Alya günler sonra ilk defa yatağından endişesiz bir şekilde uyandı. Ortak bilinç olayından sonra birkaç gün boyunca eve kapanmıştı ve artık bu devri geride bırakma zamanı gelmişti. Alya’nın şu an her şeyden önce insan olduğunu hatırlamaya ve hayatın içine karışmaya ihtiyacı vardı. Artık endişeli ve üzgün hissetmeyi de bir kenara bırakmalıydı, sonuçta olan olmuştu bir kere ve zamanı geriye alamazdı.
Hem üzgün ya da kederli olsun bu kimsenin umurunda değildi. Boşuna kötü olayları hatırlayıp durarak kendine eziyet çektirmenin manası yoktu. Alya, yastığını doğrulturken kendisi de daha fazla uzanmayı bırakıp, önceki gece şarj olması için prize taktığı telefonuna baktı. Saat 08.15’ ti. Alya ekrana bakarak gülümsedi ve fısıldarcasına konuştu. ‘’Yeni hayatımın yeni gününe başlamak için mükemmel bir zamanlama.’’
Kendi sesi ilk defa ona enerjik geliyordu. Ardından telefonu şarjdan çıkarıp komidinin üstüne geri koydu. Bugün oda ona çok karanlık gelmişti nedense içinden gelen aydınlığı odanın boğuculuğu söndürmesin diye yataktan kalkıp pencereye doğru ilerledi ve ortada birleştiği kısımdan elleriyle kavrayarak perdeyi iki yana doğru açtı. Ve sabahın tüm aydınlığını odanın içerisine aldı. Ve demirlikle kaplı camı da açmayı unutmadı. Camın önünde bulunan krem rengi uzun kalorifer de bacaklarına değdiği için oraları sıcak tutmaya başlamıştı.
Karnından gelen seslerle acıktığını hisseden Alya bu duyguyu ne kadar çok özlediğini fark edip gülümsedi ve komidinin üzerine koyduğu telefonu da alarak mutfağın yolunu tuttu. Mutfağa girdiğinde ilk önce telefondan şarkı açıp sonra buzdolabından kahvaltı yapacağı malzemeleri çıkarmaya başladı ve müzik telefondan etrafa yayılan müziğin sesi eşliğinde kahvaltısını hazırlamaya başladı.
Kahvaltısını yapıp bitirdikten sonra odasını ve ardından evin tüm odalarını kısa ve öz bir şekilde temizledikten sonra yatak odasına gidip bugün işte giyeceği kıyafetleri hazırlamaya başladı. Ve evet uzun bir aradan sonra bugün işe gidecekti. Dolaptan en sevdiği kıyafetleri çıkarmıştı ve aynanın karşısına geçerek askılıklarından kavradığı kıyafetleri teker teker üstüne tutup denedi Alya.
Sadece üstüne tuttuğunda bu kadar harika görünüyorsa giydiğinde nasıl görünürdü hayal bile edemedi Alya. Ardından yüz ve saç bakımını yapmak için banyoya doğru ilerledi. Aynanın kenarlarında bulunan dolapların kapaklarını teker teker açıp istediği maskeyi aradı ve bulduktan sonra dolaptan alıp lavabo tezgahının üzerine koydu. Saçlarının ön kısmı yüzüne gelmesin diye krem rengi bir bandanayı kafasına takıp saçlarını geriye attı. Uzun zaman sonra ilk defa kendine makyaj yapıyordu, heyecanlandı. Banyodaki işlerini bitirince yatak odasına geri döndü seçtiği kıyafetleri üzerine giymeye başladı.
Hazırlanma işlemini bitirdiğinde yatak odasında duvarın bitişiğine paralel olarak dekor edilen boy aynasından kendine baktı. Beyaz parlak bir gömlek üzerine siyah süveter ve onun altına da siyah yüksek bel bol kot pantolon tercih etmiş. Aksesuar olarak siyah deri omuzdan askılı el çantası ve gümüş renk kol saati takmıştı. Ama bu eşsiz görüntü de bir eksiklik vardı. Alya, uzun ve biçimsiz lülelerini parmağına dolarlarken düşünürcesine pufladı.
