Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Zihnin Gerisindeki

@balleswan

Alya

"Aman tanrım, ben ne yaptım böyle?"

Sanki derin bir uykudan sıçrayarak uyanmışım gibi hissederken çevremde benden habersiz gelişen olayların mantığını kavrayamadan, biraz ilerimde yerde karnını tutarak kanlar içerisin de uzanan cansız bedene baktım. Ardından bakışlarımı cansız bedenin etrafında oluşan kan gölünden yavaşça kendime doğru gezintiye çıkardım.

Bütün hareketlerim belirli bir sırayla gelişiyordu. Sanki bir kuklacının elinde iplerini tutarak oynattığı bir kuklaydım. Ve durağım ayakkabılarıma ulaştığında gözlerim gezintiye son verdi. Beyaz ve temiz olan spor ayakkabılarım tüm zarifliğini kaybetmiş. Yerini ölümün sıcaklığını içinde barındıran kırmızıya bırakmıştı.

Sonra ayakkabılarıma bulaşan kanın yerdeki sahibine baktım. Gölü oluşturacak kadar kan birikmemişti ama küçümsenemeyecek miktarda da olsa kan birikintisi oluşmuştu. O an ki şoktan dolayı bunu fark edememiştim sadece. Şu an tek düşündüğüm o miktarda kanın beyaz ayakkabılarıma nasıl bulaştığıydı.

Kan yerden sürünerek bulaşmış olamazdı ayakkabılarıma, çünkü bedeninin yanına yaklaşmayı bile akıl edememiştim o anki panik duygusuyla, kaldı ki zihnim de yeni yeni yerine oturuyordu. Derken yere sıvı bir şeylerin döküldüğünde çıkardığı o sesi duyup bakışlarımı artık eskisi kadar temiz olmayan ayakkabılarımdan, beyaz fayansa çevirdim. Aynı ıslaklığı şimdi ellerimde de hissediyordum.

Islaklığın kaynağını öğrenmek için yumruk şeklini alan sol elini havaya doğru kaldırdım. O bilindik sıcaklığın yanında o kesif kan kokusu da burnuma ulaşmıştı şimdi. İğrenmek bir yana tepki bile veremiyordum şimdi. Zihnim tam o anda acı gerçeği bir tokat gibi çarptı.

Ben birinin canına zarar vermeye kalkmıştım. O an için canını yaktığım kişinin bunu hak edip etmediğini bile düşünemedim, tek endişem yaraladığım kişinin hala hayatta olup olmama ihtimaliydi. Acaba yanına yaklaşıp nabzını mı ölçsem diye bir düşündüm. Ve yerde yığılan bedene doğru bir adım attım.

Neredeyse son anda vazgeçtim yerde yatan cansız bedene yaklaşmaktan. Belki bu bir numaraydı, belki kurban ettiğimi düşündüğüm kişi numara yapıyordu, belki bir anlık saflıkla yanına yaklaştığımda aniden canlanıp bana zarar verecekti. Bu düpedüz avantajlı durumdayken zararlı duruma düşmek olurdu.

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kanlar içinde uzanan bedene baktım. Ama ona tam olarak nasıl bir zarar vermiştim? Cinayet silahına benzer bir cisim aradım etrafta ama arayışım çok uzun sürmedi. Daha doğrusu süremedi, çünkü sağ avucumda tuttuğum her ne ise kolum artık tutulmaya başlamıştı. Acı katlanılmaz dereceye geldiğinde akıl edebildim sağ elime bakmayı.

Ve sonunda gördüm, yanlış ve bilinçsiz bir kullanımda bir insanın canını yakabilecek olan nesneyi. Avucumun içinde tuttuğum, üzeri kana bulanmış bıçağı bakarken ellerim de histerik olarak titremeye başlamıştı. Sudan çıkmış balık gibi bulanık olan benliğim aniden kendine geldi.

