideri kapattım. Ardından aynaya doğru ilerleyip saçlarımı siyah lastik tokadan kurtardım ve saçlarımın omzumdan aşağı dökülmesini seyrettim. Kafa derim tokanın bağlanış şeklinden dolayı sızlarken elimle, zonklayan yerlere gelişigüzel masaj yaptım. O sırada aynadaki yansımadan küvetin dolduğunu fark edip küvete ilerledim ve musluğu kapattım. İçi sıcak su oldu küvete bakarken üstümdekileri teker teker çıkarıp kendimi suyun sıcak ve mayıştırıcı kollarına bıraktım.
İki gündür yaşadığım zorluklardan ve uğraştığım işlerden dolayı bedenim yorulmuş zihnim bir hayli yıpranmıştı. Eminim küvette geçirmeye başladığım saatler bana ilaç gibi gelecekti, böyle hissediyordum. Küvetteki suyun sıcaklığı ve bedenimin yorgunluğu iç içe geçtiğinde ortamın verdiği mayışmış hisle hafif bir uykuya daldım. Zaten her günün yorgunluğunu atlatmak için banyo yaptığımda tekrarladığım bir adetti bu ve bugün de tekrarladım.
Gözlerim kapalıyken birinin bana ismimle seslendiğini hissediyordum. Ve adımı telaffuz eden her kimse beni aynı zamanda da izliyor gibiydi sanki. Doğru duyduğumdan emin olmak için aynı kişinin yine seslenmesini bekledim. Gözlerim hala kapalıydı. Bana seslenen kişi de bunu anlamış gibi gülümsedi.
'Alya, sevgilim küvette mi uyuyorsun hala?' Bu ses tanıdıktı ve panikle gözlerimi açmadan önce aynı kişinin omzuma bulunduğu hafif teması da hissettiğimde gözlerimi korkuyla açtım. Ama hiç kimseyi göremedin, tam bunun için derin bir oh çekecekken, göğsüme getirdiğim elin kanla kaplı olduğunu gördüm ve kanlı elime bakıp yüksek sesli bir çığlığı da dudağımdan azat etmem bir oldu. Ama sadece elim olsa yine iyi, bütün küvet kanlar içindeydi.
Ama tüm hücrelerime kadar kaplı olduğum bu kan bana ait değildi tabii. Bu, katili olduğum eski sevgilimin, Taner'in kanıydı. Demin uykumun içinden beni sesiyle uyandıran kişi şu an üzerinde kanlı kıyafetleriyle uzanıyor ve acılı bir ifadeyle bana bakıyordu. 'Neden beni öldürdün, sana ne zararım oldu?' dercesine isyan ediyordu bakışlarıyla bana. Ama sadece bakıyordu sözlerle telaffuz edemiyordu. Çünkü o artık bir ölüydü ve ölüler konuşamazdı.
Onun karşısında tamamıyla çıplak olmam içten içe benliğimi sarsarken, ölen eski sevgilimin artık ifadesiz olan bakışları karşısında içten içe üşüdüğümü adeta buz kestiğimi hissettim. Kendimi sıcak tutmak için ellerimle kollarımı sarmalarken sandığımın aksine çıplak değildim. Şu an üzerimde o an giydiğim kıyafetlerle duruyordum. Gördüklerimin aslında bir hayal olduğunu fark edemeyecek kadar korkmuştum. Çünkü içinde bulunduğum an hayal olamayacak kadar gerçekti.
Ölü olan sevgilimin bakışları sırasıyla değişirken en sonunda öfkeyi kalıcı olarak bakışlarına kazıdı ve zarar vermek istercesine küvetin içerisinde bana doğru yaklaştı. Konuşamadığı için anlatamadığı hislerini zarar vererek yansıtmayı tercih etti o an için. Bense içine düştüğü bu kabustan bir an önce uyanmak için ya kendimi çimdikliyor ya da gözlerimi sık sık kapatıp açıyordum. Ama kendi çabamla olmayacaktı kurtuluşum, dışarıdan birinin yardımı gerekiyordu ve ne şansızdı ki o an evde benden başka kimse yoktu.