Banyodaki aynanın karşısına tekrar geçti bu sefer elinde maşa aleti de vardı. Bir yarım saatte bunun için uğraştı. İşini bitirdiğinde eskisinden daha harika görünüyordu şimdi. Saçlarını yukarıdan bağlamış ve iki tutam perçemi önden salık bırakmıştı. Geriye son bir şey kalmıştı, Alya makyaj masasına yaklaşıp üzerinden gül görünümlü parfüm şişesini aldı ve ilk önce bileğine sıkıp, koku kalıcı olsun diye iki bileğini birbirine sürterek ovaladı. Ardından boynuna ve bir sağdan bir de soldan olacak şekilde omuzlarına sıktı. Ardından yatağına doğru ilerleyip başında duran komodinden bluetooth kulaklığını da alıp kutusuyla çantasına koydu ve elinde telefonla dairesinden çıktı.
Bugün günlerden salıydı, hava sonbaharın ilk zamanları olduğunu belli edercesine kuru kuru esiyordu bugün. Alya, uzun zaman sonra dışarı çıkıp hayata karıştığından bir an için sudan çıkmış balık gibi hissetti kendini. Sahi o kadar hazırlanmıştı ama ne için? Nereye gidebilirdi, nasıl bir aktivite keyfini yerine getirirdi bilmiyordu. Elinde telefon dururken öylece karşısında uzanan caddeye baktı. Yol boştu etraftan gelen giden de yoktu. Sadece orta yaşlı bir kadın çarşıdan geldiğini belli eder bir şekilde çarşı sepetini bir valiz gibi yolda sürerek evine doğru ilerliyordu. Alya kadının alışveriş sepetine bakarken ‘bayağı alışveriş yapmış olmalı’ diye düşündü.
Tam o esna da kulağı, sanki biri ona sesleniyormuşçasına çınladı. Sonra fazla sürmeden o ses konuştu. ‘’Ne o, uzun zaman sonra dışarı çıktığın için sosyalleşmeyi mi unuttun şapşal şey. Sen şimdi sudan çıkmış balık gibi de hissediyorsundur kendini.’’ Alya sabır dilercesine gözlerini yummadan önce şaşkınlıkla durakladı ve bunun nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalıştı. Lakin Tuana’nın sesi ona umursamadan yürüttüğü tahmine kahkahalar atarak gülüyordu.
Alya, dışarıdan bakıldığında kimsenin şüphesini çekmemek için bluetooth kulaklığını çıkardı ve telefonun erkanında bir yerlere tıklayıp şarkı açıyormuş gibi görünmeye çalıştı. Şimdi Tuana ile daha rahat muhatap olabilirdi. ‘’Neden sabah değil de şimdi kendini belli ediyorsun? Amacın beni dışarı çıktığıma pişman etmek mi?’’
Tuana duyduğu soru üzerine gülmeyi kesti ama hala alaycı tavırlarını sürdürüyordu. ‘’Kızma canım, sadece seni merak ettiğim için geçerken bir uğrayayım dedim. Rahatsız mı oldun?’’ Alya aldığı cevap üzerine hayret içerisinde güldü ve zihnindeki sesin sahibi karşısındaymış gibi önünde kir noktaya bakarak konuşmaya devam etti. ‘’Sen ve beni merak etmek. İkisini aynı cümlenin içerisinde duymak tuhaf.’’
Sonra ekledi. ‘’Ayrıca daha önümde uzun bir günüm var yapacak bir sürü işim var. Seninle uğraşamam Tuana. Derdin neyse akşam anlatırsın acelesi yok. Görüşmek üzere.’’ Ardından demin göstermelik yaptığı hamleyi şimdi uygulamaya geçirip yabancı bir müzik açtı ve yürümeye başladı. Rotasını ise çoktan belirlemişti.
Şehirdeki büyük kitapçılardan birinin içerisine girdi ve almak istediği kitabı görebilmek için rafların arasında gezintiye çıktı. Hafta içi olduğu için kitapçı biraz doluydu, Alya birkaç kişinin adım seslerini duyduysa da aldırış etmedi ve kitapları bakmayı sürdürdü. İki kitaplık rafını bu şekilde es geçti ve gözleri sağ tarafında bulunan raftaki kitaba kaydı. Kapak tasarımı dikkatini çektiği için o kitaba doğru ilerledi. Ama rafın diğer tarafında bulunan bir karşı cinsi gördü ve bundan vazgeçti. Zaten bu klişe tesadüflerden hep nefret ederdi.