Sahi ya! Her şeye kendim sebep olmuştum. Elimde tuttuğum o bıçakla yerde yatan cansız bedene ben zarar vermiştim. Tek sorun, olayların bu raddeye nasıl geldiğini hala hatırlayamıyordum.

O sırada başım şiddetle çatlamaya başladı. Hatırlayamıyordum hiçbir şeyi. Yer de cansız uzanan bedenin sahibi kimdi? Ardından endişeyle saate baktım. Saat gecenin on ikisiydi. O saatte neden benim evimdeydi? Aramızdaki ilişkinin türü neydi? Elimde neden bir bıçak tutuyordum? Sonu vahşetle biten kavganın sebebi neydi?

Böyle düşünürken gözlerim bir kez daha yer de uzanan cansız bedene kaydı, gözleri acıyla kapanmış olan bedeninin karnını tutan elleri olduğu yerden kurtulup zemine düştü. Birkaç saat öncesine kadar sadece bir failken şimdi düpedüz katil olmuştum.

Bu gerçeğin ağırlığı bir rüzgâr gibi bedenime vurduğunda ayaklarımın hissiyatını kaybedip yavaşça dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Üstelik az önce katili olduğum cansız bedenin tam karşısında duruyordum şu an. Karşımda duran bedeni alıcı gözüyle süzerken kim olduğunu hatırlamaya çalıştım uzun bir süre.

Zihnim bugüne kadar tanıdığım tüm insan profillerini hızla süzgecinden geçirdi. Tanıdığım her yüz gözlerimin önünde beliriyordu. Hatırladığım son profil ölü balık gibi bakan bakışlarımın canlanmasına sebep oldu. Canını aldığım kişi takıntıları yüzünden terk ettiği eski sevgilim Taner idi. Eve de gecenin bu saatinde içip gelmişti, muhtemelen kafayı bularak karşıma çıkmıştı.

Bir hatıra girdabı etrafımı sardığında birkaç dakika önce olan her şey zihnimde belirmeye başladı. Evde sessiz sakin oturuyordum, eski sevgilinden gün boyunca tehdit mesajları almaktan bıktığım için numarasını da engellemiştim. Kafam rahattı. Lakin kapımın zili birileri tarafından ardı ardına alacaklı gibi çalınana kadar.

Kapının küçük aynasından baktığımda anlamasam da şüphelenmiştim bundan. Hatta içip içmediğini sorduğumda Taner içtiğini inkâr etmiş, saçma bir sebep sunmuştu. "Bu benim her zamanki halim." Ben yabancı uyruklu bir kızdım yani melezdim. Annem Rus kökenliydi babam ise Türk'tü. Babam beni Türk aile yapısına göre yetiştirmişti.

Ama bilindik eski kafalı baskıcı biri de değildi. Tek ve biriciği beni çok sever bağrına basardı. Hatta babam ve annem bana olan sevgisi o kadar büyüktü ki doğduktan sonra dünyaya yeni gelen bana Alya ismini onlar vermişti. İsmim sema, cennet anlamına geliyordu. Ve babama duyduğum saygıdan dolayı, Türk asıllı olmamama rağmen kendimin ve ailemin iffetini düşünür ve üzerine laf gelmemesi için elinden geleni yapardım. Gecenin bir yarısında kapıma dikilen sarhoş sevgilimi içeriye almamakta ki inadım da bu yüzdendi. Elimde olsa bu inadımı sonuna kadar devam ettirecektim, ama sarhoş sevgilim bağırıp çağırmaya asılsız yalanlarla beni tehdit etmeye başlamıştı.

Tehdit'e pabuç bırakacak bir kız değildim ama komşularımın çıkan sesten rahatsız olacağını düşünüp şansıma lanetler ede ede sarhoş sevgiliyi evine aldım. Almak zorunda kaldım. İşte o andan sonra sarhoş sevgilimin tek derdinin sadece içeri girmek olmadığını anlamıştım. Çünkü film asıl o an kopmuştu. Aklıma sonrasında yaşanan olaylar yıldırım gibi düşerken gözlerimi kapatarak sessizce hıçkırarak ağlamaya başladım.