Taner, kızgın boğaları aratmayan bir öfkeyle küvette doğrulurken elleriyle boğazıma sarılıp sıkıca kavradı tuttuğu boynumu. Kendimi korumak için ellerimle Taner'in bileklerini tutup şiddetini azaltmaya, ellerinin baskısından kurtarmaya çalıştım kendimi. Kâbus dolu saniyeler sürmeye devam ederken acıdan yaşaran gözlerimi yumup kendimi ölümün kollarına teslim etmeye karar verdim. Belki adalet böylece yerini bulur diye saçma bir düşünceye bile kapılmıştım. Ama ölüm bana ulaşmadan kapının zili ardı ardına iki kere çalmaya başladı.
Zil susup sonra iki kez daha çalmaya devam etti. Bu sefer zile basan kişi basışını daha da kuvvetlendirdi. Sanırım birisi başıma gelenlerden dolayı endişelenmiş olmalıydı. Boğazımın üzerindeki kuvvetin azalmaya başladığını hatta silikleştiğini bile hissederken zihnime kazınan, Taner'in korkunç derece öfkeli bakışlarından dolayı yerimde sıçrayarak uyandım. Bu sırada yüzüme birkaç damla su sıçramıştı.
İçinde uzandığım şeyin hala bir kan gölü olup olmadığını anlamam biraz zaman almıştı. Ama sadece saydam suyu görünce içim rahat ederek derin bir oh çektim. Bu sırada zil hala çalmaya devam ediyordu, bu kez daha şiddetli daha uzun süreli çalmıştı. Kapıyı çalan her kimse iyi olduğumu görmeden gitmemeye karar vermiş gibiydi. Sanırım bu kişinin kim olduğunu anlamıştım şimdi.
Sıcaklığını kaybedip gittikçe soğuyan su bedenimi titretmeye başlarken yavaş ve dikkatli adımlarla küvette doğruldum ve kendimi aynı adımlarla küvetten dışarı çıkardım. Kapının askılığına taktığım bornozu üzerime giyip ardından saç havlusunu da başıma geçirirken, gözlerimi aynadan, yavaşça çıkarıp yere attığım siyah pantolona kaydı.
Doğru ya, lastik eldivenden daha kurtulamamıştım ve Melahat ablaya gerçekçi bir bahane sunarak başımdan savmadığım sürece delilden kurtulmam mümkün olmayacaktı. Bornozla kendimi sarmalarken eğilip pantolona yaklaştım ve yerden alıp cebindeki eldiveni çıkardım ve içinde hiçbir çöpün olmadığı siyah çöp kutusuna attım. Ardından banyoya kimse girmesin diye de önce camı sonra kapıyı kilitledim.
Yatak odasından üstümü giyerken nedenini anlamadığım bir şekilde bakışlarımı aynadan olabildiğince kaçırdım. Sanki o aynada görmemem gereken bir şeyler varmış gibi hissediyordum. Ve evet hala dünkü yaşadıklarımı hatırlayabilmiş değildim. Aynaya bakmamam iç güdülerimin vermiş olduğu bir karardı. Düne dair hiçbir şeyi hatırlamıyor ama hissediyordum.
Banyonun anahtarlığını sütyenimin içerisine sıkıştırıp süetin üzerindeki duruşunu çekiştirerek düzeltip saçlarımı da örerek sağ omzundan aşağı sarkıttım. Bu şekli saçlarımı uzun gösterdiği için çok seviyordum. Yatak odasındaki işimi bitirdikten sonra hala inatla çalmakta olan kapıya doğru ilerledim. Aynı zaman da içimden de 'aman be ne sabırsız çıktı şu zile basan kişi de. Çatlama geliyoruz işte!' diye geçirdim. Derin bir nefes alışverişi yapıp ardından kapının kilidini üç kez çevirerek önce kilidi ardından kapıyı açtım.