Yönünü klasiklerin olduğu tarafa çevirdi ve orada gördüğü kalın üzerinde beyaz ve altın detayları olan kitaba doğru ilerledi. Rafın önüne geldiğinde istediğin kitabı daha net görebildi ve almak için uzandı. Lakin rafın uzunluğu tavana değdiği ve kitapta şans eseri en üst katta olduğu için boyu kitabı almaya yetmediği için bu çabasından vazgeçti. Fakat arkasında bir şeyin varlığını hissettiğinde gergin bir şekilde olduğu yer de kilitlenip kaldı. O istediği kitap şimdi daha uzun boylu biri tarafından alınmıştı. Ardından arkasındaki kişinin sesini duydu. ‘’Aradığınız kitap buydu sanırım.’’
Alya, tedirgin bir şekilde sesin sahibine doğru döndü. Karşısındaki adamı sanki daha önce bir yerde görmüş gibiydi. Çünkü adamda kendisine tuhaf gelen bir benzerlik vardı. Acaba oda beni tanımış mıdır diye geçirdi içinden. Elinde kitabı tutarak samimi bir beklentiyle karşısında durup ona sırtını dönen kadının yönünü kendine çevirdiği zaman yüzünü gördüğünde samimi yüz ifadesi silindi ve yerini şaşkınlık aldı. Çünkü asla unutmayacağına yemin ettiği o solgun menekşe gözlerin sahibi kadın tam karşısında duruyor, tedirgin bir merakla ona bakıyordu.
Ama daha öncekinin aksine o solgun menekşeler daha canlı hayat dolu bakıyordu şimdi. Sadece içlerinde biraz endişe kırıntıları barındırarak kendisine bakıyordu. Adam içten içe ufak çaplı bir mutluluk hissetse de kadına daha fazla bakışlarıyla rahatsızlık vermemek için elinde tuttuğu kitabı gülümseyerek alması için Alya’ya doğru uzattı. Alya ise bir süre şaşkın bir şekilde bakıp sonrasında adamın kitabı uzatırken beklenti içinde ona bakmasından dolayı kitabı alması gerektiğini anladı.
Kitabı, adamın eline temas etmeden olabilecek en uygun şekilde alıp adama samimi olduğunu düşündüğü bir gülümseme sundu. ‘’Teşekkür ederim.’’ Diyerek elindeki kitaba kısa bir süre göz ucuyla bakıp adamın yanından geçerek gitti. Rica etme faslını geçmişti çoktan. Sonra rafların arasından daha ayrılmadan yaptığı şeyin kaba olup olmadığı konusunda kararsız kalıp adamdan tarafa baktı. Ama adamı demin bıraktığı yer de görememişti. Yapacak bir şey yok dercesine omuz silkip kasaya doğru ilerledi.
Kasada kitabın fiyatını ödedikten sonra büyük camlı kapıyı iterek kitapçıdan dışarı çıktı. Şimdi iş yerine uğraması gerekiyordu. Önünden geçen bir otobüse binip iş yerine gidene kadar boş bulduğu bir koltukta oturdu ve camdan dışarıyı seyretti.
Çalışanı olduğu binanın önüne geldiğinde gözleriyle binanın büyüklüğünü inceledi. Ama düşündüğü binanın büyüklüğünden çok, burada geçirdiği zamanların çoğunluğunda başından geçen güzel zamanlardı. Ve gitmeyeli bina ona daha büyük gelmişti. Sanki birkaç gün içerisinde daha fazla uzamış daha bir etkileyici görünmüştü gözüne. Oysa sıradan bir binaydı işte. Alya’nın her gün uğrayıp vaktini burada geçirir rafların arasında kaybolurdu. Onun için bu yaşayış biçimi olmuştu. Alya bu monotonluğu ne kadar çok özlediğini fark ederek iç çekti ve binaya doğru ilerleyip kapısından içeri girdi.
Bütün günü ya rafların arasında ya da müşterilerle geçirdikten sonra nihayet işi bitmiş ve akşamı bu binada zaman geçirerek karşılamıştı. Askılığa bıraktığı ceketi üzerine geçirip kitapçıdan aldığı poşetin içindeki kitabı da eline alarak omuzuna geçirdiği siyah çantayla dışarıyı çıktı. Dışarı da hava yavaş yavaş kararırken sokak lambaları da çoktan yanmaya başlamıştı. Alya binanın gölgesinden ayrılıp bir adım daha atarken omzuna yağmaya başlayan yağmur damlaları sayesinde bu fikrinden vazgeçti ve yine binanın gölgesine sığındı. Yanında kitap poşeti ve askılı siyah çantasından başka bir şey yoktu.