Bıçak elimde birkaç kez titredi ve aralık bıraktığım avucumdan kurtulup yere düştüğünde tiz bir ses çıkardı. Ancak o zaman kendime gelebildim, birkaç saat sonra elbet Taner'in yokluğunu birileri fark edecekti. Taner için olmasa bile eğer gürültülü bir ses çıkarmışsa alt kat komşum olan Melahat teyze kapıma gelebilirdi.

Gereksiz meraklıydı komşum olan Melahat teyze. Kendisine sorduğumda bahanesi hep 'sen bana babanın emanetisin seni başıboş burada bırakmam' oluyordu. Bu ihtimal üzerine ağlamayı bırakıp iç çektim ve gözlerimi fıstık yeşili badimin kollarıyla sildim. Önce bıçaktan kurtulmalıydım. Oturma odasında yerde uzanıyorduk hala, hırsla yerinden kalkmaya çalıştıysam da başım döndü ve sendeledim. Ancak dirseğimle kanepeden destek alabildim. Ölümün kanıyla kirlenen ellerimi hiçbir yere süremezdim.

Dengemi sağladığımda yere yavaşça eğilip bıçağı yerden aldım ve mutfağa doğru ilerledim. Mutfak dolaplarından lavabonun aşağısında olan kısmı açtım. Çöp kutusu tam karşımdaydı, bıçaktan kurtuluşum bu kadar basit olamazdı. Bu düşünceyle kafamı olumsuz anlamda iki yana doğru sallayıp çamaşır deterjanına uzandım.

Cinayet silahını yok edemezdim lakin ortada öylece de bırakamazdım. Çeşmeyi açıp önce ellerimi yıkamaya başladım, ardından koku kalmış mı diye burnuma getirdim. Ama koku gitse bile bir kırmızılık vardı hala ellerimde. Kan derime yapmışmış gitmemişti hiç. Yüzümü buruşturup lanet ederek dikkatimi bıçağa verdim ve çamaşır deterjanıyla yıkayıp, çekmecelerden birinden buz dolabı poşeti çıkardım. Yavaşça bıçağı içine koydum. Ardından poşetin ağzını kapatıp yatak odasına doğru yol aldım. Kıyafet odasında kilitli bir dolap vardı.

Torbaya koyduğum bıçağı orada sakladım. Şifresini sadece ben bildiğim için kimse karıştıramayacaktı. Bu şu an için akıl edebildiğim tek çözümdü. Başka çarem yoktu çünkü aklım bir karış havadayken anca bunu akıl edebilmiştim, asıl sorun içerde kanlar içinde yatıyordu çünkü.

Kıyafet dolabının sürgülü kapısını kapatırken aynada gördüğüm katile baktım. Gözlerim ağlamaktan kızarmış birkaç saat öncesine kadar toplu olan saçlarım darmadağın olmuştu. Ayna da gördüğüm kadın sanki bir gün de birkaç yıl daha yaşlanmıştı. Gözlerime gelen saçı iki elimle iç çekerek geriye attım ve oflayarak oturma odasının yolunu tuttum.

Birkaç dakika önce yıkadığım ama hala üzerinde kanın izini taşıyan ellerimi belime atarak sıkıntıyla yerde yatan, bir zamanlar hayat dolu ama şimdi nefes bile almayan cesede baktım. İşlerin böyle gitmesini bende istememiştim ama nasıl bir anıma geldiyse şimdi bilinçsiz tercihlerimin sonuçlarına bakıyordum.

Ölü, eski sevgilim yapılı bir adamdı. Yapılı ve oldukça ağırdı, nereden baksan bir seksen beş kilosu falan vardı. Bir an için şikâyet eder bir tavırla iç geçirdim. Keşke adam hır çıkarmaya başladığında polisi arasaydım diye düşündüm. Ancak böyle düşünmemin bir yararı yoktu, çünkü zamanı geri alamazdım.