Tahmin ettiğim gibi Melahat abla tam karşımda endişeli ve çatık bakışlarıyla bana bakıyordu. Endişeliydi çünkü çığlığımı duymuştu. Kızgındı çünkü yarım saattir kapının önünde beklemekten ağaç olmuştu. İşiteceğim azara kendini hazırlamaya başlarken hiç beklemediğim bir şey oldu ve komşum Melahat abla tüm içtenliğiyle bana sarıldı. Ama bu uzun sürmeyip sarılma faslını kısa kestik. Melahat abla da eski çatık kaşlı bakışlarına geri döndü. "Yahuu! Yarım saattir zile basıyorum bir kapıyı açan olmadı. Zilin sesini duymuyor musun kızım sen?"
Utanç içerisinde bakışlarımı kaçırdığımda, Melahat teyze beni azarlamaya son verip baştan ayağı süzdü. Karşımdaki kadının bir açıklama beklediğini fark ettiğim için düşünceli bir tavırla elimi yeni yıkadığım saçlarıma attım. "Özür dilerim duymamışım, banyodaydım."
Melahat teyze anladığını belirtircesine bir mırıltı çıkardı ve beni yine baştan ayağı süzüp ardından bakışlarını evin içerisine çevirdi. "Sıhhatler olsun da kızım. Beni içeriye buyur etmeyecek misin? Yarım saattir kapının önünde bekliyorum hani. Yoruldum haliyle.’’ Kısa bir süre anlamadığımı belirtircesine boş boş Melahat teyzenin yüzüne baktıktan sonra anca jeton düşüp kadını içeriye buyur ettim. Ardından kapıyı da kapatıp Melahat teyzenin arkasından salona girdim.
Melahat teyze gri kanepenin üzerine kurulurken, ben de onun hareketlerini izleyip formalite icabı sorma gereğinde bulundum. "İstediğin bir şey var mı Melahat teyze? Ne ikram edeyim?" İçimden 'lütfen bir şey isteme' diye iki kez geçirdikten sonra merakla Melahat teyzeye baktım. Melahat teyze ise daha öncesinde defalarca kez ziyaret etmemiş gibi salonun içerisini süzüyordu o sırada. Lakin bana baktığında merak dolu bakışlarımı görünce ne demek istediğim aklına geldi. "Ben mi, eee bir soğuk suyunu alırım kızım. Malum kaç kat merdiven çıktım bir de kapının önünde bekledim." Durakladı ve cümleyi toparlamaya çalıştı, en sonunda ise "Aynen sen soğuk su getir." Dedi.
Bir garson edasıyla kafamı sallayıp odadan çıktım. İlk başta bir şey istediği için kızsam da daha kötüsü de olabilirdi diyerek şu anki isteğine şükrettim.
Soğuk suyu dikkatlice Melahat teyzeye uzatırken Melahat teyzenin yüzüne bakıyordum. Ve o soğuk suyu içip bitirene kadar da ayakta dikilmeyi sürdürdüm. Çünkü sonrasında bardağı mutfağa geri götürmem gerekecekti. Melahat teyze suyu birkaç yudumdan sonra bitirince nefes alıp soluklandı ve bardağı almam için bana uzatırken gülümsedi. "Su getirenlerin çok olsun kızım sağ ol." Herhangi bir cevap vermeyip sadece gülümsemekle yetindim. Şu an için tek isteğim, Melahat teyzenin derdi neyse onu öğrenmek ve bir an içinde onu başımdan savmaktı. Çünkü yapacağım daha çok şey vardı bugün için. Bütün günü Melahat teyze ile konuşarak geçiremezdim. Bardağı mutfağa götürüp tekrar salona geçtiğimde Melahat teyzenin karşısındaki kanepeye oturup konuya bodoslama girdim.