Mutsuz bir şekilde omzunu indirdi ve elinde tuttuğu içinde kitap olan poşete baktı. Bu kitabın zarar görmemesi gerekiyordu. Etraftan arabalar ve insanlar geçip gidiyordu sadece. O sırada ileri de çaprazında duran otobüs yolcu kaldırıyordu. Alya hevesle o otobüse binip eve gitmek istedi. Lakin otobüs çoktan yolcularını alıp oradan uzaklaşmaya başlamıştı.
Yağan yağmura havanın soğukluğu da eklenince Alya titrediğini hissetti ve ellerini birbirine sürüp avucunun içine doğru sıcak nefesini verdi. Sadece beş dakika daha bekleyip ardından evine gitmeyi düşündü. Çünkü bu yağmur geceye asla dinmezdi. En azından Alya öyle düşünüyordu. Yürümek için ileriye doğru bir adım atacakken yine aynı hisle doldu içi. Sabah kütüphane de hissettiğinin bir benzerini şimdi hissediyordu. Ardından tepesinde bir karartı belirdiğini gördü ve başını kaldırıp üzerine tutulan şemsiyeyi gördü. Siyah bir şemsiyeydi ve Alya şemsiyeyi tutan kişiye bakmak için kafasını hafifçe sağa doğru çevirdi.
Yine o adamı görmüştü hani şu öğlen vakti kitapçı da gördüğü adamı. Bu sefer adamın göz rengini ayırt edebildi. Adamın mürekkep mavisi gözleri vardı. Kendi göz renginden bir tık daha koyuydu bu maviler. Yine o adamı görmüştü hani şu öğlen vakti kitapçı da gördüğü adamı. Bu sefer adamın göz rengini ayırt edebildi. Adamın mürekkep mavisi gözleri vardı. Kendi göz renginden bir tık daha koyuydu bu maviler. Buğday tenli biriydi karşısındaki adam, saçları ise düzenli görünüyordu ve hafif kirli sakalları vardı.
Üzerine giydiği yeşil gömlek ve krem rengi pantolonla gayet tarz sahibi birine benziyordu. Ve sonbaharda olduğu için üzerine de kahverengi monta benzer bir ceket giymişti. Siyah şemsiyesini hala ıslanmaması için kızın başının üstünde tutarken gülümsedi ve kafasını çevirip bakışlarını karşısında yapmakta olan yağmur damlalarına çevirdi. ‘’Çok fazla yağıyor, sabaha kadar anca diner.’’
Cümlenin bitişinde kafasını yine yanındaki kıza çevirdi. Alya yağmur damlalarının arasından adamın mavilerini net bir şekilde seçerken ne kadar büyüleyici bir göz rengine sahip olduğunu düşünerek hayranlıkla adama baktı. Lakin karşısındaki adam kendisinden bir tepki bekliyordu. Alya kısa bir süre tereddüt içerisinde kalsa da gülümseyerek cevap verdi. ‘’Teşekkür ederim, bu arada evet gerçekten çok yağıyor. Böyle giderse tüm gün burada yağmurun dinmesini beklemek zorunda kalacağım.’’
Adam karşısındaki kadının sadece teşekkür etmekle yetinmemesine sevinmişti. Mezarlıkta karşılaştıklarından beri kapalı bir kutu olarak gördüğü bu kadının konuşması onu hayrete düşürürken konuşmak için bir konu daha açmaya çalıştı. ‘’Burada beklemek zorunda kalacağım derken, yağmurlu havayı sevmiyor musunuz?’’
Sorduğu soruya kendi içerisinden cevap verdi sonra. Kim yağmurlu havayı severdi ki karşıdaki kadında sevsin? Ama sırf muhabbet olsun diye sormuştu işte. Ardından kadının giyimine göz ucuyla baktı. Fazla olmasa da giyimine kuşamına dikkat eden birine benziyordu. Böyle giyinen bir kadın tabii yağmurdan hazzetmezdi. Derken, karşısındaki kadın adamın kendi hakkındaki düşüncelerinden habersiz konuşmaya başladı. ‘’Aslında severim ama bugün ki kombinim havanın durumuyla pek uyumlu düşmüyor sanırım. Peki ya siz, siz yağmurlu havaları sever misiniz?’’