Acaba cesedi ortadan kaldırmadan önce polisi mi arasam? Sonuçta nef-si müdafaa olayı olmuştu. Kendi canımı korumak için bıçaklamıştım, zor da kaldığım için yapmıştım bunu. Öldürmeseydim ölmekten beter şeyler yaşatacaktı yerde yatan cesedin sahibi bana. Bunları gidip polise anlatabilirdim ve böylece işin içinden sıyrılmış olurdum. Kısa bir süre bu düşünce çok mantıklı geldi hatta huzur içerisinde tebessüm ettim.

Ve adımlarımı masanın üzerinde duran telefonuma yönelttim, telefonu elime aldım ve numarayı tuşladım. Tam arama tuşuna basacaktım ki bir düşünce yine beni durdurdu. Ya söylediğim halde kimse bana inanmazsa, ya özgürlüğümü tamamen kaybedersem? Üstelik tek sorun bu da değildi, Taner'in ailesiyle de aramda anlaşmazlıklar yaşamıştık. Taner, ben ondan ayrılınca bunu hazmedemeyip yalan yanlış şeylerle ailesini bana karşı doldurmuş biriydi.

Varlığı ayrı yokluğu ayrı sorun olan paradoksuma bakarken sıkıntıyla iç çekip üzerimdeki fıstık yeşili badinin kollarını sıvazladım ve yerde hareketsiz yatan bedene bakıp yüzüne tükürürcesine fısıldadım. "Seni tanıdığım güne lanet olsun. Keşke hiç karşılaşmamış olsaydık. Belki o zaman hayatım daha iyi olabilirdi. Her şey senin suçun. Cehenneme git!"

Söylediğim son sözler bunlar oldu ve el mahkûm cesede doğru ilerledim, yanına eğildim ve iki yana açılan kollarını karnının üstünde bir araya getirdim. Göğsü inip kalkmıyordu kollarının duruşu bozulmadı bu yüzden ve tüm gücümü dengeli olacak şekilde vererek cesedi uzun halının olduğu yere doğru ittim. Cesedi halının üstünde biraz daha ileri kaydırdım ve kan ter kalmış bir şekilde elimi alnıma getirdim. Ve alnımda biriken terleri elimin tersiyle sildim. Şimdi çok sessiz olmam gerekiyordu.

Bir buçuk saat sonra nihayet cesedi saklayabilmiştim. Çok yorgundum hatta bıraksalar düşüp yere bile bayılabilirdim. Ama yapamazdım bir katil olarak öyle bir lükse sahip değildim. Cesedi ortadan kaldırsam bile kan birikintileri olduğu yerde öylece duruyordu. Kendimi sıkıp ağlamamak için zor tutarak banyoya doğru ilerledim.

Banyoda duran viledayı almadan önce musluğun sıcak tarafını açtım ve suyun kovanın içine doğru dolmasını bekledim. Ardından yerden vileda kovasını ve suyunu alıp suyunu akıttığım çeşmenin altına koydum. Lavabonun altında beyaz kapaklı dolap vardı, dolabı açıp içeriden yumuşatıcıyı aldım ve viledanın içindeki suya döktüm.

Bu kokuyu çok severdim her evi temizlediğimde mutlaka kullanırdım. Ama bir gün katili olduğum davanın izlerini temizlerken kullanmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Kaderime bir kez daha içerleyip histerik bir kahkaha attım. Artık gerçekten sinirlerimi yıpratmak üzereydim.