"Ziyaret sebebini öğrenebilir miyim Melahat teyze? Bu sefer neyi yanlış yaptım veya hiç yapmadım?"
Melahat teyze bu soruyu beklemiyor olacak ki bir an için irkildi sonra soruluş biçiminden dolayı beni bakışlarıyla kınadı ve geliş nedenini açıklamaya başladı. "Bu da nereden çıktı şimdi? Buraya gelmek için illa kötü bir şey yapman ya da bir şey yapmaman mı gerekiyor? Düşündüğüm ve senin için endişelendiğim için geldim. Hata mı ettim yoksa?"
Komşumun sesindeki dokundurmalı tınıyı fark ettiysem de aldırış etmedim. Benim şu an daha ciddi sorunlarım vardı. Orta yaşında bir kadının gönlünü almayla uğraşamazdım. Anladığımı belirtircesine kafamı sallayıp soruyu daha usturuplu bir şekilde sordum. "Peki, bu değerli ziyaretinizi neye borçluyuz Melahat teyzeciğim? Bir sorun varsa söyleyin halletmeye çalışırız."
Bu soru deminkinin aksine daha çok hoşuna gittiği için oturduğu yerde iyice yayıldı ve gülümseyerek bana baktı. Ardından konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Şeyy ben, çığlık attığını duydum. Başının dertte olduğunu düşündüm. Sahi neden öyle çığlık attın kızım? Evine biri izinsiz girip sana mı saldırmaya çalıştı yoksa?"
Duyduğum şeyle şaşkınlık içerisinde Melahat teyzeye baktım. Ya kadın yalan söylüyordu ve eve gelmek için bahanesi buydu. Ya da rüya gördüğümde attığımı düşündüğüm çığlık gerçekten de duyulacak türden bir çığlıktı. Hatta elimi bile neredeyse havaya kaldırıp teyzeye doğrultarak, 'rüyada çığlık atmıştım sizde mi duydunuz yoksa' diyecek olduysam bile bundan vazgeçtim. Bir de rüyamı anlatmakla uğraşamazdı bu kadına. Melahat teyze onu da işine geldiği gibi yorumlardı sonra. Hatta evimden çıkarken ilk yapacağı şey babama ispiyonlamak bile olurdu.
Melahat teyze, benim abartılı telaşıma anlam veremeyip tedirgin bir şekilde bana baktı ve elini gözümün önüne getirip parmaklarını şıklattı. Ancak o zaman girdiğim düşünce deryasından sıyrılabildim. Lakin kadının beni kendime getirme şekli sinirime dokunmuştu. Ters ters komşuma bakmamak için kendimi zor tuttum.
Melahat teyze şıklattığı elini gözlerimin önünden çekip olduğu yere yaslanırken merakla sordu. "İyi misin kızım daldın gittin. Kötü bir şey dedim sandım. Sahi neden çığlık atmıştın? Kötü bir haber mi aldın yoksa?" Tekrar aynı soruyu duyduğumda az önce küvetteyken gördüğüm rüyayı anımsadım. Çok korkunç bir rüyaydı ve Melahat teyze de bunu sorup bana hatırlatarak pekiştirmiş oldu. O korkunç rüyayı hafızamdan silmek için gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp Melahat teyzeye cevap verdim. "Şeyy ayağım kaydı banyoda, haliyle küvetin içerisine düştüm. O yüzden çığlık atmışımdır. Baya sert bir düşüş olmuştu çünkü." Sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi elimi tüm bedenimde gezdirirken yüzümü sahte bir acıyla buruşturdum.
Melahat teyze de benim söylediklerime bakarak banyo da ki kaza anını kafasından canlandırmaya çalıştı. Deneyimlediği ne kadar kötü bir hisse yüzünü acıyla buruşturdu o da. Sanki benim acımı hissetmiş gibiydi. "Ayy dikkat et kızım ya! Sen evde yalnız yaşıyorsun bir de. Bir gün düşsen bir yere, kazara bir yerini yaralarsın. Kimsenin haberi de olmaz. Ölüp gidersin oracıkta."