Genç adam kendisine sorulan soruya cevap vermek yerine o an için kendi aklında bulunan şeyi sadece kendisinin duyabileceği tonda seslice düşündü. 'Hayret, ilk defa geçiştirmek yerine kendisi de bana bir şey soruyor.'
Alya beklenti içerisinde cevap beklediği adamın kendi kendisine konuştuğunu ama ses tonundan dolayı ne dediğini anlayamadığı için merak içinde ona baktı ve kendi sohbetlerinden soyutlanan adamı yine içinde bulunduğu ana çekmek için seslendi. "Efendim, bilmeden yanlış bir şey mi dedim?"
Adam daldığı boşluktan karşısındaki kızın sorusuyla kurtulup endişe içinde ondan bir cevap bekleyen kıza baktı. Bir an için önemli bir şey deyip konuyu geçiştirmeyi düşünse de bundan vazgeçip düşüncelerini bu kez kızın da duyabileceği şekilde dile getirdi. "Yanlış bir şey demediniz ama ilk defa geçiştirmeden sorduğum bir soruya cevap verdiniz ve üstelik benim fikrimi de almak istediniz. Bu yüzden şaşırdım."
Kızın aklına sabah kitapçıda karşılaştıkları an geldi ve adamın kendine olan bakışlarındaki beklentiyi görünce utanç içerisinde gözlerini kaçırdı. Nasıl bir cevap verilirdi ki buna? Üste çıkmaya da çalışabilirdi ama adam da o zaman onun yaptığı gibi alttan almayabilirdi. Konu gittikçe uzayıp dururdu. Belki de gerçekleri söyleyebilirdi ama bu sadece başını belaya sokardı. Daha karşısındaki adamın neyi nesi olduğunu bile bilmiyordu. Bu adamı ilk defa görüyordu. Nasıl acılı aşk hikayesini anlatabilirdi ki?
Hem ne diyecekti ki? Ben geçmiş aşk hayatımda çok büyük sıkıntılar yaşamama sebep olan sevgilimi öldürdüm bu yüzden erkeklere karşı daha mesafeli davranıyorum mu? Düşündüğü şeye sinirle dudağını kıvırıp sonrasında bu saçma ihtimalden kafasını hızla iki yana sallayarak vazgeçti ve bir cevap vermek için adamın yüzüne çevirdi bakışlarını. Artık bir şey demeliydi, bir sebep sunmalıydı karşısındaki mürekkep gözlerin sahibi olan adama.
Hatta bunun için dudaklarını bile araladı, o sırada adam hala hoşgörüyle bakarken bakışları arkasındaki bir noktaya takıldı ve endişeyle gözleri büyürken kızın ismini bilmediği için telaşla seslendi. "Dikkat et!"
Kız şaşkınlıkla adamın baktığı yere bakmak için tam kafasını arkasına doğru çevirirken adam ondan önce davrandı ve kızın belinden tutup kendi tarafına çekip kendilerine doğru yaklaşan bisikletli sürücünün kıza çarpmasını önledi.
Kızın yüzü adamın göğsüne doğru yaslanırken elleri telaşla adamın belini kavramıştı. Her şey son derece ani olduğunda bir süre sonra kadın kendine gelmeyi başarıp yüzünü yasladığı göğsünden çekip önce adamın omzundan gerisine baktı. Bisiklet kullanan biri son sürat birkaç yol daha ilerleyip gözden kaybolduğunda bakışlarını bu sefer yanlışlıkla bütünleştiği adama çevirdi. Adamın boyu uzundu o yüzden birkaç geri adım atıp kafasını yukarı doğru çevirince adamı görebildi.
Adamın eli hala kolunu tutuyordu, Alya bakışlarını adamın mavilerinden elleriyle kavradığı koluna çevirdi. Hiç bırakmadığı kollarını hala tutuyordu, Alya, 'şoktan henüz sıyrılamadığı galiba' diye düşünüp bakışlarını yine karşısında duran adama çevirdi. Belki de teşekkür etmeliydi. Bu, adamı hem normale döndürür hem de kadın mahcubiyetini bir nebze üstünden atardı. Alya, eliyle abartılı olmayacak şekilde havada iki yana sallayıp adama hoşgörü içerisinde baktı. Adam anca o zaman irkilip normale döndü ve hala elleriyle tuttuğu kadının kollarından elini çekti.