Hala deli gibi kahkaha atarken elim birden sıcak suya değince kısık sesli bir küfür savurdum. Bir de bunun için tüm daireyi başıma toplayamazdım. Acıyan elime aldırmadan dolan vileda kovasını yavaşça lavabodan kaldırdım ve kulpundan tutarak salona ilerledim. Suyla ıslanan fırçayı defalarca sıkıp artık su akmadığından emin olduğumda kanlı zeminde gezdirdim. Hiç acele etmiyordum çünkü bir anlık dikkatsizliğim başıma iş açabilirdi. Madem ihbar etmeyip cesedi saklamaya karar verdim, daha dikkatli olmalı attığım adımları büyük bir titizlikle atmalıydım.

Salondaki zemini silince sıra koridora geldi. Tedbir almaya çalışıyordum, çünkü cesedi halıyla taşırken etrafa kan damlatmış olabilirdim. En iyisi yeni bir halı almak diye düşündüm. Ki düşününce mantıklıydı da. Bu düşünceyle koridorda duran iki büyük halıyı kaldırıp banyoya taşıdım. Zeminleri daha rahat silebilirdim böylece. Sadece yarım saat sonra tüm evi pırıl pırıl yapmıştım ama gittikçe de tükenmiştim aynı zamanda. Viledanın kanlı suyunu lavaboya döküp iyice sudan geçirdim ve yere bıraktım. Kanın kırmızılığının kaldığı ellerini iğrenç bir şeyi kazıyormuş gibi elimden kazıyarak çıkarmaya çalıştım.

Elim acıdan kıpkırmızı kesilse de artık kan lekesinden kurtulmuştum. Dişlerimi de fırçaladım ve aynadaki yılgın yansımama baktım. Uzun, kumral, dalgalı saçları ve menekşe mavisi gözlere sahip güzel vücut hatları olan bir kızdım. Küçük bir burnum ve estetik mi acaba dedirtecek güzel bir dudağa sahiptim ama hiç estetikle işi olmayan biriydim tabii. Annem ve babam güzel insanlardı sonuçta.

Ama o güzelliğimden hiç eser kalmamıştı şimdi. Sanki ayna da duran benim ölü versiyonumdu. Sanki öldüğüm için böyle görünüyordum. Şu an bir ölüden tek farkım vücudumun hala sıcak olmasıydı. Ben de ruh diye bir şey kalmamıştı ki hiç. Eski güzel anılarım ve eski güzelliğim yeniden aklıma dolarken tekrar Taner'e küfrettim.

Son bir kez daha aynaya ruhsuzca baktığımda bir anda ayna da ki yansımam da bir canlanma olduğunu fark ettim. Sonra gözlerimi kırpıştırdım çünkü bu gördüklerim bir hayal olmalıydı, daha doğrusu ben öyle sanmak istiyordum. Elimi aynaya doğru kaldırdım ve dikkatlice inceledim ayna da beni taklit edecek mi diye. Çünkü normalde böyle olurdu. Ama benim aynamdaki yansıma sadece gözlerini kapatarak kafasını sallayıp kahkaha atıyordu. Bu haliyle daha çok benim aptallığına gülüyormuş gibiydi.

Çok gerçekçi görünüyordu bu yüzden hala aynaya bakmayı sürdürürken çığlık atmamak için kendimi zor tuttum ve sesli bir şekilde düşündüm. "Bu gerçek olamaz! Ben hayal görüyor olmalıyım değil mi şu an." Aynadaki yansımama aldırmadan rahatlıkla gülümsedim ve ardından yüzümü yıkadım.

Soğuk su bütün bu olanların üstüne çok iyi gelmişti. "Evet, evet ben kesinlikle hayal görüyorum şu an. Çünkü bu gerçek olamayacak kadar saçma bir görüntü." Hala ayna da duran ve kahkaha atan yansımamama aldırmadan yüzümü beyaz havluyla silip aynadan uzaklaştım ama kapıdan dışarı adımımı atamadan kendi sesim beni durdurdu.

"Nereye gittiğini sanıyorsun aptal? Unuttun mu, ben senim. Biz aynı kişiyiz!"

 

 

 

 

Loading...
0%