Duyduğum şeyler üzerine hayretle Melahat teyzeye bakarken cevap vermek için tam ağzımı açacakken kapıdan içeriye giren adım sesleriyle kafamı bu sefer kapıdan tarafa çevirdim. Tuana, bana bakıp göz kırptı ve duymayacağını bilerek Melahat teyzeye bakıp alay edercesine konuştu. "O daha çok öldürme üzerine yoğunlaşıyor teyzesi. Böylesi daha eğlenceli oluyormuş."
Ve evet diğer kişiliğimin adı buydu. Dün banyodaki konuşmamızdan sonra bu adı kendisine takmıştı. Lakin bu olanlara kafam ermediği için Tuana'nın ima ettiği şeyi anlayıp anlamadığından korkarak Melahat teyzeye baktım. Ama kadın merak ve anlayış içerisinde hala bana bakıyordu. O sırada yine kafamı Tuana'ya doğru çevirirken 'ama bu nasıl olur' dercesine ikinci kişiliğine baktım. Dünün sadece hayal olduğunu düşünüyordum. Bu saçmalığa inanmayı kesmiştim çoktan.
Tuana ise, kafamdan neler geçtiğini hissediyor ve gülümseyerek bana bakıyordu. Ama Melahat teyzenin yanına oturup, yine benim gözlerimin içine baktı. Odağı şu an Melahat teyze değil bendim. ‘’İstediğin kadar beni yok say, istediğin kadar aynalardan kaç. Ama benden asla kurtulamayacaksın. Çünkü seni ayakta tutan sebep benim. Ben senin gerçeğinim."
Ve oturduğu yerden öne doğru eğilirken bana doğru yaklaştı. Bakışları öncesine göre daha ciddiydi şimdi. " Bunu aklına kazısan iyi edersin." Bunu söylerken işaret parmağıyla kendi şakağına iki kez yavaşça dokundu. Tuana'nın dediği şeylerin ağırlığı kafama yıldırım gibi düşerken gözlerini yumup başımı acıyla tuttum. Zihnime ardı ardına diken batırıyorlardı sanki, acıyla yumduğum gözlerimi açıp kısık bir şekilde ikinci kişiliğime bakarken Tuana ise az önce yanına oturduğu kadına kısa bir bakış atıp odağını yine bana çevirdi. "Şimdi şu teyzeden bir kurtulalım bakalım. Daha yapılacak çok iş, karartılacak bir sürü delil var öyle değil mi?" Hala acı içerisinde kıvranıp, ağzımı açıp cevap bile veremezken Tuana kendi göğüs kısmına dokunup bakışlarıyla benim göğüslerimi işaret etti. Ve gülümserken göz kırptı. "Bu arada anahtarı iyi yere saklamışsın sevdim bunu. Arada kıyak bir kız oluyorsun. Ve merak etme delilleri de istediğin gibi karartacağım. Tabii biraz da kendi tarzımı ekleyerek ama harika olacak inan bana. Ya da inanma sen bilirsin. Dinlenmeye çekilebilirsin. Şimdi zaman benim yönümde akacak. Tatlı rüyalar."
Sonra pot kırmış gibi bir tavırla dudaklarını kapattı ve gülümsedi ardından. "Ya da kabuslar mı demeliyim? Sahi senin rüyalarla aran pek iyi değildi öyle değil mi?" Ardından sanki biri omzumdan itiyormuş gibi yer ayağımın altından kaydı ve kendimi bir anda dipsiz okyanusun içerisinde buldum. Tuana benim yerime geçip Melahat teyze ile konuşurken sesler boğuk boğuk geliyordu bana ve bir süre sonra duyma yetisini de kaybettim bilincimi kaybettiğim gibi. Şimdi sadece sonsuz karanlıkla çevriliydi benliğim. Ve ben gözlerimi bu karanlığa yumdum.


Loading...
0%