Ardından heyecan ve utanç içerisinde kendini kadına açıklamaya çalıştı. Yanlış anlaşılmayı istemezdi karşısında duran bu kadın tarafından. "Çok affedersiniz, ben birden bisikletin size doğru yaklaştığını görünce ne yapacağımı bilemedim. Eğer rahatsız edecek bir şey yaptıysam özür dilerim."
Alya yine ona hoşgörüyle bakarken gülümsedi. "Önemli değil, aksine kaza olmasını önlediniz. Sayenizde kimse zarar görmedi. Böyle ufak bir sebep için özür dilemeyin."
Adam kadını şaşkın bir şekilde izlerken kadının kollarını kavradığı elini utanç içinde ensesine atarken utançla kaçırdığı bakışlarıyla ardından göz ucuyla baktı karşısındaki kadına. Alya karşısındaki adamın bu endişeli halleri kendine sempatik geldiği için gülümsedi ve kahkahasını tutmaya çalışıp ardından teşekkür etti. Bu bugün içerisinde aynı adama üçüncü teşekkürüydü ve aynı zamanda karşısındaki adamın da onu bugün içerisinde üçüncü kurtarışıydı.
Bunu karşısındaki adamda fark etmişti. Gün içerisinde bu kadına karşı yaptığı üçüncü iyilikti. Bu rastlantı karşısında gülümseyip bu sefer sadece içinden sessiz bir şekilde "Allah'ın hakkı üçtür' diye geçirdi. Alya ise karşısındaki adama bir süre daha bakmayı sürdürüp ardından kolundaki saate bakmak için kolunu sıyırdı. Saat 19.15 ti. Artık eve gitmesi gerektiğini fark etti. Ardından bakışlarını yanında duran adama çevirdi, adam yine beklenti ve hoşgörüyle ona bakıyordu.
Acaba şimdi gitsem, konuşmanın tam ortasında adama ayıp olur mu ki? Bunu söyleyip söylememek konusunda tereddüt etse de bir şeyler demesi gerektiğini biliyordu. Derin bir iç çekip adamın mürekkep mavilerine bakarken konuşmaya başladı. "Geç oldu, benim artık eve gitmem lazım. Bu arada bugün için teşekkür ederim. Ve kitapçı da olanlara da gelecek olursak, o an ne diyeceğimi bilemedim her şey çok ani gelişti. Kabalık ettiğimi düşünüyor olabilirisiniz ki bu düşüncenizde çok haklısınız. Bu yüzden de özür dilerim umarım beni affedebilirsiniz."
Söyledikleri karşısında adamın bakışlarıyla ilk önce şaşkınlıkla sonra anlayışla parladı. Ve oda bakışlarını karşısında duran kadının bakışlarından ayırmadan konuşmaya başladı. "Ne demek, asıl ben sizden özür dilerim. Sabah sizi bilmeden rahatsız etmiş olabileceğimi düşünmüştüm. Asıl ben özür dilerim ve ayak üstü güzel bir sohbet oldu aramızda. Bunun için de çok teşekkür ederim. Sorması ayıp adınız nedir?"
"Alya, adım Alya Bilgiç. Peki sizin adınız ne?"
"Adem, bana Adem deyin." Alya bu isteği ilginç bulsa da gülümseyip kafasını olumlu anlamda salladı. "Peki Adem Bey, tanıştığımıza memnun oldum. Ve her şey için teşekkür ederim. İyi akşamlar."
Adem gülümserken ellerini abartısızca havaya kaldırdı ve adının Alya olduğunu yeni öğrendiği kadına baktı. "Ben de memnun oldum. Güzel bir isminiz var. Peki anlamı nedir?"
Alya biraz duraksasa da gülümseyerek adamın sorusuna cevap verdi. "Cennet, ismimin anlamı bu demek."
Adem, öğrendiği kavram üzerine anlamlı bir şekilde gülümseyerek karşısında ki kadına cevap verdi. "Teşekkür ederim Alya Hanım. Bu arada size de iyi akşamlar. Kendinize iyi bakın, görüşmek üzere."
Alya da aynı şekilde cevap vererek ardından adama sırtını döndü ve giderek gözden uzaklaştı. Adem giden kadının arkasından bir süre baktıktan sonra kendi kendine konuştu. "Cennet demek ha, hayatıma hoş geldin o zaman Cennetim." Ardından dudağının ucu yukarı kıvrıldı. O çoktan aradığını bulmuştu.